Fransız diplomatik kaynak, İran’ı ‘provokatif’ bir eylemde bulunmakla suçladı

İran’ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani, geçen çarşamba günü Tahran’da Avrupa Koordinatörü Enrique Mora’yı kabul etti (EPA)
İran’ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani, geçen çarşamba günü Tahran’da Avrupa Koordinatörü Enrique Mora’yı kabul etti (EPA)
TT

Fransız diplomatik kaynak, İran’ı ‘provokatif’ bir eylemde bulunmakla suçladı

İran’ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani, geçen çarşamba günü Tahran’da Avrupa Koordinatörü Enrique Mora’yı kabul etti (EPA)
İran’ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani, geçen çarşamba günü Tahran’da Avrupa Koordinatörü Enrique Mora’yı kabul etti (EPA)

Fransa Dışişleri Bakanlığı’nın ve bakanlığa yakın kaynakların aktardığına göre yıllardır eğitim alanında faaliyet gösteren aktivist Cecile Kohler ve eşi, turistik bir gezi sonrasında İran’dan ayrılmak üzereyken Tahran havalimanında tutuklandı.
İran, Kohler ve eşinin yanı sıra Mayıs 2020’de yakalanan ve ‘casusluk’ suçlamasıyla 5 yıl hapis cezasına çarptırılan Benjamin Brier ve Haziran 2019’da gözaltına alınarak ‘rejimin güvenliğine karşı tehdit oluşturma’ suçundan 5 yıl hapis cezasına çarptırılan antropolog Fariba Adelkhah olarak 4 Fransız’ı alıkoyuyor. Aynı şekilde Adelkhah’ın akademik araştırmacı olan erkek arkadaşı Roland Marchal da kız arkadaşına eşlik etmek üzere İran’ın başkentine gittiğinde benzer suçlamalar nedeniyle Tahran havalimanında gözaltına alınmıştı. Kendisi 2020 yılının Mart ayında serbest bırakıldı. O dönemde Marchal’ın serbest bırakılmasıyla eş zamanlı olarak ABD yasalarına göre yasaklı bir teknolojinin Tahran’a aktarılmasındaki rolü nedeniyle teslim edilmesini talep ettiği İranlı mühendis Celal Ruhullah Necad da Paris tarafından serbest bırakıldı. Paris, iki olay arasında herhangi bir bağlantının olduğunu reddetmesine rağmen Fransa’daki genel kanı, bunların birbiriyle bağlantılı olduğu ve İran’ın, mimarın serbest kalması için Marchal’ı bir baskı aracı olarak kullandığı yönünde.
Geçtiğimiz Mart ayında İran, İran asıllı İngilizler Nazanin Zaghari-Ratcliffe’yi casusluk suçlamasıyla 6 yıl ve Enuşe Aşuri’yi ise 5 yıl tutuklu kalmaları sonrasında serbest bırakırken, ‘takas’ konusu yeniden gündeme geldi. Bu adım, Şah döneminde bir savunma anlaşmasından kalma İran’ın bloke edilmiş 390 milyon sterlinlik (530 milyon dolarlık) dövizinin serbest bırakılması üzerine gerçekleşti. Yaşananların ardından İngiliz ve İranlı taraflar, aralarında bir ‘anlaşmanın’ varlığını inkâr eden açıklamalar yaptı.
Öte yandan geçtiğimiz Cuma günü İsveç hükümeti, İran’daki vatandaşlarından birinin gözaltına alındığını açıkladı. İsveç’teki çevreler, olayın Hamid Nuri’nin Stockholm’de devam eden davasıyla bağlantılı olduğunu belirtiyor. Nuri, 1988 yazında muhaliflerin tasfiyesine karışma suçlamasıyla Kasım 2019’da İsveç’in başkenti Stockholm’de havalimanında gözaltına alınmıştı.
İranlı yetkililerin çoğu çifte vatandaş olan Batılıları gözaltına almak üzere itimat ettiği, ancak itiraf etmediği başka gerçekler de var. Öyle ki Tahran, Avrupa ve ABD’de tutuklu bulunan vatandaşlarını serbest bırakmak veya mali- ekonomik taleplerini gerçekleştirmek için bir baskı ve şantaj aracına başvuruyor.
Cecile Kohler ve kocasının davasında dikkat çekici olan, İran’daki internet sitelerinde tutuklamanın ayrıntıları ve nedenlerine dair açıklamaları aktarmaktan kaçınacak kadar ileri giden Paris’teki medya kuruluşlarının da yaptığı gibi, Fransa Dışişleri Bakanlığı’nın söz konusu isimlerin kimliklerini gizlemesi.
Dışişleri Bakanlığı, 12 Mayıs’ta kısa bir açıklama yaparak, vatandaşlarının tutuklandığını doğrularken, aynı zamanda ‘haksız’ olarak nitelendirdiği tutuklama sürecini de kınadı. Ayrıca Paris, hükümetin bu konuyu yakından takip ettiğini vurgulayarak, söz konusu tutukluların derhal serbest bırakılması çağrısında bulundu. Fransa’nın Tahran Büyükelçisi, uluslararası anlaşmalara uygun olarak ‘iki isme konsolosluk koruması sağlamak için’ İran makamlarıyla gerekli temasları sağladı.
Eş zamanlı olarak Fransa Dışişleri Bakanlığı, Paris’teki İran Büyükelçiliği Maslahatgüzarı’nı Siyasi ve Güvenlik İşleri Genel Müdürü ile görüşmeye çağırdı. Bu olaylar çerçevesinde görüşme, tutuklama için bir açıklama talep etmeye ve resmi protestoyu doğrudan İran’ın Paris’teki resmi temsilcisine iletmeye odaklanıyor.

