UCM Başsavcısı Han: Libya'da cezasızlığa katlanılamaz

Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Kerim Han, Libya'da işlenen suçlara ilişkin yürüttüğü soruşturma hakkında BMGK'de yaptığı konuşmada "Libya'da cezasızlığa katlanılamaz" diyerek soruşturmayı sürdürme kararlılığını vurguladı.

AA
AA
TT

UCM Başsavcısı Han: Libya'da cezasızlığa katlanılamaz

AA
AA

Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Kerim Han, Libya soruşturmasına ilişkin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne sunduğu 23. Rapora ilişkin yaptığı konuşmada yeni bir yaklaşımla soruşturmaya devam edeceklerini belirtti.
Han, Libya soruşturmasının 2011'den bu yana sürdüğünü belirterek "Libya'da cezasızlığa katlanılamaz" dedi.
Han, Libya'daki mağdurların adaletin tecelli ettiğini görmeyi hak ettiğini kaydetti.
Soruşturmanın daha dinamik ve etkili şekilde sürmesi için yeni bir yaklaşım geliştirdiklerine değinen Han, bu kapsamda ilk olarak BMGK tarafından UCM'ye tevdi edilen olayları önceleyeceklerini vurguladı.
Han, ikinci olarak soruşturma kapsamında cinsel suçlar ve çocukları hedef alan suçlara odaklanacaklarını ve Libya'daki finansal işlemleri yakından takip edeceklerini ifade etti.
Han üçüncü olarak Libya'daki yerel otoritelerle olan iş birliğinin önemine dikkati çekerek ilk fırsatta Libya'yı ziyaret ederek yerel unsurlarla bir araya geleceğini belirtti.
Libya'da işlenen suçları Lahey'de bulunan mahkemede soruşturmanın zorluğuna değinen Han, mağdur ve şahit ifadelerinin soruşturma dosyasının ilerlemesi için önemli olduğunu vurguladı.
Libya'dan Avrupa'ya geçmeye çalışan mültecilere karşı işlenen suçlar için, Europol, İngiltere, Hollanda ve İtalya ile iyi bir iş birliği sağladıklarını kaydeden Han, yargılamaların esasen Libya ve diğer ülkelerin yerel makamlarınca yapılması gerektiğine işaret etti.
Libya'da uluslararası tanınırlığa sahip hükümet birlikleri ile Hafter'e bağlı güçler arasında şiddetli çatışmalar sırasında cinayet, işkence ve tecavüz gibi suçlar yaygın şekilde işlenmişti.

BM üyesi 9 ülkeden UCM'nin Libya soruşturmasındaki yeni yaklaşımına destek
Birleşmiş Milletler'e (BM) üye 9 ülke, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han'ın Libya'da işlenen suçlara ilişkin soruşturmada geliştirdiği yeni yaklaşımı desteklediklerini açıkladı.
Libya resmi haber ajansı LANA'da yer alan habere göre, Arnavutluk, İngiltere, Norveç, Meksika, İrlanda, Fransa, Gana, Gabon ve Brezilya'nın ortak imzasının bulunduğu yazılı bir açıklama yapıldı.
Açıklamada, UCM'nin Libya soruşturması için geliştirdiği yeni yaklaşımın desteklendiği belirtildi.
Başsavcı Han, bugün, Libya soruşturmasına ilişkin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) sunduğu 23. Rapor hakkında yaptığı konuşmada yeni bir yaklaşımla soruşturmaya devam edeceklerini söylemişti.
Soruşturmanın daha dinamik ve etkili şekilde sürmesi için böyle bir yaklaşım geliştirdiklerine değinen Han, bu kapsamda ilk olarak BMGK tarafından UCM'ye tevdi edilen olayları önceleyeceklerini vurgulamıştı.
Han, ikinci olarak soruşturma kapsamında cinsel suçlar ve çocukları hedef alan suçlara odaklanacaklarını ve Libya'daki finansal işlemleri yakından takip edeceklerini ifade etmişti.
Üçüncü olarak da Libya'daki yerel otoritelerle olan iş birliğinin önemine dikkati çeken Han, ilk fırsatta Libya'yı ziyaret ederek yerel unsurlarla bir araya geleceğini belirtmişti.
Libya'da uluslararası tanınırlığa sahip hükümet birlikleri ile ülkenin doğusundaki silahlı güçlerin lideri Halife Hafter'e bağlı güçler arasında yaşanan şiddetli çatışmalar sırasında cinayet, işkence ve tecavüz gibi suçlar yaygın şekilde işlenmişti.



