Asker ve muhalefet arasındaki diyalog Sudan’ı nereye götürür?

ABD ve Suudi Arabistan arabulucu oldu: Sudan ordusu ve muhalefeti 8 ay aradan sonra ilk kez bir araya geldi

Hartum şehir merkezinde askeri yönetim karşıtı protesto düzenleyen Sudanlılar (AP)
Hartum şehir merkezinde askeri yönetim karşıtı protesto düzenleyen Sudanlılar (AP)
TT

Asker ve muhalefet arasındaki diyalog Sudan’ı nereye götürür?

Hartum şehir merkezinde askeri yönetim karşıtı protesto düzenleyen Sudanlılar (AP)
Hartum şehir merkezinde askeri yönetim karşıtı protesto düzenleyen Sudanlılar (AP)

Sudan’da sivil siyasetteki güçlerin büyük kısmının çatı yapılanması olan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) ile ordu arasında, ABD ve Suudi Arabistan’ın arabuluculuğunda düzenlenen sürpriz toplantı, muhalif siyasi çevrelerin tepkisini çekti. Bu adım, Sudan krizinin çözüleceği bir sürece mi girdiği yoksa askerlerin 8 aydır elde edemedikleri meşruiyete kavuşmaları anlamına mı geleceği sorularını beraberinde getirdi.
Sudan 25 Ekim 2021’den bu yana “demokratik geçişe aykırı” olarak nitelendirilen kararlardan geri adım atılması, “Sudan devrim şehitlerinin” intikamının alınması ve sivil yönetime geri dönüş talepleriyle düzenlenen sürekli gösterilere sahne oluyor. Kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Sudan Merkezi Doktorlar Komitesi’ne göre, askeri otoritenin bu gösterileri bastırmak amacıyla orantısız güç kullanması sonucu 101 gösterici hayatını kaybetti, binlerce gösterici yaralandı.
Askerler ile ÖDBG arasında müzakere toplantısının yapıldığı haberinin duyurulmasının üzerinden çok geçmeden siyasi, sivil ve toplumsal gruplar bu toplantıyı “muhalefetin yenilgisi” ve “askeri yönetime meşruiyet kazandırma adımı” olarak nitelendirdi. ÖDBG ise bu eleştiriler karşısında sessizliğini koruyor. Bu toplantıyı şüpheyle karşılayan bazı çevreler ise askerlerin verdiği taahhütlere ve yaptıkları anlaşmalara birçok kez bağlı kalmamalarına işaret ederek, ÖDBG’nin bu adımla “suçluyu test etmeye çalıştığını” savundu.
Askerlerle “müzakereye hayır, ortaklığa hayır ve darbeye meşruiyet kazandırmaya hayır” sloganının sahibi olan Sudan Direniş Komiteleri, ordu ile diyaloğu “devrim güçleri cephesinin parçalanması” olarak niteledi. Direniş komitelerinden bazıları ordu ile diyaloğu kesin bir dille reddetti. Direniş Komiteleri Sözcüsü Ömer Zahran, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Komitelerin bu konudaki tutumunu belirleyen yemini açık: ‘Askerlerle ne doğrudan ne dolayı müzakereye hayır’. Direniş Komiteleri şimdiye kadar koordinasyon, ittifak veya ortak yapı gibi tutumların hiçbirini benimsemedi” dedi.
Milli Ümmet Partisi, dün yaptığı açıklamada, askeri bileşene siyasi krizin aşılması için dürüst davranma çağrısında bulundu. Parti, durumların daha da kötüleşmesine karşı uyararak, bütün sorunlarla ilgili çözüme varılması gerektiğini vurguladı. Bu durumda kazananın vatan ve vatandaş olacağını belirten Parti, ÖDBG’nin çabalarını ve siyasi çözümü destekleme konusundaki kararlı tutumunu dile getirdi. Parti son atılan adıma tüm devrimci güçlerin katılması ve milli birliğin sağlanması gerektiğini belirtti.
ÖDBG’den bir kaynak, isminin açıklanmaması kaydıyla yaptığı açıklamada, askerlerle doğrudan iletişim kurulması sayesinde en yakın zamanda Sudan kriziyle ilgili çözüme ulaşmayı beklediğini söyledi. Başka bir kaynak ise müzakerelerin zorlu geçmesi nedeniyle kısa vadede çözüme ulaşılmasına ihtimal vermediğini söyledi. Kaynak yakın zamanda askerlere sunmak üzere bir müzakere belgesi hazırlamaya başladıklarını belirterek, “Üzerimize düşen her şeyi yapmak için çalışacağız ve aynı zamanda sokağa ve devrimci güçlere bağlı kalacağız” dedi.
