Imperial College London: Kovid-19 aşıları ilk yılında 20 milyon kişinin hayatını kurtardı

Koronavirüs aşı dozları (AP)
Koronavirüs aşı dozları (AP)
TT

Imperial College London: Kovid-19 aşıları ilk yılında 20 milyon kişinin hayatını kurtardı

Koronavirüs aşı dozları (AP)
Koronavirüs aşı dozları (AP)

İngiltere’de bulunan Imperial College London tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) aşıları ilk yılında yaklaşık 20 milyon insanın hayatını kurtardı.
Sky News’in haberine göre, aşılar sayesinde yüksek ve üst orta gelirli ülkelerde 12,2 milyon kişinin kurtarıldığına, zengin ülkelerde ise daha fazla ölümün önlendiğine inanıyor.
Lancet Bulaşıcı Hastalıklar dergisinde yayınlanan araştırmada, aşıların genel olarak 19.8 milyon ölümün önlendiğini gösterdi.
İngiltere’de Margaret Keenan (90), 8 Aralık 2020’de bir klinik araştırmanın dışında aşıyı alan ilk kişi oldu.
Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 66’sının en az bir doz koronavirüs aşısı olduğu tahmin ediliyor.
Dünya genelinde şu ana kadar 11 milyar doz aşı yapılırken, ABD’deki Johns Hopkins Üniversitesi küresel can kayıplarının 6,3 milyona çıktığını bildirdi.
Araştırmaya göre, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2021 sonuna kadar küresel nüfusun yüzde 40’ını aşılama hedefine ulaşılmış olsaydı, 600 bin ölümün daha önlenebilirdi.
Çalışmadaki ana rakamlar, 185 ülkeden aşılama oranları ve koronavirüs ölümleri ile ilgili tahminlerden formüle edildi.
Çalışmanın yazarları, “Kovid-19 aşısı, pandeminin seyrini önemli ölçüde değiştirerek dünya çapında on milyonlarca hayat kurtardı. Ancak, düşük gelirli ülkelerde aşılara yetersiz erişim, bu ortamlardaki etkiyi sınırladı. Bu da, aşılar için eşitlik ve küresel olarak kapsama ihtiyacını güçlendiriyor” şeklinde bir açıklama yaptı.
Çalışmanın baş yazarı Dr. Oliver Watson, yoksul ülkelere aşı ve testlere erişim sağlamayı amaçlayan Covax planı kapsamındaki ülkelerde yaklaşık 7,5 milyon ölümün önlendiğini bildirdi.
Dr. Watson çalışmaya ilişkin açıklamasında şu ifadeleri kullandı;
“Bulgularımız, zenginlikleri ne olursa olsun, aşıların her yerde insanlara sunulmasıyla milyonlarca hayatın kurtarıldığını gösteriyor. Ancak, daha fazlası yapılabilirdi. WHO tarafından belirlenen hedeflere ulaşılmış olsaydı, düşük gelirli ülkelerde Kovid-19 nedeniyle kaybedilen canların yaklaşık beşte birinin önlenebileceğini tahmin ediyoruz.”
WHO geçen ay, düşük gelirli ülkelerdeki neredeyse bir milyar insanın hala aşılanmamış olduğunu ve bazı ülkelerde aşıları yaymak için yetersiz siyasi taahhüt olduğunu bildirdi.



Doktorlar hastayken yapılmaması gereken şeyi açıkladı

Hastayken egzersiz yapmak semptomları kötüleştirebilir ve hastalığın süresini uzatabilir. Bu durum özellikle ciddi enfeksiyonlar için geçerli (Unsplash)
Hastayken egzersiz yapmak semptomları kötüleştirebilir ve hastalığın süresini uzatabilir. Bu durum özellikle ciddi enfeksiyonlar için geçerli (Unsplash)
TT

Doktorlar hastayken yapılmaması gereken şeyi açıkladı

Hastayken egzersiz yapmak semptomları kötüleştirebilir ve hastalığın süresini uzatabilir. Bu durum özellikle ciddi enfeksiyonlar için geçerli (Unsplash)
Hastayken egzersiz yapmak semptomları kötüleştirebilir ve hastalığın süresini uzatabilir. Bu durum özellikle ciddi enfeksiyonlar için geçerli (Unsplash)

Soğuk algınlığı ve grip sezonu geri geldi ve doktorlar, hastalanan kişileri yaygın bir sağlık hatası yapmaktan kaçınma konusunda uyarıyor: egzersiz rutinini sürdürmek.

