Sudan’da Burhan yönetimi Darfur’da akan kanı durdurabildi mi?

Yaklaşık 20 bin kişi yerinden edildi.

Batı Darfur’da yerinden edilenler kendileri için hazırlanan kamplarda kalıyor. (Reuters)
Batı Darfur’da yerinden edilenler kendileri için hazırlanan kamplarda kalıyor. (Reuters)
TT

Sudan’da Burhan yönetimi Darfur’da akan kanı durdurabildi mi?

Batı Darfur’da yerinden edilenler kendileri için hazırlanan kamplarda kalıyor. (Reuters)
Batı Darfur’da yerinden edilenler kendileri için hazırlanan kamplarda kalıyor. (Reuters)

Mana Abdulfettah
Batı Darfur Eyaleti’ne bağlı Kıreynik bölgesinde yaşanan son olaylar, dikkatleri ‘asla duraksamayan’ Darfur krizine geri çevirdi. Aralık 2018 Devrimi’nden sonra, önceki rejimin devrilmesi ve bir geçiş hükümetinin kurulmasıyla birlikte yalnızca Darfur’da değil, Mavi Nil Eyaleti’nde, Güney Kordofan Eyaleti’nin Nuba Dağları bölgesinde ve Sudan’ın doğusunda krizi çözme ve barış sağlama sözü verilmişti. Kalıcı bir barış umudu vardı. Minni Arko Minavi’nin Darfur bölgesi genel valisi olarak atanmasının sakinleştirici bir etkisi oldu. Ancak bu geçici bir durumdu. Çünkü kendisi, Darfur halkındandı ve uzlaşmadan önce eski rejimle savaşan silahlı hareket liderlerindendi. Ülkenin devrik lideri Ömer el-Beşir’in atadığı valilerin imajı, var olan yaygın hassasiyeti ortadan kaldırdı.
22 Nisan Cuma gününden bu yana devam eden, ardında birçok ölü ve yaralı bırakan ve yaklaşık 20 bin kişinin yerinden edilmesiyle sonuçlanan bu saldırının kıvılcımı ‘Sudan Koalisyon Hareketi’ne bağlı Afrika kökenli Arap olmayan Masalit kabile üyeleri tarafından bir Arap kabilesine mensup iki çobanın öldürülmesiyle başladı. Olayın öncesinde Minni Arko Minavi’nin mensubu olduğu Zağava kabilesi ile Zağava’nın kendilerine karşı Rezigat kabilesiyle ittifak kurduğuna inanan Masalitler arasında bir çatışma yaşanıyordu. Ölen iki kişinin aileleri, intikam almak için bölgedeki Arap kabilelerinden milisler topladı. Bu seferberlik, hükümet güçlerini geri çekilmeye zorlayarak iki çatışma tarafını karşı karşıya bıraktı. Darfur’daki savaş yıllarında Arap kabileleri ile Masalit arasındaki anlaşmazlık, bu kabilelerin üyelerinin diğer taraftaki silahlı isyan hareketleriyle karşı karşıya gelmesinden kaynaklanıyordu.
Yerinden Edilmişler ve Mülteciler Kampları Genel Koordinasyonu Sözcüsü Adem Rical, saldırının arabalar, motosikletler, atlar ve develer kullanan bir milis kuvveti tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Sözcü, bu görüntünün eski rejim dönemindeki çatışmaları akla getirdiğini belirtti. Öyle ki o dönemde savaş nedeniyle yerlerinden edilmiş bazı Afrika kabilelerinin topraklarını ele geçirmek isteyen Arap kabileleri de benzer görüntüler oluşturmuştu.

Çatışmaya dönüşüm
Darfur savaşının son çatışma dönemi, 1980’lerin başında çiftçiler ve çobanlar arasında kıt kaynaklar üzerindeki bir çatışma olarak başladı. Kuraklık ve çölleşme, 1981’de Sudan da dahil olmak üzere Afrika Boynuzu’nu ve Doğu Afrika’yı sarmıştı. Ardından 1984 kıtlığı, Sudan’ın batısındaki Darfur’u doğrudan etkiledi. Öncesinde ise bölgedeki çatışmalar, 1960’lı ve 1970’li yıllarda kaynaklar üzerinde sınırlıydı. Daha sonra 1980’lerde ve 1990’larda hükümet politikalarının bölgedeki kalkınmayı genişletme konusundaki başarısızlığına karşı protesto şiddetine dönüştü.
Çatışma şeklindeki bu değişime bağlı olarak olaylara neden olan faktörler, ‘Ömer el-Beşir rejiminin gelişiyle görünürlük kazanan’ etnik bileşeni içerecek şekilde gelişti. Beşir, Arap kabilelerini Afrika kabileleriyle mücadele için kendine çekmeye çalışıyordu.
Siyasi, ekonomik ve etnik kesişmeler, kuzey ve güneyde, doğu ve batıda meydana gelen çatışmalar ve tüm Darfur bölgelerinin tanık olduğu benzer şiddet olayları, Darfur’daki şiddeti standartlaştırmak için birleşti. Ancak bir diğer ortak unsur olarak çatışma tarafları, devletin otoritesine boyun eğmedi. Diğer yandan devam eden çatışmaların yineleneceğine dikkat çekiliyor. Bu şiddet ortasında çatışmalar, siyasi kriz ve genel güvenlik ortasında uzayabilecek yeni bir savaşın habercisi olabilir.