‘Provokasyon’ teşkil ediyor
Ancak Reuters haber ajansının aktardığına göre G7 bakanlar toplantısının oturum aralarında Weissenhaus’tan (Almanya) bir Fransız kaynak, Fransız vatandaşlarının tutuklanmasının bir ‘provokasyon’ teşkil ettiğini belirtti. Aynı şekilde ABD’de Cumhuriyetçi Senatörü Jim Rich, Avrupa’ın Tahran elçisi Enrique Mora’nın ziyaretiyle bağlantılı olarak söz konusu iki Fransız’ın tutuklanmasını, Tahran’la yapılacak herhangi bir kötü anlaşmanın tabutuna çakılan son çivi olarak nitelendirdi. Rich, Avrupa Birliği’nin (AB) İran’ın güvenilir bir taraf olmadığını kabul etmesi gerektiğini de vurguladı.
Paris genellikle daha etkili olan düşük profilli bir yaklaşım benimseyerek bu tür süreçlerden çıkış yolları bulmaya çalışmak için başlangıçta sessiz diplomasiyi tercih ediyor. Ancak İran İstihbarat Bakanlığı tarafından resmi bir açıklama yapıldıktan sonra Fransa Dışişleri Bakanlığı’nın ne olduğu hakkında yorum yapmaktan başka seçeneği kalmadı. Paris ayrıca, yaşananlar hakkında olabildiğince az ayrıntı vermeye devam ediyor.
İran İstihbarat Bakanlığı’nın açıklamasının hemen ardından Çarşamba günü ‘Iran International’ adlı internet sitesi, tutuklanan iki kişinin ‘Kohler ve eşi’ olduğunu bildirdi. Kohler, Fransa’nın önde gelen sendikalarından ‘Ulusal Eğitim, Kültür ve Mesleki Eğitim Federasyonu’ Uluslararası İlişkiler Departmanı Başkanı olarak görev yapıyor. Sitede yer alan bilgilere göre Kohler ve eşi, federasyonu temsilen değil, turistik seyahat amacıyla İran’da bulunuyordu ve Avrupalı çift, 29 Nisan’da İmam Humeyni Uluslararası Havalimanı’na giriş yaptı. Iran International’a göre çiftin ziyareti, 1 Mayıs’taki İşçi Bayramı münasebetiyle öğretmenler tarafından düzenlenen protesto gösterilerine denk geldi. İran İstihbarat Bakanlığı, iki Avrupalıyı ‘istihbarat alanında deneyimli ajanlar olmakla’ suçlarken, amaçlarının ‘kaosa neden olmak ve toplumu istikrarsızlaştırmak’ olduğunu açıkladı. Resmi açıklamaya göre bu vesileyle İran’da meydana gelen gösterilerden sorumlu olan ‘Öğretmen Sendikaları Koordinasyon Kurulu’ başta olmak üzere İran sendikaları ile temasa geçmeye çalıştılar.
Fransa tarafından ise Kohler’in çalıştığı federasyonun Genel Sekreteri Christophe Lalande, Fransız kadın ve kocasının tatilleri sonrasında İran’dan dönmediklerini ve Paris’e dönüşlerinin bu hafta başında planlandığını söyledi. Lalande, kendileriyle iletişim kurma girişimlerinin başarısız olduğunu belirtti. Sendika yetkilisi Cecile Kohler’in Paskalya vesilesiyle özel bir turistik ziyaret için İran’da olduğunu söyledi. Kohler, 2009 yılında katıldığı sendikada 2016 yılından itibaren Uluslararası İlişkiler Departmanı Başkanı olarak görev yapıyor.

