G7’de gündem Ukrayna’ya destek ve küresel gıda güvenliği

Fransa: G7 ülkeleri ‘zafer kazanana kadar Ukrayna’yı askeri, mali ve insani olarak destekleyecek’

Almanya'nın Wangels bölgesi, G7 Dışişleri Bakanları Toplantısı’na ev sahipliği yaptı.  (Reuters)
Almanya'nın Wangels bölgesi, G7 Dışişleri Bakanları Toplantısı’na ev sahipliği yaptı. (Reuters)
TT

G7’de gündem Ukrayna’ya destek ve küresel gıda güvenliği

Almanya'nın Wangels bölgesi, G7 Dışişleri Bakanları Toplantısı’na ev sahipliği yaptı.  (Reuters)
Almanya'nın Wangels bölgesi, G7 Dışişleri Bakanları Toplantısı’na ev sahipliği yaptı. (Reuters)

Almanya'nın Wangels bölgesinde gerçekleştirilen G7 Dışişleri Bakanları Toplantısı devam ediyor. Toplantıya ev sahipliği yapan Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un sağında oturan Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba’nın onur konuğu olduğu gayet açıktı. Kuzeydeki Schleswig-Holstein eyaletinin dingin Wangels beldesinde gerçekleşen toplantının ana gündemi, Ukrayna’daki savaş ve yansımalarıydı. Ukrayna'daki savaşın neden olduğu gıda güvenliği endişelerinin de toplantının ana konuları arasında yer aldığı öğrenildi.
Kiev’den Almanya’ya gelen Dmitro Kuleba, dünyanın en güçlü yedi ekonomisini temsil eden meslektaşlarına birçok önemli konuyu içeren bir dosya sundu. Kuleba’nın, Rusya’nın dondurulmuş varlıklarının altyapıve yeniden inşa harcamalarında kullanılmak üzere Ukrayna’ya verilmesini teklif etmesi dikkat çekti. Kanada’nın bu teklifi kabul ettiğini iddia eden Kuleba, “Yüz milyarlarca dolardan söz ediyoruz. Denklem gayet basit; Rusya, Ukrayna'nın yeniden inşası için para ödemek zorunda" ifadesini kullandı.  
Kuleba, önceki gün Berlin’de Alman Die Welt gazetesine verdiği röportajda da bu konuya değinmişti. Bazı ülkelerin konuyu parlamentolarına taşıyarak uygulanabilir kılma taahhüdünde bulunduğunu ifade eden Kuleba, Almanya’nın söz konusu ülkelerin arasında yer almadığını belirtti.  

Avrupa dramı 
Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba, Rusya’ya petrol ambargosunu görüşmek üzere önümüzdeki pazartesi günü Brüksel'de düzenlenecek önemli bir toplantı öncesinde Avrupalılara baskı yapmak amacıyla, Avrupa Birliği'nin dağılma tehlikesi yaşadığı hususunda uyarıda bulundu. AB ülkeleri arasında Rusya'ya petrol ambargosu konusundaki görüş ayrılıklarını, ‘Avrupa dramı’ olarak nitelendiren Bakan, AB ülkelerinin Rusya'ya petrol ambargosu dahil olmayan yeni yaptırımları kabul etmesi halinde Moskova’nın memnun olacağını savundu. Kuleba, "Başkan Putin bunu kutlayacaktır çünkü Macaristan’ın muhalefeti nedeniyle Avrupa’nın birliğini zedelenmiş olacaktır” dedi. 
Avrupa Birliği, Rusya’dan petrol ithalatının yasaklanması konusunda bir süreliğine Macaristan’a istisnai bir izin vermeyi tartışıyor. Kuleba, "Macaristan yaptırımları desteklememeye karar verirse bu Avrupa Birliği'ne büyük zarar verir. Böylesi bir durumdan kaçınmak için her şeyin yapılması gerekir" diye konuştu.  
Büyük ölçüde Rus enerjisine bağımlı olan Avrupa'nın Rusya’nın gazını ve petrolünü satın almaya devam etmesinin ülkesindeki savaşı uzatacağını ifade eden Kuleba sözleirni şöyle sürdürdü:
“Rusya, Avrupa Birliği'ne petrol ve gaz satmaya devam ettiği sürece ceplerini dolduracak ve savaşı sürdürebilecek. Savaş nedeniyle Ukrayna ekonomisi, Rusya’nın yaptırımlardan gördüğünden daha fazla zarar görüyor. Avrupa ülkelerinin rus gazından hemen vazgeçememesinin sebebini anlayabiliyorum, Avrupa’nın gaz sorununa bir çözüm bulmaya çalıştığını da biliyorum. Berlin ziyaretimde Almanya’nın bu konudaki çabalarına tanık olduğum için iyimserim. Bu biraz zaman alacak ama sonunda gerçekleşecek. Önemli olan bu hususta ilerleme sağlamaya yönelik bir irade görmemizdi. Bu bize umut veriyor.”  

Ukrayna’ya verilen silah desteğindeki sorunlar  
Kuleba'nın ABD, Kanada ve Japonya'nın yanı sıra dört Avrupa ülkesinin (Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya) yer aldığı G7 Grubu’ndaki mevkidaşlarına ilettiği bir diğer konu da Ukrayna’ya sağlanan silah ve teçhizat meselesiydi. Kuleba bu konudaki iki önemli engele vurgu yaptı. Bunlardan ilki, gönderilen silah türleri ve teslimat süreleriyle ilgiliydi. Ukraynalı Bakan, üye ülkelerden ülkesine çok amaçlı füzeler sağlamalarını istedi ve bu hususta bazı üyelerden taahhüt aldığını belirtti. Kuleba'ya göre ikinci engel, Ukrayna ordusuna savaş uçaklarının tedarik edilmesiyle ilgiliydi. Kuleba bu konuda yakın zamanda bir çözüm görmediğini ancak dost ve müttefik ülkelerle bu konuyu görüşmeye devam edeceğini söyledi.  
Batılı ülkeler, çatışmaya doğrudan taraf olma korkusuyla Ukrayna'ya savaş uçakları vermeye karşı. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, G7 toplantısında önce, yaşananların uluslararası toplum ile Rusya arasında bir savaş değil, daha çok ‘Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşı’ olduğunu vurgulamıştı. Bununla birlikte Le Drian, G7 ülkelerinin ‘zafer kazanana kadar Ukrayna’yı askeri, mali ve insani olarak desteklemeye devam edeceğini’ ifade etti. İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss ise şu açıklamada bulundu:
"Bugün, G7 için Almanya'dayım. Ukrayna'ya daha fazla silah sağlayarak, Rusya'ya yaptırımları arttırarak Vladimir Putin üzerindeki baskıyı artırmak çok önemli. G7, bu kriz sırasında özgürlük ve demokrasiyi korumak için hayati önem taşıyor ve bunu yapmak için birlikte çalışmaya devam edeceğiz."
Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Ukrayna'ya askeri destek için 500 milyon euro daha bütçe ayıracaklarını açıkladı. Borrell bununla birlikte AB'nin Ukrayna'ya askeri desteğinin 2 milyar avroya ulaşacağını söyledi. G7 dışişleri bakanları toplantısında gazetecilere açıklama yapan Borrell, AB'nin Ukrayna'ya askeri desteğinin tank ve top gibi ağır silahlar için olacağını ve toplamda 2 milyar euroya ulaşacağını belirtti. 

Gıda Güvenliği 
Ukrayna’ya silah desteği ve Rusya’ya uygulanan yaptırımların sıkılaştırılması konularına ek olarak G7 dışişleri bakanları toplantısının ana gündemlerinden biri de Ukrayna savaşının neden olduğu gıda güvenliği kriziydi. Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock konuyla ilgili şu açıklamada bulundu:
“Ukrayna'nın Odesa Limanı’nda şu an engellenmiş 25 milyon ton tahıl var. Bu da başta Afrika ülkeleri ve Ortadoğu olmak üzere dünyada milyonlarca insan için gıda anlamına geliyor. Rusya'nın dünyaya milyonlarca ton mısır ihraç edilmesine izin vermemesi büyük bir tehlikeye işaret ediyor. Bu nedenle, ufukta görünen küresel gıda krizine odaklanmamız gerekiyor. Gelişmiş sanayiler olarak, yaklaşan bu krizlere meydan okumak ve hızlı hareket etmek için üzerimize düşen sorumluluğu üstleniyoruz.” 
Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba, muhtemel küresel gıda krizinin sorumlusunun Rusya olacağını belirterek, “Ufukta görünen küresel gıda krizinin tek sorumlusu Ukrayna’ya saldıran Rusya’dır” ifadesini kullandı.  
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz da Rusya'nın Ukrayna limanlarından tahıl çıkışını engellemesiyle ilgili Almanya'nın endişesinin boyutunun bir göstergesi olarak dün Berlin'deki ofisinden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile 75 dakikalık bir telefon görüşmesi yaptı. Scholz’un Sözcüsü, Alman Başbakanı’nın, Rusya devlet Başkanı’na muhtemel küresel gıda krizinde Moskova'nın ’özel bir sorumluluğu’ olduğunu hatırlattığını belirtti.  



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.