Irak’ta Sadr krizi çözülecek mi?

Iraklı liderler Sadr krizini kontrol altına almak için harekete geçti

Sadr (AA)
Sadr (AA)
TT

Irak’ta Sadr krizi çözülecek mi?

Sadr (AA)
Sadr (AA)

Irak’ta (Şii) Koordinasyon Çerçevesi, Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr’ın Meclis’ten çekilmesini görmezden geliyor. Koordinasyon Çerçevesi, grup içi görüş ayrılıklarına rağmen hükümet kurma sürecini devam ettirmek için harekete geçti. Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih, Başbakan Mustafa el-Kazımi ve Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Faik Zeydan, Sadr krizini kontrol altına almak için bir girişim başlatmaya hazırlanıyor.
Salih, Kazımi ve Zeydan ‘ülkenin genel durumunu görüşmek’ amacıyla önceki gün bir araya geldi.
Şarku’l Avsat’ın Cumhurbaşkanlığına yakın bir kaynaktan edindiği bilgilere göre, Sadr Hareketi’ne mensup 75 milletvekilinin istifası ile ortaya çıkan krizin yansımaları üzere Salih, Kazımi ve Zeydan ile görüşmesinin ardından yeni bir girişim başlatmaya çalışıyor. Kriz, Irak’taki siyasi sistemin kota ve uzlaşma temeli üzerine inşa edildiği 2003’ten bu yana yaşanan en büyük kriz olarak kabul ediliyor. Sadr 8 ay boyunca ulusal çoğunluk hükümetinin kurulması yolunda mesafe alabilmek için çabaladı.
Irak Meclis Başkanı İkinci Yardımcısı ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) yöneticilerinden Şahvan Abdullah dün yaptığı açıklamada, Mukteda es-Sadr liderliğindeki Sadr Hareketi, Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi liderliğindeki Sünni Egemenlik İttifakı ve KDP’nin bir araya gelerek kurduğu, üçlü ittifak adıyla da bilinen Vatanı Kurtarma İttifakı’nın dağıldığını duyurdu. Abdullah, “Üçlü ittifak isminde bir ittifak artık yok” dedi.
Abdullah, Sadr Hareketi milletvekillerinin Meclis dışında kalmaya devam etmesi halinde Koordinasyon Çerçevesi’nin Meclis’teki sandalye sayısında gözle görülür bir artış olacağına işaret ederek, Sünni Egemenlik İttifakı ve KDP’nin aralarındaki müttefiklik ilişkisini devam ettirerek Koordinasyon Çerçevesi karşısında yeni bir ‘engelleyici üçte bir’ bloğu kurma ihtimalini göz ardı etmediğini söyledi. Abdullah ‘engelleyici üçte bir’ ifadesiyle Koordinasyon Çerçevesi’nin Meclis’te sahip olduğu üçte birlik çoğunluğu kullanarak cumhurbaşkanı seçim oturumunu engellemesine atıfta bulunuyor.
Abdullah, önümüzdeki dönemde KDP ve Koordinasyon Çerçevesi arasında muhtemel bir anlaşma yapılmasının imkân dahilinde olup olmadığı sorusuna, “Koordinasyon Çerçevesi’nin geleceğe dönük planlarıyla ilgili elimizde veri yok. Fakat Sadr ve geniş tabanlı partisi Meclis’te olmasa da hâlâ sokak üzerinden varlık gösteriyor. Mantık, Sadr Hareketi ile istişare ederek hükümet kurmayı gerektirir. Çünkü Hareket en yüksek oyları aldı” diye yanıt verdi.
