Tunus ve Sudan süreçlerinde bir cumhurbaşkanı ve bir ordunun çıkmazı

Arap halk ayaklanmalarının gelecek vaat eden iki modeli başarısızlık tehlikesiyle karşı karşıya.

Başkent Tunus'ta basın özgürlüğünü destekleyen bir gösteri, 5 Mayıs Perşembe (AFP)
Başkent Tunus'ta basın özgürlüğünü destekleyen bir gösteri, 5 Mayıs Perşembe (AFP)
TT

Tunus ve Sudan süreçlerinde bir cumhurbaşkanı ve bir ordunun çıkmazı

Başkent Tunus'ta basın özgürlüğünü destekleyen bir gösteri, 5 Mayıs Perşembe (AFP)
Başkent Tunus'ta basın özgürlüğünü destekleyen bir gösteri, 5 Mayıs Perşembe (AFP)

Refik Huri
Tunus, "Arap Baharı" devrimlerinin yol açtığı kaos, yıkım, yoksulluk, dış müdahaleler ve bitmeyen iç savaşlar açısından kuralın istisnasıydı. Bir yılı aşkın bir süre sokakta şiddet ve öldürmelerle karşı karşıya kalan, ordunun kendisine katılması ile 30 yıl boyunca Ömer el-Beşir’in yönettiği köktendinci “İhvancı” (Müslüman Kardeşler) rejimi devirmeyi başaran barışçıl, örgütlü Sudan halk devrimi ise, “bahar”ın ikinci dalgasının en umut verici modeliydi. Ancak Tunus demokrasi deneyi, bazıları yozlaşmış bazıları basiretsiz bencil kişiliklerin önderlik ettiği partilerin manevralarına maruz kaldı. Müslüman Kardeşlerin bir kolu olan, demokrasi kurallarına göre oynadığı izlenimi veren, ama gizli bir aygıt aracılığıyla demokrat isimleri tasfiye etmeyi, şiddet yoluyla otoriter, köktendinci bir rejime geçişi planlayan Nahda Hareketi tarafından manipüle edildi. Sudan’da ise geçiş döneminde sivil bileşen ile askeri bileşen arasındaki ortaklık deneyimi, ordunun sivil ortağının aleyhine dönmesi ile yeniden geriledi.
Tunus'un içinde bulunduğu durum, Cumhurbaşkanı Kays Said tarafından başlatılan bir "yukarıdan devrim"e yol açarken, Sudan'daki durum, ufku olmayan bir güç oyunun önünü açtı. Kolay görünen şey zor ve karmaşık hale geldi. Çıkmazdan çıkış yolu olduğu söylenen şey, daha derin bir çıkmaz olarak ortaya çıktı.
Bunu söylememizin nedeni, Cumhurbaşkanı Kays Said'in Tunus'u içine düştüğü beladan kurtarmak isterken, kendisinin ve cumhuriyetin başını belaya sokması. Hükümeti feshettikten, parlamentoyu askıya alıp ardından feshettikten, 25 Temmuz kararnamesiyle anayasanın bazı bölümlerini askıya aldıktan sonra ülkeyi cumhuriyet kararnameleriyle yönetmesi kolay. Ancak, popülaritesi yüksek olsa bile, ekonomik krizi, işsizlik ve geçim sorunlarını çözemeden sol, sağ ve merkezdeki güçlerle yüzleşmesi zor. Cumhurbaşkanı’nı destekleyen "Tunus Genel İşçi Sendikası" bile katılımın ve çevrimiçi değil gerçek bir ulusal diyalogun yokluğundan bahsetti. Yakın tarihli bir açıklamasında, "katılım ilkesini uygulayacak siyasi irade eksikliğini" eleştirdi. "Kapsamlı bir vizyon eksikliği, kişisel görüşe sıkı sıkıya tutunma, gerçeğin tek sahibi gibi davranma konusundaki ısrar" karşısındaki şaşkınlığını dile getirdi. Cumhurbaşkanı'nın uygulamaya çalıştığı proje belirsiz, ama 3 hayır sunuyor; "Vatanseverler dışında taraflar ile diyaloga hayır, devlete karşı silaha sarılanları tanımaya hayır, halkın iradesini kabul edenler dışındaki taraflarla müzakereye hayır.”
2017 yılında cumhurbaşkanı seçilmeden önce bir seminerde Said, Burgiba ve Bin Ali döneminde ardından otoriter rejimin devrilmesinden sonra Tunus'u yöneten siyasi sistemi hedef almış ve "Parlamento ile oylama sisteminin manipüle edilmesini, siyasi tarafların parlamento, yargı ve Yüksek Yargı Konseyi'ne sızmalarını" eleştirmişti. Dahası, "2011 devriminden sonra gençliğin toplumsal hareketine, halkın devrimine, ötekileştirilenlere ve onların toplumsal taleplerine sırt çeviren politikacıların" görevlerine son verilmesini talep etmişti. " Siyasi sistemin gözden geçirilmesi, politikacıların ve parti yetkililerinin nüfuz etmedikleri yeni bir siyasi sistemin benimsenmesinin yanı sıra, liste sistemi yerine bireysel aday sistemine dayalı oylama" çağrısında bulunmuştu. Doğrusu siyasi partiler olmadan seçimlerin ve parlamentoların nasıl olacağını kimse bilmiyor, ancak Said'in "Halk Meclisleri" başlığı altında Kaddafi türü yönetimin gözden geçirilmiş bir versiyonu üzerinde çalıştığını söyleyenler var. Son olarak sıfırdan başlar gibi "yeni bir cumhuriyet" için anayasa hazırlayacak bir komite kurdu.
Sudan'da da ordu başını belaya soktu ve ülkeyi daha derin bir kargaşaya sürükledi. Bir devlet inşasından söz etmek bir yana ne Darfur'da ne başka yerlerde savaşı engelleyebildi, halka hizmet edebildi ve yönetimi sağlayabildi. Ne de devrimci halkı temsil eden bir hükümet isteğini yerine getirmek bir yana, kendisine sadık bir sivil hükümet kurabildi. Genelkurmay Başkanı ve Egemenlik Konseyi Başkanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın ABD ve Avrupa ülkelerinin Afrika özel temsilcilerinden duydukları az ve basit şeyler değil. Zira bu kişiler "BM'nin Afrika Birliği ve Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (IGAD) ile birlikte üzerinde çalışmakta olduğu süreç aracılığıyla bir sivil geçiş hükümetinin kurulması konusunda acil ilerleme" çağrısında bulundular. “Devrimden sonra eski rejimin destekçilerinin ihraç edildikleri makamlara geri döndürülmeleri, kapsamlı olmayan icraatlardan doğan bir hükümetin kurulması” konusunda uyarıda bulundular.
 İşin özü, tehditleri barizdi; "Güvenilir bir sivil hükümet kurulmadan hiçbir destek veya borç indirimi yok". İşte sorun da bu. Ordu, kullanamadığı bir güce ve iktidara tutunuyor, Arap ülkeleri ile uluslararası toplumun Sudan ve halkına sundukları fırsatları heba ediyor. Darbeye karşı bir askeri darbeyi, dahası belki de şu ya da bu subayın hırslarına, şu ya da bu etkili devletin çıkarlarına bağlı bir darbeler dizisini hiçbir şey engelleyemez. Devrimi kimse bitiremez. Otoriterliğin Tunus'ta bir tarihi var. Sudan ordusu subayları da Beşir ve Müslüman Kardeşlerin ürünü. Nitekim Beşir rejiminin eski yetkilileri, İslami grubun toplanıp kuruluşlar arasında kapsamlı koordinasyon, öğrenci, gençlik ve kadın kesimlerinin kısmi birleşmesi ve tam entegrasyon olmak üzere 3 aşamada faaliyete geri döndüğünü duyuruyorlar.



Sana’daki BM çalışanlarının peşinde: Bir tasfiyenin mi yoksa pazarlığın mı habercisi?

