Faslı siyasetçi Abdullah’tan demokrasi ve medya çalışmalarını ilerletme çağrısı

Nebil Bin Abdullah: Siyaset ve medya alanları cansız bir hal aldı.

Fas muhalefetindeki İlerleme ve Sosyalizm Partisi’nin (PPS) Genel Sekreteri Nebil Bin Abdullah, ‘Medya ve Demokratik İnşa’ konulu sempozyumda konuşma yaptı. (Şarku’l Avsat)
Fas muhalefetindeki İlerleme ve Sosyalizm Partisi’nin (PPS) Genel Sekreteri Nebil Bin Abdullah, ‘Medya ve Demokratik İnşa’ konulu sempozyumda konuşma yaptı. (Şarku’l Avsat)
TT

Faslı siyasetçi Abdullah’tan demokrasi ve medya çalışmalarını ilerletme çağrısı

Fas muhalefetindeki İlerleme ve Sosyalizm Partisi’nin (PPS) Genel Sekreteri Nebil Bin Abdullah, ‘Medya ve Demokratik İnşa’ konulu sempozyumda konuşma yaptı. (Şarku’l Avsat)
Fas muhalefetindeki İlerleme ve Sosyalizm Partisi’nin (PPS) Genel Sekreteri Nebil Bin Abdullah, ‘Medya ve Demokratik İnşa’ konulu sempozyumda konuşma yaptı. (Şarku’l Avsat)

