İşçi protestolarını itiraf eden Hamaney dış güçlere karşı uyardı

Reisi hükümetinin ekonomik planlarını savundu

İran rejim lideri ‘Rehber’ Hamaney’in internet sitesinde yayınlanan dünkü Tahran'da işçi temsilcileriyle yaptığı görüşmeden bir kare
İran rejim lideri ‘Rehber’ Hamaney’in internet sitesinde yayınlanan dünkü Tahran'da işçi temsilcileriyle yaptığı görüşmeden bir kare
TT

İşçi protestolarını itiraf eden Hamaney dış güçlere karşı uyardı

İran rejim lideri ‘Rehber’ Hamaney’in internet sitesinde yayınlanan dünkü Tahran'da işçi temsilcileriyle yaptığı görüşmeden bir kare
İran rejim lideri ‘Rehber’ Hamaney’in internet sitesinde yayınlanan dünkü Tahran'da işçi temsilcileriyle yaptığı görüşmeden bir kare

İran rejiminin lideri “Rehber” Ali Hamaney, yaptığı açıklamada, işçi protestolarının ‘haklı’ olduğunu söyledi. Ancak, yetkililerin kötüleşen yaşam krizine karşı halkın hoşnutsuzluğu nedeniyle geçtiğimiz hafta birçok öğretmen ve işçinin tutuklamasının ardından ‘düşman hareketlerine’ karşı uyardı.
Hamaney, ekonomik konularda ‘önemli planları’ olduğunu söyleyerek hükümete desteğini dile getirdi. İranlıları ve tüm devlet kurumlarını; sert eleştirilere maruz kalan radikal Muhafazakâr İbrahim Reisi yönetimi ve yardım eli uzatmaya çağırdı. Reisi, Muhafazakâr müttefikleri tarafından da sert eleştirilere maruz kaldı.
Ali Hamaney, işçi protestolarına atıfta bulunarak, “Bu hareketler halk protestolarının bir işareti ve göstergesiydi. Ancak siyasi alandaki işçiler, azmettiricilerin burunun sürtüp rejimin ve devrimin yanında yer aldı" dedi. Hamaney, ‘işçilerin düşman hareketleri karşısındaki duruşuna’ övgüde bulundu. Bununla birlikte Bazı şirketlerin özelleştirilmesine karşı protestolar gibi bazı işçi protestolarının ‘haklı’ olduğuna işaret etti.
Rehber, “Bu protestolarda işçilerimiz düşmanlarla sınırlarını çizdi. Düşmanların, haklı protestolarından yararlanmalarına izin vermediler. Sorunlara rağmen; İslam'ın yanında yer aldılar" dedi. İşçileri ‘evin direği’ olarak nitelendiren Hamaney, ‘istihdam fırsatlarının artırılması, emek ve sermaye ilişkilerinin adil düzenlenmesi ve iş güvenliği’ ihtiyacının altını çizdi. Öte yandan, mal ithalatını ‘ulusal üretimin ve işçi istihdamının kalbinde bir hançer’ olarak nitelendirerek eleştirdi. ‘Yerli mallar yerine yabancı malları tercih etmenin, ülke içindeki işçilere yabancı işçiler lehine bir darbe olduğunu’ da sözlerine ekledi.
Dünkü toplantı, koronavirüs (Kovid-19) salgınından sonra, Hamaney'in başkent Tahran'ın merkezindeki yoğun şekilde korunan ikametgahının yakınındaki bir Hüseyniye'de doğrudan bir katılımcı kalabalığına bir konuşma yaptığı nadir konuşmalardan biriydi. Son halka açık toplantıları üst düzey yetkililer ve temsilcilerle sınırlıydı.
Hamaney'in hükümetin planlarına verdiği destek, İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf’ın, un ve makarna fiyatlarının yüksek olması nedeniyle müttefiki Reisi’ye karşı eşi görülmemiş eleştirisinin ardından geldi. Galibaf, hükümeti parlamentonun yasalarını görmezden gelmek ve İranlıları korkutmakla suçlamıştı. Ayrıca, İranlıların hayatlarına sükuneti geri getirme taahhüdünde bulundu.
Reisi, geçtiğimiz Pazar günü gıda ürünleri sağlamak için elektronik kuponlar sağlayarak piyasaları ve İranlıların yaşam durumunu yeniden sakinleştirme sözü verdi. Ancak fiyat artışını ‘haksız’ olarak değerlendirdi.
Fiyatlar, hükümetin gıda ürünleri ithalatçılarına hükümet fiyatından bir dolar (4 bin 200 tümen) daha az sağlayarak desteğini durdurmaya karar vermesinin ardından yükseldi. Öte yandan dolar bu hafta 28 bin tümen sınırını aştı. Reisi hükümetindeki yetkililer, ekmek dağıtımını özelleştirme olasılığını uzak bir ihtimal olarak görmüyor. İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir, geçtiğimiz Cumartesi günü bir televizyon kanalına verdiği röportajda, hükümetin ekmek için e-kuponlarla mali yardım ve temel emtialar için fonlar tahsis edeceğini ifade etti.
Muhbir, önceki hükümeti, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın Mayıs 2018'de nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından ABD yaptırımlarının geri getirilmesinin ilk aylarında, 12 bin tümeni aştığında dolar fiyatını silmediği için eleştirdi.
İran bu ayın başlarında ‘Milli Öğretmenler Günü’ ile aynı zamana denk gelen 1 Mayıs'ta ‘Uluslararası İşçi Günü’ vesilesiyle ülke genelinde öğretmen ve işçilerin bir araya gelmesine sahne oldu. Güvenlik güçleri bu toplantıları dağıtmak için müdahale etti ve çok sayıda işçiyi gözaltına aldı.
Öğretmen Sendikaları Koordinasyon Kurumu, 11 öğretmenin geçtiğimiz Pazar günü tutuklanmalarından bu yana akıbetlerini bilmediklerini bildirdi. Kurum, geçtiğimiz Pazar günü yaptığı açıklamada, öğretmenleri serbest bırakmaları için yetkililere 5 gün süre verdi.
Ülkenin tanık olduğu yüksek fiyat dalgasından halkın memnuniyetsizliğinin bir sonucu olarak protesto beklentisiyle ülke çapında birçok şehirde polis güçlerine, özellikle de ‘Halk Mücadele Birimi’ne uyarıda bulunuldu. Konu hakkında bilgi sahibi olan İranlı kaynaklar, geçtiğimiz hafta Şarku'l Avsat’a yaptıkları açıklamada yetkililerin önümüzdeki üç ay içinde ‘huzursuzluğun patlak vermesini’ ve ‘önceki protestolardan daha şiddetli halk protestoları’ beklediklerini söyledi.
Eski Merkez Bankası Başkanı Abdunnasır Himmeti, geçtiğimiz Pazar günü Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Mevcut hükümet, piyasalara likidite enjekte etme konusunda bir ‘rekor’ kırdı. ‘Para Basımının Sultanı’ unvanını hak etti” ifadelerini kullandı.
Son Cumhurbaşkanlığı seçimleri yarışına katılan Himmeti, yeni hükümetin, Ağustos ve 21 Mart tarihleri arasında 142 bin milyar tümen banknot bastığını söyledi.
Siyasi analist Abbas Abdi dün reformist ‘İtimad’ gazetesinde, “Özellikle pirinç fiyatlarının yükseldiği bir dönemde makarna yoksul ailelerin gıdası olduğu için ekmek ve makarna fiyatlarından devlet dolarının silinmesi geniş tepki ve kızgınlığa neden oldu. Geceden sabah yükselen fiyatlar, özellikle düşük gelirlilerin dengelerinin alt üst olmasına neden oldu” ifadeleri kullandı.



