İsrail ve İran arasındaki ‘suikast savaşı’ şiddetleniyor mu?

ABD medyasında, İran'da gerçekleşen bombalamalarla ilgili Mossad'a atıfta bulunuluyor.

İran son dönemde çok sayıda Devrim Muhafızları komutanını kaybetti. (AFP)
İran son dönemde çok sayıda Devrim Muhafızları komutanını kaybetti. (AFP)
TT

İsrail ve İran arasındaki ‘suikast savaşı’ şiddetleniyor mu?

İran son dönemde çok sayıda Devrim Muhafızları komutanını kaybetti. (AFP)
İran son dönemde çok sayıda Devrim Muhafızları komutanını kaybetti. (AFP)

Ahmed Mustafa
İran'ın güneyindeki Firuzabad kentinde geçtiğimiz salı günü bir kimya fabrikasında büyük bir patlama yaşandığı bildirildi. Haber, İngiliz ‘Daily Mail’ gazetesinde yayımlandı. Yerel yetkililer, patlamanın bir amonyak tankındaki sızıntıdan kaynaklandığını açıkladı. 133 fabrika işçisi hastaneye kaldırılırken yaralıların durumunun ağır olmadığı kaydedildi. Yaralılardan 114'ü salı akşamı hastaneden ayrıldı. Gazete, İranlı yetkililerin bu ve benzeri patlamaları genellikle yaptırımlar nedeniyle zaten kötüleşen altyapı sorunlarına bağladığını belirtti. Ancak geçtiğimiz aydan bu yana İran'da meydana gelen olaylar, İsrail'in İran'a karşı yürüttüğü ‘gizli savaşın’ hızlandığına işaret ediyor.
ABD menşeili ‘New York Times’ gazetesi tarafından salı günü yayımlanan bir haberde İsrail'in iki İranlı bilim insanını zehirleyerek öldürmek konusundaki sorumluluğunun ortadan kaldırılamayacağı vurgulandı. Gazetenin haberinde, ‘İran'ın şüphelerinin doğruluğu kanıtlanırsa, İsrail'in tezine göre, Tahran nükleer silah edinmeye yaklaştıkça sıklığı artan İsrail'in İran içinde yürüttüğü gizli savaşın sonuçları olacak’ ifadeleri yer aldı.
İran İsrail'i söz konusu operasyonlarla ilgili resmi olarak suçlamamasına rağmen, İsrail medyasının hedeflerle ilgili yayınladığı haberlerde, çoğunun İran Devrim Muhafızları El Aksa Tugayı'ndan olduğuna işret edilmesi şüpheleri arttırdı. Bunların arasında Tel Aviv'in yurt dışındaki vatandaşlarını ve çıkarlarını hedef almaktan sorumlu gördüğü Devrim Muhafızları'ndan bir general de bulunuyor.

