Filistin hükümeti İsrail’i ‘çılgınca bir gerilime’ neden olmakla suçladı

Ramallah, Tel Aviv’i ‘çılgınca bir gerilime’ neden olmakla itham etti.

Batı Şeria’nın Huvara kasabasında dün İsrail sınır muhafızıyla çatışmalar yaşandı. (AFP)
Batı Şeria’nın Huvara kasabasında dün İsrail sınır muhafızıyla çatışmalar yaşandı. (AFP)
TT

Filistin hükümeti İsrail’i ‘çılgınca bir gerilime’ neden olmakla suçladı

Batı Şeria’nın Huvara kasabasında dün İsrail sınır muhafızıyla çatışmalar yaşandı. (AFP)
Batı Şeria’nın Huvara kasabasında dün İsrail sınır muhafızıyla çatışmalar yaşandı. (AFP)

Filistin Otoritesi, Batı Şeria’da düzenlenen barışçıl yürüyüşlere yönelik saldırılarda yüzden fazla sivilin yaralanmasının ardındanİsrail hükümetini iki halk arasında ‘çılgınca bir gerilime’ neden olmakla suçladı.
Filistin Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanlığı dün, işgal güçlerinin acımasız bir baskı ve taciz uyguladığını bildirdi. Yerleşimciler için Filistin topraklarına el konulmasına ve ruhsatlandırılmasına karşı çıkıldı. Yerleşimcilerin barışçıl yürüyüşler ve gösteriler yapan Filistinlililere saldırılmasına göz yumulduğuna dikkat çekti.
Bakanlık, ABD yönetimine ve uluslararası topluma da tepki gösterdi. Mevcut çatışma yönetimleriyle İsrail makamlarına uluslararası barış referanslarını gözeterek iki devletli çözüme ulaşma fırsatını baltalaması için daha fazla zaman tanıdıklarını vurguladı. Bakanlık uluslararası toplumu ve özellikle ABD yönetimini İsrail hükümetine baskı yapmak ve Filistin halkına yönelik saldırıları durdurmak için gerekli önlemleri alma ve pratik adımlar atma çağrısında bulundu.
Filistin Kızılayı dün, işgalcilerin sadece Nablus ve köylerinde açılan ateşte 90 kişinin yaralandığını, 72 kişinin de boğulma riski yaşadığını aktardı. Ses bombası ile yaralanan bir kişi ile yanık yaraları olan iki kişiye müdahale ettiklerini duyurdu. Söz konusu yaralanmalar, Nablus bölgesindeki Beyt Dacan, Cebel Sabih, Beyta, Huvara ve Burka beldelerindeki yürüyüşlerin bastırılması sırasında gerçekleşti.
İsrail işgal güçlerinin Kalkilya’nın doğusunda haftalık Kafr Kaddum yürüyüşüne müdahalesi sırasında dört kişi plastik mermilerle yaralandı, onlarca kişi de boğulma tehlikesi geçirdi. İsrail işgal güçleri dün Nablus’un güneyindeki Huvara kasabasında güvenlik gerekçesiyle bir binaya el koydu. Kevn et-Tamir bölgesindeki yedi katlı binanın Şadi Emir’e ait olduğu bilgisi paylaşıldı.



Haşdi Şabi Irak'ta gerilimi yeniden alevlendiriyor?

Eduardo Ramon
Eduardo Ramon
TT

Haşdi Şabi Irak'ta gerilimi yeniden alevlendiriyor?

Eduardo Ramon
Eduardo Ramon

David Schenker

Üç yıl önce Irak'taki İran destekli milisler, Bağdat'taki ABD Büyükelçiliği’ni roket ve havan topu yağmuruna tuttu. Başkan Donald Trump yönetimi, 2020 yılının yazında ABD personelini korumak amacıyla benzersiz bir adım atarak, ‘C-RAM’ olarak bilinen roket, top ve havan savunma sistemi olan bir sistem olan ‘Counter Rocket, Artillery, and Mortar’ (C-RAM) sistemini diplomatik komplekse taşıdı. Sonraki aylarda, ‘C-RAM" sistemi, dakikada 4 bin 500 adet 5 inçlik mermi atan ve Amerikan bölgelerine yönelen onlarca mermiyi etkisiz hale getirdi.

Bu dinamik, Biden yönetiminin gelmesiyle değişti. Göreve başladığı andan itibaren, Trump'ın İran'a karşı başlattığı ‘maksimum baskı’ kampanyasını iptal ederek bunun yerine Tahran'daki dini hükümetle nükleer anlaşmaya yeniden katılmak amacıyla müzakerelere girdi. Sonuç olarak, Bağdat'taki ABD büyükelçiliğine ve geçen yıl Irak'ta konuşlanmış 2 bin 500 ABD askerine yönelik saldırılar azaldı. Görünüşte güvenlik durumunda bir iyileşme olmasına rağmen, ABD'nin Irak'taki personeli ve çıkarlarına yönelik tehditler yeniden artıyor gibi görünüyor.

Geçtiğimiz Mayıs ayının ortasında, Başkan Biden, Irak'ta ‘ulusal acil durum’ durumunun Uluslararası Ekonomik Acil Durum Yetkisi (IEEPA) yasası uyarınca devam edeceğini ilan ettikten sonra, bazı İran yanlısı milis grupları, bunun endişe verici bir etkisi olduğunu ifade ettiler. Bu gruplar arasında Haşdi Şabi Güçleri de vardı. Ayrıca, önceki bir televizyon röportajında ABD Büyükelçisi Alina Romanowski'nin yaptığı açıklamada ABD'nin bölgeden ayrılmayacağını açıkça vurguladı.

Göstericiler 31 Aralık 2019'da Bağdat'taki ABD büyükelçiliğini basarken (AFP)
Göstericiler 31 Aralık 2019'da Bağdat'taki ABD büyükelçiliğini basarken (AFP)

Bu açıklamaların ardından, Ashabu’l Kehf adlı Haşdi Şabi Güçleri ile bağlantılı bir grup, Irak'taki ‘ABD işgal güçlerine’ karşı askeri operasyonları yeniden başlatmaya çağıran bir bildiri yayınladı. Bu çağrı, ABD üsleri ve konvoylarını da kapsadı. Milis gruplar daha sonra tehdit içeren bir açıklama yaparak, "Sizi doğru yerde bulmamız yeterli" ve "Her zaman uygun zamandır" dediler. Ayrıca, örgüt üyelerine ‘şeytana sus payı verme’ çağrısı yaptılar. Bu da Büyükelçi Romanowski'ye yönelik bir tehdit anlamına geliyor.

“Başkan Donald Trump yönetimi, 2020 yılının yazında ABD personelini korumak amacıyla benzersiz bir adım atarak, ‘C-RAM’ olarak bilinen roket, top ve havan savunma sistemi olan bir sistem olan ‘Counter Rocket, Artillery, and Mortar’ (C-RAM) sistemini diplomatik komplekse taşıdı.”

Haşdi Şabi milisleri, ABD ile Irak Başbakanı Muhammed Şiya es- Sudani arasındaki verimli çalışma ilişkisinden de endişe duyuyor. Sudani, ABD güçlerinin, DEAŞ'a karşı uluslararası koalisyonun bir parçası olarak Irak'ta kalmasını desteklemekte ve Irak'ın enerji alanında İran'a olan bağımlılığını azaltmaya çalışıyor. Haşdi Şabi Güçleri için belki de daha da endişe verici olan, Sudani ve Romanowski arasında kesintisiz devam eden görüşmelerdir.

