Darfur’daki çatışmalarda ölü sayısı 210’u geçti

Darfurluların yaşadığı zor koşullar (Reuters-Arşiv)
Darfurluların yaşadığı zor koşullar (Reuters-Arşiv)
TT

Darfur’daki çatışmalarda ölü sayısı 210’u geçti

Darfurluların yaşadığı zor koşullar (Reuters-Arşiv)
Darfurluların yaşadığı zor koşullar (Reuters-Arşiv)

Sudan’ın Darfur bölgesinde Arap olmayan Massalit azınlığı ile Arap kabilesi arasında çıkan çatışmada ölenlerin sayısı 210’u aştı.
Batı Darfur Valisi Hamis Abdullah Ebker, dün gece yaptığı açıklamada Darfur’un Krink bölgesinde Pazar sabahı bir saldırı yaşandığını söyleyerek, “Bu büyük suç nedeniyle 210 kişi öldü ve 103 kişi yaralandı” dedi.
Darfur’daki Mülteciler ve Yerinden Edilmiş Kişiler Genel Koordinasyonu’na göre, yeni şiddet dalgası, Perşembe günü iki kabile üyesinin öldürülmesine misilleme olarak, bir Arap kabilesinden silahlı kişilerin Arap olmayan Massalit kabilesinin yaşadığı köylere saldırmasından sonra patlak verdi.
Batı Darfur eyaleti, o zamandan bu yana Arap ve Arap olmayan kabileler arasında, çoğu Massalit kabilesine mensup 500 bin kişinin yaşadığı Krink bölgesinde yoğunlaşan kanlı çatışmalara tanık oldu.
Vali, bölgeye yönelik saldırıyı ‘insanlığa, ahlaka ve hatta dine karşı suç’ olarak nitelendirerek, Krink’in yerel yönetim de dahil olmak üzere devlet kurumları tarafından tamamen yok edildiğini söyledi.
Vali, saldırıyı başlattıktan sonra güvenlik güçlerini hiçbir gerekçe göstermeden geri çeken ve şehirde savunmasız vatandaşlar bırakan bölgeyi korumakla görevli bazı ortak hükümet güçlerini suçladı.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ise bölgedeki korkunç cinayetlerin soruşturulması çağrısında bulundu.
Öte yandan, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, Krink bölgesinde meydana gelen silahlı çatışmaları kınayarak ve tüm tarafları, kardeşler arasındaki çözülmemiş sorunları çözmek için şiddeti derhal durdurmaya ve itidalli olmaya çağırdı.
Uluslararası Kızılhaç Komitesi, geçtiğimiz Pazar günü Sudanlı yetkilileri yaralıların bölge hastanelerine ulaşmasını sağlamaya çağırdı.
Görgü tanıkları ise, Arap Cancavid milislerini Massalit kabilesine yapılan saldırıyı planlamakla suçladı.
Cancavid milisleri Darfur’da 2000’lerin başında ortaya çıktı ve bölgenin ekonomik olarak dışlanmasını protesto eden Arap olmayan kabilelerin isyanını bastırmakla ünlüydü.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, Nisan 2019’da bir halk ayaklanmasıyla devrilen eski Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir’i Darfur’da soykırım yapmakla suçladı.
Birleşmiş Milletler’e (BM) göre, 2003 yılında Darfur’da patlak veren çatışmada yaklaşık 300 bin kişi öldü ve 2.5 milyon kişi köylerinden göç etti.
2019 yılında Ömer El Beşir döneminde 30 yıllık diktatörlükten kurtulan Sudan, ülkenin ordu komutanı Abdulfettah el-Burhan’ın darbesinden bu yana siyasi ve ekonomik bir krize tanık oluyor.
BM’ye göre, bu yıl toplam 45 milyon Sudanlıdan 20 milyonu gıda güvensizliği ile karşı karşıya kalacak.
Ülkede en çok sıkıntıyı çoğu Darfur’da ikamet eden 3,3 milyon yerinden edilmiş insan çekiyor.



