Sudan’da Burhan yönetimi Darfur’da akan kanı durdurabildi mi?

Yaklaşık 20 bin kişi yerinden edildi.

Batı Darfur’da yerinden edilenler kendileri için hazırlanan kamplarda kalıyor. (Reuters)
Batı Darfur’da yerinden edilenler kendileri için hazırlanan kamplarda kalıyor. (Reuters)
TT

Sudan’da Burhan yönetimi Darfur’da akan kanı durdurabildi mi?

Batı Darfur’da yerinden edilenler kendileri için hazırlanan kamplarda kalıyor. (Reuters)
Batı Darfur’da yerinden edilenler kendileri için hazırlanan kamplarda kalıyor. (Reuters)

Mana Abdulfettah
Batı Darfur Eyaleti’ne bağlı Kıreynik bölgesinde yaşanan son olaylar, dikkatleri ‘asla duraksamayan’ Darfur krizine geri çevirdi. Aralık 2018 Devrimi’nden sonra, önceki rejimin devrilmesi ve bir geçiş hükümetinin kurulmasıyla birlikte yalnızca Darfur’da değil, Mavi Nil Eyaleti’nde, Güney Kordofan Eyaleti’nin Nuba Dağları bölgesinde ve Sudan’ın doğusunda krizi çözme ve barış sağlama sözü verilmişti. Kalıcı bir barış umudu vardı. Minni Arko Minavi’nin Darfur bölgesi genel valisi olarak atanmasının sakinleştirici bir etkisi oldu. Ancak bu geçici bir durumdu. Çünkü kendisi, Darfur halkındandı ve uzlaşmadan önce eski rejimle savaşan silahlı hareket liderlerindendi. Ülkenin devrik lideri Ömer el-Beşir’in atadığı valilerin imajı, var olan yaygın hassasiyeti ortadan kaldırdı.
22 Nisan Cuma gününden bu yana devam eden, ardında birçok ölü ve yaralı bırakan ve yaklaşık 20 bin kişinin yerinden edilmesiyle sonuçlanan bu saldırının kıvılcımı ‘Sudan Koalisyon Hareketi’ne bağlı Afrika kökenli Arap olmayan Masalit kabile üyeleri tarafından bir Arap kabilesine mensup iki çobanın öldürülmesiyle başladı. Olayın öncesinde Minni Arko Minavi’nin mensubu olduğu Zağava kabilesi ile Zağava’nın kendilerine karşı Rezigat kabilesiyle ittifak kurduğuna inanan Masalitler arasında bir çatışma yaşanıyordu. Ölen iki kişinin aileleri, intikam almak için bölgedeki Arap kabilelerinden milisler topladı. Bu seferberlik, hükümet güçlerini geri çekilmeye zorlayarak iki çatışma tarafını karşı karşıya bıraktı. Darfur’daki savaş yıllarında Arap kabileleri ile Masalit arasındaki anlaşmazlık, bu kabilelerin üyelerinin diğer taraftaki silahlı isyan hareketleriyle karşı karşıya gelmesinden kaynaklanıyordu.
Yerinden Edilmişler ve Mülteciler Kampları Genel Koordinasyonu Sözcüsü Adem Rical, saldırının arabalar, motosikletler, atlar ve develer kullanan bir milis kuvveti tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Sözcü, bu görüntünün eski rejim dönemindeki çatışmaları akla getirdiğini belirtti. Öyle ki o dönemde savaş nedeniyle yerlerinden edilmiş bazı Afrika kabilelerinin topraklarını ele geçirmek isteyen Arap kabileleri de benzer görüntüler oluşturmuştu.

Çatışmaya dönüşüm
Darfur savaşının son çatışma dönemi, 1980’lerin başında çiftçiler ve çobanlar arasında kıt kaynaklar üzerindeki bir çatışma olarak başladı. Kuraklık ve çölleşme, 1981’de Sudan da dahil olmak üzere Afrika Boynuzu’nu ve Doğu Afrika’yı sarmıştı. Ardından 1984 kıtlığı, Sudan’ın batısındaki Darfur’u doğrudan etkiledi. Öncesinde ise bölgedeki çatışmalar, 1960’lı ve 1970’li yıllarda kaynaklar üzerinde sınırlıydı. Daha sonra 1980’lerde ve 1990’larda hükümet politikalarının bölgedeki kalkınmayı genişletme konusundaki başarısızlığına karşı protesto şiddetine dönüştü.
Çatışma şeklindeki bu değişime bağlı olarak olaylara neden olan faktörler, ‘Ömer el-Beşir rejiminin gelişiyle görünürlük kazanan’ etnik bileşeni içerecek şekilde gelişti. Beşir, Arap kabilelerini Afrika kabileleriyle mücadele için kendine çekmeye çalışıyordu.
Siyasi, ekonomik ve etnik kesişmeler, kuzey ve güneyde, doğu ve batıda meydana gelen çatışmalar ve tüm Darfur bölgelerinin tanık olduğu benzer şiddet olayları, Darfur’daki şiddeti standartlaştırmak için birleşti. Ancak bir diğer ortak unsur olarak çatışma tarafları, devletin otoritesine boyun eğmedi. Diğer yandan devam eden çatışmaların yineleneceğine dikkat çekiliyor. Bu şiddet ortasında çatışmalar, siyasi kriz ve genel güvenlik ortasında uzayabilecek yeni bir savaşın habercisi olabilir.

Yerinden edilmişler
Sudan hükümeti ile silahlı hareketler arasında ilki 2006’da Abuja’da, ikincisi de 2011’de Doha’da olmak üzere iki Darfur barış anlaşması imzalandı. İki tarafın 7 temel öğeye ek olarak Darfur’daki çatışmayı sona erdirme hedeflerine ulaşacağı bekleniyordu. Bu 7 temel öğe, ‘insan hakları ve temel özgürlükler, Darfur için güç paylaşımı ve idari statü, ulusal zenginlik ve kaynakların paylaşımı, tazminatlar, yerinden edilmişlerin ve mültecilerin geri dönüşü, adalet ve uzlaşı, kalıcı ateşkes ve nihai güvenlik düzenlemeleri, iç diyalog, istişare ve uygulama yolları’ olarak biliniyor. Bölgesel ve uluslararası arabulucuların bu maddeleri uygulama çabalarına rağmen hiçbiri yerine getirilmedi. Yerinden edilenlerin ve mültecilerin dönüşü konusu da dahil olmak üzere bu konular, her yeni çatışmada yeniden patlayan bir saatli bomba olarak kaldı.
Eski rejim, savaş bittikten sonra yerinden edilenlerin köylerine geri dönüşü sorunuyla karşılaşmamayı ve onları kamplarda tutmayı tercih etti. Bu tercihin nedeni, 300 milyon dolarlık tazminat şartını yerine getirmenin yanı sıra bölgelerinin yeniden inşasında idari sorumluluklardan ve yerinden edildikleri alanlarda güvenlik ve hizmet sağlama sorumluluğundan kaçınmaktı. Sudan hükümetinin Darfur Kalkınma Bankası’nı kurmak için 200 milyon dolar taahhüt etmesi ve bağışçıların 100 milyon dolar ödemesi gerekiyordu. Ama bu, hükümetin bankayı kurma konusundaki mali taahhüdünü yerine getirmesine bağlıydı. Hükümetin ‘savaş nedeniyle yerinden edilmiş asıl halk ile sakinlerinin yokluğundan yararlanarak bu bölgelere göç eden yeni nüfus’ arasındaki çatışmalara dair korkusu ve bu durumdan kaçınması, insani yardım kuruluşlarının ‘çatışmalar nedeniyle yardımlara ulaşmakta zorluk yaşayan’ on binlerce yerinden edilmiş kişinin geri dönüşünü geciktirmenin bir başka nedeniydi.

