Iraklı kadınlara yönelik çifte Suç: Tecavüz evlilikleri

Ceza kanununun ‘tartışmalı’ 398. maddesinin ataerkillik ve aşiret geleneği nedeniyle yürürlükten kaldırılmasına yönelik girişimler sürüyor

BM, Irak Ceza Kanunu’nun 398. maddesini insan hakları ihlali olarak nitelendirdi (Reuters)
BM, Irak Ceza Kanunu’nun 398. maddesini insan hakları ihlali olarak nitelendirdi (Reuters)
TT

Iraklı kadınlara yönelik çifte Suç: Tecavüz evlilikleri

BM, Irak Ceza Kanunu’nun 398. maddesini insan hakları ihlali olarak nitelendirdi (Reuters)
BM, Irak Ceza Kanunu’nun 398. maddesini insan hakları ihlali olarak nitelendirdi (Reuters)

Şaza el-Amili*
Tecavüz suçları, istisnasız her toplumda var olan ve sürekli olarak artan bir olgu. Ancak daha tiksindirici olan ve mağdurun haklarının ihlali anlamına gelen felaket ise tecavüzcünün, ağır şekilde cezalandırılması yerine mağdurla evlendirilerek ödüllendirilmesi.
Psikolojide failin mağdur ile girdiği her ‘cinsel ilişki’ yeni bir tecavüz olarak kabul ediliyor. Irak Ceza Kanunu'nun tecavüzcünün kurbanıyla evlenmesine olanak sağlayan 398. Maddesine göre; “Belirtilen suçlardan birinin faili ile mağdur arasında geçerli bir evlilik yapılmışsa, bu, Ceza Kanunu'nun 130 ve 131'inci maddeleri gereğince hafifletici bir hukuki mazeret olarak değerlendirilir.”
Maddede ayrıca “Evlilik akdi, kocanın haklı bir sebep olmaksızın yaptığı boşanma veya kocanın kusuru veya kötü davranışına bağlı nedenlerle mahkemece karar verilen bir boşanma ile sona ererse, -dava ile ilgili kararın üzerinden üç yıl geçmeden önce- ceza, Cumhuriyet Savcılığının, mağdurun veya herhangi bir ilgili tarafın talebi üzerine ciddiyet açısından gözden geçirilecektir” ifadeleri de yer alıyor.
Bazıları bu kanunun gerekçelerini kanun koyucuların referansına ve kanuna dönüşen siyasallaşmış toplumsal erillik belirtilerinin onlar üzerindeki etkisine bağlıyor. Bu, topluma hâkim olan bu eril fenomenlerden klan kan parası, ‘berdel’ veya çocuk yaşta evlilik vb. çağdışı gelenek ve göreneklerin devam etmesi nedeniyle olabilir.

Gün ışığına çıkmayan yasa tasarısı
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı dosya habere göre Kişisel Haklar Uzmanı Hâkim Hadi Aziz, yaptığı açıklamada “Yargıtay, 2018 yılında yeni bir kanun taslağı hazırlamamız için bizi görevlendirdi. Bunu başardık ve kadınlara karşı ayrımcılığı yayan tüm yasal metinleri kaldırdık. Söz konusu maddeyi de dahil ederek, evde eş disiplini ve zinayı kaldırdık, ancak taslak henüz aydınlanmadı” ifadelerini kullandı.
Aziz, tecavüz eylemini gerçekleştiren kişinin, suçun manası ile manevi, maddi ve hukuki tüm yönleriyle kriminalize edilir ve bu formüle göre cezalandırıldığını söyledi. Ayrıca, her ne kadar namusu temizleme yollarından biri olarak kabul edilse de failin kurbanıyla evlenmesinin tecavüzcü için bir ödül olduğuna dikkat çekti.
Öte yandan Hukuk Uzmanı Ali et-Temimi, 398. maddenin, ister soruşturma ister yargılama aşamasında, ister temyiz aşamasında olsun, suçluya karşı tüm yasal prosedürleri durdurduğunu düşünüyor. Temimi’nin söylediğine göre “Fail, mağdurla üç yıldan az olmamak üzere geçerli bir nikah akdiyle evlenirse, aleyhindeki tüm yasal işlemler düşer.”

Ataerkillik ve aşiretçilik
Temimi, Tunus, Ürdün, Lübnan ve Mısır gibi çoğu Arap ülkesinde 398. maddenin yürürlükten kaldırıldığını söyledi.  Ali Temimi, “Aynı şekilde 2012 yılında gerçekleştirilen itiraz kampanyaları ve Faslı 16 yaşındaki Emine el-Filali’nin, Fas Ceza Kanunu’nun 475’inci maddesi gereği tecavüzcüsüyle evlendirilmesi kararı nedeniyle intihar etmesinin ardından yapılan feminist baskılar sonucunda söz konusu yasa Fas’ta da kaldırıldı. Filali hakkında uygulanan yasaya göre ‘tecavüzcünün kurbanıyla evlenmeyi kabul etmesi durumunda cezası düşer” ifadelerini kullandı.
Sözlerine üzgün bir şekilde devam eden Hukuk Uzmanı, “Bu maddede kadınlara yapılan gerçek bir haksızlık söz konusu. Ceza Kanunu'nda ataerkillik ve aşiretçiliğin de öne çıktığı maddeler var. Ceza Kanunu’nda kocanın karısını dövmesine izin veren 41. madde ve namusunu zedelemeye ilişkin 409. madde gibi benzer maddeler söz konusu” şeklinde konuştu.
Temimi’ye göre Devrim Komuta Konseyi tarafından çıkarılan 1987 tarihli 91 sayılı kararı, Ceza Kanunu'nun hafifletici maddeleri olan 131 ve 132’in maddelerine işaret eder. Buna göre failin cezası, idamsa Ceza Mahkemesi bunu bir yıllık hapis cezasına indirebilir. Mahkeme ayrıca, bu süreyi gözaltında geçirmemişse, infazın durdurulması ve failin serbest bırakılması için Ceza Kanunu'nun 144. maddesine de başvurur.