İran destekli Koordinasyon İttifakı ve Haşdi Şabi Güçleri'nin siyasi kanadını desteklemekte başarısız olan Başbakan, bu grupların artan güç ve nüfuzunu sınırlamak için yeterli önlemleri almadı. Aslında, Sudani'nin göreve başladığı Ekim ayından bu yana Haşdi Şabi Güçleri'nin yetkileri önemli ölçüde genişletildi.

Örneğin, Sudani, 2022 yılının Kasım ayında Irak bütçesinden yaklaşık 70 milyon doları Engineer Company adlı şirkete aktarmayı kabul etti. Bu, Haşdi Şabi Güçleri tarafından sahip olunan ve yönetilen bir şirket - ABD hükümeti tarafından liderlerinin çoğu ve oluşturan milisler terörist olarak sınıflandırılıyor - ve bu şirketin Irak hükümetiyle milyarlarca dolarlık sözleşmeler kazanması bekleniyor. İran'daki Devrim Muhafızları ve onun alt şirketi ‘Hatemu’l Enbiya’ gibi, bu anlaşma Halkın Güçleri'nin mali refahını kalıcı bir şekilde sağlamaya yardımcı olacak ve hatta Irak hükümeti doğrudan örgütün maaşlarını finanse etmeyi durdurduğunda bile devam edecek.

“Muhammed Şiya es-Sudani, Haşdi Şabi Güçleri’nin siyasi kanadı olan İran destekli Koordinasyon Çerçevesi Koalisyonu tarafından yönetilen bir hükümete başkanlık ediyor, ancak şu ana kadar milislerin beklentilerini karşılayamadı.”

Irak hükümeti, Engineer Company'ye arazi tahsis etmeyi kabul etti. Bunun geniş tarım arazilerinde tarım yapılması için uygun olmayan bölgelerde, Ürdün ve Suudi Arabistan sınırlarına yakın bölgelerde ağaçlandırma amacıyla yapıldığı iddia ediliyor. Toprak mülkiyetinin transferi ve bu bölgelerde milisler için yeni üsler ve hava üsleri oluşturma olasılığı hem Amman hem de Riyad'ı endişelendiriyor. Zira Haşdi Şabi Güçleri'ne ait insansız hava araçları birkaç kez Amman ve Riyad'ın hava sahasını ihlal etti.

Mali refahın yanı sıra Sudani göreve geldiğinden beri, Haşdi Şabi Güçleri’nin büyüklğü arttı. Bundan sadece iki yıl önce, Haşdi Şabi Güçleri’nin tahmin edilen gücü 100 bin savaşçıya kadar ulaşıyordu. Irak'ın 2023 bütçesine göre, Haşdi Şabi Güçleri bugün yaklaşık 238 bin silahlıyla gurur duyuyor ve bu güç, Irak ordusunun yaklaşık yarısını temsil ediyor. Bağdat’ın, bu yıl İran destekli bu güçleri finanse etmek için 2.7 milyar dolar ayırması bekleniyor. Sudani hükümeti, geçtiğimiz Şubat ayında, Haşdi Şabi Güçleri savaşçılarına yönelik yeni bir askeri akademi kurma desteğini açıkladı. Bu güçler emekli olma yaşına geldiklerinde emekli maaşlarına hak kazanacak.

Fotoğraf Altı:  İran Ulusal Güvenlik Danışmanı Ali Ekber Ahmadiyan, Iraklı mevkidaşı Kasım el-Araci ile 29 Mayıs'ta Tahran'da bir araya gelmişti (Reuters)
İran Ulusal Güvenlik Danışmanı Ali Ekber Ahmadiyan, Iraklı mevkidaşı Kasım el-Araci ile 29 Mayıs'ta Tahran'da bir araya gelmişti (Reuters)

Öte yandan Haşdi Şabi, Irak'taki ABD güçlerini aktif olarak hedef almasa da bunu yurtdışında yapıyor. Mart ayının sonlarında, ABD’li yetkililer İran yapımı bir intihar insansız hava aracının Suriye'nin kuzeydoğusundaki bir ABD üssüne saldırdığını ve bu saldırının Irak'taki Haşdi Şabi Güçlerine bağlı bir ileri grubun tarafından gerçekleştirildiğini belirtti. Saldırı sonucunda ABD’li bir paralı asker öldürüldü ve 20’den fazla ABD askeri saldırıda yaralandı. Üç ay öncesinde ise Haşdi Şabi’ye bağlı olan el-Vârisin Oluşumu adlı grup, Irak'tan Suriye'deki Ayn el-Esed Üssü'nü hedef alan üç insansız hava aracı fırlattı. Saldırıda, ABD'nin Suriye'de DEAŞ'a karşı desteklediği ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) olarak bilinen bir ortak güçte görev yapan iki asker hafif şekilde yaralandı.

“Haşdi Şabi Güçleri bugün yaklaşık 238 bin silahlıyla gurur duyuyor ve bu güç, Irak ordusunun yaklaşık yarısını temsil ediyor. Bağdat’ın, bu yıl İran destekli bu güçleri finanse etmek için 2.7 milyar dolar ayırması bekleniyor.”

Biden yönetimi, Başbakan Sudani'nin enerji alanındaki bağımsızlık yolunda kaydettiği ilerleme ve Irak halkına sağladığı somut iyileştirmeler nedeniyle ona yüksek notlar veriyor. Bununla birlikte, Sudani, Washington ve Bağdat arasında kabul edilen politika öncelikleri olan istikrar, güvenlik ve egemenlik konularında yeterli ilerleme kaydetmiyor. Aslında, Irak'ta günümüzde gözlenen nispeten sakin ortama rağmen, Haşdi Şabi'nin son kazanımları sorunlu bir yön izliyor.

Sudani de kendisinden öncekiler gibi kişisel güvenliğini ciddi şekilde tehdit edebileceğinden, Haşdi Şabi Güçleri'nin faaliyetlerini sınırlamak için cesur adımlar atmaktan kaçınabilir. Başbakanın yolsuzluğu engelleme, kara para aklamayı sona erdirme ve ülkesinin İran enerjisine olan bağımlılığını azaltma konusundaki çabaları takdir edilmelidir. Ancak Haşdi Şabi Güçleri'nin askeri genişlemesini ele almada başarısız olması gelecekte olumlu bir işaret değil. Sudani'nin seçilmesinden bu yana, Biden yönetimi Başbakan'a sabırlı ve yumuşak bir yaklaşım sergiledi ve bu durum sınırlı sonuçlar elde edilmesine neden oldu. Ancak, Lübnan'daki Hizbullah ve Yemen'deki Husiler gibi örneklerden anlaşılacağı üzere, eğer Haşdi Şabi Güçleri denetimsiz bırakılırsa, İran'ın vekili büyümeye devam edecek ve Irak üzerindeki egemenliğini güçlendirecektir.

* Şarku’l Avsat okurları için Londra merkezli Al-Majalla dergisinden tercüme edilmiştir


İsrail, Batı Şeria'yı çatışma alanına çeviriyor

Hüseyin Şeyh, ABD yönetiminin Filistin İşleri Özel Temsilcisi Hadi Amr ile Çarşamba günü bir araya geldi (Twitter)
Hüseyin Şeyh, ABD yönetiminin Filistin İşleri Özel Temsilcisi Hadi Amr ile Çarşamba günü bir araya geldi (Twitter)
TT

İsrail, Batı Şeria'yı çatışma alanına çeviriyor

Hüseyin Şeyh, ABD yönetiminin Filistin İşleri Özel Temsilcisi Hadi Amr ile Çarşamba günü bir araya geldi (Twitter)
Hüseyin Şeyh, ABD yönetiminin Filistin İşleri Özel Temsilcisi Hadi Amr ile Çarşamba günü bir araya geldi (Twitter)

İsrail, ordu tarafından aranan şüphelileri tutuklamayı, Batı Şeria'daki evleri yıkmayı amaçlayan operasyonların boyutunu genişleterek Batı Şeria'yı bir çatışma alanına çevirdi.