Trump: Nobel Ödülü ve uzak barış

ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
TT

Trump: Nobel Ödülü ve uzak barış

ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)

İbrahim Hamidi

ABD Başkanı seçilen Donald Trump, Nobel Barış Ödülü'nü istiyor. Peki, kim istemiyor ki? Trump, Ortadoğu'da İbrahim Anlaşmaları’nın imzalanmasını sağlamadaki rolü nedeniyle ilk başkanlık dönemi sırasında ödülü almayı istemişti. Bu sefer dünya barışını sağlamadaki rolü nedeniyle ödülü almayı daha çok istiyor.

Trump ödülü almak istiyor ve bunun görev süresinin ilk yılında, Ekim 2009'da, “uluslararası diplomasiyi ve halklar arasındaki iş birliğini güçlendirme çabaları" nedeniyle ödül alan eski ABD başkanı Barack Obama gibi, erken bir dönemde gerçekleşmesini istiyor. ABD'nin eski büyükelçisi ve ABD iç işlerinde uzman Robert Ford'un meslektaşı Conn Coughlin'in moderatörlüğünde düzenlenen sempozyumda söylediğine göre bu, Trump'ın Nobel Ödülü'nü alma tutkusunda kilit bir etken. Bahsi geçen sempozyum ise bir grup meslektaşın, diplomatın, uluslararası ilişkiler ve Ortadoğu bölgesi uzmanının katılımıyla, Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) bünyesinde yer alan Mecelle ve THINK Merkezi tarafından Londra'daki Frontline Gazeteciler Kulübü'nde düzenlendi.

