Florence Nightingale: Londra’dan İstanbul’a Hemşireliğin annesi

Rusya ile savaş, Florence Nightingale’in hemşirelik mesleğinde devrim yapmasına olanak tanıdı. 1854 Kırım Savaşı sırasında genç bir İngiliz hemşire, modern sağlık hizmetlerinin temellerini atmak için çabaladı

Florence Nightingale, Kırım Savaşı sırasında Üsküdar'daki bir askeri hastanede gece turunda, 24 Şubat 1855 (Getty Images)
Florence Nightingale, Kırım Savaşı sırasında Üsküdar'daki bir askeri hastanede gece turunda, 24 Şubat 1855 (Getty Images)
TT

Florence Nightingale: Londra’dan İstanbul’a Hemşireliğin annesi

Florence Nightingale, Kırım Savaşı sırasında Üsküdar'daki bir askeri hastanede gece turunda, 24 Şubat 1855 (Getty Images)
Florence Nightingale, Kırım Savaşı sırasında Üsküdar'daki bir askeri hastanede gece turunda, 24 Şubat 1855 (Getty Images)

Bilmeyenler için, Florence Nightingale’den önce hemşirelik ondan sonrası gibi değildi. Tüm tıp alanında devrim yarattığını söylemek doğru olur. Hemşire, hijyen uygulamalarının savunuculuğunu yaptı. Birileri, bunun önemsiz bir unsur olduğunu söyleyebilir. Ama aslında bu, meslektaşlarının elinde birçok hastanın iyileşmesinin anahtarıydı. Korona pandemisinin ortasında bile hijyen, enfeksiyon zincirlerini kırmak için ‘güvenli bir sığınaktı’ ve öyle olmaya devam ediyor. 
1854 yılında genç İngiliz kadın sağlıkçı, Osmanlı’da Üsküdar Askeri Hastanesi’ne gittiğinde sağlık tesisi, savaş alanının tanık olduğu trajedilerden farklı olmayacak kadar içler acısı durumdaydı. O zamanlar Rusya’nın bugün Ukrayna’ya saldırısındaki savaş alanı gibi Kırım Savaşı’na tanık oluyordu. İngiltere ve müttefikleri, Rus İmparatorluğu’nun toprak hırslarını geri püskürtmeye çalışırken, İngiliz askerlerin ölüm oranları artıyordu. Ancak bunun nedeni vücutlarına giren yaralar ve kurşunlar değildi. Aksine gerekli temizlik ve sterilizasyon sağlansa kaçınılabilecek bir hastalıktan kaynaklanıyordu. 
Genç İngiliz hemşire, yaralı askerlerin nasıl kan ve irinle sırılsıklam olduğuna tanık oldu. Birçok, farelerin sağa sola koştuğu alanlarda yatıyordu. Havalandırması olmayan bir koğuşta, yaralıların çürüyen yaraları kirli sargılarla sarılıyor, bitler ve pireler de dahil olmak üzere parazit böcekler, bazı hastaların vücutlarıyla beslenmeye bırakılıyordu. Her 150 askere sadece bir küvet düşüyordu. Washington Post’a göre ölü bir at, su kaynağında çürümeye bırakılmıştı. 
Gördüğü kadarıyla Nightingale, kollarını sıvadı, 38 kişilik bir ekiple, doktorlar da dahil olmak üzere birçok kişinin önemsiz gördüğü sorunları düzeltmeye koyuldu. Bunlar arasında kanalizasyon ve gıda kalitesi de yer alıyor. Genç hemşire, İngiltere’den ihtiyaç duyduğu malzemelerin gelmesini beklemeden bugün adı İstanbul olan dönemin Konstantiniyye kentine gitti. Yerel pazarlardan sabun, havlu, temiz çarşaf ve taze yiyecek aldı. Daha sonra o ve meslektaşları, hastaneyi temizlemek ve sterilize etmek için yola çıktı. Tedarik, hijyen ve beslenme ile ilgilenen Nightingale, bir nevi sağlık tesisi yöneticisiydi. Sonuç olarak, ölüm oranları azaldı ve kendileri ‘melekler’ olarak adlandırıldı.
