Suudi Arabistan ve Türkiye: Geçmişin yükleri, geleceğin fırsatlarını ortadan kaldırmaz

Bölgesel ve küresel zorluklar, analistlerin Erdoğan için bir ‘kurtuluş çizgisi’ olarak gördüğü bir yakınlaşmayı dayattı

Fotoğraf:AA
Fotoğraf:AA
TT

Suudi Arabistan ve Türkiye: Geçmişin yükleri, geleceğin fırsatlarını ortadan kaldırmaz

Fotoğraf:AA
Fotoğraf:AA

Mustafa el-Ensari*
Siyasi anlaşmazlık, iki ülke ilişkilerinin her türlü barış ve gerginliğe sahne olduğu onlarca, hatta yüzlerce yıl boyunca kökleşen Suudi Arabistan ve Türkiye ilişkilerine gölge düşürdü. Ancak koşullar ve gelecekteki fırsatlar, iki tarafı geçici olarak da olsa geçmişin yüklerinden kurtulmaya zorladı. Orta noktada buluşma, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı iki ay önce Suudi Arabistan'a, bu günlerde de Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ı Türkiye'ye götürecek noktaya getirdi.
Uluslararası basın ve Arap medyası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Veliaht Prens’i kucaklama sahnesiyle çalkalanıyor. Bir sürelik hasret ve ayrılığın ardından bir ağabeyin kardeşine sarılması gibiydi. Politikacılar, daima istedikleri zaman sevgi ve yakınlığın ortak noktalarını bulmuşlardır. Tıpkı, kendisi ve parti liderlerine kapılarını açtıktan sonra Suudi Arabistan'ı yakından tanıyan Erdoğan başta olmak üzere, anlaşmazlıkları da körüklemek için mazeret bulmakta hiç zorlanmadıkları gibi.
Son zamanlarda Türkiye Cumhurbaşkanı, ülkesinin ve Suudi Arabistan'ın ‘tarihi, kültürel ve insani ilişkileri olan kardeş ülkeler’ olduğunu söyleyerek bu bağlardan bahsetti. ‘Her türlü siyasi, askeri ve ekonomik ilişkileri güçlendirmek ve aralarında yeni bir dönem başlatmak’ için buna dayanmak istedi.
Ancak Erdoğan, ‘Arap Baharı’ dalgasına kapılarak, Riyad ve  bölgesel müttefikleri Mısır ile Birleşik Arap Emirlikleri’ne karşı tavır almıştı. Ankara, Siyasal İslamcı örgütlerin bölgedeki krizler üzerindeki etkisini genişletmeye çalışmış, Erdoğan’ın bu uğurdaki hırsları Suudi-Türkiye köklü ilişkilerini kopma noktasına getirmişti.
Bu hırs, Kuala Lumpur'da İslam İşbirliği Teşkilatı’na paralel bir blok kurarak İslami safları daha geniş bir şekilde bölme girişimine dönüşmeden önce, Riyad'ın etkisine zarar vermek için olağanüstü çabalamasına yol açtı.
Ancak Erdoğan yine de her fırsatta Türkiye'de, ‘Körfez bölgesindeki kardeşlerinin istikrar ve güvenliğinin, kendi istikrar ve güvenliği kadar önemli olduğunu’ vurguladığını savunuyor.

