WHO: Testlerin azalması, dünyayı Kovid-19’a karşı kör bıraktı

Dünya Sağlık Örgütü Direktörü’nün basın toplantısından bir kare (Reuters)
Dünya Sağlık Örgütü Direktörü’nün basın toplantısından bir kare (Reuters)
TT

WHO: Testlerin azalması, dünyayı Kovid-19’a karşı kör bıraktı

Dünya Sağlık Örgütü Direktörü’nün basın toplantısından bir kare (Reuters)
Dünya Sağlık Örgütü Direktörü’nün basın toplantısından bir kare (Reuters)

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Kovid-19 PCR test çalışmalarının azalmasına karşı uyarıda bulunarak, bunun virüsün devam eden gelişimi ve potansiyel tehlikeli varyantlarının ortaya çıkması duruma karşı dünyayı kör bıraktığını vurguladı.
Şarku’l Avsat’ın Fransız haber ajansı AFP’den aktardığına göre, WHO bildirilen vaka ve can kaybı sayılarında önemli bir düşüş olduğunu açıkladı. WHO Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus “Geçen hafta, WHO’ya 15 bini aşkın can kaybı bildirildi. Bu Mart 2020’den bu yana kaydedilen en düşük haftalık toplam oldu” açıklamasında bulundu. Ghebreyesus, virüsün bu gidişatını memnuniyetle karşıladı ancak aynı zamanda, düşük sayıların Kovid-19 enfeksiyonlarını tespit etmek için yapılan testlerin sayısındaki önemli düşüşün bir sonucu olabileceğine yönelik de uyarıda bulundu. Test sayılarının azalması ile ilgili olarak “Bu, virüsün bulaşma türlerine ve evrimine karşı bizi kör ediyor” dedi ve “Ölümcül bir virüs söz konusu olduğunda, cehalet bir lütuf değildir” ifadelerini de sözlerine ekledi.
Birçok ülke Kovid-19 ile mücadele tedbirlerini iptal edip normale dönmeye çalışırken, WHO salgının henüz bitmediğini vurguluyor. Tedros “Ülkeler virüsün enfeksiyonlarını tespit etmeyi bıraktı diye virüs yok olmayacak. Virüs hala yayılıyor ve mutasyona uğruyor ve insanları öldürüyor” dedi. WHO Direktörü yeni bir tehlikeli varyantın ortaya çıkmasının hala gerçek bir tehdit oluşturduğu konusunda uyarıda bulunurken, “Can kayıplarındaki azalmaya rağmen, enfeksiyonun hayatta kalanlar için uzun vadeli sonuçlarını hala anlamıyoruz” ifadelerini vurguladı.
Küresel teşhis ittifakı FIND’in başkanı William Rodriguez, birçok hükümetin son aylarda Kovid-19 enfeksiyonlarını test etmeyi basit bir şekilde durdurmasına karşı öfkesini dile getirdi.



Daryl'ın meşhur silahı değişti: Arbaletin yerini 13 yıl sonra başka alet aldı

Dizide Reedus'ın yanı sıra Clémence Poésy, Adam Nagaitis, Anne Charrier, Eriq Ebouaney, Laika Blanc Francard, Romain Levi ve Louis Puech Scigliuzzi rol alıyor (AMC)
Dizide Reedus'ın yanı sıra Clémence Poésy, Adam Nagaitis, Anne Charrier, Eriq Ebouaney, Laika Blanc Francard, Romain Levi ve Louis Puech Scigliuzzi rol alıyor (AMC)
TT

Daryl'ın meşhur silahı değişti: Arbaletin yerini 13 yıl sonra başka alet aldı

Dizide Reedus'ın yanı sıra Clémence Poésy, Adam Nagaitis, Anne Charrier, Eriq Ebouaney, Laika Blanc Francard, Romain Levi ve Louis Puech Scigliuzzi rol alıyor (AMC)
Dizide Reedus'ın yanı sıra Clémence Poésy, Adam Nagaitis, Anne Charrier, Eriq Ebouaney, Laika Blanc Francard, Romain Levi ve Louis Puech Scigliuzzi rol alıyor (AMC)

The Walking Dead: Daryl Dixon, kahramanına 13 yıl sonra ikonik arbaletinin yerini alan yeni bir silah verdi. 

Norman Reedus'ın canlandırdığı Daryl, The Walking Dead'in ilk zamanlarından beri hayranların favorisi haline geldi. Daryl, kişiliği ve diğer karakterlerle ilişkisi sayesinde çok sevilse de belalı tavırları ve benzersiz dövüş stili de izlecileri etkiledi. 

Arbalet Daryl karakterinin büyük bir parçası olsa da yeni spinoff, ona yeni bir silah verdi.

Bıçak, tabanca, roketatar...

The Walking Dead: Daryl Dixon'ın yapımcıları, Fransa'da geçen diziye tamamen farklı bir atmosfer yarattı. Daryl'a yeni bir silah vermek de bu yeni ortamın oluşturulmasında önemli rol oynadı.

Daryl, dizide yer aldığı sezonlar boyunca bıçak, tabanca ve hatta roketatar gibi her türlü silahı kullandı. Hepsinde ustalaştı ancak arbalet her zaman ilk tercihi oldu. 

Cephaneliğine son eklenen şeyse çok farklı ve güvenilir arbaletiyle neredeyse tam bir tezat oluşturuyor.

Daryl'ın tercih ettiği yeni silah pek modern sayılmaz: Ortaçağ'dan kalma bir gürz. Bu, arbaletiyle büyük bir tezat oluşturuyor. 

Daryl, eskiden düşmanları uzun mesafeden sessiz ve incelikli şekilde etkisiz hale getirebiliyordu. Öte yandan arbaleti tek bir vuruşla birden fazla zombi veya insanı öldürmesine imkan sunuyordu. Yeni spinoff'ta kullandığı gürz, onu yakın dövüşe zorluyor.

Yeni silah rahibelerin zulasından

Daryl yeni silahını rahibelerin manastırdaki Ortaçağ silahları zulasından aldı. Arbaletiniyse muhtemelen Fransa'da kıyıya vurmadan önce kaybetti. Dizi buna henüz açıklık getirmedi.

Daryl Dixon, Dead City'den sonra The Walking Dead'in ikinci spinoff'u olma özelliğini taşıyor. 

Dizinin yeni bölümleri pazar günleri yayımlanıyor.

