Fransız diplomatik kaynak, İran’ı ‘provokatif’ bir eylemde bulunmakla suçladı

İran’ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani, geçen çarşamba günü Tahran’da Avrupa Koordinatörü Enrique Mora’yı kabul etti (EPA)
İran’ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani, geçen çarşamba günü Tahran’da Avrupa Koordinatörü Enrique Mora’yı kabul etti (EPA)
TT

Fransız diplomatik kaynak, İran’ı ‘provokatif’ bir eylemde bulunmakla suçladı

İran’ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani, geçen çarşamba günü Tahran’da Avrupa Koordinatörü Enrique Mora’yı kabul etti (EPA)
İran’ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani, geçen çarşamba günü Tahran’da Avrupa Koordinatörü Enrique Mora’yı kabul etti (EPA)

Fransa Dışişleri Bakanlığı’nın ve bakanlığa yakın kaynakların aktardığına göre yıllardır eğitim alanında faaliyet gösteren aktivist Cecile Kohler ve eşi, turistik bir gezi sonrasında İran’dan ayrılmak üzereyken Tahran havalimanında tutuklandı.
İran, Kohler ve eşinin yanı sıra Mayıs 2020’de yakalanan ve ‘casusluk’ suçlamasıyla 5 yıl hapis cezasına çarptırılan Benjamin Brier ve Haziran 2019’da gözaltına alınarak ‘rejimin güvenliğine karşı tehdit oluşturma’ suçundan 5 yıl hapis cezasına çarptırılan antropolog Fariba Adelkhah olarak 4 Fransız’ı alıkoyuyor. Aynı şekilde Adelkhah’ın akademik araştırmacı olan erkek arkadaşı Roland Marchal da kız arkadaşına eşlik etmek üzere İran’ın başkentine gittiğinde benzer suçlamalar nedeniyle Tahran havalimanında gözaltına alınmıştı. Kendisi 2020 yılının Mart ayında serbest bırakıldı. O dönemde Marchal’ın serbest bırakılmasıyla eş zamanlı olarak ABD yasalarına göre yasaklı bir teknolojinin Tahran’a aktarılmasındaki rolü nedeniyle teslim edilmesini talep ettiği İranlı mühendis Celal Ruhullah Necad da Paris tarafından serbest bırakıldı. Paris, iki olay arasında herhangi bir bağlantının olduğunu reddetmesine rağmen Fransa’daki genel kanı, bunların birbiriyle bağlantılı olduğu ve İran’ın, mimarın serbest kalması için Marchal’ı bir baskı aracı olarak kullandığı yönünde.
Geçtiğimiz Mart ayında İran, İran asıllı İngilizler Nazanin Zaghari-Ratcliffe’yi casusluk suçlamasıyla 6 yıl ve Enuşe Aşuri’yi ise 5 yıl tutuklu kalmaları sonrasında serbest bırakırken, ‘takas’ konusu yeniden gündeme geldi. Bu adım, Şah döneminde bir savunma anlaşmasından kalma İran’ın bloke edilmiş 390 milyon sterlinlik (530 milyon dolarlık) dövizinin serbest bırakılması üzerine gerçekleşti. Yaşananların ardından İngiliz ve İranlı taraflar, aralarında bir ‘anlaşmanın’ varlığını inkâr eden açıklamalar yaptı.
Öte yandan geçtiğimiz Cuma günü İsveç hükümeti, İran’daki vatandaşlarından birinin gözaltına alındığını açıkladı. İsveç’teki çevreler, olayın Hamid Nuri’nin Stockholm’de devam eden davasıyla bağlantılı olduğunu belirtiyor. Nuri, 1988 yazında muhaliflerin tasfiyesine karışma suçlamasıyla Kasım 2019’da İsveç’in başkenti Stockholm’de havalimanında gözaltına alınmıştı.
İranlı yetkililerin çoğu çifte vatandaş olan Batılıları gözaltına almak üzere itimat ettiği, ancak itiraf etmediği başka gerçekler de var. Öyle ki Tahran, Avrupa ve ABD’de tutuklu bulunan vatandaşlarını serbest bırakmak veya mali- ekonomik taleplerini gerçekleştirmek için bir baskı ve şantaj aracına başvuruyor.
Cecile Kohler ve kocasının davasında dikkat çekici olan, İran’daki internet sitelerinde tutuklamanın ayrıntıları ve nedenlerine dair açıklamaları aktarmaktan kaçınacak kadar ileri giden Paris’teki medya kuruluşlarının da yaptığı gibi, Fransa Dışişleri Bakanlığı’nın söz konusu isimlerin kimliklerini gizlemesi.
Dışişleri Bakanlığı, 12 Mayıs’ta kısa bir açıklama yaparak, vatandaşlarının tutuklandığını doğrularken, aynı zamanda ‘haksız’ olarak nitelendirdiği tutuklama sürecini de kınadı. Ayrıca Paris, hükümetin bu konuyu yakından takip ettiğini vurgulayarak, söz konusu tutukluların derhal serbest bırakılması çağrısında bulundu. Fransa’nın Tahran Büyükelçisi, uluslararası anlaşmalara uygun olarak ‘iki isme konsolosluk koruması sağlamak için’ İran makamlarıyla gerekli temasları sağladı.
Eş zamanlı olarak Fransa Dışişleri Bakanlığı, Paris’teki İran Büyükelçiliği Maslahatgüzarı’nı Siyasi ve Güvenlik İşleri Genel Müdürü ile görüşmeye çağırdı. Bu olaylar çerçevesinde görüşme, tutuklama için bir açıklama talep etmeye ve resmi protestoyu doğrudan İran’ın Paris’teki resmi temsilcisine iletmeye odaklanıyor.