Yakınlaşma sebepleri ve haritalar çizme
Türkiye'nin 2017'de, Ankara'nın, Türkiye ile Riyad arasındaki sorunun temeli olan Mısır’daki İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) yönetimini savunmak için müttefiki Katar'ın yanında yer aldığı Körfez krizi ortaya çıkmadan önce, Arap Koalisyonu aracılığıyla Riyad'ın ‘Kararlılık Fırtınası Operasyonu’ndaki konumunu ve Yemen'deki meşru hükümeti savunmasını destekleyen İslam ülkeleri arasında yer alması bu açıdan dikkat çekiciydi.
İran'ın bölge güvenliğine yönelik tehdidi gibi Suudiler için kritik bölge dosyalarındaki Türkiye’nin performansı mütevazı kalsa da Uluslararası ilişkiler araştırmacısı Basil el-Hac, Riyad ile Ankara arasındaki uzlaşmanın İran'ı bölgede sınırlayan veya etkisini azaltarak bir dengeye yol açabileceğini düşünüyor.
Prens Muhammed bin Selman'ın Türkiye'ye yaptığı ziyaretin çok önemli olduğunu söyleyen Hac, “Çünkü Rusya'nın Ukrayna'ya özel askerî harekâtı başlatmasının ardından tüm bölgesel ve uluslararası denklemlerin değiştiği bir dönemde yeni bir sayfa açılacak” dedi.
“Körfez Bölgesi’ndeki kardeşlerimizin istikrarına ve güvenliğine, kendi istikrar ve güvenliğimiz kadar önem verdiğimizi her vesileyle ifade ediyoruz.
Terörün her türlüsüne karşı olduğumuzun ve bölgemizdeki ülkelerle teröre karşı iş birliğine verdiğimiz önemin altını çiziyoruz. İlişkilerimizi her alanda geçmiştekinin de ötesine taşıyacağımıza inanıyorum. Rabbimizin rahmet, mağfiret ve şefkatinin gönülleri kuşattığı mübarek Ramazan ayındaki bu seyahatimiz, dost ve kardeş Suudi Arabistan’la yeni bir dönemin kapılarını aralayacaktır”
Resmi bir Türk kaynağı, Riyad'la yeni yakınlaşmanın nedenlerini ‘2011'de Washington'ın Irak'tan çekilmeye ve Tahran'ın yerel ve bölgesel oyuncular pahasına orada yayılmasının ve genişlemesinin yolunu açmaya karar vermesine benzer şekilde ortaya çıkabilecek ve bölgede var olan dengeler ve denklemler oyununu etkileyebilecek bölgesel sürprizlerden kaçınmak için Viyana'daki Batı-İran nükleer görüşmelerinin sonuçlarının ötesindeki aşamaya hazırlık’ olarak açıkladı. Resmi Türk medyasında yer alan bir habere göre bir yetkili, “Bölgede birden fazla aktif ülkenin yeniden konumlandırılması ile ilgili hassas bölgesel dosyalar, haritaların, özellikle de Suriye ve Lübnan aleyhine çizilmemesi için artık Türk-Suudi koordinasyonunu gerektiriyor” dedi.
Yeni ABD yönetiminin iktidara gelmesinden bu yana Körfez ve Türkiye, Beyaz Saray'ın Biden dönemindeki yönelimlerinin umulduğu gibi gitmediğini gördü. İngiliz ‘Chatham House’dan analistler, İran ile bile ikili ve toplu diyalog yoluyla bölgesel iş birliğinin daha etkili olduğu sonucuna vardılar.

İran yeni bir 'güç gösterisi' konusunda endişeli
Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesinin ardından hâkim olan kutuplaşma, işleri karmaşık hale getirirken aynı zamanda bölge ülkelerinin, özellikle de enerji piyasasını dengeleme konusunda muazzam bir yeteneğe sahip olan Suudi Arabistan'ın önemini hatırlattı. Türkiye, bölgedeki en önde gelen NATO müttefikidir. Bu da pozisyonların koordinasyonunu daha da acil hale getiriyor.
İki büyük ülke arasındaki koordinasyonun önemi, Tahran'ın bundan endişe duymasına neden oldu. Aftab Yezd gazetesi, Veliaht Prens'in Türkiye ziyaretini, ‘güç ve kudretin bir tezahürün’ göstergesi olarak nitelendirdi. Gazete, "Suudi Arabistan ve Türkiye, son yıllarda iki ülke arasında yaşanan anlaşmazlıkların ve sorunların üstesinden gelmeyi başardılar. Bu, İran'a siyasi ve askeri tecritle (tehdit ederek) bir kuşatma döngüsü uygulanmaya başlandığını gösteriyor" değerlendirmesinde bulundu.
Ancak Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Independent Arabia’ya konuşan Türk siyasi analist Turgut Oğlu, Türkiye'nin iktidar partisi ile İran rejimi arasındaki siyasi anlaşmazlıkların önemsiz olduğunu söyledi. "Bazı Arapların, İran'a eşit olan eski Türkiye'nin hala mevcut olduğuna inandığına dikkat çeken Turgut Oğlu, “Türkiye'deki İran lobisinin hiç olmadığı kadar güçlendiğine tanık oluyoruz” dedi. Nitekim, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin birçok liderinin, küçük ayrıntılar dışında ideolojik veya siyasi olarak İran'dan farklı olmadığını belirtti.
İran'ın Türkiye içindeki etkisinin Erdoğan'ın partisiyle sınırlı olmadığını vurgulayan siyasi analist, Davutoğlu'nun ekibi bile siyasi ideolojisinde ‘örneğin, Körfez ülkelerinden ziyade İran'a daha yakın’ olduğuna işaret etti.
Yüzyıllar önce, Osmanlı Türkleri, modern Türk devleti döneminde bu uyum gerilemeden önce, her zaman Irak ve Şam'daki Arap bölgesine yönelik Safevi genişlemesinin karşısında durdular. Ancak 2003 yılında Saddam Hüseyin rejiminin düşmesi, iki ülkeyi ‘bölge ülkelerindeki etkilerini genişletmeye ve tüm tarihi, coğrafi, sosyal, dini ve kültürel verilerini kullanmaya’ çabalamaya teşvik etti. Kral Faysal Araştırmalar Merkezi'nin geçtiğimiz günlerde yayınladığı ve Türkiye ile İran arasındaki özellikle Irak rekabetini inceleyen bir araştırmaya göre bu rekabet, Arap ülkelerinin ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan süreçten geçmesiyle aleni hale geldi.