8 Haziran’da erken saatlerde Filistinliler ile İsrail ordusu Ramallah, Eriha ve Cenin'de saatlerce çatıştı.

İsrailliler, Kasım ayında Kudüs'te eş zamanlı düzenlenen saldırının ardındaki tutuklu İslam Farruh'un ailesinin Ramallah’ın tarihi mahallesi’ndeki eski evini yıkmak için Filistin Yönetimi’nin karargahı konumundaki Ramallah şehrine baskın düzenledi. Cenin, Nablus, el-Halil ve Kudüs'teki bölgelere de saldıran İsrail güçleri, bölgede çatışma çıkmadan önce evi kuşattı.

FOTO: İsrail güçleri, Farruh’un evinin yakınında (DPA)
İsrail güçleri, Farruh’un evinin yakınında (DPA)

Filistin Başbakanı Muhammed İştiyye, “A, B ve C bölgeler dahil olmak üzere Batı Şeria'nın tamamen yeniden işgal edilmesi isteniyor. Bu hükümetin, anlaşmada belirtilmiş olsun veya olmasın, herhangi bir Filistin egemenliğini hiçe saydığı oldukça açık” açıklamalarında bulundu. Tutuklu Farruh’un yıkılan evini ziyaret eden İştiyye, işgal tarafından yıkılan her evi inşa etme sözü verdi. Aynı zamanda, “İşgalin yaptığı iğrenç bir suçtur. Evlerini yıkarak bir aileyi bir gecede evsiz bir aileye çevirdiler” vurgusunda bulundu.

İsrail kuvvetleri, Farruh'un evini yıkmadan önce çevreleyerek burada kapsamlı çatışmalara yol açtı. Filistinliler İsrail ordusuna taş ve şişe atınca ordu ise mermilerle karşılık verdi. Sağlık ekiplerinin 20'si gerçek mühimmatla olmak üzere 35 yaralıyı tedavi ettiğini bildiren Sağlık Bakanlığı, bunlardan ikisinin karın bölgesinden ciddi şekilde yaralandığını, üçüncüsünün ise kafasına kauçuk kaplı metal mermilerle ciddi şekilde yara aldığını ve beyin kanaması geçirdiğini aktardı. Yaralananlar arasında gazetecilerin de olduğunu ekledi.

FOTO: Yıkım sırasında basın ekiplerinin eve yaklaşmasını engelleniyor (WAFA)
Yıkım sırasında basın ekiplerinin eve yaklaşmasını engelleniyor (WAFA)

İsrail ordusu, Filistinli bir fotoğrafçının Ramallah'taki çatışmalarda yaralandığını doğruladı.

İsrail Ordusu Sözcüsü, Filistinli bir foto muhabirinin şiddetli çatışma alanında orduya taş ve molotof kokteyli atan bir kalabalığın ortasında bulunması nedeniyle plastik mermi ile yaralandığını bildirdi. Bu hususta bir ön soruşturmanın yürütüldüğünü, olayın araştırıldığını bildiren sözcü, ordunun olaya karışmayanlara zarar vermemek için elinden geleni yapacağını, hareket ve basın özgürlüğü konusunda çok dikkatli olunduğunu öne sürdü.

Farruh'un Kudüs'te gerçekleştirdiği iki patlamada 2 kişi hayatını kaybetmiş, en az 14 kişi yaralanmıştı.

İsrail, böyle durumlarda diğerlerini caydırmak için genellikle faillerinin evlerini yıkıyor. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas liderliğindeki Fetih Hareketi Seferberlik ve Örgütlenme Komisyonu sözcüsü Abdulfettah Devlet, aktivistlerin evlerinin yıkılmasının savaş suçları kategorisine giren toplu bir ceza olduğunu, uluslararası toplumun bu suçları durdurmak ve failleri kovuşturmak için derhal harekete geçmesi gerektiğini söylüyor.

FOTO: Perşembe günü şafak vaktinde İsrail ordusunun Ramallah'a düzenlediği baskında taş atan bir Filistinli (Reuters)
 Perşembe günü şafak vaktinde İsrail ordusunun Ramallah'a düzenlediği baskında taş atan bir Filistinli (Reuters)

Ramallah'taki hareketlilik sırasında İsrail ordusu, Cenin, Nablus ve el-Halil’in yanı sıra Eriha’daki Akabe Cebr Mülteci Kampı’na saldırdı. Tutuklu Maher Salah Şalon’un ailesi, evinin yıkıldığı uyarısında bulundu. Burada, ayrıca Arraba, el-Yamun, Silat el-Harisiyye, Kafr Dan, Cenin, Nablus, Kudüs ve el-Halil'de şiddetli çatışmalar patlak verdi.

İsrail ordusu dün düzenlediği operasyonda Batı Şeria'dan yaklaşık 25 Filistinliyi tutukladı.

Kapsamlı çatışmanın saatler öncesinde ise ABD yönetiminin Filistin İşleri Özel Temsilcisi Hadi Amr, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Genel Sekreter Vekili Hüseyin eş-Şeyh ile bir araya geldi. Şeyh, Amr’dan İsrail hükümetine tüm tek taraflı önlemleri durdurması için baskı yapılması çağrısında bulundu. Ancak İsrail’in yakın zaman için böyle bir planı var gibi görünmüyor.

İsrail ordusu, operasyonlara karşı özellikle Batı Şeria'da hızlı müdahale timi kurmaya karar verdi.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Kanal 14 TV’den aktardığı habere göre, Merkez Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Yehuda Fuchs; Şin Bet (iç güvenlik birimi) Magellan birimi (savaş keşif birimi) ve başka bir özel birimden oluşan, Batı Şeria'da çalışacak ortak bir ekip kurmaya karar verdi.

Bu, İsrail güvenlik değerlendirmesi ışığında alınan diğer kararların arasında yer aldı. Batı Şeria'da ordu tarafından kullanılan askeri araçların alt kısımlarının zırhlandırılması da bu kapsama giriyor.

Geçen yıl Batı Şeria'da kaydedilen şiddet artmıştı. İsrail, buradaki baskınlarını yoğunlaştırırken Filistinliler ise sokaklarda saldırılar düzenliyor.


Sudan Genelkurmay Başkan Yardımcısı: Ordu savaşta istikrarlı ve kararlı

Sudan Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Şemseddin Kabaşi (SUNA)
Sudan Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Şemseddin Kabaşi (SUNA)
TT

Sudan Genelkurmay Başkan Yardımcısı: Ordu savaşta istikrarlı ve kararlı

Sudan Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Şemseddin Kabaşi (SUNA)
Sudan Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Şemseddin Kabaşi (SUNA)

Sudan Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Şemseddin Kabaşi yaptığı açıklamada, ordu güçlerinin Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) karşı yaklaşık iki aydır yürüttüğü iç savaşta “istikrarlı ve kararlı” olduğunu ifade etti.

Kabaşi, Sudan Silahlı Kuvvetleri'nin Twitter'daki sayfasında bir grup askerle birlikte paylaştığı video klipte, Genelkurmay Başkanı Abdulfettah el-Burhan’ın komuta kadrosuyla birlikte savaşı kendisinin yönettiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Sudan haber ajansı SUNA’dan aktardığı habere göre Kabaşi, ordu liderlerinin öldürülmesi ya da esir alınmasıyla ilgili söylentilerin gerçeği yansıtmadığını bildirdi.

Sudan’da 15 Nisan’dan bu yana ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında çatışmalar yaşanıyor.


