Erdoğan'ın Suudi Arabistan ziyareti dış basına nasıl yansıdı?

"Seçimler yaklaşırken ekonomik anlaşmalar yapmaya çalışıyor"

Erdoğan'ın görüşmesinde Selman bin Abdülaziz el Suud'la neler konuştuğuna dair detaylı bir açıklama henüz yapılmadı (Reuters)
Erdoğan'ın görüşmesinde Selman bin Abdülaziz el Suud'la neler konuştuğuna dair detaylı bir açıklama henüz yapılmadı (Reuters)
TT

Erdoğan'ın Suudi Arabistan ziyareti dış basına nasıl yansıdı?

Erdoğan'ın görüşmesinde Selman bin Abdülaziz el Suud'la neler konuştuğuna dair detaylı bir açıklama henüz yapılmadı (Reuters)
Erdoğan'ın görüşmesinde Selman bin Abdülaziz el Suud'la neler konuştuğuna dair detaylı bir açıklama henüz yapılmadı (Reuters)

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Suudi Arabistan'ı ziyareti dış basında farklı şekillerde yankılandı.
Erdoğan, dün akşam Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz el Suud ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'la görüştü.
Suudi Arabistan devlet ajansı SPA, "İki lider Suudi Arabistan - Türkiye ilişkilerinin durumunu ve nasıl geliştirilebileceğini değerlendirdi" ifadelerini kullandı.

Kral Selman, Erdoğan'ı dün Cidde'de kabul ettikten sonra (SPA)
Erdoğan ise Twitter'dan yaptığı paylaşımda "Tarihî, kültürel, beşerî bağlara sahip iki kardeş ülke olarak aramızdaki her türlü siyasi, askeri, ekonomik ilişkilerin artırılması ve yeni bir dönemin başlaması için gayret içerisindeyiz" dedi.
Dış basındaki haberlerde, Erdoğan'ın Kaşıkçı davasının devredilmesinden 3 hafta sonra gerçekleştirdiği ziyaretin, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi yönünde bir adım olduğuna işaret edildi. Haberlerde ayrıca Türkiye'nin yaşadığı ekonomik zorluklar nedeniyle Suudi Arabistan'la bağlarını onarmaya çalıştığı da ifade edildi.

Fotoğraf: SPA
"İlk somut adım"

Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) ünlü gazetelerinden The National'daki değerlendirmede, iki ülke arasındaki ilişkilerin Suriye'deki iç savaşta ve Mısır'daki 2011 devriminde farklı kesimlere verdikleri destek nedeniyle gerildiği hatırlatıldı.
Analizde, Erdoğan'ın ziyareti ilişkileri normalleştirmeye yönelik "ilk somut adım" olarak nitelendi.  
Değerlendirmede "Rusya - Ukrayna savaşının Ankara'nın ekonomik sorunlarına yenilerini eklediği ve Türkiye'nin diplomatik çalışmalarla ekonomik krizi idare etmeye çalıştığı" savunuldu.
Yazıda Türkiye'nin Suudi Arabistan ile İran arasındaki müzakerelerde de yapıcı rol oynayabileceği belirtildi.

"Erdoğan ekonomik zorluklar sürerken ilişkileri onarmaya çalışıyor"
BAE merkezli haber sitelerinden Khaleej Times'daysa Erdoğan'ın "enerji kaynakları bakımından zengin Körfez Ülkeleri'nden ekonomik destek almak için uğraştığı" ifade edildi.
Suudi Arabasitan'ın Arab News gazetesindeki haberde Türkiye Cumhurbaşkanı'nın ziyaretinde "ülkesinde Türk Lirası'nın değer kaybetmesi ve yükselen enflasyonla mücadele ederken ilişkilerini onarmaya çalıştığı" yazıldı.

Kral Selman, Erdoğan'ı dün Cidde'de kabul ettikten sonra (SPA)
ABD'nin önde gelen gazetelerinden New York Times'daki yazıda, "Türk hükümetinin iç siyasetteki en büyük sorunlarından biri fırlayan enflasyon. Dünyanın en büyük petrol ihracatçılarından Suudi Arabistan'ın küresel fiyatları kontrol altında tutuma rolü Erdoğan'ı ilgilendiriyor" dendi.
ABD'nin prestijli haber kanalı CNN'in internet sitesindeyse "Gelecek yıl düzenlenecek seçimlerden önce ülkesindeki ekonomik zorluklar sürerken Erdoğan, Suudi Arabistan'la ilişkilerini düzeltmeye çalışıyor" ifadelerine yer verildi.