Aynı zamanda Nightingale, ‘aydınlatma taşıyıcısıdır’. Çünkü gecenin karanlığında bile, hastalara yardım etmek için savaş alanlarına gider, elinde bir fenerle yolunu arardı. Daha sonra ‘Modern Hemşireliğin Kurucusu’ ve zamanının en beğenilen kadınlarından biri oldu.
Nightingale’e göre hasta bakımı bir lüks değil, bir zorunluluktur. Bu nedenle kendini, hemşirelik sistemlerine ve yöntemlerine büyük reformlar getirmeye adadı. Hayatının büyük bir kısmını hemşireliğin hem doktorlar hem de insanlar tarafından saygı duyulan bir meslek olmasını savunarak geçirdi. İlk profesyonel hemşirelik okulunu kurdu.
Buna rağmen Nightingale, hemşirelerin askeri mesleklerde ve tıp sektöründe erkeklerin yanında tanık olduğu küçümseme karşısında bağışık değildi. Ayrıca mevcut yönetimi aşma eğilimi birçok yetkiliyi kızdırdı.Ayrıca Washigton Post’a göre savaş sırasında “Fransızların Jeanne d’Arc’ı (Joan of Arc) yakarak infaz ettiği gibi yapabilse her yetkili de beni yakardı. Ama biliyorlar ki ‘savaş ofisi’, beni sınır dışı edemiyor, çünkü ülke beni destekliyor” ifadelerini kaleme aldı. Pek çok eleştirmen, ona karşı bir araya geldi. Kısa süre sonra ister taze ürünleri güvence altına almak isterse Kraliçe Victoria’dan gerekli malzemeleri temin etmek konusunda işleri halletme yeteneğine tanık oldular. 
Dünya geçen cuma günü başlayan ve perşembe günü Nightingale’in (Uluslararası Hemşirelik Günü olarak kutlanan) 202. doğum gününde sona eren Dünya Hemşirelik Haftası’nı kutlarken, ABD de dahil olmak üzere birçok ülke, bir hemşirelik kriziyle karşı karşıya. Kırım Savaşı’ndaki Nightingale gibi hemşireler, genellikle tıbbi sistemde, elleriyle inşa edemedikleri yapısal başarısızlıkların yükünü taşırlar. Hafife alınırlar ve fazla çalıştırılırlar. Buna binaen hemşirelik alanının, ‘korona pandemisinin azalmasıyla birlikte’ istifalar dalgasından büyük bir pay aldığı kaydedildi. ABD’de ise işlerine geri dönmeyi kabul etmeyen bir hemşireler dalgasına tanık oldu. 2030 yılına kadar yaklaşık 200 bin hemşirelik kadrosunun boş kalması beklenirken, diğer ülkeler de aynı durumdan değişen derecelerde mustarip. Yakın zamanda yapılan bir anket, hemşirelerin üçte birinden fazlasının yıl sonuna kadar işlerini bırakmayı planladığını ortaya koydu. Hemşirelerin yarıya yakını, kararlarının yorgunluktan olduğunu ifade etmiştir.
Kovid- 19 pandemisi, özellikle de bakımın yükünün ‘yetersiz buldukları bir ücret karşılığında uzun saatler çalışmak zorunda kalan’ hemşirelere düştüğü hastanelerde mevcut sorunları daha da kötüleştirdi. Hemşireler, işlerinde güvenlik ve saygınlık talep ederek, bugün Nightingale’in başlattığı görevi yerine getiriyorlar.Amaç, mesleklerinde fedakâr değil, uzman olarak muamele görmeyi sağlamaktır.
 
Bayan Florence Nightingale, ABD iç savaşı sırasında Federal Ordu’ya sahra hastanelerinin nasıl işletileceği konusunda tavsiyelerde bulundu (Getty) 
Hasta bakımına, hijyen ve sterilizasyona gösterilen özenin ötesinde Nightingale, verilerin görsel olarak gösterilmesinde de öncü olmuştur. İstanbul’da bir buçuk yıldan uzun bir süre sonra Nightingale, Kırım’ın savaş alanlarından İngiltere’ye döndü ve çalışmalarına burada devam etti. Küçük yaşlardan itibaren matematik okuduğu ve istatistik konusunda tutkulu olduğu göz önüne alındığında, bir sahra hastanesini denetlediğiÜsküdar’daki birçok ölümün ardındaki nedenleri bilmek ve bilgileri insanlara kolay anlaşılır bir şekilde sunmak istiyordu. Ortaya koyduğu çok net çizelgeler ve grafikler, o dönem için devrim niteliğindeydi. Kuru bilimsel istatistikler okumak yerine, önlenebilir bulaşıcı hastalıklardan kaynaklanan ölümlerin Kırım’daki savaş alanında ölenlerden daha fazla olduğunu göstermek için renk kodlu pembe bir çizelge kullandı. 
Nightingale ayrıca, RSS Kraliyet İstatistik Kurumu’na üye olan ilk kadın oldu. Veriler, sağlık sektörü reformu arayışında kullanıldı. Mektuplarından birinde ‘"Ne zaman sinirlensem yeni bir grafik oluşturarak kendimden intikam alırım’ diye yazmıştı. 
Nightingale, hasta bakımını sosyal ve politik bir konu olarak nitelendiriyor. Yüksek ölüm oranı ile düşük gelirin yakından ilişkili olduğunu ortaya koydu. Bu durum, bugün hala bilinen bir olgu. Örneğin birkaç araştırma, fakir ABD’lilerin zenginlerin ölüm oranına göre çok daha yüksek oranlarda koronadan öldüğünü ortaya çıkardı. 
1860 yılında Nightingale, uzmanlar tarafından ilk sivil hemşirelik okulu olarak kabul edilen ‘Nightingale Eğitim Okulu’nu kurdu. Bu çerçevede Nightingale Business Group’ta araştırmacı ve Kanada’daki GuelphÜniversitesi’nde fahri profesör olan Lynn MacDonald, Nightingale Okulu’ndan önce hemşirelerin hiçbir eğitimi olmadığını belirtti. MacDonald, “Eskiden hemşire denenkişiler sadece hastane çalışanlarıydı. Genellikle pek bir şey bilmiyorlardı” dedi. 
Nightingale sayesinde hemşireler, ilk kez 1859 tarihli ‘Hemşirelik Üzerine Notlar’ kitabında açıkladığı bir konu olan ve bugün bizim hasta bakımı olarak kabul ettiğimiz noktaya ilgi duymaya başladı. Nightingale, “Hemşirelik kelimesini kullanıyorum, çünkü daha iyi bir alternatif yok. İlaç vermekten ve kompres yapmaktan biraz daha fazlasını ifade eder. Ancak aynı zamanda temiz hava, ışık, sıcaklık, temizlik, sakinlik ve doğru beslenme seçimi ve yönetimine de atıfta bulunuluyor” ifadelerini kullandı.
Ek olarak okulunda kurs, temel bilimler ve tıp öğretim yoluyla modern hemşirelikte ilk resmi eğitimi sağladı.Hemşirelik işçi sınıfı kadınlarıyla sınırlandırılırken Nightingale, onu meslek saflarına yükseltti ve farklı geçmişlerden kadınlar için daha kabul edilebilir hale getirdi.
Nightingale’in hemşirelik konusundaki bakış açısı, kısmen yazısının geniş çapta yayınlanması sayesinde, Atlantik’in ötesinde ABD’ye ulaştı. Hatta ‘Birlik Ordusu’, ABD İç Savaşı sırasında sahra hastanelerinin nasıl işletileceği konusunda ona danıştı. 1873’te Nightingale’in Londra’daki okulunu açmasından yaklaşık 10 yıl sonra New York’taki Bellevue Hastanesi, müfredatını Nightingale ilkelerine dayandırarak ABD’deki ilk hemşirelik programlarından birini başlattı.
Geçen bir buçuk yüzyıl boyunca, tıp bilimleri genişledi. Örneğin Nightingale okulunu kurduğunda mikrop teorisi yoktu. Bugün iş piyasasına çıkmadan önce hemşireler, hayatlarının birkaç yılını öğrenmek için harcıyor ve birçok hemşire pratisyen hekim meslektaşlarıyla benzer sorumluluklar üstleniyor. 
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre bununla birlikte hemşirelerin eğitiminde önemli gelişmeler görülse de bu, genellikle onlara nasıl davranıldığına yansımamaktadır. Bu nedenle 2022’de birçok hemşire, tamamen farklı alanlara yönelmeye başladı. Washington Post’a göre MacDonald, bugün hemşirelik mesleğinin hala düşük ücretli olduğunu ve hemşirelere saygı duyulmadığını belirtti. MacDonald, “Bu sorunlar hala var. Açıkçası Nightingale’inzamanından bu yana önemli ölçüde küçüldü, ama hala devam ediyor” dedi.



