Rus güçleri, Ukrayna’nın Severodonetsk şehrine yönelik saldırılarını artırdı

Donetsk’teki Rus yanlısı güçler Ukrayna güçlerine saldırdı (AP)
Donetsk’teki Rus yanlısı güçler Ukrayna güçlerine saldırdı (AP)
TT

Rus güçleri, Ukrayna’nın Severodonetsk şehrine yönelik saldırılarını artırdı

Donetsk’teki Rus yanlısı güçler Ukrayna güçlerine saldırdı (AP)
Donetsk’teki Rus yanlısı güçler Ukrayna güçlerine saldırdı (AP)

Rus güçleri, Ukrayna’nın stratejik açıdan önemli olan Lyman şehrini ele geçirmelerinin ardından Severodonetsk şehrine yönelik saldırılarını artırdı.
Kiev ise saldırıyı püskürtmeye çalışıyor ve Batı’dan uzun menzilli silahlar göndermesini talep ediyor.
Reuters’ın haberine göre, Rusya’nın kazanımları son günlerdeki yavaş da olsa, şu anda dördüncü ayına giren savaşta bir dönüm noktasına işaret ediyor.
Görünüşe göre Rus güçleri, Donbas’ın tüm Lugansk bölgesinin kontrolünü ele geçirmenin eşiğinde.
Rusya Savunma Bakanlığı tarafından dün yapılan açıklamada, Ukrayna’nın Lyman şehrinin artık Rus ve ayrılıkçı güçlerin tam kontrolü altında olduğunu bildirdi.
Lyman, önemli bir demiryolu merkezi ve Donetsk Nehri üzerindeki önemli demiryolu ve karayolu köprülerine erişim noktası.
Ancak Ukrayna Savunma Bakan Yardımcısı Hanna Malyar, Lyman savaşının devam ettiğini söyledi.
Nehrin doğu tarafında, Lyman’dan yaklaşık 60 kilometre uzaklıkta bulunan Severodonetsk, hala Ukrayna’nın kontrolü altındaki en büyük Donbas şehri ve şu anda Rusların şiddetli saldırısı altında.

Rus kuvvetleri Severodonetsk’e girdi
Luhansk Bölge Valisi Serhiy Gaidai, Cuma günü Rus kuvvetlerinin Severodonetsk’e girdiğini bildirdi.
Gaidai, “Kendimizi savunmak için ileride yeterli güce ve kaynağa sahip olacağız. Ancak kuşatılmamak için geri çekilmemiz gerekebilir” dedi.
Severodonetsk’teki binaların yaklaşık yüzde 90’ının hasar gördüğünü ve son saldırıda 14 binanın yıkıldığını söyleyen Gaida, saldırılar nedeniyle sağlık personelinin hastanelere ulaşmakta zorluk çektiğini de ekledi.

Ukrayna: Etkili silahlara ihtiyacımız var
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin danışmanı ve müzakere heyeti üyesi Mykhailo Podolyak, ABD yapımı uzun menzilli çok namlulu roketatar çağrısını tekrarladı.
Podolyak, Twitter paylaşımında “70 kilometre uzaktan saldırıya uğradığınızda ve savaşacak hiçbir şeyiniz olmadığında savaşmak zor. Ukrayna, Rusya’yı Demir Perde'nin arkasına geri gönderebilir, ancak bunu yapabilmek için etkili silahlara ihtiyacımız var” yazdı.
ABD’li yetkililer Reuters’e, bu tür silahların gönderilmesinin ciddi olarak düşünüldüğünü ve önümüzdeki günlerde muhtemelen bir kararın verileceğini söyledi.
Ukrayna ordusu, son 24 saat içinde Donetsk ve Luhansk’a yönelik sekiz saldırıyı püskürttüklerini bildirdi.
İngiltere Savunma Bakanlığı’nın günlük istihbarat raporuna göre, Rusya’nın bu bölgeleri ele geçirmeyi başarması halinde, Kremlin muhtemelen bunu işgali haklı çıkarmak için kullanılabileceği önemli bir siyasi başarı olarak görecek.

Rus güçleri zorluklarla karşılaşabilir
Washington merkezli Savaş Araştırmaları Enstitüsü’ndeki analistler, Rus kuvvetlerinin Severodonetsk’in kontrolünü sağlama arayışlarında büyük olasılıkla zorluklarla karşılaşacaklarını vurguladı.
Analistler, “Rus kuvvetleri, savaş boyunca yoğun nüfuslu kentsel alanlardaki operasyonlarda kötü performans gösterdi” yorumunda bulundu.

Zelenskiy: Donbas Ukrayna’ya ait kalacak
Devlet Başkanı Zelenskiy, dün gece geç saatlerde yayınlanan bir videoda, “İşgalciler Lyman ve Severodonetsk’in kendilerine ait olacağını düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Donbas Ukrayna’ya ait kalacak” dedi.
Zelenskiy, Ukrayna’nın işgalin başladığı 24 Şubat’tan bu yana kaybettiği tüm toprakları geri alması halinde Rusya’nın görüşmeleri kabul edeceğine inandığını söyledi.
Yine de Zelenskiy, Kırım da dahil Rusya’nın 2014’ten bu yana ele geçirdiği tüm toprakları geri almak için güç kullanma fikrini reddederek, “Tüm topraklarımızı askeri yollarla geri alabileceğimize inanmıyorum. Bu şekilde gitmeye karar verirsek yüz binlerce insanı kaybederiz” diye konuştu.
Savaş nedeniyle binlerce insan öldürüldü ve birkaç milyon kişi ülke içinde ya da yurt dışında güvenli bölgelere göç etti.

Macron ve Scholz Putin ile görüştü
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz, diplomatik çabalar sarf ederek dün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştü.
İki lider Putin’e, Ukrayna’nın tahıl ihracatına izin vermek için Odessa limanındaki Rus ablukasını kaldırmaya çağırdı.
Kremlin’in açıklamasına göre, Putin ise Moskova’nın Ukrayna’nın Karadeniz limanlarından tahıl sevkiyatını yeniden başlatma yollarını görüşmeye hazır olduğunu söyledi.
Ukrayna ana tahıl ihracatçılarından biri ve ihracatın kesintiye uğraması birçok ülkede gıda kıtlığına neden olabilir.
Ukrayna Savunma Bakanı Oleksiy Reznikov, Ukrayna’nın Danimarka’dan Harpoon gemisavar füzeleri ve ABD’den kundağı motorlu obüsler almaya başladığını söyledi.
Ancak Kiev, daha fazla destek için çağrılarını yeniledi.

NATO’ya çağrı
Ukrayna Başbakan Yardımcısı Olga Stefanişina, NATO’nun Rus işgaline karşı birleşik bir yanıt oluşturmadığını vurguladı.
Stefanişina Facebook’ta yaptığı açıklamada, “Ukrayna yenilirse bunun tüm Avrupa’nın geleceği için feci sonuçları olacağı konusunda açıkça konuşmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Başbakan Yardımcısı, “NATO liderlerinin 29-30 Haziran’da yapacakları zirvede, Ukrayna’nın ittifakını ve savunma kapasitesini güçlendirmeye yönelik çok somut ve cesur kararlar alması önemli” diye yazdı.

 



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.