Rusya Güvenlik Konseyi, Finlandiya'nın NATO'ya katılmasının ‘risklerini’ tartıştı

Rusya ve ABD savunma bakanları arasında savaş başladığından beri ilk telefon görüşmesi… Scholz, Putin'i savaşı durdurmaya çağırdı

Dün Rusya Güvenlik Konseyi'nin Moskova'daki toplantısına başkanlık eden Putin (Reuters)
Dün Rusya Güvenlik Konseyi'nin Moskova'daki toplantısına başkanlık eden Putin (Reuters)
TT

Rusya Güvenlik Konseyi, Finlandiya'nın NATO'ya katılmasının ‘risklerini’ tartıştı

Dün Rusya Güvenlik Konseyi'nin Moskova'daki toplantısına başkanlık eden Putin (Reuters)
Dün Rusya Güvenlik Konseyi'nin Moskova'daki toplantısına başkanlık eden Putin (Reuters)

Moskova, Finlandiya'nın Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) katılma olasılığına karşı hazırlıklarını sıkılaştırdı. Yeni ‘tehdide’ karşı ‘pratik adımların’ tartışıldığı Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi'nin dünkü toplantısının açıklanan sonuçlarına göre, bu gelişmenin ‘tehlikelerine’ ilişkin peş peşe gelen diplomatik uyarılarla birlikte Kremlin bir sonraki aşamada harekete geçmek için hızla belirli mekanizmalar oluşturmaya başladı.
Kremlin, Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Rusya Güvenlik Konseyi’nin toplantısında ‘Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılma kararının getirebileceği riskleri’ tartıştığını duyurdu. Putin, toplantının kamuya açık bölümünde tartışmaya başlarken “İşler bu şekilde giderse Moskova, askeri adımlar atmak ve başka önlemler almak zorunda kalacak” ifadelerini kullandı.
Kremlin, Putin'in Rusya Güvenlik Konseyi'nin daimî üyelerine hitap ettiğini gösteren görüntüleri yayınladı. Putin konuşmasında dünkü toplantının önceden belirlenmiş bir gündem olmadan düzenlendiğini ve ‘pratik adımları’ tartışmaya ve ‘durumun kapsamlı bir değerlendirmesini’ yapmaya ayrıldığını söyledi.
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun toplantıda katılımcılara Rusya'nın Ukrayna'daki askeri operasyonunun ilerleyişi hakkında bilgi verdiğini belirterek, “Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılma kararı ve bunun Rusya'nın güvenliğine karşı doğuracağı olası riskler konusunda görüş alışverişinde bulunuldu” ifadelerini kullandı.
Kremlin iki gün önce yaptığı açıklamada, Finlandiya'nın NATO'ya katılma kararının ‘Rusya'nın güvenliğine tehdit oluşturduğuna’ dair uyarıda bulunmuştu. Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Moskova'nın ‘bu gelişmeye karşılık vermek için adımlar atması gerekeceği’ ifade edilmişti. Bu sırada Rusya'nın Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilci Yardımcısı Dmitry Polyanskiy, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılmasının ‘Avrupa'daki güvenlik durumunu kökten değiştireceğine’ dair uyarıda bulundu. Rus Haber Ajansı TASS’a göre Polyanskiy, “NATO, Rusya için bir düşman ittifakıdır. Eğer Finlandiya ve İsveç buna katılırsa, bundan doğacak sonuçları tahmin edebilirsiniz” ifadelerini kullandı.

Şoygu ve Austin görüşmesi
Öte yandan dün (Cuma), Ukrayna'daki savaşın başlamasından bu yana ilk kez Rusya ve ABD savunma bakanlarının telefon görüşmesi yapması dikkat çekti. Rusya Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Bakan Sergey Şoygu’nun, ABD’li mevkidaşı Lloyd Austin'den bir telefon aldığı ve görüşme esnasında ‘Ukrayna'daki durum da dahil olmak üzere uluslararası güvenlikle ilgili acil konuları tartıştıkları’ bildirildi.
Görüşmenin içeriği konusunda Rus ve ABD taraflarının açıklamaları arasında tutarsızlıklar vardı. Moskova, iki tarafın ‘görüş alışverişinde bulunduğunu’ söylerken, ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Austin'in Rus tarafını ‘Ukrayna'da derhal ateşkes ilan etmeye’ çağırdığını ve Moskova ile Washington arasındaki ‘iletişim hatlarını açık tutmanın önemini’ vurguladığını belirtti.

Scholz Putin görüşmesi
Kremlin dün, Batıdan aynı içeriği taşıyan başka bir çağrı aldı. Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı telefon görüşmesinde kendisine Ukrayna'da ‘acilen ateşkes ilan etmesi’ gerektiğini söyledi. Başbakan, Putin ile yaptığı görüşmede, ‘Ukrayna'da bir an önce ateşkes ilan edilmesi, Nazilerin Ukrayna'yı kontrol ettiği iddiasının reddedildiği ve Rusya'nın küresel gıda durumundan sorumlu olduğu’ şeklinde üç konuya odaklandığını söyledi.
Buna karşılık Kremlin Basın Servisi, Putin ve Scholz'un ‘Ukrayna'daki durumu insani yönlere odaklanarak tartıştıklarını’ bildirdi. ‘Nazi ideolojisini benimseyen savaşçılar tarafından uluslararası insancıl hukuk kurallarına yönelik devam eden ciddi ihlallere dikkat çekildiği’ de vurguladı. Açıklamanın devamında “Rusya-Ukrayna müzakerelerindeki son duruma ilişkin ana bir değerlendirme yapıldı. İki taraf, Ukrayna'nın sorunlarına ilişkin tartışmaları çeşitli kanallardan sürdürme konusunda anlaştı” ifadeleri kullanıldı.
Bu sırada Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov ‘Ukrayna ile yapılan müzakerelerin gidişatında ilerleme kaydedilemediğini’ söyledi. İki ülke tarafından ortak bir belgenin hazırlanmasına ilişkin çabaların hala engellerle karşı karşıya olduğunu söyleyerek, 'Rusya'nın önerilerine herhangi bir yanıt vermediği' için Ukrayna tarafının bu durumdan sorumlu olduğunu vurguladı. Ukrayna Başbakan Yardımcısı İrina Vereşuk'un Kiev'in iki aydan fazla bir süredir Mariupol'da kuşatma altında olan Azovstal demir-çelik fabrikasındaki Ukrayna askerlerinin tahliyesine ilişkin bir belge imzalamak isteğiyle ilgili açıklamalarına işaret eden Peskov, “Tüm sivillerin fabrikayı ve bu alanı terk edip istedikleri yöne gidebileceklerini belirten başkanımızın sözlerini temel alıyoruz, ki olan da bu. Askerlere gelince, onların da buradan ayrılabilecekleri, silahlarını bırakabilecekleri, buna göre kendilerine davranılacağı ve tüm yaralılara gerekli tıbbi bakımın sağlanacağı söylendi” dedi.

Sergey Lavrov’un açıklamaları
Bu sırada Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Batılı ülkelerini eleştiri yağmuruna tutarak diğer taraflara Rusya'ya uygulanan yaptırımlara dahil olmaları için baskı yaptıklarını söyledi ve onları ‘arsız’ olarak nitelendirdi.
Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Dışişleri Bakanlar Konseyi’nin toplantısının akabinde açıklamalarda bulunan Lavrov, Washington’ın bu konuyu Orta Asya bölgesindeki birkaç ülkeyle farklı düzeylerde gündeme getirdiğini söyleyerek, “Direkt bu ülkelerin Rusya ile iş birliğine devam edemeyeceklerini söylediler. Aynı şeyi, Batı yaptırımlarını ihlal etmeye cesaret edemeyeceğini iddia ettikleri Çin için de söylüyorlar” dedi.

Sahadaki gelişmeler
Sahadaki gelişmelere gelince, Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov dün gece Rus kuvvetlerinin Ukrayna Hava Kuvvetlerine ait bir Su-27 savaş uçağını düşürdüğünü duyurdu. Günlük verdiği brifingde, “Rus kuvvetleri, Poltava bölgesindeki Kremençug kentinin kuzey eteklerinde konuşlandırılan yüksek hassasiyetli uzun menzilli deniz ve hava silahlarıyla Ukrayna kuvvetlerine askeri teçhizat sağlamak için kullanılan üretim tesislerini, bir petrol rafinerisini ve benzin ve dizel yakıt tanklarını yok etti” ifadelerini kullandı.
Konaşenkov’a göre Rus ordusunun operasyonel ve taktik havacılığı, askerlerin ve teçhizatların toplandığı yaklaşık 153 bölgeyi vurdu. Harkov bölgesinde ABD yapımı hava savunma uyarı telsiz istasyonu ile 2 Grad çok namlulu roketatarı da vurdu. Aynı şekilde Rus füze ve topçu birlikleri 15 komuta merkezini, askerlerin ve teknik araçların toplandığı 520 alanı, ateş hattındaki 6 topçu birliğini ve Harkov bölgesindeki Shebelinka köyünün yakınlarındaki füze deposunu vurdu.



Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
TT

Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)

Fas'taki Z kuşağı protestolarında gözaltına alınan gençlere kötü muamele edilmesi tepki çekti.