İnsan hakları ihlali
Birleşmiş Milletler (BM), Irak Ceza Kanunu’n 398’inci maddesini insan hakları ihlali olarak nitelendirdi. BM tarafından yapılan açıklamada, bunun, tıpkı ‘nehva’ konusuna (amcaoğlunun kızın evliliğine engel olması) benzer bir şekilde bir insanlık suçu olduğu ve Irak anayasasının 14, 15 ve 29. maddelerini ihlal ettiği bildirildi. Uluslararası toplum, bunları insanlığa karşı suçlar olarak değerlendirdi. Ayrıca Kadına Yönelik Her Türlü Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına Dair Uluslararası Sözleşme'nin beşinci maddesine de aykırıdır. Bu tür suçlarda kadının psikolojik ve sosyal durumu dikkate alınmadığı gibi (zorlamanın gölge düşürdüğü) rıza unsuru da dikkate alınmaz. Bu, Uluslararası Sözleşme'nin 7, 8 ve 9’uncu maddelerini ihlal ediyor.
Temimi, bu maddenin yürürlükten kaldırılmasının gerekliliğini vurguladı. Hukukun üstünlüğüne göre, kanun dışında yürürlükten kaldırılamayacağını veya değiştirilmeyeceğini vurguladı. Hukuk Uzmanı, “Tüm bu maddeleri ihlal ettiği göz önüne alındığında, Parlamento tarafından yürürlükten kaldırılmalı veya Federal Mahkeme önünde itiraz edilmelidir” dedi.

Kurban zorlanmamalı
Aynı bağlamda Baro Başkanı Ahlam el-Lami, herhangi bir yasanın herhangi bir maddesini, değişiklik teklifi ve değiştirilmesinin fizibilitesi ile değiştirmek veya iptal etmenin mümkün olduğunu düşünüyor ve bu nedenle Temsilciler Meclisi’nin yasama konusunda tek uzman olduğuna dikkat çekiyor.
Lami yaptığı açıklamada, “Bu maddenin 'tecavüzcünün mağdurla evliliği' olarak adlandırıldığını belirtmek yeterlidir. Evlilik, bilindiği gibi, mağdurun zorlanmamasını, aksine rızasını gerektirmektedir. Bu maddenin uygulanmasında bir yanlış anlaşılma var gibi görünüyor” dedi.
Sorunun arka planına karşı Hukuk Uzmanı Macid Micbas, “Kanun koyucu, mağdura, faile en ağır cezayı vermek veya yetkili makamın gözetimi altında en az üç yıl olmak kaydıyla mağdurla evlenmek arasında seçim yapma hakkı vermek de dahil olmak üzere birçok çözüm getirmiştir. Fail, ciddiyetsizlik gösterdiği anda hakkında yeniden dava açılır ve ceza verilir” şeklinde konuştu.
Micbas, “Genel olarak seçim, kabul etmek zorunda olmayan mağdur tarafından yapılır. Bununla birlikte diğer maddelere bağlı kalarak ceza da verebilir” dedi.

Toplumun bakış açısı
Irak toplumu, hukuktan çok örf ve adetleri benimsiyor. 398’inci madde, yasa pahasına örf ve âdet tesis etme girişiminden başka bir şey değildir. Burada ortaya şu soru çıkıyor: Tecavüzcü, işlediği suçu akrabalarına söylemeye cesaret edebilir mi?
Sosyolog Halid el-Vadi, bu sorunun cevabının karmaşık, çetrefilli ve temelinde birçok çözümün dallandığını söyledi. Peki tecavüze uğrayan bir kadına toplumun tepkisi ne olur? Toplum ona hakkını teslim edecek mi yoksa suça ortak mı görülecek?
Vadi, "Kadınlarla ilgili yasaların uygulanmasını zorlaştıran, tüm tarafları memnun eden bir çözüme ulaşmak için yasaların gözlemlediği köklü utanç kültürüyle karşı karşıyayız" dedi.