Independent Türkçe


Pensilvanyalı mumya 128 yıl sonra toprağa kavuşacak

TT

Pensilvanyalı mumya 128 yıl sonra toprağa kavuşacak

Pensilvanyalı mumya 128 yıl sonra toprağa kavuşacak

ABD'de hayatını kaybettikten sonra "kazara" mumyalanan hırsızın naaşı, bu hafta yaklaşık 128 yıl sonra toprağa verilecek.

ABD'nin Pensilvanya eyaletindeki Reading kentinde yer alan bir hapishanede, küçük çaplı hırsızlıktan hüküm giyen adam, 19 Kasım 1895'te alkole bağlı böbrek yetmezliğinden hayatını kaybetmişti.

Hayatını kaybettikten sonra "tesadüfen" mumyalanan hırsızın naaşı, yaklaşık 128 yıldır Auman's Cenaze Evi'nde muhafaza ediliyordu.

Siyah takım elbisesi, kırmızı kuşağı ve papyonuyla beyaz bir tabutun içinde sergilenen "Stoneman Willie" adlı mumyanın gerçek kimliği, tutuklandığı sırada yetkililere sahte isim verdiği için bilinmiyordu.

Willie neden mumyalandı?

Stoneman Willie hapishanede hayatını kaybettikten sonra yetkililer defin için ailesine ulaşmaya çalışmış ancak gerçek kimliği bilinmediği için bu çabalar sonuçsuz kalmıştı.

O dönem pek çok cenaze evi cesetleri hâlâ buzlama yöntemiyle muhafaza ederken Auman, yeni mumyalama teknikleri üzerinde çalışmalar yapıyordu.

Auman's Cenaze Evi, cesedin ailesi aranırken üzerinde deneysel bir mumyalama tekniği uygulamış ve başarılı olmuştu.

Willie'nin yakınlarına ulaşma çabaları sonuçsuz kalınca da cenaze evi, hırsızın cesedini gömmek yerine saklamak için bir başvuru yaparak mumyalama sürecini gözlemlemek istediklerini söyledi.

Gerçek adı mezar taşına yazılacak

Bugüne kadar Willie'nin İrlanda kökleri dışında hakkında çok fazla şey bilinmiyordu.

Ancak Auman Cenaze Evi, Willie'nin gerçek kimliğinin tarihi belgelere dayalı geniş çaplı araştırmalar sonucunda tespit ettiklerini ve 7 Ekim'de cesedin defnedilmesiyle birlikte açıklayacaklarını söylüyor.

Willie'nin cenazesi, 6 Ekim'e kadar ziyaretçilere açık olacak
Willie'nin cenazesi, 6 Ekim'e kadar ziyaretçilere açık olacak

Willie yıllar içinde sadece Auman Cenaze evi için değil, bölgenin tanınan ikonlarından biri haline geldi.

Cenaze evi müdürü Kylie Blankenbiller, Willie'nin sıradan bir ceset olmadığını vurgulayarak şöyle dedi:

Biz onu mumya olarak değil, arkadaşımız olarak görüyoruz.

Pazar günü Reading'in 275. kuruluş yıldönümü nedeniyle organize edilen kutlamalarda Willie'nin cenazesini taşıyan tabut da geçit töreninde yerini aldı.

7 Ekim Cumartesi günü Reading sokaklarında son yolculuğuna çıkacak ve ardından bölge mezarlığında defnedilecek.

Mumya Willie, 128 yıl aradan sonra gerçek adının ve soyadının yazılı olduğu bir mezar taşıyla birlikte gömülecek.

 Independent Türkçe, Reuters, Wionnews,  ReadingEagle


Netflix izleyicileri Spielberg'ün UFO belgeselinin "müptelası" oldu

Uzaylılarla Karşılaşmalar'ın yönetmen koltuğunda 45 yaşındaki sinemacı Yon Motskin oturuyor (Netflix)
Uzaylılarla Karşılaşmalar'ın yönetmen koltuğunda 45 yaşındaki sinemacı Yon Motskin oturuyor (Netflix)
TT

Netflix izleyicileri Spielberg'ün UFO belgeselinin "müptelası" oldu

Uzaylılarla Karşılaşmalar'ın yönetmen koltuğunda 45 yaşındaki sinemacı Yon Motskin oturuyor (Netflix)
Uzaylılarla Karşılaşmalar'ın yönetmen koltuğunda 45 yaşındaki sinemacı Yon Motskin oturuyor (Netflix)

Netflix'in yeni belgesel dizisi, izleyicileri ekrana bağladı. 

Steven Spielberg'ün yapımcılığını üstlendiği Uzaylılarla Karşılaşmalar (Encounters), her bölümde dünyanın dört bir yanından UFO veya uzaylı gördüğünü ileri sürenler, şüpheciler ve uzmanlarla görüşüyor ve yeni kanıtlara da ışık tutmaya çalışıyor.

Netflix, belgeselin konusunu kısaca şöyle özetliyor:

Son 50 yıldaki UFO görme olaylarının dünya çapında yarattığı gizemi konu alan bu belgesel dizisi görgü tanıklarının ifadelerini, uzmanlarla röportajları ve yeni kanıtları içeriyor.

Dizide incelenen vakalar arasında 2007 ve 2008'de 300'den fazla Teksaslının 5 aylık süre boyunca üçgen şeklinde bir UFO görmesi de yer alıyor.

Bir izleyici, dizinin müptelası olduğunu söylerken, bir diğeri de şu yorumu yaptı: 

Netflix'teki Uzaylılarla Karşılaşmalar programı kesinlikle mega çılgın ve resmen bayılıyorum.

Uzaylılarla Karşılaşmalar, Teksas'ta yaşanan akılalmaz olayın yanı sıra Galler'deki Broad Haven Üçgeni, 1994'te Zimbabwe'deki bir okulda 60'tan fazla çocuğun uzaylı görmesi ve 2011'deki nükleer felaketten sonra Fukuşima Enerji Santrali üzerinde görülen parlak ışıklar konularını da işliyor.

Bir Netflix kullanıcısı, "Eğer Uzaylılarla Karşılaşmalar'ı izlemiyorsanız mutlaka izlemelisiniz" yorumunu yaparken, bir başkası da dizinin "gerçekten iyi" olduğunu ekledi.

Bir başkasıysa "Netflix'teki Uzaylılarla Karşılaşmalar'ı izliyorum. Bu dizi kesinlikle büyüleyici ve çok iyi yapılmış" dedi.

Uzunlukları 45 ve 53 dakika arasında değişen her bölümün ilgili olayı derinlemesine incelemesine rağmen dizi, evrende yalnız olup olmadığımız sorusuna net bir cevap sunmuyor.

Hayatını uzaylılara adamış bir izleyici, belgeselle ilgili şu ifadeleri kullandı:

Çocukluğumdan beri UFO fanatiğiyim. Uzaylılarla karşılaşmalar üzerine kitaplar okurdum, bu yüzden konuyla ilgili bu yeni Netflix dizisini izlemek benim için büyüleyici.

Diziyi izleyen bir başkasıysa, Dünya dışında yaşamın varlığına dair daha kesin bir görüş ortaya koyarak, uzaylıların Fukuşima'daki gibi felaketlerde başarısız olduğumuz için bizi kendi gezegenimize bakmaya teşvik ettiklerini öne sürdü:

Netflix'teki Uzaylılarla Karşılaşmalar çok iyi. Uzaylıların bize mesajı dünyamızla ilgilenmemiz. Dünya'nın ölmekte olduğunu biliyorlar.

Independent Türkçe


Sosyal medya, günlük yazmayı ortadan kaldırdı mı?

Kişisel anıların yazılması edebiyat kütüphanesinin zenginleştirilmesine katkıda bulundu (AFP)
Kişisel anıların yazılması edebiyat kütüphanesinin zenginleştirilmesine katkıda bulundu (AFP)
TT

Sosyal medya, günlük yazmayı ortadan kaldırdı mı?

Kişisel anıların yazılması edebiyat kütüphanesinin zenginleştirilmesine katkıda bulundu (AFP)
Kişisel anıların yazılması edebiyat kütüphanesinin zenginleştirilmesine katkıda bulundu (AFP)

Hamide Ebu Humeyle 

Psikiyatristler genellikle kliniklerini ziyaret eden insanlardan günlük yazmaya başlamalarını ister.

Kişinin eksikliklerini ve hatalarını doğrudan yazarak kendisiyle yüzleşmesinin kesin bir yolu olduğu gerçeğinden hareket ederek ve bunun iyileşme yolunda önemli bir adım olduğunu göz önünde bulundurarak yazmayı tavsiye ederler.

Günlük yazmak hastaya yaşadıklarını çürütmeyi öğreterek hayatına zarar veren, zehirleyen şeylerden kurtulmasını sağlayabilir.

Ancak bu davranış, basit olmasına rağmen çoğu kişi için kolay değil.

Ne kadar olumsuz, sinir bozucu ve yenilgiye uğramış olursa olsun, bir insanın kendisiyle her gün baş başa kalması ve o gün yaşananları yazmak zorunda kalması ne kadar zor.

Arapça otobiyografi kitaplarını takip eden herkes, bunların çoğunun ünlüler tarafından yazılan basit günlükler olduğunu görür.

Ünlüler günlüklerini yazdıktan sonra onlar veya başkaları, yıllar sonra bu günlükleri yalnızca yayınlarda basılacak ve büyük satışlar elde edecek şekilde düzenlediler.

Kitap, kapakları arasında yer alan şeyin bir sanatçının, siyasetçinin, düşünürün kişisel anılarından olduğunu teyit eden bir alt başlıkla süslenmişti.

Bilindiği üzere, geçmişte günlük yazmak, zaman geçirmeye yardımcı olan, sahibinin hayatına bir hava katan, yaygın ve eğlenceli bir alışkanlıktı.

İnternetin her an olmadığı bir dönemde kullanıcılar büyük küçük her şeyi kamuoyuna açık bir şekilde kaydediyor ve takipçileriyle paylaşıyordu. (Burada blog yazmaktan bahsediliyor olmalı)

Günlük yazmanın hala insanların hayatında baskın bir yeri var mı, yoksa sosyal medya blogları bu alışkanlığı geleneksel haliyle ortadan kaldırdı mı?

Duygusal anılar

Kişisel anı yazmanın, yazar Tevfik el Hakim'in "Köydeki Bir Milletvekilinin Günlükleri", Taha Hüseyin'in "Günler", Muhammed Şükri'nin "Çıplak Ekmek" gibi bir dizi ünlü otobiyografik eserle Arap kütüphanesinin zenginleşmesine katkıda bulunduğu biliniyor.

Aynı şekilde Murid Barghouti'nin "Ramallah'ı Gördüm"ü de bu alana katkıda bulunan eserler arasında.

Ama elbette bu alışkanlık sadece yazarlar ve düşünürlerle sınırlı değildi, daha ziyade bu gelenek çeşitli gruplar arasında yaygındı.

Sürayya Ali, asıl derdinin, kendisinin ve kardeşlerinin bilmediği bir yere annesinin sakladığı kitapçığı görmek olduğu zamana geri gidiyor.

Ali, çocukluğundan beri annesinin eski bir ajandaya dolma kalemle yazı yazmakla meşgul olduğunu izlediğini belirtiyor.

Annesi, aslında onların önünde bazı şeyler yazmasına ve konunun tamamen gizli olmamasına rağmen, günlüklerini tuttuğu güvenli yeri kimsenin bilmemesi konusunda ısrarcıydı.

Şu anda 40 yaşında bir anne olan Süreyya şöyle devam ediyor:

Birkaç yıl önce annem günlüklerini okumama izin verdiğinde zarif el yazısı, sayfaların düzeni ve koordinasyonu veya sayfaları ayırmak için özenle düzenlenmiş bazı kumaş parçaları nedeniyle çok mutlu olmuştum.  Fırsat buldukça yazardı ama hiçbir zaman günlük olarak takip edemezdi. Beni en çok etkileyen şey bu basit günlüklerin bende ailemle birlikte yaşadığım günlere dair bir nostalji uyandırması, okul dönemleri, tatiller, aile toplantıları hakkında tarihlerle kaydedilen hikayeler içermesiydi. İşin komik yanı, televizyon programlarında gösterilen yemeklerin ve tatlıların tarifleri de bu günlüklerde yer alıyordu.

Görev programı

Bu ayrıntılar bizi temel bir soruya yönlendiriyor: Günlük yazmaya hâlâ ihtiyaç var mı?

Bu soru, sosyal medya aktivistlerinin birden fazla elektronik platform aracılığıyla blog yazıp akıllarına gelen her şey hakkında konuşmaları ve hatta çok özel endişelerini ve sorularını paylaşmaları, ayrıca başkalarıyla olan kamu meseleleriyle ilgili soruların yanı sıra, kendi kendine blog yazmayla ilgili sorular ışığında, özellikle de bazıları hala sosyal medyada söylenenlerle kişisel sır olması gerekenler arasında ayrım yaptığı için gündeme geliyor.

