Esed Tahran’da, enerji tedarikinde kullanılmak üzere kredi anlaşması imzaladı  

Şam Hamidiye Çarşısı’nda tespih satan bir esnaf. (AFP) 
Şam Hamidiye Çarşısı’nda tespih satan bir esnaf. (AFP) 
TT

Esed Tahran’da, enerji tedarikinde kullanılmak üzere kredi anlaşması imzaladı  

Şam Hamidiye Çarşısı’nda tespih satan bir esnaf. (AFP) 
Şam Hamidiye Çarşısı’nda tespih satan bir esnaf. (AFP) 

Suriye yerel medyası, Devlet Başkanı Beşşar Esed’in pazar günü Tahran’a gerçekleştirdiği ziyarette, İran ve Suriye arasındaki ‘kredi anlaşmasının’ etkinleştirildiğini yazdı. Suriye resmi haber ajansı SANA’da yer alan habere göre, Esed Tahran’da, Suriye’ye enerji ve diğer temel emtiaların tedarikinde kullanılmak üzere bir ‘kredi anlaşmasına’ imza attı. Haberde kredi limitinin boyutuna dair ayrıntıya yer verilmedi.  
İran ve Suriye arasındaki ‘kredi anlaşması’, İranlı bankalar ve finans kuruluşları tarafından belirli bir tavana göre verilen, ödeme tarihine bağlı kalındığı sürece kredi limitinin artırılabildiği bir tür finansal sistemi içeriyor. İran, Suriye’ye ilk kez 2013 yılında düşük faizli bir milyar dolar değerinde kredi açtı. Daha sonra petrol ve enerji alanlarında kullanılmak üzere 3 milyar dolar değerinde bir kredi daha verdi. 2015 yılında ise, temel gıda maddelerinin ithalatında ve altyapı projelerinde kullanılmak üzere 1 milyar dolarlık kredi desteğinde bulundu. İran'ın Suriye'deki rejime ekonomik desteği, kredi sağlamasına ek olarak hayati alanları içeren birçok ekonomik iş birliği anlaşması çerçevesinde gerçekleşiyor. İki ülkeye uygulanan ekonomik yaptırımlara rağmen, Tahran yönetimi, Suriye rejimine elektrik arzı ve demiryollarının ıslah edilmesi başta olmak üzere birçok alanda destek veriyor.  
Suriye, İran petrolünün gelişinin durması ve Moskova'nın Ukrayna savaşına müdahil olmasıyla Rusya'nın desteğinin azalmasının ardından mart ayından bu yana yakıt ve enerji krizi yaşıyor. Suriye basınına göre, Şam yönetimi özel sektör aracılığıyla Arap ülkelerinden petrol ithal etmek için girişimde bulundu ancak kendisine uygulanan ekonomik yaptırımlar nedeniyle bu girişimleri sonuçsuz kaldı. Şam’daki uzmanlar, akaryakıt krizinin üstesinden gelinebilmesi için İran’la olan ‘kredi anlaşmasının’ etkinleştirilmesi dışında bir çözüm yolu olmadığını değerlendiriyor. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in Tahran’a gerçekleştirdiği sürpriz ziyaretin öncelikli gündeminin bu krizin ele alınması olduğu tahmin ediliyor. Kaynaklara göre, İran’ın dini lideri Ali Hamaney ile görüşen Esed, İran’ın Suriye rejimini destekleyeceğinin güvencesini alarak rahatladı. 
Suriye’deki akaryakıt krizi diğer temel malzemelerin fiyatlarını da astronomik olarak etkiledi. Suriye’de hayat pahalılığının iç savaşın başlamasından bu yana en üst seviyede olduğu bildirildi. BM Dünya Gıda Programı’ndan (WFP) yapılan açıklamada, Suriye’deki gıda güvenliğinin endişe verici bir boyuta ulaştığı vurgulandı. Açıklamada, “Suriye'de yaklaşık 12 milyon insan, yani nüfusun yarısından fazlası ciddi olarak gıda güvensizliği ile karşı karşıya. Yaklaşık 1,9 milyon insan ise açlık sınırının altında yaşamaktadır, temel öğünler milyonlarca insan için lüks addedilmektedir’’ denildi. Dünya Gıda Programı Genel Direktörü David Beasley, uluslararası toplumu, bir insanlık felaketine maruz kalmamaları için Suriyelilere acil ve koşulsuz destekte bulunmaya çağırdı. Beasley; ‘’Suriye halkının son bir yıl içinde temel ihtiyaçları benzeri görülmemiş şekilde arttı. WFP’nin gıda desteğinin azalmaması için bağışçıların müdahil olması ve destek sağlaması zorunlu hale gelmiştir’’ dedi.  
Suriye rejiminin bölgesel müttefiki İran, yıllardır Esed rejimine mali ve askeri destek sağlıyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre İran, Devrim Muhafızları’nın aracılığıyla şu ana kadar Suriye’ye, rejim saflarında savaşmak üzere binlerce gönüllü savaşçı gönderdi. İran dini lideri Hamaney, Esed görüşmesinde, ülkesinin Suriye rejimi ile olan ilişkisinin hayati olduğunu ve daha fazla geliştirilmesi için ortak çaba sergilenmesi gerektiğini söyledi.



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.