Husi militanlarına ait bir araç, Yemen'in başkentindeki BM binasının önünde konuşlandırılmış durumda (Reuters)
Husi militanlarına ait bir araç, Yemen'in başkentindeki BM binasının önünde konuşlandırılmış durumda (Reuters)
TT

Sana’daki BM çalışanlarının peşinde: Bir tasfiyenin mi yoksa pazarlığın mı habercisi?

Husi militanlarına ait bir araç, Yemen'in başkentindeki BM binasının önünde konuşlandırılmış durumda (Reuters)
Husi militanlarına ait bir araç, Yemen'in başkentindeki BM binasının önünde konuşlandırılmış durumda (Reuters)

Tevfik eş-Şenvâh

Husi milis grubu, onlarca tutuklu personelin kendi mahkemelerinde yargılanacağını duyurarak, Yemen'de faaliyet gösteren Birleşmiş Milletler (BM) ve kuruluşlarını hedef alan operasyonlarını sürdürüyor. Bu son hamle, kontrolü altındaki bölgelerde faaliyet gösteren yardım kuruluşlarının insani yardım çalışmalarını daha da aksatmakla tehdit ediyor. İran rejimi tarafından desteklenen milis grubu, tanınmayan Husi hükümetindeki Dışişleri Bakan Yardımcısı Abdulvahid Ebu Ras aracılığıyla, “43 yerel BM personeli, geçen ağustos ayında Sana'da üst düzey Husi liderlerini hedef alan İsrail hava saldırısına karıştıkları şüphesiyle yargılanacak” tehdidinde bulundu.

Reuters'a verdiği röportajda Husi lider, örgüt teşkilatlarının icraatlarını “yargının tam denetimi altında yürüttüğünü ve savcılığın atılan her adımdan haberdar edildiğini” belirtti. Yukarıda bahsi geçen iddiaya dayanarak, Ebu Ras, BM personelini tehdit edip “sürecin sorunsuz bir şekilde sonuna kadar devam edeceğini, yargılamaların yapılıp kararların verileceğini” söyledi. Bu suçlamalar, Umman Sultanlığı'nda ikamet eden Husi Resmi Sözcüsü ve Baş Müzakerecisi Muhammed Abdusselam tarafından da doğrulandı. Bu arada, meşru Yemen hükümeti ve BM, kötü psikolojik ve sağlık koşullarıyla bilinen Husi gözaltı merkezleri ve gizli hapishanelerinde tutulan onlarca sivil çalışanın güvenliğini tehdit eden bu eylemleri kınadı.

Uzlaşı ve şantaj

Husi yetkili Ebu Ras, yaptığı açıklamada, soruşturmaların “Dünya Gıda Programı içindeki bir hücrenin (Husi) hükümetinin hedef alınmasında rol oynadığını” ortaya çıkardığını iddia etti. Bu, tehlikeli bir suçlama ve onlarca tutukluyu, 2021'de Sana'daki Tahrir Meydanı'nda benzer suçlamalarla kurşuna dizilerek infaz edilen birkaç tutuklununkine benzer bir kaderle karşı karşıya bırakıyor. O dönemde insan hakları örgütleri bu suçlamaları “yalan ve uydurma” olarak nitelendirmişti. Yemenli olan tutuklu BM personeli de, Yemen yasalarına göre idam cezasına çarptırılma tehdidi ile karşı karşıya. Dünya Gıda Programı henüz bir açıklama yapmadı, ancak BM, Yemen'deki personeli veya operasyonları ile istihbarat faaliyetleri arasında herhangi bir bağlantı olduğunu defalarca reddetti.