Ordunun toplantı hakkında sessiz kalması ise dikkati çekti. Perşembe günü ÖDBG ile ordu arasında yapılan toplantıdan bu yana askerlerden hiçbir açıklama yapılmadı. Sudan ordusu ÖDBG’nin toplantıyı duyurduğu açıklamayla ilgili yorum da yapmadı. Siyasi analist Abdulmunaim Ebu İdris’e göre bu durum bazı soru işaretlerine yol açtı. İdris, “Askerler geri planda durma planını sürdürüyor. Sürecin başarılı olması halinde bu süreci üstlenecekler. Fakat başarısız olursa kafaları rahat bir şekilde üslerine geri dönecekler” dedi.
Sudan’ın bağımsızlığını kazanmasından bu yana ülkenin en geniş katılımlı siyasi koalisyonu kabul edilen ÖDBG, devrik lider Ömer el-Beşir liderliğindeki İslamcı rejime karşı düzenlenen protestolara öncülük etti ve askerler devrimin tarafında olduğunu ilan etti. Ancak İslamcı rejimin düşmesinin ardından askerler ile sivillerin kurduğu ortak yönetim, ordunun 25 Ekim’de ilan ettiği kararlarla dağıldı. Sudan Genelkurmay Başkanlığı binası önünde oturma eylemi düzenleyen göstericilere yönelik orantısız güç kullanımı, askerlerin eski iktidar ortağı siviller başta olmak üzere tüm kesimlerde şok etkisi yarattı. Genelkurmay Başkanlığı önünde çıkan olaylarda yüzlerce kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi kayboldu, barışçıl göstericiler tutuklandı ve işkenceye maruz kaldı, kadın göstericilere karşı cinsel suçlar işlendi.
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki askeri bileşen Ömer Beşir rejiminin devrilmesinin ardından ÖDBG ile müzakereleri durdurdu ve yeni bir geçiş hükümeti kurma sözü verdi. Ancak sokağın ve 30 Haziran 2019’da ülke tarihinin gördüğü en kalabalık gösterilerin oluşturduğu baskılar sonrasında dengeler yeniden devrimci güçlerin lehine döndü.
Afrika Birliği (AfB), Etiyopya Başbakanı Ahmed Abiy ve Moritanyalı diplomat Muhammed el-Hasan Veled Labat liderliğindeki ünlü arabuluculuğu üzerinden sürece katıldı ve Sudan’daki askeri bileşen ile sivil bileşen arasında Anayasa Belgesi imzalandı.
ÖDBG’nin yönetimden uzaklaştırılması ve yöneticilerinin tutuklanmasının ardından Sudan Devrimci Komiteleri askerlerle “müzakereye hayır, tanımaya hayır, ortaklığa hayır” sloganıyla askeri bileşenin sivil bileşeni iktidardan uzaklaştırma hamlesiyle mücadele etti. Devrimci Komiteler bu kapsamda son 8 aydır aralıksız bir şekilde geniş katılımlı kitlesel gösteriler düzenliyor. Bu gösteriler sırasında birçok kez Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na ulaşmayı başardı. Ardından siyasi parti ve gruplar Devrimci Komiteler’in sloganını benimseyerek askerlerle hiçbir diyaloğa katılmayacaklarını birçok münasebetle ilan ettiler.
ÖDBG’nin, ABD'nin Afrika işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Molly Phee ve Suudi Arabistan Büyükelçisi Ali bin Hasan Cafer’in arabuluculuğunda perşembe günü Hartum’da askerlerle toplantı düzenlediklerini ilan etmesi, sivil ve siyasi çevrelerde şaşkınlığa neden oldu.
ÖDBG ile askerler arasındaki görüşme, BM Sudan'daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu (UNITAMS), Afrika Birliği (AfB) ve Doğu Afrika'da Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi’nin (IGAD) Sudan’da yönetim krizini çözmek amacıyla bir araya gelerek oluşturduğu üçlü mekanizmanın düzenlediği müzakere toplantısının ardından geldi. Ülkenin önde gelen muhalefet partileri ve Komünist Parti, orduya meşruiyet kazandıracağını söyleyerek üçlü mekanizmanın toplantısına katılmayı reddetti. Orduyu destekleyen siyasi grupların yanı sıra Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) başkanlığındaki Askeri Müzakere Komitesi üçlü mekanizmanın toplantısına katıldı. Analistler bu durumu “darbeciler arasında monolog” olarak nitelendirdi.
Üçlü mekanizma himayesindeki müzakere görüşmelerin önceki gün devam etmesi planlanmıştı. Ancak ÖDBG ile ordu arasındaki toplantı nedeniyle üçlü mekanizma bu görüşmeleri erteleme kararı aldı. Bu adım, üçlü mekanizmanın kolaylaştırdığı müzakerelerin sonu ve ülkede yeni bir siyasi sürece giriş olarak değerlendiriliyor.



