Fas'taki cezaevlerinin durumuna ilişkin rapor hazırlandıhttps://turkish.aawsat.com/home/article/3652556/fastaki-cezaevlerinin-durumuna-ili%C5%9Fkin-rapor-haz%C4%B1rland%C4%B1
Fas'taki cezaevlerinin durumuna ilişkin rapor hazırlandı
Fas Parlamentosu'nda ülkedeki cezaevleriyle ilgili bir raporun sunulduğu oturumundan bir kare (Şarku’l Avsat)
Fas'taki cezaevlerinin durumuna ilişkin uluslararası standartlar ve ulusal mevzuat çerçevesinde bir rapor hazırlandı. Raporda, ülkedeki cezaevlerinin aşırı kalabalık ve sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğuna işaret edildi. Bir sivil toplum kuruluşu olan İnsan Hakları ve Demokrasi Araştırmaları Merkezi tarafından Cenevre’deki (İsviçre) Güvenlik Sektörü Yönetişimi Merkezi iş birliğinde hazırlanan rapor, (Fas Parlamentosu’nun birinci kanadı) Temsilciler Meclisi Adalet ve Mevzuat Komisyonu’nda sunuldu. Rapora göre cezaevlerinin aşırı kalabalık olması, 2015-2019 döneminde cezaevi nüfusunun ortalama olarak yüzde 40'ına ulaşan yargılama öncesi tutukluların sayısının fazla olmasından kaynaklanmaktadır.
Bu oran Fas Cezaevleri İdaresi verileriyle doğrulanırken yargılama öncesi tutukluların oranının 2019 yılında mahkumların yüzde 39'una, 2020 yılında ise yüzde 45,27’sine eşit olduğunu gösteriyor.
Cezaevleri İdaresi Tutukluların Yararına ve Yeniden Entegrasyonuna Yönelik Sosyal ve Kültürel Eylemler Müdürlüğü Direktörü Mevlay idris Eklemam toplantıda, raporun Cezaevleri İdaresi tarafından desteklendiğini ve raporda cezaevlerinin durumunun ‘tarafsız’ bir şekilde teşhis edildiğini söyledi. Çalışmayı yapan ekibe cezaevleriyle ilgili tüm verilerin verildiğine dikkati çeken Eklemam, cezaevlerindeki aşırı kalabalık halin suçlardaki artış ve tutukluluk süresinin uzunluğuyla ilişkili olduğunu belirtti. Fas’ta cezaevlerindeki tutuklu sayısının yaklaşık 90 bin olduğu biliniyor.
Rapora göre diğer ülkeler için bir istisna olan duruşma öncesi tutukluluk durumu, Fas'ta ‘genel bir kural’ haline gelme eğiliminde. Cezaevleri İdaresi Tutukluların Yararına ve Yeniden Entegrasyonuna Yönelik Sosyal ve Kültürel Eylemler Müdürlüğü’ne göre bu kategorideki kişiler erkenden cezaevine atılıyor. Sık sık küçük kabahatler için tutuklamalar yapıldığına işaret edilen raporda, bu durumun serbest bırakma, para cezası kesme ya da hapis cezasını erteleme sayısının neden bu kadar çok olduğunu açıkladığı belirtildi.
Raporda ayrıca, uzun tutukluluk süresinin arkasında, soruşturmalardaki gecikmeler, bazı yargı yetkilileri arasındaki koordinasyon eksikliği, prosedürlerin çokluğu ve mahkemelerdeki aşırı kalabalık sebebiyle kararların tekrar tekrar ertelenmesi gibi nedenlerin yattığı vurgulandı. Yargılama öncesi tutukluluğun etkin adalet ilkesini ihlal ettiği ve masumiyet karinesine ilişkin şüphe süresini uzattığı belirtilen raporda bunun aynı zamanda ilgili kişiler ve aileleri için de korkunç sonuçlar doğurduğunun altı çizildi.