Başarısızlık faktörleri
Egemenlik Konseyi Başkanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan’ın, yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalo Hemedti’nin ve eski Başbakan Abdullah Hamduk’un tekrarlanan ziyaretleri, iltihaplı bölgedeki durumu sakinleştirmeyi başaramadı. Burhan ve Hemedti, geçen ay Kuzey Darfur’da bulunan el-Faşir şehrindeki Güvenlik Düzenlemeleri Yüksek Konseyi’nin ‘Cuba Barış Anlaşması’nın hükümlerinin uygulanması, güvenlik durumunun düzenlenmesi, silahlı hareket güçlerinin Sudan güvenlik güçlerine entegre edilmesi, Darfur’da güvenlik ve istikrarın sağlanmasıyla ilgili ortak kuvvetlerin oluşturulması’ meselelerinin görüşüldüğü toplantısına katıldı. Toplantıda ayrıca, arazi mülkiyeti, servet ve gücün paylaşımı ve yerinden edilmiş kişilerin geri dönüşü konularının yanı sıra Sudan’ı sekiz bölgeye ayıran federal bir hükümet sisteminin benimsenmesi meselesi de ele alındı.
Cuba Barış Anlaşması, bölgeye istikrar getirmedi ve düşmanlıklar kesintisiz şekilde devam etti. Anlaşma, Abdulvahid Muhammed Nur’un kanadı olan Sudan Kurtuluş Hareketi’ne karşı olunsuğu bir atmosferde, anlaşmayı imzalayan silahlı hareketlerin liderlerinin iktidara gelmesiyle uygulandı.
Minni Arko Minavi’nin bölge genel valisi olarak atanması, Darfur sorununun çözümüne katkıda bulunmak yerine güvenlik güçlerinin yakıt ve lojistik eksikliği nedeniyle çatışmaların çözümüne müdahale edilmediği şikayetlerini ortaya çıkardı. Minavi, valilerin doğrudan müdahale etme yetkilerinin olmamasını da eleştirdi.
Geçiş hükümetinin Darfur’da akan kanı durdurmadaki başarısızlığında birçok faktör bir araya geldi. Bunlardan ilki, hükümetin silahlı milisleri kontrol edememesi. İkincisi, boğucu ekonomik kriz, idari gölgenin başarısızlığı ve güvenliğin sağlanmasında bölgesel hükümet ve polisin görevlerini yerine getirirken desteklenmemesi. Üçüncüsü, Darfur halkları arasındaki diyalogun başarısız olması, tüm silahlı hareketlerin Cuba Barış Anlaşması’nı imzalamaması, imzalayan hareketlerin ihanetle suçlanması, bu hareketlerin söylemlerinde birlik olmaması ve birden fazla gündemlerini olması. Dördüncü olarak da Darfur’daki adalet sisteminin yetersizliği, yerel halkın haklarını kendi eline almasına ve hukuka bağlı kalmamasına neden olan yerel yönetim yasasının çıkarılamaması, yerel örf mekanizmalarının geliştirilmesinin ihmal edilmesi, ‘çatışmaları çözme, toplumsal dokuyu yeniden inşa etme ve kabilelerin barış içinde bir arada yaşaması’ çerçevesinde hedeflerinden sapan idarelerin rolünün dağılması.

Tek seçenek
Darfur’daki mevcut manzara, geçiş hükümetinin bölgede tırmanan krizi yönetmedeki başarısızlığına tanıklık ediyor. Öyle ki sakinleştirici çözümler, sorunların üstesinden gelinmesini sağlamadı. Bu noktada ‘güvenlik durumunun, önceki rejimin devrilmesinden sonra bile istikrar düzeyine ulaşmamış olduğu’ gerçeği karşımıza çıktı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre özellikle Cuba Barış Anlaşması maddeleri birbiri ardına çökmeye başladığı için hükümetin Darfur krizine yönelik taahhütlerini yerine getirememesinin yeniden savaşa yol açması muhtemel. Siyasi krizlerle, özellikle de Darfur kriziyle başa çıkmadaki bu adım, eski rejimden miras olarak ‘Darfur Devrimciler Bloku’ tarafından tanımlanan bir yaklaşımdır. Bloğun ve Abdulvahid Muhammed Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi’ne yakın olan ‘Yerinden Edilmiş ve Mülteci Kamplarının Genel Koordinasyonu’nun teşviki, bu saldırının ve Darfur’da yaşananların, ‘kavurulmuş toprak politikaları ve göçmenlerin yerinden edilmesi’ kapsamında geldiğini ortaya koydu. Bu durum, eski rejimin Afrika kimliğini değiştirme, soykırım, etnik temizlik ve bölgenin kaynaklarını ve zenginliğini yağmalama yaklaşımının doğal bir uzantısıydı.
Eski rejimin silahlı hareketlere yönelik başlattığı saldırının ardından, 2003 yılından bu yana Darfur krizine dikkat etmeye başlayan uluslararası toplum, Beşir hükümetini ve silahlı hareketleri ‘bölgesel ve uluslararası örgütlere yardımları durdurmakla’ tehdit eden taraftı.
BM, yetkililere ve silahlı gruplara ‘sağlık tesisleri, okullar ve su sistemleri’ de dahil olmak üzere tüm sivilleri ve sivil altyapıyı korumaya yönelik uluslararası yasal yükümlülüklerini hatırlatmakla yetindi. Bu hatırlatmayla eş zamanlı olarak BM Genel Sekreteri’nin Sudan Temsilcisi Volker Peretz, Kıreynik’te sivillerin öldürülmesini kınadı. Aynı şekilde Afrika Barış ve Güvenlik Konseyi, bireylere ve gruplara karşı uygun yaptırımlar uygulama tehdidi gibi bir tavır sergilemedi.
Bu durum karşısında ‘silah taşımaya geri dönülmesi’ yönündeki muhtemel tek seçeneğin, bazı tarafların hükümetin muhalifleriyle çatışmalarından kaynaklandığı şeklinde yorumlandı. Edinilen bilgilere göre bu tarafların savaşa devam etmesi, barış anlaşması veya diyalogu imzalamayı reddetmesi olası.