Siyasi gözlemcilerin değerlendirmesine göre, Abdullah’ın bu açıklamaları, KDP’nin Sadr Hareketi ile istişare etmeden Koordinasyon Çerçevesi ile yola devam etmesinin mümkün olmadığı anlamına geliyor. Özellikle Yüksek Federal Mahkeme’nin son dönemde KDP’nin cumhurbaşkanı adayı ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) petrol ve gaz ihraç etmesi hususunda Erbil ve Koordinasyon Çerçevesi’ni karşı karşıya getiren kararlarının gölgesinde, KDP’nin Sadr ile kurduğu ittifakın sona ermesinin ardından Koordinasyon Çerçevesi ile alternatif bir ittifak kurmasına ihtimal verilmiyor.
Sadr Hareketi’nin Meclis’ten çekilmesini görmezden gelen Koordinasyon Çerçevesi çatısı altındaki Fetih Koalisyonu yöneticilerinden Hamıd el-Musevi’nin bir televizyon programında (Sünni) Egemenlik İttifakı ve Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi ile KDP lideri Mesud Barzani hakkında yakışıksız nitelemeler kullanması KDP ve Egemenlik İttifakı tabanında tepkilere yol açtı. Koordinasyon Çerçevesi ile söz konusu iki grubu karşı karşıya getiren Musevi’nin sözleri, Fetih Koalisyonu lideri Hadi el-Amiri açıklama yapmaya sevk etti. Amiri, Musevi’nin ‘sorumsuz açıklamasının’ Fetih Hareketi’ni bağlamadığını söyledi. Amiri’nin bu çıkışı, Kürt ve Sünni gruplarla yeni bir sayfa açma arzusu olarak değerlendirildi.
Hadi el-Amiri liderliğindeki Fetih Koalisyonu, Nuri el-Maliki liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu, Kays el-Hazeli liderliğindeki Asayib Ehlil Hak, Ammar el-Hekim liderliğindeki Devlet Güçleri Koalisyonu, Haydar el-İbadi liderliğindeki Nasr Koalisyonu ve Falih el-Feyyad liderliğindeki Ata Hareketi’nin oluşturduğu Şii Koordinasyon Çerçevesi diğer müttefikleriyle (Kürt müttefiki Bafıl Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Sünni müttefiki Müsenna Samarrai liderliğindeki Azim Koalisyonu ve Riyan el-Keldani liderliğindeki Babilliler Grubu) bir toplantı gerçekleştirdi. Koordinasyon Çerçevesi yaptığı açıklamada, söz konusu toplantıda güncel siyasi durumun ve tüm ulusal güçlerin katılımıyla anayasal kazanımların tamamlanmasını hızlandırma yollarının ele alındığını bildirdi. Açıklamada, “Katılımcılar anayasal kazanımların tamamlanması, cumhurbaşkanının seçilmesi ve Iraklıların taleplerini karşılayabilecek, saygın bir hayat sağlayacak ve herkesin istikrar ve güvenliğini koruyacak uyumlu bir hükümetin kurulması için önümüzdeki dönemin önemli olduğunu ve pratik adımların hızlandırılması gerektiğini vurguladı” ifadelerine yer verildi.
Koordinasyon Çerçevesi ayrıca siyaset sahnesindeki tüm aktif grupları diyaloğa katılma çağrısında bulunarak, bir sonraki hükümetin güçlü, hizmet veren, ülkenin birlik ve egemenliğini koruyan ve Irak’ın bölgedeki konumunu ve rolünü korumaya katkı sunan bir hükümet olması gerektiği inancından hareketle tüm taraflarla bir araya gelmeye hazır olduğunu belirtti.



