Tunus ve Sudan süreçlerinde bir cumhurbaşkanı ve bir ordunun çıkmazı

Arap halk ayaklanmalarının gelecek vaat eden iki modeli başarısızlık tehlikesiyle karşı karşıya.

Başkent Tunus'ta basın özgürlüğünü destekleyen bir gösteri, 5 Mayıs Perşembe (AFP)
Başkent Tunus'ta basın özgürlüğünü destekleyen bir gösteri, 5 Mayıs Perşembe (AFP)
TT

Tunus ve Sudan süreçlerinde bir cumhurbaşkanı ve bir ordunun çıkmazı

Başkent Tunus'ta basın özgürlüğünü destekleyen bir gösteri, 5 Mayıs Perşembe (AFP)
Başkent Tunus'ta basın özgürlüğünü destekleyen bir gösteri, 5 Mayıs Perşembe (AFP)

Refik Huri
Tunus, "Arap Baharı" devrimlerinin yol açtığı kaos, yıkım, yoksulluk, dış müdahaleler ve bitmeyen iç savaşlar açısından kuralın istisnasıydı. Bir yılı aşkın bir süre sokakta şiddet ve öldürmelerle karşı karşıya kalan, ordunun kendisine katılması ile 30 yıl boyunca Ömer el-Beşir’in yönettiği köktendinci “İhvancı” (Müslüman Kardeşler) rejimi devirmeyi başaran barışçıl, örgütlü Sudan halk devrimi ise, “bahar”ın ikinci dalgasının en umut verici modeliydi. Ancak Tunus demokrasi deneyi, bazıları yozlaşmış bazıları basiretsiz bencil kişiliklerin önderlik ettiği partilerin manevralarına maruz kaldı. Müslüman Kardeşlerin bir kolu olan, demokrasi kurallarına göre oynadığı izlenimi veren, ama gizli bir aygıt aracılığıyla demokrat isimleri tasfiye etmeyi, şiddet yoluyla otoriter, köktendinci bir rejime geçişi planlayan Nahda Hareketi tarafından manipüle edildi. Sudan’da ise geçiş döneminde sivil bileşen ile askeri bileşen arasındaki ortaklık deneyimi, ordunun sivil ortağının aleyhine dönmesi ile yeniden geriledi.
Tunus'un içinde bulunduğu durum, Cumhurbaşkanı Kays Said tarafından başlatılan bir "yukarıdan devrim"e yol açarken, Sudan'daki durum, ufku olmayan bir güç oyunun önünü açtı. Kolay görünen şey zor ve karmaşık hale geldi. Çıkmazdan çıkış yolu olduğu söylenen şey, daha derin bir çıkmaz olarak ortaya çıktı.
Bunu söylememizin nedeni, Cumhurbaşkanı Kays Said'in Tunus'u içine düştüğü beladan kurtarmak isterken, kendisinin ve cumhuriyetin başını belaya sokması. Hükümeti feshettikten, parlamentoyu askıya alıp ardından feshettikten, 25 Temmuz kararnamesiyle anayasanın bazı bölümlerini askıya aldıktan sonra ülkeyi cumhuriyet kararnameleriyle yönetmesi kolay. Ancak, popülaritesi yüksek olsa bile, ekonomik krizi, işsizlik ve geçim sorunlarını çözemeden sol, sağ ve merkezdeki güçlerle yüzleşmesi zor. Cumhurbaşkanı’nı destekleyen "Tunus Genel İşçi Sendikası" bile katılımın ve çevrimiçi değil gerçek bir ulusal diyalogun yokluğundan bahsetti. Yakın tarihli bir açıklamasında, "katılım ilkesini uygulayacak siyasi irade eksikliğini" eleştirdi. "Kapsamlı bir vizyon eksikliği, kişisel görüşe sıkı sıkıya tutunma, gerçeğin tek sahibi gibi davranma konusundaki ısrar" karşısındaki şaşkınlığını dile getirdi. Cumhurbaşkanı'nın uygulamaya çalıştığı proje belirsiz, ama 3 hayır sunuyor; "Vatanseverler dışında taraflar ile diyaloga hayır, devlete karşı silaha sarılanları tanımaya hayır, halkın iradesini kabul edenler dışındaki taraflarla müzakereye hayır.”
