Neden güç kanunundan kanun gücüne geçilmeli?

Güç kanunundan kanun gücüne başarıyla geçilmesi için tüm ülkelerin politikalarında çifte standarttan kaçınması gerekiyor.

Batı ülkelerinin, demokrasinin tüm dünyaya yayılmasını isteyen politikaları birçok çekinceyle karşı karşıya. (AFP)
Batı ülkelerinin, demokrasinin tüm dünyaya yayılmasını isteyen politikaları birçok çekinceyle karşı karşıya. (AFP)
TT

Neden güç kanunundan kanun gücüne geçilmeli?

Batı ülkelerinin, demokrasinin tüm dünyaya yayılmasını isteyen politikaları birçok çekinceyle karşı karşıya. (AFP)
Batı ülkelerinin, demokrasinin tüm dünyaya yayılmasını isteyen politikaları birçok çekinceyle karşı karşıya. (AFP)

Nebil Fehmi
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana uluslararası modern sistemi şekillendiren temel kavramlar, öncelikle büyük güçlerin; Sovyetler Birliği'nin, ardından Rusya'nın ve ABD’nin temel çıkarlarını dikkate almak için ortaya konmuş ya da uygulanmıştır. Olayların gelişmesiyle birlikte Çin de bu evrensel denkleme dahil oldu. Bu çerçevede bağlantısız ve gelişmekte olan ülkeler bağımsızlıklarını güçlendirdikçe kendilerine sınırlı ama önemli bir alan kazandılar.
Uluslararası sistem, dünyanın kutupları arasındaki jeopolitik bir çatışma için bir çerçeve olarak kalmaya devam etse de başlarda bir yanda komünist ya da sosyalist, diğer yanda demokratik kapitalist olmak üzere ideolojik bir perspektiften önerilmişti. Sovyetler Birliği dağılırken Çin de hükümetlerin ve devlet kurumlarının daha fazla mülkiyet hakkını korurken, daha verimli ve rekabetçi piyasa tarzı ekonomik politikalar benimsedi. Bir dönem, özellikle ABD ve Batı ülkelerinin, demokrasinin tüm dünyaya yayılması sloganı altında, daha fazla ülkenin siyasi sistemini Batı sistemine uyacak ya da en azından yaklaştıracak şekilde değiştirerek jeopolitik başarılarını genişletme hırsıyla Batı’nın küresel meselelerde liderlik ettiğine tanık olduk. Zira Batı, demokratik olmayan ülkeler arasındaki çatışmaların demokratik ülkeler arasındaki çatışmalardan daha fazla olduğunu iddia ediyor.
Şahsen ulus devletlerin tamamen ulusal bir tercih olması koşuluyla demokratik sistemleri benimsemelerini destekliyor ve tercih ediyorum. Çünkü demokrasi, halkın halk tarafından ve halk için yönetildiği bir sistemdir.
Ancak bununla yanında Batı’nın bu konudaki baskısıyla ilgili birçok çekincem olduğunu söylemeliyim. Çünkü Batılı demokratik ülkelerin çoğu uluslararası ilişkilerinde demokrasiyi uygulamıyorlar. Ulusal çıkarları, halkların haklarından üstündür. Demokrasiyle ve toplumun üyelerinin eşitliği ilkesiyle tamamen ters düşerek kalıcı bir şekilde kazanılmış haklara ve özel bir statüye sahip olduğunu iddia ederler. Ulusal demokrasi çağrısının, özellikle iç içe ve küreselleşme çağında yaşadığımızdan ülkeler arasında görmezden gelinirken herhangi bir inandırıcılığı yoktur.
Batı'nın, demokrasinin uluslararası sistemin istikrarının belkemiği olduğu şeklindeki tutumuna dair ikinci çekincemin nedeni, onun hukuka ve başkalarının haklarına saygı duymamasıdır. Buna Ortadoğu'dan verilebilecek en bariz örnek İsrail'dir. Aynı şekilde daha önce ‘Apartheid’ sisteminin uygulandığı Güney Afrika Cumhuriyeti de buna örnek verilebilir.
Üçüncü nedenim ise demokratik ülkelerin ilişkilerinde daha şeffaf ve uluslararası uygulamalarında daha az kanunsuz olduğuna dair inancımın olmamasıdır. ABD'nin Irak'ı işgali de bunun açık bir örneğidir.
Batı ülkelerinin demokrasinin tüm dünyaya yayılmasını isteyen politikaları çeşitli çekincelerle karşılaştı. Hatta bu durum, özellikle Batı'nın olayları her zaman demokrasiyi destekleyenler ve muhalif olanlar arasındaki bir çatışma ya da mücadele olarak göstermede ve ABD ve Batılı ülkelerin (bazı Batılı demokratik ülkeler tarafından bile tamamen reddedilen) Irak'taki politikalarını haklı çıkarma konusundaki abartılı tutumları nedeniyle halklar arasında tercih edilen bir siyasi sistem olarak demokrasinin güvenilirliğini olumsuz etkiledi.
Bu durum, Ukrayna’daki son gelişmelerle birlikte, önerilen politikaları reddeden ve Rusya'ya yaptırım uygulanmak istemeyen Batı'ya yakın demokratik ülkelerin oylarına bir kez daha yansıdı. Söz konusu bu ülkeler arasında Brezilya, Hindistan, Endonezya, Irak, Meksika ve Güney Afrika yer alıyor. Bu da demokratik sistemlerde yaşayan halkların çoğunluğunun meselelere bu ideolojik yaklaşıma kapılmamayı tercih ettiğinin bir göstergesidir. ABD’li gazeteci yazar Fareed Zakaria da geçtiğimiz günlerde haftalık olarak yayınlan bir gazete yer alan makalesinde buna işaret ediyor.
Bu demokratik ülkelerden bazıları, ABD ve Batı ülkeleri tarafından önerilen yaklaşımı destekleme konusunda isteksiz olabilirler. Çünkü bu Çin gibi demokratik olmayan bazı ülke ile ulusal çıkarların varlığından kaynaklanıyor. Demokratik ve otokratik ülkeler arasında doğrudan bir çatışmaya dahil olmak konusundaki isteksizliğin nedeni de bu.
Peki bu, ulusal otokratik sistemin daha iyi olduğu anlamına mı geliyor? Hayır, sanmıyorum.  Çünkü herkesin çıkarlarını kapsamayan bu sistemin karar vericilerin ya da onlara yakın olanların çıkarına olması daha olası. Demokrasi arayışının, başkalarının doğrudan müdahalesi olmaksızın ulus çerçevesinde kalması gerektiğine inanıyorum. Uluslararası sistemi, ülkeler arası ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarıyla güçlendirilmesi önemli bir konu. Bu her şeyden önce orta halli ve güçlü devletlerin çıkarınadır.
Madem Batı'nın meseleleri gösterme şekli ve çifte standart uygulaması konusunda çekincelerim var o halde Rusya'nın bundan rahatsız olmasını da anlıyorum. Rusya'nın, güç kanunundan kanun gücüne üstün geldiği açık. Ukrayna sınırlarını askeri olarak geçmesi konusunda da büyük endişelere sahibim.
Bana göre Batı’nın, Doğu ve merkez ülkelerdeki herkesin uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde hem demokratik hem de demokratik olmayan ülkeleri yönetecek bir uluslararası sistem belirlemeye ve bunu sağlamlaştırmaya odaklanması gerekiyor. Böyle bir sistem ülkelerin büyük çoğunluğu tarafından desteklenecek bir sistemdir. Bu sistemde herkes, baskılardan ve güç dengesizliklerinden ya da uluslararası düzenlemelerin güvenilirliğini ve istikrarını azaltan kısa vadeli çıkarlardan muaf olmalı. Bunun başarısı için tüm bu ülkelerin, özellikle büyük ülkelerin, politikalarında ve uluslararası yükümlülüklerde çifte standarttan kaçınması gerekiyor. Başka bir deyişle, Batı'daki ve Doğu'daki büyük güçler uygulamalarında uluslararası hukuka saygı göstermeliler.
Eğer gerçekten daha güvenli ve daha istikrarlı bir uluslararası düzen arıyorsak, buradan bir kez dahakanun gücünün güç kanununa hem sözlü hem de fiili olarak üstün gelmesi ve herhangi bir belirsizlik ya da çelişki olmaksızın buna öncelik verilmesi çağrısında bulunuyorum.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



