İnsan hakları ihlalleri Sudan’a nelere mal olur?

Hukukçular, OHAL’in kaldırılmasının bir ‘yalandan ibaret’ olduğunu ve Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Burhan'ın uygulamalarının devrik Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'den daha kötü olduğunu söylediler

İnsan hakları ihlallerinin devam ettiği Sudan'da insan haklarını ihlal eden ülkeler arasına dönme korkusu hakim (AFP)
İnsan hakları ihlallerinin devam ettiği Sudan'da insan haklarını ihlal eden ülkeler arasına dönme korkusu hakim (AFP)
TT

İnsan hakları ihlalleri Sudan’a nelere mal olur?

İnsan hakları ihlallerinin devam ettiği Sudan'da insan haklarını ihlal eden ülkeler arasına dönme korkusu hakim (AFP)
İnsan hakları ihlallerinin devam ettiği Sudan'da insan haklarını ihlal eden ülkeler arasına dönme korkusu hakim (AFP)

İsmail Muhammed Ali
Sudan'daki insan hakları sorunları ve Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ın 25 Ekim 2021'de sivil hükümete yönelik darbesinden bu yana sivil bir iktidar talebiyle başkent Hartum sokaklarında yapılan protesto gösterilerinin güvenlik güçleri tarafından bastırılması sırasında yaşanan acımasız ihlaller devam ediyor. Protesto gösterileri yerel ve uluslararası toplumun dikkatini çekerken gösterilerde 99 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haber analizine göre Sudanlı yetkililer, 29 Mayıs'ta olağanüstü halin (OHAL) kaldırıldığını duyursalar da, geçtiğimiz Kasım ayında Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından Sudan'a insan hakları uzmanı olarak atanan Adama Dieng’in çalışmaları çerçevesinde ihlallerin devam ettiği anlaşılırken, bu durum Sudanlıların ülkelerinin insan haklarını ihlal eden ülkeler arasına geri döneceği korkularını körüklüyor. Dieng, atanmasından bu yana Hartum'u birincisi Şubat ayında, ikincisi ise Haziran ayının ilk günlerinde olmak üzere iki kez ziyaret etti.

OHAL’in kaldırıldığı ‘bir yalan’
Sudanlı Demokrat Avukatlar İttifakı Siyasi Komite Üyesi avukat Mahmud Hac eş-Şeyh, ordunun 25 Ekim'de sivil hükümete yaptığı darbeden sonra ülkedeki insan hakları durumunun, neredeyse eski Devlet Başkanı Ömer El-Beşir dönemindekinden daha kötü olduğunu belirtti. Orgeneral Burhan'ın 29 Mayıs'ta ilan ettiği OHAL’in kaldırılmasının iki nedenden ötürü bir yalan olduğunu söyleyen Hac eş-Şeyh, bu nedenlerden birincisinin OHAL’in onu ilan eden Sudan Silahlı Kuvvetleri tarafından kaldırılmasına hukuken izin verilmemesi, ikincisinin ise OHAL’in kaldırılmasının, kaldırıldığının duyurulduğu gün ağır ihlallere neden olması olduğunu kaydetti.
Şeyh, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sudan’da olup bitenleri takip eden hukukçular olarak elimizdeki verilere göre sivil yönetim talebiyle sokağa çıkan göstericilere uygulanan aşırı şiddetle mücadele konusunda güvenlik makamlarının rahat bir tutum sergilememelerini umuyoruz.”
Bu ihlallerin, öldürme konusunda deneyimli kişiler tarafından yapıldığına dikkati çeken avukat, “Çünkü bu gösterilerde öldürülenlerin hepsi ya kalplerinden ya da başlarından yaralanarak öldürülmüşler. 25 Ekim darbesinden sonra, zorla kaybetme vakaları, yasal bir gerekçe olmaksızın alınan tutuklama kararlarının sayısında büyük artış gözlemlendi” şeklinde konuştu.