2013'te Obama'nın ödülünün iptal edilmesi çağrısında bulunan bir tweet atan Trump, anlaşma ve uzlaşılara imza atarak Oslo yolunun taşlarını döşemek istiyor. Ukrayna, Gazze ve Lübnan'daki savaşları sona erdirmek, Tahran'ı yaptırımlar ve azami baskı ile Pekin'i ise ticaret savaşıyla yorma planlarına rağmen, Tayvan ve İran'da askeri savaşlardan kaçınmayı amaçlıyor.

İkinci Trump’ı Birinci Trump’tan ayıran iki nitelik var; sadakat ve kişisel ilişkiler. İlk yönetiminde uzun deneyime sahip üst düzey yetkilileri atamış, ancak sürpriz bir tweet ile onları hızla kovmuştu. Ancak şimdi atadığı veya aday gösterdiği kişilerin çoğu, hatta belki de tamamı ona veya Trumpizm’e sadık. Bazıları, kanaatleri ne olursa olsun “Sayın Başkan”ın isteklerini yerine getireceklerini açıkça ifade ettiler. Dünya liderleri ise Trump ile kişisel ilişki kurma konusunda hızlı davrandılar. Ekibin sadakati karşısında liderle ilişki çok önemlidir.

Bu iki niteliğe ilave olarak iki faktör daha var; birincisi, Trump'ın bu sefer halk oyları ile Seçiciler Kurulu oylarının çoğunu elde ederek kazanması, Cumhuriyetçi Parti’nin Kongre'nin iki kanadı Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğa sahip olmasıdır.  İkincisi, Trump ekibini oluşturmakta acele ediyor ve bir an önce dünyayı ve ABD'yi hayal ettiği gibi şekillendirmeye başlamak istiyor. Cumhuriyetçi Parti içindeki bazı eğilimlerin çekincelerini önlemek için bazı adayların Senato'da oylamaya sunulmasını engellemeye çalışıyor.

Ortadoğu, sadece Filistin meselesi ve sağcı İsrail hükümeti ve planları açısından değil, bölgesel ilişkiler açısından da İbrahim Anlaşmaları’nın imzalandığı dönemden farklı.

Dünya Trump’ın saf özünü yudumlamaya ve önümüzdeki iki ayın sancılarını yaşamaya hazırlanıyor. Tüm taraflar müzakere pozisyonlarını iyileştirmek veya Trump'ın tercihlerini zorlaştıracak oldu bittiler yaratmak istiyor.

Lübnan'da müzakerelerle karşılıklı darbeler arasında bir yarış yaşanıyor. Netanyahu ya en iyi anlaşmayı elde etmek ya da Hizbullah'a müzakere pozisyonunu zayıflatacak güçlü askeri darbeler indirmek istiyor. İran da Tahran’a “azami baskı” uygulamak isteyen Trump ile ilişkilerini iyileştirmek için İsrail'i Hizbullah füzeleriyle hedef almaya devam etmek istiyor. Biden ise Lübnan'da 60 günlük ateşkesi sağlayarak görev süresini tamamlayıp, adını tarihe yazdırmayı ve büyük anlaşmanın unsurlarını tamamlama işini Trump'a bırakmayı hedefliyor.

Ateşkes ve rehineler takası müzakerelerinin yeniden başlatılması yönünde çağrıların yenilendiği Gazze'de de durum aynı. Ancak buradaki anlaşmanın unsurları daha karmaşık ve geniş kapsamlı, çünkü Filistin meselesine dokunuyor. Trump'ı beklerken düzenlenen Riyad zirvesinde “iki devletli çözüm”ü ve Filistin devletinin tanınmasını gündeme getirmeye yönelik Arap-İslam çabalarının önemi de buradan kaynaklanıyor.

Ortadoğu, yalnızca Filistin meselesi ve sağcı İsrail hükümetinin yapısı ve planları açısından değil, bölgesel ilişkiler açısından da birkaç yıl önce İbrahim Anlaşmaları’nın imzalandığı dönemden farklı. Çin himayesinde gerçekleşen Suudi Arabistan-İran yakınlaşması ve bunu sürdürmeye bağlılık, İkinci Trump’ın karşısında bulacağı sahnenin temel direğidir.

