İnsan hakları ihlalleri Sudan’a nelere mal olur?

Hukukçular, OHAL’in kaldırılmasının bir ‘yalandan ibaret’ olduğunu ve Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Burhan'ın uygulamalarının devrik Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'den daha kötü olduğunu söylediler

İnsan hakları ihlallerinin devam ettiği Sudan'da insan haklarını ihlal eden ülkeler arasına dönme korkusu hakim (AFP)
İnsan hakları ihlallerinin devam ettiği Sudan'da insan haklarını ihlal eden ülkeler arasına dönme korkusu hakim (AFP)
TT

İnsan hakları ihlalleri Sudan’a nelere mal olur?

İnsan hakları ihlallerinin devam ettiği Sudan'da insan haklarını ihlal eden ülkeler arasına dönme korkusu hakim (AFP)
İnsan hakları ihlallerinin devam ettiği Sudan'da insan haklarını ihlal eden ülkeler arasına dönme korkusu hakim (AFP)

İsmail Muhammed Ali
Sudan'daki insan hakları sorunları ve Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ın 25 Ekim 2021'de sivil hükümete yönelik darbesinden bu yana sivil bir iktidar talebiyle başkent Hartum sokaklarında yapılan protesto gösterilerinin güvenlik güçleri tarafından bastırılması sırasında yaşanan acımasız ihlaller devam ediyor. Protesto gösterileri yerel ve uluslararası toplumun dikkatini çekerken gösterilerde 99 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haber analizine göre Sudanlı yetkililer, 29 Mayıs'ta olağanüstü halin (OHAL) kaldırıldığını duyursalar da, geçtiğimiz Kasım ayında Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından Sudan'a insan hakları uzmanı olarak atanan Adama Dieng’in çalışmaları çerçevesinde ihlallerin devam ettiği anlaşılırken, bu durum Sudanlıların ülkelerinin insan haklarını ihlal eden ülkeler arasına geri döneceği korkularını körüklüyor. Dieng, atanmasından bu yana Hartum'u birincisi Şubat ayında, ikincisi ise Haziran ayının ilk günlerinde olmak üzere iki kez ziyaret etti.

OHAL’in kaldırıldığı ‘bir yalan’
Sudanlı Demokrat Avukatlar İttifakı Siyasi Komite Üyesi avukat Mahmud Hac eş-Şeyh, ordunun 25 Ekim'de sivil hükümete yaptığı darbeden sonra ülkedeki insan hakları durumunun, neredeyse eski Devlet Başkanı Ömer El-Beşir dönemindekinden daha kötü olduğunu belirtti. Orgeneral Burhan'ın 29 Mayıs'ta ilan ettiği OHAL’in kaldırılmasının iki nedenden ötürü bir yalan olduğunu söyleyen Hac eş-Şeyh, bu nedenlerden birincisinin OHAL’in onu ilan eden Sudan Silahlı Kuvvetleri tarafından kaldırılmasına hukuken izin verilmemesi, ikincisinin ise OHAL’in kaldırılmasının, kaldırıldığının duyurulduğu gün ağır ihlallere neden olması olduğunu kaydetti.
Şeyh, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sudan’da olup bitenleri takip eden hukukçular olarak elimizdeki verilere göre sivil yönetim talebiyle sokağa çıkan göstericilere uygulanan aşırı şiddetle mücadele konusunda güvenlik makamlarının rahat bir tutum sergilememelerini umuyoruz.”
Bu ihlallerin, öldürme konusunda deneyimli kişiler tarafından yapıldığına dikkati çeken avukat, “Çünkü bu gösterilerde öldürülenlerin hepsi ya kalplerinden ya da başlarından yaralanarak öldürülmüşler. 25 Ekim darbesinden sonra, zorla kaybetme vakaları, yasal bir gerekçe olmaksızın alınan tutuklama kararlarının sayısında büyük artış gözlemlendi” şeklinde konuştu.