Mısır ve Zambiya’dan Afrika’da güvenlik ve kalkınma iş birliği

Lusaka’da Sisi ve Hichilema görüşmesinden bi kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Lusaka’da Sisi ve Hichilema görüşmesinden bi kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Mısır ve Zambiya’dan Afrika’da güvenlik ve kalkınma iş birliği

Lusaka’da Sisi ve Hichilema görüşmesinden bi kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Lusaka’da Sisi ve Hichilema görüşmesinden bi kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve Zambiyalı mevkidaşı Hakainde Hichilema Zambiya’nın başkenti Lusaka’da gerçekleştirdikleri görüşmede, çatışma sonrası yeniden yapılanma ve kalkınma için Afrika mekanizmalarının güçlendirilmesinin yanı sıra terörizm ile mücadele çabalarının artırılması konuları ele alındı. Mısır ve Zambiya, Afrika kıtasında güvenlik ve istikrarı destekleme konusunda fikir birliği sağladı.

Angola ziyareti ve başkent Luanda’da Devlet Başkanı João Lourenço ile görüşmesiyle başlayan Afrika turunun iki durağında Zambiya’yı ziyaret eden Sisi’nin Mozambik’i de ziyaret etmesi planlanıyor.

Mısır Cumhurbaşkanlığının Resmi Sözcüsü Ahmed Fehmi’nin perşembe günü yaptığı açıklamaya göre, Devlet Başkanı Hichilema Mısır Cumhurbaşkanı’nın Lusaka ziyaretini memnuniyetle karşıladı. Mısır’ın COMESA başkanlığı altında son dönemde elde ettiği başarılara övgüde bulundu. Ayrıca ülkesinin kardeş Mısır ile iş birliği ilişkilerini geliştirme ve bu ilişkileri daha geniş ortak eylem ufuklarına doğru yönlendirmenin yanı sıra Afrika düzeyinde Cumhurbaşkanı Sisi liderliğindeki Mısır’ın öncü rolünün ışığında Mısır’la Afrika’nın karşı karşıya olduğu sorunlar ve zorluklar hakkında istişareleri sürdürme, kalkınma sürecini ilerletme ve Afrika kıtasında barış ve güvenliği sağlama çabalarını devam ettirme isteğini dile getirdi.

Mısır Cumhurbaşkanı ise ‘Mısır’ın iki kardeş ülke arasındaki tarihi ikili ilişkilerini güçlendirmeyi ve ortak çıkarlara ulaşacak şekilde ticaret alışverişinin artırmayı ve karşılıklı yatırım fırsatları bulmaya dayalı ortak iş birliği çerçevelerini hareket geçirmeyi, Zambiya’daki kardeşlere çeşitli şekillerde destek sağlamayı, kapasite geliştirmeye devam etmeyi ve bölge ve Afrika kıtası konularında koordinasyon sağlamayı heyecanla beklediğini belirtti. Başkan Hichilema, COMESA yönetimine liderlik etme ve önümüzdeki dönemde grup içindeki ortak iş birliği çerçevelerini ilerletme konusunda çalışmaya devam etme konusunda en içten dileklerini dile getirdi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, görüşme sırasında iki taraf arasındaki iş birliği için mevcut mekanizmaları harekete geçirmenin önemi hakkında anlaşmaya varıldığını belirtti. Sözcüye göre, görüşmede ikili ilişkileri çeşitli düzeylerde geliştirmenin yolları ve iki kardeş ülke arasındaki ekonomik ilişkiler ile ticaret alışverişinin geliştirilmesi konusuna ele alınırken, Zambiya’da altyapı geliştirme alanı başta olmak üzere ekonomik kalkınma çabalarında Mısır şirketlerinin sahip olduğu uzmanlıkların aktarılması ve tarım, hayvancılık, balık yetiştiriciliği ve sağlık sektörlerinde işbirliğinin en üst düzeye çıkarılması ele alındı.  

Şarku’l Avsat’a konuşan Gözlemciler, Sisi’nin Afrika turunun Mısır ile Afrika ülkeleri arasındaki ikili iş birliğini, Afrika kıtasının endişeleriyle nasıl başa çıkılacağını ve bölgesel meselelerdeki gelişmeleri ve ortak çıkar dosyalarını tartışmayı sağladığını söyledi. Ayrıca, Kahire’nin son 10 yılda Afrika kıtasındaki diplomatik faaliyetlerini yoğunlaştırdığını ve Mısır Devlet Bilgi Servisi’nin resmi bir raporuna göre, Afrika ülkelerine yapılan ziyaretlerin, son yıllarda yapılan tüm cumhurbaşkanlığı ziyaretlerinin yüzde 30'undan fazlasını oluşturduğunu belirtti.

Sisi ve Hichilema’nın Lusaka’da yaptığı görüşmede, bölgesel gelişmeler ve kıta düzeyindeki gelişmelerin yanı sıra COMESA gündemindeki en önemli dosyalar, özellikle ekonomik entegrasyona yönelik mevcut çabaların güçlendirilmesi ve bölgesel entegrasyon konularına da değinildi.

Mısır Cumhurbaşkanlığına göre, iki taraf, Afrika kalkınmasına yönelik Gündem 2063’te öngörülen çeşitli alanlardaki hedefleri hayata geçirmek için çalışmaya devam etmenin önemi konusunda anlaşmaya vardı.

Taraflar ayrıca Afrika ülkeleri için bir öncelik teşkil eden kıtasal projelerin uygulanmasına odaklanmanın yanı sıra çatışma sonrası yeniden yapılanma ve kalkınma için Afrika mekanizmalarının güçlendirilmesi, terörizm ve radikalizm ile mücadele alanındaki çabaların yoğunlaştırılması ve Afrika kıtasında güvenlik ve istikrarın desteklenmesi konularında da fikir birliği sağladı.


Suriyeli kanser hastaları yeniden Türkiye'ye sevk ediliyor: "Kesinlikle hayat kurtaracak"

Halid, 4 aylık bebeği İslam'ın acil kalp ameliyatı olması gerektiğini belirterek, "Kızımın acı çekmesini izliyorum ve hiç bir şey yapamıyorum" dedi (AFP)
Halid, 4 aylık bebeği İslam'ın acil kalp ameliyatı olması gerektiğini belirterek, "Kızımın acı çekmesini izliyorum ve hiç bir şey yapamıyorum" dedi (AFP)
TT

Suriyeli kanser hastaları yeniden Türkiye'ye sevk ediliyor: "Kesinlikle hayat kurtaracak"

Halid, 4 aylık bebeği İslam'ın acil kalp ameliyatı olması gerektiğini belirterek, "Kızımın acı çekmesini izliyorum ve hiç bir şey yapamıyorum" dedi (AFP)
Halid, 4 aylık bebeği İslam'ın acil kalp ameliyatı olması gerektiğini belirterek, "Kızımın acı çekmesini izliyorum ve hiç bir şey yapamıyorum" dedi (AFP)

Türkiye, 6 Şubat'taki depremlerin ardından Bab el-Hava sınır kapısından kanser hastalarının tedavi amaçlı girişlerini yeniden kabul etmeye başladı. 

Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi'nin (UNOCHA) Türkiye direktörü Sanjana Quazi, 5 Haziran itibarıyla Suriye'den Türkiye'ye kanser hastalarının nakil işlemlerinin tekrar başlatıldığını duyurdu.

Quazi, Birleşik Krallık'ın (BK) önde gelen gazetelerinden Guardian'a 8 Haziran itibarıyla Suriye'den Türkiye'ye sevk verilen kanser hastası sayısının 80'e yaklaştığını belirtti. Bu kişilerden kaçının sınırdan geçtiğine dair bilgi paylaşılmadı.