"Oy oranları aynı kalmayabilir"
Birleşik Krallık (BK) merkezli haber ajansı Reuters'ın yayımladığı haberde, bu ziyaretle birlikte Türkiye'nin Kaşıkçı davası krizi nedeniyle Suudi Arabistan'ın Ankara'ya uyguladığı resmi olmayan boykotun tamamen kaldırılmasını umduğu belirtildi.
Haberde, kimliği paylaşılmayan bir Batılı diplomatın da görüşlerine yer verildi.

Fotoğraf: SPA
Diplomat, "İstihdamı artırmadığı sürece Erdoğan oylarını bir yıl boyunca aynı seviyede tutamayabilir. Dolayısıyla bir bakıma Suudi Arabistan'da anlaşmalar yapmaya ve fon bulmaya çalışıyor. 10 ila 20 milyar dolar değerinde bir swap anlaşması dişe dokunur nitelikte olabilir" ifadelerini kullandı.
BK merkezli Middle East Eye haber sitesindeyse "Türkiye'nin Kaşıkçı davasını devrederek Suudi Arabistan'ın ilişkileri onarma taleplerinden ilkini yerine getirdiği ve iki ülke arasındaki bağları güçlendirmeye çalıştığı" belirtildi.

"Erdoğan tecrit oldu"
Fransız haber ajansı AFP'ye konuşan Suudi siyasi analizci Ali Şihabi, "Erdoğan tecrit oldu ve hem ekonomik hem de seyahat boykotları nedeniyle oluşan büyük ekonomik kayıplar sonucunda ağır bedel ödedi. Bu yüzden Suudi Arabistan'a giden kişi o" yorumunu yaptı.
Shibabi, görüşmenin her iki taraf için de yararlı olacağına dikkat çekerek "Erdoğan'ın Suudi Arabistan'dan gelecek ticaret ve turizm akışına ihtiyacı var. Suudi Arabistan ise bölgesel mevzularla ilgili Erdoğan'ın 'kendi tarafında' olmasını ister. Türkiye'den silah satın almaya da açık olabilirler" ifadelerini kullandı. 

Cemal Kaşıkçı davasında neler olmuştu?
İki ülke arasındaki gerginliği had safhaya çıkaran gelişme 2018'deki Cemal Kaşıkçı cinayetiyle yaşanmıştı.
ABD'nin ünlü gazetelerinden Washington Post'un yazarı Kaşıkçı, 2 Ekim 2018'de Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda öldürülmüştü. Savcılık, Kaşıkçı'nın binaya girer girmez boğularak öldürüldüğünü, sonra da bedeninin parçalara ayrılıp ortadan kaldırıldığını açıklamıştı.
Suudi Arabistan'da cinayetle ilgili açılan davada üç kişiye 7 yıl ila 10 yıl, 5 kişiye de 20'şer yıl hapis cezası verilmişti. Türkiye'deyse iki iddianamenin birleştirildiği davada, 22'si ağırlaştırılmış müebbet istemiyle olmak üzere 26 sanık yargılanıyordu.
Kaşıkçı'nın cesedinin nerede olduğu henüz tespit edilemezken, Türkiye, 7 Nisan'da davada yargılamayı durdurarak dosyayı Suudi Arabistan'a devretmişti.

Independent Türkçe, New York Times, CNN, Arab News, The National, AFP, Reuters, Middle East Eye, Khaleej Times, SPA



Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
TT

Savaşlar ve anlaşmalar ABD’si: Karmaşık bir dünyayı basitleştirmek

 6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)
6 Haziran 2025'te Ukrayna Acil Durum İdaresi tarafından yayınlanan ve Boltava'da bir Rus hava saldırısından sonra yanan binaları gösteren fotoğraf (AFP)

Refik Huri

ABD, “uluslar inşa etme” başlıklı savaş döneminden Ukrayna, Gazze ve İran nükleer dosyasında acil uzlaşılar dönemine geçişi tamamlıyor. Her iki durumda da ABD dünyadaki komplikasyonları anlamaktan aciz gibi görünüyor.