“Yumuşak iniş”
Darbeden sonraki yedi ayda insan hakları dosyasının Sudan'a yaptırımlara yol açacak suiistimaller ve ihlallerle dolu olmasının talihsiz bir durum olduğunu belirten Hac eş-Şeyh, “Darbecilerin, insan haklarını hiçe sayarak ülkenin çıkarları utanmadan kendi çıkarları ile bir tuttukları açıktır. Genelkurmay Başkanlığı’nın 3 Haziran 2019'da 130 kişinin ölümüne, yüzlercesinin yaralanmasına ve kaybolmasına neden olan oturma eyleminin dağıtılması olayından ve 25 Ekim darbesinden sonra yaşananlar göz önüne alındığında şiddet yolunda ilerlemekten başka çareleri olmadığını düşünenler şimdi yumuşak bir iniş yapabilmek ve tarihi bir çözüm bulmak için uluslararası toplumla uzlaşmanın yolunu bulmaya çalışıyorlar.
Adama Dieng’in raporunun, insan hakları ihlalleri ile tanınan eski Devlet Başkanı Beşir'in 30 yıllık iktidarı sırasında yayınlanan raporlardan pek farklı olmayacağını, hatta daha kötü olacağını düşünen Şeyh, “Uluslararası örgütler ve aktivistler tarafından izlendiği ve çeşitli basın kuruluşları tarafından yayınlanan ihlalleri belgeleyen video ve makaleler yer aldığı için Adama Dieng’in raporunun daha inandırıcı ve şeffaf olacağına şüphe yok” dedi.
Sudanlı Demokrat Avukatlar İttifakı Siyasi Komite Üyesi, Sudan’a uygulanmasını beklediği yaptırımların, ihlallere karışan güvenlik ve askeri kurumların yanı sıra bu ihlalleri onaylayan güvenlik birimlerinden yetkilileri ve siyasileri hizmetlerin ve siyasi bireyleri ve liderleri kapsayacağına şüphe olmadığının altını çizdi.

“Anayasal boşluk”
Sudan'daki İslami akımlardan biri olan Halk Kongresi Partisi Siyasi Sekreteri avukat Kemal Ömer, konuyla ilgili değerlendirmesinde, “Ülkemiz anayasal bir boşluktan geçiyor. Anayasal ve sivil kurumlar saf dışı kalmış durumda. Ülke ordu tarafından yönetiliyor. 25 Ekim darbesinden bu yana her gün protestocuların sistematik olarak öldürülmesini izliyor, duyuyor ve acı çekiyoruz. OHAL’in kaldırılmasından sonra bile anayasal ve yasal güvenceler olmaksızın cezaevlerinde ve karakollarda hapis cezası veriliyor.  Tüm yetkiler ordunun elinde ve bu yüzden anayasal ve yasal olarak çok kötü durumdayız” ifadelerini kullandı.
Ömer, sözlere şöyle devam etti:
“Meseleyi daha da kötüleştiren ise, parlamento ve anayasal kurumların yanı sıra kamusal, siyasi ve diğer hak ve özgürlükleri koruyacak garantilerin olmamasıdır. Sonuç olarak, mutlak dokunulmazlıklar olduğundan ve güvenlik servislerinin hiçbir sorumluluğunun bulunmadığından durum son derece karmaşık ve tehlikelerle dolu. Önümüzdeki durumla ilgili göstergelere ve verilere baktığımızda Sudan'da bir trajedi hissediyoruz ve tehlikeli sonuçlardan korkuyoruz.”

“Faturası ağır olacak”
Sudan halkının barış ve hoşgörüsü ile tanındığını, ordu yasaları ihlal ettiği için ülkelerine yaptırım uygulanmayacağını uman Ömer, “Ülkemizin demokratik bir geçişe ve sivil bir hükümete kavuşacağını ümit ediyorum. Ancak büyük olasılıkla Sudan kınanacak ve özgürlükleri ve hakları ihlal eden ülkeler arasında yer alacak. Tavsiyeleri kabul etmedikleri için bu çok talihsiz bir durum” yorumunda bulundu.
Göstergelerin iyi olmadığını, daha fazla bozulma beklediğini ve ordunun genellikle kendisine yakın bir hükümet kurulması eğiliminde olduğunu vurgulayan Halk Kongresi Partisi Siyasi Sekreteri, “Dolayısıyla siyasi krizin çözümü kolay değil ve her geçen gün sokakta cinayetlerin yayılmasıyla daha da karmaşık hale geliyor. Bu yüzden bu çıkmazdan kurtulmanın faturası ağır olacaktır” dedi.
Şu an ister Egemenlik Konseyi'nde ister Bakanlar Kurulu'nda ve diğer devlet organlarında olsun şu an anayasal kararnamelerle siyasi bir anlaşmaya göre tam teşekküllü sivil bir hükümetin kurulmasına ihtiyaç olduğunu belirten Ömer, ardından göstericileri öldürenlerin mahkemeye çıkarılmasına ve genel seçimlerin yapılmasına yol açacak demokratik bir geçiş sürecinin inşası için çalışması gerektiğini vurguladı.

Siyasi çözüm
Öte yandan BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından Sudan'a insan hakları uzmanı olarak atanan Dieng, Sudanlıları siyasi bir çözüme katılmaya ve katkıda bulunmaya çağırdı. Dieng, Hartum’a 1-4 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirdiği ziyaretinin sonunda düzenlediği basın toplantısında, siyasilerin serbest bırakılmasından ve OHAL’in kaldırılmasından duyduğu memnuniyeti ifade etti.
Ziyaretinin temel amacının, ülkedeki insan hakları durumunu izlemeye devam etmek olduğunu söyleyen Dieng, ziyaretinin sonuçlarının 15 Haziran'da başlayacak diyaloga katkı sağlayacağını düşündüğünü belirtti. Dieng,  Genelkurmay Başkanlığı binası önünde düzenlenen oturma eylemi olayının yıl dönümünde meydana gelen olaylar ve bir dizi başka meseleyle ilgili olarak yetkililerle iletişim halinde olduğunu ve takip ettiğini vurguladı.
Dieng, Sudan ziyareti sırasında Dışişleri, Adalet ve İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'ndeki hükümet yetkilileri ve insan hakları savunucularıyla görüştüğünü söyledi.
Diğer taraftan Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Burhan, Sudan halkının inancının ve geleneklerinin ayrılmaz bir parçası olarak Sudan'ın insan hakları meselelerine olan bağlılığını ve kararlılığını teyit etti. Orgeneral Burhan, Dieng ile yaptığı görüşmede, insan hakları konularının siyasallaştırılmaması ve bunlarla tarafsız bir şekilde ilgilenilmesi çağrısında bulundu.



Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırı belirleme anlaşması imzalandı

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
TT

Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırı belirleme anlaşması imzalandı

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)

Lübnan Cumhurbaşkanlığı bugün, Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşmanın imzalandığını duyurdu. Bu anlaşma, gelecekte denizde enerji arama çalışmalarının önünü açacak.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre, Lübnan Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Baabda Sarayı'nda Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile bir araya geldiği belirtildi.

Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı ile düzenlediği ortak basın toplantısında şunları söyledi: “İki ülke arasındaki münhasır ekonomik bölgenin sınırlarının belirlenmesi başarısını kutlamak için buradayız. Anlaşma, Lübnan ve Güney Kıbrıs'ın deniz kaynaklarını keşfetmeye başlamasına ve bu alanda iş birliği yapmasına olanak tanıyacak.”

Avn, bu aşamaya gelinmesinde emeği geçen Nikos Hristodulidis ve Güney Kıbrıs ve Lübnan'da bu başarıya katkıda bulunan hükümet yetkilileri, idareciler, askeri personel ve çeşitli düzeylerdeki uzmanlar dahil olmak üzere herkese teşekkür etti.

Avn, “Hepinize teşekkür ediyorum. Çünkü bize uluslararası hukuk ilkelerine bağlılığın ülkeler arasındaki dostluğu güçlendirdiğini ve Akdeniz coğrafyasının bizi tarih ve gelecek gibi bir araya getirdiğini yeniden gösterdiniz” ifadelerini kullandı.

Hristodulidis ise iki ülke arasında deniz sınırlarının belirlenmesi anlaşmasının imzalanmasının ardından, elektrik bağlantısının fizibilitesi konusunda Dünya Bankası'ndan danışmanlık aldıklarını söyledi.

Hristodulidis, “Bu, yıllardır çözülemeyen bir sorunu sona erdiren tarihi bir anlaşma ve şimdi iki ülkemizin birlikte neler başarabileceğini sabırsızlıkla bekliyoruz” dedi.

İki cumhurbaşkanı, anlaşmanın Beyrut, Lefkoşa ve Güney Kıbrıs’ın üye olduğu Avrupa Birliği (AB) arasında daha fazla iş birliği için zemin hazırlayacağını ifade etti.


Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
TT

Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)

Gazze'deki yetişkinlerin yaşadığı psikolojik baskı oranının son 5 yılda üç kat arttığı tespit edildi.

7 Ekim 2023'te başlayan savaşın ardından İsrail saldırılarında Gazze'de onbinlerce kişi hayatını kaybetti. Geçen ay yürürlüğe giren ateşkese rağmen İsrail'in saldırıları kesilmedi.

Bu iki yıllık süreçte ailelerini kaybeden, yerinden edilen, sürekli bombardıman altında yaşayan Filistinlilerin psikolojik sıkıntıları üzerine bazı araştırmalar yapıldı.

Ancak İsviçre'nin Basel Üniversitesi'nden Curdin Brugger ve ekibi, Gazze Savaşı'nın psikolojik etkilerini 5 yıllık bir süre zarfında birey bazında inceleyen ilk çalışmayı gerçekleştirdi.

Bulguları hakemli dergi eClinicalMedicine'da 24 Kasım Pazartesi günü yayımlanan çalışmada Gazze Şeridi'nde yaşayan 40 yaş ve üstü 677 kişiyle 2020, 2023 ve 2025'te anketler yapıldı.

Depresyon, uykusuzluk, sürekli stres ve değersizlik hissi gibi ağır psikolojik sorunlar yaşayan yetişkinlerin oranı, 2020 ve 2023'teki yaklaşık yüzde 20 seviyesinden 2025 başlarında yüzde 67'nin üzerine çıktı.

Bu artışın tüm demografik gruplarda görülmesi, şiddet, yerinden edilme ve altyapı yıkımıyla bağlantılı yaygın ruh sağlığı sorunlarına işaret ediyor.

Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu da katılımcıların yüzde 99'unun 2025'e kadar en az bir kez yerinden edildiğini gösteriyor.

Bilim insanları, sivil ölümleri, güvenli barınak eksikliği ve gıda güvensizliği gibi koşulların eşlik ettiği bu yerinden edilmelerin ruh sağlığındaki hızlı bozulmaya katkıda bulunduğunu belirtiyor.

Araştırmada, diğer yerlerdeki popülasyonların çatışma ve çatışma sonrası durumuna kıyasla Gazze'deki yetişkinlerin ruh sağlığı açısından dünyanın en kötü örneklerinden birini oluşturduğu belirtiliyor.

Ekip Gazze Savaşı'nın başlamasından sonra İsrail'de yapılan başka bir araştırmada da ruh sağlığı sorunlarının kötüleştiğinin bulunduğunu söylüyor. Ancak anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğundaki artışın, Gazze'yle kıyasla kayda değer derecede düşük kaldığını ifade ediyorlar.

Ayrıca İsrail'de daha çok önceden ruh sağlığı sorunu yaşayanlar, etnik azınlıklar ve kadınların bu sıkıntılardan etkilendiği kaydediliyor.

Araştırmacılar, yeni çalışmaları neden-sonuç ilişkisi kurmasa da gözlemlenen üç katlık artışın, Gazzelilerin Ekim 2023'ten önce "aşırı derecede yüksek bir ruh sağlığı yükü" taşımasından kaynaklandığını belirtiyor.

Makalede şu ifadeleri kullanıyorlar:

Bulgularımız, Gazze'de ve çatışmalardan etkilenen diğer topluluklarda,bugünün ve geleceğin nesilleri üzerindeki olumsuz etkileri önlemek için sürdürülebilir psikososyal ve ruh sağlığı hizmetlerinin önemini vurguluyor.

Independent Türkçe, MedicalXpress, eClinicalMedicine


Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
TT

Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)

Abdurrahim et-Turani

Batı Sahra ile ilgili son BM kararının gereklerini yerine getirmek adına, Fas bu hafta Kraliyet Sarayı ve mecliste temsil edilen siyasi parti liderleri arasında resmi olarak bir “üst düzey istişare” süreci başlattı. Amaç, Sahra'da bir özerk yönetim kurma planı için hukuki, mali ve idari yönleri kapsayan ayrıntılı bir ulusal proje oluşturmak.

Bu iç hareketlilik, Fas'ın girişimin uygulanmasını ciddiyet ve sorumlulukla ele aldığını, ulusal mutabakatla hazırlanan ayrıntılı planı uluslararası topluma sunulacak ve gerçeğe dönüştürülecek tek çerçeve olarak gördüğünü, böylece öneri aşamasından uygulama aşamasına geçişi teyit ettiğini gösteriyor.

Batı Sahra krizinin son yarım yüzyılına dönüp bakmayacağız, bunun yerine son beş yılın en önemli ve derin gelişmelerini inceleyerek neler yaşandığını anlamaya çalışacağız.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu. Dönüm noktası, ateşkesi bozan ve eski güvenlik çerçevesini geçersiz kılan Guerguerat kriziyle (Kasım 2020) başladı. Bunu, ABD'nin Batı Sahra üzerindeki Fas egemenliğini tanımasıyla başlayan, Polisario Cephesi'nin uluslararası alanda tanınmasından geri adım atılması ve çok sayıda konsolosluğun açılmasıyla devam eden önemli bir diplomatik dönüşüm izledi. Bu dönüşüm, BM Güvenlik Konseyi'nin özerkliği tek “gerçekçi ve pratik” çözüm olarak benimseyen ve referandum seçeneğini fiilen ortadan kaldıran bir kararı onaylaması ile doruğa ulaştı.

Bu noktada Fas, özerklik için ayrıntılı bir uygulama planı hazırlamak üzere Kraliyet Sarayı ve siyasi partiler arasında resmi istişareler başlatarak derhal uygulama aşamasına geçti. İç mutabakatı bir sonraki aşamada müzakerelerin tek dayanağı haline getirme amacıyla, buna, güney bölgelerinde hızlandırılmış bir kalkınma eşlik etti.

Tarihsel olarak Batı Sahra sorunu, siyasi partilerin, sendikaların ve sivil toplum kuruluşlarının katılımının büyük ölçüde sınırlı ve sembolik olduğu, gizlilikle örtülü dar bir siyasi alanla sınırlı kaldı.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu

Çatışmanın ilk aşamalarında, merhum Kral İkinci Hasan döneminde, tarihi siyasi figürlerin önemli etkisini vurgulayan istisnalar yaşanmıştı. Önemli şahsiyetlerden, o dönemdeki tarihi ve örgütsel ağırlıklarını öne çıkaracak biçimde temsilciler ve gayriresmi danışmanlar olarak faydalanıldı. Bunlar arasında örneğin: “Şura ve İstiklal” partisinin kurucusu Muhammed Belhasan el-Vezzani, “İstiklal” partisinin lideri Allal el-Fasi, Doğu Bloku ülkelerini gezerek destek sağlamakla görevlendirilen komünist Ali Yata sayılabilir. Sosyalist Abdurrahim Buabid ve İstiklal partisi üyesi Muhammed Busta da önemli aşamalarda görevler üstlendiler.

cdfgthy
Cezayir'in Tinduf şehrinin 170 kilometre güneydoğusunda Batı Sahralıların yaşadığı Dakhla mülteci kampı, 8 Temmuz 2016 (AFP)

10 Kasım 2025 Pazartesi günü Kraliyet Sarayı, Kral'ın danışmanlarını ve mecliste temsil edilen parti liderlerini bir araya getiren üst düzey bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Toplantının gündemi, BM tarafının talep ettiği gibi, partileri ayrıntılı Fas özerklik planı taslağına yönelik önerilerini hazırlamaya teşvik etmekti. Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin artık kaçınılmaz olduğunu teyit ediyor.

Bu dönüşüm, hem parlamenter hem de sivil alanda paralel diplomasinin yükselişiyle aynı zamana denk geliyor ve bu diplomasi, resmi diplomasiyi aşan etkili bir stratejik araç haline geldi. İletişim ağlarının gelişimi, sivil toplum elitlerinin ve parlamenterlerin Fas’ın bakış açısını esnek bir şekilde aktarmalarına, yabancı kamuoyuna ve uluslararası kurumlara ulaşmasına olanak tanıdı. Bu yumuşak güç, etkili kişileri “sahadaki gerçekliğe” ikna ederek tanımaların dondurulması ve konsoloslukların açılmasının önünün açılmasında önemli ölçüde katkıda bulundu.

Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin zorunlu hale geldiğini teyit ediyor

İçeriye gelince, öneriyi etkinleştirmek ve ulusal mutabakat sağlamak için özerkliğin (yasal, mali ve idari) ayrıntılarının hazırlanmasına siyasi partilerin, meclisin ve sivil toplum kuruluşlarının dahil edilmesi meşruiyetini sağlamak için elzemdir. Ayrıca, güney bölgelerindeki büyük kalkınma projelerini hızlandırarak, entegrasyonu güçlendirerek ve özerkliği bölge sakinleri için cazip bir seçenek haline getirerek kalkınmanın desteklenmesi hedefleniyor. İçeride hazırlanan detaylı uygulama planı, gelecekteki tartışmalar için tek dayanak noktası olacak.

Dışarıda ise, öneriye uluslararası destek sağlayarak, yeni resmi tanımalara dönüştürerek ve Laayoune ve Dakhla'da daha fazla konsolosluk açılmasını sağlayarak sahadaki gerçekliği sağlamlaştırmak hayati önem taşıyor. “Yuvarlak masa” formatından, tek çerçeve olarak özerkliğe dayalı doğrudan müzakerelere geçilmesi de talep edilmeli.

Son BM kararı Faslı diplomatları memnun etse de, herkes bu kararın yerleşik pozisyonları ve koşulları bir gecede değiştirebilecek “sihirli bir değnek” olmadığını anlıyor. Kararın alınması ile sahada uygulanması arasında korku ve zorluklarla dolu bir mayın tarlası var.

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre bölge, BM kararına uymama gücü olmasa da, uygulanmasını yıllarca geciktirebilecek manevralar ve engeller olmasını bekliyor. Polisario Cephesi'nin giderek tırmanan ve kararı açıkça reddeden tutumları bunu gösteriyor. Çekişmenin bir sonraki aşamada bir “yorum savaşı"na dönüşmesi ve BM kararının her tarafın kendi pozisyonuna uygun şekilde yorumlamaya çalıştığı bir manevra alanı haline gelmesi bekleniyor.

Polisario Cephesine gelince, Tinduf kamplarındaki insani ve lojistik faktörler ve uluslararası fonların zayıflığı, onu bir miktar esnekliğe itebilir. Ancak Fas’ın önerdiği haliyle salt bir özerklikten daha geniş bir sonuç elde etmeyi de hedefleyebilir.

Tahminler, referandumdan kaçınarak ve salt iç özerklikten “daha büyük” görünen bir çözüme ulaşma çabasıyla, deklare edilen oluşumun prestijinin bir kısmını koruyan “konfederal” bir formülün görüşülebileceğini işaret ediyor.

y6
Batı Sahra'nın Guerguerat bölgesinde bir Fas ordusu aracı, enkaz halindeki araçların yanından geçiyor, 24 Kasım 2020 (AFP)

Fas'ın BM Daimi Temsilcisi Ömer Hilal, bir televizyon programında, bu paralel diplomasinin, resmi diplomasinin yanı sıra, kapsamlı bir stratejinin parçası olduğunu belirtti. BM'nin 2797 sayılı Kararı'nın “tarihi bir zafer” ve “Kraliyet diplomasisinin taçlandırılması” olduğunu vurgulayan Hilal, yeni kararın “önceki kararlardan tamamen koparak siyasi gerçekçiliğe dayalı yeni bir aşama başlattığı” için “kritik bir an” olduğunu vurguladı.

Faslı diplomat, Fas'ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi. Dünya çapında 64 ayrılıkçı çatışmadan 60'ının referanduma başvurulmadan çözülmesini de buna kanıt olarak gösterdi.

Faslı diplomat, Fas’ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi

Paralel bir gelişme ve Avrupa'nın tutumunda da bir dönüşümün yaşandığının göstergesi olarak, Avrupa Komisyonu, Fas ile balıkçılık anlaşmasının yenilenmesi için yeni müzakerelerin başlatılmasını onayladığını duyurdu. Bu dönüşüm artık teknik bir mesele değil, Avrupa'nın Fas ile stratejik ortaklığın önemi ve ilişkiye baskı ve pazarlıklardan uzak, karşılıklı çıkarlar temelinde yaklaşma gerekliliği konusunda yenilenen farkındalığını yansıtan son derece önemli bir siyasi gösterge. Avrupa Birliği (AB), anlaşmanın yenilenmesinin bölgesel istikrar, deniz güvenliğinin artırılması ve düzensiz göçle mücadele için bir temel taş olduğunu biliyor.

Güvenlik Konseyi kararından Avrupa’dan gelen sinyallere kadar son gelişmeler, Batı Sahra sorununun kesin olarak çözülmesinin zamanının geldiğini teyit ediyor. Yarım asırdır bölgesel ve uluslararası ilgiyi üzerine çeken çatışmanın, artık daha fazla gecikmeye ve manevraya tahammülü kalmadı.

Antropoloji uzmanı Dr. Abdussamed Muhyiddin, el-Mecelle'ye verdiği demeçte, “Tüm taraflar, bu çatışmanın devam etmesinin ve BM kararının uygulamadan ziyade yorum meselesine dönüştürülmesinin, bölge halklarının refahı ve çıkarları pahasına kalkınma fırsatlarının heba edilmesinin bir devamı olduğunun farkına varmalıdır. Ekonomik ve sosyal entegrasyona kaynak aktarılarak geri kazanılabilecek değerli zaman kaybedildi” dedi.

Bu bağlamda, Arap Mağrip Birliği'nin yeniden canlandırılması ertelenemeyecek tarihi bir zorunluluk haline geliyor. Batı Sahra sorununun, tek geçerli dayanak haline gelen özerklik çerçevesinde çözülmesi, kardeş ülkeler arasındaki sınırların yeniden açılmasının ve ortak bölgesel kalkınma çarkının dönmesinin anahtarıdır. Bir sonraki aşama, ortak inşa ve irade çatışmasından çıkarların iş birliğine geçiş olmalıdır. Böylece Fas, Cezayir ve komşuları kaybedilen zamanı telafi edebilir ve halklarını refaha kavuşturmak için çalışmaya başlayabilirler.