WHO Kovid-19’un mutasyonlarına karşı uyarıyor

Salgın hastalıkların önlenmesi için ‘Tek Sağlık’ yaklaşımı vurgulandı

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Dr. Ahmed el-Mandhari (Dünya Sağlık Örgütü)
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Dr. Ahmed el-Mandhari (Dünya Sağlık Örgütü)
TT

WHO Kovid-19’un mutasyonlarına karşı uyarıyor

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Dr. Ahmed el-Mandhari (Dünya Sağlık Örgütü)
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Dr. Ahmed el-Mandhari (Dünya Sağlık Örgütü)

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Doğu Akdeniz Bölge Ofisi, Kovid-19 salgını ve maymun çiçeği virüsü ile ilgili gelişmeleri ele almak üzere düzenlenen sanal basın konferansında “Dikkatli olun” ifadeleri vurgulandı. Basın konferansına, WHO Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Dr. Ahmed el-Mandhari, WHO Doğu Akdeniz Acil Durum Direktörü Richard Brennan, Enfeksiyon Riski Önleme Programı Direktörü Abdulnasır Ebu Bekir ve Enfeksiyon Riski Önleme Programı sağlık yetkilisi Şaza Muhammed de katıldı.
Konferans katılımcıları, “Dikkatli yaklaşımın bırakılması, Kovid-19 ile mücadelede elde edilen kazanımları baltalayabilir. Ayrıca maymun çiçeği salgınının ciddi bir aşamaya gelmesine ve erken tespit edilmeyen diğer zoonotik hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilir” açıklamasında bulundu.
WHO Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Mandhari, geçtiğimiz birkaç haftada küresel ve bölgesel düzeylerde Kovid-19 ile ilgili olarak bildirilen vaka ve can kayıplarda sürekli bir düşüşe tanık olunduğunu açıkladı. Ancak bununla birlikte bu tür haberlerin rahatlatıcı olmaması gerektiğini konusunda uyarıda bulunarak “Bu cesaret verici eğilimleri gözlemliyor olsak da dikkatle yorumlamalıyız, zira birçok ülke test ve genetik dizilim çalışmalarını azalttı, bu da pandeminin gidişatını doğru bir şekilde analiz etmek için gereken bilgiye sahip olmadığımız anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.
Mandhari “Salgın henüz bitmedi ve halk sağlığı açısından acil bir durum olmaya devam ediyor. Virüsün evrim geçireceği konusunda şüphe yok. Yeni mutasyonlar ortaya çıkacak ve nasıl mutasyon geçirecekleri ile ilgili olarak tahminde bulunmak hala zor” ifadelerini kullandı.
Dünyanın, maymun çiçeğini 43 ülkede doğrulanan 2 bin 100 vakası sebebiyle endişe duyduğu bir zamanda, Kovid-19 salgını, Mandhari de belirttiği üzere, vaka ve can kaybı sayısındaki düşüşe rağmen, Doğu Akdeniz bölgesinde hala bir tehlike oluşturuyor. WHO yetkilisi “Sadece geçen hafta 33 binden fazla vaka ve 62 can kaybı bildirdik ve bu rakamlar az değil” ifadelerini kullanırken “Şu anki durum göz önüne alındığında, Doğu Akdeniz bölgesindeki önceliğimiz, enfeksiyon takip, test ve genetik dizilim imkanları sürdürmek, aşı kapsama hedeflerine ulaşmak üzere Kovid-19’a karşı aşılamayı hızlandırmak ve sağlık sistemlerinin dayanıklılığını güçlendirmek” ifadelerini sözlerine ekledi.
Kovid-19 aşılarının bileşenlerine ilişkin danışma grubunun, nihayet raporunda, şu anda onaylanmış aşıların, Kovid-19 virüsünün tüm mutasyonlarının yol açabileceği ciddi hastalığa karşı yüksek düzeyde koruma sağladığına sonucuna ulaştığına dikkat çekti. Ek doz alınması halinde aşıların Omikron’a karşı da etkili olduğunu belirtti.