Savaşlar döneminde, Başkan George W. Bush başkanlığında neo-muhafazakarlar, el-Kaide’nin New York'taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik saldırısını Afganistan'ı, ardından Irak’ı istila etme, Taliban ile Başkan Saddam Hüseyin rejimlerini devirme, dönemin ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice’ın, “Yeni Ortadoğu” olarak adlandırdığı planı gerçekleştirmeye çalışarak dünyayı zorla değiştirme hırsları için kullandılar.

Başkan Donald Trump'ın varmaya çalıştığı uzlaşılar döneminde ise itici güç anlaşmalar politikasıdır. Dünya Trump'ın ve etrafındaki oligarşinin gözünde savaş alanı değil, bir borsadır. Ukrayna, Gazze ve nükleer dosyada zor uzlaşılar için müzakereleri yürüten kişi ise krizler, savaşlar, jeopolitik ve stratejik çatışmalar dünyasında deneyimsiz olan gayrimenkul geliştiricisi Steve Witkoff'tur.

Beyaz Saray'daki karar alıcıya gelince, temsilcisinden daha deneyimli değil ve kararlarında içgüdü ile basit algıya güveniyor, bu şekilde ABD'yi değiştirmek istedi ve karmaşık bir dünyaya tosladı. Kendilerine hizmet eden anlaşmalara açık olsalar bile, ideoloji tarafından yönlendirilen üç oyuncu ile canlı yayında dilediği iyi dilekler ve iyi niyetli çağrılarla başa çıkmaya çalıştı. Bunlardan ilki, yorumcu Nahum Barnea tarafından “iki ayak üzerinde yürüyen bir yanlış anlama” olarak tanımlanan Binyamin Netanyahu’dur. İkincisi, İmam Humeyni'nin dediği gibi, ABD'ye düşmanlığı devrimin temellerinden biri saymaya bağlı kalan, İslam Cumhuriyeti'nin güçlü bir devlet ve Devrim Muhafızları’nın anayasaya göre ihraç etme görevini üstlendiği bir devrim olduğunda ısrar eden İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney’dir. Sonuncusu, istihbarattan Kremlin liderliğine yükselen, ABD, Avrupa ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Sovyetler Birliği'nin devrilmesinden sonra “tarihin sonu” olduğunu hayal ederek muzaffer gibi davranan herkesten Rusya’nın intikamını almaya başlayan tecrübeli Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’dir.

ABD Taliban’ı devirdikten sonra en uzun Amerikan savaşı haline gelen Afganistan'da 18 yıl boyunca savaştı ve “uluslar inşa etme” planını uygulamaya çalıştı.  General Stanley Allen McChrystal’ın dediği gibi, ABD, “geleneksel yollarla devrimci hedeflere ulaşmak istedi.” Yine ABD’nin en önemli komutanlarından olan McChrystal’a göre “başarı ölçeği öldürdüğümüz Taliban unsurlarının sayısı değil, aksine koruduğumuz nüfus sayısıdır.” Bir görgü tanığına göre, ABD’den yardımlar alanlar ve gündüz polikliniklerinde tedavi edilenler, geceleri ona karşı savaşıyorlardı. ABD, eski istihbarat direktörü Richard Helms'in şu sözlerini okumadı: “Ortadoğu politikaları ile ilgili tüm saçmalıkları unutun ve yüzyıllık ömürleri olan hususlara, dini mezhepler, aşiretler, kabileler ve etnik kökenlere dikkat edin.” Yine ABD, “Bir Afgan'ı kiralayabilirsiniz ama satın alamazsınız” diyen kişinin tavsiyesini dikkate almadı ve savaş Taliban’ın iktidara dönmesi ve kendisinin Kabil'den aşağılayıcı bir biçimde çekilmesiyle sona erdi.

ABD Irak'ı da kısa bir fırtınalı savaşın ardından işgal etti, Saddam Hüseyin rejimini devirdi ama çok geçmeden sokaklarında boğuldu. Terör diye adlandırdığı eylemlerle şiddetli bir direnişle karşı karşıya kaldı. Demokrasinin Irak'tan bölgeye yayılarak onu kaplayacağını hayal etti. Richard Perle'in dediği gibi saf bir şekilde “Saddam'ın devrilmesinin İranlıları Mollalar diktatörlüğünden kurtulmaya motive edeceğine” inandı. Ama bunun yerine Irak'ı “şer ekseni” içinde yer alan İslam Cumhuriyeti'ne altın bir tabakta sundu.

