Japonya'da bir adam köpek gibi görünmek için 260 bin TL harcadı

Fotoğraf: The Independent
Fotoğraf: The Independent
TT

Japonya'da bir adam köpek gibi görünmek için 260 bin TL harcadı

Fotoğraf: The Independent
Fotoğraf: The Independent

Japonya'da en sevdiği köpek cinsi gibi görünmek isteyen adam, gerçekçi bir border collie kostümü için 2 milyon yen (yaklaşık 260 bin TL) harcadı.
İsmi sadece Toko olarak verilen adam, kostümü yapması için filmlere ve reklamlara heykel ve model üretmesiyle bilinen Zeppet adlı Japon şirketiyle anlaştı.
The Independent'ta yer alan habere göre Zeppet'in kostümü yapmasının 40 gün sürdüğü, kostümün tam olması için Toko'nun çok sayıda prova aldığı ve kostümün birçok kez revizyondan geçtiği belirtildi.
Toko, Japon medya kuruluşu Mynavi'ye verdiği röportajda "Collie cinsini seçtim çünkü kostümü giyince gerçekçi duruyor" dedi.
Toko, "Dört ayaklı hayvanlar favorim, özellikle de sevimli olanlar. Bunlar arasında, gerçekçi bir model olacağı için boyutları bana yakın büyük bir hayvanın iyi duracağını düşündüm, bu yüzden de köpek kostümünde karar kıldım. Böyle bir şartı karşılayarak en sevdiğim köpek türü olan collie'yi yaptım" ifadelerini kullandı.
Bir Zeppet çalışanı da, ekibinin köpek figürüyle insan figürünün hangi yollarla uyumlu hale getirilebileceğini nasıl çözdüğünden bahsetti.

Şirket çalışanı, basın kuruluşuna "Olay şu ki bir köpeğin iskeleti, bir insanın iskeleti üzerinde kopya edilebilir. İskeletlerin yapısı çok farklı olduğundan, kostümü nasıl köpeğe benzer biçimde yapabileceğimizi çalışmaya çok zaman harcadık. Ek olarak, bu köpek cinsinin çeşitli açılardan çekilen fotoğraflarını topladık. Böylece collie'nin güzel kürkünü kopyalayıp tasarlayabildik, bu sayede kürk doğal görünümüne kavuştu" dedi.
Toko geçen ay kostümüyle, patisini sallarken ve yerde yuvarlanırken görüldüğü bir video yayımladı.
YouTuber ayrıca Twitter'da da collie kılığına girdiği birkaç fotoğraf paylaştı.
 



George Clooney'nin yeni filmi izleyicileri gözyaşlarına boğuyor

Yönetmenliğini Mürekkep Balığı ve Balina (The Squid and the Whale) ve Marriage Story gibi beğenilen yapımlara imza atan Noah Baumbach'ın üstlendiği filmde 64 yaşındaki George Clooney, Jay Kelly adında ünlü bir aktöre hayat veriyor (Netflix)
Yönetmenliğini Mürekkep Balığı ve Balina (The Squid and the Whale) ve Marriage Story gibi beğenilen yapımlara imza atan Noah Baumbach'ın üstlendiği filmde 64 yaşındaki George Clooney, Jay Kelly adında ünlü bir aktöre hayat veriyor (Netflix)
TT

George Clooney'nin yeni filmi izleyicileri gözyaşlarına boğuyor

Yönetmenliğini Mürekkep Balığı ve Balina (The Squid and the Whale) ve Marriage Story gibi beğenilen yapımlara imza atan Noah Baumbach'ın üstlendiği filmde 64 yaşındaki George Clooney, Jay Kelly adında ünlü bir aktöre hayat veriyor (Netflix)
Yönetmenliğini Mürekkep Balığı ve Balina (The Squid and the Whale) ve Marriage Story gibi beğenilen yapımlara imza atan Noah Baumbach'ın üstlendiği filmde 64 yaşındaki George Clooney, Jay Kelly adında ünlü bir aktöre hayat veriyor (Netflix)

Netflix'in en yeni filmi, finaliyle izleyicileri mendillere sarılmaya zorlayacak bir "başyapıt" diye nitelenerek övgü topluyor.

Platformun kataloğuna 5 Aralık'ta eklenen film, izlenme listelerinde hızla yükselirken seyircileri de derinden sarsıyor.

George Clooney, Adam Sandler, Laura Dern ve Jim Broadbent'i buluşturan filmin yönetmenliğini Oscar adayı Noah Baumbach üstleniyor.

Netflix, 16 yaş altına uygun olmadığını belirttiği filmin konusunu şöyle özetliyor:

Sinemanın parlak yıldızı Jay Kelly, sadık menajeriyle birlikte çıktığı Avrupa yolculuğunda geçmişi ve bugünüyle yüzleşiyor.

Birleşik Krallık merkezli Telegraph gazetesi, 5 yıldız verdiği eleştirisinde izleyicileri uyarıyor:

George Clooney'nin orta yaş krizi başyapıtı sizi gözyaşlarına boğacak.

Letterboxd'da da filme övgüler yağıyor. Bir izleyici şöyle yazdı:

Son bölüm beni paramparça etti. Burada herkes için bir şey var; kesinlikle sadece ünlü olmak üzerine bir film değil. Hayatımda gördüğüm en hüzünlü ve en ürkütücü pişmanlık portrelerinden biri. Bu yıl beni en çok etkileyen film olabilir.

Bir diğer duygusal yorumda şu sözler yer aldı:

Ağlamadığım anlarda baştan sona ne kadar güzel göründüğüne hayran kalıyordum.

Bir başka sinemasever ise yaşadığı yoğun duyguyu şöyle anlattı:

Bu filme çok güçlü bir duygusal tepki verdim. Yakın zamana kadar film izlerken ağlamazdım ama burada hissettiğim duygu çok yoğundu. Sırf Sandler'ın yüzünü hatırladığım için metroda ağladım. Elbette filmin kusurları var ama bazen önemli olan objektiflik değil, hissettirdikleridir. Jay Kelly hem içi hem de dışıyla harika bir film. Uzun süre aklımdan çıkmayacak.

Independent Türkçe, Express, Mirror


Adım adım Oscar'a: Epik aksiyon ödül zincirine bir halka daha ekledi

Savaş Üstüne Savaş, eski devrimci Bob'un, yıllar öncesinde örgütlerini bitirmeye ant içmiş bir devlet görevlisine karşı kızını korumaya çalışmasını konu ediniyor (Warner Bros. Pictures)
Savaş Üstüne Savaş, eski devrimci Bob'un, yıllar öncesinde örgütlerini bitirmeye ant içmiş bir devlet görevlisine karşı kızını korumaya çalışmasını konu ediniyor (Warner Bros. Pictures)
TT

Adım adım Oscar'a: Epik aksiyon ödül zincirine bir halka daha ekledi

Savaş Üstüne Savaş, eski devrimci Bob'un, yıllar öncesinde örgütlerini bitirmeye ant içmiş bir devlet görevlisine karşı kızını korumaya çalışmasını konu ediniyor (Warner Bros. Pictures)
Savaş Üstüne Savaş, eski devrimci Bob'un, yıllar öncesinde örgütlerini bitirmeye ant içmiş bir devlet görevlisine karşı kızını korumaya çalışmasını konu ediniyor (Warner Bros. Pictures)

Savaş Üstüne Savaş (One Battle After Another) yükselişini sürdürmekle kalmıyor, her geçen gün daha da ivme kazanıyor.

Paul Thomas Anderson'ın Thomas Pynchon'ın Vineland adlı romanından yaptığı uyarlama, Los Angeles Film Eleştirmenleri Derneği'nin (LAFCA) gözdesi oldu ve En İyi Film, En İyi Yönetmen ve Teyana Taylor'a verilen En İyi Yardımcı Oyuncu ödülleriyle üç büyük başarıya imza attı.

Sinemanın yıl içindeki en önemli yapımlarını seçmek üzere düzenlenen 51. yıllık toplantıda Savaş Üstüne Savaş, geçmişte Ölümcül Tuzak (The Hurt Locker), Spotlight, Ay Işığı (Moonlight), Parazit (Gisaengchung) ve son olarak Anora gibi Oscar'daki büyük başarıların habercisi olan LAFCA'nın bu yılki favorisi oldu.

Her ne kadar yenilikçi ve cesur seçimleriyle tanınsa da grubun sezgileri çoğu zaman Hollywood'un en prestijli ödülleriyle örtüşüyor. 

2009'dan bu yana, LAFCA'da En İyi Yönetmen seçilen 6 isim daha sonra Oscar'da da aynı ödülü kazandı: Ölümcül Tuzak'la Kathryn Bigelow, Yerçekimi'yle (Gravity) Alfonso Cuarón, Suyun Sesi'yle (The Shape of Water) Guillermo del Toro, Parazit'le Bong Joon Ho, Nomadland'le Chloé Zhao ve Köpeğin Pençesi'yle (The Power of the Dog) Jane Campion. 

Geçen yıl LAFCA'da en iyi film seçilen Anora, daha sonra 97. Akademi Ödülleri'nde de aynı unvana ulaşmıştı.

Bu yılın En İyi Başrol Performansı ödülü iki oyuncu arasında paylaştırıldı: Richard Linklater'ın Mayi Ay (Blue Moon) filminde Broadway efsanesi Lorenz Hart'ı canlandıran Ethan Hawke ve Mary Bronstein'in kara komedisi Bacaklarım Olsaydı Seni Tekmelerdim'de (If I Had Legs I'd Kick You) hayatı altüst olan bir terapisti canlandıran Rose Byrne.

Savaş Üstüne Savaş, Ulusal Eleştiri Kurulu, New York Film Eleştirmenleri Birliği ve Gotham ödüllerinden de En İyi Film seçilerek ayrılmıştı.