Gizemli kazalar
İki bilim insanı, Eyüp Entezari ve Kamran Ağamollai’nin bu ayın başlarında, yiyecek veya içecekten kaynaklanan zehirlenme belirtilerinin ardından ölümlerinin ‘gizemli koşullarda’ gerçekleştiği ifade edildi.
New York Times gazetesi, ismi açıklanmayan bir İranlı yetkili ve hükümetle bağlantılı diğer iki kişinin, “İran, İsrail'in onları yiyeceklerine zehir koyarak öldürdüğüne inanıyor" dediğini aktardı. Ölümleri daha da gizemli hale getiren ise İsrail medyası ve yurt dışındaki Farsça haber kanallarının Ağamollai’nin Natanz'daki İran nükleer tesisinde çalıştığı yönündeki haberleriydi. Mevcut bilgilere göre Ağamollai bir jeoloji mühendisiydi ve doktora eğitimi alıyordu. Jeolojik bölgeler, pratikte uranyum alanlarının araştırılması veya testler için uygun alanların belirlenmesi ile ilişkilendiriliyor.
Entezari’ye gelince; Ağamollai’nin ölümünden iki gün önce, geçtiğimiz Mayıs ayının sonunda vefat eden 35 yaşındaki genç adam, uzay mühendisliği ve uzay araştırmaları alanında doktora yapıyordu. The New York Times’a göre Entezari, başkent Tahran'ın güneydoğusundaki Yezd kentindeki bir hükümet araştırma merkezinde füzeler ve uçak türbinleriyle ilgili projeler üzerinde çalıştı.
Entezari, iş insanı bir tanıdığı tarafından Yezd şehrinde davet edildiği bir yemeğe katıldıktan sonra zehirlenme belirtileri gösterdi. Olaydan sonra, akşam yemeğine ev sahipliği yapan kişi ortadan kayboldu ve halen İranlı yetkililer tarafından aranıyor.
Ağamollai, 2 Haziran'da Tahran'a yaptığı bir iş gezisinden sonra, hastalık semptomları görülmeden ve durumu hızla kötüleşmeden önce Tebriz'e dönüyordu. Bir arkadaşının gazeteye aktardığına göre, sağlığı ciddi şekilde bozulmadan önce hastaneye kaldırıldı ve ölümünden önce tüm hayati organları iflas etti.
Söz konusu iki ölüm dışında, son birkaç hafta içinde en az beş kişi olmak üzere, İran Devrim Muhafızları saflarında birçok subay yaşamını yitirdi. 22 Mayıs'ta başkent Tahran'da Albay Hasan Seyid Hüdayi evinin önündeyken motosikletli iki kişi tarafından kurşunlanarak öldürüldü.
26 Mayıs'ta Tahran'ın doğusundaki Parçin askeri bölgesindeki İran Savunma Bakanlığı'na ait bir araştırma merkezinin bulunduğu alana SİHA saldırısı yapıldı. Alan, askeri bir kompleksin içinde yer alıyordu ve saldırıda araştırma merkezinin bir kısmı tahrip edildi, bir asker ise hayatını kaybetti. 

Gizli savaş
New York Times’a göre İran'ın bu ve diğer ölümlerin planlandığı yönündeki şüpheleri doğruysa bu, iki tarafın birbirini hedef almaya çalıştığı ve doğrudan bir savaşa girmekten kaçındıkları için son derecede gizliliğe bağlı kalınılacak İran ve İsrail arasındaki gizli bir savaş olacak.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, her ne kadar İsrail bu operasyonları gerçekleştirdiğini resmi olarak açıklamasa da iki zehirlenme vakası nadir olarak nitelendiriliyor. İsrail istihbarat servisi (Mossad) daha önce söz konusu yöntemi 2007 yılında önde gelen İranlı nükleer bilim insanı Ardeşir Hasanpur’a suikast düzenlemek için kullandı. Tel Aviv sorumluluğu üstlenmese de ABD istihbarat servisleri, Hasanpur'un İsrail tarafından hedef alınanlar listesinde olduğunu doğruladı.
Söz konusu gizli savaşın hız kazanmasıyla Tel Aviv, İran ajanlarının Türkiye'deki İsraillileri hedef almasından korkuyor. Bu nedenle iki gün önce, ülke içindeki ve Türkiye'deki vatandaşlarına, İran ajanlarından gelebilebilecek bir tehlike ile karşı karşıya olmaları nedeniyle seyahat etmemelerini tavsiye etti. İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, İstanbul'da kendilerini hedef alan çok sayıda saldırının engellendiğine işaret ederek, Türkiye'deki İsraillileri derhal ülkelerine dönmeye çağırdı.