Tom Barrack ve Arabistanlı Lawrence

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Tom Barrack ve Arabistanlı Lawrence

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

İbrahim Hamidi

ABD Başkanı Donald Trump'ın Türkiye Büyükelçisi ve Suriye- Lübnan Özel Temsilcisi Tom Barrack, her açıklaması veya tweeti ile tartışma yaratıyor. Sözleri, Ortadoğu'ya yabancı bir Amerikan sözlüğünden geliyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Sykes-Picot Anlaşması ile çizilen sınırları ve Batı'nın “(Ortadoğu'da) haritalar dayatmasını ve sınırları kurşun kalemle çizmesini” sert bir şekilde eleştirdi.

Tom Barrack, “Batı’nın müdahale dönemi sonsuza dek sona erdi. Gelecek, bölgenin kendi üreteceği çözümlerindir” dedi. Ayrıca, “giriştiğimiz beş savaşın” başarısızlıklarının ardından gelen “rejim değişikliği” ve “ulus inşası” politikalarını da tenkit etti.

Barrack, Suriye Emeviliğine ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'ya olan hayranlığını dile getirerek, onu bağımsızlık için 12 yıl mücadele eden ABD'nin kurucu başkanı George Washington'a benzetti. Ayrıca, ABD'nin terörle mücadeledeki müttefiki olan Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) hedef aldı. Lübnanlıları, hemen harekete geçmezlerse “varoluşsal bir tehdit” ile karşı karşıya kalacakları, Bilad-ı Şam haritasına geri dönme kaderini yaşayacakları konusunda uyardı. Ayrıca, Lübnan’ın “Büyük Suriye” haritasına dahil olduğuna dolaylı olarak işaret etti.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Barrack, her açıklamanın ardından ilk açıklamasını düzelten bir açıklama yayınlıyor. Ancak, Trump'ın Temsilcisi’nin Ortadoğu'daki kilit ülkeler hakkındaki bu açıklamalarının önemini küçümsemek hata olur. Bunu vurgulamak için de açıklamalarına eşlik eden gelişmelere ve açıklamalara dikkat çekmek gerekiyor.

Öncelikle, Başkan Trump, 13 Mayıs'ta Riyad'da yaptığı “Başkan Trump'ın Ortadoğu'da Müreffeh Bir Gelecek Vizyonu” başlıklı açılış konuşmasında Ortadoğu vizyonunu bizzat ortaya koydu. “Devlet inşacıları diye adlandırılanlar, inşa ettiklerinden çok daha fazla devleti yok ettiler” dedi. Ardından “Amerikalılar Irak ve Afganistan'da trilyonlarca dolar harcadılar, ancak hiçbir işe yaramadı. ABD, bu iki ülkeden geri çekildi ve başarısız oldu çünkü Amerikalı ‘müdahaleciler’ anlamadıkları toplumlara müdahale ettiler ve nasıl yaşanacağına dair dersler verdiler” diye ekledi.

Öte yandan, bölgenin ve liderlerinin ürettiği çözümleri övdü ve “modern Ortadoğu'nun doğuşunun bölge halklarının kendi elleriyle gerçekleştiğini” ve bunun “büyük bir dönüşüme” yol açtığını söyledi. Trump, “geçmişi” olan Suriye Cumhurbaşkanı Şara'ya da övgüler yağdırdı ve ardından “Suriye'ye bir şans” vermek için ona ve Heyet Tahrir eş-Şam'a yönelik yaptırımları kaldırdı.

Trump'ın Türkiye Büyükelçisi Barrack'ı Suriye ve Lübnan Özel Temsilcisi olarak ataması, Ankara'nın bir zamanlar Amerika'nın "Arabistanlı Lawrence'ı" olarak adlandırdığı Brett McGurk'ün politikalarına karşı büyük bir darbe

İkincisi, Trump'ın İran, Gazze ve Ukrayna Özel Temsilcisi Steve Witkoff gibi Barrack da Dışişleri Bakanlığı bürokrasisinden ve Amerikan kurumlarından çok uzak ve Başkan Trump ile doğrudan dostluğu olan bir iş adamı. Ortadoğu'daki önemli meselelerdeki rolü artarken, Dışişleri Bakanlığı'nda müzakere ve diplomasi deneyimine sahip üst düzey yetkililerin atamaları ya ertelendi (örneğin, Dışişleri Bakan Yardımcısının yardımcısı olarak göreve başlaması planlanan Joel Rayburn) ya da Dışişleri Bakanı Marco Rubio tarafından uygulanan “kapsamlı reform planı” kapsamında Dışişleri Bakanlığı'ndan uzaklaştırıldılar.