Suriye'nin Humus kentindeki bir camide patlama: 8 ölü, saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlendi

Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
TT

Suriye'nin Humus kentindeki bir camide patlama: 8 ölü, saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlendi

Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)
Patlama sonucu Suriye’nin orta kesimindeki Humus kentinde bulunan bir caminin içinde meydana gelen yıkım (SANA)

Suriye’nin orta kesimindeki Humus’ta, Alevi çoğunluğun yaşadığı bir mahallede bulunan camide cuma namazı sırasında meydana gelen patlamada en az sekiz kişi hayatını kaybetti. Saldırıyı Saraya Ensar el-Sünne üstlenirken, yetkililer faillerin hesap vereceğini bildirdi.

Bu saldırı, geçiş yönetiminin yaklaşık bir yıl önce iktidara gelmesinden bu yana bir ibadethaneyi hedef alan ikinci saldırı oldu. Haziran ayında Şam’da bir kilisede düzenlenen intihar saldırısında 25 kişi yaşamını yitirmiş, o saldırıyı da yine aşırıcı Saraya Ensar el-Sünne üstlenmişti.

Suriye İçişleri Bakanı Enes Hattab, Humus’taki patlamanın arkasındaki tarafın “kim olursa olsun” adalet önüne çıkarılacağını belirterek, saldırının Suriye’de güvenlik ve istikrarı sarsmayı hedeflediğini söyledi. İbadethanelerin hedef alınmasını “alçakça ve korkakça bir eylem” olarak niteledi.

Şarku’l Avsat’ın Resmi Suriye Haber Ajansı SANA’dan aktardığı habere göre ülkenin üçüncü büyük kenti Humus’ta Vadi ez-Zeheb Mahallesi’ndeki İmam Ali bin Ebu Talib Camii’nde meydana gelen patlamada sekiz kişi hayatını kaybederken 18 kişi yaralandı.

Patlamada başı ve sırtı şarapnel parçalarıyla yaralanan ve Humus’taki Karam el-Luz Hastanesi’nde tedavi gören 47 yaşındaki Usame İbrahim, AFP’ye, “Cuma namazındaydım; yalnızca güçlü bir patlama ve yoğun bir basınç duydum” dedi. Başındaki bandajları işaret eden İbrahim, “Her yer gözümde kıpkırmızı oldu… Yere düştüm, başımdan kan aktığını gördüm… O an ne olduğunu anlayamadım” diye konuştu. Kan izleri arasında caminin kapısına doğru ilerlediğini, cemaatten yükselen çığlıklar ve inlemeler eşliğinde gençler tarafından hastaneye götürüldüğünü anlattı.

İçişleri Bakanlığı, “terör saldırısının” namaz sırasında gerçekleştiğini belirterek, “ilgili birimlerin failleri yakalamak üzere soruşturma ve delil toplama çalışmalarına başladığını” açıkladı.

Saraya Ensar el-Sünne, Telegram’da yayımladığı mesajda, “Sarayâ Ensar el-Sünne mücahitleri, başka bir gruptan mücahitlerle birlikte, Nusayrilere ait Ali bin Ebu Talib içinde bir dizi patlayıcıyı infilak ettirdi” ifadelerini kullandı. Beşar Esad yönetiminin 2024 sonunda devrilmesinin ardından kurulduğunu belirten grup, “Saldırılarımız artarak sürecek ve tüm kâfirler ile mürtedleri hedef alacak” dedi.

SANA’nın bir güvenlik kaynağına dayandırdığı habere göre, ilk bulgular patlamanın cami içine yerleştirilen patlayıcı düzeneklerden kaynaklandığını gösteriyor. Olay yerinden yayımlanan görüntülerde, caminin bir köşesindeki duvarın alt kısmında bir gedik, duvarın bir bölümünü kaplayan siyah duman izleri, etrafa saçılmış halı parçaları ve kitaplar ile kırılmış pencere camları görüldü. Güvenlik güçleri caminin çevresini kordon altına aldı; içerideki ekipler, patlamanın olduğu alanı kırmızı şeritle çevreledi.

“Etrafımda şarapnel parçaları”

Ayağından yaralanan ve hastanede tedavi gören seyyar kitap satıcısı 38 yaşındaki Gadi Maruf da AFP’ye, patlamanın imamın hutbe için minbere çıkmasıyla meydana geldiğini söyledi. Maruf, “Çok büyük bir patlamaydı; etrafımda şarapnel parçalarının uçuştuğunu gördüm” dedi.

Suriye Dışişleri Bakanlığı, yayımladığı açıklamada “korkakça suç eylemini” kınayarak, bunun “güvenliği ve istikrarı bozma, Suriye halkı arasında kaos yayma girişimlerinin bir parçası” olduğunu vurguladı. Açıklamada, “terörle her tür ve biçimde mücadele” konusundaki kararlılık yinelenirken, “bu tür suçların devletin güvenliği tesis etme, vatandaşları koruma ve failleri hesap verme çabalarını durduramayacağı” ifade edildi.

Riyad, Beyrut ve Amman başta olmak üzere birçok başkent saldırıyı kınadı. Saldırı, son aylarda yaşanan şiddet olaylarının ardından Suriye’deki azınlıkların endişelerini artırdı.

sx scx
Patlama sonucu Humus’un Vadi ez-Zeheb Mahallesi’ndeki İmam Ali bin Ebu Talib Camii’nin içinde meydana gelen yıkım görülüyor (SANA)

Sünni çoğunluğa sahip Humus’ta Alevi çoğunluklu mahalleler de bulunuyor. 2011’de başlayan Suriye iç savaşının ilk yıllarında şiddetli çatışmalara sahne olan kentte, geçen ay kırsaldaki bir köyde bir çiftin öldürülmesinin ardından mezhepsel gerginlik ve çatışmalar yaşanmış; çiftin aşireti suçu Alevilere atfetmişti. Ancak İçişleri Bakanlığı daha sonra olayın adli saiklerle işlendiğini açıklamıştı.

Bu cinayetin ardından Lazkiye kıyı kentinde ve Alevi çoğunluklu diğer bölgelerde binlerce Alevi, Humus ve başka yerlerde azınlıklara yönelik saldırıları protesto etmişti. Esad yönetiminin devrilmesinden bu yana, Esad’ın mensubu olduğu Alevi topluluğuna yönelik saldırıların arttığı belirtiliyor.

Mart ayında Suriye kıyı kesiminde mezhepsel arka planlı şiddet olaylarında, Suriye medyasına göre çoğu Alevi olmak üzere yaklaşık 1700 kişi hayatını kaybetti. Yetkililerce görevlendirilen bir soruşturma komisyonu, Temmuz ayında, şiddet olaylarına karıştığı şüphesi bulunan 298 kişinin kimliğinin belirlendiğini; isimleriyle birlikte 1426 Alevinin yanı sıra 238 güvenlik ve ordu mensubunun öldürüldüğünü açıkladı.

Gözaltındakilerin serbest bırakılması

Şiddet olaylarından önce ve sonra, eski yönetimle bağlantı iddiasıyla Alevi çoğunluklu bölgelerde geniş çaplı gözaltılar yapılmıştı. Resmî Suriye televizyonu, cuma günü Lazkiye’de “savaş suçlarına karışmadıkları tespit edilen” 70 kişilik ilk grubun serbest bırakıldığını, devamının geleceğini duyurdu.

Temmuz ayında, güneydeki Süveyda vilayetinde Dürzi azınlığa yönelik mezhepsel şiddet olaylarında, Suriye medyasına göre 789’u Dürzi sivil olmak üzere iki binden fazla kişi hayatını kaybetti. Haziran ayında ise Şam’ın Duveyla semtindeki Mar İlyas Kilisesi’nde namaz sırasında düzenlenen intihar saldırısında 25 kişi ölmüştü. Yetkililer, ülkede birlikte yaşamı ve tüm bileşenlerin korunmasını vurgulamayı sürdürüyor.

Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, Esad’ın devrilmesinin birinci yıl dönümünde yaptığı konuşmada, “güçlü bir Suriye” inşa etmek için Suriyelilerin çabalarını birleştirmesinin önemine dikkat çekti ve halkın fedakârlıklarına “yakışır” bir gelecek çağrısı yaptı. İktidardaki ilk yılını geride bırakan Şara, yönetimini pekiştirmek için çeşitli adımlar atsa da, ülkenin birliğini koruma ve güvenliği tüm topraklarda tesis etme konusunda ciddi bir sınavla karşı karşıya bulunuyor.


İsrail polisi: Filistinlilerin saldırısında iki kişi öldü

İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
TT

İsrail polisi: Filistinlilerin saldırısında iki kişi öldü

İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)
İsrail polis araçları, Batı Şeria'da düzenlenen bir baskın sırasında (Arşiv-Reuters)

İsrail yetkilileri bugün, kuzey İsrail'de bir Filistinli tarafından gerçekleştirilen bıçaklı ve araçla saldırıda iki kişinin öldüğünü açıkladı.

 İşgal altındaki Batı Şeria'da İsrail polisi (Reuters)Batı Şeria'da İsrail polisi (Reuters)

İsrail acil servisleri, yaklaşık 68 yaşında bir adamın araç çarpması sonucu hayatını kaybettiğini bildirdi.

