İran ile yürütülen ‘nükleer’ müzakerelere temkinli dönüş

Washington: Avrupa’nın iyimserliğine rağmen bir anlaşmaya varılması halen ‘uzak bir ihtimal’.

Enrique Mora ile Ali Bakıri (EPA)
Enrique Mora ile Ali Bakıri (EPA)
TT

İran ile yürütülen ‘nükleer’ müzakerelere temkinli dönüş

Enrique Mora ile Ali Bakıri (EPA)
Enrique Mora ile Ali Bakıri (EPA)

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell dün yaptığı açıklamada, elçisi ile İranlı yetkililer arasında Tahran'da yapılan son görüşmeler sırasında kaydedilen ilerlemenin iki ay önce askıya alınan nükleer müzakereleri yeniden başlatmak için yeterli olduğunu düşündüğünü söyledi. Açıklama, Batılı diplomatlar tarafından gösterilen temkinli iyimserlikle eş zamanlı yapıldı. Borrell, AB Viyana Müzakereleri Koordinatörü Enrique Mora ile İran'ın baş müzakerecisi Ali Bakıri arasında 2015 nükleer anlaşmasını yeniden canlandırmak için yapılan görüşmelerin sonuölarına dikkat çekti.
Diğer yandan ABD dün, AB Müzakere Koordinatörü’nün Tahran ziyaretinin ardından AB’nin gösterdiği iyimserliğe rağmen İran ile nükleer programına ilişkin anlaşmayı yeniden canlandırmak için bir uzlaşmaya varılmasının ‘uzak bir ihtimal’ olduğunu bildirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Enrique Mora'nın ziyaretini takdir ettiği açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Şu aşamada anlaşma yapılması halen kesin değil. İran nükleerle ilgisi olmayan şartlara bağlı mı kalmak yoksa bir an önce anlaşmaya mı varmak istiyor bir karar vermeli. Biz ve ortaklarımız kısa denilemeyecek bir süredir hazır durumdayız. Top İran'ın sahasında.”
Avrupa tarafında ise Borrell dün birkaç senedir tıkanıklık yaşanılan nükleer anlaşmayı yeniden canlandırma konulu müzakerelerin ‘kapısının tekrar açıldığını’ söyledi. Almanya’nın Wangels kasabasında gerçekleştirilen G7 ülkelerinin Dışişleri Bakanları Zirvesi’nin oturum aralarında yaptığı açıklamada “Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) konusunda ne yapılacağı ile ilgili görüş ayrılıkları nedeniyle müzakerelerin iki ay boyunca askıya alınmasının ardından İran'da yapılan bu görüşmeleri çok olumlu karşılıyorum” dedi.
Müzakerelerdeki başlıca anlaşmazlık noktalarından biri, Tahran'ın DMO’nun ABD terör örgütleri listesinden çıkarılmasını istemesiydi. Borrell konuya dair şu açıklamada bulundu:
“Nihai bir anlaşmaya varma olasılığı var. Bu tür meseleler bir gecede çözülemez. Bununla birlikte işler duraksamıştı ve şimdi çözüldüğünü söyleyebiliriz. İşler beklenenden daha iyi gitti. Müzakereler durmuştu ve şimdi yeniden başlıyor.”
Mora Tahran'daki görüşmelerinin sonuçlarının ayrıntılarını henüz açıklamazken İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Mora'nın ziyaretinin ‘geri kalan ihtilaf noktalarını çözme girişimlerine odaklanmak için bir fırsat’ olduğunu belirterek “ABD siyasi bir karar verir ve yükümlülüklerini yerine getirirse, iyi ve güvenilir bir anlaşmaya varma olasılığı mevcut” dedi.
Mora geçtiğimiz günlerde Tahran'ı ziyaret etmişti. Söz konusu ziyaret, 2018 yılında ABD Başkanı Donald Trump döneminde Washington’ın geri çekildiği 2015 nükleer anlaşmasını kurtarmak için son fırsat olarak nitelendirilmişti.
Mora'nın Tahran ziyaretinden önce Şarku'l Avsat'a açıklamalarda bulunan diplomatik kaynaklara göre müzakereler devam etse bile taraflar Viyana'ya dönmeyecekler. Kaynaklar daha nce, müzakerelerin yeniden başlaması durumunda bunun başkentlerden başka yollarla ve Avrupa arabulucusu ile yapılacağını söylemişlerdi. Ancak bir anlaşmaya varılıp İran nükleer anlaşması ile ilgili ülkelerin dışişleri bakanlarının katılacağı bir toplantı ile imza atılacağı zaman Viyana'ya geri dönüleceğini belirtmişlerdi.
Ancak müzakerelerin gerçek anlamıyla yeniden başlamasının ne kadar mümkün olduğuna dair şüpheler var. Zira İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan Borrell’in açıklamalarının hemen ardından Twitter’da paylaşım yaparak şunları söyledi:
“ABD taahhütlerini yerine getirirse iyi ve garanti bir sonuca varılabilir. Mora'nın ziyareti ve Bakıri Kani ile yaptığı görüşmeler, kalan sorunları çözme girişimlerine odaklanmak için yeni bir fırsat oldu.”
Abdullahiyan’ın bu paylaşımı, özellikle Washington DMO’yu yaptırım listesinden çıkarmamakta kararlıyken İran’ın Mora’ya sözünü verdiği ‘tavizler’ ya da Borrell’in bahsettiği ‘olumlu işaretler’ hakkında şüphe uyandırıyor. Trump yönetimi, nükleer anlaşmadan çekildikten sonra DMO’yu terör örgütü listesine almıştı. ABD Başkanı Joe Biden'ın yönetimi, bu adımın atılmasının nükleer dosya ile değil, başka meselelerle ilgili olduğu için DMO’nun adının terör listesinden çıkarılmasını kabul etmiyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’ne iki gün önce, ABD yönetiminin nükleer anlaşmaya geri dönmek isteyip istemediği soruldu. Sözcü “Evet, anlaşmaya geri dönmek için geri kalan ihtilaflı konuları çözmeye çalışıyoruz ancak aynı zamanda nükleer anlaşmanın olmadığı senaryolara da hazırlanıyoruz” şeklinde cevap verdi.
ABD yönetimi geçen yılın sonundan beri  İran'ın önündekileri kabul etmesi ve anlaşmaya geri dönmesi için ‘aylar değil, haftalar’ olduğunu defalarca kez vurgulayarak, bu belirlenen süreden sonra anlaşmanın değerinin kalmayacağını çünkü İran'ın nükleer programı çok fazla ilerlemiş olacağı için anlaşmaya dönmenin bir faydası olmayacağını savunuyor.
Washington geçtiğimiz aylarda İran ile krizin tırmanmasını önlemek ve müzakerelerin olumlu bir şekilde bitmesine olanak tanımak için Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) Yönetim Kurulu’nda İran'ın ajansla iş birliği yapmamasını ve yükümlülüklerini ihlal etmesini kınayan bir karar taslağını geçirmekten kaçınmıştı. İran'ın nükleer anlaşmayla ilgili olmayanlar da dahil olmak üzere Trump yönetiminin uyguladığı tüm yaptırımlar kaldırılmadan anlaşmaya dönmeye hazır olmadığına dair devamlı gönderdiği sinyallere rağmen, ABD yönetimi halen anlaşmaya geri dönme ‘umuduna’ ilişkin açıklamalarda bulunuyor.



Ortadoğu'da Dürziler: Gizemli doktrin ve önemli siyasi rol

Suriye’de bir cenaze sırasında Dürzi şeyhleri (AFP)
Suriye’de bir cenaze sırasında Dürzi şeyhleri (AFP)
TT

Ortadoğu'da Dürziler: Gizemli doktrin ve önemli siyasi rol

Suriye’de bir cenaze sırasında Dürzi şeyhleri (AFP)
Suriye’de bir cenaze sırasında Dürzi şeyhleri (AFP)

Dürziler, dini ve sosyal gizliliğini korumaya çalışırken, Ortadoğu'da Lübnan, İsrail ve Suriye gibi yayıldığı ülkelerde siyasi roller oynayan bir azınlığı oluşturuyorlar.

Son birkaç gün boyunca, Güney Suriye'deki Suveyda şehrinde Dürzi milisler, Bedevi milislerle çatışmaya girdiler ve bunun sonucunda yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetti. Suriye hükümeti güçleri salı günü Suveyda şehrine girip ateşkes ilan ederken, İsrail Suriye güçlerini hedef alan hava saldırıları düzenlediğini duyurdu. Zira Tel Aviv daha önce azınlık Dürzi halkını korumaya ve Güney Suriye'de asker konuşlandırmayı önlemeye çalışacağına söz vermişti.

Peki Dürziler kimdir ve inançları, siyaset ve toplumdaki rolleri hakkında ne biliyoruz?