Üçüncüsü, Barrack'ın nerede ikamet ettiğinin büyük bir önemi var, çünkü kendisi Trump'ın Türkiye Büyükelçisi. Ankara, eski Beyaz Saray Ortadoğu yetkilisi Brett McGurk ile ciddi bir sorun yaşıyordu. McGurk'ü Amerika’nın “Arabistanlı Lawrence’ı” olarak adlandırıyordu. Bununla, McGurk'ün, geçen yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Arap isyanını destekleyen İngiliz Arabistanlı Lawrence’a benzer şekilde, Doğu Suriye'de kendisine karşı bir Kürt oluşumu kurarak Ortadoğu haritasını yeniden çizmek istediğini kastediyordu.

Dolayısıyla, Trump'ın Türkiye'ye elçi olarak Barrack'ı ataması, McGurk'ün politikalarına karşı büyük bir darbe anlamına geliyor. Barrack'ın Suriye, Kürtler, Lübnan, haritalar ve Sykes-Picot Anlaşması hakkındaki açıklamalarında da bu açıkça görülüyor. Barrack'ın sözlerinin önemini pekiştiren, Trump'ın bizzat kendisinin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “dostu” olduğunu defalarca açıkça söylemiş olması. Hatta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu, Erdoğan ile askeri çatışma yerine Suriye konusunda bir anlaşmaya varmaya da teşvik etmişti.

Dördüncüsü, ABD'nin son on yıllarda Ortadoğu'daki politikaları, işlevsel olarak muhatap olduğu her rejimin hassasiyetlerini ve değerlendirmelerini dikkate alan birçok örtük, dile getirilmemiş mutabakat içeriyordu. Örneğin, Suriye güçlerinin 1976'da Amerikan onayıyla Lübnan'a girdiği tartışmasızdır. Hafız Esed, Çöl Fırtınası Harekâtı'na katılımı ve İsrail ile müzakereler karşılığında ABD’den yeşil ışık aldıktan sonra, 1990'da Mişel Avn isyanını bastırdı. Aynı durum, Filistin Kurtuluş Örgütü ve lideri Yaser Arafat'ın 1982'de Lübnan'dan sınır dışı edilmesi için de geçerliydi.

Bu mutabakatların sırları çekmecelerde ve söylemsel değerlendirmelerde saklı kaldı. Daha sonra al-Majalla’da, Suriye'nin 2005'te ordusunun çekilmesiyle vesayet döneminin sona ermesinden önce Lübnan'daki birçok eyleminin Amerikan onayıyla desteklendiğine dair bir dizi gizli Suriye belgesi yayınlayacağız.

Barrack'ın sözleri, Lübnan, Suriye ve Sykes-Picot Anlaşması doğmadan önce Osmanlı, Bilad-ı Şam ve Büyük Suriye’nin eyaletlerinden biri olan Zahle’den göç etmeden önce atalarının anlattığı hikâyelere duyulan bir özlem değil. Trump'ın ikinci döneminde söylenmiş olmaları, onlara daha fazla ağırlık kazandırıyor. Bunlar en azından boş veya tesadüfü sözler değil, aksine Beyaz Saray koridorlarındaki ciddi düşünceleri yansıtıyor. Çoğu, üst düzey liderler arasında kapalı kapılar ardında da söylenmiş olabilir. Ancak, gerçekleşmesi dengelere bağlı ve başarılı olması başka bir konu, çünkü birçok Amerikan macerası amaçlanandan farklı bir şekilde sona erdi. Trump yönetiminin hızlı sonuç almak istemesi ve görüşlerini desteklemek için uzun süreli bir askeri müdahaleye yanaşmaması, Barrack'ın tweetlerini tehlikeli ve rahatsız edici kılıyor ve etkileri sosyal medya platformlarının ötesine uzanıyor.