Yerinden edilmişler
Sudan hükümeti ile silahlı hareketler arasında ilki 2006’da Abuja’da, ikincisi de 2011’de Doha’da olmak üzere iki Darfur barış anlaşması imzalandı. İki tarafın 7 temel öğeye ek olarak Darfur’daki çatışmayı sona erdirme hedeflerine ulaşacağı bekleniyordu. Bu 7 temel öğe, ‘insan hakları ve temel özgürlükler, Darfur için güç paylaşımı ve idari statü, ulusal zenginlik ve kaynakların paylaşımı, tazminatlar, yerinden edilmişlerin ve mültecilerin geri dönüşü, adalet ve uzlaşı, kalıcı ateşkes ve nihai güvenlik düzenlemeleri, iç diyalog, istişare ve uygulama yolları’ olarak biliniyor. Bölgesel ve uluslararası arabulucuların bu maddeleri uygulama çabalarına rağmen hiçbiri yerine getirilmedi. Yerinden edilenlerin ve mültecilerin dönüşü konusu da dahil olmak üzere bu konular, her yeni çatışmada yeniden patlayan bir saatli bomba olarak kaldı.
Eski rejim, savaş bittikten sonra yerinden edilenlerin köylerine geri dönüşü sorunuyla karşılaşmamayı ve onları kamplarda tutmayı tercih etti. Bu tercihin nedeni, 300 milyon dolarlık tazminat şartını yerine getirmenin yanı sıra bölgelerinin yeniden inşasında idari sorumluluklardan ve yerinden edildikleri alanlarda güvenlik ve hizmet sağlama sorumluluğundan kaçınmaktı. Sudan hükümetinin Darfur Kalkınma Bankası’nı kurmak için 200 milyon dolar taahhüt etmesi ve bağışçıların 100 milyon dolar ödemesi gerekiyordu. Ama bu, hükümetin bankayı kurma konusundaki mali taahhüdünü yerine getirmesine bağlıydı. Hükümetin ‘savaş nedeniyle yerinden edilmiş asıl halk ile sakinlerinin yokluğundan yararlanarak bu bölgelere göç eden yeni nüfus’ arasındaki çatışmalara dair korkusu ve bu durumdan kaçınması, insani yardım kuruluşlarının ‘çatışmalar nedeniyle yardımlara ulaşmakta zorluk yaşayan’ on binlerce yerinden edilmiş kişinin geri dönüşünü geciktirmenin bir başka nedeniydi.