Gizli belgelerde Batı’yı kararsız bırakan seçimin 30. yıldönümü: Zerval’ın Cezayir zaferi

Eski Cezayir Cumhurbaşkanı Liamin Zeval, 1997 parlamento seçimlerinde oyunu kullanıyor (AFP)
Eski Cezayir Cumhurbaşkanı Liamin Zeval, 1997 parlamento seçimlerinde oyunu kullanıyor (AFP)
TT

Gizli belgelerde Batı’yı kararsız bırakan seçimin 30. yıldönümü: Zerval’ın Cezayir zaferi

Eski Cezayir Cumhurbaşkanı Liamin Zeval, 1997 parlamento seçimlerinde oyunu kullanıyor (AFP)
Eski Cezayir Cumhurbaşkanı Liamin Zeval, 1997 parlamento seçimlerinde oyunu kullanıyor (AFP)

Bugün, Liamin Zerval’ın Cezayir’de Cumhurbaşkanlık seçimlerini kazanmasının 30. yıldönümü. 1991’de Kurtuluş Cephesi’nin kazandığı seçimlerin iptalinin ardından yaşanan krizin ardından, Zerval’ın sandığa gitme kararı Cezayir siyasetinde bir dönüm noktası oldu. O dönemde muhalifler, ordu destekli yönetimin halk desteğinden yoksun olduğunu belirtiyordu. Zerval ise bu argümanı ortadan kaldırdı.

Bu karar büyük bir risk içeriyordu. Kan gölüne dönen Cezayir’de silahlı gruplar oy kullanacakları tehdit ediyor, ana muhalefet partileri ise seçimleri boykot çağrısıyla sabote etmeye çalışıyordu. Buna rağmen Zerval meydan okudu. Cumhurbaşkanlığı kazan sürpriz olmasa da, halkın tehditlere rağmen sandığa gitmesi ve yüksek katılım sağlaması büyük bir sürprizdi. Bu, “terör korkusunu” yıkmak anlamına geliyordu.

Zerval, böylece Cezayir yönetimine bir tür “meşruiyet” kazandırarak terör dönemini sona ermeye başladı. Ertesi yıl düzenlenen parlamento seçimleriyle 1991’de iptal edilen seçimlerin etkisi tamamen silindi. Ordu, silahlı grupları yenilgiye uğrattı ve çoğu, Zerval’ın halefi Buteflika’nın 1999’da çıkardığı af yasasından yararlandı.

Bugün genç kuşaklar, 1990’ların kanlı dönemini ve Zerval’ın seçim zaferinin önemini hatırlamayabilir. “Şarku’l Avsat”, İngiltere Ulusal Arşivi’nden ortaya çıkan belgeler ışığında, 1995 Kasım’ında Zerval’ın zaferini mercek altına alıyor.

de
1995 Cezayir seçimlerinin sonuçlarına ilişkin İngiliz belgesinin bir kopyası (Şarku’l Avsat)

Gizli belgeler, Zerval’ın zaferinin Batı’da kafa karışıklığı yarattığını gösteriyor. Fransa, resmi olarak “tebrik” mesajı göndermekten kaçındı; İngiltere ise Kraliçe II. Elizabeth’in mesaj göndermesini uygun bulmadı, ancak Başbakan bir tebrik iletecekti.

17 Kasım 1995 tarihli bir İngiliz belgesine göre, Zerval oyların %61,34’ünü alarak kesin bir zafer kazandı. Belgede, üç yıldır süren terör ve baskıya rağmen katılımın %75 ile beklentilerin çok üzerinde gerçekleştiği belirtiliyor. Katılım özellikle kadınlar ve gençler arasında yüksekti; bu da yönetim için açık bir mesaj taşıyordu: “Sessiz çoğunluk, laik bir devlette barış içinde yaşamak istiyor.”

Rakip aday Mahfuz Nahnah ise oyların yalnızca %25,38’ini alabildi; yani seçmenlerin büyük çoğunluğu İslami yönetimi reddetti. Ana muhalefet partilerinin boykot çağrısı işe yaramadı; aksine, rejim bu durumdan fayda sağladı. Seçimin meşruiyeti beklenenden daha güçlüydü ve boykot eden partiler uzlaşma mesajları verdi.