Egzersiz, enfeksiyondan önce bağışıklık sistemini güçlendirmenin harika bir yolu olabilir ancak uzmanlar, hızlı bir koşu veya spor salonuna gitmenin aslında burun tıkanıklığı gibi semptomları daha da kötüleştirebileceğini ve hastalığı uzatabileceğini söylüyor.

Ayrıca fiziksel aktivitenin vücudun iç sıcaklığını yükseltmesi, ateşi olan kişilerde tehlikelidir ve hatta organ yetmezliğine yol açabilir. Vücudun bağışıklık sistemini güçlü tutmak için ihtiyaç duyduğu enerjiyi de tüketebilir ve terleme, susuzluğa yol açarak baş dönmesine ve titremeye neden olabilir.

Houston Methodist Hastanesi'nden dahiliye uzmanı Dr. Donald Brown, bu nedenle spor ayakkabılarınızı giymeden önce vücudunuzu dinlemenin çok önemli olduğunu söylüyor.

Brown "Hastayken egzersiz yapmanın genel kuralı, semptomlar boynun üstündeyse, muhtemelen egzersiz rutinine devam edilebilir ancak daha düşük yoğunlukta ve daha kısa süre yapılmalı" diyor.

Amerikan Akciğer Derneği'ne göre kuru öksürük ve mide rahatsızlığı gibi boynun altındaki belirtiler daha ciddi bir enfeksiyona işaret edebilir.

Mayo Clinic, boynun üstündeki belirtilerin burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hapşırma ve hafif boğaz ağrısı olduğunu belirtiyor.

Nevada Üniversitesi Las Vegas kampüsünde bulaşıcı hastalıklar epidemiyoloğu ve öğretim üyesi Dr. Brian Labus, Parade'e yaptığı açıklamada "Ciddi bir solunum yolu hastalığınız varsa, ilk olarak nefes almakta zorlanırsınız. Sadece bir öksürük bile olsa akciğerlerinize bir süreç işliyor demektir" diyor.

Böyle bir durumda egzersiz yapmak vücut için çok yorucu olabilir ve iyileşmeyi zorlaştırabilir.

Ancak soğuk algınlığı durumunda hafif veya orta şiddette fiziksel aktivite genellikle güvenli sayılıyor ve hatta burun yollarını açarak tıkanıklığı giderebiliyor.

Normalden daha yorgun hissedebilirsiniz ancak kısa süreli düşük etkili egzersizlerde sorun görülmüyor.

Bu egzersizler arasında yaklaşık 30 dakikalık yürüyüş, hafif koşu ve yoga yer alıyor.

UTHealth'ten pratisyen hemşire Traci Gonzales, "Vücudunuzu dinleyin. Eğer dayanamayacağınızı düşünüyorsanız, ara verin ve vücudunuzun dinlenip iyileşmesine müsaade edin" ifadelerini kullanıyor. 

İster dinlenin ister egzersiz yapın ancak kesinlikle bol bol su için!

Gonzales "Ayrıca başkalarının olduğu bir yerde egzersiz yapmaya karar verirseniz, mikroplarınızı yaymamaya dikkat edin. Soğuk algınlığı ve grip virüsleri son derece bulaşıcıdır ve kolayca yayılır" tavsiyesinde bulunuyor.

Uzmanlar, grip ve ağır hastalıklara karşı koruma sağlayan diğer aşıları yaptırmak için bu ayın ideal zaman olduğunu söylüyor.

Geçen yıl ABD, ekimden mayıs ortasına kadar 82 milyon grip vakasıyla 15 yılın en kötü grip sezonunu yaşamıştı.

Independent Türkçe


7 yıllık analiz fazladan bir fincan kahvenin faydasını ortaya koydu

Bir araştırma, günde 4-6 fincan kahvenin bedensel zayıflığı azaltmaya katkı sağlayabileceğini öne sürüyor (Pexels)
Bir araştırma, günde 4-6 fincan kahvenin bedensel zayıflığı azaltmaya katkı sağlayabileceğini öne sürüyor (Pexels)
TT

7 yıllık analiz fazladan bir fincan kahvenin faydasını ortaya koydu

Bir araştırma, günde 4-6 fincan kahvenin bedensel zayıflığı azaltmaya katkı sağlayabileceğini öne sürüyor (Pexels)
Bir araştırma, günde 4-6 fincan kahvenin bedensel zayıflığı azaltmaya katkı sağlayabileceğini öne sürüyor (Pexels)

Yeni bir araştırma, vücudu genç ve zinde tutmanın yolunun ekstra bir fincan kahve olabileceğini tespit etti.

European Journal of Nutrition'da yakın zamanda yayımlanan bir araştırma, düzenli olarak günde 4-6 fincan kahve içmenin bedensel kırılganlık riskinin azalmasıyla ilişkilendirildiğini ortaya koyuyor.

7 yıla yayılan analizde 55 yaş üstü 1161 yetişkinle görüşülerek kahve tüketim alışkanlıkları incelendi.

Sağlıkları, Fried'ın Beş Bileşenli Kırılganlık Fenotipi diye bilinen ve bedensel zayıflığın 5 temel yönüne odaklanan bir model kullanılarak değerlendirildi. Bunlar yorgunluk, yavaş yürüme hızı, halsizlik, düşük fiziksel aktivite ve istemsiz kilo kaybı.

Sonuçlar, her gün düzenli olarak 2-4 fincan kahve içenlerinbu alanlarda daha iyi sonuçlar gösterdiğini ortaya koydu.

Kafeinin, yorgunluğu azaltma, dikkati artırma ve kas hareketini iyileştirme gibi beslenme açısından bir dizi faydası olduğu hep biliniyordu.

Birleşik Krallık'ta evdeki filtre kahve makineleri, hazır granül kahveler veya ana caddedeki paket servis latte ve cappuccinolar gibi şekillerde, günde yaklaşık 95 milyon fincan kahve içiliyor.

Düzenli kahve tüketenlerin, polifenol açısından zengin ve pestisitlere maruz kalmamış, yüksek kaliteli organik kahve çekirdekleri seçmesi tavsiye ediliyor.

Öte yandan kahvenin performansı artırdığı iddia edilse de uzmanlar, düzenli egzersizin yerine kullanılmasını önermiyor ve kahvenin yalnızca bir "destek aracı" görevi görmesi gerektiğini vurguluyor.

Britanya Kalp Vakfı'ndan kıdemli diyetisyen Dell Stanford şöyle ekliyor: 

Günde 2-3 fincan kahve tüketmek, hiç kahve içmemeye kıyasla kalp-damar hastalığı riskinin düşmesiyle ilişkilendirilebiliyor. Ancak günde 4-5 fincandan fazla kahve içmek, kafein tüketimini muhtemelen önerilen günlük maksimum 400 mg'ın (4-5 fincan) üzerine çıkaracaktır. Genel olarak çok fazla kafeinin etkileri arasında tansiyon ve kalp atış hızında geçici artış, çarpıntı, anksiyete, huzursuzluk, mide bulantısı, baş ağrısı ve uyku bozukluğu yer alabilir.

Yumurta, süt ürünleri, yağsız et ve baklagiller gibi protein açısından zengin besinlerin yanı sıra orman meyveleri, bitter çikolata ve zeytinyağı gibi polifenol bakımından zengin diğer besinler de bedensel zayıflığı önlemeye yardımcı olabilir.

Diyetisyen Nichola Ludlam-Raine "Bağırsak sağlığı için fermente gıdalar da önemli (bağışıklığı destekliyor) ve antioksidan içerikleri nedeniyle renkli meyve-sebzeler de bedensel zayıflığın önlenmesine katkıda bulunuyor" diyor.

Independent Türkçe


Yaşlılarda obezite kaynaklı kanser hızla artıyor

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Yaşlılarda obezite kaynaklı kanser hızla artıyor

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Çığır açan yeni bir araştırma, genç ve yaşlı yetişkinlerde obeziteye bağlı kanser vakalarında dünya çapında artışa dair uyarıda bulunuyor.