Gözlemciler, Husilerin bu açıklamalarının, milis grubun insani yardım kuruluşlarının faaliyetleri üzerinde kontrol kurmaya, onları doğrudan güvenlik denetimine tabi tutmaya, dahası bu sorundan kâr elde etmeye çalışırken, suçlayıcı söylemine bağlı kaldığını yansıttığını düşünüyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Husilerin suçlamaları, Husi Sözcüsü ve Baş Müzakerecisi Muhammed Abdusselam tarafından da doğrulandı. Abdusselam, Husilerin “söz konusu kişilerin insani yardım kisvesi altında casusluk faaliyetlerinde bulundukları” iddialarını yineleyerek, milis grubunun bunu kanıtlayacak “kanıt ve belgelere” sahip olduğunu belirtti. Ancak, “BM ile koordinasyon içinde adil çözümler bulmaya istekli olduklarını” da sözlerine ekledi. Husi Sözcüsünün adil çözümlerden bahsetmesi, Husilerin BM ile bir tür uzlaşıya varmak için müzakere yönünde açık bir girişimde bulunduğunu gösteriyor. Bu durum, Yemen hükümetinin Husilerin onlarca tutuklunun serbest bırakılması karşılığında siyasi ve maddi kazanımlar elde etmek için BM'ye şantaj yaptığı yönündeki suçlamalarını destekliyor.

BM'ye göre, Husiler en az 59 çalışanını tutuklu tutuyor. Bu tutuklamaları “keyfi” olarak nitelendiren BM, çalışanları ile diğer tüm tutukluların derhal serbest bırakılmasını talep etti.

Acının neden olduğu histeri ve infaz kabusu

Bu sert Husi icraatları, milislerin bir dizi acı verici İsrail saldırısının ardından yaşadığı son derece hassas bir siyasi ve güvenlik durumu bağlamında yorumlanıyor. Bu saldırıların sonuncusu, geçen ağustos ayı sonunda hükümetlerinin tasfiyesi ile sonuçlanmıştı. Saldırı ile Husi hükümetinin toplantısına ev sahipliği yapan liderin evi sarsılırken, hava saldırıları derin bir karışıklığa yol açtı. Milis grubunun gergin davranışlarında belirgin bir çalkantıya neden oldu. Bu durum, lider kadrosu içinde karşılıklı ihanet suçlamaları ve güvensizlik şeklinde ifade buldu. Aldığı darbeyi absorbe etmek için de, Husi grubu, gazetecileri, aktivistleri ve insani yardım kuruluşları ile uluslararası kuruluşların çalışanlarını hedef alan kaçırma ve zorla kaybetme eylemlerini yoğunlaştırdı. Gözlemcilere göre alınan darbe, Husileri histeriye sürükleyen ciddi ve eşi benzeri görülmemiş bir güvenlik ihlali olarak değerlendirildi. Yine gözlemcilere göre Husiler, bu eylemler aracılığıyla, insan kaynaklarını hedef alan operasyonların durdurulması karşılığında uluslararası topluma ve BM'ye şantaj yapmaya çalışıyor. İnsan kaynaklarını hedef alan son saldırı örneği, iki hafta önce, öldüğünü duyurdukları örgütün önde gelen liderlerinden ve örgüt liderinin yakın dostu olan Genelkurmay Başkanı Muhammed el-Gamari'ydi. Ne var ki şantaj, BM ve uluslararası toplumun Yemen'de 10 yılı aşkın süredir devam eden savaştan etkilenen milyonlarca sivile yardım çabalarını baltalamakla da tehdit ediyor. Nitekim Hacca (kuzey) ve Hudeyde (batı) vilayetlerinin çeşitli bölgelerine dağılmış yerinden edilmiş kişilerin çaresizce yaşadığı kamplardaki binlerce aileye yapılan insani yardım askıya alındı. Yardımların askıya alınması, halihazırda çok sayıda yerinden edilmiş kişinin ölümüne yol açtı.

Cuma günü BM, Husilerin hava saldırısının ardından 36 yerel çalışanını tutukladığını duyurdu. Kaç kişinin yargılanacağı henüz belirsizliğini koruyor.

Husilerin son günlerde Sana'daki birkaç BM ofisine baskın düzenlediğini belirtmekte de fayda var; uluslararası örgüt, bu eylemi ülkedeki insani yardım çalışmalarını engelleyen tehlikeli bir gerilimi tırmandırma adımı olarak değerlendirdi.

BM Genel Sekreter Sözcü Yardımcısı Farhan Haq ise, aralarında yabancı personelin de bulunduğu yüzlerce BM personelinin halen Husi kontrolündeki bölgelerde bulunduğunu belirtti.

Hükümet bu eylemleri kınıyor

Bu olaylar, insani yardım çalışanlarının karşı karşıya olduğu baskıcı ortamı ve ciddi tehlikeleri gözler önüne seriyor. Zira keyfi tutuklamalar ve ev baskınları, milis grubun İsrail için çalışan hücreleri tutuklama bahanesiyle korku yaymak ve muhalif sesleri susturmak için uyguladığı bilinen ve yerleşik bir politika haline geldi.

Bu doğrultuda Yemen hükümeti, Husi liderlerinin BM ve insani yardım kuruluşu çalışanlarına yönelik kışkırtma kampanyasını ve tutuklamalarını, milis grubun insani yardım çalışanlarına karşı işlediği suçları haklı çıkarmayı amaçlayan asılsız suçlamaları kınadı.

Milisler, başkent Sana ve diğer bazı şehirlerin kontrolünü ele geçirdiklerinden beri, siyasi muhaliflere ve sadakatsizliğinden şüphelendikleri herkese karşı geniş çaplı operasyonlar yürütüyorlar, onları sahip oldukları gizli hapishanelerde alıkoyuyorlar ve tutuklular burada çeşitli işkencelere maruz kalıyorlar.


Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani: Cumhurbaşkanı Şara, Trump ile yaptırımların kaldırılması ve Suriye ile ABD arasında yeni bir sayfa açılmasını görüşecek

ABD Başkanı Donald Trump, 14 Mayıs'ta Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile tokalaşırken (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, 14 Mayıs'ta Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile tokalaşırken (AP)
TT

Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani: Cumhurbaşkanı Şara, Trump ile yaptırımların kaldırılması ve Suriye ile ABD arasında yeni bir sayfa açılmasını görüşecek

ABD Başkanı Donald Trump, 14 Mayıs'ta Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile tokalaşırken (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, 14 Mayıs'ta Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile tokalaşırken (AP)

Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani bugün yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın bu ay Beyaz Saray'ı ziyaret edeceğini duyurdu. Bu ziyaret, bir Suriye cumhurbaşkanının Washington'a yaptığı ilk tarihi ziyaret olacak.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack dün Şara’nın Washington'ı ziyaret edeceğini açıklamıştı. Daha sonra Beyaz Saray’dan bir yetkili, Şara’nın 10 Kasım'da Washington'ı ziyaret edeceğini açıklamasında bulundu.

Manama’daki Diyalog Forumu sırasında açıklamalarda bulunan Şeybani, ülkenin yeniden inşasının Şara’nın bu ay Washington'a yapacağı ziyaret sırasında tartışılacak konular arasında yer alacağını belirterek “Suriye'nin kutuplaşmanın merkezi olmasını istemiyoruz, aksine herkesle aynı yolda ilerleyerek iş birliği ve açıklığa dayalı ilişkiler kurmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Suriye Dışişleri Bakanı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yaptırımların kaldırılması ve ABD ile Suriye arasında yeni bir sayfa açılması başta olmak üzere birçok konu tartışılıyor. İki ülke arasında çok güçlü bir ortaklık kurulmasını istiyoruz.”

ABD Dışişleri Bakanlığı'na göre daha önce hiçbir Suriye cumhurbaşkanı Washington'a resmi ziyarette bulunmadı. Şara, eylül ayında New York'ta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda bir konuşma yapmıştı.

ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz mayıs ayında Suudi Arabistan'da Şara ile bir araya gelmişti. Bu buluşma, 25 yıldır bir Suriye cumhurbaşkanı ile ABD başkanı arasında gerçekleşen ilk görüşmeydi.

ergty
ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz mayıs ayında Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın da katılımıyla Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile bir araya geldi (SPA)

Ülkesinin ‘kabul edilebilir’ bir iç güvenlik istikrarına sahip olduğunu ve Suriye'nin terör ve uyuşturucu ile mücadelede bölgesel bir ortak haline geldiğini belirten Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani, “Bazı zorluklarla karşılaştık, ancak pes etmedik ve eski rejim tarafından 250 binden fazla kişi kayıp” dedi. Suriye halkının tüm kesimleri için yasanın temel alınmasını istediğini vurgulayan Şeybani, “Suriye'de sivil barışı teşvik etmeye kararlıyız” diye ekledi.