Türkiye, İsrail ve Suriye'de uzlaşı arayışı

Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
TT

Türkiye, İsrail ve Suriye'de uzlaşı arayışı

Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)

İsmail Derviş

ABD Başkanı Donald Trump'ın Ankara ile Tel Aviv arasında Suriye ile ilgili yaşanan gerilime ilişkin açıklamaları, başta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu olmak üzere herkesi şaşırttı. Netanyahu’ya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yakın bir ilişkisi olduğunu söyleyen Trump, Netanyahu’nun makul olması gerektiğini belirterek, “Türkiye ile bir problemin varsa bunu çözebilirim” dedi.

Trump'ın bu ifadeleri, ABD için İsrail'in aşılamayacak bir kırmızı çizgi olması ve tüm dünyanın ABD tarafından İsrail’e Gazze Şeridi ve Lübnan'a karşı savaşında verilen sarsılmaz desteğe tanıklık etmesinden dolayı şaşırtıcıydı. Ancak mesele Türkiye ile olası bir çatışmaya ilişkin endişelere geldiğinde, Türkiye Washington'ın bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri olduğundan olay başka bir boyut kazandı.

Türkiye ve İsrail arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, Ankara ve Tel Aviv arasında diplomasi dilinin hâkim olduğu stratejik ve tarihi ilişki, gerginliğin azaltılmasına ve muhtemelen bir anlaşmaya varılmasına katkıda bulunabilir.

Çatışmaları önleyecek bir anlaşmaya varılması

Suriyeli bir kaynak Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada: “Şu an bir anlaşmadan söz ediliyor, ancak bu anlaşma bir ayrılma anlaşması değil, bir çatışmasızlık anlaşması. Çünkü aslında Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de bir çatışma yok, başka bir deyişle anlaşma, Suriye hava sahasında bir İsrail uçağı varsa, gideceği yerin bildirilmesi için sınırların çizilmesini öngörüyor” ifadelerini kullandı.

sdfrgt
Ankara ve Tel Aviv arasında, iki taraf arasında olası çatışmaların önlenmesini ve Suriye'nin orta kesimlerinde Türkiye’nin askeri üsler kurmasını garanti altına alan bir anlaşma imzalanabilir (AFP)

Suriyeli kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Genel olarak Suriye arenasında bir tür dengeye ihtiyaç var. Türkiye mevcut politikalarını sürdürerek İsrail'in Suriye topraklarını işgal etme girişimini engelleyebilir. Bunun için Şam ve Ankara hükümetleri arasında resmi bir anlaşma var. Bu da bunun her iki ülkenin de ortak çıkarına olduğu anlamına geliyor. İsrail ile Suriye'nin kuzeydoğusunda Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden silahlı gruplar arasında doğrudan bir temas olması halinde, Türkler de onların ulusal güvenliklerini etkileyecektir.”

Suriyelilerin Türkiye'ye güveni

Şarku'l Avsat'ın  Indepenedent Arabia'dan aktardığına göre Birleşmiş Milletler (BM) Koordinatörü Ammar Ebu Halava yaptığı özel açıklamada, “Bugün Suriyeliler olarak Türkiye'nin siyasi diplomasisine güvenmemize bir engel yok. Çünkü Türkiye Suriye halkının isteklerini boşa çıkarmadı. Türkiye ister yardım elini uzatarak ya da sınırlarının istikrarını koruyarak olsun Suriye halkına karşı herhangi bir olumsuz davranışta bulunmadı. Türkiye de istikrarlı bir ülkedir ve Suriye'nin egemenliğinden ödün vermediği sürece Suriyeliler olarak bizim için uygun olan her türlü anlaşmaya açığız” ifadelerini kullandı.

Gelecekte bir çatışma yok

Öte yandan Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de gelecekte bir çatışma yaşanmayacağını vurgulayan gazeteci yazar ve siyaset uzmanı Firas Rıdvanoğlu şunları söyledi:

“Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında gelecekte bir çatışma olmayacak. ABD’nin, bizzat Başkan Trump’ın İsrail'den Türkiye ile bir çözüm bulmasını istediğinde ortaya koyduğu tutumuna tanık olduk. Trump’ın bu açıklamaları, İsrail'in Suriye dosyasında Türkiye'ye karşı duruşunun ABD tarafından reddedildiğinin bir göstergesidir. Çünkü Suriye dosyasında yapılacak herhangi bir hata büyük bir savaşa yol açabilir. Suriye'deki durum, Lübnan'ın güneyinde duruma benzemez. Zira Hizbullah bölgesel olarak desteklenmiyor olabilir, ancak Şam bölgede önemli bir düğüm noktası olduğundan Suriye'deki durum farklı. Bu yüzden ABD, İsrail'in iddialarını reddetti.”

