Burkina Faso'da beş asker hayatını kaybederken 30 terörist etkisiz hale getirildi

2020 yılının Haziran ayında Bamako'daki yeni karargahın açılışı sırasında G5 Sahel Ortak Gücü Komutanı General Oumarou Namata Gazama (AFP)
2020 yılının Haziran ayında Bamako'daki yeni karargahın açılışı sırasında G5 Sahel Ortak Gücü Komutanı General Oumarou Namata Gazama (AFP)
TT

Burkina Faso'da beş asker hayatını kaybederken 30 terörist etkisiz hale getirildi

2020 yılının Haziran ayında Bamako'daki yeni karargahın açılışı sırasında G5 Sahel Ortak Gücü Komutanı General Oumarou Namata Gazama (AFP)
2020 yılının Haziran ayında Bamako'daki yeni karargahın açılışı sırasında G5 Sahel Ortak Gücü Komutanı General Oumarou Namata Gazama (AFP)

Burkina Faso Genelkurmay Başkanlığı iki gün önce Burkina Faso'nun kuzeyinde bir askeri birliğe ‘cihatçılar’ tarafından düzenlendiğinden şüphelenilen bir saldırı sonucunda 5 askerin hayatını kaybettiğini ve 30 ‘teröristin’ etkisiz hale getirildiğini duyurdu.
Burkina Faso Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasına göre, ülkenin kuzeyindeki Bam vilayeti sınırları içinde bulunan ‘Bourzanga askeri birliği’, çok sayıda silahlı ‘terörist’ tarafından üsse yapılan saldırıya sert bir şekilde karşılık verdi.
Açıklamada, “çarpışma esnasında 5 askerin hayatını kaybettiği ,10 askerin de yaralandığı’ bildirilirken, ilk verilere göre en az 30 teröristin öldüğü ve saldırganların birliğin ateş gücü ve uçakların müdahalesi karşısında geri çekilmek zorunda kaldıkları” vurgulandı.
Ordu, “Saldırganlar geri çekilirken aralarında yaralıların da olduğu birçok terörist, askerlerden kaçmaya çalışarak sivil nüfusun arasına sızdı. Bölgede arama ve güvenlik çalışmaları sürüyor” şeklinde açıklamasını sürdürdü.
Cihatçı oldukları iddia edilen saldırganlar kaçtıktan sonra, geride silahlar (bireysel ve toplu), mühimmat, motosikletler (yaklaşık 30) ve iletişim araçları bulundu. Teröristlerin üsse saldırmak için kullandıkları zırhlı araçlara ve silahlı kamyonetlere de el konuldu.
Açıklamaya göre, Burkina Faso Ordusu Genelkurmay Başkanı Albay Binbaşı David Kabre, öldürülen askerlere ve ‘kahramanca verdikleri karşılığa’ övgüde bulunarak “Tüm ilgili birimleri, ortak hedefimiz olan toprak bütünlüğümüzü yeniden sağlamak için seferberliklerine devam etmeye çağırıyorum” dedi. Perşembe günü ülkenin doğusunda bir askeri birliğe ‘cihatçılar’ tarafından düzenlendiğinden şüphelenilen bir saldırıda 11 asker hayatını kaybetmişti.
Bir hafta önce aynı bölgede ‘cihatçı’ olduklarından şüphelenilen silahlı kişilerce gerçekleştirilen 3 ayrı saldırıda, yaklaşık 40 güvenlik görevlisi ve sivil gönüllü öldürülmüştü.
Burkina Faso, 2015 yılından beri bir kısmı El-Kaide ve DEAŞ bağlantılı olmak üzere silahlı hareketler tarafından gerçekleştirilen ve 2 binden fazla kişinin ölümüne, yaklaşık 1,8 milyon kişinin de yerinden olmasına neden olan ‘cihatçı’ saldırılara tanık oluyor.
Cumhurbaşkanı olarak seçilen Roch Marc Christian Kabore’yu 24 Ocak'ta devirerek ülkenin yönetimine el koyan askeri cuntanın lideri Yarbay Paul-Henri Sandaogo Damiba, güvenlik krizine bir çözüm bulmanın ‘öncelikleri’ arasında olduğunu vurguluyor. Yarbay, Kabore'yu cihatçı şiddetle mücadele etmek için yeteri kadar çaba göstermemekle suçlayarak darbe yapmıştı.
Yarbay’ın iktidara el koymasını takip eden haftalarda nispeten sakin geçen bir dönemden sonra, aşırılık yanlısı grupların saldırıları tekrar başladı. Bu saldırılar sonucunda siviller ve askerler arasında yaklaşık 200 kişi hayatını kaybetti.