Başarısızlık faktörleri
Egemenlik Konseyi Başkanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan’ın, yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalo Hemedti’nin ve eski Başbakan Abdullah Hamduk’un tekrarlanan ziyaretleri, iltihaplı bölgedeki durumu sakinleştirmeyi başaramadı. Burhan ve Hemedti, geçen ay Kuzey Darfur’da bulunan el-Faşir şehrindeki Güvenlik Düzenlemeleri Yüksek Konseyi’nin ‘Cuba Barış Anlaşması’nın hükümlerinin uygulanması, güvenlik durumunun düzenlenmesi, silahlı hareket güçlerinin Sudan güvenlik güçlerine entegre edilmesi, Darfur’da güvenlik ve istikrarın sağlanmasıyla ilgili ortak kuvvetlerin oluşturulması’ meselelerinin görüşüldüğü toplantısına katıldı. Toplantıda ayrıca, arazi mülkiyeti, servet ve gücün paylaşımı ve yerinden edilmiş kişilerin geri dönüşü konularının yanı sıra Sudan’ı sekiz bölgeye ayıran federal bir hükümet sisteminin benimsenmesi meselesi de ele alındı.
Cuba Barış Anlaşması, bölgeye istikrar getirmedi ve düşmanlıklar kesintisiz şekilde devam etti. Anlaşma, Abdulvahid Muhammed Nur’un kanadı olan Sudan Kurtuluş Hareketi’ne karşı olunsuğu bir atmosferde, anlaşmayı imzalayan silahlı hareketlerin liderlerinin iktidara gelmesiyle uygulandı.
Minni Arko Minavi’nin bölge genel valisi olarak atanması, Darfur sorununun çözümüne katkıda bulunmak yerine güvenlik güçlerinin yakıt ve lojistik eksikliği nedeniyle çatışmaların çözümüne müdahale edilmediği şikayetlerini ortaya çıkardı. Minavi, valilerin doğrudan müdahale etme yetkilerinin olmamasını da eleştirdi.
Geçiş hükümetinin Darfur’da akan kanı durdurmadaki başarısızlığında birçok faktör bir araya geldi. Bunlardan ilki, hükümetin silahlı milisleri kontrol edememesi. İkincisi, boğucu ekonomik kriz, idari gölgenin başarısızlığı ve güvenliğin sağlanmasında bölgesel hükümet ve polisin görevlerini yerine getirirken desteklenmemesi. Üçüncüsü, Darfur halkları arasındaki diyalogun başarısız olması, tüm silahlı hareketlerin Cuba Barış Anlaşması’nı imzalamaması, imzalayan hareketlerin ihanetle suçlanması, bu hareketlerin söylemlerinde birlik olmaması ve birden fazla gündemlerini olması. Dördüncü olarak da Darfur’daki adalet sisteminin yetersizliği, yerel halkın haklarını kendi eline almasına ve hukuka bağlı kalmamasına neden olan yerel yönetim yasasının çıkarılamaması, yerel örf mekanizmalarının geliştirilmesinin ihmal edilmesi, ‘çatışmaları çözme, toplumsal dokuyu yeniden inşa etme ve kabilelerin barış içinde bir arada yaşaması’ çerçevesinde hedeflerinden sapan idarelerin rolünün dağılması.

Tek seçenek
Darfur’daki mevcut manzara, geçiş hükümetinin bölgede tırmanan krizi yönetmedeki başarısızlığına tanıklık ediyor. Öyle ki sakinleştirici çözümler, sorunların üstesinden gelinmesini sağlamadı. Bu noktada ‘güvenlik durumunun, önceki rejimin devrilmesinden sonra bile istikrar düzeyine ulaşmamış olduğu’ gerçeği karşımıza çıktı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre özellikle Cuba Barış Anlaşması maddeleri birbiri ardına çökmeye başladığı için hükümetin Darfur krizine yönelik taahhütlerini yerine getirememesinin yeniden savaşa yol açması muhtemel. Siyasi krizlerle, özellikle de Darfur kriziyle başa çıkmadaki bu adım, eski rejimden miras olarak ‘Darfur Devrimciler Bloku’ tarafından tanımlanan bir yaklaşımdır. Bloğun ve Abdulvahid Muhammed Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi’ne yakın olan ‘Yerinden Edilmiş ve Mülteci Kamplarının Genel Koordinasyonu’nun teşviki, bu saldırının ve Darfur’da yaşananların, ‘kavurulmuş toprak politikaları ve göçmenlerin yerinden edilmesi’ kapsamında geldiğini ortaya koydu. Bu durum, eski rejimin Afrika kimliğini değiştirme, soykırım, etnik temizlik ve bölgenin kaynaklarını ve zenginliğini yağmalama yaklaşımının doğal bir uzantısıydı.
Eski rejimin silahlı hareketlere yönelik başlattığı saldırının ardından, 2003 yılından bu yana Darfur krizine dikkat etmeye başlayan uluslararası toplum, Beşir hükümetini ve silahlı hareketleri ‘bölgesel ve uluslararası örgütlere yardımları durdurmakla’ tehdit eden taraftı.
BM, yetkililere ve silahlı gruplara ‘sağlık tesisleri, okullar ve su sistemleri’ de dahil olmak üzere tüm sivilleri ve sivil altyapıyı korumaya yönelik uluslararası yasal yükümlülüklerini hatırlatmakla yetindi. Bu hatırlatmayla eş zamanlı olarak BM Genel Sekreteri’nin Sudan Temsilcisi Volker Peretz, Kıreynik’te sivillerin öldürülmesini kınadı. Aynı şekilde Afrika Barış ve Güvenlik Konseyi, bireylere ve gruplara karşı uygun yaptırımlar uygulama tehdidi gibi bir tavır sergilemedi.
Bu durum karşısında ‘silah taşımaya geri dönülmesi’ yönündeki muhtemel tek seçeneğin, bazı tarafların hükümetin muhalifleriyle çatışmalarından kaynaklandığı şeklinde yorumlandı. Edinilen bilgilere göre bu tarafların savaşa devam etmesi, barış anlaşması veya diyalogu imzalamayı reddetmesi olası.