“Yumuşak iniş”
Darbeden sonraki yedi ayda insan hakları dosyasının Sudan'a yaptırımlara yol açacak suiistimaller ve ihlallerle dolu olmasının talihsiz bir durum olduğunu belirten Hac eş-Şeyh, “Darbecilerin, insan haklarını hiçe sayarak ülkenin çıkarları utanmadan kendi çıkarları ile bir tuttukları açıktır. Genelkurmay Başkanlığı’nın 3 Haziran 2019'da 130 kişinin ölümüne, yüzlercesinin yaralanmasına ve kaybolmasına neden olan oturma eyleminin dağıtılması olayından ve 25 Ekim darbesinden sonra yaşananlar göz önüne alındığında şiddet yolunda ilerlemekten başka çareleri olmadığını düşünenler şimdi yumuşak bir iniş yapabilmek ve tarihi bir çözüm bulmak için uluslararası toplumla uzlaşmanın yolunu bulmaya çalışıyorlar.
Adama Dieng’in raporunun, insan hakları ihlalleri ile tanınan eski Devlet Başkanı Beşir'in 30 yıllık iktidarı sırasında yayınlanan raporlardan pek farklı olmayacağını, hatta daha kötü olacağını düşünen Şeyh, “Uluslararası örgütler ve aktivistler tarafından izlendiği ve çeşitli basın kuruluşları tarafından yayınlanan ihlalleri belgeleyen video ve makaleler yer aldığı için Adama Dieng’in raporunun daha inandırıcı ve şeffaf olacağına şüphe yok” dedi.
Sudanlı Demokrat Avukatlar İttifakı Siyasi Komite Üyesi, Sudan’a uygulanmasını beklediği yaptırımların, ihlallere karışan güvenlik ve askeri kurumların yanı sıra bu ihlalleri onaylayan güvenlik birimlerinden yetkilileri ve siyasileri hizmetlerin ve siyasi bireyleri ve liderleri kapsayacağına şüphe olmadığının altını çizdi.

“Anayasal boşluk”
Sudan'daki İslami akımlardan biri olan Halk Kongresi Partisi Siyasi Sekreteri avukat Kemal Ömer, konuyla ilgili değerlendirmesinde, “Ülkemiz anayasal bir boşluktan geçiyor. Anayasal ve sivil kurumlar saf dışı kalmış durumda. Ülke ordu tarafından yönetiliyor. 25 Ekim darbesinden bu yana her gün protestocuların sistematik olarak öldürülmesini izliyor, duyuyor ve acı çekiyoruz. OHAL’in kaldırılmasından sonra bile anayasal ve yasal güvenceler olmaksızın cezaevlerinde ve karakollarda hapis cezası veriliyor.  Tüm yetkiler ordunun elinde ve bu yüzden anayasal ve yasal olarak çok kötü durumdayız” ifadelerini kullandı.
Ömer, sözlere şöyle devam etti:
“Meseleyi daha da kötüleştiren ise, parlamento ve anayasal kurumların yanı sıra kamusal, siyasi ve diğer hak ve özgürlükleri koruyacak garantilerin olmamasıdır. Sonuç olarak, mutlak dokunulmazlıklar olduğundan ve güvenlik servislerinin hiçbir sorumluluğunun bulunmadığından durum son derece karmaşık ve tehlikelerle dolu. Önümüzdeki durumla ilgili göstergelere ve verilere baktığımızda Sudan'da bir trajedi hissediyoruz ve tehlikeli sonuçlardan korkuyoruz.”

“Faturası ağır olacak”
Sudan halkının barış ve hoşgörüsü ile tanındığını, ordu yasaları ihlal ettiği için ülkelerine yaptırım uygulanmayacağını uman Ömer, “Ülkemizin demokratik bir geçişe ve sivil bir hükümete kavuşacağını ümit ediyorum. Ancak büyük olasılıkla Sudan kınanacak ve özgürlükleri ve hakları ihlal eden ülkeler arasında yer alacak. Tavsiyeleri kabul etmedikleri için bu çok talihsiz bir durum” yorumunda bulundu.
Göstergelerin iyi olmadığını, daha fazla bozulma beklediğini ve ordunun genellikle kendisine yakın bir hükümet kurulması eğiliminde olduğunu vurgulayan Halk Kongresi Partisi Siyasi Sekreteri, “Dolayısıyla siyasi krizin çözümü kolay değil ve her geçen gün sokakta cinayetlerin yayılmasıyla daha da karmaşık hale geliyor. Bu yüzden bu çıkmazdan kurtulmanın faturası ağır olacaktır” dedi.
Şu an ister Egemenlik Konseyi'nde ister Bakanlar Kurulu'nda ve diğer devlet organlarında olsun şu an anayasal kararnamelerle siyasi bir anlaşmaya göre tam teşekküllü sivil bir hükümetin kurulmasına ihtiyaç olduğunu belirten Ömer, ardından göstericileri öldürenlerin mahkemeye çıkarılmasına ve genel seçimlerin yapılmasına yol açacak demokratik bir geçiş sürecinin inşası için çalışması gerektiğini vurguladı.

Siyasi çözüm
Öte yandan BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından Sudan'a insan hakları uzmanı olarak atanan Dieng, Sudanlıları siyasi bir çözüme katılmaya ve katkıda bulunmaya çağırdı. Dieng, Hartum’a 1-4 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirdiği ziyaretinin sonunda düzenlediği basın toplantısında, siyasilerin serbest bırakılmasından ve OHAL’in kaldırılmasından duyduğu memnuniyeti ifade etti.
Ziyaretinin temel amacının, ülkedeki insan hakları durumunu izlemeye devam etmek olduğunu söyleyen Dieng, ziyaretinin sonuçlarının 15 Haziran'da başlayacak diyaloga katkı sağlayacağını düşündüğünü belirtti. Dieng,  Genelkurmay Başkanlığı binası önünde düzenlenen oturma eylemi olayının yıl dönümünde meydana gelen olaylar ve bir dizi başka meseleyle ilgili olarak yetkililerle iletişim halinde olduğunu ve takip ettiğini vurguladı.
Dieng, Sudan ziyareti sırasında Dışişleri, Adalet ve İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'ndeki hükümet yetkilileri ve insan hakları savunucularıyla görüştüğünü söyledi.
Diğer taraftan Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Burhan, Sudan halkının inancının ve geleneklerinin ayrılmaz bir parçası olarak Sudan'ın insan hakları meselelerine olan bağlılığını ve kararlılığını teyit etti. Orgeneral Burhan, Dieng ile yaptığı görüşmede, insan hakları konularının siyasallaştırılmaması ve bunlarla tarafsız bir şekilde ilgilenilmesi çağrısında bulundu.



İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)

İsrail savaş uçakları, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusuna hava saldırısı düzenlerken, sivil savunma ekipleri kanlı bir günün ardından bölgeden üç ceset çıkardı ve 15 yaralıyı tahliye etti.

Filistin Enformasyon Merkezi, ‘işgal uçaklarının bu sabah erken saatlerde Han Yunus'un doğusunda, ağır topçu bombardımanı ile eşzamanlı olarak birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğusundaki Beni Suheyla bölgesinde bir evi bombalamasının ardından üç şehit çıkarıldığını ve 15 yaralı tahliye edildiğini’ duyurdu.

Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin sağlık kaynakları dün, ‘İsrail ordusunun 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ederek, Gazze ve Han Yunus şehirlerinde 17'si çocuk ve kadın olmak üzere 28 kişiyi öldürdüğünü’ bildirdi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım bugün yaptığı açıklamada, İsrail’i Gazze anlaşmasını ihlal etmekle suçladı. Kasım, İsrail’in aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişiyi öldürdüğünü ve yaraladığını belirterek, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi bu ‘ihlalleri’ derhal durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.

Kasım, İsrail ordusunun ‘anlaşmanın varlığına rağmen Gazze’de büyük bir katliam gerçekleştirdiğini’ ve bu tutumun, İsrail hükümetinin arabulucular ve garantör ülkeler nezdindeki açık saygısızlığını yansıttığını söyledi. Kasım ayrıca, bu ülkelerin işgalci güçlerin Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmakta yetersiz kaldığını ifade etti.

dwef
İsrail'in düzenlediği hava saldırısının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinliler (Reuters)

Kasım, “Şarm eş-Şeyh'te anlaşmayı imzalayan tüm tarafları, özellikle Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'yi, sorumluluklarını yerine getirmeye ve işgalin saldırganlığını ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmanın ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.


Gazze Anlaşması... Silahsızlanma konusundaki anlaşmazlıklar BM kararını zorluyor

Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)
Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)
TT

Gazze Anlaşması... Silahsızlanma konusundaki anlaşmazlıklar BM kararını zorluyor

Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)
Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin, ABD Başkanı Donald Trump’ın barış planının uygulanmasına ve uluslararası güçlerin konuşlandırılmasına zemin hazırlayan Amerikan kararını onaylamasının ardından, Gazze Şeridi’nde yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasının geleceğine ilişkin farklı değerlendirmeler gündeme geldi. Bu farklılıkların başında silahsızlanma meselesi bulunuyor.

Filistin taraflarının karar hakkındaki tepkileri değişkenlik gösterirken, uzmanlar bu adımın ‘diplomatik bir ivme’ yarattığını, ancak sahada somut bir uygulamaya dönüşmeden önce ciddi engellerle karşılaşacağını belirtiyor. Uzmanlara göre bu durum, özellikle ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile Hamas yöneticilerinden Halil el-Hayye arasında İstanbul’da gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılan görüşme nedeniyle, anlaşmanın ikinci aşamasını belirsizlik içinde bırakıyor.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkesin ikinci aşamasını oluşturan güvenlik ve idari düzenlemeler, İsrail’in rehinelerin tümünün cenazelerinin iade edilmesinde ısrarcı olması ve Gazze Şeridi’ni yönetecek komitenin henüz açıklanmaması nedeniyle ilerleyemiyor.

Çelişkili haberler

İsrail medyasında, ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile Hamas yöneticisi Halil el-Hayye arasında Türkiye’de yapılması planlanan toplantıya ilişkin bilgiler çelişkili şekilde yer aldı. Söz konusu görüşme, cuma günü New York Times tarafından ortaya çıkarılmıştı.

Times of Israel, toplantının gerçekleştiğini öne sürerken, İsrail Kamu Yayın Kurumu KAN görüşmenin ‘İsrail’in baskısı nedeniyle’ yapılmadığını aktardı.

Israel Hayom ise Washington’ın, BM Güvenlik Konseyi’nde ABD kararına karşı Arap desteği toplama girişimi nedeniyle Hamas’a tepki gösterdiğini yazdı. Gazete, bu girişimin Trump yönetiminin anlaşmanın bir sonraki aşamasına ilerleme çabalarını fiilen yavaşlattığını ifade etti.

fgt
Gazze şehrinin Suk Faras mahallesindeki bir çöp döküm alanının yanından geçen çocuklar (AFP)

Filistinli siyasi analist Nizar Nazzal, söz konusu görüşmenin yapılıp yapılmadığına dair çelişkili haberlerin, bazı çevrelerin BM Güvenlik Konseyi kararını ‘ileriye dönük bir adım’ olarak görmesine rağmen Hamas’ın kararı reddetmesiyle birlikte, özellikle silahsızlanma konusunda ciddi görüş ayrılıklarına işaret ettiğini belirtiyor. Nazzal’a göre bu durum, İsrail’in Hamas’a herhangi bir meşruiyet tanımama yönündeki baskılarıyla da bağlantılı.

Nazzal, “Eğer toplantı sadece ertelendiyse, bu anlaşmanın karşılaştığı engelleri aşmak için bir fırsat olabilir. Ancak tamamen iptal edilmişse, bu durumda Hamas tutumunu sertleştirecek ve özellikle silahsızlanma maddesi başta olmak üzere alınan kararlara yaklaşımı olumsuz yönde etkilenecektir” dedi.

BM Güvenlik Konseyi’nin 13 üyenin desteğiyle kabul ettiği karar, Gazze Şeridi’nde ‘geçici uluslararası istikrar gücü’ kurulmasına izin veriyor. Ancak kararın son versiyonunda, Gazze’de silahsızlanmaya yönelik ifadelerin yer alması, silahların toplanması ve askeri altyapının imhası gibi maddelerin olması, uygulanabilirliğe ilişkin yeni endişeleri gündeme getirdi.

Tarafsızlık niteliği

Hamas, kararın kabul edilmesinin ardından yaptığı açıklamada, uluslararası gücün Gazze Şeridi içinde üstlenmesi öngörülen görevler arasında yer alan silahsızlanma maddesinin, bu gücün ‘tarafsızlık niteliğini ortadan kaldıracağını ve onu çatışmada işgalin tarafına dönüştüreceğini’ belirtti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise kararı memnuniyetle karşıladı. X platformunda İngilizce yaptığı paylaşımda, “Başkan Trump’ın planının barış ve refah getireceğine inanıyoruz; çünkü plan Gazze’nin tamamen silahsızlandırılmasına, askeri kapasitesinin ortadan kaldırılmasına ve aşırılığın kökünün kazınmasına vurgu yapıyor” ifadelerini kullandı.

Mısırlı İsrail uzmanı Said Ukkaşe, kararın anlaşmaya yalnızca ‘diplomatik bir ivme’ kattığını, ancak sahada çok sayıda engel bulunduğunu söyledi. Ukkaşe’ye göre İsrail, yeniden inşa ve çekilmeden önce silahsızlanmada ısrar ederken, Filistinli gruplar tam tersini talep ediyor.

Uzman, İsrail’in, karar metninde ileride Filistin devletine ilişkin istişare çağrısının yer almasına rağmen kararı olumlu karşılamasının, ‘fraksiyonların tutumunu bildiği için yapılmış bir siyasi manevra’ olabileceğini, bunun daha sonra anlaşmayı durdurmak için bir gerekçeye dönüştürülebileceğini ifade etti.

Nizar Nazzal da Hamas’ın önce İsrail’in çekilmesini isteyeceğini, İsrail’in ise önce Hamas’ın silahsızlanmasını talep edeceğini belirtti. Nazzal, “Bu karşılıklı talepler sahada yeni engeller yaratacak ve anlaşmanın ikinci aşamasını daha da geciktirecek” dedi. Ayrıca, “ABD, sahadaki tüm zorluklara rağmen anlaşmayı uluslararası meşruiyete kavuşturmayı başardı” değerlendirmesinde bulundu.

Washington'un baskısı

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, çarşamba günü Fransız mevkidaşı Jean-Noel Barrot ile yaptığı telefon görüşmesinde, BM Güvenlik Konseyi’nin Gazze’ye ilişkin son kararının uygulanmasının önemine vurgu yaptı. Abdulati, uluslararası istikrar gücünün BM Güvenlik Konseyi tarafından kendisine verilen görevleri yerine getirebilmesi gerektiğini söyledi.

Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre Abdulati, görüşmede Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nın korunması ve tüm maddelerinin uygulanması için Kahire’nin yürüttüğü çabalar hakkında da bilgi verdi.

Rusya’nın BM Daimî Temsilcisi Vasiliy Nebenziya ise ülkesinin çekimser kalmasının ardından yaptığı konuşmada, BM Güvenlik Konseyi’nin ‘Washington’ın vaatlerine dayanarak Amerikan girişimine onay verdiğini’ söyledi. Nebenziya, Gazze’nin tam kontrolünün Barış Konseyi ve uluslararası istikrar gücüne bırakılmasını öngören bu planla ilgili olarak, “Bu güçlerin nasıl çalışacağına dair hâlâ hiçbir bilgiye sahip değiliz” dedi.

Böylesi çekinceler ve diplomatik hareketlilik ışığında, Ukkaşe’ye göre kararın geleceği büyük ölçüde Washington’ın İsrail üzerindeki baskısına bağlı olacak. Ukkaşe, uygulanma yönteminin netleşmemesi durumunda anlaşmanın yeniden tıkanacağını ve ikinci aşamaya kısa sürede geçilemeyeceğini belirtti.

Nizar Nazzal ise kararın geleceğini ABD’nin belirleyeceğini düşünüyor. Nazzal, Washington’ın Hamas ile uzlaşı arayışına yönelebileceğini söyleyerek, “ABD isterse bu anlaşmayı ileriye taşıyabilir. Önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeler, anlaşmanın nasıl bir yöne evrileceğini ortaya koyacak” değerlendirmesinde bulundu.


SDG'nin Suriye ordusu mevzilerine saldırısının ardından Rakka'nın doğusunda şiddetli çatışmalar patlak verdi

Haseke'de SDG’nin gerçekleştirdiği güvenlik operasyonundan bir kare (Arşiv - Facebook)
Haseke'de SDG’nin gerçekleştirdiği güvenlik operasyonundan bir kare (Arşiv - Facebook)
TT

SDG'nin Suriye ordusu mevzilerine saldırısının ardından Rakka'nın doğusunda şiddetli çatışmalar patlak verdi

Haseke'de SDG’nin gerçekleştirdiği güvenlik operasyonundan bir kare (Arşiv - Facebook)
Haseke'de SDG’nin gerçekleştirdiği güvenlik operasyonundan bir kare (Arşiv - Facebook)

Suriye'nin devlet televizyon kanalı El-İhbariye dün akşam, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) Rakka'nın doğusundaki Ma’adan çevresinde Suriye ordusu mevzilerine ani bir saldırı düzenlemesinin ardından bölgede şiddetli çatışmaların patlak verdiğini bildirdi.

SDG bu haftanın başlarında, Rakka'nın doğusunda Suriye güçlerinin saldırısını engellediğini duyurmuş ve çatışmanın tırmanmasını önlemek için orantılı bir yanıt verdiklerini açıklamıştı.

SDG, Suriye'nin kuzeyinin ve doğusunun büyük bir bölümünü kontrol ediyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra geçtiğimiz ay yaptığı bir açıklamada, başkent Şam'da SDG lideri Mazlum Abdi ile görüştüğünü ve ülkenin kuzeyindeki ve kuzeydoğusundaki tüm askeri konuşlanma noktalarında derhal kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaştıklarını söyledi.