‘Provokasyon’ teşkil ediyor
Ancak Reuters haber ajansının aktardığına göre G7 bakanlar toplantısının oturum aralarında Weissenhaus’tan (Almanya) bir Fransız kaynak, Fransız vatandaşlarının tutuklanmasının bir ‘provokasyon’ teşkil ettiğini belirtti. Aynı şekilde ABD’de Cumhuriyetçi Senatörü Jim Rich, Avrupa’ın Tahran elçisi Enrique Mora’nın ziyaretiyle bağlantılı olarak söz konusu iki Fransız’ın tutuklanmasını, Tahran’la yapılacak herhangi bir kötü anlaşmanın tabutuna çakılan son çivi olarak nitelendirdi. Rich, Avrupa Birliği’nin (AB) İran’ın güvenilir bir taraf olmadığını kabul etmesi gerektiğini de vurguladı.
Paris genellikle daha etkili olan düşük profilli bir yaklaşım benimseyerek bu tür süreçlerden çıkış yolları bulmaya çalışmak için başlangıçta sessiz diplomasiyi tercih ediyor. Ancak İran İstihbarat Bakanlığı tarafından resmi bir açıklama yapıldıktan sonra Fransa Dışişleri Bakanlığı’nın ne olduğu hakkında yorum yapmaktan başka seçeneği kalmadı. Paris ayrıca, yaşananlar hakkında olabildiğince az ayrıntı vermeye devam ediyor.
İran İstihbarat Bakanlığı’nın açıklamasının hemen ardından Çarşamba günü ‘Iran International’ adlı internet sitesi, tutuklanan iki kişinin ‘Kohler ve eşi’ olduğunu bildirdi. Kohler, Fransa’nın önde gelen sendikalarından ‘Ulusal Eğitim, Kültür ve Mesleki Eğitim Federasyonu’ Uluslararası İlişkiler Departmanı Başkanı olarak görev yapıyor. Sitede yer alan bilgilere göre Kohler ve eşi, federasyonu temsilen değil, turistik seyahat amacıyla İran’da bulunuyordu ve Avrupalı çift, 29 Nisan’da İmam Humeyni Uluslararası Havalimanı’na giriş yaptı. Iran International’a göre çiftin ziyareti, 1 Mayıs’taki İşçi Bayramı münasebetiyle öğretmenler tarafından düzenlenen protesto gösterilerine denk geldi. İran İstihbarat Bakanlığı, iki Avrupalıyı ‘istihbarat alanında deneyimli ajanlar olmakla’ suçlarken, amaçlarının ‘kaosa neden olmak ve toplumu istikrarsızlaştırmak’ olduğunu açıkladı. Resmi açıklamaya göre bu vesileyle İran’da meydana gelen gösterilerden sorumlu olan ‘Öğretmen Sendikaları Koordinasyon Kurulu’ başta olmak üzere İran sendikaları ile temasa geçmeye çalıştılar.
Fransa tarafından ise Kohler’in çalıştığı federasyonun Genel Sekreteri Christophe Lalande, Fransız kadın ve kocasının tatilleri sonrasında İran’dan dönmediklerini ve Paris’e dönüşlerinin bu hafta başında planlandığını söyledi. Lalande, kendileriyle iletişim kurma girişimlerinin başarısız olduğunu belirtti. Sendika yetkilisi Cecile Kohler’in Paskalya vesilesiyle özel bir turistik ziyaret için İran’da olduğunu söyledi. Kohler, 2009 yılında katıldığı sendikada 2016 yılından itibaren Uluslararası İlişkiler Departmanı Başkanı olarak görev yapıyor.