Tren kaçtı mı?
Türk tarafında, İran'ın genişlemesi Körfez'deki kadar rahatsız edici olmasa da ülkenin ekonomik çıkarları ve Erdoğan'ın 2023 seçimlerini kazanma ihtiyacı ve ülkesinin para biriminin feci şekilde çöküşü, onu ekonomik bir kurtarıcı yapıyor. Şimdi kızgın seçmenlerin oylarını kazanmasını sağlayabilir. Ankara'yı en çok canlandırabilecek Körfez ülkeleri Suudi Arabistan ve BAE, Erdoğan'a bedelsiz fedakarlıklar sunana kadar Biden'e bir şey vermediler. Petrol fiyatlarının toparlanması Türkiye için çok şey yapabilir, ancak soru şu: Türkiye ona ne sunabilir?
Bu bağlamda Turgut Oğlu, ‘Erdoğan'ın seçimleri kurtarma trenini muhtemelen kaçırdığını, ancak Körfez ile Türkiye arasındaki stratejik ilişkilere yapılacak herhangi bir yatırımın olumlu olduğunu söyledi. Suudi Arabistan'ın Türkiye'ye ekonomik açıdan açık olmasının pek çok olumlu etkisi olabileceğine inandığını ancak ‘yine de AK Parti'nin seçilmesine yol açıp açmayacağının belli olmadığına işaret etti.
Körfez turizmi, özellikle Suudi Arabistan, anlaşmazlıktan önceki yıllarda Türkiye için önemli bir kaynak oluşturuyordu. Bu, Ankara'yı suların rotasına dönmesine, iki ülke arasındaki ticaret alışverişinin hareketinde doğrudan bir gelişmeye güvenmeye sevk etti.
Anadolu Ajansı'nın İngilizce yayın yapan sitesinde yer alan bir habere göre, Suudi Arabistan Ticaret Odaları Federasyonu’ndaki kaynaklar, Türkiye'nin Suudi Arabistan'a yaptığı ihracatın, iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeldiği açıklamasının ardından hızlı bir şekilde normale döneceği ve Suudi Arabistan'ın Türkiye'den ithalata yönelik herhangi bir yasağının bulunmadığını ve mallarının hala yerel pazarlarda mevcut olduğunu belirtti.
Suudi Genel İstatistik Kurumu'nun verilerine göre, Suudi Arabistan'ın Türkiye'den ithalatı 2022'nin ilk iki ayında yüzde 2,8 arttı. 2020'de ticaret 8,82 milyar riyalden (2,35 milyar dolar) yüzde 62,3 düşüşle 3,32 milyar riyal (886 milyon dolar) oldu. Daha önce bu rakamın çok üzerindeydi.
Bu nedenle Türkiye Cumhurbaşkanı, Suudi Arabistan'ın ülkesinin pazarlarına dönüşünü ‘çıkış yolu’ olarak değerlendirirken samimiydi. Cidde'deki uzlaşma zirvesinden döndükten sonra basına şu ifadeleri kullandı: “Biliyorsunuz, Körfez ile ilgili çok olumlu gelişmeler var. Son olarak Suudi Arabistan ziyaretimiz önemli bir çıkış noktası olacak. Suudi kardeşlerimizin de Türkiye'ye gelişleri çok daha artacaktır.”

Ortak İslami eylem için
Öte yandan Kuveytli analist Muhammed el-Mulla, Suudi Arabistan'ın Türkiye'ye karşı olumlu tutumu olduğunu düşünüyor. Ancak bunun, siyasi dalgalanmalarıyla tanınan Erdoğan ile geçmiş sayfasını kapatmak anlamına gelmeyebileceğine dikkat çekiyor.
Mulla, “AK Parti'nin amacı Osmanlı İmparatorluğu, Arap ve İslam ulusunun kontrolünü yeniden kazanana kadar İslam dünyasına hâkim olmaktı. Parti lideri, Müslüman Kardeşler'in bir üyesi olduğunu ve bölgedeki tüm İhvan hareketlerinin ilk destekçisi olduğunu inkâr etmiyor. Bu nedenle Suudi Arabistan, BAE ve Mısır'a yönelik tekrarlanan tacizlerde Müslüman Kardeşler ve İran Devrim Muhafızları kanallarını destekleyen Türkiye'den başlatılan bir medya savaşı yaşandı. Suudi Arabistan'a alternatif olarak, Türk-Malezya-Pakistan ittifakını kurma girişimini de unutmadık ama tüm girişimler başarısız oldu” değerlendirmesinde bulundu.
Bu ve diğer politikaların maliyetinin, ülkenin artan yabancı yatırımlara bağımlılığına ek olarak, Ankara'ya muhtemelen 400 milyar dolardan fazla borca ​​mal olduğu tahmin ediliyor. Bu ise ülkeyi giderek büyüyen bir krize sürükledi. Türkiye Cumhurbaşkanı, iş birliği elini uzattı ve Mısır, BAE ve Suudi Arabistan'dan özür diledi.
Kuveytli analiste göre Suudi Arabistan, bölgenin yararına ortak iş birliğine inandığından geçtiğimiz 28 Nisan'da Erdoğan'ı kabul etti. Muhammed Mulla, “Ziyaretin amacının, tekrarlanan başarısızlıklar ve popülaritesinin düşmesinden sonra yaklaşan seçimlerde partisini kurtarmak için yeni ilişkiler açmak olduğunu biliyor. Böylece Türkiye'nin Müslümanların kıblesi ve Arapların temsilcisi Suudi Arabistan ile yakınlaşması, Cumhurbaşkanı için can simidi olacak diyerek, bunun, Ankara'yı bölgesel durumun gerektirdiği şekilde her türlü tavizde esnek olmaya teşvik ettiğini" kaydetti.

“1932 yılında Türkiye'yi ziyareti sırasında Kral Faysal bin Abdulaziz”
Son dönemde Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki siyasi anlaşmazlığın tırmanmasına rağmen, iki taraf uzun iletişim hatlarını sürdürmeye çalıştı. Ekonomik boykot, özellikle Riyad tarafında gayri resmi olarak popüler olmaya devam etti. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ülkesinin, ‘Haremeyn-i Şerifeyn’in kucaklayıcısı olarak, Türkiye dahil tüm İslam ülkeleriyle güçlü ilişkiler kurmayı amaçladığını ve bunun, genel olarak bölgenin çıkarları ve özel olarak ortak İslami eylem için önemli olduğunu söyledi.
O sırada Türk yetkililer tarafından gerçekleştirilen suistimaller konusundaki tutumuna cevaben, Londra merkezli Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda, “Riyad'ın anlaşmazlıkları çözme mirasına dayanarak, Haremeyn-i Şerifeyn ve hedeflerine hizmet etmeye, yurdumuzun güvenlik ve istikrarını, halkımızın refahını sağlamaya, vatanımızın ve İslam dünyasının çıkarlarına zarar veren rekabetlere girmemeye odaklanıyoruz. Bazılarının kendi iç sebeplerinden dolayı, herkes için malum olan olumsuzlukları dikkate almadan, bu hedeflere ulaşmaya devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Geçmişi kurcalamak turizm için zararlı
Tarihsel olarak, 300 yıl önce Diriye'de (şimdi Riyad'ın tarihi mahallesi) ortaya çıkan Suudi devletinin, tarihinin erken dönemlerinden itibaren Arap Yarımadası'ndaki Osmanlı egemenliğine direnmiş ve onlarla vur-kaç savaşları yapmış olması dikkat çekicidir. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüyle ​​vur-kaç sona erdi. Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu ve bu tür acı hatıralar, Körfez ve Arapların Türkiye'ye bakışına gölge düşürmüştür. Birçok Arap'ın o tarihi unuttuğu ve Türkiye'nin en popüler yatırımcıları ve turistleri arasına girdiği bir dönemde, o geçmişi farklı şeyler çağrıştırıyor.
Nitekim Suudi Araştırmacı Muhammed er-Rumeyzan, 2017 yılında Türkiye'ye gelen Suudi turist olgusu üzerine bir araştırma yaptı. Türklerin Suudileri provoke edip ilişkileri tırmandırmasından önce o yıl 350 binden fazla Suudi vatandaşının Trabzon’a gittiğini tespit etti.
Türkiye meselelerinde uzmanlaşmış araştırmacı, Suudi ticari projelerinin ve sözleşmelerinin incelenen şehirde olduğunu kabul ediyor. Araştırmacıya göre en önemli gelişmeye tanık olan ticari faaliyete yansıyan turist sayısı, kentte 30 Suudi şirketinin kurulmasıyla hızlanarak arttı.
Bu, Körfez krizinden sonra turizm faaliyetinin istikrarlı bir şekilde çökmesinden önceydi. Koronavirüs (Kovid-19) salgınının patlak vermesiyle kriz sona ermişti.  Ancak Suudi Arabistan'daki güvenlik yetkilileri, güçlü lideri Ankara'ya gitmeden önce Riyad'ın iyi niyet jesti olarak anlaşılan bir hareketle, nihayet Türkiye'ye seyahat yasağına son verdi. Bu karar, yüzbinlerce Türk ve iki ülke arasında art arda gelen krizlerden önce, her yıl Türkiye'ye seyahat eden Suudiler tarafından memnuniyetle karşılandı.

Soy, çıkar ve coğrafya bağlantıları
Suudilerin kendi ülkelerinde ve genel olarak Arap bölgesinde Osmanlılara yönelik ‘Seferberlik ve Diriye katliamları’ gibi kasvetli tarihi dosyalar açması, tüm sosyal ve dini bağları yok etmedi. Suudi Prenslerinden Turki el-Faysal, son dönemde yaptığı bir açıklamada, "Bizi Türkiye ile sadece coğrafya olarak değil, iki ülke arasındaki insan ve aile ilişkileri açısından da bağlayan bağlar var. Anneannem aslında Türk ya da Çerkez kökenliydi” dedi.
Faysal, ekonomik durumla ilgili olarak, Suudi menşeili ‘Arab News’e verdiği röportajda, "İki ülke arasındaki ilişkiler ister ticaret olsun, ister müteahhitlik, kalkınma projeleri olsun, ister Türkiye'deki Suudi yatırımları vs. olsun karşılıklı yarar açısından daha iyi olmalı. Umuyorum ki ilişkilerin normalleşmesi doğrultusunda tüm bunlar normale döner” ifadelerini kullandı.