Guardian'ın irtibata geçtiği aile ve avukatlar, gözaltındaki gençlerin polis merkezlerinde dövüldüğünü, saatlerce yiyecek ve su verilmeden tutulduğunu ve bazı durumlarda kendilerine zorla ifade imzalatıldığını savunuyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir anne, 18 yaşındaki oğlunun protestolara katılmamasına rağmen iki aydan uzun süredir gözaltında tutulduğunu söylüyor:  

Oğlum bir eyleme bile katılmamıştı. Bir büfede yemek yerken gözaltına alındı. Tutuklanırken o kadar kötü dövüldü ki bazı dişleri kırıldı.

Anne, oğlunun polis merkezinde ifade tutanaklarını imzalamayı reddettiği için yeniden dövüldüğünü de sözlerine ekledi. 

Sivil toplum kuruluşu (STK) Fas İnsan Hakları Derneği (AMDH) de bazı kadın protestocuların taciz, hakaret ve cinsiyetçi söylemlere maruz kaldığını aktarıyor.  

Haberde, Agadir yakınlarındaki Lqliaa kasabasında 1 Ekim'de düzenlenen gösterilerde üç protestocunun güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürüldüğü iddiası da paylaşılıyor. 

Olayda 12 yaşındaki çocuklar da dahil 14 protestocunun yaralandığı belirtiliyor. Yetkililerse bir grup eylemcinin polis karakoluna saldırdığını, ekiplerin de buna karşılık verdiğini savunuyor. 

Uluslararası Af Örgütü'ne göre şimdiye dek protestolarla bağlantılı olarak 2 bin 400'den fazla kişi hakkında hukuki işlem başlatıldı. 

AMDH, duruşmalarda avukatların bulunmadığına, soruşturmaların yetersiz yürütüldüğüne ve masumiyet karinesinin uygulanmadığına dikkat çekiyor. Onlarca kişiye 15 yıla varan hapis cezaları verildiği aktarılıyor. Çocuklar da dahil birçok göstericinin davası sürüyor.

STK'nin Marakeş şubesinden Mustapha Elfaz, "Gençlerin polis gözetiminde işkence gördüklerine dair korkunç tanıklıklar duyduk" diyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden Ahmed Benchemsi şunları söylüyor: 

Hükümet açıkça korktu ve herhangi bir muhalefet biçimine müsamaha göstermeyecekleri yönünde güçlü bir mesaj vermek için böyle bir baskıya başvurdu.

Eylülde patlak veren eylemlerde halk, en az 11 kentte yolsuzluğu protesto etmek için sokaklara dökülmüştü.

Göstericiler, Rabat yönetiminin sağlık ve eğitimi önemsemeyip uluslararası spor organizasyonlarına para akıttığını savunuyor. İspanya ve Portekiz'le birlikte 2030 FIFA Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmaya hazırlanan ülkede "Stadyumlar burada, hastaneler nerede?" sloganları duyulmuştu. 

Z Kuşağı 212 ve Fas Gençliğinin Sesleri gibi örgütlerin liderlik ettiği protestolar barışçıl başlasa da güvenlik güçleriyle çatışmalar nedeniyle üç kişi yaşamını yitirmiş, 600'den fazla kişi yaralanmıştı.

Independent Türkçe, Guardian, News International


İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
TT

İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun aylarca beklettikten sonra Mısır ile yapılan en büyük doğal gaz anlaşmasına onay vermesi, iki lider arasında olası bir zirveye ilişkin İsrail basınında yeni iddialar doğurdu. Ancak Kahire cephesi sessizliğini koruyor.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığı bilgilere göre Netanyahu ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi arasında ABD’de bir görüşme düzenlenmesi gündemde. Ancak sürece yakın Mısırlı bir kaynak, böyle bir buluşmanın kolay olmayacağını belirterek, “Gaz anlaşması tek başına bunu sağlamaz. İsrail’in Gazze anlaşmasını uygulamada ilerleme göstermesi ve Mısır’ın güvenliğini garanti etmesi gerekir. Bölgedeki tansiyon bitmiş değil ve ekonomik çıkar niteliğindeki bir gaz anlaşması bu durumu değiştirmez” değerlendirmesinde bulundu.

CNN’e konuşan bir İsrailli kaynak, Netanyahu’nun gaz anlaşmasına yönelik ilanının “olası Netanyahu–Sisi görüşmesi için hazırlıkların bir parçası” olduğunu aktardı.

Netanyahu’nun bu ay içinde ABD’ye giderek Başkan Donald Trump ile Florida’daki Mar-a-Lago’da görüşmesi bekleniyor. Aynı kaynaklara göre, İsrail hükümeti anlaşmaya resmi onayı aylarca geciktirdikten sonra, sonunda Trump yönetiminin baskısıyla onay verdi. Washington yönetimi, Netanyahu ile Sisi’yi bir araya getirerek bölgesel barış girişimlerini ve “İbrahim Anlaşmaları”nın kapsamını genişletmek istiyor.