Faşir'deki trajedi: Yollara dağılmış cesetler ve evlerin içindeki mezarlar

Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)
Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)
TT

Faşir'deki trajedi: Yollara dağılmış cesetler ve evlerin içindeki mezarlar

Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)
Sudanlı bir kadın, el-Faşir'de sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ağlıyor (Reuters)

Osman el-Esbat

Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkenti el-Faşir'de Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından işlenen katliamlar ve vahşetler sonucunda çok sayıda felaket ve trajedi yaşanıyor. Şehrin mahallelerinde sadece yıkım ve yangın sahneleri ile silah sesleri bıraktılar; öyle ki artık her an ve her şekilde ölüm mümkün.

Ölenlerin cesetleri hâlâ Faşir sokaklarında yatıyor ve bazı cesetler de tehlikeli güvenlik koşulları nedeniyle erişilemeyen Tavila bölgesine doğru uzanan yolda dağılmış bir halde. Bu arada, bazıları da kaçış yolculuğunu tamamlayamadan keder ve üzüntü sebebiyle hayatlarını kaybetti.

Acil çağrı

Bu atmosferde, Faşir Direniş Komiteleri Koordinasyonu, “Şehrin içinde mahsur kalan insanların varlığının ve Faşir ile Tavila bölgesi arasındaki yolda trajik koşullardaki cesetlerin, acil müdahale gerektirdiğini” belirtti.

Tavila Acil Servisi, tüm insani ve tıbbi kuruluşlara, cesetleri toplamak, insanlık onuruna yakışır bir şekilde gömmek, ilk yardım sağlamak ve bulunan yaralıları kurtarmak için hızlı müdahalede bulunacak kurtarma ekipleri oluşturmaları, ayrıca, Faşir ile Tavila arasındaki sokaklar ile bölgelerdeki gönüllüler ile koordinasyonda bulunmaları çağrısı yaptı.

Çaresizlik ve keder

Sudan vatandaşı İbrahim Taha, “Faşir'den kaçma yolculuğum sırasında Tavila'ya kadarki  yol boyunca, özellikle de şehrin dış mahallelerinde HDK unsurlarının varlığı sebebiyle, bir dizi korkunç durum ve tehlikeyle karşı karşıya kaldım” diyor.

dfrgt
Zorlu Faşir'den kaçma yolculuğunun ardından yollarda yatıp dinlenen Sudanlılar (Reuters)

Taha “katliamlardan kaçanları en çok üzen husus, şehrin içinde ve dışında, Tavila yolundaki ücra mahallelere kadar sokaklara dağılmış cesetlerdi” diye açıkladı. “HDK cehenneminden kaçanlar bu yüzlerce ceset için hiçbir şey yapamadılar, bu kuvvetlerin mensuplarının işlediği katliamlar ve tasfiye eylemlerinden kaynaklanan tehlikeler nedeniyle onları gömmek için yeterli zamanları yoktu. Akraba ve dostlarının cesetlerini gömememek ve onları parçalayıp yiyen köpeklere bırakmak son derece ıstırap verici” diye ekledi.