Lahbib: İsrail'in Gazze'de uluslararası insani yardım kuruluşlarını yasaklama planları, yardımların engellenmesi anlamına geliyor

İnsani yardım malzemesi yüklü tırlar Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (DPA)
İnsani yardım malzemesi yüklü tırlar Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (DPA)
TT

Lahbib: İsrail'in Gazze'de uluslararası insani yardım kuruluşlarını yasaklama planları, yardımların engellenmesi anlamına geliyor

İnsani yardım malzemesi yüklü tırlar Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (DPA)
İnsani yardım malzemesi yüklü tırlar Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (DPA)

Avrupa Komisyonu Eşitlik, Hazırlık ve Kriz Yönetimi Komiseri Hadja Lahbib bugün yaptığı açıklamada, İsrail’in Gazze Şeridi’nde uluslararası insani yardım kuruluşlarını yasaklama planlarının, hayat kurtaran yardımların bölgeye ulaşmasını engelleyeceğini belirtti.

Lahbib, X platformundaki hesabından yaptığı paylaşımda, Avrupa Birliği’nin (AB) tutumunun net olduğunu vurgulayarak, “Sivil toplum kuruluşlarının mevcut haliyle kayıt altına alınması yasasının uygulanması mümkün değil” dedi.

Lahbib, insani yardımların önündeki tüm engellerin kaldırılması gerektiğini vurguladı ve “Uluslararası insancıl hukuk, herhangi bir belirsizliğe yer bırakmıyor; yardımlar ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmalı” ifadesini kullandı.

İsrail medyası, hükümetin dün yaptığı açıklamaya dayanarak, Sınır Tanımayan Doktorlar, ActionAid ve Oxfam gibi onlarca insani yardım örgütünün lisanslarının iptal edileceğini ve bunların ‘terörle bağlantılı’ olduğu gerekçesiyle kapatılabileceğini duyurmuştu.

Bazı uluslararası yardım kuruluşları, kayıtlarının iptal edilmesi riskiyle karşı karşıya bulunuyor. Eğer 31 Aralık’a kadar İsrail makamlarının belirlediği yeni kriterlere uyum sağlamazlarsa, 60 gün içinde faaliyetlerini durdurmak veya Gazze Şeridi ve Batı Şeria’daki çalışmalarına kısıtlama getirmek zorunda kalabilirler.


Süveyda’da el bombası patladı: 1 ölü, 2 yaralı

Geçen temmuz ayında Süveyda’daki çatışmalar nedeniyle yükselen duman (Arşiv – DPA)
Geçen temmuz ayında Süveyda’daki çatışmalar nedeniyle yükselen duman (Arşiv – DPA)
TT

Süveyda’da el bombası patladı: 1 ölü, 2 yaralı

Geçen temmuz ayında Süveyda’daki çatışmalar nedeniyle yükselen duman (Arşiv – DPA)
Geçen temmuz ayında Süveyda’daki çatışmalar nedeniyle yükselen duman (Arşiv – DPA)

Şarku’l Avsat Suriye devlet televizyonu El-İhbariyye'den aktardığı habere göre bugün (Çarşamba) Süveyda kentinde meydana gelen el bombası patlamasında bir kişi hayatını kaybetti, iki kişi yaralandı.


Suriye liderleri Alevi kesimin sadakatini kazanmak için tartışmalı adımlar atıyor

Geçtiğimiz eylül ayında Lazkiye vilayetinin Kardaha bölgesinde, ‘Özgür Suriye’ sloganının yazılı olduğu bir duvarın önünden geçen genç bir adam (Reuters)
Geçtiğimiz eylül ayında Lazkiye vilayetinin Kardaha bölgesinde, ‘Özgür Suriye’ sloganının yazılı olduğu bir duvarın önünden geçen genç bir adam (Reuters)
TT

Suriye liderleri Alevi kesimin sadakatini kazanmak için tartışmalı adımlar atıyor

Geçtiğimiz eylül ayında Lazkiye vilayetinin Kardaha bölgesinde, ‘Özgür Suriye’ sloganının yazılı olduğu bir duvarın önünden geçen genç bir adam (Reuters)
Geçtiğimiz eylül ayında Lazkiye vilayetinin Kardaha bölgesinde, ‘Özgür Suriye’ sloganının yazılı olduğu bir duvarın önünden geçen genç bir adam (Reuters)

Hayrullah Dib, saklandığı yerden çıkabilmek için bir af güvencesi istiyordu. Alevi kökenli Dib, mart ayında Suriyeli Alevi silahlı grupların yeni Suriye hükümetine karşı ayaklanma başlatmasının ardından haftalarca ortadan kayboldu. Silah taşımayan Dib, hükümet güvenlik güçlerinin korunmasına yardımcı olmuştu.

Devrik rejimin lideri Beşşar Esed’e bağlı grupların başlattığı ayaklanmada 200’den fazla güvenlik görevlisi hayatını kaybetti. Olayların ardından günler süren misilleme saldırıları yaşandı ve bu durum Dib’in korku içinde yaşamasına yol açtı.

Hükümete bağlı güçlerin düzenlediği operasyonlarda yaklaşık bin 500 Alevi öldürüldü, on binlerce kişi ise can güvenliği endişesiyle bölgeden kaçtı. Bu gelişmeler, Esed’in da mensubu olduğu Alevi toplumu ile yeni hükümet arasındaki kırılgan ilişkiyi tamamen sarstı.

Bu süreçten sonra yeni hükümet, mart ayında şiddet olaylarına sürüklenen Dib ve benzeri kişilere af çıkararak ve genel olarak Alevi topluluğuna ekonomik destek sağlayarak yaşanan tahribatı gidermeye çalışıyor.

efth
25 Eylül'de Lazkiye kırsalında bir tütün dükkanının önünde nargile içen Suriyeliler (Reuters)

Reuters, bu süreci denetlemek üzere oluşturulan hükümet komitesinin Lazkiye ve Tartus’taki faaliyetlerine eşlik etti. Ajans, komiteden destek alan onlarca Alevi ile halen Suriye hükümetiyle çalışan 15 eski Alevi güvenlik yetkilisiyle görüştü. Söz konusu komite, resmi olarak Toplumsal Barış Yüksek Komitesi adıyla biliniyor.

Komite yetkilileri ve destek alan kişiler, Suriye’de Alevilerin sadakatini kazanmaya yönelik yeni ve tartışmalı bir çabanın yürütüldüğünü dile getirdi. Esed yönetimi döneminde, mezhepsel aidiyetleri nedeniyle kamu görevlerinde ayrıcalıklara sahip olmalarına rağmen, birçok Alevi yoksulluk içinde yaşamıştı. Alevilerin desteğinin sağlanmasının, yeni hükümetin bölge üzerindeki kontrolünü güçlendirmesine ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’nın tüm Suriyelilere hizmet etme vaadi doğrultusunda ilerleme kaydedildiğinin gösterilmesine katkı sağlayabileceği belirtiliyor.

Suriye’de 14 yıl süren iç savaşın iki tarafında da yer almış eski liderler tarafından yürütülen bu girişim kapsamında, yüzlerce Aleviye mali yardım, iş imkânı ve sağlık hizmeti sunuluyor. Destek verilenler arasında, yeniden silahlanmama ya da başkalarını silah taşımaktan vazgeçirme taahhüdü karşılığında af kapsamına giren onlarca kişi de bulunuyor.

dfr
Suriye Toplumsal Barış Yüksek Komitesi üyesi Hasan Sufan (Sosyal medya)

Kendisine yöneltilen sorulara yanıt veren Toplumsal Barış Yüksek Komitesi üyesi Hasan Sufan, Reuters’a yaptığı açıklamada, hükümetin Alevilere yönelik çabaları ile genel olarak Suriye halkının (Esed yönetiminden zarar gören Sünniler de dahil olmak üzere) geniş kapsamlı ihtiyaçları arasında denge kurmaya çalıştığını söyledi. Sufan, “Herkesin adil muamele gördüğünü hissetmesini sağlamak için kurulması gereken bir denge var” dedi.

