Atlantik şemsiyesi altında Avrupa'nın “militarizasyonu”

Rusya'nın Baltık Denizi Devletleri Konseyi'nden çekilmesi ve Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü'nün etkinleştirilmesi

Putin, Sovyetler Birliği sonrası aşamaya karşı darbesinde başaralı olabilecek mi? (AFP)
Putin, Sovyetler Birliği sonrası aşamaya karşı darbesinde başaralı olabilecek mi? (AFP)
TT

Atlantik şemsiyesi altında Avrupa'nın “militarizasyonu”

Putin, Sovyetler Birliği sonrası aşamaya karşı darbesinde başaralı olabilecek mi? (AFP)
Putin, Sovyetler Birliği sonrası aşamaya karşı darbesinde başaralı olabilecek mi? (AFP)

Ukrayna'nın işgali, Avrupa'yı uzun ve güzel bir rüyadan, ABD’nin Sovyetler Birliği'ne karşı koruması altında rahat, sosyal refah devletlerinde konforlu bir yaşam rüyasından uyandırdı. Ukrayna’nın işgalinden on yıllar önce yaşanan Kuveyt'in işgali de Ortadoğu'daki rejimleri korkutmuş, ABD'yi Irak'ı Kuveyt'ten çıkarmak için en geniş uluslararası koalisyonu kurmaya sevk etmişti. İki işgale karşı verilen tepkilerdeki fark, işgalci Irak ordusuna karşı doğrudan bir savaş, buna karşılık nükleer silahlara sahip büyük bir ülke olduğundan işgalci Rus ordusuna karşı bir vekalet savaşı yürütülmesidir. Eski Irak cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin, Kuveyt işgalini haklı çıkarmak için mali ve jeopolitik nedenlerden bahsetmişti, ancak sadece kendisine yakın olanlara söylediği asıl neden başkaydı. O da "yeni bir dünya düzeninin" doğduğunu düşündüğü ve bu düzende büyüklerin kendisi adına karar verdikleri değil kendisinin seçtiği bir "rol ve pay” almak istemesiydi. Bugün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in taleplerinin başında, "Ukrayna'nın tarafsızlığı, silahsızlandırılması, Nazilerden arındırılması ve Ukrayna'nın Atlantik İttifakına katılmasının önlenmesi" geliyor. Ancak Putin, Berlin Duvarı'nın ve Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra egemen olan tek kutuplu Amerikan sisteminin "ölümün eşiğinde" olduğunu tasavvur ediyor. Dolayısıyla onu ölüme zorlamak ve Rusya'nın yeni çok kutuplu sistemdeki rolünü eşit bir ortak olarak belirlemek istiyor. En önemli ve açıklanmayan hedefi budur. Yoksa NATO'nun Ukrayna'ya verdiği söze rağmen onu ittifaka dahil etmeyeceğini biliyordu. Çünkü Ukrayna, Kırım ve Donbass bölgeleri konusunda Rusya ile anlaşmazlık içinde ve NATO’nun kuralları başka bir ülke ile siyasi ve askeri bir sorunu olan bir ülkeyi üyeliğe kabul etmesini engelliyor.
Aslında Robert Kagan'ın "Foreign Affairs" tarafından "Hegemonyanın Bedeli" başlığı altında yayınlanan bir makalesinde dediği gibi; “Rusya, İngiltere ve Fransa'nın yaptığı gibi imparatorluk kaybına uyum sağlayamadı. ABD, Moskova'nın kaybettiği nüfuzunu yeniden kazanmasının önünde bir engel”. Gerçek şu ki, tarihçilere göre Çarlık, ardından Sovyetler, daha sonra da Putin Rusyası, yüzyıllar boyunca emperyalist bir devlet olageldi ve hala da öyle. Yine gerçek şu ki, iç tartışmaların öne sürdüğü gibi, ABD de tek kutupluluğu kaybetmeyi kabullenemiyor. Önünde gördüğü en önemli engel de, "intikamcı bir Rusya"dan çok "ekonomik, teknolojik ve askeri olarak" yükselen bir Çin’di. Ancak Ukrayna'yı işgaliyle ABD ile arasındaki şiddetli çatışmayı başlatan, Avrupa'yı tatlı rüyasından uyandıran da Rusya'ydı. Dünyanın bugün tanık olduğu şey, Finlandiya ve İsveç'in açıklanmış ve tanınmış tarafsızlıklarından vazgeçip NATO'ya katılmak için resmi başvuruda bulunmaları değil, Avrupa'nın Atlantik şemsiyesi altında “militarizasyonunun” başlangıcıdır.
Türkiye dışındaki 30 NATO üyesi, Finlandiya ve İsveç'in talebine desteklerini açıklayarak, Moskova'yı geçiş döneminde iki ülkeye karşı herhangi bir saldırganlığa karşı uyardı ve onlara yardım etmeye hazır olduklarını ifade etti. Türkiye ise çeşitli çıkarlar nedeniyle Rusya'yı kızdırmak istemiyor. Finlandiya ve İsveç'ten "PKK’yı desteklemeyi bırakmasını ve "terörist" olarak tanımladığı ve bu ülkelerde hareket özgürlüğünden yararlananların kendisine teslim edilmesini talep ediyor. "NATO"dan bir başka talebi de kendisine silah üretimi ve ihracatı konusunda uygulanan kısıtlamaların kaldırılması. Batı'ya gelince, kendisinden emin bir şekilde bazı taleplerini karşılayarak Türkiye'nin pozisyonunu değiştireceğinden bahsediyor. Rusya’nın tepkisine gelince, güçlülük ile zayıflığın bir karışımı gibi görünüyor. Putin, "Rusya'nın Finlandiya ve İsveç ile bir sorunu yok ve NATO’ya üyelikleri bir tehdit oluşturmuyor. Ancak askeri altyapının bu bölgeye doğru genişlemesi kesinlikle tepkimize, bize karşı doğacak tehditlere göre misillemede bulunmamıza yol açacaktır” dedi. Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov da, Rusya'nın Finlandiya ve İsveç'in ittifaka katılmasını basitçe kabul etmeyeceğini ve NATO üyesi olmaları durumunda dünyadaki durumun kökten değişeceğini duyurdu. Rusya’nın ilk pratik kararı, Baltık Denizi Devletleri Konseyi'nden çekilmek oldu. İkinci pratik hamlesi ise kendisi ile birlikte Belarus, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ı kapsayan "Kolektif Güvenlik Antlaşması" örgütünü aktifleştirmekti.
Öte yandan, Avrupa'nın "militarizasyonu" hızlanıyor. Almanya askeri harcamalarını artırdı ve Ukrayna'yı desteklemek için adımlar attı. Avrupalı ​​NATO üyeleri, milli gelirlerinin yüzde 2'sini askeri harcamalara ayırma sözü verdi. Avrupa Birliği de yeni bir raporunda, hava savunma sistemleri, savaş uçakları ve insansız hava araçları, modern tanklar, deniz kuvvetleri ve uydu üzerinden istikrarlı bir iletişim ağının yokluğu açısından, Avrupa savunma kapasitesindeki “büyük boşluklara” dikkat çekti. Rusya’nın Ukrayna'yı "tarafsızlaştırmak" amacıyla başlattığı savaşın, tarafsız ülkelerin NATO'ya katılmasına ve Avrupa'yı "militarize etme" gayretine yol açacağı düşünülmüyordu.
Soru şu: Putin, Sovyet sonrası aşamaya karşı darbesinde başaralı olabilecek mi, yoksa Ukrayna'yı yok etse bile ülkesini ekonomik ve harici açıdan daha kötü bir durumda mı bulacak? Uzmanlar, Putin'in Baltık Denizi'ndeki nükleer caydırıcılık sistemini güçlendirerek yanıt vereceğini tahmin ediyorlar. Hiç kimse yeni bir dünya düzeninin zorlu doğumunun nasıl ve ne zaman olacağını bilmiyor!
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Netanyahu 29 Eylül'de Beyaz Saray'da Trump ile görüşecek