Çürümüş cesetler

Faşir'den Mellit bölgesine kaçan Amer Faruk, “HDK'nin sivillere karşı işlediği katliamlar ve acımasız infazlar sonrasında şehrin sokaklarına dağılmış ceset sayısının yüzlerce olduğunun tahmin edildiğini” belirtti.

“Faşir'den gün doğmadan önce bir grup komşusuyla birlikte ayrıldıklarını ve yolda 20 cesetten oluşan bir yığınla karşılaştıklarını, cesetlerin sahiplerinin yaklaşık üç gün önce ölmüş gibi göründüklerini, karşılaştıkları başka cesetlerin ise gönüllüler kendilerine ulaşıp onları gömemedikleri için, çürüme durumlarına bakılırsa bir hafta önce ölmüş olduklarını” anlattı.

Faruk ayrıca, “HDK’nin Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkentine giriş yaptığı ilk günlerde, vatandaşların şehir içindeki mezarlıklara ulaşamaması nedeniyle onlarca kişi evlerin içinde gömüldü” diye de ekledi.

Zorluklar ve engeller

Bu bağlamda, sosyal aktivist Hamdan Ömer, “gönüllülerin tehlikeler, günlük öldürmeler ve katliamlar nedeniyle sokaklardaki cesetleri toplayıp gömmekte zorlandıklarını, bu engellemelere rağmen, Faşir ile Tavila bölgesi arasındaki yolda bulunan 14 cesedi gömmeyi başardıklarını” açıkladı.

rty
Faşir, savaş nedeniyle sessiz bir şehre dönüştü (AP)

Ömer: “Cesetleri bulma ve toplama operasyonları, özellikle HDK unsurlarının yollarda yoğun bir şekilde konuşlanması ve gönüllüleri çevreleyen tehlikeler göz önüne alındığında, defin işleminin uygun şekilde ve belirli bir zaman dilimi içinde gerçekleştirilebilmesi için eğitimli acil durum ekipleri tarafından yönetiliyor” dedi.

Aktivist, “güvenli koridorların varlığının, çalışmaların etkili bir şekilde ilerlemesine yardımcı olacağına ve Faşir ve hatta Tavila bölgesine giden yollardaki tüm cesetlere ulaşılabileceğine, böylece Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkentinin, birçok cesedin çürümesi durumunda yaşayacağı olası bir çevre felaketinden kurtarılabileceğine” dikkati çekti. “Cesetlerin güvenli bir şekilde toplanması ve korunması için gönüllülere koruyucu giysi ve ekipman sağladıklarını” da belirtti.

Ciddi komplikasyonlar

Bu arada, insan hakları aktivisti İmad Fadlallah, HDK'nin Faşir'de mahsur kalan ve mülteci kamplarına kaçan sivillere yönelik intikam saldırıları ile aşırı şiddet eylemlerinin giderek arttığı ve birçoğunun trajik ve vahşice yargısız infaz edildiği konusunda uyardı.

Fadlallah, ölenlerin kimliklerinin belirlenmesinde yaşanan önemli zorluklar göz önüne alındığında, cenazelerin defin işleminden önce dezenfekte edilmesi ve belgelenmesi için tutarlı ve özenli bir çaba gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Devam eden toplu infazlar ve günlük katliamlar sonucunda önümüzdeki günlerde daha fazla cesedin bulunacağını da öngördü.

cdfrgt
Uydu görüntüleri Faşir'deki toplu mezarları gösteriyor (AP)

Aktivist, “Faşir'de ve Tavila bölgesine doğru göç yollarında bulunan ceset sayısının arttığını, orada hâlâ birçok cesedin bulunduğunu” belirtti. Bunların muhtemelen ihmal nedeniyle ölen veya anında infaz edilip cesetleri saklanan tutuklu ve kayıp kişilerle doğrudan bağlantılı olabileceği tahmininde bulundu.

