Rusya, Suriye ve ‘Ukrayna yanardağı’

Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib’de bisiklete binen bir çocuğun 2 Haziran’da çekilmiş bir fotoğrafı (AP)
Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib’de bisiklete binen bir çocuğun 2 Haziran’da çekilmiş bir fotoğrafı (AP)
TT

Rusya, Suriye ve ‘Ukrayna yanardağı’

Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib’de bisiklete binen bir çocuğun 2 Haziran’da çekilmiş bir fotoğrafı (AP)
Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib’de bisiklete binen bir çocuğun 2 Haziran’da çekilmiş bir fotoğrafı (AP)

Suriye’nin Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü savaştan ne kadar etkilendiğini bir kez daha gözler önüne seren iki yeni gelişme yaşanırken Birleşmiş Milletler (BM) ve kurumları, siyasi ve insani rolleriyle ilgili sert rüzgârlar estiriyor.
Suriye ve Ukrayna dosyaları arasındaki bağlantı, Moskova'nın Ukrayna’da devlet başkanının değişmesine yanıt olarak Kırım'ı ilhak ettiği ve müttefiki Viktor Yanukoviç'in Ukrayna cumhurbaşkanlığı sarayından kaçtığı 2014 yılına dayanıyor. O dönem Şam’dan Cenevre sürecinde sert olmasını isteyen Moskova, 2015 yılı sonlarında Suriye’ye doğrudan askeri müdahale kararı aldı.
Ukrayna savaşının başlamasıyla, Suriyelilerin çektikleri ekonomik sıkıntılar daha da ağırlaştı. Ukrayna’daki ve Suriye’deki iki savaş sahası arasında askeri bir karışıklığın belirtileri ortaya çıktı. Rusya’nın Suriye’deki askeri rolü, Ukrayna ile meşgul olması İran'ın Suriye'de Rusya’nın bıraktığı boşluğu doldurma girişimleri nedeniyle azaldı. Bununla birlikte bir yandan İsrail, İran’ın Suriye’deki mevzilerine yönelik saldırılarını artırırken diğer yandan ABD ve Rusya Suriye hava sahasında çok sayıda askeri deneme gerçekleştirdi. Üçüncü bir taraftan Türkiye, ülkenin kuzeyine yeni bir askeri operasyon ile bu gelişmelerden yararlanmaya çalışıyor.
Suriye’nin, Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü savaştan ne kadar etkilendiğini bir kez daha gözler önüne seren iki yeni gelişme söz konusu. Bunlardan birincisi, Moskova'nın Şam'a Cenevre'de BM çatısı altında yapılan Anayasa Komitesi toplantılarına katılmamasını bildirmesiydi. Diğeri ise Rusya'nın Batılı taraflara, 10 Temmuz’da süresi dolacak olan Suriye’ye sınır ötesi yardımın sürdürülmesine ilişkin BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararının uzatılması yönünde oy vermeyeceği konusunda bilgilendirmesiydi.
Şam, 2012 yılında Cenevre Bildirisi’nin yayınlanmasından ve 2014 yılının başlarında uluslararası konferansın yapılmasından bu yana BM’nin himayesindeki süreçten her zaman rahatsızlık duydu. Dosyanın uluslararasılaştırılmasına karşı olan Şam, öncelikler, değerlendirmeler ve hesaplamalarla dosyanın Suriye içinde kalmasını istiyor. Moskova, çeşitli nedenlerle Şam'ı Cenevre'deki BM sürecini kabul etmeye zorladı. Çünkü böylece attığı adımlara ve Suriye’deki askeri varlığına meşruiyet kazandırabildi. Bunun yanında uluslararası hesapları ve takasları için bir platform sağladı. Buna rağmen BM içindeki Batı etkisini ortadan kaldırmak için seçeneklerini ve girişimlerini sürdürdü ve böylece iki paralel süreç oluşturdu. Bunlardan biri askeri konuları görüşmek üzere İran ve Türkiye ile Astana’da sürdürülen görüşmeler, diğeri ise siyasi meseleleri tartışmak ve Suriyeliler arasında bir diyalog başlatmak için Soçi'de düzenlenen konferanslar oldu.
Moskova bazen Cenevre sürecini ve uluslararası çabaları eleştirmek istese de bekledi ve istişarelerde bulundu. Ardından Şam’a BM’ye heyetlerini göndermesi için baskı yaptı. Ayrıca Türk ve İranlı garantörlerle ve ABD’li ve Avrupalı ​​muhataplarla görüşmelerde bulunmak üzere Rusya Başkanı Vladimir Putin'in özel elçisi Alexander Lavrentiev sık sık Cenevre’ye gönderildi. Böylece Cenevre, Rusya için Suriye dosyasına uluslararası bakış açısı oluşturulmasında bir platform haline geldi. Bu süreç, kazanımlar elde etmek ve açıkları haklı çıkarmak için tüm taraflar için acil bir ihtiyaç haline geldi.

Peki, şimdi ne değişti?
Değişen ve değiştiren tek şey Ukrayna yanardağı oldu. Batı’nın desteğiyle bazı uluslararası kuruluşlar Rusya'yı savaştan dolayı cezalandırdı. Aynı şekilde ABD ve Rusya’nın Cenevre’de yeniden başlayan görüşmeleri de durdu. Lavernev, Suriye Anayasa Komitesi'nin geçtiğimiz Mayıs ayının sonlarında yaptıkları son oturumları öncesinde İsviçre’nin Cenevre kentinde her zamanki gibi karşılanmadı.
Bu aşamada Rusya, İsviçre’nin tarafsız bir bölge olmadığını söyledi. Şam'dan da BM’den Anayasa Komitesi toplantılarına ev sahipliği yapacak yeni bir yer bulması talebinde bulunmasını istedi ve Moskova, Soçi, Şam ve Cezayir olmak üzere dört alternatif seçenek sunuldu. Oysa Moskova, Batılı temsilcilerin Rusya'ya, Suriye muhalefetinin temsilcilerinin de Şam'a seyahat edemeyeceğini biliyor. Ayrıca Şam'ın Arap Birliği (AL) üyeliğini geri almasını tartışmak üzere önümüzdeki Kasım ayı başlarında yapılması planlanan Arap zirvesine ev sahipliği yapacak olan Cezayir seçeneği de şu an için gerçekçi değil.
Bu yüzden Cenevre süreci, sürecin dondurulması ya da gelecek ayın sonlarında yapılması planlanan bir sonraki toplantının yapılmaması şeklinde iki seçenek arasında kaldı. BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen de Batılı ülkelerle yaptığı görüşmelerin ardından Suriye'deki taraflarla yaptığı anlaşma ve Rusya'nın şartlarına uyması nedeniyle Ukrayna krizi yüzünden şansının azaldığını duyurdu.
Suriye dosyası, sınır ötesi insani yardıma ilişkin BMGK kararının süresinin ikinci kez uzatılmasına ihtiyaç duyulan bir dönemde bir baskı kartı haline geldi. Moskova, bir yıl önce birkaç kez kararı uzatmayacağının sinyallerini vermiş ve bağışçılara Şam'ın kapısını çalmaları için baskı yapmıştı.
Washington ise, ikisi Türkiye ve biri Irak sınırında olmak üzere Suriye topraklarındaki üç sınır kapısının da açılmasından bahsederek çıtayı yükseltmişti. Kararın uzatılması, Başkan Joe Biden yönetimi için bir öncelik olarak görülüyordu. Mesele, Putin ve Biden'ın geçtiğimiz yıl Haziran ayı ortalarında Cenevre'de yaptıkları zirvenin ardından temsilcileri arasında Türkiye ile İdlib arasındaki bir sınır kapısının açık kalmaya devam etmesini, ABD’nin geri çekilmesini, BMGK karar metninde değişiklik yapılmasını, erken toparlanmanın finanse edilmesinin desteklenmesini ve temas hatlarına insani yardımların ulaştırılmasını kapsayan yeni bir karar tasarısı hazırlamak üzere yapılan gizli görüşmelerden sonra sona erdi.
Ancak durum şu an çok değişti. İki süper güç arasında kapalı kapılar arkasında yapılan görüşmeler durdu. Ukrayna’da askeri bir gerilim ve Suriye’de iki ülkenin orduları arasında askeri bir çatışmanın sinyalleri söz konusu. Kararın geçerlilik süresinin dolmasıyla birlikte, Rusya’nın kararın uzatılmasına yönelik oy kullanması karşılığında Ukrayna’nın doğusuna sınır ötesi insani yardımla ilgili bir karar taslağı talebinde bulunma olasılığı var. Böylece Suriye ve Ukrayna dosyaları bir kez daha birbirine bağlanıyor.
Buna karşın kararın süresinin uzatılmaması ve alternatif planlar aranması ihtimali de göz ardı edilmiyor. Ne var ki Batılı ülkelerin temsilcileri, alternatif olarak Türkiye’ye yakın muhalif gruplara güvenilip güvenilmeyeceğini de ele aldıkları alternatif planları tartıştılar. Batılı ülkeler Türkiye'ye bu avantajı sunmak istemiyorlar. Mevcut kurum ve hatları kullanan Batı kaynaklı bir fon kurmanın mümkün olup olmadığı konusunda da ciddi bir araştırma yapılıyor.
Suriye’deki iki insani yardım ve kalkınma seçeneği arasında BM, açıklamalarını yoğunlaştırdı ve yeni ifadeler kullanmaya başladı. BM Genel Sekreteri António Guterres devreye girdi ve BM’nin rolünü korumanın ve dört milyondan fazla kişiye yardım götürülmesini sağlayan BMGK kararının süresinin yüzde 90'ının yoksulluk sınırının altında olduğu bir ülkede 14 milyon kişiye yardım sağlayacak şekilde uzatılmasının önemine dair ayrıntılı bir açıklamada bulundu.
BM Genel Sekreteri Guterres, açıklamasında şunları söyledi:
“Bölgede yardıma ve korunmaya ihtiyacı olan 4,1 milyon insanın acılarını gidermek ahlaki bir zorunluluk.  Suriye'nin kuzeybatısında yardıma muhtaç kişilerin yüzde 80'i kadın ve çocuklardan oluşuyor.”
Ahlaki ve insani açıdan durum böyle, peki ya stratejik ve jeopolitik açıdan nasıl olacak? Büyük olasılıkla, iki yeni sınav verilecek ve birincisi, Suriye'nin uluslararası ve bölgesel bir oyunun rehine haline geldiğini diğeri de Ukrayna yanardağı bedelini Suriyelilerin ödeyebileceğini gösterecek.



Abbas-Dahlan yakınlaşması Fetih Hareketi’nin birleşmesinin mi yoksa savaş sonrası Gazze için yapılan düzenlemelerin mi bir işareti?

Fetih Hareketi yönetimi ile Demokratik Reform Akımı lideri Muhammed Dahlan'ın temsilcileri arasında toplantılar yapılacağı konuşuluyor (AP)
Fetih Hareketi yönetimi ile Demokratik Reform Akımı lideri Muhammed Dahlan'ın temsilcileri arasında toplantılar yapılacağı konuşuluyor (AP)
TT

Abbas-Dahlan yakınlaşması Fetih Hareketi’nin birleşmesinin mi yoksa savaş sonrası Gazze için yapılan düzenlemelerin mi bir işareti?

Fetih Hareketi yönetimi ile Demokratik Reform Akımı lideri Muhammed Dahlan'ın temsilcileri arasında toplantılar yapılacağı konuşuluyor (AP)
Fetih Hareketi yönetimi ile Demokratik Reform Akımı lideri Muhammed Dahlan'ın temsilcileri arasında toplantılar yapılacağı konuşuluyor (AP)

Fetih Hareketi’nden (El Fetih) çok sayıda Filistinli kaynak, Independent Arabia'ya yaptıkları açıklamalarda, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın El Fetih’ten ihraç edilenleri geri alma konusunda ‘ciddi niyetleri’ olduğunu ve bu konuda ihraç edilen isimlerden biri olan Demokratik Reform Akımı lideri Muhammed Dahlan ile temaslarına devam ettiğini söyledi.

Bu gelişme, Fetih Hareketi Merkez Komitesi'nin Dahlan'ı ‘birtakım suçlara karıştığı ve mali yolsuzluk yaptığı’ gerekçesiyle ihraç edilmesinden ve ardından üst ve alt kadrolardan yüzlerce üyesinin uzaklaştırılmasının üzerinden 13 yıl geçtikten sonra yaşandı.

El Fetih’ten kimliğinin gizli tutulmasını isteyen üst düzey bir üye, Fetih Hareketi Merkez Komitesi’nin ihraç edilenlerin büyük bir çoğunluğundan geri dönüş talepleri aldığını açıkladı.

Her bir vaka ayrı ayrı incelenecek

Kimliği gizlenen kaynak, Fetih Hareketi’nin her bir vakayı ayrı ayrı inceleyeceğini ve bu meseleyi tek seferde ele almayacağını vurguladı. El Fetih’ten ihraç edilenlerin geri dönüşü için koşulların ‘henüz olgunlaşmadığını’ açıklayan kaynak, “El Fetih yönetimi yakında hızlı, olumlu sonuçlar ve pratik önlemler almayı umuyor” dedi.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a yakınlığıyla bilinen FKÖ Yürütme Komitesi Sekreteri Hüseyin eş-Şeyh ile Demokratik Reform Akımı’nın önde gelen isimleri Samir Meşheravi ve Cafer Hadib arasında görüşmeler yapıldığı bilgisine ulaştı.

Görüşmelerin üç ay önce gerçekleştiğini açıklayan kaynaklara göre görüşmeler, özellikle ziyaret etmek istediği Gazze Şeridi'nde Dahlan’ın lideri olduğu Demokratik Reform Akımı’nın gücüne ihtiyaç duyması nedeniyle Abbas'ın talimatıyla gerçekleşti.

Kaynaklar, görüşmelerin Batı Şeria, Abu Dabi, Kahire ve diğer Arap ve Avrupa ülkelerinin başkentlerinde yapıldığını belirttiler.

Kaynaklara göre 13 yıldır kesintiye uğramayan bu toplantılar, Filistin Devlet Başkanı'nın talimatıyla kısa bir süre önce gerçekleşirken El Fetih'i kendi iç tüzüğüne göre yeniden bir araya gelmek amacıyla yapılan bu görüşmelerden şimdiye kadar herhangi bir sonuç çıkmadı.

Kaynaklar, Filistin Devlet Başkanı'nın Fetih Hareketi’ni birleştirmeye açık olmasının nedenleriyle ilgili olarak ise bunun Dahlan’ın lideri olduğu Demokratik Reform Akımı’nın özellikle Gazze Şeridi ile Batı Şeria ve Lübnan'daki Filistin mülteci kamplarında sahip olduğu gücün ve nüfuzunun farkına varmasından kaynaklandığını kaydettiler.

Uçurumun kapatılması

Dahlan'a yakın bu kaynaklar, Dahlan'dan Nasır el-Kudva'ya kadar tüm önde gelen isimleri ve diğer orta düzey kadrolara kadar Fetih Hareketi’nden ihraç edilenlerin geri dönmeleri gerektiğini vurguladılar.

Dahlan, Fetih Hareketi Merkez Komitesi tarafından 2011 yılında ihraç edilmesine ilişkin alınan kararın geçersiz olduğunu savunuyor.

Fetih Hareketi Merkez Komitesi, Dahlan hakkında ‘maddi ihlallerde bulunduğu, Fetih Hareketi’nin sabitelerini ve Filistinlilerin yüksek çıkarlarını ihlal ettiği ve masum vatandaşlara yönelik suikastlara karıştığı’ gerekçesiyle ihraç kararı almıştı.

Fetih Hareketi’nin önde gelen isimlerinden biri, El Fetih yönetimi ile Dahlan'ın temsilcileri arasında görüşmeler yapıldığına dair haberleri ‘abartılı’ bulurken El Fetih’in ‘ihraç kararının iptali taleplerini toplu olarak değil, tek tek inceleyeceğini vurguladı.

Fetih Hareketi’nin önde gelen isimlerinden bir diğeri, hem Abbas'ın hem de Dahlan'ın aralarındaki anlaşmazlığı giderme ve El Fetih’i yeniden birleştirme konusunda ciddi olduklarını, bu kez durumun ‘El Fetih içindeki ihtilafları sona erdirmek için gerçek bir iradenin ortaya koyulamadığı önceki dönemlerden farklı olduğunu’ vurguladı.

Kimliğinin gizli tutulmasını isteyen kaynak, “Bu kez hareketi birleştirme konusunda tam ve sağlam bir irade ortaya koyuldu. Mevcut koşullar, özellikle de Devlet Başkanı Abbas'ın Gazze Şeridi'ni ziyaret etme kararını açıklamasının ardından, hareket içindeki anlaşmazlıklara son verilmesini gerektiriyor” ifadelerini kullandı.

Kaynağa göre Abbas, tüm anlaşmazlıklara ve yanlış anlamalara rağmen Fetih Hareketi’ni tüm kapasitesiyle harekete geçirmek ve tüm yetkinliklerini kendi etrafında toplamakla ilgileniyor.

El Fetih’in birleştirilmesi

Dahlan'ın lideri olduğu Demokratik Reform Akımı, Abbas'tan El Fetih’i birleştirecek adımlar atmasını istedi. Bu adımların başında da ‘keyfi’ ihraç kararlarının iptal edilmesi, Dahlan'a bağlı binlerce çalışanın maaşlarının kesilmesi ve Filistin Yönetimi'ni Gazze'de yeniden tesis etmek üzere geniş yetkilere sahip bir hükümet kurulması geliyor.

Bir araştırma ve anket merkezi direktörü olan Cihad Harb, Gazze Şeridi'nin yeniden ayağa kalkması için El Fetih'in birleşmesi gerektiğini söyledi. Harb, Filistin Yönetimi'nin Gazze'yi yeniden yönetmesinin, Gazze Şeridi'nde önemli bir güce sahip olan ve mevcut savaş sırasında güçlenen Dahlan’ın lideri olduğu Demokratik Reform Akımı ile iş birliği yapmasını gerektirdiğini vurguladı.

Abbas ve Dahlan arasındaki anlaşmazlığın sona ermesinin 'bölgesel dengenin sağlanmasına' katkıda bulunacağını belirten Harb, Dahlan'ın El Fetih’in üç yıl önceki parlamento seçimlerinin hazırlıkları sırasında görevden alınan hareketin önde gelen isimlerinden Nasır el-Kudva ve İsrail hapishanelerinde tutulan Mervan Bergusi ile iş birliği yaptığını da sözlerine ekledi. Ancak Harb, ihraç edilenlerin geri dönüşünün ve El Fetih içindeki anlaşmazlıkların sona erdirilmesinin önünde siyasi, hukuki ve adli engeller olduğunu ifade etti.