‘Kara eylem’
Bu suç, Ceza Kanunu’nda 398’inci madde olarak adlandırılırken, aşiret bunu ‘kara eylem’ olarak isimlendiriliyor. Genellikle kurbanın ve suçlunun mensup oldukları aşiretlerin büyükleri, meseleyi örtbas etmek için onları evlenmeye zorlar.
Bağdat Kadın Derneği (Baghdad Women Association) üyesi bir hukukçu ve aktivist olan Raşa Halid Halul, “Mağdur, rızası olmaksızın gerçekleşmiş bu alçakça eylemin kurbanı olmasına rağmen toplum ona kötü gözle bakıyor” dedi.
Babası ve üvey annesi ile birlikte yaşayan 16 yaşındaki öksüz bir genç kızın durumunu hatırlatan Halul, tecavüzcünün, fiilinin cezasından kurtulması için ailesinin mağdur kızla evlenip kısa bir süre sonra ikinci evliliği gerçekleştirmesini tavsiye ettiğine dikkat çekti. Failin annesi, tecavüzü haklı göstererek, “Bunun kızın oğlumu baştan çıkarması sonucunda meydana geldiğini düşünüyoruz. Edepli olsaydı oğlum ona tecavüz etmezdi” dediğine işaret etti.
Raşa Halid Halul, bunun, ‘bir kadının hayatı boyunca maruz kaldığı psikolojik zarar olmasının yanı sıra onuruna ve insanlığına bir hakaret olduğunun’ altını çizdi.  “Alemlerin Rabbinin şefkat ve merhametle tarif ettiği aile nasıl tecavüz ve zorlama üzerine kuruludur?” diye soran Halul, çalışmalarında kendisine benzer birçok vakanın sunulduğunu ve birçoğunun evlendikten sonra kadını terk ettiğini açıkladı. Ayrıca “Bir 'dogma' ya da dini inancın yüceliğiyle, konuşmamıza izin vermediği bir zamanda ulusal bir kampanyaya ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.

Evlilik, tecavüzün üstünü örtmüyor
Bağdat Kadın Derneği’ne işaret eden Halul, geçtiğimiz yıllarda kadın haklarını savunmak için çeşitli kampanyalar başlattıklarını, hatta sonuncusunun ‘Evlilik, tecavüzün üstünü örtmüyor’ başlığını taşıdığını söyledi. Halul, Derneğin kamuoyunu harekete geçirmek için birden fazla yaklaşım benimsediğine dikkat çekerek bunlardan sonuncusunun meydanlarda, alışveriş merkezlerinde ve el-Mütenebbi Caddesi'nde sergilenen bir oyun olduğunu ifade etti. Söz konusu oyunda bir gelin ve yargıcın temsil edildiğini, gelinliğin üzerinde ‘tecavüz mağduru gelin’ yazdığını belirtti.  

İstatistikler
Mahkeme, herhangi bir hükümet veya özel kurum nezdinde tecavüz vakalarının sayısı hakkında istatistik sağlamak zordur. Konu hassas ve sosyal damgalama ile bağlantılı olduğu için, dava hâkime sunulduktan sonra genellikle mahkemede kapatılır. Bu nedenle hâkim, davayı kapatmak için ‘suçlunun ailesi’ ile birlikte hareket eder.
Hukukçu Halul, ‘bu davaların birçoğunun davanın kapanmasıyla sonuçlandığını’ belirtti. “Muhafazakâr ve kapalı bir toplum olduğumuz için bu tür suçların üstü kapatılıyor” diyen Raşa Halid Halul, aşiret ve toplum açısından bir leke bıraktığı için davaların gaspçı lehine kapatıldığının altını çizdi.

Adli kanıtların zayıflığı
Irak Ceza Kanunu'nda çoğu zina, eşcinsellik, cinsel sapkınlık ve ensest suçlarının cezası 10 yılı geçmemekte ve bu kişilere bazen üç yıldan beş yıla kadar, bazen de infazı askıya alınan hapis cezası verilmektedir.
Adli kanıtların çok zayıf olmasından şikayet eden Halul, “Zina, tecavüz ve benzeri davaların, adli kanıtları ve muayenelerin gücüne bağlı olduğu iyi bilinir. Ancak biz bundan yoksunuz. Birçok yargıç, diğer ülkelerde yapıldığı gibi DNA analizi dahi talep etmeden fotoğraf ve tanık gibi ikincil kanıtlarla tatmin oluyor” şeklinde konuştu.
Bu yasa ve diğer ataerkil yasalar, ilgili yargıyı olduğu kadar, yasama organı olan Temsilciler Meclisi ve özellikle de kadınlarla ilgili sorunlarla ilgilenenler başta olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) Kadın Sorunları Komisyonu’nun son olarak hayatın her alanına hâkim olan ataerkillikten de etkilendiği için bu konu üzerinde durmayan Dördüncü Otorite’nin omuzlarına büyük bir sorumluluk yüklemekte.



İsrail askerleri Filistinli işçileri rüşvet karşılığında askeri kontrol noktalarından geçirdi

İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)
İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)
TT

İsrail askerleri Filistinli işçileri rüşvet karşılığında askeri kontrol noktalarından geçirdi

İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)
İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)

İsrail askerî ve adli polisinin yürüttüğü soruşturmalar, Batı Şeria’daki Filistinlilerin İsrail’e çalışmak amacıyla girebilmek için askerî kontrol noktalarında görev yapan İsrail askerlerine rüşvet verdiğini ortaya koydu.

Soruşturmaya yakın kaynaklar, “bu tür rüşvetlerin ürkütücü bir boyuta ulaştığını” ileri sürerek, bunun “silahlı unsurların İsrail kentlerine sızmasına ve saldırılar düzenlemesine imkân tanıdığını” savundu.

Üç kontrol noktası belirlendi

Şarku’l Avsat’ın Yediot Aharonot gazetesinden aktardığı habere göre aralarında subay rütbesi taşıyan askerlerin de bulunduğu kişiler, yaptıklarının İsrail içinde saldırılara yol açabileceğini bilmelerine rağmen, para karşılığında geçiş ve kaçak giriş organize etti.

ergvfre
İsrailli duvarın yanında, El Halil yakınlarında zeytin toplayan bir Filistinli. (Reuters)

Haberde, kaçak geçişlerde kullanılan üç askerî kontrol noktasının tespit edildiği belirtildi. Bunlardan birinin Ofer Kontrol Noktası, diğer ikisinin ise Biddu ve Aksa kasabaları yakınında, üçüncüsünün ise Şuafat çevresinde bulunduğu, söz konusu noktaların tamamının Kudüs’ün kuzeyinde yer aldığı kaydedildi. Soruşturmalara göre, geçen cuma günü Bisan saldırısını düzenleyen ve iki İsraillinin ölümü, dört kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan saldırının faili Ahmed Ebu’r-Rab’ın da İsrail’e bu kontrol noktalarından birinden girdiği iddia edildi.

Rüşvetin yöntemi ve tutarları

Habere göre Filistinliler, rüşveti kimlik kartının içine koyarak ya da araç durdurulup yolcular indirildiğinde arka koltuğa bırakılan bir zarfla veriyordu. Zarfı alan subayın, işçileri tekrar araca bindirerek geçişe izin verdiği belirtildi.

İkinci İntifada’nın ardından, 2002 yılından itibaren İsrail, 1967 öncesi sınırlar ile Batı Şeria arasında (Yeşil Hat) Filistinlilerin geçişini engellemek amacıyla bir güvenlik duvarı inşa etti. Toplam uzunluğu 770 kilometreyi bulan duvarın yaklaşık 142 kilometrelik bölümü Doğu Kudüs çevresinde yer alıyor ve yüksekliği sekiz metreyi buluyor. Ancak çevresel gerekçeler ve anlaşmazlıklar nedeniyle bazı bölümleri hâlâ tamamlanmış değil.

rg
Ramallah yakınlarındaki İsrail’e ait Atara Kontrol Noktası’nda bekleyen araçlar (AFP)

Gazze savaşının başlamasıyla birlikte İsrail’in yaklaşık 150 bin Filistinli işçinin çalışma izinlerini iptal etmesi, ciddi bir ekonomik krize yol açtı. Bunun üzerine on binlerce işçi kontrol noktalarını aşmaya veya yüksek duvarı tırmanarak geçmeye çalıştı.

Hbaere göre bazı durumlarda minibüslerdeki her yolcu için 50 şekel (yaklaşık 16 dolar) rüşvet ödendi. Bazı vakalarda bir binek aracın geçirilmesi karşılığında  bin 500 şekel (yaklaşık 470 dolar) verildi. Bir olayda ise Filistinli bir iş insanının, polis aracıyla İsrail’e sokulması karşılığında 5 bin  şekel (yaklaşık bin 560 dolar) ödediği belirtildi.

Kaçak geçişlerin bir bölümünün Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim birimleri içinden yapıldığı, bazı askerlerin sahte resmî çalışma izinleri düzenlediği ve bu tür izinlerin sayısının yaklaşık 300 olduğu tahmin ediliyor.

Telegram kayıtları ve genişleyen soruşturma

İbranice basında yer alan bilgilere göre, rüşvet teklifleri başlangıçta Filistinlilerden gelse de zamanla İsrailli askerlerin de para karşılığı geçiş teklif etmeye başladığı ifade edildi. Sürecin ilerlemesiyle birlikte kaçak geçişlerin askerler ile Filistinli kaçakçılar arasında Telegram üzerinden kurulan ağlar aracılığıyla organize edildiği aktarıldı.

Kayıtlara geçen görüşmelerde, İsrailli bir subayın ödemeyi mutlaka nakit istediği ortaya çıktı. Üst rütbeli bir subayın şüphelenerek gizli soruşturma başlatmasıyla, sadece rüşvet ağının değil, iki askerî birlik arasındaki rekabet nedeniyle bir birliğin diğerini yetersiz göstermek amacıyla kasıtlı olarak Filistinlileri geçirdiği de tespit edildi.

dfrgt
İsrail güvenlik güçleri, Filistin’in Kefr Kaddum köyü yakınlarında Filistinli göstericilerle karşı karşıya. (AFP)

Soruşturma, sadece kaçak geçişlerle sınırlı kalmadı. Sivil idareye bağlı sağlık biriminde görev yapmış eski bir çalışanın, Filistinlilerin sağlık durumlarına dair bilgilerini kullanarak nadir bulunan ilaçları temin edip sattığı, evinde yapılan aramada büyük miktarda ilaç ele geçirildiği bildirildi.

Ordu kaynakları, bu dosyalar kapsamında onlarca asker ve subayın gözaltına alındığını, haklarında yargı süreci başlatılarak cezalandırılacaklarını açıkladı.


Suriye’de yeni gerilim sinyali: İran, rejim kalıntılarını yeniden mi örgütlüyor?

Dördüncü Tümen iddiaları Suriye gündeminde
Dördüncü Tümen iddiaları Suriye gündeminde
TT

Suriye’de yeni gerilim sinyali: İran, rejim kalıntılarını yeniden mi örgütlüyor?

Dördüncü Tümen iddiaları Suriye gündeminde
Dördüncü Tümen iddiaları Suriye gündeminde

Suriye Televizyonu sitesinin haberine göre İran, Aralık ayının başından bu yana, Beşşar Esad’ın firari kardeşi Mahir Esad’ın denetiminde bulunan ve İran’la bağlantılı Dördüncü Tümen’in kalıntılarını yeniden örgütleyerek Suriye’deki durumu tırmandırmaya çalışıyor.

Site, bölgesel güvenlik kaynaklarına dayandırdığı haberinde, İran’ın bu süreçte Dördüncü Tümen’in eski komutanlarından Gıyath Dalla’nın yanı sıra eski Askerî İstihbarat Başkanı Tümgeneral Kemal Hasan ve Dördüncü Tümen’de görev yapmış Tümgeneral Gassan Bilal’i kullandığını aktardı.

Kaynaklara göre, son aylarda Irak sınırındaki kamplarda, Lübnan’ın Hermel bölgesinde ve Suriye’nin doğusunda PKK bağlantılı grupların kontrolündeki alanlarda onlarca eski Dördüncü Tümen ve askerî istihbarat subayını barındıran İran Devrim Muhafızları, bu isimlerin Suriye’ye geri dönmesini ve Esad rejiminin eski unsurlarını yeniden toparlayarak yeni bir güvenlik operasyonları dalgası başlatmayı hedefliyor.

fevfe
Arakçi ile Esad’ı bir araya getiren son görüşmeden bir kare (Arşiv_ İran Dışişleri Bakanlığı)

Öte yandan New York Times gazetesi de yakın zamanda yayımladığı bir haberde, bu hareketliliğe katılan kişilerle yapılan röportajlara ve aralarındaki yazışmalara dayanarak, eski rejim kadrolarının Suriye’de yeniden nüfuz tesis etmeye kararlı olduklarını yazdı. Haberde, 13 yılı aşkın süredir devam eden iç savaşın ardından ülkede hâlâ ciddi gerilimlerin sürdüğüne dikkat çekildi.

Gazete ayrıca, Esad rejiminin bazı eski üst düzey isimlerinin sürgünde silahlı bir isyan hareketi inşa etmeye çalıştığına, bunlardan birinin ise Washington’da milyonlarca dolarlık bir lobi faaliyeti yürüttüğüne dair güvenilir bilgilere ulaşıldığını aktardı. Bu girişimlerin, Esad’ın mensubu olduğu ve birçok üst düzey askerî ve güvenlik yetkilisinin geldiği Alevi topluluğunun kalesi sayılan Suriye kıyı bölgesinde kontrol sağlamayı hedeflediği belirtildi.

gt
Dördüncü Tümen Generali Gıyath Süleyman Dalla (Sosyal Medya)

Şarku’l Avsat’ın Suriye Televizyonu’ndan aktardığı bilgilere göre İran’ın Suriye’de gerilimi tırmandırmaktaki temel hedeflerinden biri, İran sınırına bitişik Irak sahasında üzerindeki Amerikan baskısını hafifletmek. ABD’nin Bağdat’a gönderdiği özel temsilcinin, Iraklı silahlı gruplara kendilerini feshetmeleri yönünde baskı yaptığına dikkat çekilirken, Suriye’deki bir tırmanmanın bu çabaları oyalayıcı bir unsur olarak kullanılması amaçlanıyor.

xvfg
İran Devrim Muhafızları’na bağlı Fatimiyun unsurları, Suriye’nin doğusundaki Deyrizor’da (Arşiv)

Habere göre, önümüzdeki dönemde Lübnan Hizbullahı üzerindeki silahsızlanma baskısının artması ve buna paralel olarak İran’a yönelik muhtemel yeni bir İsrail saldırısının gündeme gelmesi bekleniyor.

Esad rejiminin kalıntılarının yeniden sahaya sürülmesi, Tahran ve Hizbullah’a daha geniş bir manevra alanı kazandıracak ve yalnızca savunmada kalmak yerine daha esnek hamleler yapabilmelerine imkân tanıyacak. Ayrıca bu unsurların, İsrail’in olası askerî hareketlerini önceden tespit etmek amacıyla istihbarat ve gözetleme faaliyetlerinde kullanılabileceği değerlendiriliyor.


İsrail'in Suriye üzerine oynadığı bahis: Diyalog değil, zorlama

Fotoğraf: Majalla
Fotoğraf: Majalla
TT

İsrail'in Suriye üzerine oynadığı bahis: Diyalog değil, zorlama

Fotoğraf: Majalla
Fotoğraf: Majalla

Michael Horowitz

ABD ve İsrail arasında sadece birkaç alanda temel farklılıklar söz konusu. Bunlardan biri Suriye'de biraz beklenmedik bir şekilde ortaya çıktı. İsrail, ABD Başkanı Donald Trump'ın Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı hızlı bir şekilde kucaklamasından endişe duymuş, İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, Şara'yı ‘takım elbiseli bir cihatçı’ olarak tanımlamıştı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümeti, Trump'ın geçtiğimiz mayıs ayında Suudi Arabistan'da (El Kaide ile bağlantılı) El Nusra Cephesi'nin (daha sonra adı Heyet Tahrir Şam/HTŞ olarak değişti) eski lideriyle görüşmesi karşısında şaşkınlığa uğradı. Şara'nın Oval Ofis'i ziyareti ve Washington'ın Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldırma kararı, İsrail'e Şam ile ilişkilerini normalleştirmesi için baskı yaptığı iddiaları ile siyasi olarak iki lider arasında açık bir yakınlaşma ortaya çıkınca, İsrail daha da öfkelendi. Bunun ötesinde, İsrailli yetkililer, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Trump’ın Suriye dosyasındaki kilit isimlerinden biri olan Tom Barrack'ın Ankara'nın tercih ettiği yaklaşımı benimseme eğiliminden giderek daha fazla endişe duymaya başladı.

Elbette, Suriye meselelerine dahil olan birçok gözlemci, Washington'ın yeni Suriye liderine yönelik hızlı ve beklenmedik yaklaşımını övdü. Trump'ın Suriye’ye uygulanan bazı yaptırımları kaldırma yönündeki erken kararı, Suriye'nin yıllarca süren uluslararası tecridinin ardından yeniden entegrasyonunun hızlanacağına dair umutları artırdı. Bu izolasyon süresince Suriye, Washington'ın bakış açısına göre ‘kötülük ekseninin’ Tahran'ın anlatısına göre ‘direniş ekseninin’ bir parçası olarak nitelendirilmişti. Amerika Birleşik Devletleri, rejimi "suçlu olduğu kanıtlanana kadar masum" olarak değerlendirerek, ispat yükünden cesurca uzaklaştı. Bu ayrım sadece terminoloji meselesi değil; yaptırımların kısmen hafifletilmesi bile, Washington'ın yeni Suriye ile yatırım ve diplomatik ilişkileri engellemeyeceği konusunda ortaklara ve bölgesel güçlere net bir mesaj gönderiyor. Aynı zamanda, tecrit edilen Şam'ın ABD’nin düşmanlarının kollarına itilmesi veya uzun süredir tek müttefiki olan Türkiye'ye güvenmek zorunda kalması gibi bir senaryoyu da önlüyor.

Şara’nın Beyaz Saray'ı ziyareti ve Başkan Trump ile görüşmesinden birkaç hafta sonra Netanyahu, Suriye'nin güneyinde İsrail'in kontrolündeki bölgeyi ziyaret etti.

Ancak Netanyahu, Trump ile Şara arasındaki politika değişikliğini veya şahsi ilişkiyi sadece pragmatik bir politika olarak değil, stratejik bir risk olarak görüyor. Bu bağlamda, İsrail hükümeti, Beşşar Esed rejiminin düşmesinden birkaç saat sonra, Suriye'de kalan askeri mevzilere kapsamlı saldırılar düzenleme ve Suriye'nin güneyindeki mevcut askerden arındırılmış bölgenin dışında yeni bir tampon bölge oluşturma kararının doğru olduğunu düşünüyor. 7 Ekim sonrası İsrail güvenlik kurumlarının bir dizi bileşeninde hakim olan zihniyet açıktır: ülke başkalarının iyi niyetine güvenemez, yalnızca kendi askeri gücüne güvenebilir. Bu görüşün destekçileri, Suriye'yi bu tezlerinin açık bir örneği olarak görüyor. İsrail, güvenliğini dostane ama değişken bir ABD Başkanı’na veya Şara’nın pragmatizmini sürdüreceğine dair Batı'nın iddiasına dayandıramaz. Sadece sınırdaki askerlere güvenmekten başka çaresi kalmıyor. Sonuç olarak Başbakan Netanyahu, Şara'nın Beyaz Saray'ı ziyareti ve Başkan Trump ile görüşmesinden birkaç hafta sonra, İsrail'in kontrolündeki Suriye’nin güney bölgesini bir kez daha ziyaret ederek açık bir mesaj verdi. Bu mesajda ‘İsrail, iyi niyet ve vaatler karşılığında vazgeçmeyeceği kozlara sahiptir’ deniliyordu.

İsrail'in ‘satın alamayacağı’ lider

İsrail'in Ahmed eş-Şara konusunda endişelenmesi için bazı nedenleri var. Şara, kökenleri Golan Tepeleri'ne dayanan ve 1967 yılında İsrail'in bu bölgeyi ele geçirmesiyle yerinden edilen binlerce Suriyeli arasında yer alan bir aileden geliyor. Ailesi önce Şam'a, ardından Bağdat'a ve sonra da Riyad'a taşınmıştı. Şara, çocukluğunun çoğunu Suriye'nin başkentinde geçirmesine rağmen, El Nusra Cephesi'ni kurduğunda (Golan Tepeleri’ne nispetle) ‘el-Culani’ adını aldı. Şara'nın utangaç, içe dönük bir gençken Irak'taki El Kaide üyesine dönüşen yolculuğu, kısmen ikinci intifada ile kesişiyor.

Suriye'nin demokrasiye geçişi elbette İsrail'in başlıca endişesi değil, ancak Şara'nın iktidarı paylaşma isteği, İsrail'in ilgiyle izlediği önemli bir gösterge olmaya devam ediyor.

İsrailli yetkililerin bazıları, hükümetin meşruiyeti konusunda derin şüphelerini dile getirdi. İsrail hükümetinin bu konudaki kamuoyuna yaptığı açıklamalar, sürekli alaycı bir üslupla yapıldı. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, Şam’daki yeni hükümeti ‘meşru bir hükümet değil, bir çete’ yeni Suriyeli yetkilileri de ‘önce İdlib'de olan, sonra da başkenti ele geçiren teröristler’ olarak nitelendirdi. İsrail Dışişleri Bakanlığı, Şara'nın bir fotoğrafını ‘Cihatçılar takım elbiseli de olsalar yine cihatçıdır’ başlığıyla yayınladı. İsrail Diaspora İşleri ve Antisemitizmle Mücadele Bakanı Amihay Şikli, Suriye askerlerinin Gazze yanlısı sloganlar attığını gösteren bir videoyu örnek göstererek ‘savaşın kaçınılmaz olduğu’ sonucuna vardı.

thy
Golan Tepeleri'nden Suriye'nin güneyine doğru bakan İsrail askeri, 25 Mart 2025 (AFP)

Netanyahu, sadık destekçilerinin kirli işleri yapmasına ve acımasız saldırılar düzenlemesine izin verirken, kendisi daha az agresif ama daha net bir tutum sergiledi. Başkan Trump ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada Netanyahu, “Şara’ya baktığımda, sahada neler yapıldığını, gerçekte neler başarılmaya çalışıldığını göreceğim. Suriye barışçıl bir ülke olacak mı? Ordusundaki cihatçılar ortadan kaldırılacak mı? Suriye'nin güneybatısında silahsız bir bölge oluşturmak için benimle iş birliği yapacak mı?” ifadelerini kullandı. Şara’nın Washington ziyaretinin ardından yapılan özel bir toplantıda Netanyahu’nun, Batı'nın Suriye liderini kucaklamasının ‘Şara’yı kibirli hale getirdiğini’ söylediği bildirildi. İsrail Başbakanı, Batı'nın iyi niyetinin İsrail'e baskı yapmak için bir araç olarak kullanılmasını izin vermeyeceğini ima etti.

İsrail'in hesapları

Başbakan Netanyahu’nun açıklamaları, İsrail'in gerçek tutumunu anlamak için büyük önem taşıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre zira bu sadece bir müzakere taktiği. İsrail hükümeti, Ahmed eş-Şara’yı Şam'da açılan ‘yeni bir sayfa’ olarak değil, kontrol altına alınması gereken potansiyel bir tehdit olarak görüyor. Netanyahu, Şara'nın kariyerini ve cihatçı geçmişini bir baskı aracı olarak kullanırken, onun pragmatizmini test ediyor ve Suriye'deki savaş sonrası düzeni, İsrail'in stratejik üstünlüğünü koruyacağına inandığı şekilde biçimlendirmeye çalışıyor. İsrail'in Şara ile ilgili endişeleri temelsiz ya da hayal ürününden ibaret değil. Şara, sadık destekçileri üzerindeki gücünü pekiştirmek ve kendini başkan olarak atamak için hiç vakit kaybetmeden hareket etti. Azınlıklara yönelik bazı jestlerde bulunsa da geçiş rejimi gerçek demokrasiye doğru ilerlemedi. Zira yeni Halk Meclisi'nin bazı üyeleri başkan tarafından seçilirken, diğerleri yerel seçim organları tarafından seçildi.

HTŞ'nin İdlib'de benimsediği yönetim modeli, bazı yerel temsilcilerin Halk Meclisi’ne girmesine izin verse de gerçek iktidarın anahtarları Şara ve iktidarının elinde kalmaya devam etti.

Suriye’nin demokrasiye geçişi kesinlikle İsrail'in öncelikli kaygısı değildir. Ancak, Şara'nın iktidarı paylaşma istekliliği, özellikle de Şara'nın eski bağlantılarından gerçekten uzaklaşıp uzaklaşmadığını ya da halen onlara güvenip güvenmediğini değerlendirmek açısından İsrail’in yakından izlediği önemli bir gösterge olmaya devam ediyor.

Şara, özünde pragmatik ve İsrail ile bir arada yaşamaya açık olsa da yine de grubunu ikna etmek ve bir sonraki adımları için grubun desteğini almak zorunda. HTŞ (geçtiğimiz yıl Esed rejiminin çöküşünü hızlandıran Halep saldırısında liderlik ettiği hareket), liderlerinden daha az esnek olan ideolojik olarak radikal savaşçılardan oluşan bir çekirdek gruba sahip. Şara, daha önce de bu sorunla karşı karşıya kalmıştı: İdlib’de DAEŞ'in şubeleriyle savaştı, ardından sınır ötesi cihatçılıktan uzaklaşmasından hayal kırıklığına uğrayan HTŞ eski üyelerini çeken El Kaide bağlantılı Hurras ed-Din ile çatıştı.

Hatta gizlice ABD ile iş birliği yaparak, İdlib'deki El Kaide üyelerinin suikastına katkıda bulunan istihbarat sağladı. Cumhurbaşkanı olduktan sonra, Suriye'nin DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na resmen katılmasını da kabul etti.

Daha sonra DEAŞ olacak olan örgütten ayrılma ve ardından El Kaide'yi tamamen terk etme kararının iyi niyetle alındığına şüphe yok. Zira bu karar Şara’nın otoritesini pekiştirmeye katkıda bulundu. Eski cihatçı destekçileriyle bağlarını koparan Suriye’nin yeni lideri, siyasi kaderini kontrol altına almayı başardı. Bu tür sert bir pragmatizm, İsrail'in bakış açısından güven verici görünebilir, ancak paradoksal olarak, İsrail'i müzakereler üzerinde kalıcı bir baskı kurmaya zorluyor.

Şara'nın geçmişi göz önüne alındığında, İsrail ile bir anlaşma imzalaması durumunda kendisine sadık güçleri kontrol altında tutma kabiliyeti konusunda önemli bir soru ortaya çıkıyor. Hükümet yanlısı güçlerin (Suriye’nin kıyı bölgesinde Esed rejiminin kalıntılarının kısa süreli isyanı sırasında ve güneyde Dürzilerle patlak veren çatışmalarda) sivilleri öldürmesi, geçiş dönemi yetkililerinin ya güçleri üzerinde tam kontrol sahibi olmadıklarını ya da ihlallere göz yumduklarını veya daha kötüsünü yaptıklarını gösteriyor. Burada İsrail'in ortaya çıkan merkezi devleti zayıflatmaya yaptığı katkılar da göz ardı edilmemeli. Netanyahu hükümeti, Suriye'nin silah depolarına defalarca kez saldırı düzenlemiş ve güçlü bir ülke yerine daha zayıf, daha parçalanmış bir ülkeye bahis oynuyor gibi görünüyor.

Belki de Netanyahu, azınlıklarla ilişki kurarak ve Şam'ın güney üzerinde tam kontrol kurmasını engelleyerek, Suriye'nin başkenti ile İsrail sınırları arasında bir tampon bölge oluşturabilecek yerel güçlerle ortaklıklarını sürdürmeyi umuyor.

Katı tutum

Netanyahu'nun Suriye'ye yönelik katı tutumu nispeten basit bir yapıya sahip. İsrail, durumu sıkı bir şekilde kontrol altında tuttuğuna inandığı için tavrından vazgeçmeyecek. Diyalog kapısı açık, ancak Suriye güneydeki güvenliği önemli ölçüde sıkılaştırmayı kabul etmeden ve İsrail karada ve havada önemli bölgeleri kontrol etmeye devam etmeden bu mümkün değil.

juı
Fotoğraf: AFP

Suriye hükümeti İsrail'in bazı taleplerini kabul etmiş gibi görünüyor, ancak Suriye'nin egemenliğini ihlal ettiğini düşündüğü diğer talepleri reddetmiştir. İsrail, kuvvetleri zaten bölgede bulunduğundan ve mevcut durum (Suriye merkezi devletinin zayıflığı ve İsrail'in bölgedeki askeri varlığının devamı) Netanyahu'nun kabul edebileceği bir durum olduğundan, kendini herhangi bir taviz vermek zorunda hissetmiyor. Aslında, İsrail'in Şara’yı itibarsızlaştırmaya yönelik devam eden kampanyası, olası bir anlaşmayı haklı çıkarmayı daha da zorlaştırabilir.

İsrail'in Suriye'ye yönelik politikası iki farklı yönde ilerliyor. Bir yandan yeni hükümete karşı açık bir düşmanlık varken, diğer yandan sorunlu geçmişi olan lidere karşı kırılgan bir güven duyuluyor.

Bu, İsrail güvenlik teşkilatının çeşitli kesimlerinin ciddiye aldığı risklerden biridir. İsrail şu anda zamanın kendi lehine işlediğini düşünüyor, ancak niyetlerini sınayacak bir anlaşmaya hızla varmak için fırsatı kaçırabilir. İsrail'in Suriye'nin güneyinde kalarak azınlıkları kutuplaştırmaya çalışması, gelecekteki herhangi bir anlaşmaya ciddi bir muhalefet oluşturması, Şam'ı tek gerçek müttefiki olan Türkiye ile daha yakın iş birliğine itmesi ve İsrail sınırına yakın köylerdeki yerel halk arasında düşmanlığı körükleme korkusu hakim.

Netanyahu hükümeti dışında, bazı analistler ve gözlemciler bu endişeleri kamuoyuna dile getiriyor. İsrail askeri istihbaratının eski şefi Amos Yadlin, bir makalede Suriye ile bir anlaşmanın Hizbullah'a karşı en önemli silah olduğunu savundu. Yadlin, Suriye'de doğru stratejinin, İsrail'in daha acil tehditlere odaklanabilmesi için cepheyi kapatmak olduğunu belirtti. İsrail'in önde gelen araştırma merkezi olan İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü, İsrail'in agresif askeri tutumunun önlemeye çalıştığı tehditleri yaratabileceğine karşı uyararak (Yadlin de konuyla ilgili önceki makalelerinde aynı görüşü paylaşmıştı) ‘ihtiyatlı bir angajman’ çağrısında bulundu.

rgt
Suriye ile İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri arasındaki ateşkes hattı yakınlarında bulunan İsrail askeri araçları, 9 Aralık 2024 (Reuters)

İsrail'in Suriye'ye yönelik politikası iki farklı yönde ilerliyor. Bir yandan yeni hükümete karşı açık düşmanlık varken, diğer yandan sorunlu geçmişi olan lidere karşı kırılgan bir güven duyuluyor. Netanyahu'nun yaklaşımını eleştirenler, İsrail'in bu iki tutum arasında tereddüt etmesi gerektiğini savunmuyorlar, aksine politikalarının ve stratejilerinin Şara’yı sadece potansiyel bir tehdit olarak değil, aynı zamanda bir fırsat olarak da değerlendiren daha incelikli bir şekilde ayarlanmasını ve dikkatli, kesintisiz bir şekilde uyarlanmasını talep ediyorlar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.