Macid İzz, günlük tutma fikrinin onun için enerjiyi serbest bırakmanın ve yaşadığı bazı sorunları çözmenin bir yolu olduğunu düşünüyor.

Sorunları önündeki bir kağıda, klavyeye, hatta akıllı telefonundaki ses dosyaları şeklinde yazdığında günün ayrıntılarını daha net görüyor. Olaylar güzelse, başarı ve motivasyon getiriyorsa şanslı.

İzz aksi takdirde zayıflıklarından kaçınmaya çalışacağını sözlerine ekleyerek, bu alışkanlığı kendisinden büyük bir arkadaşından edindiğini, bu sayede her gün kendine vakit ayırmayı ve bu alışkanlığı pekiştirmeyi öğrendiğini belirtti.

İzz, açıklamalarına şöyle devam etti:

Giderek, onsuz günlük bir programı nasıl düzenleyeceğimi bilmiyorum. Kişisel ayrıntıların yanı sıra, kendime önemli tarihleri hatırlatmak ve görevlerimin bir listesini yapmak için yazmayı kullanıyorum. Tabii ilk başta çok zordu ama sonradan bir yaşam biçimi haline geldi.

Günlük aktivite defteri

El Ezher Üniversitesi psikiyatri uzmanı Haşim Bahri, kişisel notlar veya günlükler ile psikolojik davranışçı terapinin basamaklarında yer alan notlar arasında radikal bir ayrım yapıyor.

Bahri bunun, terapistin, hastanın yaşadığı sorunun kökenini ve türünü araştırdığı, davranış değişikliğine dayalı bir tedavi türü olduğuna dikkat çekti.

Daha sonra terapist bir tedavi planı geliştirir ve bu adımları uygulamak için hastayla çeşitli noktalarda mutabakata varır.

Bahri, örnekler vererek şöyle konuştu:

Eğer vakada hayal kırıklığı yaratan tembellik ve başarma duygusu eksikliği varsa, doktoru uyanık olduğu saatlerde günlük aktivite planı geliştirmeye başvuruyor ve aktiviteler arasında bir günlük yazmak da var. Daha sonra tekrar doktora dönerek bu şartlara uyulup uyulmadığını, bunların uygulanıp uygulanmadığını ve ileri aşamaya gelip gelmediğini kendisi ile birlikte gözden geçirir. Bu, tedavi yolunun doğru yönde ilerlediği anlamına gelir. Tersine, eğer aksaklıklar varsa, bunlar tekrar dikkate alınmalı ve değiştirilmeli.

Bahri, "Bu vakadaki aktivite günlüğü, tedavi planının önemli bir parçası ve diğer günlüklerden farklı olarak periyodik olarak gözden geçiriliyor, bu daha çok sahibinin hayat hikayesine benziyor ve psikiyatrinin özel incelemesine tabi değil" diye konuştu.

Bahri, tedavi ve davranışsal düzeltme adına, mutsuz anıların bile farklı şekillerde ele alınması gerektiğine inanıyor.

Bahri açıklamasında, "Psikiyatri unutkanlığı öğretmeyi amaçlamaz, yorumlama ilkesine dayanır. Mesela bir kız kendine uygun olmayan bir genci seçip onunla birliktelik kurar ve sonra bu genç onun hayatını zehirlerse, buradaki girişim, yaşanan deneyimi unutmak değil, mağdurun aynı davranışı bir daha tekrarlamaması için onu yorumlayıp koşulları hakkında farklı şekillerde konuşmak olmalı. Böylece seçimlerinde dikkatli olur ve düzenli olarak yazılan günlükler de buna yardımcı olur" ifadelerini kullandı.

Hoş olmayan deneyim

Günlük yazma fikri genel olarak sanki insanın hayatına yakından bakıp günün olumlu ya da olumsuz detaylarını yeniden yazması ve onu iki kez yaşaması gibi görünüyor.

Birçok insan için bu çok ağır bir meseledir ve onlara hoşlanmadıkları şeyleri, kaçmak istedikleri durumları hatırlatır.

Bu durumları kağıt üzerindeki kelimelerle veya hatta akıllı cihazlardaki dosyalarla yeniden canlandırmak istemezler.

Sanat Koleji öğrencisi Raşa Nuh, daha önce konuyla ilgili bir podcast dinlediğini söylüyor.

Podcastte günlük yazmanın önemi ve bunun zamandan tasarruf etmeye, başarmaya, üzerinde düşünmeye ve hatalardan ders almaya yardımcı olan yararlı bir aktivite olduğu anlatıldığını belirtti.

Raşa, podcasti dinlemesinin ardında kendisini bu yöntemi uygulamaya teşvik etmek için renkli bir defter aldı.

Raşa, deneyimini şöyle açıkladı:

Fikri çok beğendim ve bunun, eğitim kurslarına katılma ve ardından zamanı ve dakikliği düzenleyerek iş piyasasına girme taahhüdünün başlangıcı olabileceğini hissettim. Ancak birkaç gün sonra, saatlerce yazdığım yazıların ardından, Taksi şoförüyle tartışmak, hocanın beni eleştirmesi, arkadaşlarla anlaşmazlık gibi yaşadığım kötü durumları hatırlamakla meşgul olduğumu fark ettim. Uzun bir süre yaptıklarımdan dolayı kendimi suçlamaya devam ettim ve bazı durumlardan da pişmanlık duydum, bu yüzden hemen bıraktım ve anı yazmanın herkese uygun olmayan ağır bir iş olduğunu fark ettim.

Genç kız, Facebook'ta her gün yazdıklarıyla yetindiğini, gerek profesyonel geleceği gerekse aşk hayatıyla ilgili aklından geçenleri ve kendisini endişelendirenleri kısa blog yazılarıyla dile getirdiğini anlattı.

Çoğu zaman bu blog yazılarına geri dönmeyi tercih etmediğini, çünkü bu yazıların kendisine kendisini daha iyi hissettiren bazı detayları hatırlattığını, bunları kesin olarak hatırlamasına gerek kalmadığını ekledi.

Sosyal medya hafızası

Raşa'nın deneyimi, bazı insanların "Facebook Hafızası" özelliği hakkındaki düşünceleriyle paralel.

