Irak’ın Selahaddin vilayetinde makam çatışması patlak verdi

Irak Meclisi, Selahaddin Valisi Ammar el-Cabr’ı görevden alma kararını oybirliğiyle onayladı: Cabr silah gücüyle Valilik binasına girmeye çalıştı

Bağdat’ta dün İsrail’le normalleşmeyi suç sayan yasanın destekçileri toplandı (EPA)
Bağdat’ta dün İsrail’le normalleşmeyi suç sayan yasanın destekçileri toplandı (EPA)
TT

Irak’ın Selahaddin vilayetinde makam çatışması patlak verdi

Bağdat’ta dün İsrail’le normalleşmeyi suç sayan yasanın destekçileri toplandı (EPA)
Bağdat’ta dün İsrail’le normalleşmeyi suç sayan yasanın destekçileri toplandı (EPA)

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi başkanlığındaki günlük işleri yürütme hükümeti, hakkında yolsuzlukla ilgili çok sayıda iddianame bulunan Selahaddin Vilayeti Valisi Ammar el-Cabr’ı görevden alması ve yerine İsmail el-Helub’u ataması önce yerel yönetim krizine ardından siyasi krize yol açtı. Eski rejim lideri Saddam Hüseyin’in doğum yeri olan bu vilayet 2003 sonrasında ve özellikle hâlâ bölgenin bazı alanlarını kontrol eden silahlı grupların yardımıyla 2015’te DEAŞ’ın elinden kurtarılmasından bu yana siyasi ve hizipçi çatışmalara sahne oluyor.
DEAŞ’tan kurtarılmasından bugüne kadar, çeşitli yollardan vilayette kontrolü ele geçirmeye veya içişlerine karışmaya yönelik girişimler devam ediyor. Cabr görevden alınma usullerine itiraz ederek İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Cabr, mahkeme kararını beklerken yeni valinin göreve başlamasını engellemek amacıyla dün Valilik binasına girmeye çalıştı. Bu durum iki taraf arasında neredeyse çatışmalara yol açıyordu.
Yüksek Federal Mahkeme kararıyla kısa süre önce milletvekilliği düşürülen Mişan el-Cuburi, Cabr’ın Valilik binasına alınmamasının Anayasa ve kanunlara aykırı olduğunu belirtti. Cuburi, Twitter’da paylaştığı mesajda, “Bu uygulama, Federal Mahkeme’nin itirazıyla ilgili kararını yayınlayana dek görevden alınmış bir valinin görevine devam edeceğini söyleyen kanuna aykırıdır. Valilik binası çevresindeki güce komuta eden subay, Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi’den Vali Ammar el-Cabr’ın ofisine girmesini engelleme yönünde talimatlar aldığını söylüyor” diye yazdı.
Selahaddin Milletvekili ve Eski Valisi Ahmed el-Cuburi (Ebu Mazen), isim vermeden vilayette alınan bazı kararlara etki eden birtakım silahlı gruplara işaret ederek, Cabr’ın ‘milis gücüyle’ makamına dönme girişimini kınadı. Yeni Vali Helub’a destek amacıyla Valilik binasını ziyaret eden Ebu Mazen, binanın önünde yaptığı açıklamada, “Selahaddin Valisi’nin görevden alınması, Başbakan Mustafa el-Kazımi’nin Bakanlar Kurulu’na tavsiyesi üzerine kanuna göre gerçekleşmiştir. Daha sonra Meclis, oybirliğiyle görevden alınmasını onayladı. Meclis’te sadece iki konuda oybirliği oluştu; biri, Siyonist Oluşumla Normalleşmenin Suç Sayılması Kanunu, diğeri Selahaddin Valisi’nin görevden alınması. Bu da görevden alınması için ulusal bir konsensüs olduğu anlamına gelir. Selahaddin Valisi, kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyorsa İdare Yargı Mahkemesi veya Yüksek Federal Mahkeme gibi yasal tedbirlere başvurmalıdır. Fakat makamına dönmek için milislerle gelmesi kabul edilemez. Selahaddin Valisi hakkında şikayet başvurusunda bulunmak için yargı otoritesine gideceğiz” dedi.
