Belarus’un ilk devlet başkanı Stanislav Shushkevich hayatını kaybetti

Ukrayna Devlet Başkanı Leonid Kravçuk (solda), Belarus Devlet Başkanı Stanislav Shushkevich (ortada) ve Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin (sağda) 1991'de Minsk'te (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Leonid Kravçuk (solda), Belarus Devlet Başkanı Stanislav Shushkevich (ortada) ve Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin (sağda) 1991'de Minsk'te (AFP)
TT

Belarus’un ilk devlet başkanı Stanislav Shushkevich hayatını kaybetti

Ukrayna Devlet Başkanı Leonid Kravçuk (solda), Belarus Devlet Başkanı Stanislav Shushkevich (ortada) ve Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin (sağda) 1991'de Minsk'te (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Leonid Kravçuk (solda), Belarus Devlet Başkanı Stanislav Shushkevich (ortada) ve Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin (sağda) 1991'de Minsk'te (AFP)

1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasına katkıda bulunan Belarus’un ilk Devlet Başkanı Stanislav Shushkevich, yeni tip koronavirüs kaynaklı komplikasyonlar nedeniyle 87 yaşında hayatını kaybetti.
Eşi Irina Shushkevich, RIA Novosti’ye yaptığı açıklamada, eşinin dün akşam öldüğünü söyledi. Haber Belarus medyası tarafından da doğrulandı.
Eski Belarus Yüksek Sovyeti Başkanı Mikalai Dzymantsi, 25 Ağustos darbe girişimini desteklediği için görevden alındığında, Shushkevich halefi olarak seçildi ve Belarus'un Sovyetler Birliği'nden ayrılma oylamasına başkanlık etti. Böylece Şuşkeviç, 25 Eylül'de adını Belarus olarak değiştiren yeni ülkenin ilk lideri oldu.
1993 yılında Belarus Parlamentosu Yolsuzlukla Mücadele Komitesi başkanı Aleksander Lukaşenko, Shushkevich de dahil olmak üzere 70 üst düzey hükümet yetkilisini, kişisel amaçlar için devlet fonlarını çalma bahanesiyle yolsuzlukla suçladı. Bazı Belaruslular ise Shushkevich’e yönelik iddiaların doğru olmadığını iddia ediyor.
2002 yılında ise dünya ilginç bir olaya tanıklık etti. Shushkevich, 1,8 dolarlık emekli maaşı dolayısıyla Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı mahkemeye verdi.
Shushkevich, Polonya, ABD ve Asya ülkeleri de dahil olmak üzere yabancı üniversitelerde konferanslar verdi. 2004 yılında ise seçimlere katılmaya çalıştı ancak seçim komisyonu tarafından bu talebi reddedildi.



İran: Suyun taşa yazdıkları

İran Parlamentosu  (AFP)
İran Parlamentosu (AFP)
TT

İran: Suyun taşa yazdıkları

İran Parlamentosu  (AFP)
İran Parlamentosu (AFP)

Rüstem Mahmud

Bölgesel ve küresel medya kuruluşları, İran'ın nükleer programı ve balistik silahları ile ilgili ne tavizler vermesi gerektiğine dair görüşmeler olduğu konusunda önceden mutabakata varılmış ABD ile İran arasındaki müzakere turlarını takip ederken, akla İran Parlamentosu Sağlık ve Tıbbi Hizmetler Komitesi Başkanı Hüseyin Ali Şehriyari'nin açıklaması geliyor. Şehriyari, ülkedeki yaşam kalitesindeki düşüşü ve yaş ortalamasındaki gerilemeyi, sağlık hizmetlerinin kalitesinin düşmesine, doktorlar, hemşireler, cerrahlar, teknisyenler ve araştırmacılar dahil olmak üzere sağlık çalışanlarının göçüne bağladı. Ona göre şu anda bu sayı yılda 5 bin sağlık çalışanını aşmış durumda ve bu da günde 15 çalışan anlamına geliyor. Sonuç olarak, her gün yaklaşık 2 bin İranlıya verilecek sağlık hizmetinde gerileme yaşanıyor.

Burada birincil ve kalıcı bir bağ var,  o da İran rejiminin meşruiyetini aldığı kaynak.