Fas muhalefetindeki İlerleme ve Sosyalizm Partisi’nin (PPS) Genel Sekreteri Nebil Bin Abdullah, Fas’taki siyaset ve medya alanlarının geçtiğimiz yıllarda bir toparlanma dönemine tanık olmasının ardından tekrar aksaklıklar yaşandığını belirtti.
PPS Genel Sekreteri Nebil Bin Abdullah dün (Cuma) akşam partisinin Rabat’ta düzenlediği ‘Medya ve Demokratik İnşa’ başlıklı sempozyumda, Fas’ta demokrasinin ilerlemesine katkıda bulunacak, demokrasi ve medya çalışmaları konusunda yeni düşünceler ortaya koymak için bir kamuoyu tartışmasının açılması çağrısında bulundu.
Daha önce medya alanında bakanlık yapmış olan Nebil Ben Abdullah, siyaset ve medya alanlarının ‘canlı olmadığını’ vurgularken bunun demokratik yolu ve Fas’ın ilerlemesini etkilediğini belirtti.
Faslı politikacı, Milli Bağımsızlar Birliğinin (RNI) Genel Sekreteri Aziz Ahnuş liderliğindeki mevcut hükümetin programlarının medyadaki durumun iyileştirilmesine yönelik çalışmaları içermediğini öne sürdü.
Nebil Bin Abdullah, Fas’ın 1970’li yıllarda siyaset ve medya çalışmalarından sonra Abdurrahman el-Yusufi’nin (1998-2002) rotasyon hükümeti döneminde bir dışa açılma dönemi yaşadığını ancak şimdi siyaset ve medya hayatının ‘belirsiz ve muğlak’ bir aşamaya girdiğini kaydetti. Bin Abdullah, bu olumsuz durumun, siyaset ve medyada ahlaki ilkelere saygıyı hiçe sayan ‘garip çalışmaların’ yanı sıra siyaset ve medya alanlarına boyun eğdirmek için para kullanımı gibi resmi bir yaklaşımdan kaynaklandığını belirterek ülke ve demokrasi için bir tehlike oluşturduğuna dikkat çekti. 
Bin Abdullah, siyaset ve medyanın ‘aynı dalda olduğuna’ yönelik uyarıda bulundu. Dalın kesilmesinin, Fas’taki demokrasi ve medya çalışmalarının aynı anda devrilmesine yol açacağını bildirdi.
Fas Gazete Yayıncıları Federasyonu Başkanı ve el-Eyyam haftalık gazetesinin yayın sahibi Nurettin Müftah de bugün basının yaşadığı durumun ‘kimsenin öngörmediği en kötü senaryo’ olduğunu söyledi. Fas’taki gazeteciliğin geçtiğimiz yıllarda rejim ile muhalefet arasındaki siyasi çatışmada bir araç olarak kullandığını vurgularken, Fas’ın bir demokratik geçiş dönemi yaşadığını ve bu sırada da gazeteciliğin bir kırılganlık ve sonrasında da bir açılım döneminden geçtiğini belirtti. Müftah, bu durumun ilerleme kaydedeceğine yönelik bir inanış olduğunu ancak gazetecilerin tutuklanması ve davaların açılması göz önüne alındığında basın ile otorite arasında olaylara dikkat çekti.
Müftah sosyal medya sitelerindeki düzensiz tartışmaların neden olduğu zorlukları, ‘influencerların ortaya çıkması ve asılsız haberler yayarak vatandaşları etkileyen sahte hesaplara yönelik sorunları gündeme getirerek gerçek kişilerin sahte hesap kullanmalarından duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Bu durumu ‘yüz karası’ olarak değerlendirdi.
Müftah geleneksel basılı yayınlara yönelik olumsuz bakışın artmasına yönelik de üzüntüsünü dile getirdi. Gazeteciliğin bu alanında çalışanlara, bu bir ‘eksiklik ve taş devrine ait’ bir şey gibi bakıldığını belirtti. Sosyal medyayı kontrolsüz bir dünya olarak tanımlayan Müftah ayrıca profesyonel gazeteciliğin bilgi ve haberleri profesyonel bir şekilde incelediğini kaydetti. Müftah ayrıca sosyal medyanın profesyonel gazeteciliğin yerini alamayacağını söyledi.  Fas Turizm Bakanlığı’nın genç istihdamına yönelik bir programı teşvik etmek amacıyla son zamanlarda influencerları istihdam etmesine de atıfta bulunarak, Fas hükümetinin nüfuzlu kişileri işe almasındaki tehlikelere işaret etti.  
Müftah, uzun bir geçmişe sahip olan Fas basılı gazete sektörünün tehdit altında olduğuna yönelik uyarıda bulunarak, günde yalnızca 30 bin kopya satıldığını belirtti.
Müftah bununla birlikte, tüm dünyada basılı gazetelerin sonunun gelmediğini söyledi. Buna örnek olarak, geçen yılın sonunda, rekor bir sayı olarak 500 bin kopya satan Fransız gazetesi Le Monde’ü gösterdi. Müftah ayrıca profesyonel bir gazetecilik olmadan demokrasinin olamayacağını vurguladı.
Ulusal Gazeteciler Sendikası Başkanı, Milli Bağımsızlar Birliği’nin (RNI) Sözcüsü ve el-İlim gazetesinin direktörü Abdullah el-Bakali de sosyal medyada influencer olgusunun yükselişine dikkat çekti. Bakali, önceden toplumda etkisi olan kişilerin, kamuoyunu etkilemek üzere, akademik ve bilimsel bir yola sahip olması gibi standartlara sahip kişiler olduğunu ancak şimdi bir dönüm noktası olarak toplum üzerinde etkisi olan kişilerin kendi kendilerine ortaya çıktığını ve ürettikleri içeriklerin demokratik yapı için bir tehdit haline geldiğini kaydetti.
Bakali, bu yeni olgunun sosyal medyada bir kamuoyu oluşturduğunu ve devlet kurumlarına yönelik olumsuz tavırlar çizdiğini aktardığı açıklamasında ayrıca Faslı gençlerin çoğunluğunun, sosyal medyadaki aktivistlerini, bilim alanında çalışlan Faslılardan daha fazla tanıdığına dikkat çekti.
Ancak, Bakali bu duruma rağmen sosyal medya aracılığıyla medya açılımının önemli olduğunu kabul etti. Bu açılımın, içerik üreten bireylerin medya araçlarına sahip olmasına izin verdiğine dikkat çekti.
Bakali, bu olguyu frenlemek için kanunların veya yasaların yararlı olmayacağını ancak profesyonel kurumsal medya prodüksiyonunun kalitesi güvence altına alarak bu olumsuzlukların azaltılabileceğini söyledi.
Fas merkezli Kanal 2’nin eski direktörü Mustafa Meluk da ülkedeki medya sektörünün durumunun yanı sıra küresel olarak da bu alanda etkili gelişmeler olduğunu belirtti. Dijital yayın platformları arasında küresel bir çatışmanın olduğunu ve bunun yerel bir etki yaratacağını vurguladı.



Ben-Gvir, Mescid-i Aksa'yı Harem-i İbrahim Camii gibi bölmeye mi hazırlanıyor?

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail Kanal 12 televizyonu)
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail Kanal 12 televizyonu)
TT

Ben-Gvir, Mescid-i Aksa'yı Harem-i İbrahim Camii gibi bölmeye mi hazırlanıyor?

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail Kanal 12 televizyonu)
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail Kanal 12 televizyonu)

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir dün Mescid-i Aksa'ya girerek, orada halka açık bir Talmud ayini gerçekleştirdi. Ben-Gvir bölgedeki mevcut duruma meydan okuyarak, Gazze Şeridi'nin tamamının işgal edilmesini ve Mescid-i Aksa'da olduğu gibi bu bölgeye de İsrail egemenliğinin dayatılmasını istedi.