Apo dersinden kaçış yok

PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
TT

Apo dersinden kaçış yok

PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)

Refik Huri

Amerikalı iş adamı ve sanayici Armand Hammer, komünist lider Vladimir Lenin'in dostuydu ve onun Sovyetler Birliği'ni sanayileştirmesine ve elektriğe kavuşturmasına yardımcı olmuştu. Hammer “Tarihin Tanığı” başlıklı anılarında, Komünist Parti liderinin “1920 yılında komünizmin başarılı olamayacağını anladığını” anlatır. Bu dönem, Marx'ın öngördüğü komünizm dönemi değildi; Lenin'in “burjuvasız bir burjuva devleti” olarak adlandırdığı dönemdi. Sonra, en yüksek düzeyine ulaştığında “devletin ortadan kalkmasıyla” komünizm aşamasını başlatan “sosyalist proletarya” devleti gelecekti.

Ancak Lenin'in Stalin'den Brejnev'e kadar halefleri, George Orwell'in tasvir ettiği, güçlü bir endüstriyel ve askeri temele dayanan “Büyük Birader” polis devletini kurdular. Gorbaçov gelip bu yanlışı açığa çıkardığında, ardından “perestroyka ve glasnost” yoluyla sistemi reform etmek istediğinde, Sovyetler Birliği ellerinin arasında çöktü. Çöküşün sorumlusu olarak onu suçlayanlar da var, 70 yıldır “başarısız olan” şeyi görmekte geç kaldığını düşünenler de.

Ancak Sovyetler Birliği, tarihte önemli roller de oynadı; bunların arasında Amerikan ve Avrupa emperyalizmiyle bağlantılı rejimlere karşı silahlı mücadele yürüten devrimci hareketleri desteklemek de vardı. Lenin'in “Bir rejimi devirmek için devrimci bir örgüte değil, devrimciler örgütüne ihtiyaç vardır” sözünden etkilenenler arasında; 1978 yılında Türkiye'de katı Marksist-Leninist ideolojiyle Kürdistan İşçi Partisi'ni (PKK) kuran Abdullah Öcalan (Apo) da vardı. Örgüt 1984 yılında bağımsız Kürt devleti kurmak için bir silahlı isyan başlattı. Apo, yarım asırdan fazla süren mücadele, kırsalda gerilla savaşları, şehirlerde “hendek savaşı” sonrasında başarısız olduğunu gördü ve çıtayı giderek düşürdü; önce “demokratik konfederalizm”, sonra federalizm, ardından özyönetim, sonra da ademi merkeziyetçilik ve demokratik bir sistem içinde Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarının tanınması taleplerine geçiş yaptı. Bu da onu ​​en sonunda silahlı mücadele aşamasının başarısızlığa uğradığını ve sona erdiğini itiraf etmeye, örgütünü feshettiğini, silah bırakacağını ve demokratik mücadele çerçevesinde faaliyet göstereceğini açıklamaya yöneltti. Belki de bu zor kararı 20 yıl önce Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra almalıydı.