Dini inançları

Dürzilik, 11’inci yüzyılın başında, İmamiye’den (İsna Aşeriye) sonra Şiiliğin ikinci en büyük dalı olan İsmâiliyye mezhebinin bir fırkasıdır.

Kendilerine Muvahhidun diyen Dürziler, Lübnan'daki en yüksek dini otorite olan el-Akl Şeyhliğinin web sitesine göre, “Bir ve tek olan, yeri ve göğü yaratan Allah’a” meleklerine, peygamber ve resullerine, ahiret gününe inanırlar.

Mezhep mensupları ile sınırlı olan öğretilerinin gizliliğini açıklar şekilde, ritüellerine aşina olan ve adının açıklanmasını istemeyen birinin AFP’ye vurguladığı gibi, Dürziler inançlarında “zahiri mesaj ile batini mesaj”ı temel alırlar.

Bahsi geçen kişi, tek tanrılı dinlerin uzun bağlamlarına dayanan, dini kavramları felsefe ile karıştırma yoluyla Platon'un fikirlerinden etkilenen, “Allah’ın gerçek tevhidinde olgun bir aşamaya” dayanan öğretilerden bahsediyor.

Dürzilik, sözde doğruluk, iman kardeşlerini koruma ve karşılıklı yardım, İblis'i ve bütün şer güçleri tanımama gibi yedi temel tavsiyeyi (esası) benimser ve reenkarnasyonun “mezhebin bir parçası” olduğuna inanır.

Dini günler

Dini günleri, diğer mezhepler ile aynıdır. Ek olarak, kurban bayramından önceki on gün boyunca yapılan günlük toplantılar vardır. Bu toplantılarda dini okumalar, bazı ibadetler, bazı şiirler ve manevi okumalar yapılır. Bunlar Muvahhid birisinin yerine getirmesi halinde gerçek tevhidi uygulamış kabul edileceği yedi esası pekiştirmektedir.

Aynı şekilde, Hicri yeni yılı ihya ederler ve herkes gücü yettiğince zekat öder.

Şeyhleri iman kardeşlerini koruma ve iletişimi koruma ilkesini yerine getirmek için perşembe-cuma gecesi ritüelleri ve ibadetleri eda etmek, dini okumalar yapmak amacıyla toplanırlar.

Mezhebin öğretileri mensupları arasında gizli kalır ve bazı karma evliliklerin varlığına rağmen, genellikle Dürzilerin kendilerine mezhep mensuplarının dışında hayat arkadaşı seçmeleri hoş karşılanmaz.

Yayıldıkları bölgeler

Dindar erkeklerinin siyah kıyafetler giyinip başlarına beyaz sarık sardıkları, kadınlarının ise yine siyah kıyafetler giyip, başlarını ve yüzlerinin bir kısmını örten beyaz bir başörtü taktıkları Dürzilerin sayısının 1 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor.  

Dürzi mezhebi mensupları çoğunlukla Lübnan, Suriye, Filistin toprakları ve Ürdün'deki dağlık bölgelerde yoğun bir şekilde yaşıyorlar.

Suriye'deki nüfuslarının 700 bin olduğu tahmin ediliyor ve çoğu kaleleri sayılan Suveyda şehrinin bulunduğu ülkenin güneyinde yaşıyor. Ayrıca Şam kırsalındaki Ceramana ve Sahnaya ilçeleri ile ülkenin kuzeybatısındaki Idlib'de sınırlı sayıda bulunuyorlar.

Lübnan'da sayılarının yaklaşık 200 bin olduğu tahmin ediliyor ve yoğun olarak ülkenin merkezindeki dağlarda, özellikle de Şuf, Aliya ve el-Metn el-Ala bölgelerinde, ayrıca Cebel el-Şeyh’in batı eteklerindeki Hasbaya ve Raşiya gibi bölgelerde yaşıyorlar.

İsrail'de ise Celile, Karmel Dağı ve işgal altındaki Golan Tepeleri'nde 20'den fazla köyde dağınık bir şekilde yaşıyorlar. Merkezi İstatistik Bölümü'ne göre, İsrail vatandaşlığına sahip olanların sayısı 153 bin. Ek olarak, Golan'da yaşayan yaklaşık 23 bin Dürzi’nin büyük çoğunluğu kalıcı İsrail ikametgah belgesine sahip.

İsrail'deki Dürzi Mirası Merkezi'ne göre, İsrail mezhebi “kendi mahkemeleri ve bağımsız manevi liderliği ile tek başına bir oluşum olarak” tanıyor.