Maymun çiçeği salgınını ele almada Enfeksiyon Riski Önleme ve Hazırlık Programı’nın sağlık görevlisi Şaza Muhammed “Eldeki bilgilere göre, hala salgının yayılma sürecindeyiz, hastalık dikkatli olunarak kontrol altına alınabilir” ifadelerini kullandı. Şaza Muhammed, inceleme, hastalığı gözlemleme, laboratuvar testleri ve enfeksiyon kontrol önlemlerinin güçlendirilmesi gibi halk sağlığı prosedürlerine uyulması gerektiğini vurguladı.
Şu ana kadar, Doğu Akdeniz bölgesi Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Fas ve Lübnan olmak üzere sadece 3 ülkede sadece 15 vaka kaydetti.
Şaza Muhammed, WHO Bölge Ofisinin, tespit ve müdahale imkanlarını genişletmek için diğer ülkelerin yanı sıra bu üç ülkedeki sağlık yetkilileri ve sağlık bakanlıkları ile yakın bir şekilde çalıştığını ayrıca WHO’nun bu salgının uluslararası öneme sahip bir halk sağlığı acil durumunu temsil edip etmediğini belirlemek için maymun çiçeği hakkında bir acil durum komitesi toplantısı düzenleyeceğini belirtti.
Bu toplantıda, Afrika’da huzursuzluğa neden olan maymun çiçeği adının değiştirilmesi konusunun ve bazı uzmanların, WHO’nun mevcut salgından önce aşı desteğini ihmal etmesine rağmen Afrika’yı memnun edeceğini iddia ederek kendini temize çıkarmak istediğine yönelik yorumda bulunmalarının ele alınıp alınmayacağına ilişkin Şarku’l Avsat’ın sorusuna yanıt olarak, WHO Doğu Akdeniz Acil Durum Direktörü Richard Brennan “Değişiklik kimseyi memnun etmeyecek. Maymun çiçeği bu ismi, WHO virüsleri ve bakterileri adlandırmak için bir mekanizma geliştirmeden önce aldı. Dolayısıyla, virüse yeni bir ad vermek, bu mekanizmaya bağlı bir uygulamadır. Bu mekanizma, virüslerin adıyla ilgili herhangi bir karışıklığı ortadan kaldırmayı böylece, adın belirli bir coğrafi alanla ilişki içermemesini amaçlar” ifadelerini kullandı.
Aşılarla ilgili olarak, hastalık için iki aşı olduğunu ve WHO’nun, temaslılara uygulamak üzere bunları yeterli miktarlarda sağlamak için ortaklar ve üreticilerle birlikte çalıştığını söyledi. Yetkili “Maymun çiçeği konusunda, kapsamlı aşı kampanyalarına ihtiyacımız yok, sadece hastalığın yayılmasını azaltmak için hastalarla temas kuran kişileri aşılamaya yönelik aşılara ihtiyacımız var” açıklamasında bulundu.
Brennan, Afrika’nın bir salgın hastalık ve virüs kaynağı haline geldiğine yönelik söylentileri yalanlayarak, “Dünyanın başka yerlerinde de ortaya çıkan virüsler var” ifadelerini kullandı. Brennan insanların çevresinde bulunmasına alışılmış olmayan hayvanlar ile insanlar bir araya geldiği her ortamın veya insanların bu hayvanların olduğu noktalara gitmesinin, virüslerin hayvanlardan insanlara bulaşmasına, sonra da diğer hayvanlara bulaşmasına fırsat yarattığını vurguladı. Bu nedenle zoonotik hastalıkların ortaya çıkmasını önlemek için hayvan sağlığı kuruluşları ile iş birliği içinde insan ve hayvanları kapsayan “Tek Sağlık” yaklaşımının benimsenmesi gerektiğine dikkat çekti.
Maymun çiçeği virüsünün genetik yapısı hakkında, Enfeksiyon Riski Önleme Programı Direktörü Abdulnasır Ebu Bekir, mevcut salgın sırasında herhangi bir genetik değişiklik meydana gelmediğini ve enfeksiyon vakalarının Batı Afrika’da endemik olan virüse ait olduğunu vurguladı.