Bugün soru şu: Peki, ya diğer silahlı mücadele hareketleri ne olacak? Onların deneyimi, koşullar farklı olmasına rağmen, PKK'nınkinden farklı mı? Hamas deneyimi hakkında neler söyleyebiliriz? Filistin Ulusal Otoritesi içinde parlamento seçimlerini ve hükümet başkanlığını kazandı, ancak Ramallah'taki yönetime karşı askeri darbe yaparak Gazze Şeridi'ni tek başına yönetmeye başladı. Bunu yapmakta elbette stratejik bir hedefi vardı; Oslo Anlaşması'nı reddetmek ve denizden nehre kadar Filistin'in kurtarılmasında diretmek. Oysa bu görev, yalnızca ulusal birlik, siyasi irade, Arap katılımı ve uluslararası destek gerektirmiyor, aynı zamanda Gazze'yi tamamen abluka altına alabilecek bir düşman aracılığıyla gelen su, elektrik, yiyecek ve ilaca bağımlı bir Gazze’den daha geniş alandan harekete geçmeyi gerektiriyor. İlave olarak 1948'den günümüze Arap-İsrail çatışmasının tarihi, İsrail'in kurulmasına Amerikan, Avrupa ve Sovyetler Birliği'nin destek vermesinin ve daha sonra yıkılmasını reddetmelerinin, “iki devletli çözüm” çerçevesinde Filistin devleti çağrısı yapmalarının ardındaki sır da derinlemesine okunmalı.

Eğer Başkan Harry Truman İsrail'i kuruluşundan dakikalar sonra tanıdıysa, dışişleri bakanı olmadan önce o dönem Sovyetler Birliği Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi olan Andrey Gromiko, İsrail'in kurulmasını engellemek için “Filistin'e giren Arap ordularını” “İsrail'e karşı saldırganlık” ile suçlamıştı. Son dönemde yaşanan Gazze ve Lübnan savaşları deneyimi ise daha büyük bir ders. Ne ABD, ne Rusya, ne de Çin Gazze'ye ve halkına karşı yürütülen imha savaşını durdurmaya çalışmadı veya başaramadı. İsrail'i tanıyan Arap ülkeleri de katliamı reddetme yönünde pratik bir karar almadılar. Şarku'l Avsat'ın Insependent Arabia'dan aktadığı analize göre gerçek acılar ile öğrenilen dersten en azından herkesin anladığı husus, İsrail'i ortadan kaldırmak isteyenin önce ABD’yi ortadan kaldırmak için çalışılması gerektiğidir.

Peki, Hizbullah'ın Gazze'ye yönelik “destek savaşı” deneyimine, aldığı ağır darbelere, Lübnan’ın uğradığı yıkıma ve sonunda Hizbullah'ın onayıyla ateşkes anlaşmasına varılmasına, 1701 sayılı kararın uygulanmasına, dahası İsrail'in sanki zafer kazanmış gibi davranmasına, İslami direnişten hiçbir karşılık almadan savaşını sürdürmesine ne demeli? Bu nasıl bir strateji ki, aktörleri ne meşru otoritenin ne de Lübnan halkının çoğunluğunun görüşü sorulmadan ve rolü olmadan, İsrail'i İran’ın kararı ile Lübnan'dan ortadan kaldırmanın mümkün olduğunu hayal ediyorlar? Cevap aslında sahada. İran’ın kollarının İran'ı ve bölgesel projesini koruma rolü, Esed rejiminin çökmesi ve Suriye köprüsünün kaybedilmesiyle birlikte gerileme dönemine girdi. Lübnan'daki direniş için oyun bitti, ancak Tahran hâlâ zamanı geri alabileceğini öne sürüyor. ABD ile bir anlaşma için müzakerelerde bulunurken, Hizbullah ise hâlâ kullanımı intihara ve Lübnan'dan geriye kalanların kesin yıkımına yol açacak bir reçeteye dönüşen silahını korumaktan bahsediyor.

Öcalan yaşananları gözden geçirip dersler çıkardı, Hamas da en azından Gazze halkının durumundan dolayı bir gözden geçirmede bulunmalı ve dersler çıkarmalı. Lübnan'daki yeni durum da Hizbullah'a yaşananları gözden geçirip ders çıkarmaktan başka seçenek bırakmadı, aksi takdirde hem yeni durum hem Hizbullah başkalarına ders olacaktır.

Carl von Clausewitz’in “Savaş Teorisi” adlı kitabında üzerinde durduğu husus da savaşta siyasi hedefin önemidir.

* Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Insependent Arabia'dan çevrilmiştir.