Yaklaşık yarım yüzyıldır rejimin söylemi ve mesajı, İran halkının ve onun gibi tüm Müslüman halkların, kötü koşullarının nedeninin Batılı ülkelerin ülkelerimizi, özellikle İran'ı bilimsel ve teknolojik ilerlemeden alıkoyması, böylece bizi en iyi ve en güzel yaşam biçimlerine ulaşabileceğimiz rahat ve güvenli bir hayattan mahrum bırakması olduğu yönündeydi. Bu amaçla, rejim, en büyük projesi olarak gördüğü şeyi korumak için İran'ı bir silah sahasına dönüştürmeye dayalı büyülü bir çözüm önerdi. Buna göre refah ve dünya sahnesinde öne çıkma, aşırı militarizme bağlıdır ve bu sonuncusu, iç toplumun sürekli sessiz olmasını gerektirir.

Elli yıl sonra, sonuç tamamen trajik oldu; şimdi rejim yıllardır “rejimin omurgası” ve istisnai deneyiminin “tacı” olarak kabul edilen husustan, yani nükleer programdan ve balistik silahlardan vazgeçmeye hazırlanıyor. Aynı zamanda, ülkede yaşamın tüm yönleri boğulmuş  ve Tahran, enerji, çeşitlilik, coğrafya ve kaynaklar açısından kendisi ile belki boy ölçüşemeyecek diğer ülkelerin gerisinde kalmış durumda. İran gibi petrol zengini, geniş, iklimi çeşitli ve nispeten seyrek nüfuslu hangi ülkenin kişi başına düşen GSYİH'si Dünya Bankası rakamlarına göre sadece 5.300 dolar olabilir. Bu, örneğin Libya'nın GSYİH’sinin üçte ikisinden ve sadece birkaç yıl önce en acımasız diktatörlük rejimlerinden birinin gölgesinden kurtulan Arnavutluk gibi “küçük” bir ülkenin GSYİH’sinin yarısından daha az.

Açık bilgi kaynakları bu tür rakamlarla dolu. Örneğin İran, son derece zengin ve çeşitli bir ekonomiye sahip geniş bir ülke olmasına rağmen “ekonomik özgürlük” kategorisinde 165 ülke arasında 160. sırada yer alıyor. İran ayrıca Mutlu Gezegen Endeksi'nde 147 ülke arasında 115. sırada yer alıyor. Genel özgürlük endeksi yüzde 11'i geçmiyor, ölçüm için kullanılan küresel çıkarım mekanizmalarına göre internet özgürlüğü yüzde 12'yi geçmezken, ekonomik enflasyon geçen yıl yüzde 40'ı aştı ve gençler arasında işsizlik oranı yüzde 19'u aştı.

İran rejimi, yakın ve uzak, etraflarındaki her şeye, “sürekli düşmanlık” ve yönetimlerinin meşruiyet yapısını bu işlevsel düşmanlığa dayandırma üzerine kurulmuş bir rejimler dünyasına ve modeline aittir

Geçtiğimiz yüzyılın başında geleneksel devletler ve imparatorluklar olan ülkelerin modernizasyonu konusunda istisnai bir model sunmaya hazırlanan bu ülkenin başına bu boyutta bir trajedi nasıl geldi?

Neler olduğunu açıklamak için sayısız ayrıntılı açıklama sunulabilir. Örneğin, İran geleneksel bir totaliter sistem üzerine kuruldu ve içerideki yaşam standartlarının ve seviyelerinin gerilemesi, devlet kurumlarının ve kamu hizmetlerinin kötüleşmesi doğal. Keza İran benmerkezci bir seçkinler grubu tarafından yönetiliyor ve bu nedenle zaman geçtikçe dış dünyadan izolasyon yolları inşa ediyor.

Ancak İran yönetimi, tüm bunlara ek olarak, yönetimlerini yakın ve uzak, etraflarındaki her şeye karşı “sürekli bir düşmanlık” üzerine kuran ve yönetimlerinin meşruiyet yapısını bu işlevsel düşmanlığa dayandıran rejimlerin dünyasına ve modeline aittir.

Geçtiğimiz yüzyılın başında Japonya, ikinci çeyreğinde Almanya ve daha sonra Kuzey Kore gibi bu rejimler ve onlardan önceki sayısız tarihi model, militarizmin birikmesi ikiliğine dayanıyordu. Bu şekilde ülke, yerel topluma yönelik ve “saldırganlığı püskürtmeyi” gerekçe olarak kullanan açık bir anlatıyla birlikte, bir “barut fıçısı”ndan ibaret gibi görünmeye başlar.

Her zaman ve tüm bu deneyimlerin tarihindeki bazı istisnai - ama kaçınılmaz olarak gelecek olan- o anda, içsel çürüme, rejimin birikmiş militarizminin yararsızlığı ve etkisizliğiyle birleşir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.