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
TT

Netanyahu 29 Eylül'de Beyaz Saray'da Trump ile görüşecek

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)

İsrail medyası dün, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun 29 Eylül'de Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump ile görüşeceğini bildirdi.

Netanyahu dün, Trump'ın, BM Genel Kurulu'ndaki konuşmasının ardından bu ayın sonlarında kendisiyle görüşeceğini duyurdu.

Netanyahu basın toplantısında, "Trump beni Beyaz Saray'a davet etti. BM'deki konuşmamın ardından onunla görüşeceğim" dedi.

Şarku’l Avsat’ın Times of Israel'den aktardığına göre Netanyahu, İsrail'in Gazze'deki savaş nedeniyle dünya sahnesinde giderek artan bir yalnızlıkla karşı karşıya kaldığı ve önümüzdeki yıllarda daha yalnız bir devlet olmak zorunda kalacağı yönündeki açıklamasıyla tepkilere yol açtıktan bir gün sonra basın toplantısı düzenledi ve piyasaların olumsuz tepkisini "yanlış anlama" olarak nitelendirdi.

Netanyahu, "İsrail ekonomisine tam güven duyuyorum" diyerek, "İsrail ekonomisi son iki yıldır süren savaşta tüm dünyayı şaşkına çevirdi" ifadelerini kullandı.