Mavi site, aktif hesaplara, birkaç yıl önce yazılmış bir gönderiyi yeniden paylaşmak amacıyla hatırlatan uyarılar gönderiyor.

Pek çok insan bunu, hayatlarından tamamen kaybolmak istedikleri şeyleri hatırlatan çok sinir bozucu bir özellik olarak görüyor.

Bunu anlayışsızlıklarını ve dar görüşlülüklerini ifade eden naif bir anı olarak değerlendirip pişmanlık ve öfke duyanlar da var.

Dikkat çeken nokta ise bu özelliğinin, nimet olarak nitelendirilen unutmayı birçokları için zor ve neredeyse imkansız bir görev haline getirmesidir.

Bazıları hâlâ günlük yazmayı usta oldukları bir sanat olarak görüyor ve bundan pek çok olumlu şey öğrenebilirler; örneğin hafızayı iyi çalışacak şekilde eğitmek, negatif enerjiyi serbest bırakarak öfkeden kurtulmak ve hatta günlük yaşamdaki gelişmeleri iyileştirmek zihinsel sağlık ve fikirleri akıllı ve çeşitli şekillerde ifade etmeyi öğrenmek gibi.  

Yine günlük yazmak psikolojik baskıları azaltmanın yanı sıra durumlara farklı bir gözle bakmak, onlar hakkında daha rasyonel düşünmek ve bunlarla daha bilinçli bir şekilde baş etmek için de yardımcı.

Independent Arabia - Independent Türkçe


Yönetmeni, Disney+'taki gerilimin şoke edici sonuna açıklık getirdi

Yazar Stephen King de filmle ilgili "Zekice, cüretkar, korku içeriyor" yorumunda bulunmuştu (Hulu)
Yazar Stephen King de filmle ilgili "Zekice, cüretkar, korku içeriyor" yorumunda bulunmuştu (Hulu)
TT

Yönetmeni, Disney+'taki gerilimin şoke edici sonuna açıklık getirdi

Yazar Stephen King de filmle ilgili "Zekice, cüretkar, korku içeriyor" yorumunda bulunmuştu (Hulu)
Yazar Stephen King de filmle ilgili "Zekice, cüretkar, korku içeriyor" yorumunda bulunmuştu (Hulu)

Hulu'nun bilimkurgu-gerilim türündeki yeni filmi No One Will Save You, gösterime girdiğinden beri adından sıkça söz ettiriyor. 

Eleştirmenlerden büyük ölçüde olumlu eleştiriler alan film, izleyicilerdense karışık tepkiler gördü. 

Brian Duffield'ın ikinci yönetmenlik denemesi, Kaitlyn Dever'ın canlandırdığı genç terzinin, uzaylıların küçük kasabasını istila etmesiyle alt üst olan sessiz ve izole hayatını merkeze alıyor.

Duffield, Fangoria'ya verdiği röportajda, filmin finaline dair merak edilenleri açıkladı.

*Buradan sonrası filmin sonuyla ilgili spoiler içerir, bizden söylemesi*

Uzaylıların Brynn'in güven sarsıcı eylemlerine rağmen onu neden öldürmedikleri sorulduğunda yönetmen, bunun bir nedeninin karakteri sevmeleri olduğunu söyledi.

Duffield, aynı zamanda yaratıkların aslında insanlığı yok etmek istemediklerini ve Brynn'i tamamen ortadan kaldırmak yerine ondan daha fazla şey öğrenmek istediklerini açıkladı:

Bence Brynn onlarla konuşmuyor ama kesinlikle iletişim kuruyorlar. Ondan öğrenmeye ve onunla zaman geçirmeye hevesli oldukları fikrini seviyorum. Bazen sadece biriyle sessiz kalmak istersiniz, değil mi? Bu insanlar filmin sonunda ona karşı film boyunca olduğundan çok daha farklı davranıyor ve bu gerçekten hoş olmalı. Onun için istediğim şey buydu.

Amerikalı yönetmen, açıklamasına şöyle devam etti:

Sonunda bir diyalog olabilirdi ama herkes sadece sohbet etseydi, o da herkesle konuşsaydı, bu biraz kötü olurdu diye düşündüm. Ama yine de karakterin getirisi açısından, sonunda toplumsal bir şeyler olması gerektiğini hissettim...

Anlatımları doğrusal olmayan uzaylı filmlerinden hoşlandığını söyleyen 37 yaşındaki yönetmen, senaryoyu yazarken "Bunlar lanet olası uzaylılar. Bizim gibi düşünmek zorunda değiller ve biz de anlamak zorunda değiliz" dediğini de sözlerine ekledi. 

Birçok korku ve ev istilası filminde olduğu gibi, No One Will Save You'nun kahramanı da 93 dakikalık film boyunca hem duygusal hem de fiziksel olarak zorlanıyor. 

Filmin çözülme anındaysa Brynn, trajik geçmişi ve suçluluk duygusuyla yüzleşiyor. Karakterin çocukluk arkadaşını yanlışlıkla öldürdüğü, bu nedenle de kasabada dışlandığı ortaya çıkıyor. 

Yönetmen Guillermo del Toro da No One Will Save You'nun sonuyla ilgili görüşünü paylaşmıştı. Del Toro, Katolik dogmasının öğretilerini ve "kurtuluşun acı ve ıstıraptan doğduğu" fikrini işaret etmişti. 

Independent Türkçe


Robin Williams'ın kızı, babasının sesinin yapay zekayla yeniden yaratılmasını eleştirdi

Zelda Williams ve babası Robin Williams (Reuters)
Zelda Williams ve babası Robin Williams (Reuters)
TT

Robin Williams'ın kızı, babasının sesinin yapay zekayla yeniden yaratılmasını eleştirdi

Zelda Williams ve babası Robin Williams (Reuters)
Zelda Williams ve babası Robin Williams (Reuters)

Robin Williams'ın kızı Zelda, kaybettiği babasının sesinin yapay zeka kullanılarak yeniden yaratılmasını eleştirdi.

Müthiş Dadı (Mrs. Doubtfire) ve Ölü Ozanlar Derneği'nin (Dead Poets Society) yıldızı ve ABD'nin en sevilen oyuncularından biri olan Williams, 2014'te 62 yaşındayken intihar etmişti. Öldüğü sırada Lewy cisimcikli demanstan mustaripti.

Williams oyunculuk kariyeri boyunca Aladdin'deki Cin ve Robotlar'daki (Robots) Fender'dan, FernGully: Son Yağmur Ormanı'ndaki (FernGully: The Last Rainforest) Batty Koda'ya kadar birçok ünlü karakteri de seslendirmişti.