İsrail-Yunanistan-GKRY Zirvesi: Akdeniz'de bölgesel bir eksen

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
TT

İsrail-Yunanistan-GKRY Zirvesi: Akdeniz'de bölgesel bir eksen

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Aralık 2025'te Kudüs'te düzenlenen üçlü toplantının ardından yapılan ortak basın toplantısında GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ile el sıkışıyor. (AFP)

Ömer Önhon

Başbakan Binyamin Netanyahu, bu hafta onuncu üçlü zirve için Yunan ve Kıbrıslı mevkidaşları Kiriakos Miçotakis ve Nikos Hristodulidis'i Kudüs'te ağırladı. Zirvenin ardından yayınlanan ortak bildirinin temel noktaları şöyleydi:

• Güvenlik, savunma ve askeri konularda mevcut üçlü iş birliğinin güçlendirilmesi.

• Deniz yollarının ve hayati altyapının yenilenen tehditlerden korunmasında koordinasyonun derinleştirilmesi.

• Enerji sektöründe ortak projelerin geliştirilmesi, elektrik şebekelerinin birbirine bağlanması ve yenilenebilir enerji girişimlerinin geliştirilmesi.

Netanyahu, üçlü zirveyi bugüne kadar yapılan tüm toplantıların en önemlisi olarak nitelendirdi. İlk üçlü zirve, Doğu Akdeniz'de doğal gaz rezervlerinin keşfedildiği 2016 yılında yapılmıştı. O dönemde Türkiye'nin İsrail ve özellikle Mısır ve bazı büyük Körfez ülkeleri başta olmak üzere çeşitli Arap devletiyle ilişkileri oldukça gergindi. Bu ittifak tarafından kurulan üçlü mekanizmanın özü, “Türkiye'ye karşı birleşik bir cephe oluşturmak ve doğal gaz kaynaklarının en uygun şekilde değerlendirilmesi için iş birliği yapmak” üzerine kurulu.

Basın toplantısında bir İsrailli gazetecinin, Türkiye'ye mesajlarının ne olduğu yönündeki sorusuna Netanyahu, Türkiye'nin adını anmadan şu yanıtı verdi: “Kimseyle çatışma arayışında değiliz. Bu, uluslararası kuralları, normları ve istikrarı savunmak için kurulmuş bir ittifaktır ve umarız test edilmek zorunda kalmaz.”

Daha sonra yine Türkiye'nin adını anmadan şunları ekledi: “Topraklarımız üzerinde yeniden imparatorluklar kurabileceklerini hayal edenlere şunu söylüyorum; bu olmayacak. Kendimizi savunmaya kararlıyız ve bunu yapabilecek durumdayız.”

Netanyahu bu sözleriyle, tarihsel haksızlıkları ve korkuları öne sürmeye ve “ortak tehditler” olarak algıladığı şeylerle yüzleşmek için ittifaklar kurmaya dayalı bir politikaya geri dönüyor. İsrail'in Filistinlilere yönelik politikaları nedeniyle Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler zaman zaman gerginleşmiş olsa da 1990'larda eşi benzeri görülmemiş bir zirveye ulaşmıştı. İsrail uçakları geniş Anadolu ovaları üzerinde eğitim tatbikatları yapmış ve yüz binlerce İsrailli turist Türkiye'nin güvenli ve misafirperver ortamında tatil yapmıştı.

Ancak, Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) 2002'de iktidara gelmesinden ve Netanyahu'nun başbakanlığından bu yana ilişkiler giderek kötüleşti.

Türk-İsrail ilişkileri, 2010 yılında İsrail güvenlik güçlerinin Gazze'ye yardım ulaştırmak için Akdeniz'deki uluslararası sularda seyreden uluslararası bir filonun parçası olan Mavi Marmara gemisine saldırmasıyla ağır bir darbe aldı. Daha sonra, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısının ardından dibi gördü.

Bugün ise iki ülke arasında bir soğuk savaş yaşanıyor ve Suriye ile Akdeniz'de doğrudan çatışma riski bulunuyor. İsrail, Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolünü, özellikle Suriye'deki etkisini ve varlığını bir tehdit olarak görüyor; zira bu durum, bölgedeki operasyonel üstünlüğünü, özellikle Suriye ve Lübnan'da olumsuz etkileyebilir.

Yunanistan ve Türkiye NATO üyesi, ancak Ege Denizi'nde uzun süredir devam eden anlaşmazlıklar nedeniyle ilişkileri gergin. Bu anlaşmazlıklar arasında münhasır ekonomik bölge, kıta sahanlığı, karasuları ve bazı ihtilaflı adaların yasal statüsü ve ilgili denizcilik hakları konuları yer alıyor. Atina ve Ankara siyasi ve teknik mekanizmalar ağını korusa ve son iki yılda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Aralık 2023'te Atina'ya, Başbakan Kiriakos Miçotakis'in Mayıs 2024'te Ankara'ya yaptığı ziyaretler de dahil olmak üzere üst düzey temaslar yeniden canlanmış olsa da temel anlaşmazlıklarda çözümsüzlük sürüyor.