Sufan, yeni yetkililerin devrik diktatörün güvenlik kurumlarından bazı isimlerle iş birliği yapmasına yönelik kamuoyunda belli bir öfke bulunduğunu da kabul etti. Ancak Suriye liderliğinin meseleye daha geniş bir perspektiften baktığını vurguladı. Sufan, “Suriye halkı yoluna devam etmeli. Bu, işlenen büyük suçların kabul edilmesi anlamına gelmiyor. Ciddi suçlar işleyenler hesap vermeli. Ancak Suriyelilerin büyük çoğunluğu masum” ifadelerini kullandı.

rgthyu
Hayrullah Dib, Lazkiye kırsalındaki Kardaha'da bulunan kafesinde (Reuters)

Dib de bu hoşgörülü yaklaşımdan yararlanan isimler arasında yer aldı. Mart ayındaki ayaklanma sırasında herhangi bir şiddet eylemine katıldığını reddeden Dib, rolünün yalnızca iletişim kurmakla sınırlı olduğunu söyledi. Ayrıca silahlı gruplar tarafından rehin alınan onlarca güvenlik görevlisinin hayatının kurtarılmasına yardımcı olduğunu ve serbest bırakılmaları için arabuluculuk yaptığını belirtti. Hükümetten, arabuluculuk çabaları hakkında bilgi sahibi bir yetkili de bu anlatımı doğruladı.

Dib, Esed’in memleketi Kardaha’da komitenin sağladığı fonlarla açtığı kafeden Reuters’a konuşarak, “Gelecek için bir şey yapmaya karar verdim” dedi.

Reuters’ın, komitenin ayarladığı bir ziyaret sırasında gözlemlediğine göre, kafeye öğrenciler, iş arayanlar ve yaşlılar geliyor. Kafe, Dib’in bir kıza evlenme teklif edecek kadar para biriktirmesini sağladı; bunun Esed döneminde mümkün olmadığını söyledi. Dib ayrıca çocuk sahibi olmayı planladığını belirtti ve “Ama sadece kız istiyorum. Daha sevimli ve daha güzel… Erkekler her zaman silah taşımak ister” diye konuştu.

Beklenmedik barış elçileri

Komitenin başında bulunan isimlerin çatışma sahalarında geçmişleri bulunuyor. Lazkiye doğumlu bir Sünni olan Sufan, silahlı muhalefet saflarında eski bir komutan olarak görev yapmıştı. Halid el-Ahmed ise savaş sırasında muhalif gruplarla yapılan ‘uzlaşma’ adı altındaki teslim anlaşmaları yoluyla Esed’in bazı bölgeleri yeniden kontrol altına almasına yardımcı oldu. Daha sonra devrik liderle arası açılan el-Ahmed, nihayetinde çocukluk arkadaşı olan Şera’yı destekleme kararı aldı.

dfrgt
Devrik rejimin ulusal savunma güçlerinin liderlerinden Fadi Sakr (Sosyal medya)

El-Ahmed’in sahadaki en önemli ismi ise Esed’e bağlı silahlı ve kötü şöhretli Ulusal Savunma Güçleri’ni yönetmiş Alevi Fadi Sakr. İnsan hakları örgütleri bu grubu katliamlar, yağma ve çeşitli ihlallerle suçladı. Sakr, savaş sırasında yaşanan katliamlardaki rolü nedeniyle ABD ve Avrupa Birliği (AB) tarafından yaptırım listesine alındı. Sakr, Reuters’a yaptığı açıklamalarda bu suçlarda herhangi bir rolü olduğunu reddetti, ancak daha fazla soruyu yanıtlamaktan kaçındı.

Sufan, Suriye hükümetinin Sakr ile iş birliği yaptığını kabul ederek, Sakr’ın Esed’in düşüşü sırasında kan dökülmesini önlemeye yardımcı olduğunu söyledi. Ancak Sakr ile kurulan bu iş birliği, yeni hükümetin iktidarını sağlamlaştırmaya yönelik yüzeysel bir girişim olarak görülmesi ve eski rejimin kötü şöhretli isimlerinin cezasız kalmasına imkân tanıdığı gerekçesiyle komiteye yönelik eleştirilere yol açtı.

edfrt
Usame Osman, Sednaya Hapishanesi'ndeki kurbanların fotoğraflarının sızdırılmasına yardım etti. (Şarku’l Avsat)

On yıldan fazla bir süre önce Esed’in hapishanelerinde hayatını kaybeden tutuklulara ait binlerce fotoğrafın, ‘Sezar dosyaları’ olarak bilinen belgeler halinde sızdırılmasına yardımcı olan Usame Osman, “Çocuklarımızı en vahşi yöntemlerle öldürenleri affetmeye ne hakkınız var? Aksine, onları toplumsal barışın sembolleri hâline getiriyorsunuz” dedi.

Hükümet, af için aday gösterilen kişilerin ‘savaş sırasında ağır suçlar işlemiş hiç kimsenin affedilmemesini sağlamak amacıyla titiz bir incelemeden geçirildiğini’ belirtiyor. Ancak sürecin kendisi şeffaflıktan uzak görülüyor. Suriye İnsan Hakları Ağı’na (SNHR) göre, komitenin af verme ve tutukluların serbest bırakılmasına karar verme yetkisi, şeffaflık, hesap verebilirlik ve yargı bağımsızlığını zedeliyor.

Atlantik Konseyi Suriye Programı Kıdemli Araştırmacısı Gregory Waters ise “Fadi Sakr’ın çabaları görünürde barışın korunmasına önemli ölçüde katkı sağladı. Ancak bu çabalar, yerel yetkililerle birlikte çalışan diğer taban inisiyatiflerine kıyasla, yerel halk arasındaki kaygıları gidermede ve güven inşa etmede yeterince etkili olmadı” değerlendirmesinde bulundu.

rfgthy
Tartus'ta bir dizi tutuklunun serbest bırakılması, 29 Aralık (Sosyal medya)

Komitenin faaliyetlerine, Alevi toplumu içinden de çok sayıda kişi karşı çıkıyor. Bunlar arasında, İslamcı eğilimli Suriye yönetimiyle iş birliğini ‘büyük bir ihanet’ olarak gören daha sert tutumlu isimler de bulunuyor.

Komiteyle bağlantılı kişiler, Reuters’a yaptıkları açıklamalarda, Alevi silahlı grupların kendilerini hedef alma ihtimalinin farkında olduklarını belirtti. Geçen yıl eylül ayında devlet tarafından düzenlenen parlamento seçimlerinde, Tartus’tan Alevi bir adayın suikasta uğradığı da ifade edildi.

Reuters’ın, mart ayındaki ayaklanmanın başladığı, dağlık, ücra ve doğal güzellikleriyle bilinen Daliye köyünde komitenin çalışmalarını izlediği sırada, hükümet karşıtı bir Alevi Facebook sayfasında, Sakr’ın gazetecileri ‘kirli planlar’ kapsamında köye getirdiği iddia edildi. Bu sırada camları koyu renkli bir araç, gazetecileri köy dışına kadar takip etti; araç, daha sonra bir hükümet güvenlik devriyesi tarafından uyarıldı.

Sakr, söz konusu haber takibi sırasında bölgede bulunmuyordu. Ancak toplumsal barıştan sorumlu ekibinin üyeleri, köylülerle yapılan görüşmelerin yakınındaydı. Reuters, daha sonra bu kişilerle telefon üzerinden yeniden iletişime geçti.

Aceleci ve düşüncesiz davrandın!

Bazı Aleviler, geçen yıl Esed’in devrilmesini başlangıçta, topluluklarının büyük bölümü aşırı yoksulluk içinde yaşayan üyeleri için bir fırsat olarak gördü. On binlerce eski asker, yeni hükümetle geçici uzlaşma anlaşmaları imzalayarak silahlarını teslim etti.

Ancak izleyen aylarda yaşanan toplu terhisler ve Alevilerin öldürülmesi, dışlanmışlık ve korku duygusunu artırdı. Mart ayında sahil bölgesinde yaşanan olaylar ise güvensizliği daha da derinleştirdi.

(Facebook gönderisi)

Tartus Valisi Ahmed eş-Şami, Reuters’a yaptığı açıklamada, komitenin sahil olaylarıyla bağlantılı en az 50 Alevi için iyi niyet göstergesi olarak genel af çıkardığını söyledi.

Eş-Şami, “Her birine şunu söyledik: Sen acele ettin ve düşüncesiz davrandın. Biz sana merhametli olacağız ve doğru yolda ilerleyeceğini kanıtlaman için sana ikinci bir şans vereceğiz” dedi.

Komiteden bir yetkili, Esed döneminden kalan ve devrilmenin ardından gözaltına alınan yüzlerce askerin serbest bırakıldığını, ayrıca binlerce diğer tutuklu için 90’dan fazla aile ziyareti organize edildiğini belirtti.

Üç eski askerin annesi olan bir kadın ise, eylül ayında oğullarından birini ziyaret edebildiğini ve yol masraflarını komitenin karşıladığını anlattı. Söz konusu masrafların düşük olmasına rağmen kendisinin karşılayamadığını ifade etti.