İspanya, Atlantik'te bir teknede göçmenleri öldürmekle suçlanan 19 kişi tutuklandı

Madrid'deki Colon Meydanı'nda İspanyol bayrağı (Reuters)
Madrid'deki Colon Meydanı'nda İspanyol bayrağı (Reuters)
TT

İspanya, Atlantik'te bir teknede göçmenleri öldürmekle suçlanan 19 kişi tutuklandı

Madrid'deki Colon Meydanı'nda İspanyol bayrağı (Reuters)
Madrid'deki Colon Meydanı'nda İspanyol bayrağı (Reuters)

İspanyol polisi dün, Senegal'den Kanarya Adaları'na doğru yola çıkan ve varışta en az 50 kişinin kayıp olduğu bildirilen bir teknede göçmenleri öldürüp işkence ettikleri iddiasıyla 19 kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

24 Ağustos'ta, Atlantik Okyanusu'ndaki Kanarya Adaları açıklarında harap bir tekneden göçmenler kurtarıldı. İspanyol polisine göre teknede 248 kişi bulunuyordu.

Reuters'ın haberine göre yetkililer yola çıktığı sırada teknede 300 kişinin bulunduğunu ve kayıpların çoğunun 11 günlük yolculuk sırasında denize atıldığını düşünüyor. Polis açıklamasına göre hayatta kalanlar soruşturmacılara, gözaltına alınanların çoğunun "onlarca kişiye saldırdığını, onları dövdüğünü ve çeşitli şekillerde darp ettiğini" söyledi.

Açıklamada ayrıca şunlar kaydedildi: "Bazı durumlarda göçmenleri diri diri denize attılar ve kazara suya düşenleri kurtarmayı reddettiler."

Polis, bazı cinayetlerin batıl inançlarla bağlantılı olduğunu ve mağdurların "büyücülük" yapmakla ve motor arızalarından, yiyecek kıtlığından ve fırtınalardan sorumlu olmakla suçlandığını belirtti. Diğerleri ise zorlu koşulları protesto ettikleri için öldürüldü.

Tutuklu yargılanan 19 şüphelinin tamamı yasadışı göç, cinayet, saldırı ve işkence suçlamalarıyla karşı karşıya.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre son yıllarda binlerce göçmen, Kuzey Afrika'dan İspanya'ya, özellikle de Afrika'nın kuzeybatı kıyısındaki İspanyol Kanarya Adaları'na deniz yoluyla göç etmeye çalışırken hayatını kaybetti.

İspanya, İtalya ve Yunanistan ile birlikte Avrupa'ya giden düzensiz göçmenler için üç ana giriş noktasından biridir.


Trump İngiltere'de: Eşi benzeri görülmemiş törenler ve milyar dolarlık anlaşmalar

Kral Charles ve Kraliçe Camilla dün Windsor Kalesi'nde Başkan Trump ve eşi Melania'ya eşlik etti (AP)
Kral Charles ve Kraliçe Camilla dün Windsor Kalesi'nde Başkan Trump ve eşi Melania'ya eşlik etti (AP)
TT

Trump İngiltere'de: Eşi benzeri görülmemiş törenler ve milyar dolarlık anlaşmalar

Kral Charles ve Kraliçe Camilla dün Windsor Kalesi'nde Başkan Trump ve eşi Melania'ya eşlik etti (AP)
Kral Charles ve Kraliçe Camilla dün Windsor Kalesi'nde Başkan Trump ve eşi Melania'ya eşlik etti (AP)

Birleşik Krallık, dün Windsor Kalesi'nde ABD Başkanı Donald Trump'a iki günlük resmi ziyaretinin ilk gününde kraliyet karşılama töreni düzenledi.

Ziyaret, Kral Charles’ın genellikle ikinci döneminde olan ABD başkanlarını sarayda akşam yemeğine davet etmesi nedeniyle benzeri görülmemiş bir olaydı. Ayrıca, Birleşik Krallığa gerçekleşen resmi ziyaretlerin tarihindeki en büyük şeref kıtası da bu ziyaret sırasında görüldü.

Bu yaklaşım, teknoloji sektöründe milyar dolarlık anlaşmalar yoluyla Washington ile Londra arasındaki ‘özel ilişkiyi’ güçlendirmeyi amaçlayan Başbakan Keir Starmer hükümetinin çabalarıyla örtüşüyor. Trump, Birleşik Krallığa ikinci kez resmi ziyaretle kabul edilmenin kendisi için ‘büyük onur’ olduğunu ifade etmekten çekinmediğinden, Londra'nın stratejisi meyvesini veriyor gibi görünüyor.

Trump'ın bugün İngiliz liderin kırsaldaki inziva yeri Chequers'a gitmesi ve burada başbakan ve hükümet üyeleriyle bir araya gelerek Ukrayna'daki savaş ve gümrük vergileri başta olmak üzere çeşitli konuları görüşmesi bekleniyor.