Kıbrıs adası, Doğu Akdeniz güvenlik mimarisinde merkezi fay hattı olmaya devam ediyor. 1974'ten beri ada, güneyde Kıbrıslı Rumlar (uluslararası alanda tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti) ve kuzeyde sadece Türkiye tarafından tanınan Kıbrıslı Türkler arasında fiilen bölünmüş durumda. Nikosia (Lefkoşa), Kıbrıs meselesindeki pozisyonunu ilerletmek ve Türk nüfuzunu sınırlamak için uluslararası forumlardan ve ortaklıklardan sürekli olarak yararlandı. Bu bağlamda, güvenlik konuları, devam eden enerji ajandası ile birlikte İsrail, Yunanistan ve GKRY arasındaki üçlü iş birliği çerçevesinin ön saflarına yerleşti.

frgty
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis, Kudüs'te yapılan üçlü toplantının ardından ortak basın toplantısında, 22 Aralık 2025 (AFP)

Yunanistan ve GKRY için İsrail ile iş birliğini derinleştirmenin en güçlü motivasyonu, gelişmiş teknolojik ve savunma yetenekleridir. Buna yapay zekâya olan artan ilgi, teknoloji transferi ve yüksek teknoloji sektörlerindeki yatırım bağları da dahildir. Savunma boyutu artık ikincil önemde değil; zira Yunanistan, füze topçu sistemleri de dahil olmak üzere İsrail ile büyük anlaşmalar yaptı ve Türkiye ile devam eden gerilimler arasında daha geniş hava ve füze savunma projeleri hakkında görüşmelerde bulunuyor. GKRY’nin, İsrail'in Barak-MX hava savunma sistemini teslim almaya başladığı da bildiriliyor. Türkiye bu anlaşmaya sert bir şekilde itiraz etti.

Zirveden önce üç ortağın, ortak bir “hızlı müdahale gücü” kurma niyetine dair haberler dolaşmıştı, ancak böyle bir girişim açıklanmadı. Anlatıldığına göre kavram tartışıldı, ancak nihayetinde kısmen NATO taahhütleriyle ilgili komplikasyonlardan kaçınmak, Türkiye ile gereksiz bir yüksek tansiyonu önlemek ve istenmeyen bölgesel sinyaller vermekten kaçınmak için ertelendi.

Bununla birlikte, zirveden bir gün sonra üç ülkenin askeri yetkilileri Nicosia'da ortak bir eylem planı ve Yunanistan ile İsrail arasında ikili bir askeri iş birliği programı imzaladı. Açıklanan unsurlar arasında, ortak özel operasyon birimi eğitimi ve insansız sistemler, özellikle dronlar ve elektronik savaş dahil olmak üzere yenilenen tehditler konusunda uzmanlık paylaşımı ile genişletilmiş bir ortak kara, deniz ve hava tatbikatı programı yer alıyor.

df
Türk gemisi “Mavi Marmara”, Hayfa Limanı’ndan Türkiye'ye dönüş yolculuğunda bir Türk römorkörü tarafından çekiliyor, 5 Ağustos 2010 (AFP)

Liderler ayrıca deniz güvenliğinin önemini vurguladılar ve GKRY’de Denizcilik Siber Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi'nin kurulmasını onaylayarak, bunu deniz yollarının ve hayati altyapının korunmasıyla doğrudan ilişkilendirdiler. Bu endişeler, uzun zamandır üçlü iş birliğinin temelini oluşturan enerji ve enerji güvenliği dayanaklarıyla kesişiyor.

Önce İsrail açıklarında, daha sonra Kıbrıs açıklarında keşfedilen açık deniz gazı, son çeyrek yüzyılda Doğu Akdeniz'in enerji haritası üzerindeki rekabeti ve pazarlığı yoğunlaştırdı. Buna karşılık Türkiye coğrafi konumu, yakınlığı ve mevcut altyapısı sayesinde kendisini önemli bir bölgesel merkez olarak konumlandırıyor ve bu da onu Rusya, Azerbaycan ve Orta Asya'dan Avrupa pazarlarına gaz ve petrol için tercih edilen bir transit güzergah haline getiriyor.