Çevresel meydan okumalar

Aynı bağlamda, çevre aktivisti İmran Saad, Faşir ve çevresindeki köylerdeki kötüleşen koşullar konusunda uyardı ve devam eden günlük cinayetler ve infazlar nedeniyle durumu gerçek bir felaket olarak nitelendirdi. Zira cesetlerin çürüdüğünü ve insanların cesetlerden yayılan kötü kokudan şikayet ettiğini ifade etti. Ancak, bunun en tehlikeli yanının çeşitli hastalık ve salgınların yayılması olduğunu da sözlerine ekledi.

“Bu cesetlerin varlığı, şu anda Faşir ve çevresindeki köylerin karşı karşıya olduğu en büyük çevre ve sağlık sorunlarından birine dönüştü ve onları doğrudan veba tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor. Bu tehdit, silah taşıyanlar için de geçerli ve silahların kendisinden ziyade, bu koşulların kendilerini daha çok tehdit ettiğini anlamalılar.”

Saad, Faşir'in içinde ve dışında yüzlerce cesedin artık ulaşılamaz durumda olması, ulaşım mümkün olsa bile, cesetler çoktan çürümüş olduğu ve gerçek bir probleme dönüştüğü için, problemi ele almakta çok geç kalındığını ve bu sorunun ciddi sağlık ve çevre sorunlarına yol açacağını tahmin ediyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Çevre aktivisti, özellikle Faşir'den daha güvenli kabul edilen Tavila bölgesine giden yol boyunca dağılmış cesetlerin taşınması ve gömülmesi yoluyla çevreye ve sağlığa yönelik etkilerin azaltılması için acil eylem çağrısında bulundu.

Saad, HDK liderliğine “herkesten daha fazla onları etkileyecek olan bu felaket durumunu anlamaları” çağrısında bulundu. “Bu nedenle, konu o kadar kritik hale geldi ki, vatandaşların hayatlarını ve çevreyi korumak için uluslararası toplumun acil müdahalesi gerekiyor” diye ekledi.

Bir sağlık felaketi

Çevre felaketi ile ilişkili bir diğer gelişmeyle ilgili olarak, epidemiyolog Halid Dahab, “Faşir ve çevresindeki köylerde, acil bir önlem alınmadığı için bir sağlık felaketinin kaçınılmaz olduğunu” belirtti. “Sürekli devam eden toplu katliamlar ve günlük öldürmeler, özellikle yüzlerce cesedin çürümesinden sonra ideal ve elverişli bir ortam oluştuğu için kaçınılmaz olarak tehlikeli salgın hastalıkların görülmesine ve yayılmasına yol açacaktır” diye uyardı.

Bir grup genç gönüllünün Faşir çevresindeki köylerde cesetleri toplayıp gömmeye yönelik çabalarına rağmen, HDK tarafından işlenen katliamlar ve vahşetin yanı sıra bombardımanlar, yargısız infazlar ve keyfi tutuklamalar nedeniyle, gençlerin özellikle Faşir şehri içinde, ulaşılması zor bölgelerdeki cesetlerin çoğuna ulaşamadıklarını açıkladı.

Dahab, “HDK'nin Faşir'e girdiği ilk günden bu yana cesetlerin gömülememesi, sokaklarda, ara sokaklarda ve enkazın altındaki birçok cesedin çürümesine, kötü kokulara ve bu cesetlerin başıboş kedi ve köpeklerin avı haline gelmesine yol açtı” diye belirtti.

BM'ye göre, HDK'nin kontrolü ele geçirmesinden bu yana 65 binden fazla kişi Faşir'den kaçarken, on binlerce kişi halen içinde mahsur kalmış durumda. Son beş gün içinde Tavila bölgesi 5 binden fazla yerinden edilmiş kişiyi ağırladı ve binlercesi de Faşir'e 13 kilometre uzaklıktaki Karni bölgesinde mahsur bulunuyor. Bunlardan bazıları hasta, yaralı veya ailelerini kaybetmiş çocuklar. Sınır Tanımayan Doktorlar, Tavila girişinde, çoğu açılan ateş sonucu yaralanmış veya işkence görmüş hastalara acil ve cerrahi hizmetler sunan bir sağlık merkezi kurdu.


