Mustafa el-Ensari
Birçok kesim, Ukrayna savaşının yansımalarının Rus-Batı hizası ve gıda tedarik zincirlerindeki bazı zorluklar üzerinde duracağı görüşünde. Ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in konuşmaları ve Putin’i ‘tehlikeli adam’ olarak nitelendirdiği aklı Aleksandr Dugin, işgalin, Arap ve İslam bölgesinde ideolojik ve coğrafi olarak kötülüklerini daha uzak bölgelere yayabileceğini ortaya koydu. Dugin’e göre bu kötülükler, 1979’da Sovyetlerin elindeki Afganistan savaşının etkilerinden çok uzak olmayan bir düzeyde.
Kriz söyleminin kasten şişirildiği konuların öne çıkanları arasında ‘liberalizm ile muhafazakarlık arasındaki çatışmayı kışkırtmak’, ‘diğer halkların değerlerine karşı Batı değerleri’ gibi anlamlara uzanan benzer kelime dağarcığı yer alıyor. Çinliler, Avrasyalılar, Afrikalılar ve diğerlerinin Rus düşünürün ‘Batı’nın bağımlılığından kurtulmayı ve Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kurmayı hayal etme hakkına sahip olduğunu’ söylediği İslamcılık da dahil farklı öncelikleri var.
Putin ve Nasıriye
Tartışmalarında, kitaplarında ve son olarak eş-Şark kanalında arkadaşı Advan el-Ahmeri’ye verdiği son röportajında, hiç şüphe duymaksızın bir süre önce başlayan Putin’in savaşının, ‘onuru korumak, ABD- Batı modelini reddetmek ve Haçlı Seferleri’ ile ilgilenen ve ‘eşcinsel evliliği, dinlerin ve geleneklerin marjinalleştirilmesi ve tek kutuplu sistem değerlerinden’ nefret eden tüm diğer ulusların savaşı olduğunu savundu.
Rus düşünüre göre Putin’in ‘dünya adına savaştığını’ söylediği liberalizm, dünyaya Rusların ekonomide, kültürde ve sanatta alternatifinin olmadığını gösteriyor. Rusya’nın kalkınma ve ekonomik açıdan gerileme yaşadığını da kabul eden Dugin, ancak bunun (kınayıcı sıfatlarla tanımladığı) Batı liberalizminden farklı bir sistemden bağımsız nedenlerden kaynaklandığını belirtti. Düşünüre göre çünkü Batı’nın örtüsü altına girmeden ekonomik ilerleme kaydedebilmiş, bağımsız bir kültüre sahip bir Çin var.
‘Bağımsız bir İslami kutup’
Savaşın özünün, ‘küresel yasaların tek bir imparatorluk kalmasın diye herkes adına karar verdiği dünya düzenini değiştirmek, Rusya ve Çin gibi yeni bağımsız kutupların ve dünyada bağımsız bir İslam kutbunun olması’ ile ilgili olduğunu belirten Dugin şunları söyledi:
“Medeniyet alanını ve medeniyet gücünü yenilemek ve vurgulamak için onlara imparatorluk diyoruz. Yalnızca bir devlet ve ulus değiller. Tek ABD kutbunun hegemonyası nedeniyle egemenliğini kullanamayan birçok ulus devletimiz var.”
Söz konusu ifadeler, muhabir Ahmeri’nin ‘Moskova’nın Dugin’in propagandasına göre Ukrayna’yı işgal ettiği’ yönündeki suçlamasına yanıt olarak geldi. Ahmeri, bu propagandanın ‘Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya ve İngiltere gibi diğer güçlerin başka istilalar başlatmasına ve sözde ihtişamlarını geri kazanmaya çalışmasına kapı açabileceğini’ öne sürdü.
مقدمة حلقة المدار عن روسيا وفكر بوتين وأحلام الإمبراطورية ، مع المفكر الروسي الكسندر دوغين
رابط الحلقة كاملة :https://t.co/0pn46BnyjU pic.twitter.com/HNr536reB1
— عضوان الأحمري (@Adhwan) May 21, 2022
‘Batı, zihinlerimize nüfuz etti’
Ancak tartışmanın en kışkırtıcı tarafı, düşünürün ulusların ve medeniyetlerin Batı hegemonyasından bağımsızlığını ve onlara uygun yaşam biçimlerinin seçimini yaptığı ‘Dördüncü Teori’yi savunduğu kısım oldu.
Dugin şunları söyledi:
“Bu, sömürgeciliği baltalamak için bir teori… Çünkü halen Batı kültürünün kontrolü ve egemenliği altındayız. Batı, zihinlerimize, beyinlerimize, toplumlarımıza nüfuz etti. Toplumlarımızı Batı hegemonyasından kurtarmak için Batı faşizminden ve demokrasisinden uzak modern ve çağdaş siyaset teorimizi geliştirmeliyiz.”
Dugin, sebeplere ilişkin de şu açıklamada bulundu:
“Biz, halen Batı fikirleri ve medeniyeti tarafından sömürülüyoruz. Teori, (program sunucusu Ahmeri’nin öldüğünü kabul ettiği) faşizm ve komünizm de dahil olmak üzere bu stratejik ve ideolojik engellerden ve önceki tüm teorilerden kurtulmak için geliştirildi.”
İdeolojik silah
Dugin, Afganistan ve Çin gibi ülkelerin ve akımların ve hatta ‘siyasal İslam’ın, Dördüncü Teori’nin uygulaması konusunda nasıl hissettikleri veya hissetmedikleri ile ilgilendiğini de dile getirdi. Bu çerçevede Rus düşünür, en önemli yönüyle, “Batı kültüründen kurtulmuş tüm siyasi akımlar, kendi içinde bu ismi bile zikretmeden, onun çerçevesine girer. Bu, aklımızı Batı hegemonyasından kurtarmak için pragmatik bir yaklaşım ve ideolojik bir silahtır” dedi.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre özgürleşmeden sonraki adımın ‘geleneksel siyaset görüşlerini geliştirmeye başlamak’ olduğunu belirten Aleksandr Dugin şu değerlendirmede bulundu:
“Batı kendi yoluna, inancına ve değerlerine gitsin. Bu inançlar evrensel değildir. Tüm kültürler için kaçınılmaz da değildir. Çünkü kültürlerimiz ve diğer bölgelerin kültürleri haklıdır, kendi vizyonlarını geliştirebilir ve formüle edebilir. Bunun olmasını engelleyecek veya önleyecek hiçbir şey görmüyorum.”
Dugin’in Arapça konuşması ne anlama geliyor?
Bu konuşmayı iyi niyetle ele alanlar çerçevesinden bakıldığında Araplar ve Müslümanlar için herhangi bir endişe göze çarpmıyor. Bu bölge, ne Batı Amerika ne de Rusya- Avrasya tarafıdır. Ama terminolojiyi ve tüketici söylemini incelediğimizde, 1928’de kurulduğundan beri Müslüman Kardeşler’den (İhvan-ı Müslimin) başlayarak, onun soyundan gelen ve ondan etkilenen diğer Sünni- Şii örgütlere kadar siyasal İslam grupları tarafından kullanılanla aynı olduğunu görüyoruz.
Örneğin Tahran’daki İslami rejim, ideolojisini Amerikan ve Batı karşıtlığına dayandırdı. Dini Lider Ali Hamaney’den başlayıp, din adamları ve iktidardan geçerek Lübnan, Suriye, Irak ve (Ensarullah (Husiler) grubunun ‘Amerika’ya ölüm, İsrail’e ölüm, Yahudilere lanet’ sloganıyla var olduğu) Yemen’deki Arap bölgesinde bulunan kollara kadar güç piramidinin tepesinden en altına değinen bir açıklama çerçevesinde sisteme de eleştirileri oldu.
El-Kaide’nin sivil veya asker olsun Batılıları ve özellikle de ABD’lileri hedef alan meşhur söylemi, unutulmayacak kadar ünlüdür.
Suudi Arabistan gibi ülkelerde çeşitli aşamalarda muhafazakârlar ve liberaller arasında bir tartışma mevcut. En belirgin terimleri arasında ‘toplumun batılılaşması’ ve ‘geleneksel ulusal ve İslami değerlerin savunulması’ suçlamaları geliyor. Bu durum, Batı’ya yönelim sapağına bir müdahale olarak, birçok sivil ve kalkınma uygulamasını eleştiriye ve hakarete maruz bıraktı. Bu söylem, ‘Cüheyman’dan Müslüman Kardeşler’e ve El-Kaide’ye, hatta 1970’li yıllar soluna kadar’ devletin karşısına çıkan ve toplumu harekete geçiren akımların çoğunu ateşledi. Öyle ki milliyetçi isimlerden biri olarak Suudi Arabistanlı yazar Turki el-Hamad, Cüheyman çetesinin iktidar düzenine karşı gelerek Kabe’ye yönelik saldırganlığını kutladı.
Putin’in arzusu karşısında muhafazakâr akım
Ancak farklı merkezler aracılığıyla ‘Dugin- Putin’ fikrini destekleyen Rusların dikkatini çeken fark, Arap rejimlerinin Batı’ya yönelik eleştirileri ne olursa olsun, onda ideal modeli bulmaları ve kendi dillerinde ‘egemenliğine teslim olmaları.’ Bu nedenle Arap bölgesindeki bu çatışmacı fikirlere ivme kazandırmak için siyasal İslam akımlarına bel bağlanıyor.
Bu fikri destekleyenler arasında, ‘Putin’in Müslüman Kardeşler’in bir müttefiki mi yoksa bir rakibi mi’ olduğuna dair doğrudan soru yönelten Rus yazar Nazarov da bulunuyor.