Tutuklama kararı akıllarda soru işareti bıraktı
Söz konusu iki Fransız’ın tutuklanma süreci, bir yanda zamanlaması, diğer yanda amacı ile ilgili birçok soruyu gündeme getiriyor. Zamanlama açısından olay, Haziran 2018’de Paris yakınlarındaki İranlı muhalifler tarafından gerçekleştirilen toplantıya düzenlenen saldırı girişimindeki rolleri nedeniyle Belçika tarafından suçlanan üç İranlı hakkındaki hapis cezalarının onaylanmasıyla neredeyse aynı zamana denk geliyor. Söz konusu İranlılar arasında ülkesinin Viyana’daki büyükelçiliğinde İranlı bir diplomat olan Esedullah Esedi de bulunuyor. Ayrıca tutuklama, İran nükleer dosyasına ilişkin müzakereleri sonuçlandırma girişimlerinin çıkmaza girdiği bir aşamada gerçekleşti. Geçtiğimiz Salı gününden bu yana Tahran’da bulunan Avrupalı ​​arabulucu Enrique Mora’nın girişimlerinin olumlu bir sonuca yol açıp açmayacağı henüz bilinmiyor. Aynı şekilde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, İran’a açıklanmayan üç bölgede nükleer izlerin bulunduğu koşullara dayalı olarak baskı altında. Bu sorun, 2015 anlaşmasının imzalanması öncesine dayanıyor. Bu çerçevede Fransız bir diplomatik kaynak, ABD ve İran’ın olağanüstü ikili sorunları hızla çözme yeteneği konusundaki ‘karamsarlığını’ dile getirdi. Reuters’a göre Fransız kaynak, bu durumu bir ‘hata’ olarak nitelendirirken, İran tarafını nükleer anlaşmayı canlandırmak için ‘zamanı kullanma’ oyunu konusunda uyardı. Batılı çevreler, İran’ın zaman faktörüne ve Batı’nın müzakerelerin süresiz olarak sürdürülmesinin ‘İran’a nükleer programını ilerletmesi ve nükleer eşiğine yaklaşması için’ yeterli zaman vereceğine dair korkularına bel bağladığına inanıyor. Bu durum, Batılıların ve Ortadoğu’daki ilgili tarafların endişelerini artırıyor.
AB Sözcüsü Peter Stano ise genellemeler çerçevesinde Mora’nın Tahran’daki görevine atıfta bulunmaya devam ederken, görevinin ‘anlaşmayı kurtarmak için mümkün olan her şeyi yapmak’ olduğunu söyledi. Stano, Mora’nın müzakereleri ilerletmeyi, Viyana’ya dönebilmeyi ve müzakereleri olumlu bir şekilde yürütmeyi amaçladığını söyledi. Ancak dün akşama kadar Mora’nın Tahran’daki görüşmelerinin sonuçları hakkında ayrıntılı bilgi sızdırılmadı. En karmaşık meselenin, ‘İran tarafının Devrim Muhafızları’nın adını ABD terör örgütleri listesinden çıkarmakta ısrar etmesi ve Washington’un bu ısrarı reddettiği’ olduğunu unutmamak gerekiyor. Mora’dan Tahran’a gitmesini isteyen Avrupa Dışişleri Bakanı Josep Borrell de geçen hafta yaptığı bir basın toplantısında, Devrim Muhafızları’nın listeden çıkarılması için her iki tarafça kabul edilebilir bir ‘orta yol’ önerme çağrısında bulundu. Aktarılana göre Washington, Tahran’a yanıt vermeyi kabul ederse Kasım Süleymani’nin öldürülme sayfasını çevirmek ve Körfez ve Ortadoğu’da güvenlik ve istikrarı tehdit etmekten kaçınmak için Tahran’dan bir taahhüt isteyecek.



Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
TT

Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)

Kasım 2023'te başlayan dava nihayet sonuçlandı ve Estonya yargısı, aynı yılın mart ayında tutuklanan politikacılar hakkındaki kararını verdi. 

Harju Bölge Mahkemesi'nde geçen perşembe görülen davada muhafazakar Koos partisinin kurucularından Aivo Peterson vatana ihanetten 14 yıl, Dmitri Rootsi ve Andrei Andronov ise 11'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

Ekim 2022 - Mart 2023'te Estonya devleti ve toplumunun hilafına Rusya'nın politikalarını desteklemekle suçlanan üç siyasetçi bu iddiaları reddediyor. 

Moskova'dan aldıkları emirlerle hareket etme iddialarının hedefindeki üçlü, temyize başvuracaklarını açıkladı. 

Partiden yapılan açıklamada da savcıların Estonya'nın anayasal düzeni ve güvenliğine nasıl zarar verildiğine dair somut kanıt gösteremediği savunuldu.

Estonya'nın Ukrayna'ya yardımına karşı çıkan Koos partisi, bu yıl düzenlenen belediye seçimlerinde ülke genelindeki oyların yalnızca binde 8'ini alabilmişti. 

2022'de kurulan parti, Baltık ülkesinin NATO'dan çıkıp tarafsızlığını ilan etmesini ve yabancı askerlerin ülke topraklarından çekilmesini isterken, diğer ülkeler arasındaki askeri çatışmalara doğrudan ya da dolaylı olarak karışılmasına karşı çıkıyor. 

Öte yandan Aivo Peterson, Ukrayna'dan 2014'te tek taraflı bağımsızlığını ilan eden ve Eylül 2022'de Rusya'ya katılma kararı alan Donetsk Halk Cumhuriyeti'ni 2023'te ziyaret etmişti. 

55 yaşındaki siyasetçi, Şubat 2022'de başlayan Ukrayna savaşına dair bilgi almak için bölgeye gittiğini şu ifadelerle savunmuştu:

Estonya medyasından aldığımız bilgiler tek taraflı. Tüm gazetecilerimiz Kiev'i destekliyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova haziranda yaptığı açıklamada Estonya için "düşmanca davranan ülkeler arasında ilk sıralarda" ifadesini kullanmış, Tallin yönetiminin kendilerini yalanlarla bir tehdit gibi gösterdiğini öne sürmüştü. 