Seçimlerin güvenli ve düzenli geçmesi için geniş çaplı askeri ve polis önlemleri alındı. Bazıları seçimlere hile karıştırıldığını iddia etse de, belgeler sürecin dürüst ve şeffaf olduğunu, sonuçların teknik olarak doğru olduğunu gösteriyor. Ancak analistler, Zerval’ın askeri desteğin gölgesinden çıkıp çıkamayacağı konusunda temkinliydi.

Belgeler göre , Zerval’ın hem diyalog hem de terörle mücadeleye dayalı ikili politikayı sürdüreceğini, ancak önceliğinin terörle mücadele olacak. 1996 parlamento seçimleri, boykot eden muhalefet için bir teşvik unsuru olabilirdi, ancak İslami Kurtuluş Cephesi’nin yeniden rehabilitasyonu uzak durdu. Uzun vadeli istikrar konusunda sosyal ve ekonomik sorunların çözülmemiş olması endişe yarattı.

Uluslararası tepkiler “temkinli iyimserlik” şeklindeydi. Avrupa Birliği, yüksek katılım ve şiddetsiz seçimlerden memnundu ve reform programlarına desteğini sürdürmeyi planlıyordu.

Fransa, resmi olarak ılımlı bir tepki verdi; Chirac mesaj gönderecek, ama “tebrik” kelimesini kullanmayacaktı. Özel olarak, Fransız hükümeti sonuçtan memnundu; yüksek katılım, İslami Kurtuluş Cephesi ve Sosyalist Güçler Cephesi’ni zayıflatmıştı.

İngiltere başbakanı tebrik mesajında siyasi diyaloğa başlama isteği ve İngiliz şirketlerinin (BP’nin milyar dolarlık ihaleye girmesi) çıkarlarına değindi. Kraliçe’nin mesaj göndermesi ise askeri rejimin sicili nedeniyle uygun görülmedi.

Zerval’ın 30 yıl önceki zaferi, Cezayir’de terör korkusunu aşan bir halk iradesinin simgesi olarak tarihe geçti.


Trump'ın Afrika'dan Sorumlu Kıdemli Danışmanı Boulos: Sudan'daki savaş dünyanın en büyük insani krizi

Faşir’in HDK’nın eline geçmesinin ardından kentten kaçan Sudanlılar (AFP)
Faşir’in HDK’nın eline geçmesinin ardından kentten kaçan Sudanlılar (AFP)
TT

Trump'ın Afrika'dan Sorumlu Kıdemli Danışmanı Boulos: Sudan'daki savaş dünyanın en büyük insani krizi

Faşir’in HDK’nın eline geçmesinin ardından kentten kaçan Sudanlılar (AFP)
Faşir’in HDK’nın eline geçmesinin ardından kentten kaçan Sudanlılar (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump'ın Afrika'dan Sorumlu Kıdemli Danışmanı Massad Fares Boulos, Sudan'daki savaşı ‘dünyanın en büyük insani krizi’ olarak tanımladı. Boulus, Fransız Haber Ajansı AFP’ye yaptığı açıklamada diplomatik çabaların barışa doğru ilerleme sağlamasını umduğunu söyledi.

Sudan’da 2023 yılının nisan ayında Abdulfettah el-Burhan liderliğindeki ordu ile eski yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında savaşın patlak vermesinden bu yana, on binlerce kişi hayatını kaybetti ve yaklaşık 12 milyon kişi yerinden edildi.

HDK, geçtiğimiz ekim ayı sonlarında, Sudan’ın Darfur bölgesinin batısında yer alan stratejik öneme sahip olan Faşir şehrini 18 ay süren kuşatmanın ardından ele geçirdi. Bu süreçte toplu katliamlar ve cinsel şiddet olayları yaşandığına dair haberler basına yansıdı.

dsfrg
Faşir’deki çatışmalardan kaçarak Tavile’deki bir mülteci kampına sığınan çocuklar, 3 Kasım 2025 (AP)

Boulos, Katar’ın başkenti Doha'da AFP’ye, Sudan'daki çatışmanın ‘günümüz dünyasındaki en büyük insani kriz ve en büyük insani felaket’ olduğunu söyledi.