Tutuklama kararı akıllarda soru işareti bıraktı
Söz konusu iki Fransız’ın tutuklanma süreci, bir yanda zamanlaması, diğer yanda amacı ile ilgili birçok soruyu gündeme getiriyor. Zamanlama açısından olay, Haziran 2018’de Paris yakınlarındaki İranlı muhalifler tarafından gerçekleştirilen toplantıya düzenlenen saldırı girişimindeki rolleri nedeniyle Belçika tarafından suçlanan üç İranlı hakkındaki hapis cezalarının onaylanmasıyla neredeyse aynı zamana denk geliyor. Söz konusu İranlılar arasında ülkesinin Viyana’daki büyükelçiliğinde İranlı bir diplomat olan Esedullah Esedi de bulunuyor. Ayrıca tutuklama, İran nükleer dosyasına ilişkin müzakereleri sonuçlandırma girişimlerinin çıkmaza girdiği bir aşamada gerçekleşti. Geçtiğimiz Salı gününden bu yana Tahran’da bulunan Avrupalı ​​arabulucu Enrique Mora’nın girişimlerinin olumlu bir sonuca yol açıp açmayacağı henüz bilinmiyor. Aynı şekilde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, İran’a açıklanmayan üç bölgede nükleer izlerin bulunduğu koşullara dayalı olarak baskı altında. Bu sorun, 2015 anlaşmasının imzalanması öncesine dayanıyor. Bu çerçevede Fransız bir diplomatik kaynak, ABD ve İran’ın olağanüstü ikili sorunları hızla çözme yeteneği konusundaki ‘karamsarlığını’ dile getirdi. Reuters’a göre Fransız kaynak, bu durumu bir ‘hata’ olarak nitelendirirken, İran tarafını nükleer anlaşmayı canlandırmak için ‘zamanı kullanma’ oyunu konusunda uyardı. Batılı çevreler, İran’ın zaman faktörüne ve Batı’nın müzakerelerin süresiz olarak sürdürülmesinin ‘İran’a nükleer programını ilerletmesi ve nükleer eşiğine yaklaşması için’ yeterli zaman vereceğine dair korkularına bel bağladığına inanıyor. Bu durum, Batılıların ve Ortadoğu’daki ilgili tarafların endişelerini artırıyor.
AB Sözcüsü Peter Stano ise genellemeler çerçevesinde Mora’nın Tahran’daki görevine atıfta bulunmaya devam ederken, görevinin ‘anlaşmayı kurtarmak için mümkün olan her şeyi yapmak’ olduğunu söyledi. Stano, Mora’nın müzakereleri ilerletmeyi, Viyana’ya dönebilmeyi ve müzakereleri olumlu bir şekilde yürütmeyi amaçladığını söyledi. Ancak dün akşama kadar Mora’nın Tahran’daki görüşmelerinin sonuçları hakkında ayrıntılı bilgi sızdırılmadı. En karmaşık meselenin, ‘İran tarafının Devrim Muhafızları’nın adını ABD terör örgütleri listesinden çıkarmakta ısrar etmesi ve Washington’un bu ısrarı reddettiği’ olduğunu unutmamak gerekiyor. Mora’dan Tahran’a gitmesini isteyen Avrupa Dışişleri Bakanı Josep Borrell de geçen hafta yaptığı bir basın toplantısında, Devrim Muhafızları’nın listeden çıkarılması için her iki tarafça kabul edilebilir bir ‘orta yol’ önerme çağrısında bulundu. Aktarılana göre Washington, Tahran’a yanıt vermeyi kabul ederse Kasım Süleymani’nin öldürülme sayfasını çevirmek ve Körfez ve Ortadoğu’da güvenlik ve istikrarı tehdit etmekten kaçınmak için Tahran’dan bir taahhüt isteyecek.