İsrail, GKRY ve Yunanistan, İsrail'den başlayıp Kıbrıs ve Girit'ten geçerek Yunanistan'a bağlanacak ve Türkiye'yi bypass edecek boru hattı aracılığıyla Avrupa'ya doğalgaz taşımak için alternatif bir rota arayışına girdiler. Ankara ayrıca GKRY, Yunanistan, İsrail, Mısır ve diğer birkaç ülkenin katılımıyla 2020 yılında kurulan Doğu Akdeniz Doğalgaz Forumu'ndan da dışlandı. Ancak, bin 900 kilometrelik kara ve deniz güzergahına sahip East-Med boru hattı olarak bilinen proje, maliyeti yüksek ve uygulanamaz olduğu gerekçesiyle reddedildi. Amerika Birleşik Devletleri'nin desteğini çekmesiyle 2022 yılında donduruldu. Ancak bugün, Ukrayna'daki savaşın yarattığı ortamda, üç ülke projeyi yeniden canlandırmaya çalışıyor.

csdf
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, New York'taki BM Genel Merkezi'nde düzenlenen BM Genel Kurulu'nun 78. oturumu sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede, 19 Eylül 2023 (AFP)

Kudüs'te bir araya gelen liderler, Hindistan, Ortadoğu ve Avrupa'yı birbirine bağlaması planlanan Hindistan-Ortadoğu Ekonomik Koridoru (IMEC) projesini ilerletme konusundaki kararlılıklarını da vurguladılar. Koridor Hindistan'dan başlıyor, Ortadoğu'daki çeşitli Arap ülkelerinden ve İsrail'den geçerek GKRY’ne ulaşıyor ve ardından Yunanistan üzerinden Avrupa'ya bağlanıyor. Hindistan, 2025’teki askeri çatışma sırasında Türkiye'yi Pakistan'ın yanında yer almak ve ona insansız hava araçları sağlamakla suçlamış ve bu durum iki ülke arasındaki ilişkilerde önemli bir bozulmaya yol açmıştı.

Üçlü (İsrail, Yunanistan ve GKRY), ortak bildiride, ABD'nin de katılımıyla “3+1” formatındaki görüşmelerinin önemini vurguladı. Başkan Donald Trump ve Recep Tayyip Erdoğan arasında, özellikle Trump yönetiminin Türkiye'ye Suriye ve Gazze'de özel bir rol vermesinden sonra sıcak bir ilişki olsa da İsrail Suriye'deki herhangi bir Türk varlığını reddediyor ve Ankara'nın Gazze için önerilen mekanizmalara katılımına şiddetle karşı çıkıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Netanyahu, aralık ayı sonunda Washington'da Trump ile yapacağı görüşmede büyük olasılıkla bu itirazları dile getirecek. Ayrıca ABD Başkanı’na, Gazze'deki 20 maddelik barış planının uygulanmasında Türkiye'ye alternatif olarak GKRY ve Yunanistan’ı önermesi de bekleniyor.

Buna karşılık, isminin açıklanmasını istemeyen bir Türk yetkili, GKRY ve Yunanistan'ın İsrail ile yakınlaşma yoluyla Türkiye'ye baskı yapma girişimlerinin, ikili ilişkileri iyileştirme ve Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabalarına zarar vereceğini vurguladı. İsrail ve bölgedeki bazı Arap devletlerinin Türkiye'nin katılımı konusundaki çekincelerini veya endişelerini dile getirebileceklerini ama Ankara'nın aksine GKRY ve Yunanistan'ın barış çabalarına katkıda bulunmak için gerekli güç ve bağlantılara sahip olmadığının açık olduğunu ve aslında, İsrail ile ittifaklarının onlara kazançtan ziyade bir yük gibi göründüğünü belirtti.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Türkiye: Libya Genelkurmay Başkanı'nın uçağı düşmeden önce elektrik arızası bildirdi

Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)
Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)
TT

Türkiye: Libya Genelkurmay Başkanı'nın uçağı düşmeden önce elektrik arızası bildirdi

Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)
Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)

Türkiye Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Başkanı Burhanettin Duran, bugün yaptığı açıklamada, Libya Genelkurmay Başkanı'nı taşıyan özel uçağın Ankara yakınlarında düşmeden önce elektrik arızası bildirdiğini ve acil iniş talebinde bulunduğunu söyledi.

Açıklamada ayrıca, Dassault Falcon 50 tipi uçağın dün TSİ 17:17'de Ankara Esenboğa Havalimanı'ndan Trablus'a doğru havalandığı ve TSİ 17:33'te elektrik arızası nedeniyle hava trafik kontrolüne acil durum bildirdiği belirtildi.

Libya ve Türk yetkililer, kazada üç mürettebat da dahil olmak üzere 8 kişinin öldüğünü açıkladı.

Duran, hava trafik kontrolünün uçağı Esenboğa Havalimanı'na yönlendirdiğini ve acil durum prosedürlerinin uygulandığını, ancak uçağın iniş sırasında 17:36'da radar ekranlarından kaybolduğunu ve iletişimin kesildiğini söyledi.

gthyu
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, dün Ankara'da Libya Genelkurmay Başkanı Muhammed Ali el-Haddad ile görüşmesi sırasında (Türkiye Savunma Bakanlığı- X)

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya daha önce yaptığı açıklamada, uçağın Ankara'nın Haymana ilçesi üzerinde uçarken acil iniş talebinde bulunduğunu ve enkazın daha sonra aynı ilçenin Kesik Kavak köyü yakınlarında bulunduğunu belirtmişti.

Duran, İçişleri Bakanlığı'nın operasyonu başlatmasının ardından arama kurtarma ekiplerinin kaza yerine ulaştığını ve kazanın nedenine ilişkin soruşturmanın tüm ilgili makamların katılımıyla devam ettiğini kaydetti.

Uluslararası alanda tanınan Libya hükümeti, ölenler arasında Ordu Genelkurmay Başkanı Muhammed Ali Ahmed el-Haddad, Kara Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı, Askeri Üretim Otoritesi Direktörü, Libya Ordusu Genelkurmay Başkanının danışmanı ve Genelkurmay Başkanının medya ofisinden bir fotoğrafçının bulunduğunu açıkladı.

Libyalı yetkililer, uçağın Malta'dan kiralandığını ve orada kayıtlı olduğunu belirterek, olayla ilgili soruşturma kapsamında uçağın sahipliği, önceki sorun kayıtları ve teknik özellikleri gibi bilgilerin inceleneceğini ifade etti.


Dibeybe, Ankara'da uçağı düşen Libya Genelkurmay Başkanı Al-Haddad’ın hayatını kaybettiğini açıkladı

Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Al-Haddad (Türkiye Savunma Bakanlığı)
Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Al-Haddad (Türkiye Savunma Bakanlığı)
TT

Dibeybe, Ankara'da uçağı düşen Libya Genelkurmay Başkanı Al-Haddad’ın hayatını kaybettiğini açıkladı

Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Al-Haddad (Türkiye Savunma Bakanlığı)
Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Al-Haddad (Türkiye Savunma Bakanlığı)

Libya Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdülhamid Dibeybe, Salı akşamı yaptığı açıklamada, Libya Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed Ali Ahmed el-Haddad’ın, Ankara üzerinde uçağıyla irtibatın kesilmesinin ardından hayatını kaybettiğini duyurdu.

Dibeybe, Haddad’la birlikte seyahat eden isimlerin de kazada hayatını kaybettiğini açıkladı. Hayatını kaybedenler arasında Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Feturi Garibel, Askerî Sanayi Kurumu Başkanı Tuğgeneral Mahmud el-Katiyui, Genelkurmay Başkanlığı Danışmanı Muhammed el-Asavi Diyab ile Basın Ofisi fotoğrafçısı Muhammed Ömer Ahmed Mahcub bulunuyor. Açıklamada, söz konusu kişilerin Ankara’dan Trablus’a dönüş sırasında, resmî görevden dönerken meydana gelen kazada yaşamlarını yitirdiği belirtildi.

Dibeybe, “Bu büyük kayıp, vatanımız, askerî kurumlarımız ve tüm Libya halkı için derin bir acıdır. Ülkemize sadakat ve özveriyle hizmet eden, disiplin ve sorumluluklarıyla örnek olan isimleri kaybettik” dedi.

Öte yandan, Türkiye İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, bugün (Salı) yaptığı açıklamada, Libya Genelkurmay Başkanı’nı taşıyan uçakla Ankara’dan kalkışından kısa süre sonra irtibatın kesildiğini bildirmişti. Yerlikaya, X platformundan yaptığı paylaşımda, 9H-DFJ kuyruk numaralı Falcon 50 tipi özel uçağın, saat 20.10’da Ankara Esenboğa Havalimanı’ndan Trablus’a gitmek üzere havalandığını, saat 20.52’de ise uçakla bağlantının koptuğunu açıklamıştı.

Bakan Yerlikaya, Haymana çevresinden acil iniş talebi alındığını, ancak sonrasında uçakla temas kurulamadığını, uçakta beş kişinin bulunduğunu, bunlar arasında Libya Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı el-Haddad’ın da yer aldığını ifade etmişti. Daha sonra yapılan açıklamada ise uçağın enkazına ulaşıldığı bildirildi.

c
Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, Dbeybe hükümetine bağlı güçlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad ve heyet üyeleriyle birlikte, 23 Aralık 2025 tarihinde Ankara'da. (Türkiye Savunma Bakanlığı)

Libya basını, Devlet İletişim Bakanı’na dayandırdığı haberlerinde, “Türk makamlarından gelecek sonuçları bekliyoruz, güçlü ihtimalle uçak düştü” ifadelerine yer verdi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre, Türkiye Millî Savunma Bakanlığı hafta başında Libya Genelkurmay Başkanı’nın Ankara’ya bir ziyaret gerçekleştirdiğini ve Türk mevkidaşı ile bazı üst düzey askerî yetkililerle görüştüğünü duyurmuştu.

Olayın ardından Ankara hava sahasının geçici olarak trafiğe kapatıldığı, bölgede bir patlama sesi duyulduğu ve bazı televizyon kanallarının, uçağın kalkışından sonra havalimanı çevresinde meydana gelen şiddetli bir patlamaya ait görüntüleri yayımladığı bildirildi.

Aynı gün içerisinde, Türkiye Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler’in Libya Genelkurmay Başkanı el-Haddad’ı kabul ettiği, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu’nun da Kara Kuvvetleri Komutanı Metin Tokel’in katılımıyla el-Haddad’ı resmî törenle karşıladığı kaydedildi.