Yaşlılarda obezite kaynaklı kanser hızla artıyor

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Yaşlılarda obezite kaynaklı kanser hızla artıyor

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Çığır açan yeni bir araştırma, genç ve yaşlı yetişkinlerde obeziteye bağlı kanser vakalarında dünya çapında artışa dair uyarıda bulunuyor.

Annals of Internal Medicine adlı akademik dergide yayımlanan çalışma, bazı kötü huylu tümörlerin çoğunlukla genç yetişkinleri etkilediği yönündeki eski düşünceleri altüst ederek, 21. yüzyılda kansere bakışta bir paradigma değişimine yol açıyor.

Imperial College London’dan araştırmacıların da aralarında yer aldığı bilim insanları, obezite kaynaklı kanser gelişiminin küresel bölgeler ve yaş grupları genelindeki kişileri etkilediğini göstermek için 20 yıllık kanser hastası verilerini değerlendirdi.

Çalışmada, Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı'nın GLOBOCAN veri tabanı aracılığıyla Asya, Avrupa, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika ve Avustralasya'daki 42 ülkeden toplanan, 2003'le 2017 arasındaki yıllık kanser vakası verileri incelendi.

Araştırmacılar, daha önceki çalışmalarda genç yetişkinlerde artış gösterdiği tespit edilen lösemi, kolorektal, mide, meme, prostat, endometriyal, safra kesesi, böbrek, karaciğer, özofagus, ağız, pankreas ve tiroid kanserleri gibi 13 kanser türüne ilişkin verileri analiz etti. Daha sonra hasta gruplarını genç yetişkinler (20-49 yaş) ve yaşlı yetişkinler (50 ve üzeri) olarak ayırdılar.

Bu yaklaşım, araştırmacıların yaşa bağlı kanser örüntülerine odaklanmış bir anlayış geliştirmesine imkan tanıyarak beklenmedik bulgular elde etmelerini sağladı. Bazı kanserlerin sadece gençlerde görüldüğü yönündeki eski kanıların aksine araştırma, 6 kanser türünün (lösemi, tiroid, meme, endometriyal, kolorektal ve böbrek) ankete katılan ülkelerin neredeyse dörtte üçünde genç ve yaşlı yetişkinlerde artan görülme sıklığı gösterdiğini ortaya koydu.

Araştırmacılar, büyük ölçüde obeziteyle bağlantılı olan bu kanserlerin, belirli yaş gruplarıyla sınırlı kalmak yerine yetişkinlik dönemi boyunca geniş etkiler gösterdiği uyarısını yaptı. Önceki çalışmalar obezite ve kanser arasındaki bağlantıyı ortaya koymuştu.

Bilim insanları, artan yağ dokusu birikiminin vücutta iltihaplanmaya neden olabileceğini, hormon seviyelerini değiştirebileceğini, hücre metabolizmasını bozabileceğini ve kanserojen bir ortam yaratabileceğini söylüyor.

Çalışmada, rahim ve böbrek kanserlerinin obeziteyle en güçlü bağlantıları gösterdiği belirtiliyor ve yağ dokusunun yalnızca bir enerji deposu olarak değil, aynı zamanda hormon üretimi için bir merkez olarak da hizmet ettiği vurgulanıyor.

Araştırmacılar, kişinin hormon salgılama profilinin düzensiz olması durumunda hücre çoğalmasının artabileceğini ve ölü hücrelerin atılımının bozulabileceğini, bunun da tümör riskini yükseltebileceğini söylüyor.

Çalışmada, özellikle genç nüfusta karaciğer, ağız, yemek borusu ve mide kanserlerinin oranlarında düşüş tespit edildi; bu düşüş büyük olasılıkla tütün kullanımı, alkol tüketimi ve viral hepatiti hedef alan başarılı halk sağlığı müdahalelerinden kaynaklanıyor.

Öte yandan kolon kanseri oranlarının genç yetişkinlerde yaşlılara göre daha keskin bir şekilde arttığı görülüyor. Bilim insanları, bunun yaşlı yetişkinlerde artan tarama ve erken teşhis çalışmalarından kaynaklanabileceğini, gençlerinse muhtemelen çevreleri veya beslenme biçimleri yoluyla yeni kanserojen maddelere daha fazla maruz kalabileceğini belirtti.

Bilim insanları, yeni bulguların farklı yaş gruplarındaki kanser alt tiplerinin nedenlerini keşfeden özel araştırmalara olan ihtiyacı vurguladığını belirtti.

"Bu bulgular gelecekteki araştırmalara, klinik ve halk sağlığı kılavuzlarına bilgi sağlayabilir" diye yazdılar.

Independent Türkçe


63 bin kişilik araştırma, kalbe en iyi gelen gıdaları ortaya koydu

(Unsplash)
(Unsplash)
TT

63 bin kişilik araştırma, kalbe en iyi gelen gıdaları ortaya koydu

(Unsplash)
(Unsplash)

Stuti Mishra Asya İklim Muhabiri 

Beslenme kalitesinin kalp-damar sağlığını nasıl etkilediğine dair bugüne kadar yapılan en detaylı çalışmalardan birine göre, daha fazla taze ve minimum derecede işlenmiş bitkisel gıda tüketen kişilerde kalp hastalığı görülme riski ciddi ölçüde daha düşük.