Film, Bob Ferguson adlı eski bir devrimcinin hikayesini anlatıyor. Leonardo DiCaprio'nun canlandırdığı Ferguson, kızı Willa'yla gözlerden uzak bir yaşam sürerken eski bir düşmanı ortaya çıkıyor ve aileyi parçalamakla tehdit ediyor. Filmde Sean Penn, Benicio del Toro, Regina Hall ve Teyana Taylor da rol alıyor.

Independent Türkçe, Variety, Deadline


36 yıllık kült filmin perde arkası: Onun acısını görebiliyordum

Yönetmen koltuğunda Peter Weir'ın oturduğu Ölü Ozanlar Derneği, senarist Tom Schulman'a Oscar kazandırmıştı (Touchstone Pictures)
Yönetmen koltuğunda Peter Weir'ın oturduğu Ölü Ozanlar Derneği, senarist Tom Schulman'a Oscar kazandırmıştı (Touchstone Pictures)
TT

36 yıllık kült filmin perde arkası: Onun acısını görebiliyordum

Yönetmen koltuğunda Peter Weir'ın oturduğu Ölü Ozanlar Derneği, senarist Tom Schulman'a Oscar kazandırmıştı (Touchstone Pictures)
Yönetmen koltuğunda Peter Weir'ın oturduğu Ölü Ozanlar Derneği, senarist Tom Schulman'a Oscar kazandırmıştı (Touchstone Pictures)

Ethan Hawke, 18 yaşındayken bile Ölü Ozanlar Derneği'ndeki (Dead Poets Society) rol arkadaşı Robin Williams'ın içten içe bir sorunla boğuştuğunu fark ettiğini söylüyor.

1989'da çekilen ve daha sonra klasikleşen filmdeki günlerini anımsayan oyuncu, CBS Sunday Morning'den Tracy Smith'e, Williams'ın 2014'teki intiharının bugün filme bakışını değiştirmediğini söyledi. Bunun nedenini ise şöyle açıkladı:

Onun duygusal hayatının ne kadar karmaşık olduğunun o zaman da farkındaydım.

İçe kapanık yatılı okul öğrencisi Todd Anderson rolünü kaptığında Hawke'un yalnızca bir uzun metraj filmi vardı: 1985'te gişede başarısız olan bilimkurgu filmi Explorers. 

Williams da henüz kariyerinin zirvesinde değildi ancak Temel Reis (Popeye) ve Garp'ın Küçük Dünyası (The World According to Garp) gibi filmlerdeki performanslarıyla sevilen, gişede başarı garantisi olan bir yıldız haline gelmişti.

Fakat Hawke, Williams'ın hayatında her şeyin göründüğü kadar parlak olmadığını çabucak anlamıştı.

"Ailemde depresyonla mücadele eden birçok kişi olduğu için, onun gücünün ve karizmasının bir bedeli olduğunu hemen anladım" diyen Hawke, Williams'ı "bulunduğu ortamdaki enerjiyi olağanüstü bir duyarlılıkla hissedebilen, derin hassasiyete sahip biri" diye tanımladı.

Hawke, sette yaşanan bir anı da paylaştı:

Bir sahnede doğaçlama yapıyordu; set kahkahalara boğuluyor, ona övgüler yağdırılıyordu. Ama sonra su ya da bir simit almaya gittiğimde onu bir köşede saklanırken gördüm. Karanlıkta, tek başınaydı. O zaman 'Tamam' dedim, 'Şimdi daha iyi anlıyorum.' Çok fazlaydı. Onu yıpratıyordu.

Williams, Ölü Ozanlar Derneği'nde katı kurallarıyla bilinen bir yatılı okulda genç öğrencilerini hayallerinin peşinden gitmeleri için cesaretlendiren İngilizce öğretmeni John Keating rolündeydi. Öğrencileri ise Hawke, Josh Charles ve Robert Sean Leonard gibi isimler canlandırmıştı.

Hawke, filmdeki ilişki dinamiğinin hayatında da karşılık bulduğunu ve Williams'ın zamanla kendisi için gerçek bir mentor haline geldiğini daha önce Vanity Fair'a verdiği bir röportajda anlatmıştı:

Robin Williams senaryoya bağlı kalmazdı. Bunu yapabileceğini bilmiyordum. Aklına bir fikir geldiğinde hemen denerdi. İzin falan istemezdi. Ve bu benim için yepyeni bir kapı araladı; oyunculuğun böyle bir oyun alanına dönüşebileceğini öğrendim.

CBS Sunday Morning'e konuşan Hawke, filmi bugün izlediğinde neler hissettiğini şöyle anlattı:

O günlerde tanıdığım adamın ruhunu düşünüyorum; ne kadar güçlü olduğunu... Ve kendi zihninin fırtınasına rağmen bizim için, başkaları için nasıl ayakta durduğunu. Ona büyük bir hayranlık duyuyorum.

Independent Türkçe, Entertainment Weekly, Deadline, Vanity Fair, CBS Sunday Morning