Ben-Gvir, arka planda Kubbetu’s Sahra'nın göründüğü bir videoda şunları söyledi: “Burada, egemenlik ve yönetimin mümkün olduğunu kanıtladığımız bu yerden, Gazze Şeridi'nin tamamının işgal edilmesi, tüm bölge üzerinde egemenlik ilan edilmesi, tüm Hamas üyelerinin sınır dışı edilmesi ve gönüllü göçün teşvik edilmesi gerektiğini ilan ediyorum. Ancak bu şekilde esirleri geri alabilir ve savaşta galip gelebiliriz.”

Ben-Gvir, İbrani takvimine göre ‘9 Av orucu’ gününde, Yahudilerin Tevrat'a göre ‘Tapınağın yıkılışının yıldönümünü’ andıkları gün, yüzlerce yerleşimciyle birlikte Mescid-i Aksa'ya girdi. İsrail polisi müdahale etmeden açık bir ayin yönetti.

Yedioth Ahronoth gazetesi, Kudüs’te düzeni sağlamakla görevli polisin Ben-Gvir'in önderlik ettiği ayine müdahale etmediğini, ancak bölgeyi ziyaret etme kurallarının ihlal edildiği 30'dan fazla vakayla ilgilendiğini yazdı.

Tapınak Dağı Aktivistleri Örgütü olarak bilinen aşırıcı gruplar, Ben-Gvir'in Mescid-i Aksa'da dua ederken çekilmiş bir videosunu yayınladı. Bu, Ben-Gvir'in orada dua ederken ilk kez kamuoyuna açık bir şekilde gösterildiği an oldu. Daha önce üç kez Tapınak Dağı'nda dua ettiğini açıklamasına rağmen, kamuoyuna açık bir şekilde görülmemişti.

Harem-i İbrahim Camii

Filistinliler, İsraillilerin Mescid-i Aksa'yı, el-Halil'deki Harem-i İbrahim Camii'nde olduğu gibi bölme ihtimalinden korkuyor.

1994 yılında, aşırı sağcı yerleşimci Baruch Goldstein'ın içinde 29 kişiyi öldürdüğü bir katliamın ardından İsrail, Harem-i İbrahim Camii'ni bölmüştü.

İsrail, caminin bir bölümünü radikal yerleşimcilerin ibadet ettiği bir Yahudi sinagoguna dönüştürdü.

fevrtg
Kudüs'teki kutsal tapınağın kapılarından birinin yanında ibadet eden Yahudiler, 3 Ağustos (AP)

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Din İşleri ve İslami İlişkiler Danışmanı Mahmud el-Habbaş, bölgedeki dini savaşın daha da alevlenmemesi için uyarıda bulunurken, Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne, ABD yönetiminden ‘çok geç olmadan’ bu saldırıyı durdurmak için acil ve derhal müdahale etmesini istedi.

Filistin Devlet Başkanlığı, Ben-Gvir'in Mescid-i Aksa'ya girmesini şiddetle kınadığını ifade ederek, “Bu provokatif davranış, İsrail hükümetinin gerginliği artırma politikalarını sürdürme konusundaki ısrarını yansıtmakta ve aşırılık yanlısı doğasını teyit etmektedir” değerlendirmesinde bulundu. Filistin Devleti Başkanlığı, ABD liderliğindeki uluslararası topluma, ‘tekrarlanan bu ihlalleri durdurma ve İsrail'i uluslararası sözleşmeleri ihlalinden dolayı sorumlu tutma’ çağrısında bulundu.

Kınamalar arka arkaya geliyor

Ben-Gvir'in Mescid-i Aksa baskını ve orada ayin yapması, Filistinlilerin yanı sıra, Arap dünyasında da öfkeli tepkilere yol açtı:

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, İsrail işgal hükümeti yetkilileri tarafından tekrarlanan bu ihlallerin bölgedeki çatışmayı körüklediği uyarısında bulunarak, Suudi Arabistan’ın bu uygulamaları ‘en güçlü şekilde’ kınadığını ifade etti.

Suudi Arabistan, uluslararası topluma ‘barış çabalarını baltalayan ve uluslararası yasa ve normları ihlal eden bu ihlalleri durdurmak için derhal harekete geçme’ çağrısını yineledi.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı ise yaptığı resmî açıklamada, ‘yaşananların Mescid-i Aksa’daki statükonun ve uluslararası hukukun açık bir ihlali olduğunu’ vurgulayarak, Mescid-i Aksa'ya yapılan baskını kınadı. Açıklamada ayrıca, ‘144 dönümlük alanıyla Mescid-i Aksa'nın Müslümanlara özel bir ibadet yeri olduğu ve İsrail'in bunun üzerinde hiçbir egemenliği olmadığı’ vurgulandı.

frtgh
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail medyası)

Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) saldırıyı kınayarak, bunu ‘Müslümanların duygularına yönelik ciddi bir provokasyon ve Haşimilerin Kudüs'teki kutsal mekânlar üzerindeki himayesinin ihlali’ olarak nitelendirdi. Ayrı ayrı yapılan açıklamalarda, bu tür uygulamaların tansiyonu yükselttiği ve sükûnet ve istikrarı sağlamaya yönelik tüm çabaları baltaladığı vurgulandı.

Dünya İslam Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri Şeyh Dr. Muhammed el-İsa, bu ‘iğrenç suçu’ kınadı ve ‘İsrail işgal hükümeti güçlerinin suç teşkil eden ihlallerine devam etmesinin sonuçları’ konusunda uyarıda bulundu.

Bu gelişmeler, uluslararası hukuka göre 1967'den beri işgal altındaki Filistin topraklarının bir parçası olan ve tanınmış uluslararası anlaşmalar uyarınca Ürdün'ün himayesi altında bulunan Mescid-i Aksa'ya yönelik devam eden saldırıların sonuçlarına karşı tekrarlanan uyarıların ardından geldi.

Mevcut durumu ‘yıkmak’

Ben-Gvir, İsrail ve Ürdün'ün Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'yı işgal ettikten sonra Mescid-i Aksa’da mevcut durumu olduğu gibi korumak konusunda anlaşmaya vardığından beri, İsrail hükümetinde açıkça Mescid-i Aksa'da ayin yapan ilk bakan oldu.

Mevcut durum, İsrail ve Ürdün Krallığı arasında onlarca yıldır geçerli olan bir anlaşma ile belirlenmiştir. Bu anlaşmaya göre, Yahudiler ve diğer gayrimüslimler, belirli saatlerde ve belirli sayıda olmak kaydıyla, herhangi bir dini tören veya dua yapmadan Mescid-i Aksa'da dolaşabilirler.

Ben-Gvir, 2022 yılında hükümette göreve geldiğinden beri bu durumu değiştirmeyi ve Mescid-i Aksa'da ibadet edebilmeyi taahhüt etmiş, önce İsrail hükümetine, ardından Ürdün Krallığı’na, Filistinlilere ve genel olarak Müslümanlara meydan okumuştur.

Ben-Gvir, 7 Ekim 2023'ten sonra 7 kez Mescid-i Aksa'ya girdi ve neredeyse her seferinde Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ofisi, ‘Mescid-i Aksa’daki mevcut durumun değişmediğini’ açıkladı. Bu sefer de Netanyahu'nun ofisi, baskından birkaç saat sonra, “İsrail'in Kudüs'teki mevcut durumu koruma politikası değişmedi ve değişmeyecek” açıklamasını yaptı.

Ancak İsrail Kanal 12 televizyonu, Ben-Gvir'in aslında her seferinde durumu ihlal ettiğini, Maariv gazetesi ise mevcut durumu bozduğunu söyledi.

‘Niteliksel ve tehlikeli bir dönüşüm’

Ben-Gvir, ‘Gazze Şeridi'nde zafer için’ dua etti. Necef ve Celile Kalkınma Bakanı Yitzhak Wasserlauf da onunla birlikte dua etti ve dua ettiği sırada ağlarken fotoğrafı çekildi. Knesset üyeleri ve yaklaşık 3 bin Yahudi de onunla birlikteydi.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, Ben-Gvir'in önderliğinde 3 bin 23 İsraillinin Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlediğini bildirdi.

Filistin Evkaf ve Din İşleri Bakanlığı, İsrailli bakanı, açıkça belirlenmiş sistematik bir planla İslam ve Hristiyan kutsal mekanlarını kontrol altına almak için yoğun çaba sarf etmekle suçladı.

devrr
Kudüs'teki kutsal tapınağın kapılarından birinin yanında ayin yapan Yahudiler, 2 Ağustos (AFP)

Kudüs Valiliği, dün Mescid-i Aksa’da yaşananların ‘İsrail'in Mescid-i Aksa’ya yönelik sürekli saldırganlığının niteliksel ve tehlikeli bir dönüşümünü oluşturduğunu’ belirtti.

Valilik tarafından yapılan açıklamada, “Ben-Gvir ve diğerleri, Talmud duaları okudular, ayin yaptılar ve Mescid-i Aksa’nın ortasına, üzerinde Tanrı'nın Evrensel Evi yazan bayraklar astılar. Bu, tamamen İslami bir mekâna Tevrat'ın sembollerini dayatmaya yönelik tehlikeli bir girişimdir” denildi.

Açıklamanın devamında şu ifadeler yer aldı: “Bugün yaşananlar sıradan bir saldırı değil; bilakis, işgalci yetkililerin son yıllarda ısrarla sürdürdüğü zamansal bölünmenin ardından, İsrail'in kutsal Mescid-i Aksa üzerinde zorla Yahudi egemenliğini dayatma ve burayı Müslümanlar ile yerleşimciler arasında mekânsal olarak bölme planının önemli bir aşamasını temsil ediyor.”