Tarihçi Sami Nesib Makarem, “Dürzi İnancı” adlı kitabında, özellikle Lübnan ve Kuzey Suriye'deki bazı Dürzilerin “16. yüzyıldan itibaren Cebel-i Havran'a göç ettiğini” ve bölgenin “Cebel-i Dürzi” olarak anılmaya başladığını belirtiyor.

Buradan bazıları, özellikle kuzeyde yaklaşık 15 bin ila 20 bin Dürzi'nin yaşadığı Ürdün'e göç etti.

Az sayıda Dürzi de Latin Amerika, Güneydoğu Asya ve Avustralya gibi dünyanın çeşitli bölgelerine ve ayrıca Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika'ya göç etti.

Sosyal ve politik rol

Dürziler, farklı ülkelere yayılmalarına rağmen yakın bağlarını sürdürmeye çalıştılar.

Beyrut Amerikan Üniversitesi'nden tarihçi Profesör Makram Rabah, Dürziler, Maruniler ve Lübnan Dağı'ndaki çatışmalar üzerine yazdığı bir diğer kitapta şu açıklamayı yapıyor: “Karma evlilikler ve Dürziler arasında ilişkiler var ve din adamları bu ilişkinin sürdürülmesinde önemli bir rol oynuyorlar. Sınırlar çizilmiş olsa da, Dürziler onları gerçekte tanımadılar.”

Makram'a göre, bir azınlık olmalarına rağmen, Ortadoğu'da Dürziler “bölgenin siyasi ve sosyal yaşamında, ekonomik ve sosyal meselelerinde önemli ve bazen öncü bir rol” oynadılar.

Bu durum genellikle, azınlığın rolünü, büyüklüğünün ötesinde şekillendirmede önemli bir etkiye sahip olan feodal liderlerden veya aile liderlerinden kaynaklanıyordu.

Örneğin Lübnan'da lider Kemal Canbolat, 1950'lerden iç savaşın başlangıcı (1975-1990) ve 1977'deki suikastına kadar önemli bir siyasi rol oynadı.

Suriye'de Fransız manda yönetimi, 1921'de Cebel el-Dürzi bölgesine idari bağımsızlık verdi ve bu statü 1937'ye kadar devam etti. Ancak bu dönemde, en önde gelen Dürzi liderlerinden biri olan Sultan Paşa el-Atraş, 1925'te Fransızlara karşı patlak veren büyük bir ayaklanmaya liderlik etti.

İsrail'e gelince, Makram Rabah, Dürzilerin “devlete tamamen entegre olduklarını ve orduda görev yaptıklarını, bunun da onlara devlet nezdinde daha fazla nüfuz sağladığını” açıklıyor.

Suriye'de çatışmanın patlak vermesinin ardından Dürziler, kendilerini çatışmadan ve sonuçlarından uzak tuttular. Birkaç istisna dışında, genellikle rejime karşı silahlanmadılar veya muhalefete katılmadılar. Bulundukları bölgelerde çeşitli silahlı grupların parçası olan Dürziler, Beşşar Esed'in devrilmesinden sonra iktidara gelen yeni yetkililerle henüz bir anlaşmaya varamadılar.

Nisan ayı sonlarında Şam kırsalındaki iki bölgede patlak veren ve Suveyda'ya uzanan çatışmalar, Dürzi milisler ile güvenlik güçlerinin de aralarında olduğu en az 119 kişinin ölümüne yol açtı. Bu kanlı çatışmaya İsrail hava saldırılarıyla müdahale etti ve Şam’ı, Dürzilere zarar verilmemesi konusunda uyardı.

Nadir görülen bir siyasi ayrışmayla, Dürziler arasında son olaylara ilişkin tutumlar farklılaştı. Kemal Canbolat’ın oğlu Lübnanlı lider Velid Canbolat, Dürzileri Müslümanlar ile “sonsuz bir savaşa” sürüklemek konusunda uyarıda bulunurken, dini otoriteler ve Suriyeli Dürzi askeri gruplar, Dürzilerin ülkenin “ayrılmaz bir parçası” olduğunu vurguladılar.Şarku'l Avsat'ın Independet Arabia'dan aktardığı analize göre buna karşılık, Suriyeli din adamları ve İsrail’deki Dürzilerin dini lideri Şeyh Muvaffak Tarif, İsrail'e Suriye Dürzilerini koruma çağrısında bulundular.

Rabah, bu tarafların “farklı ajandalara sahip olduğunu ve daha da önemlisi, üç ülkeye uzanan bir nüfuz mücadelesi olduğunu” belirtti.