Trump'ın Afrika'dan Sorumlu Kıdemli Danışmanı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Faşir’de özellikle son iki-üç hafta içinde yaşananları ve o videoları hepimiz gördük. O haberleri gördük. Bu zulümler kesinlikle kabul edilemez. Bu durum bir an önce sona ermeli.”

Washington, savaşan tarafları Sudan'da ateşkes ilan etmeye çağırdı.

Ordu yanlısı Sudan hükümeti, ABD'nin ateşkes önerisiyle ilgili toplantının ardından savaşa devam edeceğini açıkladı.

HDK ise arabulucuların insani ateşkes önerisini kabul ettiğini duyururken, savaşmaya devam ediyor.

ABD'nin Sudan'daki arabulucu ortaklarıyla birlikte her iki tarafı da ‘üç aylık insani ateşkes’ üzerinde anlaşmaya çağırdığını söyleyen Boulos, ‘ateşkesin tartışıldığı ve müzakere edilmek üzere olduğunu’ belirterek, Tarafları bu öneriyi kabul etmeye ve gecikmeksizin derhal uygulamaya koymaya çağırdıklarını söyledi.

xssadf
Faşir’deki HDK üyeleri (AFP)

ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır, geçtiğimiz eylül ayında, önce insani yardım için ateşkes, ardından kalıcı ateşkes ve sivil yönetime geçiş için ortak bir bildiri yayınladı. Ancak bildiride savaşan tarafların hiçbirinin geçiş sürecine katılmayacağı belirtildi.

Boulos, ABD’nin ortaklarıyla birlikte, sivil yönetime geçiş de dahil olmak üzere daha geniş kapsamlı plan konusunda ‘önümüzdeki haftalarda bazı ilerlemeler kaydetmeyi’ umduğunu belirtti.

ABD’li yetkili, ‘en büyük önceliğin insani boyut ve insani ateşkes olmaya devam ettiğini’ vurguladı.


Irak’ın yeni parlamentosunda ‘siviller’ yok

IKBY’deki bir sandıkta oy kullanan bir seçmen (AFP)
IKBY’deki bir sandıkta oy kullanan bir seçmen (AFP)
TT

Irak’ın yeni parlamentosunda ‘siviller’ yok

IKBY’deki bir sandıkta oy kullanan bir seçmen (AFP)
IKBY’deki bir sandıkta oy kullanan bir seçmen (AFP)

Irak’ta geçtiğimiz hafta yapılan genel seçimlerde sadece Basra'daki Fav-Zaho İttifakı adayının bir sandalye kazandığı muhalefet kanadındaki üç ittifakın ezici bir yenilgiye uğramasıyla yeni parlamentoda sivil güçlerin temsiliyeti tamamen ortadan kalktı.

Sivil ittifaklar arasında Bedil, Sivil Demokratik Hareket, Fav-Zako ve Medeniyyun yer alıyordu ve yaklaşık 389 aday vardı. Ancak bu adayların çoğu, ittifak liderlerinin ‘sıfır’ olarak nitelendirdiği sonuçlar aldı.

Adaylar, geleneksel partilerin sahip olduğu etki ve finansman ağlarının belirleyici bir rol oynadığını, sivil güçlerin ise iç çekişmelerden ve zayıf organizasyon ve finansmandan şikayet ettiğini söylediler. Ayrıca, destekçileri arasındaki güven eksikliği ve katılımın azalmasının kazanma şanslarını düşürdüğünü de eklediler.

Adaylar, yenilgilerinin ‘seçimler adaletsizliğin olması’, siyasi finansmanın denetlenmemesi ve nüfuzlu grupların seçmenler üzerinde baskı kurmasından kaynaklandığını söylediler.