Nazarov, “Arap ülkeleri, sadece Batı’ya yönelim hızını korumakla kalmıyor, liberal değerlerin ithali de dahil olmak üzere bu hızı artırıyor. Bu hükümetler, ekonomik başarıya giden yolun bu olduğuna inanıyorlar. Ancak bunun yerine siyasal İslam ve devrimin payında artış elde ediyorlar” dedi.
Nazarov’a göre Arap yönelimiyle ilgili sorun, Putin’in ‘dünyada muhafazakâr değerler benimseyen ana lider olmasa da ana liderlerden biri’ olduğu bir dönemde, Arap dünyasının İslamcıların muhafazakâr hareketin liderliğini üstlendiğini iddia etmesi. Bu, tabii ki Putin ile Arap muhafazakârlar arasındaki olası bir ideolojik birliği engelliyor.
Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi Arap ülkelerinin Rusya ile ilişkilerini geliştirmesinden sonra bu görüşün dile getirilmesine rağmen, Batı ile yakın ilişkiler ‘Rusların güvensizlik alanı’ olarak görülüyor.
Bu partizan ruh, Rus söyleminde ve Suriye, Ukrayna, Kırım ve Azerbaycan gibi jeopolitik konularda iki ülke arasındaki farklılıklara rağmen ‘siyasal İslam’ın yönetim yüzü olan’ Putin ile Erdoğan arasındaki yakınlaşmada belirgindi. Bununla birlikte Osmanlı insanının onu Moskova’nın gözünde, ‘Batı egemenliğinden kurtuluş’ ve ‘tek kutuplu sistemin hegemonyasını kıran imparatorlukların dönüşü’, teorisini uygulamada iş birliği yapılabilecek bir taraf yaptı.
Rusya’nın anlatısının delilikleri
Sömürgeciliği, İsrail’in Filistin işgalini ve Irak işgalini Batı’yı ve fikirlerini reddetme noktasında geçerli sebepler olarak görmeyen Washington’da Dünya İşleri Enstitüsü araştırmacısı Maher Cabra, ‘azgelişmişliğin’ ve ‘kendisi beğenmişliğin’ en büyük sebep olduğunu dile getirdi. Cabra, “ABD’nin atom bombalarının düştüğü Japonya’da, Batı’ya karşı reddi ve mevcut komünist veya Rus propagandasının kabulünü neden görmüyoruz?” diye sordu.
Cabra, pek çok kişinin bu savaş ve zafer hakkındaki tüm yalanlarıyla Rus anlatısını tekrarlama coşkusunun, ‘gazeteciler ve Ortadoğu uzmanları tarafından izlenmesi, takip edilmesi ve incelenmesi gereken bir şey’ olduğunu söyledi.
Cabra buna örnek olarak, Dugin’in Putin’i ‘dünyanın mutlak kötülükten, yani ABD’den kurtarıcısı’ olarak gördüğünü vurguladı.
Maher Cabra sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rus ve Batı propagandasına ilişkin tartışmalardan uzak bir şekilde dünyadaki zenginlerin çocuklarını Rus üniversitelerinde değil, Avrupa ve ABD üniversitelerinde okumaları için nereye gönderdiklerine bakmak gerekiyor. Aynı şekilde liberal, İslamcı veya komünist olsun hastalar, tedavi için Batı’daki hastanelere geliyorlar. Rusya, Çin, Küba, İran veya Kuzey Kore’ye değil.”
Dugin’in verdiği röportajın son bölümü, dağınık olarak dile getirdiği fikirlerinin birçoğunu özetledi. Ancak teorileri ve Batı’ya ve mevcut ‘dünya düzenine’ yönelik propagandalarına dair araştırmalar, Putin’in projesinin kelime dağarcığının çok olduğunu ve uygulamalarının daha önce Suriye’de sonlanmadığı gibi Ukrayna’da da sonlanmayacağını ortaya koyuyor. Ayrıca araştırmalar, Putin’in 2000 yılında devlet başkanlığına yükselmesinden bu yana, köklü değerleri savunmayı ve ‘yeni Batı putperestliği’ ile mücadeleyi üstlenen, ‘bugünün Rusya’sını’ yazan kişi olduğunu gösterdi.
Dugin, “2013’te iki kadının nikah şahidi olan George H. W. Bush’un ve ‘başkan, müttefik, kahraman ve eşcinsellerin destekçisi’ olan Barack Obama’nın aksine Rusya Devlet Başkanı, 2000 yılında devlet başkanlığını üstlendiğinden beri geleneğe bağlılığını her fırsatta vurguladı. Bu çerçevede Rusya ile Batı arasında yıllardır gizli bir ideolojik soğuk savaşın sürdüğü görülüyor” dedi.
Dikkat çeken nokta ise Putin’in bu savaşta ‘Hıristiyanlığın ve İslam’ın koruyucusu’ sıfatıyla geri dönülmez bir mücadelenin içine girdiğidir.