2017 yılında cumhurbaşkanı seçilmeden önce bir seminerde Said, Burgiba ve Bin Ali döneminde ardından otoriter rejimin devrilmesinden sonra Tunus'u yöneten siyasi sistemi hedef almış ve "Parlamento ile oylama sisteminin manipüle edilmesini, siyasi tarafların parlamento, yargı ve Yüksek Yargı Konseyi'ne sızmalarını" eleştirmişti. Dahası, "2011 devriminden sonra gençliğin toplumsal hareketine, halkın devrimine, ötekileştirilenlere ve onların toplumsal taleplerine sırt çeviren politikacıların" görevlerine son verilmesini talep etmişti. " Siyasi sistemin gözden geçirilmesi, politikacıların ve parti yetkililerinin nüfuz etmedikleri yeni bir siyasi sistemin benimsenmesinin yanı sıra, liste sistemi yerine bireysel aday sistemine dayalı oylama" çağrısında bulunmuştu. Doğrusu siyasi partiler olmadan seçimlerin ve parlamentoların nasıl olacağını kimse bilmiyor, ancak Said'in "Halk Meclisleri" başlığı altında Kaddafi türü yönetimin gözden geçirilmiş bir versiyonu üzerinde çalıştığını söyleyenler var. Son olarak sıfırdan başlar gibi "yeni bir cumhuriyet" için anayasa hazırlayacak bir komite kurdu.
Sudan'da da ordu başını belaya soktu ve ülkeyi daha derin bir kargaşaya sürükledi. Bir devlet inşasından söz etmek bir yana ne Darfur'da ne başka yerlerde savaşı engelleyebildi, halka hizmet edebildi ve yönetimi sağlayabildi. Ne de devrimci halkı temsil eden bir hükümet isteğini yerine getirmek bir yana, kendisine sadık bir sivil hükümet kurabildi. Genelkurmay Başkanı ve Egemenlik Konseyi Başkanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın ABD ve Avrupa ülkelerinin Afrika özel temsilcilerinden duydukları az ve basit şeyler değil. Zira bu kişiler "BM'nin Afrika Birliği ve Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (IGAD) ile birlikte üzerinde çalışmakta olduğu süreç aracılığıyla bir sivil geçiş hükümetinin kurulması konusunda acil ilerleme" çağrısında bulundular. “Devrimden sonra eski rejimin destekçilerinin ihraç edildikleri makamlara geri döndürülmeleri, kapsamlı olmayan icraatlardan doğan bir hükümetin kurulması” konusunda uyarıda bulundular.
 İşin özü, tehditleri barizdi; "Güvenilir bir sivil hükümet kurulmadan hiçbir destek veya borç indirimi yok". İşte sorun da bu. Ordu, kullanamadığı bir güce ve iktidara tutunuyor, Arap ülkeleri ile uluslararası toplumun Sudan ve halkına sundukları fırsatları heba ediyor. Darbeye karşı bir askeri darbeyi, dahası belki de şu ya da bu subayın hırslarına, şu ya da bu etkili devletin çıkarlarına bağlı bir darbeler dizisini hiçbir şey engelleyemez. Devrimi kimse bitiremez. Otoriterliğin Tunus'ta bir tarihi var. Sudan ordusu subayları da Beşir ve Müslüman Kardeşlerin ürünü. Nitekim Beşir rejiminin eski yetkilileri, İslami grubun toplanıp kuruluşlar arasında kapsamlı koordinasyon, öğrenci, gençlik ve kadın kesimlerinin kısmi birleşmesi ve tam entegrasyon olmak üzere 3 aşamada faaliyete geri döndüğünü duyuruyorlar.