Independent Türkçe, ERR, RT


Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
TT

Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)

İsrail basınında yer alan haberlerde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack ile pazartesi günü Kudüs’te yaptığı görüşmede, Trump yönetiminden “sert ve özel mesajlar” aldığı belirtildi. Görüşmenin, ay sonunda Florida’da yapılması planlanan ABD-İsrail zirvesi öncesinde gerçekleştiği aktarıldı. Barrack-Netanyahu görüşmesinin ana gündem maddelerinin Gazze, Suriye ve Trump’la yapılacak buluşma olduğu kaydedildi.

Gazze’de “kabul edilemez” açıklamalar

Gazze dosyasında, Ekim ayında başlayan kırılgan ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesi ele alınırken, Yedioth Ahronoth gazetesi Barrack’ın, Netanyahu’nun Türkiye’nin rolüne ilişkin kaygılarını gidermeye çalıştığını ve Türkiye’nin Gazze’de kurulması öngörülen uluslararası güce katılmasına ikna etmeye çalıştığını yazdı. Haberde, Barrack’ın Türkiye’nin Hamas üzerinde en fazla etkiye sahip ülke olduğunu ve silahsızlanma konusunda Hamas’ı ikna edebilecek en güçlü aktör konumunda bulunduğunu vurguladığı belirtildi.

frt
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şarm el-Şeyh Ortadoğu Barış Bildirgesi'ni imzalarken (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth’tan aktardığı habere göre Barrack, Türkiye’nin Trump planını imzaladığını ve Hamas adına silahların teslimini içeren maddeye taahhüt verdiğini Netanyahu’ya hatırlattı. Türkiye’nin katılımının, şu aşamada çekimser olan birçok ülkeyi de uluslararası güce katılmaya teşvik edeceğini savundu.

Haberde, Barrack’ın “Türkiye’nin dışlanmasının diğer ülkelerin de geri adım atmasına yol açtığını, Başkan Trump’ın bu planın başarısız olmasına izin vermeyeceğini” söylediği aktarıldı. Ayrıca Netanyahu’nun “Hamas’ın silah bırakacağına güvenmediği” yönündeki açıklamalarının ve İsrail’in bunu zorla sağlayabileceğine dair ifadelerinin “kabul edilemez” olduğu ve planı tehdit ettiği uyarısında bulunduğu kaydedildi.

Bu bilgiler, İsrail Kanal 12 televizyonunun aktardıklarıyla da örtüştü. Kanal 12, Beyaz Saray’ın Netanyahu’ya “özel ve sert” bir mesaj gönderdiğini ve Hamas’ın üst düzey askeri isimlerinden Raid Saad’ın öldürülmesinin, Trump arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasının ihlali olarak görüldüğünü bildirdi.

Kanal ayrıca, Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan anlaşmanın ikinci aşamasına geçiş konusundaki görüş ayrılıkları ve İsrail’in bölgedeki genel politikaları nedeniyle Trump yönetimi ile Netanyahu hükümeti arasında artan bir gerilim yaşandığını aktardı.

ABD’li iki yetkili, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Beyaz Saray Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Başkan Trump’ın damadı Jared Kushner’in Netanyahu’nun tutumundan “son derece rahatsız” olduğunu söyledi. Üst düzey bir ABD’li yetkiliye göre Netanyahu’ya verilen net mesajda şu ifadelere yer verildi: “Eğer itibarını zedelemek ve anlaşmalara uymayan bir lider olarak görünmek istiyorsan bu senin tercihin. Ancak Trump’ın arabuluculuğunda sağlanan Gazze anlaşmasının itibarını zedelemene izin vermeyiz.”

Batı Şeria ve bölgesel gerilim

Batı Şeria konusunda da Beyaz Saray’ın, Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddetinden ve “Arap dünyasında provokasyon olarak algılanan” İsrail adımlarından giderek daha fazla endişe duyduğu belirtildi. ABD’li bir yetkili, Washington’un Netanyahu’dan İsrail’in güvenliğini tehlikeye atmasını değil, İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’nın genişletilmesine zarar verecek adımlardan kaçınmasını istediğini söyledi.

