Her yıl dünya çapında 9 milyon kişi hava kirliliği sebebiyle hayatını kaybediyor

Çin'de kömür işleme tesisinden dumanlar yükselirken (AP)
Çin'de kömür işleme tesisinden dumanlar yükselirken (AP)
TT

Her yıl dünya çapında 9 milyon kişi hava kirliliği sebebiyle hayatını kaybediyor

Çin'de kömür işleme tesisinden dumanlar yükselirken (AP)
Çin'de kömür işleme tesisinden dumanlar yükselirken (AP)

Bilim insanları, artan hava kirliliği ve kurşun zehirlenmesinin 2015'ten bu yana yılda yaklaşık dokuz milyon kişinin ölümüne sebep olduğunu ve dünya çapında kirlilikle mücadelede mütevazı ilerlemeyi baltaladığını söyledi.
Bilim insanlarının küresel ölüm oranları ve kirlilik seviyelerine ilişkin analizlerine göre, endüstriyel süreçlerden ve kentleşmeden kaynaklanan hava kirliliği, 2015 ve 2019 yılları arasında hava kirliliğine bağlı ölümlerde %7'lik bir artışa neden oldu.

Küresel Sağlık ve Kirlilik İttifakı’nın kurucusu ve kirlilik temizleme programları üzerinde çalışan kar amacı gütmeyen Pure Earth’ün başkanı olan çalışmanın ortak yazarı Richard Fuller, iklim değişikliği, sıtma ve HIV’in aksine çevre kirliliğine fazla odaklanılmadığını söyledi.
The Lancet Planetary Health dergisinde yayınlanan yeni bir araştırmaya göre, araştırmacılar, Washington Üniversitesi tarafından yürütülen ve kirliliğe maruz kalmayı inceleyen ve bundan kaynaklanan ölüm riskini hesaplayan bir çalışmanın 2019 verilerini analiz etti.

Yakın zamanda yapılan çalışma, özellikle kapalı alanlarda sigara içmek veya kanalizasyon gibi geleneksel kirleticileri, endüstriden kaynaklanan hava kirliliği ve toksik kimyasallar gibi daha modern kirleticilerden ayırarak, kirliliğin nedenlerine odaklanıyor.

Çalışmada hava kirliliğinden kaynaklı ölümlerin en çok Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti, Nijer, Solomon Adaları, Somali, Güney Afrika, Kuzey Kore, Lesoto, Bulgaristan ve Burkina Faso gibi ülkelerde kaydedildiği belirtildi.  



Yiyeceklerin yapısının tokluk hissinde rol oynayabileceği tespit edildi

Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)
Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)
TT

Yiyeceklerin yapısının tokluk hissinde rol oynayabileceği tespit edildi

Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)
Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)

Bilim insanları yiyeceklerin yapısının tokluk hissini etkileyebildiğini tespit etti. 

Obezite gibi hastalıkların artışında modern beslenme alışkanlıkları kritik bir rol oynuyor. Ultra işlenmiş gıdalar da bu sorunun temel nedenleri arasında sayılıyor.

Öte yandan bu yiyecekler genellikle yağ, şeker ve tuz gibi sağlığa risk teşkil ettiği bilinen besinleri de yüksek miktarda içeriyor. Uzmanlar gıdaların nasıl "işlendiğinin" gözden kaçabileceğini söylüyor.

Birleşik Krallık'taki Imperial College London ve Quadram Enstitüsü'nden araştırmacılar gıdaların yapısının, etkilerini nasıl değiştirdiğini anlamak üzere bir çalışma yürüttü.

Bulguları hakemli dergi Nature Metabolism'de yayımlanan çalışmada 10 sağlıklı yetişkin 4 günlüğüne bir kliniğe yerleştirildi. Katılımcılara beslenme sondası takılarak mide ve üst ince bağırsaklarından düzenli numune alındı. Böylece gıdaların nasıl sindirildiği ve bunun bağırsaktaki metabolizma sonucu ortaya çıkan maddeleri nasıl etkilediği değerlendirildi.

Katılımcılar, hücreleri kırılmış veya bütün haldeki nohut unundan yapılan lapalarla beslendi. Yani bir lapadaki nohutlar, geleneksel nohut unu yapımında olduğu gibi doğal hücre yapısı bozulacak şekilde işlenmişti. Diğerindeyse hücrelerin bozulmaması için farklı bir işlem uygulandı.

Araştırmacılar, besin değerleri birebir aynı olan bu gıdaların vücutta farklı etkilere yol açtığını gözlemledi. 

Hücre yapısı bozulan nohut unundan yapılan lapa, daha hızlı sindirilerek kandaki glikoz seviyesini, diğer lapaya kıyasla 2 ila 4 kat daha fazla yükseltti.

Parçalanmamış hücrelere sahip gıda ise daha yavaş sindirildi. Ayrıca iştahı bastırmasıyla bilinen GLP-1 ve PYY hormonları daha uzun süre boyunca salgılandı. Katılımcılar da daha uzun süre tokluk hissettiğini bildirdi. 

Çalışmanın çok az kişiyle yapılmış olması gibi önemli bir sınırlılığı var. Ancak bulgular obezite ve tip 2 diyabetle mücadelede, gıdaların yapısının kayda değer bir rol oynayabileceğine işaret ediyor.

Makalenin yazarlarından Gary Frost "Gıdaların yapısının değiştirilmesi, nihayetinde halkı tip 2 diyabet gibi kronik hastalıklardan korumaya katkı sağlayabilir ve bu araştırma bu yüzden çok heyecan verici" diyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Mingzhu Cai ise zayıflama iğnelerinin başarısına değinerek şu ifadeleri kullanıyor:

Ozempic gibi GLP-1 agonistleri hakkında çok fazla tartışma dönüyor. Doğal GLP-1 seviyeleri asla bu ilaçların dozuna ulaşmayacak olsa da nasıl ve nerede salındığını anlayarak vücudumuzun üretebileceği dozları artırma şansımız var.

Bulgular, gıdaların işlenme biçimindeki farklılıkların yalnızca tokluk hissini artırmakla kalmayıp daha sağlıklı sonuçlar da doğurabileceğini gösteriyor.

Independent Türkçe, Imperial College London, Quadram Enstitüsü, Nature Metabolism