Suriye Cumhurbaşkanlığı: İsrail'in Cumhurbaşkanlığı Sarayı yakınındaki saldırısı tehlikeli bir adım

Suriye'nin başkenti Şam semalarında uçarken bir füze ateşleyen İsrail savaş uçağı, 30 Nisan 2025. (AFP)
Suriye'nin başkenti Şam semalarında uçarken bir füze ateşleyen İsrail savaş uçağı, 30 Nisan 2025. (AFP)
TT

Suriye Cumhurbaşkanlığı: İsrail'in Cumhurbaşkanlığı Sarayı yakınındaki saldırısı tehlikeli bir adım

Suriye'nin başkenti Şam semalarında uçarken bir füze ateşleyen İsrail savaş uçağı, 30 Nisan 2025. (AFP)
Suriye'nin başkenti Şam semalarında uçarken bir füze ateşleyen İsrail savaş uçağı, 30 Nisan 2025. (AFP)

Suriye Cumhurbaşkanlığı bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı yakınlarına düzenlediği saldırının ‘gerilimi artıran tehlikeli bir adım’ olduğunu bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Suriye resmi haber ajansı SANA’dan aktardığına göre Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, dün işgalci İsrail tarafından devlet kurumlarına ve egemenliğine karşı tehlikeli bir adım olarak Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın bombalanmasını en güçlü ifadelerle kınıyor” denildi. Açıklamanın devamında, kınanan bu saldırının ülkeyi istikrarsızlaştırmaya ve güvenlik krizlerini artırmaya çalışan pervasız hareketlerin devamını yansıttığı ve ulusal güvenlik ile Suriye halkının birliğini hedef aldığı vurgulandı.

Cumhurbaşkanlığı, Telegram kanalında yayınladığı açıklamada, uluslararası toplumu ve Arap ülkelerini, uluslararası kanun ve sözleşmeleri ihlal eden bu saldırgan saldırılar karşısında Suriye'nin yanında yer almaya davet etti. Ayrıca, Arap ülkelerini tutumlarını birleştirmeye ve bu saldırılar karşısında Suriye'ye tam desteklerini ifade etmeye ve İsrail'in saldırgan uygulamalarına karşı Arap halklarının haklarının korunmasını sağlamaya çağırdı.

Suriye Cumhurbaşkanlığı, ister yerli ister yabancı olsun Suriye'nin birliğini hedef alan bu saldırıların Suriye halkının iradesini zayıflatamayacağını ya da devletin tüm bölgelerde istikrar ve barışı sağlama çabalarını engelleyemeyeceğini vurguladı. Yetkili güvenlik birimlerinin bu saldırıların sorumlularını cezalandırmak için gerekli soruşturmaları sürdürdüğünü ve ülkenin ve vatandaşlarının güvenliğini hedef alabilecek her türlü tehdidi önlemek için kararlılıkla çalışmaya devam edeceğini kaydetti.

Cumhurbaşkanlığı, tüm taraflara ulusal birlik çerçevesinde diyalog ve iş birliğine bağlı kalmaları ve krizi uzatmaya yönelik tüm bozma girişimlerine karşı koymaları çağrısını yineleyerek, Suriye'nin inşa yolunda ilerlemeye devam ettiğini ve reform çarkının zorluklara rağmen durmayacağını belirtti. Cumhurbaşkanlığı açıklamasını, “Suriye egemenliğinden ya da güvenliğinden ödün vermeyecek ve halkının haklarını mevcut tüm araçlarla savunmaya devam edecektir” sözleriyle sonlandırdı.

Diğer yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz yaptıkları ortak açıklamada, İsrail'in Şam'ı bombalamasının ‘Suriye rejimine açık bir mesaj gönderdiğini’ söyledi. Açıklamada, “Suriye güçlerinin Şam'ın güneyinde konuşlanmasına ya da Dürzilere yönelik herhangi bir tehdit oluşturmasına izin vermeyeceğiz” ifadesi yer aldı.