ABD'nin uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı düşünülen tekneyi hedef alan saldırısında 4 kişi öldü

ABD Başkanı Donald Trump'ın Venezuela açıklarında ABD hava saldırısı sonucu yanan bir tekneyi gösteren videodan (Arşiv- Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump'ın Venezuela açıklarında ABD hava saldırısı sonucu yanan bir tekneyi gösteren videodan (Arşiv- Reuters)
TT

ABD'nin uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı düşünülen tekneyi hedef alan saldırısında 4 kişi öldü

ABD Başkanı Donald Trump'ın Venezuela açıklarında ABD hava saldırısı sonucu yanan bir tekneyi gösteren videodan (Arşiv- Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump'ın Venezuela açıklarında ABD hava saldırısı sonucu yanan bir tekneyi gösteren videodan (Arşiv- Reuters)

ABD ordusu, dün Doğu Pasifik'te uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı düşünülen bir tekneyi hedef alan hava saldırısında 4 kişinin öldüğünü açıkladı. Saldırıya yönelik eleştiriler artarken, saldırılarda şu ana kadar 87'den fazla kişi hayatını kaybetti.

ABD Güney Komutanlığı, X platformunda yaptığı paylaşımda, "uluslararası sularda terör örgütü tarafından işletilen bir tekneyi hedef aldıklarını" belirterek, "istihbarat, teknenin yasadışı uyuşturucu taşıdığını ve Doğu Pasifik'te bilinen bir uyuşturucu kaçakçılığı rotasından geçtiğini doğruladı" ifadelerini kullandı.

Güney Komutanlığı, gemide bulunan 4 uyuşturucu karteli üyesinin ölümünü doğruladı ve çok motorlu bir teknenin hızla giderken patlama sonucu alev aldığını gösteren bir video yayınladı.

Ağustos ayından bu yana Trump yönetimi, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele bahanesiyle Karayipler'deki ve Venezuela açıklarındaki ABD askeri varlığını artırıyor ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro'yu bir kaçakçılık karteline liderlik etmekle suçluyor.

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, salı günü yaptığı açıklamada, ABD'nin uyuşturucu gemilerine yönelik saldırılarının "henüz başlangıç aşamada" olduğunu söyledi.

Bu saldırılar uluslararası eleştirilere maruz kaldı ve BM uzmanları tarafından "yargısız infaz" olarak nitelendirildi. Ancak Pentagon sözcüsü Kingsley Wilson salı günü saldırıların yasal olduğunu vurguladı.

Wilson, düzenlediği basın toplantısında operasyonların "ABD ve uluslararası hukuka göre yasal olduğunu ve tüm eylemlerin silahlı çatışma hukukuna uygun olduğunu" söyledi.

ABD saldırısında hayatını kaybeden Kolombiyalı balıkçı Alejandro Carranza'nın ailesi, çarşamba günü Washington merkezli Amerika İnsan Hakları Komisyonu'na (IACHR) ABD aleyhine şikayette bulunduklarını duyurdu.

Ailesinin verdiği bilgiye göre, Carranza 15 Eylül'de Kolombiya'nın kuzeyindeki Santa Marta şehrinden açık denizlerde balık tutmaya çıkmış ve birkaç gün sonra ölü bulunmuştu.