The Lancet Regional Health – Europe'ta yayımlanan araştırma, NutriNet-Santé halk sağlığı çalışması kapsamında Fransa'daki 63 bin 835 yetişkini 9 yıl (medyan değeri) boyunca takip etti.

Çalışma tam tahıllar, meyve, sebze ve baklagiller açısından daha zengin beslenme düzenine sahip katılımcıların, bu gıdaları daha az tüketen katılımcılara kıyasla koroner arter hastalığı riskinin yüzde 44, genel kalp-damar hastalığı riskininse yüzde 32 daha düşük olduğunu ortaya koydu.

Buna karşın bitki bazlı beslenmeleri büyük ölçüde tatlandırılmış içecekler, rafine tahıllar, paketlenmiş ekmekler veya hazır bitkisel yemekler gibi aşırı işlenmiş ürünlere dayanan katılımcıların koroner arter hastalığı riski yüzde 46, genel kalp-damar hastalığı riski de yüzde 38 daha yüksekti.

INRAE, INSERM, Sorbonne Paris Nord Üniversitesi ve CNAM'den araştırmacılar bulguların, bitki bazlı beslenmenin kalp sağlığına fayda sağlayıp sağlamadığını hem besin kalitesinin hem de endüstriyel işleme düzeyinin belirlediğini gösterdiğini söylüyor.

Yazarlar, "Bu çalışmanın sonucu, beslenme kılavuzlarında hem gıdaların işlenmesinin hem de beslenme kalitesinin dikkate alınmasının önemine dair kanıtlara yenisini ekliyor" diye yazıyor.

Çalışma ayrıca işlenmemiş bitkisel gıdaların beslenme düzeninde yüzde 10 fazla yer almasının, kalp-damar hastalığı riskini yüzde 10 düşürdüğünü, aşırı işlenmiş hayvansal gıdalardaki benzer bir artışın ise riskin yüzde 24 artmasıyla ilişkili olduğunu gösterdi.

Araştırmacılar bu sonuçların taze, dondurulmuş veya minimum düzeyde işlenmiş bitkisel gıdaları (meyve, sebze ve baklagiller gibi) teşvik ederken; tuz, şeker ve yağ oranı yüksek, endüstriyel olarak üretilen gıdaları sınırlandıran halk sağlığı rehberlerini desteklediğini belirtiyor.

Aşırı işlenmiş gıdalar, birden fazla endüstriyel aşamadan geçiyor ve aroma vericiler, emülgatörler veya hidrojenize yağlar gibi katkı maddeleri içeriyor. Önceki araştırmalar bu besinleri obezite ve diyabetle ilişkilendirmişti ancak bu, bitki bazlı beslenmedeki riski nasıl etkilediklerini inceleyen ilk büyük çalışmalardan biri.

Tam tahıllar, meyveler, sebzeler ve baklagiller gibi sağlıklı, minimum düzeyde veya hiç işlenmemiş bitkisel besinler, meta-analizlere dahil edilen birçok çalışmada bildirildiği üzere kalp-damar faydalarıyla tutarlı bir şekilde ilişkilendiriliyor. Cambridge Üniversitesi'nin geçen ay yayımladığı bir araştırma da daha fazla meyve, sebze ve tam tahıl tüketmenin ve kırmızı etle şekerli içecekleri azaltmanın tip 2 diyabet riskini düşürebileceğini saptamıştı.

 Independent Türkçe, independent.co.uk/life-style


Sonbaharda hazırlıklı olmanız gereken 4 değişiklik

Daha karanlık ve soğuk aylar fiziksel ve zihinsel sancıya yol açabilir. Ancak uzmanlar, bu etkileri ortadan kaldırmanın tedavi edici yolları olduğunu söylüyor (Unsplash)
Daha karanlık ve soğuk aylar fiziksel ve zihinsel sancıya yol açabilir. Ancak uzmanlar, bu etkileri ortadan kaldırmanın tedavi edici yolları olduğunu söylüyor (Unsplash)
TT

Sonbaharda hazırlıklı olmanız gereken 4 değişiklik

Daha karanlık ve soğuk aylar fiziksel ve zihinsel sancıya yol açabilir. Ancak uzmanlar, bu etkileri ortadan kaldırmanın tedavi edici yolları olduğunu söylüyor (Unsplash)
Daha karanlık ve soğuk aylar fiziksel ve zihinsel sancıya yol açabilir. Ancak uzmanlar, bu etkileri ortadan kaldırmanın tedavi edici yolları olduğunu söylüyor (Unsplash)

Ülke genelinde günler giderek daha karanlık ve soğuk hale gelirken, birçok sağlık tehlikesini de beraberinde getiriyor.