Gözaltı merkezlerinin faaliyet ve ziyaret programları düzenlemek için gerekli araçlardan yoksun olduğuna işaret eden rapor, tutukluların dış dünyayla da temaslarının kesildiğini ve cezaevinden çıktıktan sonraki döneme de hazırlanamadıkları kaydedildi. Duruşma öncesi tutukluluğa sık sık başvurulmasının, cezaevlerinin aşırı kalabalıklaşmasına katkıda bulunan ana sebeplerden biri olduğu ifade edilen raporda, cezaevlerindeki aşırı kalabalıklığın, özellikle cezaevleri için yıllık olarak tahsis edilen bütçenin yetersiz olması nedeniyle kötüleşen cezaevindeki insani koşulları düzeltmeye ve mahkumların rehabilitasyonuna yönelik programların uygulanmasını da engellediği belirtildi.
Rapora katkıda bulunanlardan biri olan Kazablanka'daki 2. Hasan Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde profesörü Ömer Battas, cezaevlerindeki sağlık hizmetleriyle ilgili değerlendirmesinde, “Raporda kronik hastalıkların yanı sıra bulaşıcı, psikolojik ve bağımlılık hastalıkları sorunu ele alındı” dedi. Prof. Battas, bu hastalıkların cezaevlerinde dışarıdakilere göre daha yaygın olduğunu söyledi.
Irak'taki büyük bir doğalgaz sahasındaki çalışmalar İHA saldırısının ardından askıya alındıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5213299-iraktaki-b%C3%BCy%C3%BCk-bir-do%C4%9Falgaz-sahas%C4%B1ndaki-%C3%A7al%C4%B1%C5%9Fmalar-i%CC%87ha-sald%C4%B1r%C4%B1s%C4%B1n%C4%B1n-ard%C4%B1ndan
Irak'taki büyük bir doğalgaz sahasındaki çalışmalar İHA saldırısının ardından askıya alındı
Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)
Irak Kürdistanı'ndaki Kormor gaz sahasındaki mühendisler, dün yaptıkları açıklamada, insansız hava aracı (İHA) saldırısının sahadaki faaliyetlerin askıya alınmasına neden olduğunu duyurdular.
Kürdistan Bölgesi Doğal Kaynaklar ve Elektrik Bakanlıkları ortak bir açıklamada, saldırının ardından bölgedeki tüm elektrik santrallerine gaz arzının durdurulduğunu açıkladı. Güvenlik kaynakları, sahadaki depolama tanklarını vuran saldırının yangına yol açtığını ve bazı işçilerin yaralandığını bildirdi.
Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre bir işçi, çalışanların daha fazla saldırı korkusuyla sığındıkları sahadaki sığınağın içinden, "Bir İHA, sahadaki büyük bir gaz depolama tesisine saldırarak büyük hasara yol açtı ve yangın hala devam ediyor" dedi. Rudaw'ın X internet sitesinde yayınladığı bir videoda, saldırının ardından bölgeden dumanların yükseldiği görülüyor
Ortak açıklamada, iki bakanlıktan ve sahayı işleten BAE merkezli şirket Dana Gas'tan ekiplerin şu anda olay yerinde inceleme yaptığı belirtildi. Saldırının faillerinin kimliği henüz belirlenemedi.
Bu, son günlerde sahaya yapılan ikinci İHA saldırısı. Pazar akşamı, Irak Kürt güvenlik güçleri, sahaya ulaşmasını engellemek için bir İHA’yı düşürdü.
Lübnan, İran'ın Hizbullah'ın silahlarına ilişkin ısrarını reddettihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5213304-l%C3%BCbnan-i%CC%87ran%C4%B1n-hizbullah%C4%B1n-silahlar%C4%B1na-ili%C5%9Fkin-%C4%B1srar%C4%B1n%C4%B1-reddetti
Lübnan, İran'ın Hizbullah'ın silahlarına ilişkin ısrarını reddetti
Meclis Başkanı Nebih Berri, Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati'yi kabul etti, (Temsilciler Meclisi Başkanlığı)
Lübnan dün, İran'ın Hizbullah'ın silahlarına verdiği sürekli desteği reddettiğini yineledi. Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, "Bizim için su ve ekmekten daha önemli olan, egemenliğimiz, özgürlüğümüz ve ülkemizi mahveden ve bizi yıkıma sürüklemeye devam eden ideolojik sloganlardan ve sınır ötesi bölgesel gündemlerden uzak, iç karar alma mekanizmalarımızın bağımsızlığıdır." dedi.