Annals of Internal Medicine adlı akademik dergide yayımlanan çalışma, bazı kötü huylu tümörlerin çoğunlukla genç yetişkinleri etkilediği yönündeki eski düşünceleri altüst ederek, 21. yüzyılda kansere bakışta bir paradigma değişimine yol açıyor.

Imperial College London’dan araştırmacıların da aralarında yer aldığı bilim insanları, obezite kaynaklı kanser gelişiminin küresel bölgeler ve yaş grupları genelindeki kişileri etkilediğini göstermek için 20 yıllık kanser hastası verilerini değerlendirdi.

Çalışmada, Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı'nın GLOBOCAN veri tabanı aracılığıyla Asya, Avrupa, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika ve Avustralasya'daki 42 ülkeden toplanan, 2003'le 2017 arasındaki yıllık kanser vakası verileri incelendi.

Araştırmacılar, daha önceki çalışmalarda genç yetişkinlerde artış gösterdiği tespit edilen lösemi, kolorektal, mide, meme, prostat, endometriyal, safra kesesi, böbrek, karaciğer, özofagus, ağız, pankreas ve tiroid kanserleri gibi 13 kanser türüne ilişkin verileri analiz etti. Daha sonra hasta gruplarını genç yetişkinler (20-49 yaş) ve yaşlı yetişkinler (50 ve üzeri) olarak ayırdılar.

Bu yaklaşım, araştırmacıların yaşa bağlı kanser örüntülerine odaklanmış bir anlayış geliştirmesine imkan tanıyarak beklenmedik bulgular elde etmelerini sağladı. Bazı kanserlerin sadece gençlerde görüldüğü yönündeki eski kanıların aksine araştırma, 6 kanser türünün (lösemi, tiroid, meme, endometriyal, kolorektal ve böbrek) ankete katılan ülkelerin neredeyse dörtte üçünde genç ve yaşlı yetişkinlerde artan görülme sıklığı gösterdiğini ortaya koydu.

Araştırmacılar, büyük ölçüde obeziteyle bağlantılı olan bu kanserlerin, belirli yaş gruplarıyla sınırlı kalmak yerine yetişkinlik dönemi boyunca geniş etkiler gösterdiği uyarısını yaptı. Önceki çalışmalar obezite ve kanser arasındaki bağlantıyı ortaya koymuştu.

Bilim insanları, artan yağ dokusu birikiminin vücutta iltihaplanmaya neden olabileceğini, hormon seviyelerini değiştirebileceğini, hücre metabolizmasını bozabileceğini ve kanserojen bir ortam yaratabileceğini söylüyor.

Çalışmada, rahim ve böbrek kanserlerinin obeziteyle en güçlü bağlantıları gösterdiği belirtiliyor ve yağ dokusunun yalnızca bir enerji deposu olarak değil, aynı zamanda hormon üretimi için bir merkez olarak da hizmet ettiği vurgulanıyor.

Araştırmacılar, kişinin hormon salgılama profilinin düzensiz olması durumunda hücre çoğalmasının artabileceğini ve ölü hücrelerin atılımının bozulabileceğini, bunun da tümör riskini yükseltebileceğini söylüyor.

Çalışmada, özellikle genç nüfusta karaciğer, ağız, yemek borusu ve mide kanserlerinin oranlarında düşüş tespit edildi; bu düşüş büyük olasılıkla tütün kullanımı, alkol tüketimi ve viral hepatiti hedef alan başarılı halk sağlığı müdahalelerinden kaynaklanıyor.

Öte yandan kolon kanseri oranlarının genç yetişkinlerde yaşlılara göre daha keskin bir şekilde arttığı görülüyor. Bilim insanları, bunun yaşlı yetişkinlerde artan tarama ve erken teşhis çalışmalarından kaynaklanabileceğini, gençlerinse muhtemelen çevreleri veya beslenme biçimleri yoluyla yeni kanserojen maddelere daha fazla maruz kalabileceğini belirtti.

Bilim insanları, yeni bulguların farklı yaş gruplarındaki kanser alt tiplerinin nedenlerini keşfeden özel araştırmalara olan ihtiyacı vurguladığını belirtti.

"Bu bulgular gelecekteki araştırmalara, klinik ve halk sağlığı kılavuzlarına bilgi sağlayabilir" diye yazdılar.

Independent Türkçe