Vücut bu mevsimsel değişimlere çeşitli şekillerde tepki veriyor ve bu geçiş ruh halini ve enerjiyi de etkileyerek birçok kişinin bitkin veya depresif hissetmesine neden oluyor.

Bu durum kış boyunca devam edebiliyor.

Günler, ancak yılın en uzun karanlık saatlerinin yaşandığı 21 Aralık'tan sonra uzamaya başlıyor.

Uzmanlar, gelecek birkaç ayda dikkat edilmesi gereken 4 önemli duruma dikkat çekiyor.

Güne başlamak

Cilt bizi ısıya, ışığa, yaralanmalara ve enfeksiyonlara karşı koruyan en büyük organımızdır.

Daha soğuk ve kuru hava, nemlendirmediğiniz takdirde cildinizin kurumasına yol açabilir. Bunun nedeni, soğuk havanın sıcak havadan daha az nem tutması.

Cildin nemli kalması önemli çünkü zamanla yıpranıp esnekliğini kaybedebilir ve daha fazla kırışıklık oluşmasına yol açabilir.

Kendinizi korumak için her gün nemlendirici sürmeyi, bol su içmeyi ve kalın giysiler giymeyi unutmayın.

Uykulu hissetmek

Karanlık sizi bitkin mi hissettiriyor? Yalnız değilsiniz.

İnsanlar geceleri uyumadan önce doğal olarak melatonin hormonu üretir ve bu süreç sabahları durur.

Ancak Cleveland Clinic'e göre, daha karanlık aylarda vücut aslında daha fazla melatonin üretiyor.

Klinik "Kışın gündüzleri daha az güneş ışığı var ve hava daha uzun süre karanlık oluyor, bu nedenle vücut buna karşılık doğal olarak daha fazla melatonin salgılar" ifadelerini kullanıyor.

Araştırmacılar bu etkileri azaltmak için D vitamini takviyesi almayı öneriyor. Ancak çok fazlasına ihtiyacınız yok. Doktorlar sadece 15 mikrogram öneriyor.

Yataktan çıkmakta zorlanmak

Massachusetts Hareketlilik Kemik & Eklem Enstitüsü'ne göre, sıcaklık değişimleri eklemlerde sertliğe ve ağrıya neden olabilir.

Kaslar soğuyunca daha gergin hale gelir ve uzuvlardaki kan akışı yavaşlayabilir.

Enstitü, "Hafif fiziksel aktivite eklemlerin hareket etmesini sağlayarak dolaşımı iyileştirir. Kısa bir yürüyüş veya hafif esneme hareketleri bile eklem esnekliğinde gözle görülür bir fark yaratabilir" tavsiyesinde bulunuyor.

Hüzünlü hissetmek

Mevsimsel duygudurum bozukluğu; ruh halini, düşünme biçimini ve davranışları etkileyebilir. Premier Medical Group'a göre kilo almaya bile yol açabilir.

Mental Health America, güneş ışığı seviyesinin azalmasının serotonin veya "mutluluk" hormonunu etkilediğini belirtiyor.

ABD'de yaklaşık 10 milyon Amerikalı, "SAD" (seasonal affective disorder) diye de bilinen bu rahatsızlığı yaşıyor ve Boston Üniversitesi araştırmacıları, kadınlara teşhis konma ihtimalinin erkeklerden 4 kat daha yüksek olduğunu söylüyor.

Ancak ışık terapisi bu etkilerin üstesinden gelmeyi sağlayabilir.

Psikolog Adam Borland, Cleveland Clinic'e yaptığı açıklamada "Özellikle kış aylarında vücudumuz gri, soğuk havaya ve doğal güneş ışığının eksikliğine tepki veriyor" diyor. 

Işık terapisi, doğal güneş ışığına maruz kalarak alamadığımız şeyi telafi ediyor.

Independent Türkçe