ABD anayasa uzmanı Noah Feldman'ın “hızlı seçimler yapmak demokrasiye hizmet etmeye kendisini adamamış, yanlış kişileri iktidara getirir” sözünü görmezden geldi. Irak'ın mutlak yöneticisi olarak atanan, ordunun ve Baas Partisi'nin dağıtılmasını emreden bilgisiz Paul Bremer da en azından şu itirafta bulundu: “Zaferden sonra Irak'taki güvenlik tehditlerine karşı koymaya hazır değildik.” Irak hükümetinin Amerikan güçlerinin yardımına ihtiyacı olmasına rağmen, Suriye'de Esed rejiminin devrilmesinden sonra İran’ın taraftarlarının bu güçlerin ülkeden hızla çekilmesi talebinin gerileyeceğini gösteren hiçbir şey yok. Artık Ahmet eş-Şara’nın başkanlığı konusunda rahatlamış olan Amerikan güçleri de kendisine karşı eylemlerde bulunan İran ve Suriye rejimleri arasında sıkışmış değil.

Steve Coll, “Aşil Tuzağı: Saddam Hüseyin, CIA ve ABD’nin Irak İşgalinin Kökenleri” kitabında: “Saddam'ın dayısı, eğitimcisi ve öğretmeni Hayrullah Kifah’ın, ailenin felsefesini ‘Allah üç şeyi yaratmamalıydı; Persler, Yahudiler ve sinekler’ şeklinde özetlediğini” anlatır.

Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline gelince, Başkan Vladimir Putin bunu NATO’nun Rusya sınırlarına yaklaşmasına ve neo-Nazilerin Kiev’i kontrol etmesine karşı kendini savunmak olarak tasvir ediyor. Ukraynalı gazeteci Illia Ponomarenko ise “Sana nasıl olduğunu göstereceğim” kitabında böyle olmadığına inanıyor ve şöyle diyor: “Ukrayna savaşının NATO ve hayali Batı tehditleriyle hiçbir ilgisi yok. Aksine, bu işgal, devleti Rus halkının çıkarlarına değil, kendi çıkarlarının hizmetine sunan bir diktatörün deliliğiyle ilgilidir.” Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Putin Gürcistan'dan iki bölgeyi koparıp aldı, oğul Bush ve Obama ile bağları iyi olduğunda da Kırım'ı ilhak etti.

Kimse Trump'ın üç karmaşık sorunu çözecek anlaşmalarda nasıl başarılı olabileceğini bilmiyor. Bu sorunların ilki, İran'ın uranyum zenginleştirmesini ve yaptırımlara katlandıktan, nükleer eşikteki devlet olmak için milyarlarca dolar harcadıktan sonra nükleer silah sahibi olmasını önlemektir. İkincisi, Putin’in üçüncü yılında olmasına rağmen halen “özel operasyon” olarak adlandırdığı kapsamlı savaşı durdurmayı kabul etmesi için Cumhurbaşkanı Zelenskiy’yi, Kırım ve çoğu şu anda Rusya tarafından işgal edilmiş dört bölgenin kaybını kabul etmeye zorlamaktır. Üçüncüsü, Netanyahu’yu, savaşı bitirmeye ve Hamas hareketi ile İsrail'deki aşırı radikal hükümet arasındaki bir anlaşmayla rehineleri geri getirmenin bedeli olarak yıktığı Gazze'den çekilmeye zorlamaktır. Ama İsrail’in aşırı radikal hükümeti, Filistin devletini reddediyor ve Batı Şeria'yı ilhak etmekte diretiyor, eski rejimin silahlarının yok edilmesinden, onunla imzalanan güçleri ayırma anlaşması bölgesinin işgalinden sonra Suriye'deki yeni durumdan memnun, ayrıca Lübnan'daki Hizbullah'a şiddetli darbeler indirmeye de devam ediyor.

İronik olan, bu anlaşmalarda varsayılan başarının sadece statükoyu kabul etme ve “hakkın gücünden güç ile dayatılan hakka geçiş”ten ibaret olmasıdır.

Pascal De Sutter “Bizi Yönetenler” kitabında şöyle der: “En çılgın insanlara, kibirli ve yalancılara oy veriyoruz, çünkü hataları bize kendimiz hakkında güven veriyor. Bu yüzden bizim gibi olanlara oy veriyoruz.” ABD de bu konuda ilk değil, aksine listenin sonunda.

*Bu analiz Şarkul Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.