İran Dışişleri Bakanı Emir Hüseyin Abdullahiyan, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın, Uluslararası Nükleer Enerji Ajansı (UAEA) Guvernörler Kurulu’nu Tahran’ı ‘UAEA ile iş birliğini durdurmakla ve daha önce duyurulmayan üç gizli tesiste bulunan uranyum izlerinin kaynağına ilişkin tatmin edici cevaplar vermemekle’ suçlamayı amaçlayan bir karar çıkarmaya zorlama çabalarına yanıt vermekte gecikmedi. Söz konusu üç tesisin daha önce duyurulmaması, İranlı yetkililere zorluklar getireceği ve İran'ı zor durumda bırakacak sonuçlar doğuracağı göz önüne alındığında şaşırtıcı bir durum olarak görülüyor.
Paris’teki Avrupalı kaynaklar, İran’ın asıl endişelenmesi gereken meselenin, Batı ülkelerinin kararının UAEA Guvernörler Kurulu tarafından kabul etmesinin, nükleer dosyanın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) aktarılması ve 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmasının şartlarında ve anlaşmayı onaylayan 2231 sayılı BMGK kararında ön görülen ‘snapback’ (geri dönüş) adlı mekanizmanın etkinleştirilmesi ihtimali olması gerektiğini düşünüyorlar.
Snapback mekanizmasının BMGK tarafından etkinleştirilmesi İran’a karşı büyük ve tehlikeli bir baskı kartı anlamına geliyor. Viyana’da 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmaya taraf olan ülkelerden herhangi birinin (herhangi biri ile burada İran kast ediliyor) anlaşmaya saygı göstermemesi halinde BMGK’ya şikâyet edilmesi, BMGK’nın yukarıda belirtilenleri yerine getirmesi için yeterli. BMGK’nın 30 günlük bir süre zarfında, daha önce ‘ABD dışında’ İran'a uygulanan uluslararası yaptırımların Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) resmi adıyla bilinen nükleer anlaşma çerçevesinde kaldırılması kararının uzatılmasını oylaması gerekiyor. Bu durumda, daha önce KOEP kapsamında kaldırılan İran’a yönelik uluslararası yaptırımların otomatik olarak yeniden uygulanmaya başlaması için veto hakkına sahip herhangi bir ülkenin KOEP’e karşı oy kullanması yeterli. Karar taslağın oylamaya ilişkin paragrafının, yaptırımları yeniden uygulamayı reddeden ülkeleri veto hakkından mahrum bırakması ve veto hakkına sahip ülkeleri reddedenler ve kabul edenler olarak ayırması nedeniyle oldukça yeni bir durumu da içerisinde barındırıyor.
Eski ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, iktidarda olduğu dönemde snapback mekanizmasının etkinleştirilmesini istemiş, ancak Washington nükleer anlaşmadan çekildiğini ve dolayısıyla BMGK’ya gitme hakkını kaybettiği için yoğun tartışmalarla karşı karşıya kaldı. ABD buna, BMGK’nın 2231 sayılı kararının, anlaşmadan çekilmesine rağmen Washington için de geçerli olan ‘anlaşmaya katılan taraflardan’ bahsettiğini belirterek yanıt verdi.
Paris’ten kaynaklar, snapback mekanizmasının etkinleştirilmesinin Avusturya’nın başkenti Viyana’da yapılan müzakereleri fiilen ortadan kaldıracağına inanıyorlar. Aynı kaynaklar, Tahran’ın UAEA’ya ‘tatmin edici cevaplar verememesi’ ve askeri bir nükleer programla ilgili olduğu düşünülen faaliyetlerin sonucunda ortaya çıkan uranyumun etkileri, nükleer anlaşmanın 2015 yılında imzalanmasından önceye dayanan ve imzalanmasını engellemeyen 2003 yılındaki çalışmalara kadar uzadığından yeni bir durum değil. Eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve halefi İbrahim Reisi'nin dönemlerini kapsayan Viyana’daki müzakerelerin başlamasından bu yana Batılılar, Tahran’ın UAEA Guvernörler Kurulu’nun bazı kararlarını iptal ettirmek için defalarca kez tehdit diline başvurduğunu ve böylece nükleer anlaşmayı bazı değişikliklerle yeniden canlandırma şansını ortadan kaldıracak herhangi bir taslağın oylanmasından kaçındığını biliyorlar.
Yine bir başka tehdit dili örneği olarak İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, geçtiğimiz Cuma günü Twitter hesabından, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell ile bir görüşme gerçekleştirdiğini belirterek yaptığı paylaşımda, “UAEA'da alınacak İran karşıtı bir kararın arkasında olanlar, tehdit yöntemini takip etmeyi sürdürürlerse tüm sonuçların da sorumlusu olacak” ifadelerini kullandı.
Abdullahiyan, tweetinde “ABD ve UAEA üyesi 3 Avrupa ülkesinin herhangi bir siyasi eylemi, şüphesiz İran tarafından orantılı, etkili ve doğrudan bir yanıt verilmesine yol açacaktır” yazdı. İranlı Bakana göre ‘İran karşıtı bir karar alınması için baskı yapanlar bunun sonuçlarına da katlanmalı’.
Batı’nın adıyla ilgili iki değerlendirme söz konusu. Bunlardan birincisi, Batı’nın adımının, Tahran'ı, nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerini yerine getirmeye ve Tahran'la üç ayrı tesiste bulunan uranyum izlerinin kaynağını netleştirmek için bir yol bulunması amacıyla bir mutabakat imzalayan UAEA’nın taleplerine yanıt vermeye zorlamak için siyasi baskı yapılmasını amaçladığı yönünde. Burada UAEA, Rafael Grossi'nin (UAEA Direktörü) dediği gibi İran'ın nükleer programı gerçeğinin ‘garantörü’ rolünü oynuyor. Bu yüzden nükleer programın içinde ‘karanlık bölgeler’ var ve İran'ın nükleer faaliyetlerinin bazı yönlerini, özellikle de UAEA’nın kendisine verilen rolü yerine getirmesini engelleyen askeri amaçlara sahip olabilecek kişilerin nükleer programı gözlerden uzak tutmaya çalışma alışkanlıkları olduğu şüpheleri halen devam ediyor. Bu değerlendirmeye göre geçtiğimiz hafta UAEA raporunun yayınlanmasının ardından kamuoyuna açıklanan karar taslağının sınırlı bir amacı var.
İkinci değerlendirme ise söz konusu adımın amacının karar taslağını kullanarak, Tahran'ın Batılıların ‘İran’ın nükleer anlaşmayla hiç ilgisi olmadığını düşündükleri talepleri’ nedeniyle iki ayı aşkın bir süredir askıya alınmış olan Viyana'daki müzakerelere geri döndürülmesi olduğu yönünde. Hatırlanacağı üzere İran, Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) ABD’nin yabancı terör örgütleri listesinden çıkarılmasını talep etmiş, ancak Washington bu talebi reddetmişti. ABD işleriyle ilgilenen gözlemciler arasında, ara seçimlerin ‘gelecek sonbaharda’ yapılacağına dair bir fikir birliğinin olduğu ABD Kongresi’ndeki Cumhuriyetçiler ve bazı Demokratlar, Washington'ın sayısız terör eyleminin sorumlusu olarak gördüğü DMO’nun listeden çıkarılmasına karşı güçlü bir muhalefette bulunuyorlar. Biden yönetimine hem içeriden hem de dışarıdan uygulanan baskılar, onun temkinli davranmasına neden oluyor. Bu değerlendirmeye göre UAEA içindeki adım, İran'ın DMO konusundaki tutumunu ‘yumuşatmayı’ ve AB Dış İlişkiler Servisi Genel Sekreter Yardımcısı ve Siyasi Direktörü Enrique Mora’nın 8-9 Mayıs tarihlerinde Tahran'a yaptığı ziyaret sırasında İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan'a önerdiği bir uzlaşıyı kabul etmeye zorlamayı amaçlıyor. Eğer bu plan başarılı olursa, ABD yönetimi ve Batılı müttefikleri ‘bir taşla iki kuş vurmuş’ olacaklar. Bunlardan birincisi, ABD yönetiminin Tahran'ın UAEA ile iş birliğinde ilerleme kaydettikten sonra nükleer programını dizginlemenin en iyi yolu olarak gördüğü, İran'ın bir yılı aşkın bir sürenin ardından nihayet müzakere ettiği nükleer anlaşmayı canlandırma konusunda uzlaşması ve böylece nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerini yeniden yerine getirmeye başlaması olacak. İkincisi ise, İran petrolünün yeniden küresel piyasalara sürülmesinin, bu piyasalar için dengeyi yeniden sağlayacak ve rekor seviyelere ulaşan fiyatların düşmesine yol açacak olması. Böylece karar taslağı, Tahran'ın yüzüne, nükleer anlaşmaya güncellenmiş haliyle dönmeden önce kalan zamandan yararlanması için tutulan bir tür sopa rolü oynayacak.
Geriye tek bir soru kalıyor; İran neden böyle bir yanıt verdi? Bunun cevabını, mevcut hafta içinde olacaklarda, karar taslağının neye dayanacağıyla ve ilgili siyasi, güvenlik ve askeri gelişmelerle bağlantılı en önemli seçeneklerde, hedeflerde ve Batı ile İran’ın sunacağı alternatiflerde bulacağız.
Batı’nın UAEA içinde İran'a karşı attığı adım ile ilgili iki değerlendirme
Batı’nın UAEA içinde İran'a karşı attığı adım ile ilgili iki değerlendirme
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة