Şarku’l Avsat'a konuşan Demokratik Suriye Meclisi Yürütme Konseyi Başkanı: Washington, Türkiye’nin Suriye toprakları içindeki herhangi askeri bir operasyon başlatmasına karşı

MSD Yürütme Konseyi Başkanı İlham Ahmed (Şarku’l Avsat)
MSD Yürütme Konseyi Başkanı İlham Ahmed (Şarku’l Avsat)
TT

Şarku’l Avsat'a konuşan Demokratik Suriye Meclisi Yürütme Konseyi Başkanı: Washington, Türkiye’nin Suriye toprakları içindeki herhangi askeri bir operasyon başlatmasına karşı

MSD Yürütme Konseyi Başkanı İlham Ahmed (Şarku’l Avsat)
MSD Yürütme Konseyi Başkanı İlham Ahmed (Şarku’l Avsat)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir kez daha Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) kontrol ettiği bölgelere karşı yeni bir askeri operasyon başlatma sinyali verdi. Bu bölgeler, ABD ordusunun, Rus güçlerinin ve Suriye rejimi güçlerinin yan yana konuşlandığı Suriye rejiminin kontrolü altındaki bölgelerle iç içe geçmiş durumda.
Şarku’l Avsat, Washington liderliğindeki uluslararası bir koalisyon tarafından desteklenen SDG'nin siyasi kanadı Demokratik Suriye Meclisi (MSD) Yürütme Konseyi Başkanı İlham Ahmed ile Türkiye’nin yaklaşan askeri operasyonu, büyük ülkelerin tutumları, Şam hükümeti ve Astana görüşmeleri gibi konuların ele alındığı bir röportaj gerçekleştirdi.
İşte İlham Ahmed ile dün Kamışlı’da yapılan röportajın tamamı:

- Türkiye'nin SDG kontrolündeki bölgelere karşı askeri operasyon başlatma tehditlerinin arttığı bir dönemde Rusya, Türkiye ve İran üçlüsü arasında Astana görüşmeleri başladı. Yeni bir askeri operasyon olmasını bekliyor musunuz?
Astana sürecinde yapılan görüşmeler, Suriyeliler için istenen ve beklenen sonuçları getirmedi. Türkiye'nin, Özerk Yönetim, Rusya ve herkesten önce Suriyelilere yönelik askeri bir operasyon başlatmasına yeşil ışık yakılmasını beklemiyoruz. Türkiye’nin, gerek pazarlık yaparak gerekse başka yöntemlere başvurarak operasyonunu gerçekleştirmek için çeşitli yollarla onay almaya çalıştığını biliyorsunuz.

- ABD'nin Türkiye’nin operasyon tehdidine karşı tutumundan bahsedersek, ABD'li diplomatlar size ne söylediler ve Türk tarafıyla temaslarının sonuçlarıyla ilgili size neler aktardılar?
Bize Türkiye'nin Suriye toprakları içinde herhangi bir askeri operasyona devam etmesine karşı olduklarını söylediler. Washington'ın, Türkiye'nin tüm bölgenin güvenliğini ve istikrarını tehlikeye atan eylemlerine karşı daha caydırıcı pozisyonlar almasını umuyoruz.

- Peki, Moskova'nın bu konudaki tutumu nedir? Neden bölgeye daha fazla asker ve hava savunma sistemi konuşlandırıyor?
 Rus güçleri, Türkiye sınırında gözlem noktaları olduğu ve Suriye topraklarında kara ve hava devriyeleri gerçekleştirdiği için şimdiye kadar daha fazla askerini karaya konuşlandırmadı. Ayrıca, Türkiye’nin olası saldırılarını püskürtmek için onlarla tam bir koordinasyon içinde olmaya çalışıyoruz. Moskova’nın sınırları korumak için ek önlemler alması gerekiyor.

- Cumhurbaşkanı Erdoğan, neden Halep'in kuzey kırsalındaki Tel Rıfat ve Menbiç ilçelerini hedef alan askeri operasyon başlatmakla tehdit ediyor?
Türkiye harekatın, haritasının tüm sınır şeridi boyunca sınırlarından 30 kilometre derinliğe kadar kapsadığını dünyaya duyurdu. Toprağı parça parça kemirme politikası izlediğinden şu anda bazı bölgelerin isimlerini dile getirmesi ya da getirmemesi önemli değil. Yani operasyonu iki, üç ya da birkaç kilometrede bitmiyor. Terörle mücadele ve Suriye topraklarının birliğini koruma bahanesiyle Suriye’nin en büyük şehirlerini haritasına dahil ediliyor. Bu yüzden Suriye halkı pahasına Türkiye'yi memnun etmenin ilgili ülkeler için sadece geçici bir fayda sağlayacağını ve gelecekte, daha sonra düzeltilemeyecek kayıpları, zararları ve hataları olacağını dünyanın anlaması gerekiyor.

- Eş-Şehba bölgesindeki kamplarda yaşayan, yerinden edilmiş 120 binden fazla Afrinliyi nasıl bir senaryo bekliyor?
Afrinliler evlerinden zorla Halep kırsalındaki Tel Rıfat ve eş-Şehba bölgelerine göç ettirildi. Çadırlarda yaşıyorlar ve evlerine dönmeyi bekliyorlar.  Ama Türkiye söz konusu askeri operasyonunu gerçekleştirirse, insani bir felaket ve yeni göç dalgaları meydana gelecek.

- İnsan hakları örgütleri ile yerel ve uluslararası insani yardım kuruluşları, Türkiye’nin bir milyon Suriyeli mülteciyi iç bölgelere geri dönüşleri için bir proje uygulamaya başladığını söylüyor... Bu projeler gerçekten başladı mı?
Türkiye, Afrin’deki Dera, Guta, Şam, Hama, Humus, İdlib gibi bölgelerden Türkiye tarafından göç ettirilen Suriyeliler için yerleşim projesini harika bir insani yardım yapıyormuş gibi tanıtmaktan gurur duyuyor. Oysa bu kişiler Türkiye’nin politikalarına düşman oldular ve artık kendilerine ait olmayan ve olmayacak evlerde kalmayı reddediyorlar.

 - 2013 yılında Türkiye'yi ziyaret etmiş ve üst düzey Türk yetkililerle görüşmüştünüz. Bugün Ankara'nın size karşı tutumunda nasıl bir değişiklik oldu?
Ziyaret Kürtlerden oluşan ortak bir heyeti çerçevesinde gerçekleşti. Dönemin Türkiye Dışişleri Bakanlığı'ndaki Suriye dosyasıyla ilgilenen yetkilileriyle görüştük. Sınır güvenliğini ve sınırın her iki tarafındaki insanların hayatını kolaylaştırmak için sınır kapılarının açılması konusunu ele aldık. Türk yetkililer sınırlarımızı koruma ve kontrol etme çabalarımızı övdüler ve bize teşekkür ettiler. YPG'nin bundaki rolünü de takdir ettiler ve ülkelerinin bölgelerimize bitişik güney sınırlarının güvenliğini, Suriye Milli Ordusu (SMO) gruplarının kontrolü altında olan ve birçok ihlalin meydana geldiği, kaotik olarak nitelendirdikleri bölgelerle kıyasladılar. Ancak Türkiye'de hükümet ile PKK arasındaki barış sürecinin çökmesi, ardından 2014 yılında Kobani’de çatışmaların başlaması ve uluslararası koalisyonun kenti savunan YPG savaşçılarına askeri ve hava desteği sağlamasının ardından bize karşı tutumları değişti.  O dönem Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan bizzat çıkıp Kobani'nin DEAŞ’ın eline geçtiğini söyledi. Fakat biz kazandık, halkımızın iradesi kazandı.

- Ancak Ankara sizi Türkiye'deki PKK ile ilişkili olmakla suçluyor ve bunun kendi ulusal güvenliğini tehdit ettiğini söylüyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?
Türkiye'de art arda göreve gelen tüm hükümetler, Kürtleri terörist olarak gördüler ve halen öyle görüyorlar.(Türkiye’de)  Kürt halkının haklarını savunan herkes Türkiye’nin terör örgütü olarak sınıflandırdığı Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) üyesi veya destekçisi sayılıyor. Dolayısıyla Kürt halkının haklarını destekleyen her Türk parlamenteri, Türkiye standartlarına göre teröristtir. Avrupa ülkelerinin milletvekilleri de Türkiye'nin terörist olarak gördüğü Kürtleri destekliyor. Bizse, PKK'yı Türkiye'de Kürt davasının savunucusu olan, diğer yerlerde de destekleyen bir yapı olarak görüyoruz. Fakat bu, Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit ettiğimiz anlamına gelmiyor ve Türkiye, bunu biliyor. Ama içeride yaşadığı krizi sınırlarının dışına taşımak, iç savaşın fitilini kendisinden uzaklaştırmak için birtakım argümanlar üretiyor. Komşu ülkelerin topraklarını işgal ettiği için Türkiye'de bir iç savaşın patlak vermesi olasılığını dışlamıyoruz.

- Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) çatısı altındaki grupların liderleri de sizi PKK üyesi olmakla suçluyor mu?
- ENKS gruplarının bu konudaki tutumlarında net görüş ayrılıkları var. Ben de konuşmamı doğrudan Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanlığı bünyesinde çalışanlara yönlendirmek istiyorum ve bu tür tanımlamaların Kürt halkının ve demokratik, adem-i merkeziyetçi bir Suriye'nin çıkarına olan bağımsız pozisyonlar ve sağlam kararlar gerektirdiğini söylüyorum.

- Suriye hükümetine basın yoluyla birçok mesaj gönderdiniz. Moskova'dan Şam ile diyalog başlatmasını istediniz, Şam'ın tutumunda bir değişiklik oldu mu?
- Türkiye’nin askeri operasyon başlatmasının engellenmesi konusunda ve ülke sınırlarının korunmasında sorumluluk alabileceğini bilen Şam hükümetinin tutumlarında bir yenilik yok. Kaldı ki sınırların korunması Şam’ın sorumluluk alanına giriyor. Moskova ile aramızdaki temaslar ise dışişleri ve savunma bakanlıkları düzeyinde kalmadı. Sınır koruma mekanizması konusunda bir takım uzlaşılar olacağını umuyoruz. Özellikle Rus güçleri ve rejim güçleri Halep kırsalında Kobani, Menbiç, el-Ureyme ve Tel Rıfat sınırları boyunca temas noktalarında konuşlandılar.

- Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin kontrolündeki bölgeler, coğrafi olarak bölünmüş haldeler. Herhangi bir operasyon, bu bölgeleri birbirinden izole adalara dönüştürecektir. Sizce Özerk Yönetimin kontrolündeki bölgeyi nasıl bir gelecek bekliyor?
- SDG elbette Türkiye’nin askeri operasyonuna ve işgal projesine karşı gerekli tedbirlere sahip ve halkımız geçmişte olduğundan farklı. Dolayısıyla çatışma bekledikleri gibi gitmeyecek ve önceki çatışmalara benzemeyecek. Bu çatışma aynı zamanda uluslararası topluma da büyük zarar verecek. Biz savaş istemiyoruz, ancak tüm Suriyeliler için emniyet ve güvenlik alanlarına dönüşen bölgelerimizin istikrarını korumaya çalışıyoruz. Burada, yerel sakinler ve diğer  bölgelerden yerinden edilenler olarak yaklaşık 5 milyon Suriyeli yaşıyor.

- Türkiye’nin operasyon tehdidi, ABD yönetiminin bölgeye yaptırımlar için kısa vadeli muafiyetler tanımasından birkaç gün sonra geldi. Bu konuda Washington ile iletişim kuruldu mu?
Türkiye ilk kez operasyon tehdidinde bulunmuyor. Bu yüzden bunun ABD'nin muafiyet kararıyla ilgisi olduğunu düşünmüyorum. DEAŞ’a karşı mücadele bağlamında biz muafiyet talebinde bulunduk. İnsanların geçinme konusundaki ihtiyaçları karşılanmadan terörü ortadan kaldırmak mümkün değil. Yaptırımlar devam ederken bu ihtiyaçları sağlamak, altyapıyı iyileştirmek ve erken toparlanma projelerini desteklemek mümkün olmadı. ABD yönetimi talebimize, Türkiye gelip istikrarımızı ve ulusal güvenliğimizi baltalayacak yeni bir askeri operasyon başlatsın diye yanıt vermedi.



İsrail hapishanesinde Tahran adına casusluk yapmakla suçlananlar için özel bir bölüm

İsrail polisinin 9 Aralık 2024'te İran adına casusluk yaptığı şüphesiyle gözaltına aldığı bir kişi (Arşiv)
İsrail polisinin 9 Aralık 2024'te İran adına casusluk yaptığı şüphesiyle gözaltına aldığı bir kişi (Arşiv)
TT

İsrail hapishanesinde Tahran adına casusluk yapmakla suçlananlar için özel bir bölüm

İsrail polisinin 9 Aralık 2024'te İran adına casusluk yaptığı şüphesiyle gözaltına aldığı bir kişi (Arşiv)
İsrail polisinin 9 Aralık 2024'te İran adına casusluk yaptığı şüphesiyle gözaltına aldığı bir kişi (Arşiv)

İran Devrim Muhafızları'nın dış operasyon kolu Kudüs Gücü adına casusluk yapmakla suçlanan bir İsrail vatandaşının, İç Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'i öldürmek için bilgi toplamakla görevlendirildiği iddiasıyla ifşa edilmesinin ardından, çoğu Yahudi olan yaklaşık 40 sanık gözaltına alındı. Bu kişiler, İsrail Cezaevi Hizmetleri'nin "İran Şubesi" olarak adlandırdığı, Nasıra-Tel Aviv yolu üzerindeki Damon Hapishanesi'nde özel bir koğuşa yerleştirildi.

Beerşeba Bölge Mahkemesi'nde dün görülen duruşmada, bu koğuştaki tutukluların Filistinli güvenlik tutukluları gibi muamele gördüklerinden ve seçkin Hamas mensupları gibi mahkemeye çıkarıldıklarından şikayet ettikleri görüldü. Savunma avukatları, kendilerine uygulanan muamelenin değiştirilmesini ve maddi çıkarları uğruna yoldan çıkarılan Yahudi tutuklular olarak insan haklarına saygı gösterilmesini talep etti.

İsrail Başsavcılığı, İranlılara hizmet ederken güvenlik suçları işlediği iddiasıyla, Tiberya kentinden Yahudi vatandaşı olan 23 yaşındaki Yosef Ein-Eli hakkında Merkez Mahkemesi'ne iddianame hazırladı.

Savcılık, Ein-Eli'nin geçen eylül ayında İran istihbarat görevlileri adına casusluk yaptığı ve onların talimatları doğrultusunda güvenlik görevleri yürüttüğü şüphesiyle tutuklandığını belirtti. İddianamede, soruşturma sonucunda sanığın 2024 yılı sonundan bu yana İran istihbaratıyla temas halinde olduğu ve para karşılığında "güvenlik görevleri" yürüttüğünün ortaya çıktığı belirtildi.

İsrail polisi ve Şin Bet (İsrail Güvenlik Ajansı) tarafından yapılan ortak açıklamaya göre şüpheli, İran istihbarat görevlilerinin taleplerini yerine getirerek, çalıştığı Ölü Deniz bölgesindeki oteller hakkında bilgi ve fotoğrafların yanı sıra, geçen haziran ayındaki savaş sırasında İran füze saldırılarının hedefi olan Güney İsrail'deki turistik yerler hakkında bilgi verdi. Bu hizmetler karşılığında 12 bin şekel (yaklaşık 3 bin 600 dolar) aldı.

Sanığı işe alan kişinin, başlangıçta kendisini "Zafer Yolu" olarak tanıtan biri olduğu ve diğerlerinin de ona katıldığı anlaşılıyor. Daha sonra, içlerinden biri kendini İran istihbarat teşkilatından biri olarak tanıttı ve sanıklara, Ein-Eli'nin yerine getirmeyi reddettiği talepleri yerine getirmelerini istemeye başladı. Bu talepler arasında Bakan Itamar Ben-Gvir'in hareketleri hakkında bilgi toplamak, İsrail içinde bir casus hücresi oluşturmak, bir eve bomba atmak, ayrıca İsrail'deki örgütler ve suç örgütleri hakkında bilgi aktarmak, onlara İsrail askerleri hakkında bilgi sağlamak, araçları ateşe vermek ve askeri üslerin içini görüntülemek yer alıyor.

Gazze'ye yönelik savaş sırasında İsrail istihbarat teşkilatının, İran adına çalışan 25 casus hücresinin keşfedildiğini duyurması dikkat çekicidir. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Doğu Kudüs'teki bir Arap hücresi hariç, suçlananların neredeyse tamamı Yahudi idi ve bunların çoğu gerekçe olarak maddi sıkıntı ve açgözlülüğü öne sürerken, birkaçı ideolojik sebeplerden bahsediyordu. Suçlananlar arasında İsrail ordusunda görev yapan askerler de vardı.

Hamas'a çalışan küçük bir çocuk

İsrail Savcılığı, dün, otizm teşhisi konulan ve %100 engelli olduğu tespit edilen Yafalı 14 yaşındaki bir çocuk hakkında "tuhaf" olarak nitelendirdiği bir iddianame hazırladı. Çocuk, "yabancı bir ajanla iletişim kurmak" ve "düşmana bilgi aktarmak" suçlamalarıyla yargılanıyordu.

İddianameye göre, yaklaşık üç hafta önce Batı Şeria'daki akrabalarını ziyaret ederken İsrail ordusu tarafından gözaltına alınan genç, El Kaide bağlantılı kişilerle iletişim kurmuş ve onlar adına istihbarat toplamıştı.

İddianamede ayrıca, küçük çocuğun "Siber Hareket ve Silahlı Cihat" adlı bir Signal grubunun aktif üyesi olduğu ve üyelerinin El Kaide bayrağı altında savaşmaya yemin ettiği belirtildi.

İddianamede, grubun liderinin üyelerine planlı bir operasyon için istihbarat toplamaları talimatını verdiği ifade edildi. Çocuğun, daha önce askeri tesis olarak kullanılan iki binanın fotoğrafını telefonuyla çektiği ve adresleriyle birlikte görevliye ilettiği belirtildi. Ayrıca, video kaydı için hazırlık amacıyla iki konumun videosunu kaydettiği de ifade edildi.

İddianamede, çocuğun grup yazışmalarında, Tel Aviv'deki büyük bir polis karakolunun fotoğrafını çekmeyi ve "Başbakan Binyamin Netanyahu suikastı, intihar saldırısı ve sivillere bıçak veya molotof kokteyli ile saldırılar da dahil olmak üzere terör saldırıları düzenlemeyi" planladığını yazdığı iddia edildi.

Savcılık iddianamede ayrıca, çocuğun Hamas'a katılmaya çalıştığını ve "ev yapımı patlayıcı üretmekle ilgilendiğini" belirtti. İddianamede, "sanığın terör örgütleriyle bağlantılı gruplara katılarak devletin ve vatandaşların güvenliğini bilinçli ve kasıtlı olarak hedef aldığının açık olduğu" kaydedildi.


Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Hamas, ağır silahlarını teslim etmeye açık olduğunu gösterdi... Washington'un buna itirazı yok

Bishara Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile birlikte (Bahbah'ın X hesabı)
Bishara Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile birlikte (Bahbah'ın X hesabı)
TT

Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Hamas, ağır silahlarını teslim etmeye açık olduğunu gösterdi... Washington'un buna itirazı yok

Bishara Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile birlikte (Bahbah'ın X hesabı)
Bishara Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile birlikte (Bahbah'ın X hesabı)

Filistin asıllı Amerikalı arabulucu Bishara Bahbah Şarku'l Avsat'a verdiği demeçte, aylar önce İsrail asıllı bir ABD vatandaşının serbest bırakılmasıyla sonuçlanan çok sayıda görüşme yaptığı Hamas'ın ‘ağır silahlarını bırakma konusunda açık ve istekli olduğunu’ söyledi. Bahbah, Başkan Donald Trump'ın başkanlık ettiği ‘barış konseyi’ ile Filistinlilerin başkanlık ettiği ‘Gazze idare komitesi’ arasında bir arabuluculuk komitesi kurulmasına yönelik görüşmelerde şu anda izlenen eğilimden bahsetti.

Bahbah, ABD yönetimi yetkililerinin kendisine Washington'un Hamas'ın sadece ağır silahlarını teslim edeceği bir formülü kabul etmeye açık olduğunu bildirdiklerini doğruladı. Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde önümüzdeki hafta veya sonraki hafta, Gazze Şeridi'ndeki istikrar güçlerine ilişkin şu anda perde arkasında tartışılan bir karar taslağı hakkında görüşmelerin yapılması bekleniyor. Ancak bu konuda henüz çözülmemiş dört önemli anlaşmazlık var.

fvgt
Bishara Bahbah ve Trump (X)

Beyaz Saray ile yakın ilişkilerini sürdürdüğünü ve Hamas liderleriyle temas halinde olduğunu gösteren açıklamalarıyla dikkat çeken Bahbah, Washington'un geçen ay ABD'nin arabuluculuğunda imzalanan Gazze ateşkes anlaşmasının başarısızlığa uğramasına izin vermeyeceğini düşünüyor. Bahbah, “Filistinlilerin yerinden edilmesi şu anda gündemde değil. İsrail anlaşmanın uygulanmasını ve ikinci aşamaya geçilmesini kasten geciktiriyor” ifadelerini kullandı.

Anlaşmanın ilk aşaması kapsamında Hamas, Filistinli mahkûmların serbest bırakılması ve İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesi karşılığında elinde tuttuğu 20 rehineyi İsrail'e teslim etti. Anlaşma kapsamında 17 rehinenin cesedi geri alındı; bunların 15’i İsrailli, biri Nepalli, biri de Taylandlıydı. Lojistik nedenlerle halen 11 cesede ulaşamadığını belirten Hamas, bu konuda yardım etmesi için Mısır ekibinin müdahalesine İsrail’in onay vermesini talep etti. Ancak İsrail, naaşların tamamının tesliminden önce, yeniden imar, geçiş kapılarının açılması gibi idari ve güvenlik düzenlemelerini içeren ikinci aşamayı reddetmeyi sürdürüyor.

İkinci aşamadaki gecikme

Sözlerini dikkatlice seçen Bishara Bahbah, İsrail'i doğrudan suçlamaktan çekinmedi. Bahbah, “İsrail ikinci aşamayı kasten geciktiriyor; cesetler konusundaki krizi, ikinci aşamanın gerekliliklerini uygulamamak için bir bahane olarak kullanıyor. Bu gereklilikler arasında, kış gelmeden önce yeterli yardım, çadır ve tıbbi ekipmanın girmesine izin verilmesi ve Refah Sınır Kapısı’nın açılması da bulunuyor. İsrail ne kadar ikna etmeye çalışırsa çalışsın, Washington anlaşmanın başarısız olmasına izin vermeyecek” şeklinde konuştu.

sd
Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'ne düzenlenen İsrail hava saldırısında hayatını kaybeden iki çocuğun cenazeleri başında göz yaşı döken Filistinliler (AFP)

Bahbah, ‘Hamas liderleriyle rehine cesetleri krizine dair yaptığı görüşmeler sırasında, anlaşmadan önce de bunun hemen yerine getirilemeyeceğinin açıkça belli olduğunu’ belirtti. Bahbah, ‘İsrail’in çözüm yollarının önüne engeller koyduğuna’ dikkat çekti; bunlar arasında, Türk arama kurtarma ekibinin girişini reddetmesi de bulunuyordu. Diğer nedenler arasında ise örneğin bir naaşın yedi katlı bir binanın altında bulunması ve Hamas’ın gerekli ekipmanlara sahip olmaması, ya da başka bir naaşın patlayıcı maddelerin bulunduğu bir bölgede olması nedeniyle Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin (ICRC) oraya girmeyi bir hafta önce reddetmesi, ayrıca bu naaşları koruyan görevlilerin öldürülmesi gibi durumlar yer aldı.

Her ne kadar Bahbah, ‘Hamas’ın cesetleri teslim etmek istediğini ve ikinci aşamayı geciktirmek istemediğini’ kabul etse de, ‘Hamas’tan, hem Amerikan hem İsrail vatandaşlığına sahip iki cesedin teslim edilmesi talebine dair herhangi bir yanıt alamamasına’ şaşırdığını ifade etti. Ayrıca, ‘İsrail’in, ateşkes anlaşmasının uygulanmaya başlamasıyla birlikte serbest bırakılması gereken, Amerikan vatandaşı olan bir Filistinli çocuğun teslimini oyaladığını ve hâlâ yerine getirmediğini’ de vurguladı.

Silahsızlanma

Bahbah, Şarku’l Avsat ile yaptığı röportajda, anlaşmanın ikinci aşamasında gerekli olan Hamas'ın silahsızlandırılmasıyla ilgili en zor soruyu ele aldı ve bu süreçle ilgili yeni ayrıntılar açıkladı.

Bahbah, “Bu konuyu Amerikalı yetkililerle görüştüm ve bana silahsızlanmanın Hamas'ın ağır silahlarını teslim etmesi ve kendini savunma amacıyla bireysel silahlarını elinde tutması olarak tanımlanabileceğini söylediler. Konuştuğum Hamas yetkililerinde bu şekilde silahsızlanmayı değerlendirmeye açık ve istekli olduklarını gördüm” dedi.

Bahbah sözlerini şöyle sürdürdü: “Hamas bana Gazze Şeridi'nde herhangi bir silah geliştirmeyeceklerini ve buraya silah kaçırmayacaklarını söyledi. Bunlar iki önemli nokta, ancak İsrail silahsızlandırmanın Gazze Şeridi'ndeki tünellerin imhasını da içermesini istiyor. Bu, yıllar sürebilir ve Gazze Şeridi'ndeki yeniden inşa sürecini geciktirebilir. Çünkü Gazze Şeridi'nin altında 350 kilometre uzunluğunda tüneller var. İsrail bunların yüzde 60'ını imha ettiğini söylüyor, ancak kimse gerçeği bilmiyor ve Hamas'ın neyin imha edildiğini bildiğini sanmıyorum.”

Hamas’ın silahsızlandırılmasına en yakın senaryo hakkında Bahbah, “Silahsızlandırma İsrail için temel bir talep, aynı şekilde Washington için de öyle” dedi ve Amerikan yetkililerin bahsettiği şekilde silahların sınıflandırılması ve ağır olanların Mısır’a ya da Mısır-Filistin taraflı bir kuruluşa teslim edilmesi gibi bir durumun gerçekleşebileceğini belirtti.

Hamas'ın silahların teslimini Filistin devletinin kurulmasıyla ilişkilendirmesine değinen Bahbah şu ifadeleri kullandı: “Hepimiz bu devleti istiyoruz. Bu devlet fiilen var ve 159 ülke tarafından tanınıyor. Ancak İsrail ve ABD'nin tanıması en önemlisi. Buraya ulaşmak zaman alabilir, ancak bu Filistin halkının çıkarlarına uygun asil bir hedef. Özellikle Hamas'ın silahları İsrail'in sahip olduğu silahların yüzde 1'inden az olduğu için, bu gecikmelere ve kafa karışıklığına neden olabilir. Hamas'ın kişisel olmayan silahlarının amacı nedir? İsrail'i yok edebilirler mi? Bunu başaramazlar.”

sdfg
Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'na bağlı savaşçılar, geçtiğimiz çarşamba günü Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini taşımak için gelen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) araçlarını koruyor. (EPA)

Bahbah, İsrail'in silahsızlanma konusunda konuşmaktan daha büyük yükümlülükleri bulunduğunu, bunların arasında Gazze Şeridi'nde uluslararası güçlerin kabul edilmesi, sınır geçişlerinin açılması, yeterli yardımın girmesine izin verilmesi ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşası olduğunu belirterek, ‘yardım ve yeniden inşanın Hamas'ın silahlarından çok daha önemli’ olduğunu vurguladı.

Gazze istikrar gücü hakkında 4 anlaşmazlık

Gazze istikrar gücü olarak bilinen uluslararası güçlerle ilgili olarak Bahbah, Gazze anlaşmasının tarafları arasında devam eden istişarelerin ayrıntılarını açıkladı ve şunları söyledi: “İki haftadır, bu konuyla ilgili bir karar taslağının BM Güvenlik Konseyi'ne sunulması konuşuluyor, ancak görüş ayrılıkları nedeniyle bu konuda zorluklar yaşanıyor. Söz konusu gücün üyeleri konusunda, 20 bin asker göndermeyi teklif eden Endonezya'nın yanı sıra, Pakistan'ın katılımından söz ediliyor. Azerbaycan, Mısır ve Avrupa Birliği'nden (AB) diğer uzman kuvvetler de Filistin iç güvenlik güçlerinin yeniden eğitilmesiyle ilgileniyor. Ayrıca Mısır ve Ürdün'de eğitilmiş 10 bin Filistinli personel bu kuvvetlere katılacak.”

df
Şarm eş-Şeyh zirvesinde Gazze savaşının sona ermesini sağlayacak bir anlaşma imzalandı. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Karar taslağıyla ilgili dört anlaşmazlık noktasına değinen Bahbah, “Birinci anlaşmazlık, bu güçlerin rolüyle ilgilidir; İsrail, bu güçlerin BM barış gücü statüsünde olmasını istemiyor, sadece BM Güvenlik Konseyi’nin onayıyla kurulmasını istiyor. İkinci anlaşmazlık, Gazze anlaşmasının dayandığı Trump barış planının karar tasarısına dâhil edilmesi konusundadır; İsrail bunu istemiyor ve plana uluslararası bir statü kazandırılmasına karşı çıkıyor. Üçüncü anlaşmazlık, İsrail’in Türk güçlerinin Gazze Şeridi’ne gönderilmesini reddetmesiyle ilgilidir. Dördüncü anlaşmazlık ise, bazı tarafların bu güçlerin görev alanına Hamas’ın silahsızlandırılmasını da dâhil etmek istemesiyle ilgilidir; bu madde tasarıda yer alıyor, ancak Hamas ve diğer bazı taraflar bunu reddediyor” ifadelerini kullandı.

Bahbah, karar taslağının önümüzdeki hafta veya bir sonraki hafta BM Güvenlik Konseyi'ne sunulmasını ve Konsey'in onayından hemen sonra güçlerin gönderilmesini beklediğini belirtti.

Gazze idare komitesi

Güvenlik düzenlemeleri konusundaki tartışmalar, idari düzenlemelere ve Gazze idare komitesinin kurulmasına dair konulara da uzanıyor. Bahbah bu konu hakkında şöyle dedi: “Gazze idare komitesi kavramı, Arap-Mısır-Filistin anlayışına göre, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) davetiyle, tüm tarafların üzerinde uzlaştığı bağımsız Filistinli şahsiyetlerden oluşturulmalıdır. Ancak ABD’den gelen son öneri, Washington’un bu isimlerin belirlenmesinde bir rol oynamasını öngörüyor; bu ise Filistinlilere böyle bir şeyi dayatmanın son derece zor olacağını gösteriyor.”

df
Gazze şehrine yönelik İsrail hava saldırılarında hayatını kaybeden bir akrabalarının cenazesinin başında göz yaşı döken Filistinliler (AFP)

Bahbah sözlerine şu ifadelerle devam etti: “Bir de barış konseyi var. Ancak Filistinlilerin bu konseyin oluşumunda hiçbir rolü olmadı; konseye Başkan Trump başkanlık ediyor. Yeni olan ise barış konseyi ile yerel komite arasında, barış konseyinin yönetimi altında bir yürütme komitesi kurulabileceği fikridir. Bu yürütme komitesi, aralarında Filistinlilerin de bulunduğu çeşitli ülkelerden kişilerden oluşabilir. Bunlar masada olan ancak henüz karara bağlanmamış fikirler.”

Bu önerilen isimlerle ilgili olarak Bahbah, “Başkan Trump dışında, barış konseyi'nde kimlerin yer aldığını veya Mısır, Katar ve Filistin'in üzerinde anlaştığı ve henüz açıklanmayan yerel komite üyelerinin isimlerini kimse bilmiyor. Trump bazı kişileri ikna edebilirse, yürütme komitesinin başkanlığını Tony Blair üstlenecek” dedi. Bahbah, barış konseyi veya yürütme komitesinde kendisine bir yer teklif edildiğini yalanladı.

Blair'in ismine yönelik mevcut itirazla ilgili olarak Bahbah, “Blair'in uzun süredir Gazze Şeridi’ni yeniden inşa etmek için bir plan üzerinde çalıştığı ve bu planın bir süre önce Başkan Trump'a sunulduğu ve onun onayını aldığı anlaşılıyor. Trump, Blair'den bu plan üzerinde çalışmaya devam etmesini istedi. ABD Başkanı onun katılımını talep ederse, bu talebin reddedileceğini sanmıyorum” dedi.

Aylardır tartışma konusu olan Filistinlilerin yerinden edilme meselesine de değinen Bahbah, “Yerinden edilme şu anda gündemde değil. Gazze Şeridi'nin bir Riviera olmasını istiyorlarsa, bıraksınlar o Riviera Filistin’in Rivierası olsun, bunda ne sakınca var? İsrail, bazı ülkeleri yerinden edilme planını uygulamaya ikna edemedi” şeklinde konuştu.


Sudan Başbakanı, el Faşir'deki şiddet faillerinin uluslararası alanda yargılanması çağrısında bulundu

El Faşir'den kaçan yaralı Sudanlı kadın, Sudan'ın Tawila bölgesinde bir çadırda oturuyor (AP).
El Faşir'den kaçan yaralı Sudanlı kadın, Sudan'ın Tawila bölgesinde bir çadırda oturuyor (AP).
TT

Sudan Başbakanı, el Faşir'deki şiddet faillerinin uluslararası alanda yargılanması çağrısında bulundu

El Faşir'den kaçan yaralı Sudanlı kadın, Sudan'ın Tawila bölgesinde bir çadırda oturuyor (AP).
El Faşir'den kaçan yaralı Sudanlı kadın, Sudan'ın Tawila bölgesinde bir çadırda oturuyor (AP).

Sudan Başbakanı Kamil İdris, dün yayınlanan bir röportajda, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından bir hafta önce ele geçirilen el Faşir kentindeki ölümcül şiddetin ardından uluslararası kovuşturma çağrısında bulundu, ancak yabancı birliklerin konuşlandırılmasına karşı çıktı.

İsviçre gazetesi Blick'e konuşan İdris, "Uluslararası toplum yeterince çaba göstermiyor," dedi. Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre "Söze değil, eyleme ihtiyacımız var. Tüm suç failleri, uluslararası düzey de dahil olmak üzere adalete teslim edilmeli" ifadelerini kullandı.

HDK, 26 Ekim'de 18 aylık bir kuşatmanın ardından Darfur'da kontrolü dışındaki son büyük şehir olan el Faşir'i ele geçirdi. Bu durum, katliam ve kötü muamele haberlerinin artması üzerine binlerce sivilin kaçmasına neden oldu.

Sudan Başbakanı, tüm BM üye ülkelerini HDK’yı terör örgütü olarak ilan etmeye ve buna göre mücadele etmeye çağırdı. Ancak, BM Barış Gücü misyonlarının BM Şartı'nın tarihsel çerçevesi dahilinde Sudan'da konuşlandırılmasının istenmeyen bir durum olduğunu ifade etti.

İdris, "Uluslararası güçlerin varlığı, Sudan'ın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü ihlal edecektir. Bu yasa dışıdır, istikrarsızlığı artıracak ve ters etki yaratacaktır. Sudan ordusu ve halkı, el Faşir'i kurtarmaya ve özgürleştirmeye kararlıdır" dedi.

Bu savaş, iki eski müttefik arasındaki güç mücadelesinin bir sonucu olarak, 2021'den beri Sudan'ın fiili lideri ve ordu komutanı General Abdülfettah el-Burhan ile HDK’ya liderlik eden eski yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalo (Hemedti ) arasında Nisan 2023'te patlak verdi.

Birleşmiş Milletler'e göre Sudan'daki savaş on binlerce kişinin ölümüne, milyonlarca kişinin yerinden edilmesine ve zamanımızın en kötü insani krizine yol açtı.

HDK’nin el Faşir'i kontrol etmesi, onlara Darfur bölgesinin beş başkenti üzerinde tam kontrol sağlayacak ve Sudan'ı fiilen doğu-batı eksenine bölecek, ordu ise ülkenin kuzeyini, doğusunu ve merkezini kontrol edecek.