Netanyahu çarşamba gecesi yaptığı televizyon konuşmasında, “İsrail tarihindeki en büyük gaz anlaşmasına onay verdim. Anlaşmanın değeri 112 milyar şekel (34.7 milyar dolar). Bunun 58 milyar şekeli (18 milyar dolar) devlet hazinesine girecek” açıklamasını yaptı ve anlaşmanın Amerikan Chevron şirketi ile İsrailli ortaklar üzerinden Mısır’a gaz ihracatını içerdiğini söyledi.

wscf
Deyr el-Belah’taki geçici Filistinli kampından bir kare (AFP)

İsrail ve Mısır, 1979’da barış anlaşması imzalamış olsa da iki lider yaklaşık on yıldır kamuoyu önünde görüşmedi. Kahire’den ise söz konusu iddialara ilişkin henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Mısırlı düşünür Abdülmünim Said, olası zirveye dair, “Benim için geçerli olan sadece Kahire’den gelen açıklamalardır” diyerek, gaz onayının barış sürecini canlandırıp canlandıramayacağının belirsiz olduğunu ifade etti. Said, “Bu durum sadece ekonomik bir anlaşma olarak kalabilir ve siyasi sonuç doğurmayabilir” dedi.

İsrail medyası ise iddiayı güçlendiren haberlerle çıktı. İsrail Kamu Yayın Kurumu, anlaşmanın Netanyahu ile Sisi arasında bu ay sonunda Florida’da bir görüşme ihtimalini doğurduğunu yazdı. Yedioth Ahronoth ve Kanal 12 de anlaşmanın Netanyahu–Trump–Sisi üçlü zirvesinin önünü açabileceğini aktardı; ayrıca Mısırlı tarafın, görüşmeye katılmak için anlaşma onayını şart koştuğunu belirtti.

Haberlere göre iki lider savaşın başlangıcından bu yana kamuoyuna açık şekilde konuşmadı ve taraflar arasındaki ilişkiler oldukça gergin. Kanal 12, Sisi’nin Temmuz ayında iç ve dış eleştirilere rağmen anlaşmayı kabul ettiğini, ancak İsrail hükümetinin beş ay boyunca süreci geciktirdiğini yazdı.

Aynı kaynaklara göre Mısır, Gazze’deki ateşkes sürecinde ilerleme sağlanmadan ve İsrail’in Gazze–Mısır sınır hattı olan Filadelfi Koridoru’ndan ve Nitsarim bölgesinden çekilmeden zirveye sıcak bakmıyor. Jerusalem Post da, gaz anlaşmasının üçlü zirve için gerekli siyasi tavizlerden yalnızca biri olduğunu kaydetti.

Mısırlı parlamenter Mustafa Bekri ise, gaz anlaşması ile olası liderler zirvesi arasında bağ kurulmasını reddetti. Bekri, İsrail kaynaklarından gelen iddialara itibar edilmemesi gerektiğini, esas olanın resmi Mısır tutumu olduğunu belirterek, “Mısır’ın pozisyonu nettir: Filistin halkının haklarının korunması ve Mısır’ın güvenliğinin garanti altına alınması vazgeçilmezdir” dedi.


Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
TT

Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)

Suriye hükümeti ile Ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yürütülen entegrasyon görüşmelerine ilişkin kaynaklar, tarafların yıl sonunda dolacak süre öncesinde tıkanan anlaşmayı ilerletmek için yoğun çaba gösterdiğini aktardı.

Şarku'l Avsat'ın sürece yakın Suriyeli, Kürt ve Batılı kaynaklardan edindiği bilgilere göre taraflar son günlerde temaslarını yoğunlaştırdı. Ancak görüşmelerdeki gecikmelerin yarattığı memnuniyetsizlik dikkat çekiyor. Kaynaklar, mevcut şartlarda anlaşmayı ileriye taşıyacak büyük bir sıçrama beklentisinin zayıf olduğunu belirtiyor.

Beş farklı kaynağa göre, geçici Suriye hükümeti, kuzeydoğu bölgesini kontrol eden Kürt güçlerine bir öneri sundu. Kaynaklar Şam yönetiminin söz konusu öneride, yaklaşık 50 bin savaşçıdan oluşan SDG’nin üç ana tümen ve daha küçük birlikler halinde yeniden yapılandırılmasına kapı araladığı bilgisini verdi.

Öneriye göre SDG, komuta zincirinin bir bölümünden vazgeçecek ve kontrol ettiği bölgeleri Suriye ordu birliklerine açacak.

Ancak kaynaklar, bu planın hayata geçip geçmeyeceğinin belirsiz olduğunu vurguladı. Birçok yetkili, yıl sonuna kısa süre kalmışken kapsamlı bir anlaşmaya varma ihtimalinin zayıf olduğunu, daha fazla müzakereye ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.