Hamas, 2014 yılında esir aldığı İsrailli asker Hadar Goldin'in cenazesini teslim edecek

Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları sırasında Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarının yanında bulunan Kassam Tugayları savaşçıları (EPA)
Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları sırasında Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarının yanında bulunan Kassam Tugayları savaşçıları (EPA)
TT

Hamas, 2014 yılında esir aldığı İsrailli asker Hadar Goldin'in cenazesini teslim edecek

Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları sırasında Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarının yanında bulunan Kassam Tugayları savaşçıları (EPA)
Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları sırasında Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarının yanında bulunan Kassam Tugayları savaşçıları (EPA)

Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, bugün saat 14:00'te İsrailli asker Hadar Goldin'in cenazesini teslim edeceğini duyurdu.

Goldin'in cenazesinin dün Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta bir tünelde bulunduğu ifade edildi.

Diğer yandan İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir dün, on yıldan fazla bir süre önce Gazze'de öldürülen Goldin'in cenazesini alma sözü verdi.

Zamir, 2014 yılında Gazze'de altı hafta süren savaş sırasında öldürülen Hadar Goldin'in ailesiyle bir araya geldi. Goldin'in cesedi, ölümünden bu yana Gazze Şeridi'nde tutuluyordu. Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, “Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir bu akşam (cumartesi) Goldin'in ailesiyle bir araya geldi ve İsrail ordusunun şu ana kadar edindiği bilgileri onlara aktardı” denildi. İsrail ordusu, bu bilgilerin ne olduğu konusunda ayrıntı vermedi.

Açıklamada, “Genelkurmay Başkanı, kendisinin ve İsrail ordusunun Hadar'ı ve diğer tüm rehineleri geri getirme konusundaki kararlılığını yineledi” ifadesi yer aldı.

dcfrgt
İsrailli asker Hadar Goldin (İsrail medyası)

Bir başka İsrailli asker Oron Shaul, 2014 savaşında ölmüştü. Cesedi, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'in güneyine düzenlediği saldırının ardından çıkan son savaş sırasında bu yılın başlarında bulundu.

Önceki takaslarda Goldin ve Shaul'un cenazelerinin iadesi için yapılan çabalar başarısızlıkla sonuçlandı.

23 yaşındaki Goldin, Hamas tünellerini tespit etmek ve imha etmekle görevli bir İsrail biriminde görev yapıyordu. Kendisi, insani amaçlı 72 saatlik ateşkesin yürürlüğe girmesinden sadece birkaç saat sonra, 1 Ağustos 2014’te öldü.

İsrail ordusu, Goldin’in Kassam Tugayları’nın ateşi altında kaldığını ve savaşçıların onu öldürüp cesedini aldığını bildirdi.

İsrail, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için ABD'nin arabuluculuğunda yapılan ateşkes anlaşması kapsamında, kalıntılarını geri almaya çalıştığı ölü rehinelerin listesine Goldin'in adını da ekledi.

Kassam Tugayları yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nde kalan İsrailli rehine cesetlerinin çıkarılması için ek teknik ekip ve ekipmana ihtiyaç olduğunu belirtti.

Açıklamada, arabulucuların sorumlulukları vurgulanarak, Gazze Şeridi'nde ateşkesin devamını sağlayacak bir çözüm bulmaları gerektiği ifade edildi.

Ekim ayında imzalanan ateşkes anlaşması uyarınca Hamas, hareketin İsrail'e saldırısından bu yana Gazze Şeridi'nde tutulan 20 canlı rehinenin tamamını, İsrail'de tutulan yaklaşık 2 bin Filistinli mahkûm ve tutuklunun serbest bırakılması karşılığında teslim etti.

Ateşkes anlaşması ayrıca, 360 Filistinlinin cenazesi karşılığında 28 İsrailli rehinenin cesedinin teslimini de içeriyordu. 23 rehinenin cesedi 300 Filistinlinin cenazesi karşılığında teslim edildi, ancak Gazze Şeridi'ndeki sağlık yetkilileri bunların hepsinin kimliklerinin tespit edilmediğini söyledi.