İsrail kamu yayın kuruluşu Kan ise yaklaşık 20 yaşında bir kadının bıçaklanarak öldürüldüğünü duyurdu.

 Ayrıca, iki kişinin de hafif yaralandığı belirtildi.

İsrail polisi, şüpheli saldırganın işgal altındaki Batı Şeria'da yaşayan bir Filistinli olduğunu açıkladı.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, orduya saldırganın memleketi olan Batı Şeria'daki Kabatiye kasabasında operasyon başlatma emri verdi.

Ofisinden yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: "Savunma Bakanı Yisrael Katz, cani teröristin geldiği Kabatiye’ye karşı İsrail ordusuna güçlü ve derhal harekete geçme talimatı verdi. Amaç, tüm teröristleri tespit edip etkisiz hale getirmek ve kasabadaki terörist altyapıyı çökertmektir."


Suriye Dışişleri Bakanlığı: SDG ile yapılan görüşmeler somut sonuç vermedi

Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı: SDG ile yapılan görüşmeler somut sonuç vermedi

Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)
Kamışlı şehrinde düzenlenen askeri geçit töreninde SDG mensupları, (Arşiv- Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkili bugün yaptığı açıklamada, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yapılan görüşmelerin henüz somut sonuç vermediğini belirterek, ülkenin kuzeydoğusundaki kurumların devlet kurumlarına entegre edilmesi konusundaki söylemlerin, icraat adımları atılmadan teorik ifadelerden ibaret kaldığını kaydetti.

Suriye Haber Ajansı'na (SANA) konuşan kaynak, Suriye'nin birliğine yapılan tekrarlanan vurgunun, ülkenin kuzeydoğusundaki gerçeklikle çeliştiğini, burada devlet çerçevesinin dışında ayrı ayrı yönetilen idari, güvenlik ve askeri kurumların bulunduğunu ve bunun da sorunu çözmek yerine "bölünmeyi sürdürdüğünü" söyledi.

 SDG mensupları, Suriye'nin kuzeydoğusunda (AFP)SDG mensupları, Suriye'nin kuzeydoğusunda (AFP)

Sözlerine şöyle devam etti: "SDG liderliğinin Suriye devletiyle diyaloğun devam edeceğine dair sürekli işaretlerine rağmen, bu görüşmeler somut sonuçlar vermedi. Bu söylemin, gerçek bir durgunluk ve uygulamaya geçme konusunda gerçek bir irade eksikliği ışığında, medya amaçlı ve siyasi baskıları absorbe etmek için kullanıldığı görülüyor."

Sözlerine şöyle sürdürdü: “Kuzeydoğu Suriye'deki kurumların devlet kurumlarına entegre edilmesiyle ilgili konuşmalar, somut adımlar veya net zaman çizelgelerinden yoksun, teorik ifadeler alanında kalmıştır. Bu durum, SDG ile imzalanan 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığın ciddiyeti konusunda şüpheler uyandırıyor.”

Petrol dosyasına gelince, Dışişleri Bakanlığı'ndaki resmi kaynak, SDG liderliğinin petrolün tüm Suriyelilere ait olduğu yönündeki tekrarlanan iddialarının, “devlet kurumları içinde yönetilmediği ve gelirleri genel bütçeye dahil edilmediği sürece” güvenilirliğini kaybettiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın SANA’dan aktardığına göre kaynak, görüşlerin yakınlaşmasından bahsetmenin, “zaman sınırlı uygulama mekanizmalarına sahip net, resmi anlaşmalara dönüştürülmedikçe anlamsız kaldığını” vurguladı.

Ayrıca, askeri dosyadaki anlaşmalardan bahsetmenin, "Suriye ordusu çerçevesinin dışında, bağımsız liderliğe ve yabancı bağlara sahip silahlı grupların varlığının devam etmesiyle bağdaşmadığını, bunun egemenliği zayıflattığını ve istikrarı engellediğini" ifade etti.

Suriye Dışişleri Bakanlığı kaynağı, aynı durumun "sınır geçişlerinin tek taraflı kontrolü ve bunların pazarlık kozu olarak kullanılması için de geçerli olduğunu, bunun da ulusal egemenlik ilkelerine aykırı olduğunu" belirtti.