Gazze'ye yönelik savaşta İsrail gözaltı merkezlerinde 98 Filistinli öldürüldü

Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki İsrail askerleri (Arşiv- Reuters)
Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki İsrail askerleri (Arşiv- Reuters)
TT

Gazze'ye yönelik savaşta İsrail gözaltı merkezlerinde 98 Filistinli öldürüldü

Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki İsrail askerleri (Arşiv- Reuters)
Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki İsrail askerleri (Arşiv- Reuters)

İsrail İnsan Hakları Doktorları, dün yaptığı açıklamada, Ekim 2023'te Gazze Şeridi'nde savaşın başlamasından bu yana en az 98 Filistinlinin İsrail gözaltı merkezlerinde öldüğünü, işkence ve tıbbi ihmallere maruz kaldıklarını belirterek uluslararası bir soruşturma çağrısında bulundu.

Kuruluşun "Gözaltı Merkezlerindeki Filistinlilere Verilen Ölüm Cezaları" başlıklı raporunda, en az 46 Filistinlinin İsrail Cezaevi Hizmetleri tarafından işletilen tesislerde, 52 Filistinlinin ise askeri gözaltı merkezlerinde hayatını kaybettiği, bunların tamamının Gazze Şeridi'nde gerçekleştiği belirtildi.

Raporda, Gazze'de geçen ay ilan edilen ateşkese rağmen bu muamelenin devam ettiği ifade edildi. İsrailli doktorlar tarafından kurulan kuruluş, bu sayıyı eşi benzeri görülmemiş olarak nitelendirdi ve gerçek rakamın muhtemelen daha da yüksek olduğunu belirtti.

 İsrail askerleri, Gazze Şeridi sınırına yakın güney İsrail'de konuşlu bir tank taretinin tepesinde duruyor (AFP)İsrail askerleri, Gazze Şeridi sınırına yakın güney İsrail'de konuşlu bir tank taretinin tepesinde duruyor (AFP)

Kuruluş, ilk bulguların ve ölüm sonrası delillerin, baş yaralanmaları, iç kanama ve kaburga kırıkları, akut yetersiz beslenme ve hayat kurtarıcı bakımın reddedilmesi gibi ciddi istismar örüntüsünü gösterdiğini ifade etti.

Rapor, ölüm nedenlerinin belirlenmesi ve sorumluların hesap vermesini sağlamak için bağımsız bir uluslararası soruşturma çağrısında bulunarak sona erdi.

İsrail askeri sözcüsü, tutuklamaların İsrail ve uluslararası hukuka uygun olduğunu ve tutukluların ölümlerinin kabul edildiğini söyledi. Bazılarının hastalık veya önceki yaralanmalardan kaynaklandığını belirten sözcü, askeri polisin her vakayı soruşturduğunu ifade etti.

İsrail Cezaevi Hizmetleri sözcüsü, kurumun yasal denetim altında faaliyet gösterdiğini, tutukluların haklarını güvence altına aldığını ve gözaltında gerçekleşen tüm ölümleri soruşturduğunu belirtti. Kurum, sunulan gerekçelerden haberdar olmadığını belirterek, kötü muamele iddialarını reddetti. Ayrıca, BM İşkenceye Karşı Komite ile yakın zamanda gerçekleştirdiği iş birliğini vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Birleşmiş Milletler ve insan hakları örgütleri, Filistin İslami Direniş Hareketi'nin (Hamas) 7 Ekim 2023'te İsrail'e düzenlediği saldırının ardından Gazze'de savaşın başlaması ve geçen ay ateşkes sağlanmasıyla Filistinlilerin gözaltı koşulları konusunda endişelerini defalarca dile getirdi.


Ateşkese rağmen İsrail saldırıları Gazze’de can almaya devam ediyor

Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)
Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)
TT

Ateşkese rağmen İsrail saldırıları Gazze’de can almaya devam ediyor

Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)
Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)

İsrail güçleri, Gazze Şeridi’nde yürürlükte olan ateşkes anlaşmasını ihlal etmeyi sürdürerek her gün yenilenen saldırılarla yeni can kayıplarına neden oluyor.

Son olarak, iki ayrı olayda 3 Filistinli öldürüldü. Gazze kentinin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde bir insansız hava aracının hedef aldığı iki genç yaşamını yitirirken, Beyt Lahiya’nın kuzeybatısındaki Atatara bölgesinde bir başka Filistinli, İsrail’e ait bir drone tarafından vurularak öldürüldü.

Saha kaynaklarına göre, Atatara’da öldürülen gencin, ateşkes hattını belirleyen “sarı çizgi”ye yaklaşık 250 metre mesafede, uzaktan kumandalı küçük bir drone ile hedef alındığı belirtildi.

df
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Öte yandan İsrail topçuları, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’un doğusunda bir grup vatandaşı hedef aldı; saldırıda bir baba ve kızı yaralandı.

Kış koşulları nedeniyle çadırları ve eşyaları zarar gören Gazzelilerden onlarcası, Han Yunus’un doğusundaki Zinne, Beni Suhîle ve Absan bölgelerine dönerek evlerine ve eşyalarına ulaşmaya çalıştı.

Aynı dönemde, Orta Gazze’deki El-Bureyc Kampı yakınlarındaki Selahaddin Caddesi’nde, kimliği belirsiz kişilerce açılan ateş sonucu bir Filistinli daha hayatını kaybetti. Bağımsız kaynaklarca doğrulanmayan iddialara göre saldırıyı düzenleyenlerin İsrail’in özel bir birimine mensup olduğu öne sürüldü. Yerel kaynaklar, öldürülen kişinin Direniş Komiteleri’nin askeri kanadı Nasır Selahaddin Tugayları’ndan aktif bir isim olan Vasim Abdülhadi olduğunu bildirdi.

Kimliği belirsiz cenazeler defnedildi

Gazze Sağlık Bakanlığı, kimlik tespiti yapılamayan ve İsrail tarafından uzun süre alıkonulan 14 Filistinlinin defnedildiğini duyurdu. İsrail, çeşitli esir değişimi anlaşmaları kapsamında en az 330 cenazeyi teslim etmiş, bunların bir kısmı kimlikleri tespit edilemediği için Deyr el-Belah’taki bir mezarlığa defnedilmişti.

dfvgy
Filistinliler, Deyr el-Balah'ta savaş sırasında İsrail tarafından uzu süre alıkonulan  kimliği belirsiz cesetleri gömüyor (Reuters)

Bakanlık yetkilileri, gerekli tıbbi teknik imkanların bulunmaması nedeniyle kimliği belirlenemeyen cenazelerin belirli bir sürenin ardından fotoğraflama ve işaretleme yöntemiyle kayıt altına alınarak defnedildiğini açıkladı.

Tedavileri tamamlanan 76 hasta Gazze’ye döndü

Gazze Sağlık Bakanlığı ayrıca, Kudüs’te tedavileri tamamlanan 76 hasta ve refakatçisinin, Kerem Ebu Salim (Kerem Şalom) Sınır Kapısı üzerinden Gazze’ye giriş yaptığını bildirdi. Grubun içinde 4 çocuk, yaşlı kadın ve erkekler ile savaş başlamadan önce Kudüs’te bulunan ve 26 ay boyunca orada kalan gençler de yer aldı.

Söz konusu hastalar, Makassed ve Augusta Victoria (El-Mutle) hastanelerinde tedavi gördükten sonra gerekli işlemleri tamamlanarak Gazze’ye döndü. Bakanlık, halen tedavi gereksinimi devam eden Gazze’li bazı hastaların Kudüs’teki hastanelerde bakım almaya devam ettiğini belirtti.


İsrail, Gazze'nin doğusunu yok ederken Trump’ın ‘Ortadoğu Rivierası’ planı mı hayata geçirildi?

İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)
İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)
TT

İsrail, Gazze'nin doğusunu yok ederken Trump’ın ‘Ortadoğu Rivierası’ planı mı hayata geçirildi?

İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)
İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)

İzzettin Ebu Ayşe

Yüksek patlama sesleri duyan Hanadi, yıkılmakta olan evinin penceresine atlayarak, sarı hatın arkasında evleri yıkmaya devam eden askeri zırhlı araçların ve buldozerlerin yaptıklarını izlerken İsrail'in ne planladığını merak ediyordu.

Zırhlı araçlar Hamas'ın kontrolü altında kalan Gazze'nin batısından çekildiğinde ve askerler ABD Başkanı Donald Trump'ın planında yer alan haritalara göre sarı hata geri çekildiğinde, Gazze Şeridi'nin güneyindeki insani yardım bölgesine kaçan Hanadi mahallesine dönmeye karar verdi.

Yeni sınırlar ve yıkım

Evi, İsrail ordusunun halen konuşlandığı yeni sarı hatın bitişiğinde yer alan Hanadi, “Mühendislik, coğrafi ve demografik değişiklikler nedeniyle evim Gazze'deki son ev haline geldi. Şimdi İsrail’in Gazze Şeridi’nin alanının yarısını kaplayan yeni sınırının yakınlarında yaşıyorum” dedi.

İsrail ordusu, ABD Başkanı Trump’ın planı çerçevesinde Gazze'nin batısından çekilerek birliklerini, işgal altında tutulan ve askeri devriyelerin gezdiği Gazze Şeridi’nin doğu yarısına yeniden konuşlandırdı. Tel Aviv’in kontrolü altındaki bölge ‘Doğu Gazze’ olarak adlandırıldı. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, ‘sarı hat’ denilen bu sınırın belirlenmesi emrini verdi. Ancak bu hattın Gazze Şeridi için kalıcı bir yeni sınır haline gelebileceği endişeleri hakim.

f
Gazze Şeridi'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampı’ndaki çadırlarının dışında oturan iki küçük Gazzeli çocuk, 10 Kasım 2025 (AFP)

Gazze'nin ikiye bölünmesi, Hanadi'nin evini Gazze Şeridi'nin yeni sınırındaki ilk ev haline getirdi. Bu konum, Hanadi'nin İsrail ordusunun Gazze'nin doğusunda yaptığı garip şeyleri yerinde gözlemlemesini sağladı.

Hanadi, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Her gün patlama sesleri duyuyorum ve savaşın yeniden başladığından korkuyordum ama evin penceresine çıktığımda, sarı hatın öte yanında kalan evleri yıktıklarını gördüm.

Gazze'de ateşkes anlaşmasının ilk aşamasının yürürlüğe girmesine rağmen, sarı hattın gerisindeki bölgelerde evlerin yıkılması politikası devam ediyor. Bu durum endişe ve paniğe neden olurken, Gazzelilere sona ermiş olması gereken savaş atmosferini hatırlatıyor. Bu da “İsrail neden evleri yıkmaya devam ediyor?” sorusunu akıllara getiriyor.

Sarı hattın arkası

Trump’ın planına göre Hamas Gazze’de tuttuğu rehinelerin tamamını serbest bıraktığında, anlaşmanın ikinci aşaması başlayacak ve bu aşamada Gazze'nin İsrail'in varlığının olmadığı tek bir coğrafi yer olduğu ve İsrail ordusunun Gazze'nin fiili sınırlarına yakın yeni bölgelerden çekilmesi gerektiği belirtilecek.

Trump'ın barış planının ikinci aşaması bu şartlara göre uygulandığında, Gazzelilerin Gazze'nin doğusundaki evlerine geri dönebilecekleri düşünülüyordu. Ancak, ordunun sistematik olarak yıkmaya devam ettiği bu bölgedeki evlerini ve konutlarını bulamayacaklar ve böylece bölge yaşamın olmadığı, yaşanmaz bir ortama dönüşecek.

Gazze Şeridi'nin kuzey kısmı ile Gazze şehri, Han Yunus ve Refah gibi doğu şehirlerini kapsayan sarı hattın arkasındaki bölgeler her gün İsrail ordusu tarafından bombalanmaya ve evlerle altyapı tahrip edilmeye devam ediyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu askeri operasyonlar, Hamas üyeleri ile İsrail askerleri arasında doğrudan çatışmalar olmamasına rağmen gerçekleştiriliyor.

Evlerin yıkılmaya devam etmesi, ateşkesin kırılgan olduğu ve İsrail'in halen güç kullanarak yeni bir gerçeklik oluşturmaya çalıştığı yönünde genel bir his yaratıyor. Gazze Şeridi sakinlerinden Şehira, “Evim sarı hattın arkasında ve her bina yıkıldığında, her patlamada kalbim parçalanıyor. Her defasında bir daha evime geri dönemeyeceğime daha da ikna oluyorum” diyor.

Bir diğer Gazzeli Şaban ise askerlerin misilleme olarak evleri havaya uçurduğunu kendi gözleriyle gördüğünü söyledi.

Şaban, sözlerini şöyle sürdürdü:

“ABD Başkanı’nın planının aşamalı olarak uygulanmasını, hayatın yakında normale dönmesini ve insanların sarı hattın ötesindeki topraklarına erişebilmesini umuyoruz. Ama bunun olacağını sanmıyorum. Doğu Gazze'nin tamamını kaybedebiliriz, bu bölge kalıcı olarak İsrail toprağı haline gelebilir.”

ABD’nin vizyonu bu

Gazzeliler, savaşın daha az gürültülü ama daha az şiddetli olmayan başka bir forma dönüştüğüne ve İsrail'in güç kullanarak kendi denklemlerini dayattığına, Gazze'yi doğu ve batı olmak üzere ikiye bölmeye çalıştığına, doğu şehrinin güvenliğini kontrol ederek onu değiştirilemez yeni bir gerçekliğe dönüştürmeye çalıştığına inanıyor.

Birleşmiş Milletlerin (BM) uydu görüntülerine göre İsrail, Gazze Şeridi içinde bin 500'den fazla binayı yıktı. Bu binaların tamamı sarı hattın arkasında, yani İsrail ordusunun kontrolündeki mahallelerde bulunuyor. Bu durum ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ediyor.

Trump’ın barış planı, ‘hava ve topçu bombardımanı dahil tüm askeri operasyonların durdurulmasını’ öngörüyor, ancak buna rağmen İsrail ordusu anlaşmanın şartlarına tam olarak uymuyor. İsrail Ordu Sözcüsü Ella Waweya, sarı hatın gerisindeki evlerin yıkılmasını “Ordumuz güvenlik nedenleriyle bölgeyi temizlemeye ve sınır yakınlarındaki binaları kaldırmaya çalışıyor” diyerek savundu.

frety
Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Belah şehrindeki çadırların yakınlarındaki plajda, 15 Kasım 2025 (AFP)

Ancak siyasi analist Muhanned el-Helu, devam eden yıkımların İsrail'in Gazze'de yeni bir gerçeklik dayatmaya çalıştığı anlamına geldiğini söyledi. Koşulların eskisi gibi olmayacağını, bunun da Netanyahu'nun İsrail'in Gazze'de güvenlik kontrolünü sürdüreceği yönündeki açıklamalarının pratik bir yansıması olduğunu belirten Helu, “Bu operasyonlar, ABD’nin Gazze'nin yeniden inşasının sarı hatın ötesindeki alanda başlayacağını öngören vizyonuyla uyumlu. Bu durum, ABD vizyonunun, bu geniş alanların düzleştirilmesi için hazırlık olarak yıkımlar yapılarak sıkı bir şekilde uygulandığının açık bir göstergesi” değerlendirmesinde bulundu.