İstikrar arayışı

Rıdvanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’nin Suriye’de kurmak istediği askeri üslere gelince, Türkiye bu üsleri nereye kuracağını İsrail'in isteklerine göre değil, kendine nasıl uygun geliyorsa ona göre seçecektir. Türkiye’nin bu üsleri Suriye'nin kuzeyi, güneyi, batısı ve doğusundaki tüm sınırlarını gözetlemek amacıyla Suriye'nin merkezinde kuracağı tahmin ediliyor. Öte yandan Suriye hükümeti İsrail ile bir çatışma istemiyor. Türkiye ile İsrail arasında da Suriye’de bir çatışma yaşanmasını istemiyor. Suriye açıkça istikrar istediği ve İsrail’in de bu istikrara hizmet etmek için ne yapması gerekiyorsa onu yapması gerektiği mesajını veriyor.

Güvenlik koordinasyonu

Türkiye ile İsrail arasında güvenlik alanında kesinlikle bir koordinasyon olduğuna ve bu koordinasyonun herkes için en iyisi olduğuna inanan Rıdvanoğlu, “İsrail'in Türk hükümeti aracılığıyla Suriye'ye mesajlar göndermesi mümkün olduğu gibi Suriye'nin de Türkler aracılığıyla İsrail'e mesajlar göndermesi mümkün. Ancak Türkiye’nin Suriye'deki askeri varlığına ilişkin karar, Ankara ve Şam arasında alınması gereken ortak bir karardır ve akıllıca alınmalıdır. Genel olarak uluslararası toplum, ABD ve Avrupa, Suriye'de istikrarın sağlanması yönünde bir eğilim gösteriyor” şeklinde konuştu.

Karşı karşıya gelme korkusu

Suriyeli akademisyen ve araştırmacı Abdurrahman en-Nayif, Independent Arabia’ya yaptığı özel açıklamada, Türkiye ve İsrail arasında Suriye'de yaşanan gerilimin her geçen gün arttığını ve Suriye'nin bir kez daha askeri çatışmaya sürüklenme korkusuyla uluslararası bir rekabet alanı haline geldiğini söyledi. Bu durumun İsrail'in güneydeki kara harekâtından Suriye'nin derinliklerindeki hava saldırılarına kadar uzanan ve Türkiye'nin Suriyelilerin acı çekmeye devam etmelerine neden olacağını ve ülkede istikrarın sağlanmasını engelleyeceğini düşündüğü provokatif hamlelerinden kaynaklandığını ifade eden Nayif, “Türkiye için Suriye'nin istikrara kavuşması kendi çıkarına, zira bu kendi sorunlarının bir kısmını çözecek. Ancak Ankara ile Tel Aviv arasında askeri bir çatışma yaşanmayacak. Çünkü Türkiye bölgesel bir güç ve NATO üyesi. İsrail ise provokasyon tutkusuyla mümkün olduğunca çok şey kazanmayı amaçlıyor” yorumunda bulundu.

dfrgt
Gözlemciler Türkiye'nin Suriye dosyasındaki en önemli aktörlerden biri olduğunda hemfikir (AFP)

İsrail'in düzenlediği saldırıların Türkiye'ye açık bir mesaj vermeyi amaçladığını düşünen Nayif’e göre bu saldırılar bölgesel barışı tehdit ediyor ve terörizmi körüklüyor. Ankara ise Suriye'nin istikrara kavuşmasını istiyor. Çünkü Suriye, özellikle Kürt meselesinde Türkiye'nin istikrarı için kilit bir faktör. Dolayısıyla Suriyeliler anlayış göstermeli, çünkü Suriye tükenmiş durumda.

Siyasette ticaret

Harmoon Araştırmalar Merkezi'nde araştırmacı olan Muhammed es-Sukkari, Beşşar Esed rejiminin düşmesi ve Şam’da yeni bir yönetimin kurulmasının Suriye dosyasındaki bölgesel aktörlerin değişmesine ve dönüşmesine katkıda bulunduğunu söyledi. Belki de en önemli değişikliklerden birinin Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana türünün ilk örneği olan İsrail ile Türkiye’nin coğrafi olarak yakınlaşması olduğunu vurgulayan Sukkari, “İsrail'in sadece çıkarları değil, Washington'daki siyasi itibarı da dahil olmak üzere çeşitli endişeleri var. Dosyayla ilgili güç dengelerini yeniden çizen bu itibar, siyaseti ticarete benzer bir durum olarak gören Trump'ın yaklaşımını etkileyebilir ve Suriye dosyasında İsrail ve Türkiye de dahil olmak üzere ittifaklarını geleneksel politikalardan uzaklaşarak bölgesel değişkenleri maksimize eden etkileşimli politikalara doğru yeniden formüle etmesine neden olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Trump'ın son açıklamalarının İsrail'in artık Suriye'deki tek güç olmadığının ve Türkiye'nin Suriye içindeki ağırlığını arttırarak yeni angajman kuralları çizebileceğine dair işaretler taşıdığına dikkati çeken Sukkari, “Ancak bu kez durum sadece İsrail'in değil, Türkiye'nin de işine geliyor. Bu da iki tarafı çatışmak yerine koordinasyon kurmaya itiyor. Washington'ın Suriye'de İsrail ve Türkiye arasındaki angajman kuralları meselesini çözmek istediğine ve Trump'ın yeni politikasına (bölgede barış) hizmet etmediği için yeni bir savaşa sürüklenmek istemediğine inanıyorum. Tüm bu gerçekler, ABD'nin arabuluculuğuyla Suriye meselesinde ve İsrail ile Türkiye’nin yeni varlığının niteliği konusunda siyasi bir anlaşmaya varma olasılığının arttığını gösteriyor. Mümkün olan en yüksek kazanımları elde edebilecek gerilimin sürekli tırmandırılması bağlamı dışında arabuluculuk dosyası çözüme kavuşturulmadan kuralların belirlenmesi zor olabilir. Türkiye'nin şüphesiz Suriye'nin orta kesimlerinde askeri üsler kurmaktan ziyade Şam ile Türkiye'nin nüfuzunu arttıracak bir ortak savunma anlaşması imzalamayı istiyor” ifadelerini kullandı.

Diğer oyuncular

Öte yandan siyasi uzman Nureddin el-Baba, Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında tansiyonun düşeceğini ve öngörülebilir bir gelecekte bir çatışmaya dönüşmeyeceğini düşünüyor. Türkiye’nin Suriye'de askeri üsler kurmasının Türkiye ile İsrail arasında değil, Suriye ile Türkiye arasında bir anlaşmanın yapılmasını gerektirdiğini ifade eden Baba, “Temelde iki taraf arasında bir anlaşma imzalanana kadar iki taraf arasında bir çatışma yok ve her iki taraf da gelecekte çatışma niyetinde değil” değerlendirmesinde bulundu.

Suriye ve İsrail arasında Türkiye'den daha fazla arabuluculuk yapabilecek taraflar olduğunu söyleyen Baba, bu tarafların kimler olduğunu söylemekten kaçındı.

Türk akademisyen ve siyasi uzman Tuşkan Tarık, Ankara ile Tel Aviv arasında olası çatışmaların önlenmesini ve Türkiye tarafından Suriye'nin orta kesimlerinde askeri üsler kurulmasını garanti altına alan bir anlaşma imzalanmasının mümkün olduğunu söyledi. Türkiye ve İsrail arasında Suriye konusunda koordinasyon olduğuna dikkat çeken Tarık, Türkiye'nin Suriye ve İsrail arasında arabulucu rolü oynayabileceğini belirtti.

Türkiye'nin Suriye dosyasındaki en önemli aktörlerden biri olduğu, Şam'ın Türkiye'nin ülkedeki rolünden memnuniyet duyduğu, Türkiye ile stratejik bir ittifak kurmak istediği konusunda hemfikir olan gözlemciler, Ankara ve Tel Aviv arasında doğrudan askeri bir çatışma olmayacağını ve silahların başaramadığını diplomatik yollarla başarabileceklerini vurguladılar.