ABD güçleri, eylül ayından bu yana Karayipler ve Doğu Pasifik'te uyuşturucu kaçakçılığı için kullanıldığından şüphelenilen 20'den fazla tekneyi imha etti ve saldırılarda 87'den fazla kişi öldü.


Avrupalıların yarısı Trump’ı düşman olarak görüyor

İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
TT

Avrupalıların yarısı Trump’ı düşman olarak görüyor

İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)
İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen "Krallara Hayır" mitinginde Trump karşıtı pankartlar taşınmıştı (Reuters)

Avrupa Birliği'nde (AB) yapılan ankete göre vatandaşların yarısı, ABD Başkanı Donald Trump'ı Avrupa'nın düşmanı olarak görüyor. 

Fransız politika dergisi Le Grand Continent'te yayımlanan ankete Belçika, Fransa, İspanya, İtalya, Hollanda, Almanya, Portekiz, Hırvatistan ve Polonya'dan yaklaşık 10 bin kişi katıldı. 

Katılımcıların yüzde 48'i Trump'ı kesin düşman gördüğünü belirtti. Bu oran Belçika'da yüzde 62, Fransa'da yüzde 57, Hırvatistan'da yüzde 37, Polonya'daysa yüzde 19 oldu.

Öte yandan Avrupalılar, ABD'yle ilişkileri stratejik açıdan önemli görüyor. AB'nin ABD yönetimine karşı hangi tutumu benimsemesi gerektiği sorulduğunda "uzlaşma" seçeneği yüzde 48'le en popüler tercih oldu. 

AB vatandaşlarının yüzde 51'i gelecek yıllarda Rusya'yla doğrudan savaş riskinin olduğunu düşünüyor. Bunun çok ciddi bir risk olduğunu savunanların oranıysa yüzde 18. 

Ülkelerin Rusya'ya coğrafi yakınlık derecesine göre görüşler büyük farklılık gösterdi. Polonyalı katılımcıların yüzde 77'si savaş riskinin yüksek olduğunu düşünürken, bu oran Fransa'da yüzde 54, Almanya'da yüzde 51, Portekiz'de yüzde 39 ve İtalya'da yüzde 34 oldu. 

Çoğu kişi AB'nin muhtemel savaşa karşı yeterince hazır olmadığını da düşünüyor. Katılımcıların yüzde 69'u ülkelerinin Rusya'ya karşı savunma kapasitesinin "zayıf kaldığını" ya da "hiç olmadığını" söyledi.

Rusya'dan gelebilecek tehditler arasında teknoloji ve dijital güvenliği etkileyecek saldırılar yüzde 28'le en üst sırada yer aldı. Askeri güvenlikse bunun ardından yüzde 25 oranındaydı.

Katılımcıların yüzde 69'u muhtemel savaş durumunda AB'nin birliğini pekiştirerek koruyucu bir rol oynaması gerektiğini söyledi.

9 ülkedeki katılımcıların büyük çoğunluğu AB üyeliğini destekledi, vatandaşların yüzde 74'ü ülkelerinin blokta kalmasını istediğini belirtti. 

Bu oran yüzde 90'la Portekiz ve yüzde 89'la İspanya'da en yüksek seviyedeyken, yüzde 68'le Polonya'da ve yüzde 61'le Fransa'da en düşük orandaydı.

Anketi düzenleyen Cluster 17 şirketinin kurucusu Jean-Yves Dormagen, AB'de "Trumpçılığın düşmanca bir güç olarak görüldüğünü" belirterek şöyle devam ediyor: 

Avrupa sadece artan risklerle karşı karşıya değil, aynı zamanda kendi tarihsel, jeopolitik ve siyasi yapısında da dönüşüm geçiriyor. Ankette çıkan genel tablo, endişeli, kendi kırılganlıklarının çok iyi farkında olan ve olumlu bir geleceği düşünebilmek için mücadele eden bir Avrupa'yı gösteriyor.