Batı'nın silahlanması Beyaz Saray'dan gelen rüzgarlara ilişkin korkuları yansıtıyor ve hiç şüphe yok ki bu korkular, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin iki gün önce Trump ile yaptığı görüşmenin merkezinde de yer alıyordu.

Uluslararası sahne de daha az karmaşık değil. Trump, Putin ile kişisel ilişkisi sayesinde Ukrayna'daki “savaşı hızla sonlandırabileceğini” söyledi. Trump'ın sunmayı planladığı planlar sızdırıldı ve bunlar arasında oldu bittinin, yani Rusya'nın doğu Ukrayna bölgeleri üzerindeki kontrolünün tanınması, bir tampon bölgenin kurulması ve Ukrayna'nın 20 yıl boyunca Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne (NATO) girmeme taahhüdü yer alıyor.

Zelenskiy ve Avrupa ülkeleri Trump'ın niyetini biliyorlar, bu nedenle Rusya'ya karşı Amerikan ve Avrupa füzelerinin kullanılmasına ilişkin vetoyu kaldırmakta acele ettiler. Dahası Fransa Dışişleri Bakanı, Kiev'in silahlandırılması düzeyinde “kırmızı çizgilerin” olmadığını söyledi. Amaç Rusya'yı yenmek değil, Trump’ın müzakere zamanı geldiğinde Kiev'in müzakere koşullarını iyileştirmek. Şarku’l Avsat’ın Majalla'dan aktardığı analize göre Batı'nın silahlanması, Beyaz Saray'dan gelen rüzgarlara ilişkin korkuları yansıtıyor ve hiç şüphe yok ki bu korkular NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin iki gün önce Trump ile yaptığı görüşmenin ve Avrupalı ​​liderlerin daha yeni başkan göreve gelmeden önce yapmakta acele ettikleri temasların da merkezinde yer alıyordu. Avrupa ve Arap ülkeleri Trump'ın izolasyoncu olduğunu biliyor. Hızlı ve ani saldırıları, cesur suikastları, büyük ticari ve askeri anlaşmaları kabul edebilir, ancak askeri taahhütlerden ve uzun savaşlardan oldukça uzaktır.

Trump'ın geride bıraktığı 2021 dünyası, öncülük edeceği ve Nobel Barış Ödülü'nü almak istediği 2025 dünyasından farklı. Uluslararası çatışmalar daha şiddetli, barış ise daha uzakta.

Çin’e gelince sahne iç içe geçmiş görünüyor. Trump ve ekibinin Pekin'e yönelik düşmanca tutumu net. Amerikan endüstrilerini canlandırmak için Çin mallarına yüzde 60'a varan vergiler getirme niyetleri var. Ancak bu, Tayvan uğruna askeri bir çatışmaya girileceği anlamına gelmiyor. Bu denklemi uygulamak, Çin mallarına ve özellikle de hassas askeri bileşenler içeren mallara bağımlı olan veya Pekin ile büyük bir ticaret dengesine sahip olan birçok Arap ve Avrupa ülkesi için zor ve yorucu olacak.

Biden döneminde Çin ile ilişki üç yönlüydü; ticari rekabet, iklim konusunda ortaklık ve jeopolitik çatışma. Biden da Brezilya'daki G20 Zirvesi oturum aralarında Başkan Şi Cinping ile yaptığı veda görüşmesinde bunu dile getirdi. Ancak büyük ihtimalle Trump ile ilişkiler ikili veya tek yönlü olacak; iki ülke için maliyetli, iki kutbun müttefikleri için ise yorucu bir rekabet.

Trump'ın geride bıraktığı 2021 dünyası, öncülük edeceği ve Nobel Barış Ödülü'nü almak istediği 2025 dünyasından farklı. Uluslararası çatışmalar daha şiddetli, barış ise daha uzakta.

Trump, Roosevelt, Wilson, Carter ve Obama'dan sonra Nobel Ödülü alan beşinci Amerikan başkanı olacak mı? Obama gibi erken mi, yoksa Carter gibi geç bir dönemde mi ödülü alacak? Yahut kaderi, İkinci Dünya Savaşı'nı sona erdirme çabaları nedeniyle 1945'te ve 1948'de iki kez ödüle aday gösterilen ama alamayan Sovyet lideri Joseph Stalin gibi mi olacak?

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.