SDG, Suriye’de özgür ve demokratik devletin çekirdeğini oluşturacak bir anayasa talep ediyor

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, 13 Mart 2025'te Şam'da Suriye Anayasa Bildirgesi'ni imzalarken (AFP)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, 13 Mart 2025'te Şam'da Suriye Anayasa Bildirgesi'ni imzalarken (AFP)
TT

SDG, Suriye’de özgür ve demokratik devletin çekirdeğini oluşturacak bir anayasa talep ediyor

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, 13 Mart 2025'te Şam'da Suriye Anayasa Bildirgesi'ni imzalarken (AFP)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, 13 Mart 2025'te Şam'da Suriye Anayasa Bildirgesi'ni imzalarken (AFP)

Ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrol ettiği bölgeleri yöneten Kuzey ve Doğu Suriye Kürt Özerk Yönetimi, tüm Suriye halkını ve ulusal güçleri “hepimizin özlemlerini ifade eden, özgür ve demokratik Suriye'nin çekirdeğini oluşturacak” bir Suriye anayasası hazırlamak üzere el ele vermeye ve birlik olmaya çağırdı.

Yönetim yaptığı açıklamada, “tüm Suriyeliler için demokratik, çoğulcu, âdem-i merkeziyetçi ve çoğulcu bir Suriye” inşa etmek için mücadele etmeye devam edeceğini teyit etti.

Kuzey ve Doğu Suriye Kürt Özerk Yönetimi, geçtiğimiz perşembe günü yayınlanan “anayasal deklarasyonu” eleştirerek, ulusal çeşitlilik ölçütlerinden ve Suriye'nin bileşenlerinin gerçek katılımından yoksun olduğunu belirtti.

dscfgrth
Suriye Geçici Devlet Başkanı Ahmed eş Şara, 5 yıllık geçiş döneminde uygulanacak ülkenin anayasal bildirgesini Şam'daki başkanlık sarayında imzaladı, 13 Mart 2025 (Reuters)

Suriye Devlet Başkanı Ahmed aş-Şara perşembe günü, ülkenin geçiş dönemini beş yıl olarak belirleyen anayasal bildiri taslağını imzaladı ve ülke için “yeni bir tarih” olarak tanımladığı bu durumu selamladı.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre dört bölümden oluşan deklarasyon, tarihsel olarak tüm yetkilerin cumhurbaşkanlığının tekelinde olduğu bir ülkede, güçler ayrılığını öngörüyor. Deklarasyonda, ülkede düşünce ve ifade özgürlüğü ile kadınların katılım hakkı da dahil olmak üzere bir dizi temel hak ve özgürlüğe vurgu yapıldı.