Bu politikanın devam etmesinin tehlikeli sonuçlar doğuracağına işaret eden Helu, “Çünkü bu politika yeni bir gerçeklik dayatıyor ve vatandaşların evleri ve yerleşim alanlarındaki mülkiyet haklarının kaybına işaret ediyor” ifadelerini kullandı.

İsrail, sarı hatın gerisinde yoğun olarak yıkımlar gerçekleştirerek Gazze'yi İsrail'in çıkarları ve ABD’nin planları doğrultusunda yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Gazze Şeridi’nin yaklaşık yüzde 53'ü halen İsrail'in kontrolü altında.

Trump'ın planının tam olarak uygulanamayacağı ihtimaliyle birlikte, Gazze Şeridi’ni iki bölgeye ayırma ilkesine dayanan alternatif planlar ortaya çıkmaya başladı. Bu bölgelerden biri İsrail tarafından kontrol edilecek ve uluslararası ve İsrail güçleri tarafından korunan ‘yeşil bölge’ olarak, diğeri ise Hamas tarafından yönetilecek ve harabeye dönmüş ‘kırmızı bölge’ olarak sınıflandırılacak.

Trump, barış ve refah planını açıklamadan önce, Gazzelileri sınır dışı etme ve yıkılmış bölgeyi yapay zeka özelliklerine sahip yeni şehrin kurulması ve inşası için bir alan haline getirme ilkesine dayanan ‘Ortadoğu Rivierası’ adlı planını açıklamıştı. Ancak bu plan, Arap ve İslam ülkelerinin yanı sıra uluslararası kamuoyu tarafından da tepkiyle karşılandı. Bunun üzerine ABD Başkanı ana fikrinden vazgeçmeden planlarını değiştirme kararı aldı.

Refah'tan başlayarak

Gözlemciler, Trump'ın şu anda Tel Aviv'in yıkmaya devam ettiği Gazze'nin doğu yarısında bir Ortadoğu rivierası inşa etmeye çalıştığını düşünüyor. Gözlemcilere göre bu artık sadece bir spekülasyon değil, siyasi açıklamalar ve sahadaki gelişmelerle ortaya çıkan gerçeklik.

ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Gazze'nin yeniden inşa edilebileceğini, ancak bunun yalnızca İsrail'in kontrolündeki bölgelerde mümkün olacağını söyledi. Yeniden inşa için Refah şehrinin seçildiğini belirten Vance, hazırlıklar tamamlandığında Filistinlilerin bu bölgeye taşınabilmesinin beklendiğini kaydetti. ABD Başkan Yardımcısı, Hamas'ın kontrolü altında olmayan bölgelerde inşa çalışmalarının çok hızlı bir şekilde başlayabileceğini de ifade etti.

Aslında bu ifade mevcut duruma da uygulanabilir, çünkü Vance ‘yeniden inşa’ ifadesi yerine Gazze'yi ‘inşa etmek’ ifadesini kullandı. Bu da Gazze'nin tüm topraklarında değilse de doğu bölgelerinde Ortadoğu Rivierası planının uygulanması anlamına geliyor.

İsrail gazetesi Haaretz’in haberine göre ABD, İsrail'den, ordunun kontrolündeki bölgelerde yeni Gazze'nin inşasına başlanmasına izin vermesini istedi. Buna göre ilk aşama Refah'ta başlayacak.

Siyasi araştırmacı Hiyam Haccac yıkım operasyonlarının sadece Doğu Gazze'yi Ortadoğu Rivierası'nın inşasına hazırlık için gerçekleştirildiğini söyledi. İsrail ordusunun sarı hattan çekilmesi umutlarının çok zayıf olduğunu ve Gazzelilerin hatın gerisindeki evlerine dönme düşüncelerinin yavaş yavaş kaybolmaya başladığını belirten Haccac, “Sarı hat, Gazze'yi süresiz olarak bölen fiili sınır haline gelecek gibi görünüyor. Doğuda yeni Gazze, batıda ise nüfusun Hamas yönetimi altında yaşadığı eski Gazze yer alacak” şeklinde konuştu.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.