Adının açıklanmasını istemeyen anne, oğlunu camın arkasından görmenin kendisini derinden yaraladığını söyledi. Ona yalnızca iç çamaşırı vermesine izin verildiğini belirten anne, gözyaşları içinde, “Yeni Suriye’yi gördüler ama hiçbir şey bilmiyorlar. Bildikleri tek şey hapiste oldukları” diye konuştu.

sdfrgt
Sahil şeridinde meydana gelen olaylarla suçlananların ilk açık duruşmasından (SANA)

Lazkiye ve Tartus’taki güvenlik yetkililerinin yayımladığı bir açıklamaya göre, aftan yararlanan savaşçılar, saldırı planlayabilecek kişiler hakkında bilgi sağlıyor ve yetkililerin hafif silahlar ile mühimmatın gizli depolarını bulmasına yardımcı oluyor. Bu kişiler ayrıca başkalarını da silahlanmaktan vazgeçirmeye çalışıyor.

Nisan ayında varılan bir uzlaşma anlaşmasının ardından, Sakr’a bağlı eski bir savaşçıya marangozluk alanında iş imkânı sağlandı. Alevilerin dökülen kanının intikamını alma arzusunun hâlâ içinde olduğunu söyleyen bu kişi, misillemeden korktuğu için adının açıklanmasını istemedi. Ancak buna rağmen, artık kimsenin savaşmak istemediğini vurguladı. Söz konusu eski savaşçı, Reuters’a yaptığı açıklamada, “Artık kimse savaş istemiyor. İnsanlar yoruldu. Tek istedikleri güvenlik ve çocuklarını doyurabilmek” dedi.

Sembolik çabalar ve mali kısıtlamalar

Sahil bölgesindeki Alevi sakinler, sahil olaylarının yol açtığı ağır zararlara, yaygın yoksulluğa ve bölgedeki süregelen güvensizliğe yönelik çabaların son derece yetersiz olduğunu belirtiyor. Sufan da mali sınırlamaların bulunduğunu kabul etti. Reuters’a yaptığı açıklamada, “Ekonomik durum nedeniyle geniş bir kesime ulaşamıyoruz. Bu çabalar, çoğunlukla sembolik bir çözüm niteliğinde; ortamı biraz düzeltip normale döndürmeye çalışıyor” dedi.

Şiddet olaylarının üzerinden dokuz aydan fazla zaman geçmesine rağmen, komite, yaklaşık bin zarar görmüş evin sadece yüzde 10’undan daha azının onarıldığını açıkladı.

cdfrgt
Vail Hasan, Suriye'nin Ceble kentindeki yanmış evinin bahçesinde ailesiyle birlikte (Reuters)

Ceble kırsalından 32 yaşındaki Alevi Usame Tuveyr, mart ayında ailesine ait 13 evin yakıldığını ve hayvanlarının çalındığını söyledi. Tuveyr, komitenin o zamandan beri kayıp olan iki akrabasını bulamadığını da belirtti.

Komite, bazı akrabalarının evlerinde temel onarım çalışmalarına başlamıştı, ancak Reuters’ın eylül ayında yaptığı ziyarette Tuveyr, çalışmaların tamamen durduğunu söyledi. Yeniden şiddet yaşanacağı endişesi, halkın atölyesine gitmekten kaçınmasına yol açtı ve gelirini ciddi şekilde düşürdü. Tuveyr, “Saat altıdan sonra kardeşim gelip kapıyı çalsa açmam” dedi.

Son günlerde ve geçen ay yapılan Alevi gösterileri, komitenin karşılaştığı zorlukları ortaya koydu. 28 Aralık’ta binlerce Alevi, özerk bir yönetim ve tutukluların serbest bırakılması talebiyle slogan attı.

Protesto yalnızca bir saat sürdü ve ardından hükümet yanlısı bir gösteri düzenlendi. Güvenlik güçleri, geçen ay benzer taleplerle yapılan başka bir protestoda olduğu gibi, kalabalığı ateş açarak dağıttı.

Yetkililer, mart ayındaki şiddet olaylarıyla ilgili olarak yakın zamanda halka açık davalar başlattı; bu davalar, yeni Suriye’de hesap verebilirliğin gerçek bir sınavı olarak görülüyor.

59 yaşındaki çiftçi Vail Hasan, yanan evinin komite tarafından onarılacağı sözünü hatırlatarak Reuters’a, tüm Suriye topluluklarının korku olmadan bir arada yaşayabilmesi için hâlâ uzun bir yol olduğunu söyledi.

Hasan, “Şu an barışa uzağız. İçten ve gönülden hazırız… Adalet ve hukuk olursa her şey çözülür” dedi.