Hollywood oyuncularının, kısmen sektördeki yapay zeka kullanımından kaynaklanan greviyle ilgili yorum yapan 34 yaşındaki oyuncu Zelda, 2 Ekim Pazar günü Instagram hikayesinde şöyle yazdı:

SAG'nin (Ekran Oyuncuları Sendikası -ed.n.) yapay zekaya karşı mücadelesinde tarafsız bir ses değilim.

Zelda, "Kaç kişinin, babam gibi onay veremeyen oyuncuları yaratmak/yeniden yaratmak üzere bu yapay zeka modellerini eğitmek istediğine yıllardır tanık oluyorum" dedi.

Bu teorik değil, çok ama çok gerçek bir şey. Babamın 'sesine' ne istenirse söyletmek için yapay zekanın kullanıldığını çoktan duydum ve bunu kişisel açıdan rahatsız edici bulsam da bunun yankıları benim duygularımın çok ötesine geçiyor.

Zelda "Hayattaki oyuncular, kendi seçimleriyle karakterler yaratma, çizgi filmleri seslendirme ve performanslarını sergilereken İNSAN emeklerini ve zamanlarını ortaya koyma şansını hak ediyor" diye ekledi.

Yeniden yaratılmış bu içerikler en iyi ihtimalle büyük isimlerin zayıf bir kopyası. En kötü ihtimalle de bu sektörün temsil etmesi gereken şey yerine, en kötü parçalarının özensizce bir araya getirilmesiyle oluşmuş korkunç bir Frankenstein canavarı.

Hollywood oyuncuları yeniden gösterime sokulan yapımlar için kendilerine ödeme yapılmamasından, yapay zeka kullanımına kadar bir dizi nedenden dolayı halihazırda grevde.

Yazarlar da eşzamanlı bir grev yürütüyordu fakat eylül sonunda Amerika Yazarlar Birliği büyük bir gelişme kaydederek stüdyoları, dijital yayın platformlarını ve yapımcıları görüşmelerde temsil eden Sinema ve Televizyon Yapımcıları Birliği'yle anlaşmaya vardıklarını açıklamıştı.

Böylece sektör tarihindeki en uzun grevlerden birinin sona ermesiyle gece kuşağı talk şovlarının yapımı yeniden başlıyor.

CBS'teki The Late Show With Stephen Colbert, ABC'deki Jimmy Kimmel Live! ve NBC'deki The Tonight Show Starring Jimmy Fallon, yazar grevi 2 Mayıs'ta başladığında yayından kalkan ilk şovlardı ve pazartesi gecesiyle (2 Ekim) artık geri dönen ilk şovlar arasında yer alacak.

Öte yandan oyuncuların grevi sürerken, SAG-AFTRA'nın (Ekran Oyuncuları Sendikası-Amerikan Televizyon ve Radyo Sanatçıları Federasyonu) bu hafta stüdyolarla görüşmelere yeniden başlamasıyla çoğu TV ve sinema yapımı beklemede kalmaya devam edecek.

Independent Türkçe


Amazon Prime'daki yeni John Wick dizisi nerede yanlış yaptı?

The Continental'da başroldeki Colin Woodell'de Mel Gibson, Ben Robson, Nhung Kate, Ayomide Adegun ve Katie McGrath eşlik ediyor (Peacock/Lionsgate)
The Continental'da başroldeki Colin Woodell'de Mel Gibson, Ben Robson, Nhung Kate, Ayomide Adegun ve Katie McGrath eşlik ediyor (Peacock/Lionsgate)
TT

Amazon Prime'daki yeni John Wick dizisi nerede yanlış yaptı?

The Continental'da başroldeki Colin Woodell'de Mel Gibson, Ben Robson, Nhung Kate, Ayomide Adegun ve Katie McGrath eşlik ediyor (Peacock/Lionsgate)
The Continental'da başroldeki Colin Woodell'de Mel Gibson, Ben Robson, Nhung Kate, Ayomide Adegun ve Katie McGrath eşlik ediyor (Peacock/Lionsgate)

The Continental'ın ikinci bölümü, mini dizinin büyük finaline doğru ilerlerken serinin üzerine inşa edildiği kritik bir bileşeni unutuyor. 

Peacock yapımı prequel (orijinal yapımdaki olayların öncesini anlatan dizi ya da film), izleyicilere suikastçıların konakladığı otelin perde arkasına derinlemesine bir bakış sunuyor. 

John Wick olmadan kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor

70'lerin sonunda geçen The Continental'da, otelin müdürü Cormac'ten intikam almak isteyen genç Winston Scott rolünde Colin Woodell izleyicilerin karşısına çıkıyor.

Dizi aynı zamanda John Wick serisinde Keanu Reeves'in hayat verdiği meşhur suikastçının görünmediği ilk yapım olmasıyla da dikkat çekiyor.

Ana de Armas'ın başrolde olduğu Ballerina'daysa Reeves, konuk oyuncu olarak izleciyle buluşacak. Ancak The Continental, ikonik suikastçı olmadan John Wick evreninde var olmaya çalışırken bir yandan da yavaşlamaya ve karakterleri keşfetmeye çalışıyor. Eleştirmenlerse, The Continantal'ın serinin atmosferini değiştirmesinden pek memnun görünmüyor. 

Çok laf az aksiyon

Mini dizinin ikinci bölümü Ustaya Sadakat, akışı daha da yavaşlatıyor ve Winston'ın oteli basmaya yardım etmeleri için rengarenk bir ekip oluşturmasını merkeze alıyor.

Bu nedenle bölüm çok sayıda diyalog içeriyor ve fonda 1970'lerden harika şarkılar çalıyor. Prequel'in arkasında farklı bir yaratıcı ekip olduğu göz önüne alındığında, diziye kendi tarzlarını getirmeleri son derece normal. Ancak The Continental'ın ikinci bölümünde neredeyse hiç aksiyon sahnesi yok.

İster bire bir dövüşler ister silahlı çatışmalar olsun, John Wick serisinin temel unsurlarından biri olan harika aksiyon sahneleri, "Ustaya Sadakat"te neredeyse hiç yok.

Ocean's 11 gibi

The Continental'ın ikinci bölümünün özünde Ocean's 11 tarzı bir ekip oluşturulması yatıyor. Eleştirmenler bu bölümün, dizinin finaline doğru ilerlerken "dolgu malzemesi" gibi hissettirdiği görüşünde.