Trump ile Şara arasında geçtiğimiz mayıs ayında Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkelerin liderleriyle yaptığı toplantının oturum aralarında gerçekleşen görüşme, Suriye için önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirildi.

Associated Press'e (AP) konuşan ABD’li bir yetkiliye göre Şara’nın, Washington ziyareti sırasında ABD öncülüğündeki DAEŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na (DMUK) katılmak için bir anlaşma imzalaması bekleniyor.


Hamas, CENTCOM'un ‘yardımları yağmaladığı’ iddiasını yalanladı: “Bunlar asılsız iddialar”

CENTCOM tarafından yayınlanan ve Hamas üyelerinin yardım kamyonuna saldırdığı görüldüğü iddia edilen bir videodan ekran görüntüsü
CENTCOM tarafından yayınlanan ve Hamas üyelerinin yardım kamyonuna saldırdığı görüldüğü iddia edilen bir videodan ekran görüntüsü
TT

Hamas, CENTCOM'un ‘yardımları yağmaladığı’ iddiasını yalanladı: “Bunlar asılsız iddialar”

CENTCOM tarafından yayınlanan ve Hamas üyelerinin yardım kamyonuna saldırdığı görüldüğü iddia edilen bir videodan ekran görüntüsü
CENTCOM tarafından yayınlanan ve Hamas üyelerinin yardım kamyonuna saldırdığı görüldüğü iddia edilen bir videodan ekran görüntüsü

Hamas Hareketi tarafından bugün yapılan açıklamada, ABD Merkez Komutanlığı'nın (CENTCOM) ‘Hamas’ın bir yardım kamyonunun yağmalandığı’ yönündeki iddiaları kınanırken bu iddialar ‘yanlış ve asılsız’ olarak nitelendirdi.

Açıklamada, CENTCOM’un iddialarının, zaten sınırlı olan insani yardımın azaltılmasını meşrulaştırmak ve uluslararası toplumun Gazze Şeridi’ndeki sivillerin kuşatılması ve açlık çekmesini sona erdirememesini örtbas etmek amacıyla ortaya atıldığı belirtildi.

Hamas, uluslararası veya yerel kurumların ve yardım konvoylarında çalışan sürücülerin hiçbirinin bu tür bir olayı rapor etmediğini yahut herhangi bir şikâyette bulunmadığını vurguladı.

CENTCOM dün öğleden sonra, Gazze Şeridi üzerinde uçan bir ABD insansız hava aracı (İHA) tarafından çekilen görüntüleri yayınladı. CENTCOM’un iddiasına göre görüntülerde Hamas üyeleri bir yardım kamyonuna saldırıyor, şoförüne saldırıyor ve içeriğini yağmalıyor, ardından bilinmeyen bir yere kaçıyor.

Öte yandan bunlar, CENTCOM’un Gazze’deki ateşkesi izlemek için Gazze Şeridi semalarında gerçekleştirdiği uçuşlardan yayınlanan ilk görüntüler oldu.

İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'un Ynet adlı internet sitesine göre CENTCOM, videonun 31 Ekim'de çekildiğini ve Hamas üyelerinin Han Yunus'un kuzeyine yardım götüren insani yardım konvoyuna ait bir kamyonu yağmaladığını gösterdiğini açıkladı.

CENTCOM’un açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“Kiryat Gat'taki koordinasyon merkezi, Hamas ile İsrail arasındaki ateşkes anlaşmasının uygulanmasını izlemek için konvoyun üzerinde uçan bir ABD MQ-9 uçağından hava gözetimi yoluyla bir rapor aldı. Raporda, silahlı adamların sürücüyü saldırıya uğrattığı ve yardım malzemelerini ve kamyonu çaldığı belirtildi.”

Sürücünün yolun ortasına sürüklendiği ve yerde yatırıldığı belirtilen açıklamada, sürücünün durumunun halen bilinmediği ifade edildi.