Selahaddin Milletvekili Heysem ez-Zahvan, görevden alınan valinin silah gücüyle Valiliğe girme çabaları sebebiyle vilayetteki durumun kontrolden çıkabileceği uyarısında bulundu. Selahaddin Vilayeti Aşiret Şeyhleri Konseyi Sözcüsü Mervan el-Cabbare, “Vilayetin içinde çeşitli taraflar arasında siyasi çatışma var. Bu çatışma, Meclis tarafından Vali Ammar el-Cabr’ın görevden alınarak yerine atama yapılmasıyla gerçekleşen değişiklik nedeniyle patladı ya patlamak üzere” dedi.
Cabbare, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
“Cabr’ı Selahaddin valisi olarak getirenin Ebu Mazen (Ahmed el-Cuburi) olduğu biliniyor. Ebu Mazen’in yanında, Ammar el-Cabr'ın önünde iki Kuran-ı Kerim nüshası üzerinde yemin ettiği sırada video çektiğimi hatırlıyorum. Cabr Ebu Mazen’in kendisi üzerinde iyiliklerini unutmayacağına ve onu her düzeyde destekleyeceğine yemin ediyordu. Daha sonra Ammar el-Cabr onlara sırtını döndü. Aralarında patlak veren yeni çatışma, Ebu Mazen’i Vilayet Meclisi’nin olmaması nedeniyle Meclis’e Cabr’ın görevden alma talebinde bulunmaya sevk etti. Ebu Mazen’in açık ara çoğunluğa sahip olması dolayısıyla bu gerçekleşti. Ebu Mazen ayrıca Cabr’ın görevden alınması karşılığında Egemenlik Konseyi’ne katılma taahhüdü verdi. Cabr meclis seçimlerinde milletvekilliğini kazanmasına rağmen vali olarak göreve devam etme karşılığında Meclis’teki sandalyesinden feragat etmişti. Şimdi ikisini de kaybetti. Başbakan Kazımi, Meclis’in Şeffaflık Kurumu’na gönderdiği Cabr hakkındaki yolsuzluk dosyalarını göstererek Bakanlar Kurulu’ndan Cabr’ın görevden azledilmesini istedi. Bunun üzerine Meclis oybirliğiyle Cabr’ın görevden alınmasını onayladı. Görevden alınan Vali, silahlı gruplara bağlı bir gücü Bağdat’tan vilayete getirtti. Fakat bu mesele yeni Vali’nin lehine çözülmüş görünüyor. Elbette yolsuzluk dosyaları açık kalmaya devam edecek.”
Selahaddin, çatışmalarla geçen bir geçmişe sahip. Nitekim Federal Mahkeme’nin 2019’da yerel meclisleri feshetme kararını yayınlamasından önce vilayetin eski meclisi, 2013’te Selahaddin’i Anayasa maddeleri doğrultusunda federal bölge olarak ilan etme girişiminde bulundu. Fakat bu girişim, dönemin Başbakanı Nuri el-Maliki’nin, vilayet sakinlerinin federal bölge isteyip istemediğini belirlemek için referandum yapılması fikrini reddetmesi üzerine başarısızlıkla sonuçlandı. Vilayet Meclisi’nin bu talebi Irak’ın istikrarını sarsma ve ülkeyi mezhepçi esaslara göre bölme çabası olarak değerlendirildi. Federal bölge talebinden DEAŞ’ın 12 Haziran 2014’te (yani Musul’u işgal etmesinden iki gün sonra) vilayeti işgal ettiği ana kadar vilayet içinden ve dışından bazı aktörler Selahaddin’de etkili oldu. DEAŞ işgal sırasında vilayetteki Askeri Fakülte’de okuyan hepsi Şii en az bin 700 öğrenciyi öldürerek ‘Spyker’ katliamına sebep oldu. Bu olay ülkede mezhep çatışmalarının patlak vermesine yol açtı. Ancak DEAŞ’a karşı yürütülen özgürleştirme savaşlarında ve göçmenlerin aşiret çatışmalarına rağmen Selahaddin’e dönmelerinde önemli rol üstlenen dönemin Başbakanı Haydar el-İbadi’nin aldığı kararlı tedbirler ve DEAŞ işgalinin devam ediyor olması nedeniyle bu çatışmalar dar bir alanla sınırlı kalmıştı.



Yeni Suriye: Müttefikler çatışması ve Rusya'nın dönüşü

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
TT

Yeni Suriye: Müttefikler çatışması ve Rusya'nın dönüşü

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera

İbrahim Hamidi

Kesin olan şu ki, Şam'ın müttefiklerinin ajandalarının öne çıktığı ve çatıştığı, Suriye üzerine mücadelenin yeniden alevlendiği yeni bir aşamayla karşı karşıyayız.

Suriye yeni bir aşamaya girdi. Rejimin geçen yıl sonunda devrilmesinden bu yana süregelen “balayı” sona erdi. Fırat'ın doğusundaki Haseke'de düzenlenen “Bileşenler Birliği Konferansı”, “Kürt dosyası” konusundaki Fransa-Türkiye anlaşmazlığı, “Dürzi dosyası” ile ilgili Amman Diyaloğu ve Rusya'nın rolünün temkinli bir şekilde geri dönüşü gibi birçok gelişme buna işaret ediyor.

Kuzeydoğu Suriye'deki Özerk Yönetim tarafından düzenlenen “Bileşenler Konferansı”nın Fransa'nın desteği ve ABD'nin onayı olmadan düzenlenmesi imkânsız. Çünkü her iki ülkenin askeri ve özel kuvvetleri, uluslararası koalisyonun bir parçası olarak Fırat'ın doğusunda bulunuyor. Dürzi Şeyhi Hikmet el-Hicri ve “Alevi Konseyi” Başkanı Gazal Gazal'ın konferansa katılımı da salt bir tesadüf olarak değerlendirilemez. Aksine bu, hükümetin ve “Sünni çoğunluğun” tutumuna karşı çıkan bir “Azınlık ittifakı”nın oluşumunun başlangıcını işaret ediyor.

Öyleyse Suriye'de ademi merkeziyetçi sisteme doğru bir eğilim var. Bu eğilim, konferansın sonunda ademi merkeziyetçilik ilkesini, yeni anayasa taslağının hazırlanmasını ve ülkede yeni bir ordu kurulmasını destekleyen sonuç bildirgesinde açıkça görülüyordu. Daha sonra atılan adımlar da bu eğilimi pekiştirdi; üç Dürzi dini otorite, tutumlarını birleştirme yönünde adımlar attı. Şeyh Hamud el-Hinavi ve Yusuf el-Cerbu, Hicri'nin açıkladıklarına benzer tutumlar içeren ve hükümeti ve davranışlarını açıkça eleştiren, ayrıca uluslararası soruşturma çağrısında bulunan, İsrail de dahil olmak üzere birçok ülkenin tutumlarını referans gösteren bir video yayınladılar.

Bileşenler Birliği Konferansı’nı takip eden bir diğer adım, Ürdün ve ABD'nin Amman'da hükümet ile Dürzi dini otoriteleri arasında, çeşitli ülkelerden yetkililerin katılımıyla, bakanlar düzeyinde bir müzakere süreci için hazırlıklara başlamasıydı. Aslında bu süreç iki karmaşık meselenin, yani Kürt meselesi ile Dürzi meselesinin ele alınmasında uluslararası Paris sürecine bölgesel bir alternatif oluşturma arzusunu yansıtıyor.

Tüm bilgiler, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın birkaç gün önce Şam'da eş-Şara ile yaptığı görüşmede verdiği mesajın, Paris sürecini dondurmayı amaçladığını gösteriyor. “Bileşenler Konferansı” da Fransız sürecini baltalama arzusunu pekiştirdi

Paris, Ürdün sınırındaki güney şehirlerinin geleceğini görüşmek üzere Suriye-İsrail görüşmelerine ev sahipliği yapmıştı. Tel Aviv, güneydeki tüm ağır ve orta silahların çekilmesi Süveyda, Dera ve Kuneytra illerinde İsrail hava desteğiyle yerel konseyler ve bağımsız yönetimlerin kurulması da dahil olmak üzere bir talep listesi sunmuştu. Paris ayrıca, 10 Mart'ta Kürt meselesini ve Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile Suriye Demokratik Güçleri Lideri Mazlum Abdi arasındaki anlaşmanın uygulanmasını ele alan Suriye-Amerikan-Fransız görüşmelerine de ev sahipliği yaptı.

Tüm bilgiler, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın birkaç gün önce Şam'da Şara ile yaptığı görüşmede verdiği mesajın, Paris sürecini dondurmayı amaçladığını gösteriyor. Ankara Paris'i “Kürtlere taraftar”, Paris de Ankara'yı Şara hükümetine taraftar gördüğünden, “Bileşenler Konferansı” Fransız sürecini baltalama arzusunu pekiştirdi. Sonuç olarak Suriye hükümeti, Paris'te Kürtlerle müzakerelerin askıya alındığını resmen duyurdu.

Kürtlerle ilgili Fransa-Türkiye ve Dürzi sorunu ile güneydeki düzenlemeler konusunda Türkiye-İsrail arasındaki çatışma, Suriye hükümetinin “müttefik ittifakı”nda çatlakların oluşmaya başladığının göstergeleri. Arap, bölge ve Batı ülkelerinin Şam'ın tutumunu desteklediği aylar sona erdi ve Suriye'de dış ajandalar arasındaki çatışma dönemi başladı.

Kartları daha da karıştırmaya başlayan bir diğer gelişme ise Batı'nın tutumundaki değişim belirtilerinin ardından, Rusya'nın Suriye'deki rolünün geri döneceğine dair göstergedir

Kartları daha da karıştırmaya başlayan bir diğer gelişme ise Rusya'nın Suriye'deki rolünün geri döneceğine dair göstergedir. Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve İstihbarat Direktörü Hüseyin Selame'nin Moskova ziyareti ve Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rus yetkililerle yaptıkları görüşmeler, Şam ile Moskova arasında yeni bir ilişkinin başlangıcı niteliğinde ve şu temel konuları ele alıyor: Suriye'ye yeniden Rus silahlarının tedarik edilmesi, Hmeymim ve Tartus üslerinin ortak yönetimi, ekonomik ilişkiler, Suriye'nin çeşitli bölgelerinde Rus devriyeleri yapılması ve Beşşar Esed ile Moskova'da ikamet eden üst düzey rejim yetkililerinin kaderi.

Son yedi ayda “sınırsız Batı desteği” alan Şam, sahil bölgesi ve Süveyda'daki olaylar ve İsrail'in devam eden saldırı ve işgallerinin ardından büyük olasılıkla Batılı ülkelerin söylemlerinde, taleplerinde ve eylemlerinde bir değişim algılamaya başladı. Bu sebeple de Rusya'ya belirli hedefler doğrultusunda el uzatmak istedi. Bu hedefler; Batı ile birlikte doğulu bir denge kurmak, İsrail hareketlerini kontrol etmek, Suriye sahil bölgesinde istikrarı sağlamak, Kamışlı Havalimanı'nı işleterek ve kuzeydoğu Suriye'de devriye gezerek sahada askeri bir denge sağlamak. Türkiye’nin Moskova ile yeni Suriye arasındaki yakınlaşmadan uzak olması mümkün değil.

ABD ve Avrupa ülkeleri, Ukrayna'da savaşan Rusya'nın Suriye'ye dönmesine izin verecek mi? Şam, ademi merkeziyetçi idareleri kabul edecek mi? Bileşenler arasındaki koordinasyon siyasi koordinasyondan askeri koordinasyona mı kayacak? Şam, değişen sahneye, taleplere ve söylemlere nasıl yanıt verecek? Askeri olarak dahil olan taraflar -ABD, Türkiye, Rusya ve İsrail- arasındaki ilişkinin niteliği nedir?

Bu soruların birçok cevabı var, ancak kesin olan bir şey var; Şam'ın müttefiklerinin ajandalarının öne çıktığı ve çatıştığı, Suriye üzerindeki ve içindeki çatışmanın yeniden alevlendiği yeni bir aşamayla karşı karşıyayız.