Independent Türkçe, Guardian, La Voce di New York


Maduro’nun iktidarı bırakmak için yaptığı teklif ortaya çıktı

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
TT

Maduro’nun iktidarı bırakmak için yaptığı teklif ortaya çıktı

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)
Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)

Trump'ın Maduro'ya "ültimatom" verdiği de öne sürülmüştü (Reuters)

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'yla ABD Başkanı Donald Trump'ın telefon görüşmesinin detayları ortaya çıktı. 

Kimliğinin açıklanmaması şartıyla Telegraph'a konuşan kaynaklar, Maduro'nun iktidarı bırakmak için belirli şartlar sunduğunu ancak Trump'ın bunları kabul etmediğini savunuyor.

Buna göre Maduro, 200 milyon dolarlık servetini korumayı, kendisine yakın yaklaşık 100 kişi hakkında hiçbir işlem yapılmamasını ve dost bir ülkeye sığınmasının sağlanmasını istemiş.

Kaynaklar, Washington'ın özellikle üst düzey yetkililer hakkında herhangi bir işlem yapılmaması talebine yanaşmadığını belirtiyor. 

15 dakikalık telefon konuşmasında iki liderin, Venezuela'da olası bir geçiş hükümetinin nasıl kurulacağına veya Maduro'nun nereye gönderileceğine dair de anlaşmaya varamadığı ifade ediliyor. 

Trump'ın, Maduro'nun gidebileceği ülkeler arasında Rusya ve Çin'i gösterdiği öne sürülüyor. Ayrıca Katar'ın da bir seçenek olarak değerlendirildiği iddia ediliyor. 

Washington Post'un 27 Kasım'daki haberinde, Venezuela liderinin Türkiye'ye kaçabileceği de ileri sürülmüştü. 

Telegraph'ın haberinde, Maduro'nun kendisine yakın isimlerin geçiş hükümetinde rol oynamasını istediği ancak Beyaz Saray'ın bunu kabul etmediği yazılıyor.

Kaynaklardan biri, Venezuela liderinin "iki arada bir derede" kaldığını söylüyor. İktidardaki müttefikleri hakkında işlem yapılmasını kabul etmesi halinde Maduro'nun Venezuela'daki üst düzey isimler tarafından "hedef alınabileceği" belirtiliyor. 

ABD Dışişleri Bakanlığı, uyuşturucu kaçakçılığından sorumlu tuttuğu Güneşler Karteli'ni (Cartel de los Soles) terör örgütü ilan etmiş, liderinin Maduro olduğunu öne sürmüştü.

Haberde, Maduro'nun af istediği üst düzey askeri ve siyasi isimlerin, ABD tarafından hedef alınan bu örgüte üye olduğu savunuluyor. 

Diğer yandan Karakas yönetimi, böyle bir örgütün varlığını defalarca reddetmişti. Venezuela Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, ABD'nin Güneşler Karteli'yle ilgili açıklamasının "asılsız ve gerçek dışı" olduğu savunulmuştu. 

Beyaz Saray'ın örgütün en üst isimlerinden biri olduğunu öne sürdüğü Venezuela İçişleri, Adalet ve Barış Bakanı Diosdado Cabello da karteli "uydurma" diye nitelemişti.

Maduro, Trump'la telefon görüşmesi hakkunda dün yaptığı açıklamada, "Görüşmenin saygı çerçevesinde tamamlandığını ifade etmek isterim" demişti. Trump ise Maduro'yla konuşmasına ilişkin "Görüşmenin iyi ya da kötü geçtiğine dair bir şey söyleyemem" ifadelerini kullanmıştı. 

ABD'nin Karayipler'deki askeri yığınağı

Trump yönetimi uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gerekçesiyle Güney Mızrağı Operasyonu'nu başlattığını bu ay duyurmuştu. Amerikan ordusu, dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'un da aralarında bulunduğu çok sayıda savaş gemisiyle birlikte 15 bin askerini bölgeye sevk etmişti.

Bölgede eylülden bu yana en az 21 operasyon düzenleyen Amerikan ordusu, uyuşturucu kaçakçılığına karıştığını iddia ettiği 83 kişiyi öldürdü. 

Independent Türkçe, Telegraph, BBC