Aynı yetkili, Netanyahu’nun son iki yılda uluslararası alanda giderek yalnızlaştığını savunarak, “Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin neden onunla görüşmeyi reddettiğini ve Abraham Anlaşmaları’nın üzerinden beş yıl geçmesine rağmen neden BAE’ye davet edilmediğini kendisine sorması gerekir” dedi. Yetkili, Netanyahu’nun tansiyonu düşürmeye hazır olmaması halinde Washington’un Abraham Anlaşmaları’nı genişletme çabalarına zaman ayırmayacağını da ifade etti.

Beyaz Saray’da Netanyahu’ya öfke

Trump’ın, son dönemde Netanyahu’nun sert eleştirilerine maruz kalan Barrack’ı Kudüs’e göndermesi dikkat çekti. Netanyahu, Barrack için “Amerika’daki Türk büyükelçisi gibi davranıyor” ifadesini kullanmıştı. Barrack’ın İsrail demokrasisine ilişkin sözleri de Netanyahu’nun tepkisini çekmiş, Barrack bu açıklamalar için özür dilemişti.

Yedioth Ahronoth yazarı Nahum Barnea, ABD’li kaynaklara dayandırdığı yazısında, Washington’un Netanyahu’nun Trump’ın barış planını hayata geçirme konusunda samimi olmadığı ve İsrail’in sürekli savaş halinde kalması için çaba gösterdiği kanaatine vardığını yazdı. Barnea, Beyaz Saray’da Netanyahu’ya yönelik sert ve ağır ifadeler kullanıldığını, bunların bir kısmının doğrudan Netanyahu’ya da iletilmiş olabileceğini belirtti.

Suriye’de “kırmızı çizgiler”

İsrail basınına göre Barrack, Netanyahu’ya Suriye konusunda da “kırmızı çizgiler” iletti. Trump yönetiminin, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’yı Washington’un bir müttefiki olarak gördüğü ve ülkenin istikrarı için desteklenmesi gerektiği görüşünde olduğu aktarıldı. ABD’nin, İsrail’in yoğun askeri operasyonlarının Suriye’de yönetimin çökmesine yol açmasından endişe duyduğu ve güvenlik anlaşmasına varılmasını istediği belirtildi.

Lübnan konusunda ise Trump’ın, İsrail’in Hizbullah’a karşı sınırlı baskıyı sürdürmesini desteklediği, ancak geniş çaplı bir savaşa onay vermediği ifade edildi.

İsrailli analistler, Netanyahu’nun Barrack’ın tüm taleplerini reddetmeyeceğini, ancak kesin taahhütlerden kaçınarak Trump’la 29 Aralık’ta Florida’da yapacağı görüşmenin önünü açmaya çalıştığını öne sürdü. Buna karşın Netanyahu’nun, Barrack’ın ofisine ulaşmasından hemen önce Suriye’ye hava saldırısı düzenlenmesi talimatı vererek bağımsız hareket ettiği mesajını da vermekten geri durmadığı kaydedildi.

vgt
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Pazartesi günü bir araya geldi (İsrail hükümeti)

Türkiye’ye mesaj olarak yorumlanan bir adımda ise Netanyahu’nun, Yunanistan Başbakanı ve Kıbrıs Rum Yönetimi lideriyle üçlü bir zirve düzenleme kararı aldığı belirtildi. İsrail’de bu toplantı, Türkiye’ye yönelik doğrudan siyasi mesaj olarak değerlendirildi. Barrack ise görüşme sonrasında, temasların “bölgesel barış ve istikrarı hedefleyen yapıcı bir diyalog” olduğunu söyledi.


Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

TT

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı saldırganına müdahale ederken yaralanan Ahmed el-Ahmed, ameliyat edildi

Bondi Plajı’ndaki saldırganlardan birini etkisiz hâle getirerek silahını alan manav Ahmed el-Ahmed’in, saldırı sırasında yaralanmasının ardından ameliyata alındığı bildirildi. El-Ahmed’in ailesi, oğullarını “kahraman” olarak nitelendirirken, hastanedeki tedavisi sürerken kendisi için başlatılan bağış kampanyasına yoğun destek geldi.

El-Ahmed’in, Avustralya yayın kuruluşu ABC’ye konuşan anne ve babası, oğullarının omzundan dört ila beş kurşunla vurulduğunu, vücudunda hâlâ çıkarılmamış mermiler bulunduğunu söyledi. Ailesi, Ahmed el-Ahmed’in 2006 yılında Avustralya’ya geldiğini, kendilerinin ise Suriye’den Sidney’e yalnızca birkaç ay önce ulaştıklarını ve uzun süredir oğullarından ayrı olduklarını belirtti.

Kuzeni Hozay el-Kenc, pazartesi günü basına yaptığı açıklamada, Ahmed el-Ahmed’in ilk ameliyatının başarıyla tamamlandığını söyledi. El-Kenc, “İlk ameliyatını geçirdi. Durumuna bağlı olarak iki ya da üç ameliyat daha gerekebilir” dedi.

Aileden hükümete çağrı

El-Ahmed’in anne ve babası, yaşlarının ilerlemesi nedeniyle oğullarının iyileşme sürecinde yeterli destek verememekten endişe duyduklarını ifade ederek, Başbakan Anthony Albanese hükümetinden yardım talep etti. Aile, Almanya’da ve Rusya’da yaşayan iki kardeşin Avustralya’ya gelerek destek olabilmesi için vize kolaylığı istediklerini belirtti.

sdfg
Ahmed Al-Ahmed'in babası Muhammed Fateh Al-Ahmed (Videodan alınan ekran görüntüsü).

Anne, “Şu anda yardıma ihtiyacı var çünkü engelli kaldı. Diğer çocuklarımızın buraya gelmesini istiyoruz” dedi. Ahmed el-Ahmed’in, saldırganın mermileri bittiğinde silahını elinden aldığı sırada vurulduğunu da aktardı.

Başbakan Albanese, Ahmed el-Ahmed’in cesaretinin hayatlar kurtardığını söyledi. ABD Başkanı Donald Trump da el-Ahmed’i “çok, çok cesur bir kişi” olarak nitelendirdi.

Bağışlar 750 bin dolara yaklaştı

Reuters’ın aktardığına göre, 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed için başlatılan bağış kampanyasında toplanan miktar yaklaşık 750 bin ABD dolarına ulaştı. GoFundMe üzerinden başlatılan kampanya, bir gün içinde 1,1 milyon Avustralya dolarını (yaklaşık 744 bin ABD doları) aştı.

Ailesinin anlattığına göre el-Ahmed, Bondi’de bir arkadaşıyla kahve içerken silah seslerini duydu. Ağaç arkasına saklanan silahlı kişiyi fark eden el-Ahmed, saldırganın cephanesi tükendiğinde arkadan yaklaşarak silahını almayı başardı.

Hanuka Bayramı dolayısıyla düzenlenen etkinlikte gerçekleşen silahlı saldırıda en az 15 kişi hayatını kaybederken, 42 kişi yaralandı. Saldırının Navid Akram (24) ile babası Sajid Akram (50) tarafından gerçekleştirildiği açıklandı.

Başbakan Chris Minns, hastane ziyaretinin ardından yaptığı paylaşımda, “Ahmed’in gösterdiği cesaret olağanüstüydü. Hayatını büyük bir riske atarak saldırganı etkisiz hâle getirdi” dedi.

El-Ahmed’in, silahlı saldırgana arkadan koşarak uzun namlulu tüfeğini aldığı anlara ait görüntüler dünya genelinde medya kuruluşları tarafından yayımlandı ve sosyal medyada 22 milyondan fazla kez izlendi.