Yardımcı oyuncu

Winston'ın etkileyici bir karakter olduğunu kabul eden eleştirmenler, yine de onun gerçek bir kahramandan çok hikayedeki yardımcı oyuncu olduğu görüşünde birleşiyor. 

The Continental'ın ikinci bölümünün hikayeyi renklendirmek için biraz aksiyon katması gerekiyordu ama ne yazık ki bu, eksik olan önemli bir bileşen olarak hem izleyicileri hem de eleştirmenleri hayal kırıklığına uğrattı.

Toplam üç bölümden oluşan The Continental, Amazon Prime'de yayımlanıyor.

Independent Türkçe


2023 Nobel Tıp Ödülü, Katalin Kariko ve Drew Weissman'a verildi

Katalin Kariko ve Drew Weissman (Reuters)
Katalin Kariko ve Drew Weissman (Reuters)
TT

2023 Nobel Tıp Ödülü, Katalin Kariko ve Drew Weissman'a verildi

Katalin Kariko ve Drew Weissman (Reuters)
Katalin Kariko ve Drew Weissman (Reuters)

2023 Nobel Tıp Ödülü, mRNA içerikli Kovid-19 aşısının geliştirilmesini sağlayan çalışmalara imza atan 68 yaşındaki Macar asıllı bilim insanı Katalin Kariko ile 64 yaşındaki ABD'li bilim insanı Drew Weissman'a verildi.

İsveç'teki Karolinska Enstitüsünde düzenlenen basın toplantısında, 2023 Nobel Tıp Ödülü'nü, mRNA içerikli Kovid-19 aşının geliştirilmesine imkan veren çalışmalara imza atan biyokimyager Kariko ve immünolog Weissman'ın kazandığı açıklandı.

Katalin Kariko kimdir?

Katalin Kariko, 17 Ocak 1955'te Macaristan'ın Szolnok şehrinde doğdu.

Üniversite ve doktora eğitimini Szeged Üniversitesi Biyolojik Araştırmalar Merkezi'nde tamamlayan Kariko, mRNA ile ilgili çalışmalarını sürdürebilmek için ABD'nin Philadelphia eyaletinde bulunan Temple Üniversitesi'ne davet edilmesi üzerine bu ülkeye yerleşti.

Almanya merkezli BioNTech'te kıdemli başkan yardımcısı olan Kariko, BioNTech-Pfizer tarafından ortaklaşa geliştirilen Kovid-19 aşısının temelindeki mRNA teknolojisini Weissman ile birlikte geliştirmesiyle tanındı.

Drew Weissman kimdir?

Drew Weissman, 7 Eylül 1959'da ABD'nin Massachusetts eyaletindeki Lexington şehrinde doğdu.

1981'de Brandeis Üniversitesi'nden mezun olan Weissman, 1997'de mRNA ve doğuştan gelen bağışıklık sistemi biyolojisini incelemek için Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin akademik kadrosuna dahil oldu.

Weissman ile Kariko, tanışmalarının ardından birlikte Kovid-19 aşısının temelindeki mRNA teknolojisini geliştirmeye yoğunlaştı.

2022 Nobel Tıp Ödülü'nü Paabo kazanmıştı

2022 Nobel Tıp Ödülü, "soyu tükenmiş homininlerin genomları ile insan evrimine ilişkin keşiflerinden ötürü" 68 yaşındaki İsveçli biyolog Svante Paabo'ya verilmişti.

Paabo, çalışmasında "küçük bir parmak kemiğinin genom verisiyle 30 bin yıl önce yaşayan ve denisovanlar olarak adlandırılan türleri" keşfetmişti.

1901 ila 2022'de 113 Nobel Tıp Ödülü verildi, ödül kazananlardan 12'si kadın.

Nobel Tıp Ödülü'nün en genç kazananı, 1923'te insülinin keşfinden ötürü 32 yaşındaki Frederick G. Banting oldu.

1966'da "tümöre neden olan virüsleri" bularak Nobel Tıp Ödülü'nü kazanan 87 yaşındaki Peyton Rous ise bu ödülü alan en yaşlı bilim insanı olarak tarihe geçti.

Paabo'nun babası Sune Bergström da "prostaglandin" maddesine ilişkin buluşları dolayısıyla 1982 Nobel Tıp Ödülü'nü aldı.

Nobel Ödülleri hakkında

İsveçli Alfred Nobel'in vasiyeti üzerine ölümünden sonra 9 Haziran 1900'de kurulan Nobel Vakfının insanlığa hizmette bulunanlara verdiği ödüller, dünyada en saygın ödüller olarak kabul ediliyor.

Nobel Ödülleri, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, İsveç Akademisi, Karolinska Enstitüsü ve Norveç Nobel Komitesi tarafından, fizik, kimya, edebiyat, barış ve tıp olmak üzere 5 ayrı dalda en başarılı kabul edilen kişiler veya kuruluşlara veriliyor.

Bunlara ek olarak, Nobel Ekonomi Ödülü, 1968'de İsveç Merkez Bankasının Alfred Nobel'in anısına ekonomi dalında da ödül verilmesini kararlaştırmasıyla, ilk kez 1969'da verildi.

Nobel Ödülleri, her yıl Alfred Nobel'in ölüm yıl dönümü olan 10 Aralık'ta düzenlenen törenle sahiplerine teslim ediliyor.

Öte yandan ödüllerin 1901'deki başlangıcından bu yana verilmediği birkaç yıl oldu. Toplamda 49 defa yapılan ödül iptallerinin çoğu Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sırasında gerçekleşti.

Ödül törenleri, Kovid-19 salgını nedeniyle 2020 ve 2021'de de yapılamamıştı.


Yeni The Walking Dead dizisinin kötüsü, zombi virüsünün kaynağını biliyor mu?

6 bölümden oluşan dizide Norman Reedus'a, Clémence Poésy ve Louis Puech Scigliuzzi eşlik ediyor (AMC)
6 bölümden oluşan dizide Norman Reedus'a, Clémence Poésy ve Louis Puech Scigliuzzi eşlik ediyor (AMC)
TT

Yeni The Walking Dead dizisinin kötüsü, zombi virüsünün kaynağını biliyor mu?