Bunlar arasında hem yeni kanser hastalarının hem de halihazırda tedavi gören kişilerin olduğunu söyleyen yetkili, "Türkiye hükümetine minnettarız. Bu kesinlikle hayat kurtaracak" dedi. 

Depremlerin ardından Türkiye, sınır kapısından BM yardımlarının ve ticari malların geçişine izin verirken, tedavi amaçlı girişleri durdurmuştu.

Guardian'ın aktardığına göre Suriye'nin kuzeybatısında en az 4 bin 300 kanser hastası var. İsyancıların kontrolündeki bu bölgede yaşayanlar, Suriye devletinin sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor. 

BK merkezli kâr amacı gütmeyen yardım kuruluşu Relief International (RI) ve Suriye Amerikan Tıp Derneği'nin (SAMS) geçen ay yayımladığı çalışmada, söz konusu bölgede yılda 3 bin kişiye kanser teşhisi konduğu belirtilmişti. Buna göre 4,1 milyon kişinin yaşadığı bölgede sadece üç onkolog var.

Quazi, depremler nedeniyle bu bölgedeki sağlık tesislerinin üçte birinin kullanılmaz hale geldiğini de söyledi.

2011'deki iç savaşın başından beri ülke genelindeki sağlık tesislerinin yarısı da yıkıldı veya hasar gördü. Pek çok sağlık uzmanı ülkeyi terk ederken, Suriye'de çalışan sadece 35 onkolog kaldı.

İdlib'in kuzeyindeki Binniş şehrinde RI'ya bağlı görev yapan doktor Ahmed Hico, "Hastalar, Suriye'nin kuzeybatısında ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine ve kanser tedavisine ücretsiz olarak erişebilmeliler" dedi. 

SAMS'ın İdlib'deki kliniğinde çalışan onkolog Cemil Edebil ise birçok kanser ilacının bulunamadığını ve piyasada sahte ilaçlar satıldığını söyledi. Bu tesis, bölgede kanser hastalarına hizmet veren tek merkez konumunda. 

Guardian'ın görüştüğü 4 çocuk annesi Elife Arif Şar, hamileyken göğüs kanserine yakalandığını, doktorların kendisine kemoterapi uyguladığını fakat daha sonra radyoterapi için Türkiye'ye sevk edildiğini söyledi.

6 Şubat'taki depremler nedeniyle Türkiye'de gördüğü tedavinin yarım kaldığını belirten Şar, şöyle konuştu: 

Üzerimdeki duygusal ve psikolojik yük çok ağır. Tedavi masrafları nedeniyle 10 bin doların üzerinde borca girdik. Şimdi de üç farklı bağışıklık ilacı için 21 günde bir 400 dolar ödemem gerekiyor. Keşke Suriye'de bu tedaviye erişimimiz olsaydı da aileme ve çocuklarıma yakın olabilseydim. Maliyetler karşılayabileceğimizin çok üzerinde.

Fransız haber ajansı AFP de sadece kanser hastalarının sevklerine izin verildiğine dikkat çekerek, acil tedaviye ihtiyaç duyan diğer kişilerin durumunun belirsiz olduğunu yazdı. 

Ajansın görüştüğü Firas Ali, 2017'de beynine yakın bir noktada iyi huylu tümör tespit edildiğini söyledi. 

35 yaşındaki Suriyeli, üç ayda bir Türkiye'ye giderek tedavi gördüğünü fakat 23 Şubat'taki son randevusunun deprem nedeniyle iptal edildiğini belirtti.

SAMS'ın kliniğinde çalışan pediatrik onkoloji uzmanı Abul Rezzak Bakur da tesiste, Türkiye'de tedavi görmesi gereken farklı hastalıklardan mustarip 30 çocuğun olduğunu ifade etti. 

Çocukların da tedavi gördüğü İdlib'deki SAMS kliniğinden sağlık çalışanları, depremlerden beri tesiste büyük yoğunluk yaşandığını belirtti (AFP)
Çocukların da tedavi gördüğü İdlib'deki SAMS kliniğinden sağlık çalışanları, depremlerden beri tesiste büyük yoğunluk yaşandığını belirtti (AFP)

Onkolog, 40 kanser hastası çocuğun da kemoterapilerinin yarım kaldığını ve risk altında olduklarını söyledi.

Ümmü Halid ise depremlerden bir hafta önce dünyaya gelen bebeği İslam'ın acilen kalp ameliyatı olması gerektiğini belirtti. 

27 yaşındaki anne, tedavi amacıyla Türkiye'ye geçemediklerini ve sınır kapısının diğer hastalar için de açılmasını istediğini söyledi. 

 

Independent Türkçe, AFP, Guardian


Fas’ın Tanca şehri, MEDCOP İklim Konferansı’na ev sahipliği yapacak

İklim Konferansı, Tanca’da düzenlenecek. (Arşiv)
İklim Konferansı, Tanca’da düzenlenecek. (Arşiv)
TT

Fas’ın Tanca şehri, MEDCOP İklim Konferansı’na ev sahipliği yapacak

İklim Konferansı, Tanca’da düzenlenecek. (Arşiv)
İklim Konferansı, Tanca’da düzenlenecek. (Arşiv)

Tanca’nın Tetuan-El-Hüseyma bölgesi, Akdeniz İklim Evi Vakfı ve Fas Kralı 6. Muhammed’in himayesinde, 22 ve 23 Haziran tarihlerinde Akdeniz ülkeleri iklim için taraflar etkinliğine, MEDCOP İklim Konferansı’nın üçüncü oturuma ev sahipliği yapacak. Konferansta Akdeniz bölgesindeki iklim çalışmaları ele alınacak.

Organizatörler tarafından yapılan açıklamada, Akdeniz bölgesinde yerel ve bölgesel düzeyde iklim eyleminin kaynağı olarak kabul edilen ve bir dizi uluslararası kuruluş ve bakanlığın desteğini alan MEDCOP İklim Konferansı’nın toplanmasının, dünyadaki kronik gerilimler kapsamında gerçekleşeceği belirtildi. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre açıklamada ayrıca Ukrayna’daki savaş nedeniyle durumun daha da şiddetlendiği, savaşın yerel ve küresel ekonomiler üzerinde ciddi yansımaları olduğu vurgulandı.

Açıklamada, mevcut zor koşullar ışığında, iklim değişikliğinin, neden olduğu sık ve artan sıkıntılar nedeniyle yalnızca ‘dikkate alınması gereken bir sorun’ olmadığı, dünyadaki tüm aktörler ve paydaşlar tarafından kısa, orta ve uzun vadede kararlı bir yaklaşım gerektirdiğini belirtildi.

Bu bağlamda, daha önce 2015’te Fransa’nın Marsilya şehrinde düzenlenen ilk oturumun ardından, 2016’da ikinci oturuma ev sahipliği yapan Tanca’da konferansın üçüncüsü de gerçekleştirilecek.

MEDCOP İklim Konferansı, küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenen yerlerden Akdeniz bölgesindeki toplulukların kalkınmasına olanak sağlayan bir Akdeniz dinamizminin yaratılmasına katkıda bulunmayı amaçlıyor. Aynı zamanda prosedürel ve operasyonel mekanizmalar ve araçlar aracılığıyla, çevresel, ekonomik, sosyal ve bilimsel somut projelerle aralarındaki iş birliği seviyesini yükseltmenin yanı sıra bölgesel dönüşümleri ve kalkınmayı hızlandırmayı hedefliyor. Krizi fırsata dönüştürmek ve Küresel İklim Eylemi için Marakeş İş Birliği’ni hayata geçirmek üzere su, gıda ve enerji güvenliklerini tehdit eden iklim değişikliği tehlikeleriyle yüzleşmelerini sağlamayı ve kalkınma projeleri başlatılmayı amaçlıyor.