Gazze ateşkesi ‘ikinci aşamaya geçme’ engeliyle karşı karşıya

Gazze şehrinde yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Gazze ateşkesi ‘ikinci aşamaya geçme’ engeliyle karşı karşıya

Gazze şehrinde yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yıkılan binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)

Arabulucular, Hamas'ın elinde tuttuğu İsrailli rehine cesetlerinin iadesi konusunda ilk aşamada yaşanan karmaşıklıklar nedeniyle, Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesi çağrısını giderek daha fazla dile getiriyor. Birinci aşama halen bir sonraki aşamanın ayrıntıları üzerinde uzlaşmaya varılamaması gibi karmaşık sorunlarla karşı karşıya. Tüm bunlar, İsrail’in geçtiğimiz ocak ayında yaptığı anlaşmayı bozması örneğinin tekrarlanabileceği endişelerini beraberinde getiriyor.

Ocak ayındaki ateşkes anlaşması üç aşamadan oluşuyordu. İlk aşama anlaşmanın imzalandığı tarihte başlamış ve 1 Mart'ta sona ermişti, ancak Hamas ve İsrail ikinci aşamaya nasıl geçileceği konusunda anlaşmaya varamamıştı.

O dönemde Hamas, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi ve hareketin elinde tuttuğu tüm canlı rehinelerin serbest bırakılmasını öngören ikinci aşamaya geçmek istiyordu. Bunun yerine İsrail, savaşı sona erdirme veya güçlerini geri çekme taahhüdünde bulunmadan birinci aşamanın uzatılmasını istedi ve 18 Mart'ta savaşı yeniden başlattı.

Mısır, ‘Gazze Şeridi’ndeki ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesi gerekliliği’ yönündeki çağrısını yineledi. Bu açıklama, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’tan cuma akşamı aldığı bir telefon görüşmesi sırasında yapıldı. Söz konusu ateşkes anlaşması, geçtiğimiz 10 Ekim’de yürürlüğe girmişti.

Ekim anlaşmasının birinci aşaması, askeri operasyonların durdurulmasını, İsrail ordusunun kısmi olarak geri çekilmesini, esir takası anlaşmasını ve Gazze’ye insani yardımların girişini kapsıyordu. Şimdiye kadar Gazze’deki Filistinli gruplar, İsrailli esirlerin 20’sini sağ olarak, 25’inin ise cesedini teslim etti. Ancak Refah Sınır Kapısı hâlâ açılmadı ve İsrail zaman zaman bölgeye hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor.

İsrail Ordu Radyosu’na konuşan bir kaynak, Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in, ‘Gazze’deki İsrailli esirlerin tümünün cenazeleri geri alınmadan, Hamas ile yapılan anlaşmanın bir sonraki aşamasına geçilmemesini; ayrıca bölgenin tamamen silahsızlandırılmasına yönelik operasyon tamamlanmadan Gazze’nin yeniden imarına kesinlikle izin verilmemesini tavsiye ettiğini’ belirtti.

İsrail, Gazze Şeridi'nin Filistin yönetimi tarafından yönetilmesini reddediyor ve teknokratik bir komitenin kurulmasını engelliyor, Washington ise uluslararası bir güç kurulmasını istiyor. Gözlemcilere göre, Gazze Şeridi'nin yeniden inşasının kaderi ise belirsizliğini koruyor.

z
İsrail'in yerle bir ettiği evlerin enkazı yakınında oturan Filistinliler (AFP)

Filistinli siyasi analist Ekrem Atallah, “İsrail’le yapılan anlaşmaların aşamalara bölünmesi, İsrail’e bu anlaşmaları bozma imkânı veriyor. Bu durum ocak anlaşmasında olduğu gibi daha önce Oslo Anlaşması’nda da yaşandı. İsrail, askeri gücünü kullanarak ve fiili durumu dayatarak Filistinlilerle adeta oyun oynuyor. Bu nedenle sonraki aşamaya geçmek bir düğüm gibi görünüyor” ifadelerini kullandı.

Oslo Anlaşması, Eylül 1993’te İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında imzalandı. Anlaşma, Filistin özerk yönetimi düzenlemelerine ilişkin ilkeler bildirisinden başlayarak, anlaşmazlıkların çözümü ve bölgesel programlarla ilgili İsrail-Filistin iş birliğiyle sona eren toplam 17 maddeden oluşuyor.

Atallah, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “İsrail'i Ekim anlaşmasının geri kalan aşamalarını uygulamaya zorlamak, arabulucular ve Arap ve İslam ülkeleri aracılığıyla ABD Başkanı Donald Trump'a anlaşmanın geri kalan şartlarını yerine getirme konusunda baskı uygulayarak başarılacaktır. Şu ana kadar, ABD'nin anlaşmayı uygulamaya istekli olduğu söylenebilir” dedi. Mevcut anlaşmanın önündeki engellerden de bahseden Atallah sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunların başında İsrail'in niyetleri, uluslararası gücün ayrıntılarına odaklanılması, görevlerinde değişiklik yapılması ve İsrail'in Gazze Şeridi'nde güvenlik operasyonları yürütmesine izin verilmesi geliyor. Bu durum, anlaşmayı destekleyen ülkeleri öfkelendiriyor.”

Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre, Washington pazartesi akşamı, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyelerine, en az iki yıl süreyle görev yapacak bir uluslararası görev gücü kurulmasını öneren bir karar taslağı sundu.

Washington, bu uluslararası gücün oluşturulmasının, anlaşmanın ikinci aşamasına geçilebilmesi için anahtar rol oynadığına inanıyor. Anlaşmanın bu aşaması, yönetişim, silahlar, uluslararası istikrar güçleri ve yeniden inşa konularını kapsıyor.

sdfrgt
Mısır'ın Şarm eş-Şeyh kentinde imzalanan ateşkes anlaşmasının imza töreninden (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Birkaç gün önce, Yedioth Ahronoth gazetesi, İsrailli kaynaklara dayandırdığı haberinde, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer'in, Amerikan yönetimiyle Gazze’de İsrail’in hareket özgürlüğünü sağlamasına yönelik bir anlaşma belgesi üzerinde müzakereler yürüttüğünü belirtti. Bu anlaşmanın amacı, İsrail’in hareket alanını belirleyecek bir çerçeve oluşturmak ve uluslararası gücün Hamas’ı silahsızlandırmada başarısız olması durumunda Amerika'nın garanti sağladığı önlemleri belirlemek.

Askeri ve stratejik uzman Tümgeneral Hamdi Behit, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “İsrail ile ateşkes anlaşmalarının ileri aşamalarına geçiş, ‘düğüm’ haline geldi. Bu, İsrail hükümetlerinin anlaşmaları aşamalara ayırmakta ısrar ettiklerinde alıştıkları bir davranış. Mevcut anlaşmayı ilerletme sorumluluğu arabuluculara aittir ve ABD, anlaşmanın garantörü olarak bunu uygulamaya istekli olmalıdır” şeklinde konuştu.

Behit sözlerine şu ifadelerle devam etti: “Hamas şu anda zor bir durumla karşı karşıya. Çünkü elindeki tüm canlı rehineleri teslim etti ve tüm cesetleri teslim etmeye yakın. Şimdi odak noktası, ikinci aşamaya geçmek ve anlaşmanın şartlarının tam olarak uygulanmasını sağlamak için kullanılabilecek silahların teslim edilmesi meselesi.”

Birkaç gün önce İstanbul’da, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Ürdün, Pakistan ve Endonezya dışişleri bakanlarının katıldığı genişletilmiş bir bakanlar toplantısı düzenlendi. Toplantıda, ateşkesin pekiştirilmesi ve Trump girişimi ile ardından gelen Şarm eş-Şeyh Deklarasyonu’nun uygulanmasının takibi ele alındı. Ayrıca, Riyad'da düzenlenen İki Devletli Çözümün Uygulanması için Uluslararası Koalisyon'un son toplantısının sonuçları da müzakere edildi.