Lübnan'dan gelen bu ret cevabı, İran Dini Lideri'nin uluslararası ilişkiler danışmanı Ali Ekber Velayeti'nin, "Hizbullah'ın bugünkü varlığı Lübnan için vazgeçilmezdir" demesinin ardından geldi. Velayeti, "Siyonist oluşumun Lübnan'a karşı işlediği devam eden saldırılar ve suçlar, (Hizbullah'ın) varlığının Lübnan için günlük ekmekten daha önemli hale geldiğini gösteriyor" dedi.
Benzer bir bağlamda, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ile Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, iki ülke arasındaki deniz sınırı belirleme çalışmalarının tamamlandığını duyurarak, anlaşmanın ikili ve bölgesel iş birliğinde yeni aşamaya kapı açan stratejik bir dönüm noktası teşkil ettiğini vurguladılar.
Aynı zamanda İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, "İsrail'in güvenliği garanti altına alınmazsa Lübnan'ın barışa kavuşamayacağı" uyarısında bulunarak, Lübnan ile deniz sınırı belirleme anlaşmasından çekilme tehdidinde bulundu.
Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5213250-cezayirli-i%CC%87slamc%C4%B1lar-aras%C4%B1nda-%E2%80%9Cliderlik%E2%80%9D-ikilemi-ve-iktidar-m%C3%BCcadelesi
Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Rabia Abdusselam
Cezayir siyaset sahnesini takip edenler, Cebhetu’l-Adale ve’t-Tenmiye (Adalet ve Kalkınma Cephesi) lideri ve İslami eğilime sahip olan önde gelen isimlerden biri olan Abdullah Caballah’ın açıklamalarının ardından İslamcı siyasi partilerin liderleri arasında bazı anlaşmazlıklar olduğunu gördü. Caballah, Hareketu Muctemeu’s-Silm’in (Barış Toplumu Hareketi) merhum lideri Mahfuz Nahnah'ın bunu yapan ilk kişi olduğu yönündeki yaygın görüşe aykırı şekilde kendisinin ‘ülkedeki Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) hareketinin gerçek kurucusu’ olduğunu söyledi.
Bu kısa açıklama, Cezayir'deki İslami eğilimleri liderler arasında, Cezayir'de İslam düşüncesini veya siyasal İslam'ı yayma konusunda tarihi bir hakka sahip olanın kim olduğu konusunda çeşitli tepkilere ve açıklamalara yol açsa da İslamcı cenah arasındaki ‘liderlik’ sorunu olduğunu, bu sorunun İslamcılar üzerinde nasıl olumsuz bir etki yarattığını ve 1980'li ve 1990'lı yıllara kadar uzanan anlaşmazlıkların halen var olmaya devam ettiğini kanıtladı.
Çelişkili ifadeler ve tanıklıklar
Caballah’ın sözlerinin satır aralarında, İslamcılar arasındaki ‘liderlik’ ikilemi hakkında çok şey okunabilir. Örneğin (Cezayir’deki en büyük İslami eğilimli muhalefet partisi) Barış Toplumu Hareketi lideri olmaktan vazgeçmeyeceğini vurguladığını ve destekçilerinin Barış Toplumu Hareketi’nin kuruluşuna ilişkin tarihi anlatılarını her zaman savunduğunu görebiliriz. Onlara göre Şeyh Mahfuz Nahnah, ‘Cezayir'deki Müslüman Kardeşler'in gerçek kurucusu’ ve Barış Toplumu Hareketi’nin eski lideri Ebu Cerrah Sultani'nin de teyit ettiği üzere, İslami tebliğ için sağlam bir temel oluşturmaya çalışan ilk kişi. Ebu Cerrah Sultani, konuyla ilgili yaptığı açıklamada Abdullah Caballah'ın komünist hareketi üniversiteden kovmaya odaklandığını, Nahnah'ın ise İslam dininin yayılması için sağlam bir temel oluşturmaya çalıştığını söyledi. Ayrıca, iki adamın önceden anlaşma yapmadan coğrafi bölgeyi aralarında paylaştıklarını da sözlerine ekledi.