Şara’nın ABD tarafından tamamen tanınmak için yapması gerekenler

Trump ve Şara, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın katılımıyla Riyad'da bir araya geldi (AFP)
Trump ve Şara, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın katılımıyla Riyad'da bir araya geldi (AFP)
TT

Şara’nın ABD tarafından tamamen tanınmak için yapması gerekenler

Trump ve Şara, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın katılımıyla Riyad'da bir araya geldi (AFP)
Trump ve Şara, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın katılımıyla Riyad'da bir araya geldi (AFP)

John Bolton

Donald Trump'ın yakın zamanda tamamladığı Ortadoğu ziyareti, kendisi ve mevkidaşlarının duyurduğu ticaret ve yatırım anlaşmaları nedeniyle medyada geniş yer buldu. Ancak ziyaretin en dikkat çeken kısmı, ABD'nin Esed rejimi döneminde Suriye'ye uyguladığı ekonomik yaptırımları kaldıracağını açıklamasıydı. Trump, Riyad'da yaptığı açıklamada, “Bunu Veliaht Prens (Prens Muhammed bin Selman) için yapıyorum” dedi.

Buna ilaveten Suriye'nin yeni lideri Ahmed eş-Şara, Riyad'da Trump ile kısa bir görüşme gerçekleştirdi. ABD, 2013 yılında Ebu Muhammed el-Colani kod adıyla bilinen Şara'yı “özel olarak tasnif edilmiş bir küresel terörist” ilan etmiş ve yakalanmasını sağlayacak bilgi verenlere 10 milyon dolar ödül vaat etmişti. ABD, daha önce el-Kaide bağlantılı, eski ismi Nusra Cephesi olan Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) terör örgütünü de yabancı terör örgütü olarak tanımlamıştı.

Amerikan başkanları genellikle teröristlerle görüşmez, ancak Şara'nın iktidarı ele geçirdikten sonra halkla ilişkiler alanında iyi tavsiyeler aldığı anlaşılıyor; lakabından vazgeçti, sakalını kısalttı, askeri üniformasını çıkarıp takım elbise giyerek kravat taktı, bir teröristten çok iş adamına benzemeye başladı. Peki ama Şara ve HTŞ, gerçekten terörist zihniyetlerinden vazgeçtiler mi?

Trump bunun cevabını öğrenene kadar beklemedi. Görüşme sırasında Şara'ya İbrahim Anlaşması'nı imzalaması, İsrail'i tanıması, Suriye'deki yabancı terörist savaşçıları kovması ve DEAŞ’a karşı savaşa katılması yönünde tavsiyelerde bulunduğu doğru. Ancak Şara bunların hiçbiri için en azından aleni ve açık bir şekilde söz vermedi. Yaşananlar kesinlikle “anlaşma sanatının” başarılı bir örneği değildi.

Suudi Arabistan ve daha geniş ölçüde Arap dünyasının yeni Şara hükümetini kabul etmesindeki çıkarları ise açık ve net. Esed'ın devrilmesi İran için büyük bir yenilgi oldu. En önemli bölgesel müttefikini kaybetti ve İran'ın en önemli terör örgütü Hizbullah'ın karadan tedarik yolları kesildi. Suriye'de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın nüfuzunu azaltmak için adım atılması da önemliydi, zira HTŞ’nin önemli bir Türk desteği olmadan Esed'ı devirmesi mümkün olamazdı.

Tahran'daki Mollalar’ın yenilgisi ve Erdoğan'ın özellikle Suriye'yi ve genel olarak Ortadoğu'yu hedef alan neo-Osmanlıcı nüfuzunu frenlemek, ABD'nin de çıkarına. Ancak bu hedefler tek başına yeterli değil. Washington’un Şara'nın sadece söylemde kalmayan, sadece sözde değil, pratikte de terörizmi reddettiğini gösteren somut adımlar atmasına ihtiyacı var. Trump, yaptırımların kaldırılmasını ABD'nin açık koşullarına bağlama fırsatını kaçırdı. Ancak, Şara halen terörist olarak tanımlanıyor, HTŞ halen terör örgütleri listesinde ve Esed yönetimindeki Suriye'nin terörü destekleyen devlet olarak tanımlanması hâlâ geçerliliğini koruyor. Bu tanımlamalar, Şara hükümeti aşağıda açıklanan bazı ilave koşulları yerine getirmediği sürece kaldırılmamalı ve hükümet yapması gerekenleri derhal yerine getirmezse, yaptırımlar yeniden uygulanmalı.