6 bölümden oluşan dizide Norman Reedus'a, Clémence Poésy ve Louis Puech Scigliuzzi eşlik ediyor (AMC)
6 bölümden oluşan dizide Norman Reedus'a, Clémence Poésy ve Louis Puech Scigliuzzi eşlik ediyor (AMC)

The Walking Dead: Daryl Dixon'ın 4. bölümündeki önemli bir replik, spinoff'un kötü adamlarının zombi kıyametinin kökeninin ardındaki hikayeyi bildiklerini gösteriyor. 

Genet salgının başlangıcıyla ilgili ne biliyor?

Dizide Genet ve liderlik ettiği savaşçılar, The Walking Dead evrenine yeni eklenen teklikeli bir örgüt. Daryl'a karşı Fransa'daki en büyük tehdit olan bu grup, zombi virüsü ve salgının başlangıcına dair fazlasıyla bilgili görünüyor.

The Walking Dead salgınla başlamamış olsa da seri, kıyametin ilk aşamalarını keşfetmek için izleyicisine fırsatlar sunmuştu.  Bunu dizilerdeki geri dönüşler ve salgının başını Fear the Walking Dead'de göstererek başardı. 

Bununla birlikte seri, birkaç ipucu dışında virüse neyin yol açtığını derinlemesine araştırmaktan kaçındı. Virüsün kökeni 13 yıldır Walking Dead evreninde bir gizem olarak kalmaya devam ediyor. Ancak yeni spinoff'un gösterdiğine göre bu sorunun cevabını bilen birileri olabilir. 

*Bundan sonrası spoiler içerir, bizden uyarması"

The Walking Dead: Daryl Dixon'ın "La Dame de Fer" (Demir Kadın) adlı 4. bölümünde Genet, virüs söz konusu olduğunda başkalarının bilmediği bir şeyi bildiğini ima eden bir yorum yapıyor. 

Genet, Laurent'ın Mesih olduğu iddiasına inanan biriyle konuşurken şöyle diyor:

Zayıflar, itaatkârlar, saflar... Bizi bu belaya bulaştıranlar sizin gibiler.

Genet'nin neyi kastettiği tam olarak açık değil ancak salgından "saf" ve "zayıf" insanları sorumlu tuttuğu ortada.

Sadece spinoff için değil tüm seri için önemli

Genet'nin zombi virüsünün kökeninden haberdar olduğunun ortaya çıkması daha fazla soruya yol açıyor. Eleştirmenlere göre virüsün Fransa'da doğduğu göz önünde bulundurulursa, Genet'nin bu gizemi çözmenin anahtarını taşıyor olması mantıksız değil.

Bu durumda Genet'nin geçmişi sadece Daryl Dixon'ın sonu için değil, bütünüyle The Walking Dead serisi için de önemli olabilir. 

Öte yandan Genet'nin Daryl'ın peşinde olduğu düşünülürse, ikili arasında bir yüzleşme kaçınılmaz görünüyor. Bu gerçekleştiğinde, zombi virüsünün kökeniyle ilgili gerçeği Daryl'a açıklaması için bir şans doğabilir.

The Walking Dead: Daryl Dixon'ın yeni bölümleri pazarları yayımlanıyor.

Independent Türkçe


Yeni Netflix filmi erotizmi ana akım sinemaya geri getirdi

Filmin başrolünde Bridgerton'dan tanınan 28 yaşındaki Britanyalı aktris Phoebe Dynevor var (Netflix)
Filmin başrolünde Bridgerton'dan tanınan 28 yaşındaki Britanyalı aktris Phoebe Dynevor var (Netflix)
TT

Yeni Netflix filmi erotizmi ana akım sinemaya geri getirdi

Filmin başrolünde Bridgerton'dan tanınan 28 yaşındaki Britanyalı aktris Phoebe Dynevor var (Netflix)
Filmin başrolünde Bridgerton'dan tanınan 28 yaşındaki Britanyalı aktris Phoebe Dynevor var (Netflix)

Chloe Domont'un ilk filmi Fair Play, ocakta Sundance Film Festivali'nde büyük yankı uyandıran ilk gösteriminden bu yana övgü dolu eleştirilerle karşılandı. 

80 ve 90'ların erotik gerilimleri gibi

New York'ta geçen film, Phoebe Dynevor ve Alden Ehrenreich'in canlandırdığı iki kişinin hayatlarını karmaşık bir şekilde kesiştiriyor. İkilinin hikayesi, romantik bir ilişkinin inceliklerini keşfederken gelişiyor. 

Bazıları filmi 1980 ve 1990'ların yok olmaya yüz tutmuş "erotik gerilim"lerine benzetti.

Netflix, filmin konusunu kısaca şöyle özetliyor:

Kıran kırana rekabetin yaşandığı yatırım fonunda gerçekleşen beklenmedik bir terfi, yeni nişanlanmış genç çiftin arasındaki romantizmi öldürür ve onları ayrılığın eşiğine getirir.

Fair Play arzu, zenginlik ve kıyasıya kariyer seçimlerini derinlemesine inceliyor ve günümüz filmlerinde pek rastlanmayan en mahrem sahneleri göstermekten çekinmiyor.

Yönetmen Domont, Collider'dan Steve Weintraub'a verdiği röportajda finansörlerin ve yapım ekibinin, ilişkinin daha "fiziksel" yönlerini göstermekten çekinmeyen senaryoyu ilk okuduklarında nasıl tepki verdiklerini anlattı.

36 yaşındaki yönetmen sözlerine şöyle başladı:

Dürüst olmak gerekirse, bu filmi hemen anlayan, vizyonumun arkasında duran ve şaşırtıcı bir şekilde sorgulamayan yapımcılar ve finansörlerle tanıştığım için kendimi gerçekten şanslı ve minnettar hissediyorum.

"O sahnelerin önemini anladılar"

Filmin cinsel doğası konusunda geri adım atmak zorunda kalacağını düşündüğünü anlatan Domont, sözlerini şöyle sürdürdü:

Ama öyle olmadı. Bunlar yaptığım filmi anlayan, o sahnelerin önemini ve keşfettiğim güç dinamiği mücadelesine nasıl hitap ettiğini anlayan insanlardı. Film için doğru insanları bulmuş olmam da bunu benimle birlikte yapmalarından kaynaklanıyordu.

100 üzerinden 86 puanda

Sinema yazarlarından olumlu yorumlar alan Fair Play, eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da 100 üzerinden 86 gibi yüksek bir puana sahip. 

139 eleştirmenden 120 tanesi filmle ilgili olumlu yorumlarda bulundu.

Fair Play, 6 Ekim'de Netflix'te gösterime girecek.

Independent Türkçe