Tanca’daki ikinci oturum, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’na (COP) paralel olarak yıllık bir Akdeniz forumu kapsamında gerçekleştirilecek. Böylece, Akdeniz ülkelerindeki, özellikle güneydeki yerel aktörler ve sivil toplum aktörlerinin doğrudan katılımıyla, COP konferanslarının her oturumunda alınan kararların ve başlatılan projelerin hayata geçirilmesinin önünü açmak için somut adım ve eylemlerin takip edilmesi sağlanacak.

Süreci yakından takip eden bir kaynak, Tanca’daki 2023 MEDCOP İklim Konferansı’nın iklim eylemiyle ilgili hedeflere ulaşmayı amaçladığını belirtti. Söz konusu hedeflerin birkaç noktada özetlenebileceğini, bunların iklim değişikliğinin getirdiği zorluklara karşı mücadele için bir Akdeniz dinamizmi inşa etmek ve güçlendirmeye katkıda bulunmak için somut projeler üzerinde etkili ve verimli iş birliğini teşvik etmek olduğunu söyledi. Saha eylemi ve aktivasyon için mekanizmalar araştırmak, Küresel İklim Eylemi için Marakeş İş Birliği’ni hayata geçirmek ve bu amaçla konferansın Akdeniz bölgesinde kilit bir rol üstlenmesini sağlamak, her COP konferansının başlamasından önce bu forumu düzenleyerek uzun vadede proaktif dinamizme dahil olmak, alınan tüm kararların ve başlatılan projelerin takibini ve takibini sağlamak ve bu alandaki uluslararası girişimlerde Akdeniz ve Güney ülkelerinde yerel yönetimler ile sivil toplum aktörleri arasındaki ortaklık ve iş birliğini teşvik etmek ve yükseltmek de hedefler arasında dedi.

MEDCOP İklim Konferansının etkinlikleri sekiz tematik eksen etrafında düzenleniyor. Bunlar, iklim değişikliğine uyum sağlayan şehirler ve bölgeler, sürdürülebilir gıda sistemleri, su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi ve mavi ekonomi, enerji dönüşümü, kadın ve iklim, doğa temelli çözümler, iklimsel göç, barış, güvenlik ve ademi merkeziyetçi iş birliği ve son olarak iklim projelerinin finansmanı olarak sıralanıyor.

Tanca konferansı bir açılış oturumu, 16 tematik seminere, bir çalışma formuna, Tanca’nın farklı yerlerinde paralel faaliyetlere (eğitim kursları, şirket ve yüklenicilerin yetkilileri ve temsilcileri arasındaki iş görüşmeleri ve MEDCOP İklimi Konferası üzerine araştırma ve inceleme merkezleri ve sivil toplum kuruluşlarının toplantıları) tanık olacak ve kapanış oturumu ile etkinlikler sona erecek.

Bunun yanı sıra, İklim Konferansı etkinliklerinin gerçekleştirileceği iki gün boyunca ‘Çözümler Şehri’ adı altında iklim eylemi konusunda sunum ve çözümlerin ele alındığı bir platform da oluşturulacak.


Sudan'dan diplomasız ayrılan binlerce öğrencinin akıbeti ne olacak?

Sudan'da devam eden silahlı çatışmaların akademik koşulları daha da zorlaştıracağına dair beklentiler mevcut / Fotoğraf: AFP
Sudan'da devam eden silahlı çatışmaların akademik koşulları daha da zorlaştıracağına dair beklentiler mevcut / Fotoğraf: AFP
TT

Sudan'dan diplomasız ayrılan binlerce öğrencinin akıbeti ne olacak?

Sudan'da devam eden silahlı çatışmaların akademik koşulları daha da zorlaştıracağına dair beklentiler mevcut / Fotoğraf: AFP
Sudan'da devam eden silahlı çatışmaların akademik koşulları daha da zorlaştıracağına dair beklentiler mevcut / Fotoğraf: AFP

Osman el-Esbat

Üniversitelerde eğitime süresiz olarak ara verilmesi nedeniyle binlerce Sudanlı öğrenci, bilinmeyen bir akıbetin çaresizliği ve kaygısı içinde yaşıyor.

Ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında devam eden silahlı çatışmaların akademik koşulları daha da zorlaştıracağına dair beklentiler mevcut.

Başkent Hartum'daki bazı yükseköğretim kurumlarının bombalanması ve diğer özel ve devlet üniversitelerinin yağmalanması nedeniyle bir gecede çok sayıda öğrenci eğitim sertifikalarını ve belgelerini kaybetti.

Bu muğlaklık karşısında eğitimlerini tamamlamadan Sudan'daki savaşın cehenneminden kaçan Arap ve Afrikalı öğrenciler, Sudan'daki emsalleriyle trajediyi ve felaketi paylaşıyorlar.

Peki mevcut koşullarda üniversitelerin durumunu öğrenciler ve akademisyenler nasıl görüyor?

Binlerce insanın geleceğini kaybetmesini hangi çözümler önleyebilir?

Bilinmeyen gelecek

El-Nileyn Üniversitesi (Al Neelain University) İktisat Fakültesi'ndeki üçüncü yılını tamamlamak üzere olan Muhammed Musa Fadl, savaşın patlak vermesinin ardından Hartum'u kendi isteği dışında terk etti. Fadl, ailesinin Sudan'da kalmak yerine Mısır'a göç etmeyi seçmesiyle akademik geleceği ile ilgili kararını vermiş oldu.

Fadl, “Eğitimimi Kahire'de tamamlayabileceğimden emin değilim. Çünkü Sudan’da üniversite kazandığımı, bölümümü ve üç yıl içinde verdiğim dersleri kanıtlayan belgeleri elde ederek bir Mısır üniversitesine kaydolabilmem zor. Şu anda ufukta Sudan'da güvenliğin yeniden sağlanması ve akademik kurumlarda eğitimin yeniden başlaması için hiç umut yok” dedi.

Fadl ayrıca, “çatışma nedeniyle üniversitelerin kapatılmasının karmaşık psikolojik etkiler bıraktığını ve öğrencilerin geleceğinin karanlık bir tünele girdiğini” belirtti.

İktisat öğrencisi Fadl, “Sudan üniversitelerinin maruz kaldığı akademik istikrarsızlık durumunun, binlerce öğrencinin eğitimlerini tamamlamak için ülke dışında istikrarlı üniversiteler aramak için göç etmesine yol açtığını” ortaya koydu.

Engeller ve komplikasyonlar

Eğitimi tamamlama ve mezun olma konusundaki dar seçeneklere ek olarak, diğer pek çok engel göz önüne alındığında, birçok öğrenci eğitim kaderleriyle ilgili endişe duyuyor.

Sudan üniversitelerinden birinde öğretim görevlisi olan Mutasım ez-Zaki Duntay, “Ülkedeki eğitim süreci, özellikle bazı akademik kurumların bombalama ve hava saldırıları sonucunda etkilenmesi ve belgelerin imha edilmesinden sonra çok daha karmaşık hale geldi. Başta özel olanlar olmak üzere üniversitelerin yüzde 90'ı talana maruz kaldı. Bu da öğrenciler için önemli belgelerin kaybolmasına neden oldu. Sudan Yükseköğretim Kurumu bile kısmen de olsa yangından kurtulamadı” dedi.

“Devlet üniversitelerinin henüz vandalizme veya savaş bağlantılı saldırılara maruz kalmadığına, toplam hasarın başkent Hartum'daki yükseköğretim kurumlarında meydana geldiğine” dikkat çeken Duntay, önümüzdeki dönemde öğrencilerin geleceğine yönelik kasvetli bir tablo çizdi.

Duntay, “Sudan dışında eğitim almak isteyenlerin, yeni kurumlara kabul edilmek için üniversitelerinden kabul, kayıt ve akademik başarı sonuçlarını gösteren resmî belgeleri alamamaları nedeniyle bilinmeyen bir akıbetle karşı karşıya kaldıklarını” belirtti.

Duntay, “İlk yıldan bu yana elektronik kayıtların, geleneksel olmayan arşivlemenin, üniversitelerin ve öğrencilerin bilgi, sonuç ve ayrıntılarını saklayacakları veri tabanlarının ve mezuniyet sertifikalarının olmaması, savaş ve yağma sonucu zarar görmüş ve kaybolmuş olan kâğıt belgelerin kaybolması durumunda binlerce kişinin geleceğini tehdit ediyor” dedi.

Yeni alternatifler

Bu durum karşısında bazı Sudan üniversiteleri öğrencilerin akademik istikrarını destekleyecek çözümler aramaya başladı. Tıp Bilimleri ve Teknoloji Üniversitesi, Tanzanya'daki bir üniversitenin tıp öğrencilerinin eğitimlerini tamamlamaları için fırsatlar sunduğunu duyurdu.

Üniversiteden yapılan açıklamada, “Öğrenciler, yöneticiler ve Mütevelli Heyeti üyeleri, Sudan dışındaki üniversitelerin çatısı altında eğitim ve öğretime devam etmek için çözümler ve seçenekler geliştirmek üzere iletişim halindeler. Afrika kıtasındaki dost ülkelerin üniversitelerinde büyük ilgi gördük. Çaba sadece Tıp Fakültesi ile sınırlı kalmadı, üniversite müfredatının uygulanmasını da dikkate alarak diğer fakültelerde de eğitim imkânımız mevcut” ifadeleri yer aldı.

Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: “Muhimbili Tıp Üniversitesi ve Eğitim Hastanesi tarafından ağırlandık ve 25'inci dönem öğrencilerimizin Tıp Bilimleri ve Teknoloji Üniversitesi'nin onayladığı müfredata göre yetiştirilmesi için mutabakat zaptı imzaladık. Tüm öğrencilerimiz Tanzanya'nın geleneksel başkenti Darüsselam'a gelebilecekler ve burada eğitimlerine devam edecekler. Tabii ki, bu süre okul yılının bir parçası olarak sayılacak.”

Tıp fakültesi öğrencisi Hayfa Abdurrahman İbadi, “Tıp Bilimleri ve Teknoloji Üniversitesi'nin attığı adım gerçekten umut verici. Çünkü müfredatın tutarlılığı, istikrar faktörlerine ve gelişmiş eğitim fırsatlarının mevcudiyetine ek olarak öğrencilerin eğitim yollarını engelsiz tamamlamalarına yardımcı oluyor” dedi.
İbadi, üniversite eğitiminin geri kalanını tamamlamak ve geleceği üzerindeki bu çıkmazdan kurtulmak için yurtdışında bir eğitim fırsatı aramayı düşündüğünü açıkladı.

Tıp fakültesi öğrencisi İbadi, Sudan üniversitelerindeki bürokratik prosedürlerden ve akademik yılların sonuçları ile farklı bölümlerin denkliğini kanıtlayan belgelerin eksikliğinden korkuyor. Bu da yurtdışındaki üniversitelere kaydolma isteğini engelliyor.

Yüksek öğrenim

Sudan'daki yüksek öğretim kurumlarının sayısı 155'e ulaşıyor. Bunların 39'u devlet üniversitesidir ve 8'i başkent Hartum'da bulunur. Ayrıca 116 özel yüksek öğretim kurumu vardır. Bunlardan 17'si özel üniversiteler ve 65'i Hartum'daki yabancı özel kolejlerdir. Bu kurumlardaki toplam öğrenci sayısı ise son istatistiklere göre 719 bin 575.

Yaklaşık 300 bin öğrenci devlet üniversitelerinde öğrenim görmekte olup geri kalanı yani 713 bin 273 öğrenci özel ve yabancı üniversite ve kolejlerde eğitimlerine devam ediyor. Sudan'daki diğer 17 eyaletin her biri en az bir üniversiteye ev sahipliği yapıyor.

Yağma ve talanların yanı sıra bazı üniversiteleri hedef alan bombalı saldırılar nedeniyle pek çok kişi eğitim belgelerinin zarar göreceğinden veya gerekli belgelerin kaybolacağından korkuyor. Ahfad Kız Üniversitesi Rektörü Kasım Bedri, konuya dair şu ifadeleri kullandı:

Diğer tesisler ve kurumlar gibi üniversiteler de silahlı yağma ve vandalizme maruz kaldı. Ayrıca öğrenci ailelerine, kızlarımızın güvenliğinin, eğitimlerinin düzenliliğinin ve gelecek kaygılarının benim ve tüm üniversite çalışanları için bir öncelik olduğu konusunda güvence vermek isterim. Bu aranın herhangi bir eksiklik veya gecikmeye yol açmaması için, şartların sakin olması ve hayatın gerekliliklerinin düzenli olması durumunda eğitime geri dönmeye çalışıyoruz.

Bazı özel kolejler, diğer nüshaların güvenli bir yerde bulunmasına ek olarak, öğrenci bilgilerinin ve sertifikalarının elektronik veri tabanlarında ve gelişmiş bir sistemde saklanacağını duyurdu.

İstikrarsızlık

Savaş sebebiyle üniversite kampüsünün duvarlarından dışarı atılan birçok yabancı öğrenci gibi, yüzlerce Arap öğrenci de Sudan üniversitelerinde bilinmeyen bir eğitim geleceği ile karşı karşıya.

Uluslararası Afrika Üniversitesi'nde Medya Bölümü’nde okuyan Suriyeli öğrenci Bessam Firas, kendisi için tek umudun Sudan'daki güvenlik durumunun istikrara kavuşması ve üniversitelerin eğitime yeniden başlaması olduğunu söyledi. Firas, “Çocukluğundan beri çok sevdiği medya alanında çalışmaktan sadece altı ay uzakta olduğuna” dikkat çekti.

Sudan üniversitelerinin birinde öğretim görevlisi olan Eşref Hüseyin, “Savaş nedeniyle ülkeyi eğitim belgeleri veya diplomaları olmadan terk ettikten sonra öğrencilerin nasıl çalışabileceğini sormak için henüz çok erken. Silahlı çatışmanın bir an önce durdurulması için uluslararası çabalar var ve başarılı olursa işler normale dönecek, öğrenci ve mezunların tüm sorunları çözülecek. Ama savaş devam eder ve durmazsa o zaman hükümet bu konuya bir çözüm ve çare bulmalıdır. Çünkü öğrencilerin geleceğinin heba olmasına izin veremez” dedi.

“Öğrencilerin artık işlerini yönetmek için mantıklı düşünmeleri ve savaş bitene kadar zamanlarını değerlendirmeleri gerekiyor ki bunun pek çok nedenden dolayı süreceğini düşünmüyorum” diyen Hüseyin, “Nisan 2019'da Ömer el-Beşir rejimini deviren Aralık 2018 devriminin patlak vermesiyle ülkede başlayan siyasi çalkantı da dahil olmak üzere pek çok neden eğitim ve akademik sürecin istikrarsızlığına yol açtı. Sudan Ordusu Başkomutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan tarafından gerçekleştirilen 25 Ekim 2021 darbesi ve bunun sonucunda halk protestoları nedeniyle eğitim kurumlarının kapatılması da söz konusu istikrarsızlığa etki eden nedenlerden. Söz konusu nedenler, binlerce öğrencinin mezuniyet yıllarının gecikmesine neden oldu” ifadelerini kullandı.

Hüseyin, savaşın Sudan üniversitelerinin krizlerini şiddetlendirdiğine dikkat çekti.

 

Independent Türkçe


Lübnan’da Demokratik Buluşma Bloğu, Cihad Azur’a desteğini duyurdu

Timur Canpolat’ın başkanlık ettiği Demokratik Buluşma Bloğu toplantı düzenledi. (El Anba dergisinin internet sitesi)
Timur Canpolat’ın başkanlık ettiği Demokratik Buluşma Bloğu toplantı düzenledi. (El Anba dergisinin internet sitesi)
TT

Lübnan’da Demokratik Buluşma Bloğu, Cihad Azur’a desteğini duyurdu

Timur Canpolat’ın başkanlık ettiği Demokratik Buluşma Bloğu toplantı düzenledi. (El Anba dergisinin internet sitesi)
Timur Canpolat’ın başkanlık ettiği Demokratik Buluşma Bloğu toplantı düzenledi. (El Anba dergisinin internet sitesi)

Timur Canpolat’ın başkanlık ettiği Demokratik Buluşma Bloğu, İlerici Sosyalist Parti lideri Velid Canbolat, milletvekili Mervan Hamade, Ekrem Şehib, Hadi ebu el Hasan, Vail Ebu Faur, Faysal es Saik, eski milletvekili Gazi el Arizi, İlerici Sosyalist Parti Genel Sekreteri Zafer Nasır ve Canpolat’ın danışmanı Hüsam Harb’ın katılımıyla toplantı düzenledi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Toplantının ardından blok, eski Bakan Cihad Azur'un cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylığına destek verdiğini duyurdu.

Demokratik Buluşma Bloğu Azur'un adaylığına destek için yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

"Hiçbir şekilde herhangi bir hizada konumlanmadık. Aksine, başka herhangi bir tarafça benimsenmeden ilk başlatan olduk. Blok istenen fikir birliğine varmak için diyalog taahhüdünü yeniden teyit ederken, Azur'un iddialı bir aday olarak görülmesi şaşırtıcı.”

Blok, cumhurbaşkanlığı seçimi mümkün olan en kısa sürede tamamlamak için tüm güçleri gerçek diyaloga bağlı kalmaya çağırdı. Bu dönüm noktasına ulaşmanın, kurumları yeniden inşa etmenin ve çeşitli düzeylerde reform ve kurtarma sürecini başlatmaya giden kapı olmaya devam ettiğini bildirdi.


Suudi Arabistan ve ABD’den Sudan’da geçici ateşkes duyurusu

Başkent Hartum'un geniş bölgelerinde hararetli çatışmalar (AFP)
Başkent Hartum'un geniş bölgelerinde hararetli çatışmalar (AFP)
TT

Suudi Arabistan ve ABD’den Sudan’da geçici ateşkes duyurusu

Başkent Hartum'un geniş bölgelerinde hararetli çatışmalar (AFP)
Başkent Hartum'un geniş bölgelerinde hararetli çatışmalar (AFP)

Suudi Arabistan ve ABD, Sudan ordusu ile  Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) temsilcilerinin Sudan'ın tüm bölgelerinde geçici ateşkes anlaşmasına vardığını duyurdu.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı konuyla ilgili Twitter hesabından yaptığı açıklamada, anlaşmanın Hartum saatiyle yarın sabah altıda başlayarak 24 saat geçerli olduğunu bildirdi.


Fransa'da, Cezayir ile göçmenlik anlaşmasının yeniden müzakere edilmesi için çağrılar yapılıyor

Cezayir Cumhurbaşkanı, Cezayir’de Fransız mevkidaşını ağırlarken (Cezayir Cumhurbaşkanlığı- Arşiv)
Cezayir Cumhurbaşkanı, Cezayir’de Fransız mevkidaşını ağırlarken (Cezayir Cumhurbaşkanlığı- Arşiv)
TT

Fransa'da, Cezayir ile göçmenlik anlaşmasının yeniden müzakere edilmesi için çağrılar yapılıyor

Cezayir Cumhurbaşkanı, Cezayir’de Fransız mevkidaşını ağırlarken (Cezayir Cumhurbaşkanlığı- Arşiv)
Cezayir Cumhurbaşkanı, Cezayir’de Fransız mevkidaşını ağırlarken (Cezayir Cumhurbaşkanlığı- Arşiv)

Göçmenlik konusunun bir kez daha Fransız siyasi tartışmalarının gündemine girdiği sırada, Eski Fransa Başbakanı Edouard Philippe, diğer sağcı yetkililer tarafından dile getirilen bir pozisyon olarak göçmenlik meseleleri hakkında Cezayir ile 1968 anlaşmasının yeniden müzakere edilmesi çağrısında bulundu.

Paris ile Cezayir arasındaki hassas ilişkilerin gerilmesine yol açabilecek bu öneri, Cezayir Cumhurbaşkanının henüz tarihi belirlenmese de yakın zamanda gerçekleşmesi beklenen ziyaret ile gündeme geri döndü.

1968 antlaşması Cezayirlilerin Fransa’ya girişini, ikametini ve istihdamını örf ve adet hukukuna uymayan kurallara göre düzenliyor. Anlaşmanın bazı noktalarda, Cezayirliler diğer yabancılara kıyasla ayrıcalıklı muamele görüyor (özellikle aile birleşimi konusunda), diğer noktalarda ise özellikle öğrenciler sıkıntı yaşıyor.

Edouard Philippe, pazartesi günü yayınlanan L’Express dergisine verdiği röportajda “Elbette Fransa ile Cezayir arasında çok güçlü tarihsel ilişkiler var. Ancak bugün karmaşık ilişkilere sahip olduğumuz bir ülke ile bu tür düzenlemeleri sürdürmek artık doğru değil” ifadelerini kullandı.

Liberal düşünce kuruluşu Politik İnovasyon Vakfı tarafından Mayıs ayı sonunda yayınlanan bir bildiride, Fransa’nın Cezayir eski büyükelçisi Xavier Driencourt bu anlaşmayı feshetme çağrısında bulundu.

Fransa Senatosu Başkanı Sağcı Gérard Larcher, çoğunluğun göçmenlik yasasıyla ilgili bir orta yol bulmak istediği bir dönemde, bu incelemeyi desteklediğini söyledi.

Edouard Philippe’nin açıklamaları Cezayir basınında eleştirilere yol açtı. Al-Watan gazetesi, ‘Cezayir üzerindeki baskının, bu siyasi kampanyanın dile getirilmeyen hedefi olduğunu’ öne sürdü.

Gazete ayrıca, 3 kez revize edilen 1968 Sözleşmesi’nden geriye ‘fazla bir şey kalmadığını’ ve ‘Cezayirlilerin durumunun, Fransa’daki göçü düzenlemeye ilişkin kurallar açısından büyük ölçüde örf ve adet hukukuna girdiğini’ belirtti.

Başka bir haber sitesi ise ‘Fransa’da sağın, Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun’un ziyaretini bozmak için tüm kartlarını oynadığını’ belirtti.

Dün konu ile ilgili bir soruya yanıt olarak, Fransa Dışişleri Bakanlığı ‘1968 anlaşması ve genel olarak iki ülke arasındaki iş birliği ve alışveriş, Cezayirli ortaklarımızla düzenli diyaloğun konusudur’ açıklamasıyla yetindi.

Resmi rakamlara göre Fransa, 2022’de Cezayirliler için 600 bin oturma izni belgesi verdi.