Tüm bunlardan daha önemlisi, Şara’nın, Esed'in Suriye'nin tecrit edilmesine yol açan politikalarını tamamen tersine çevirmesi ve Esed hükümetinin arşivleri ve diğer ilgili materyallerinin içeriği konusunda tamamen şeffaf olması gerekiyor. Terörist olmayan hükümetler rehine almadıkları için Şara, son on yıllarda yabancılara yönelik gerçekleştirilen tüm kaçırma olaylarına ilişkin Suriye hükümetinin kayıtlarını uluslararası incelemeye açmalı. Rehinelerin ailelerinin yararına, bu hikayelerin tam olarak ifşa edilmesi ve Suriye'nin bu operasyonlara yardım eden yabancı taraflarla olan herhangi bir bağlantısının, kolluk kuvvetlerinin bunları takip edebilmesi için ifşa edilmesi gerekiyor.

Ayrıca Esed rejiminin, özellikle İran gibi hükümetlerle ilişkileri çerçevesinde kimyasal, biyolojik ve nükleer silah geliştirme yönündeki tüm çabaları ile ilişiğin tamamen kesilmesi de gerekiyor. Esed'in devrilmesinin ardından İsrail'in kimyasal silah üretildiğinden şüphelenilen tesisleri bombaladığı bildiriliyor. Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre Şara Suriye'de bu silahlarla bağlantılı tüm tesisleri tespit etmeli, bu tesisleri ve devlet dosyalarını Washington veya Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nün incelemesine açmalı. Biyolojik silahlar konusunda da benzer adımların atılması gerekiyor.

Suriye'deki nükleer faaliyetlere gelince büyük ihtimalle İran ve Kuzey Kore'nin Deyrizor'da inşasına yardım ettiği nükleer santral etrafında yoğunlaştığı tahmin ediliyor. Suriye'nin Deyrizor ve İran ile diğer ilişkilerine ilişkin sicili, İran'ın bölgesel tehdidine karşı koymada son derece yararlı olabilir. Suriye, bu delilleri korumak ve uluslararası incelemeye sunmak için gerekli tüm önlemleri almalı. Şara, ülkesinin daha önce İran'ın Hizbullah aracılığıyla Lübnan'ı kontrol etme çabalarına verdiği desteği de sonlandırmalı.

Buna ilave olarak eğer Şara gerçekten terörden vazgeçtiyse, yıllar içinde Nusra Cephesi'ne fon sağlayanların tam bir listesini yayınlamalı. Ayrıca binlerce DEAŞ’lı tutuklu konusunda Kürtlerle, özellikle de Suriye Demokratik Güçleri ile iş birliği yapmalı. Suriye'deki diğer teröristleri Trump'ın önerdiği gibi sınır dışı etmemeli, hapse atmalı; çünkü onları sınır dışı etmek, başka yerlerde terör faaliyetlerine geri dönmelerine olanak tanıyacaktır. Türkiye'nin toprakları içindeki Kürtlerle olası bir uzlaşmaya varabileceğine dair işaretlere gelince, Erdoğan'ın Suriye'nin içinde ve dışındaki Kürt bölgelerini hedef alan neo-Osmanlıcı emellerinin azaldığını kanıtlamıyor. Bu nedenle, HTŞ'nin iyi niyeti tam olarak ortaya konuncaya kadar ABD güçlerinin kuzeydoğu Suriye'de kalması gerekiyor.

Son olarak Suriye'nin, Rusya'yı Tartus'taki deniz üssü ile komşusu Hmeymim'deki hava üssünden çıkarması gerekiyor. Rusya'nın 2022 yılında Ukrayna'ya yönelik sebepsiz saldırganlığı ve Esed'e uzun süredir verdiği destek, Rusya'nın Suriye'de büyük çaplı askeri varlığının tehlikesini ortaya koyuyor.

Kısacası, Şara ve lideri olduğu HTŞ rejiminin ABD tarafından tam anlamıyla tanınması ve meşruiyet kazanması için daha katetmesi gereken uzun bir yol var. Bu “anlaşma” henüz sonuçlanmadı.

*Bu analiz Şarkul Avsat tarfından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.