Ebu Cerrah Sultani’nin açıklamasına göre Caballah'ın ekibi, herhangi bir koruma ya da destek olmaksızın küresel bir ideoloji ve bölgesel bir örgütlenmeye dayanırken Nahnah'ın ekibi, 1974 yılından itibaren uluslararası grubun desteği ve onayıyla kapsamlı bir ideoloji ve örgütlenme benimsemişti. Ta ki hapis cezası bu bağı koparana dek.
Cezayir’de özellikle 1970'li yıllarda marjinalleştirilen Müslüman Kardeşler uluslararası yapılanmasının literatürünü temsil eden Mısır'dan gelen referanslar ve kitaplarla tanışmasının bir sonucu olarak, bu yolu izleyen ilk kişilerden biri olduğunu belirten Caballah, bu ideolojiyi benimsemesinin, Müslüman Kardeşler’in uluslararası veya Mısır'daki yapılanmasıyla herhangi bir örgütsel bağı olmadan, İhvan teorisyenlerini okumasından kaynaklandığını söyledi.
Uzun konuşması sırasında Caballah, kendisini İhvan’ın resmi temsilcisi ilan ettiğini reddederek, 1974'te başlayan ortak bir çabanın parçası olarak bu fikri Cezayir'e tanıtma girişiminde bulunduğunu ifade etti.
Liderliğini yaptığı hareketin 1985 yılından önce üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanmasını parçası olmadığını aktaran Caballah, o dönemde sadece fikirlerin hakim olduğunu ve resmi olarak örgütlerin olmadığını vurguladı. Caballah’a göre 1985'ten önce Caballah Grubu olarak bilinen kendi grubu dışında, üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanması yoktu ve sadece 70'li ve 80'li yıllarda tebliğ ve eğitim yöntemlerindeki temel farklılıkları vurgulamaya çalıştı.
Liderlik meselesi, İslamcı partileri yeniden siyasi çatışmaya sürükledi.
Caballah'ın öne çıkardığı İslami çizgideki isimler arasında, Barış Topluluğu Hareketi'ni kuran, öldüğü güne kadar liderliğini yürüten Cezayirli vaiz ve siyasetçi Mahfuz Nahnah ile Cezayir'deki İslami hareketin en önemli figürlerinden biri olan çağdaş düşünür, reformcu ve vaiz Şeyh Muhammed Buslimani yer aldı. Ancak Caballah, bu şahsiyetlerin örgütsel olarak değil bireysel olarak hareket ettiklerini belirterek, 1980'lerin ortalarına kadar Cezayir üniversitelerinde herhangi bir organize tebliği faaliyeti olmadığını açıkladı.
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Caballah'ın görüşlerini destekleyenler arasında, onun açıklamalarının o dönemde ya da daha sonra yapılmış olmasına bakılmaksızın ‘doğru’ olduğunu düşünen İslami eğilimli eski milletvekili Muhammed Salihi de vardı. Salihi, 1970'lerde aktif olan ve yerel olarak ‘eş-Şark’ grubu diye bilinen örgütün Mısır ve Suriye’deki Müslüman Kardeşlerin yaklaşımını benimsediğini belirtti. Bu kanat örgütsel ve yüzde 80 entelektüel açıdan Hassn el-Benna, Seyyid Kutub, Muhammed Kutub, Ali Cirişe, (Uluslararası Müslüman Alimler Birliği'nin eski başkanı ve kurucusu) Yusuf el-Kardavi, Muhammed el-Gazali, (Suriyeli vaiz) İsam el-Attar, Muhammed Ahmed er-Raşid ve Abdulkerim es-Savvaf’tan oluşuyor.
Cezayir'deki el-Fetih Meydanı'nda düzenlenen mitinge katılan İslami Kurtuluş Cephesi'ne (FIS) yakın İslam İşçi Sendikası (SIT) aktivistleri, 16 Mayıs 1991 (AFP)
Öte yandan kendisini meşru ‘lider’ olarak gören İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) de var. Bu da partinin 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında özellikle daha sonra iptal edilen 1991 yılındaki yasama seçimlerinin ilk turunda elde ettiği ezici zaferin ardından kazandığı halk desteğine dayanıyor. Bu tarihi olay, o dönemde Cezayir'deki gidişatı değiştirdi.
‘Liderlik’ kompleksi
‘Liderlik’ meselesi, İslamcı partileri yeniden alevlenen siyasi çatışmaların labirentine sürükledi. Siyasi analist Ahsen Hallas, Caballah’ın açıklamalarını, devlet, Sufi çevreler ve zaviyeler tarafından desteklenen ‘geleneksel İslam’ın yerini almak üzere ortaya çıkan ve gelişen ‘İslami uyanışın’ ortaya çıkışına ve camilerde ve üniversitelerde yaygın olarak verilen vaazlara odaklanan açıklamalarına dair değerlendirmesinde bunu bu akımlar içinde gizli kalmış veya bastırılmış bir tartışma olarak gördüğünü söyledi. Hallas, Şeyh Caballah’ın basında kendisinin her zaman Cezayir'de liderlik peşinde olan Müslüman Kardeşler üyesi olarak gösterilmesinden ötürü, ‘liderlik sevdasında olduğu’ gibi kendisine yöneltilen suçlamaları çürütmek için bunu kullanmaya çalıştığını belirtti.
Hallas: “Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açması gayet doğal.”
Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açmasının gayet doğal olduğunu söyleyen Hallas, “Özetle bu durum, entelektüel durgunluğun gölgesinde, yenilik yapma ve mevcut durumla ilgili çözümler ve öneriler sunma beceriksizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir düşünme sürecidir” dedi.
Nahda Hareketi'nin eski lideri Caballah'ın açıklamalarına sert tepkiler verilirken geriye Müslüman Kardeşler üyeleri arasında sert sözlü tartışmaların yaşandığı gergin bir atmosfer bıraktı. Bu tablo, Cezayir'deki Müslüman Kardeşlere yakın iki siyasi partinin (Barış Toplumu Hareketi ve Adalet ve Kalkınma Cephesi) liderleri arasındaki derin anlaşmazlığı yansıttı. Aynı cenahtan gelen partiler arasında tam bir dayanışma ve siyasi uzlaşı eksikliği hakim ve bu durum 70’li ve 80’li yıllardaki kuruluş aşamasının ötesine geçiyor. Öyle ki 2019 yılında ülkeyi içinde bulunduğu krizden çıkarmak için bir yol haritası çizmek üzere önde gelen muhalif isimleri bir araya getiren Mazafran’da ve (Cezayir'in batısındaki) Ayn Benian'da düzenlenen ünlü iki sempozyum gibi ortak siyasi toplantılarda da bunu görmek mümkün. Katılımcılardan birine göre bu toplantılara katılan parti liderleri arasında tartışmalar yaşandı. Tartışmalar bir noktada partilerin çekilme tehdidine kadar vardı.
Cezayir'de Müslüman Kardeşleri temsil etme hakkının tarihsel olarak kime ait olduğu konusunda çelişkili açıklamalar hakkında yorum yapan Mohamed Khider Biskra Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Medya Bölümü öğretim üyesi ve araştırmacısı Cedu Fuad, “Şeyh Caballah'ın açıklamaları, Cezayir'deki İslami uyanışın başlangıcı ve Şeyh Mahfuz Nahnah, eş-Şark Grubu ve Cez’ara Grubu’nun bu karmaşık tarih içindeki konumu hakkında bize kapsamlı bir bakış açısı sağlayamıyor” değerlendirmesinde bulundu.
Müslüman Kardeşlerin kuruluşu hakkında ideoloji ve örgütlenme arasında süregelen tartışma, Cezayir’deki İslami hareketin çok sayıda partiye bölünmesi olgusunu ele almamızı gerektiriyor. Cadallah’ın ‘doğuş patlaması’ olarak adlandırdığı bir olay meydana geldi ve bu da Cezayir'de Müslüman Kardeşler ideolojisini kimin yaydığını ve bu ideolojiyi ülkede yayma konusunda tarihsel hakka kimin sahip olduğunu belirlemeyi zorlaştırdı.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة