Bunca krize rağmen ‘Kamuoyu’ neden ortadan kayboldu?

Popülistler sandıklarda çarpıcı başarılar elde ederken, demokratik normlar bozuluyor, sivil özgürlükler geriliyor, karamsarlık hüküm sürüyor.

Siyaset ve sosyal bilimciler, dünya çapında birçok komplikasyon olmasına rağmen, dünya kamuoyunun zayıflamasının ve gösterilerin azalmasının nedenleriyle meşgul (AFP)
Siyaset ve sosyal bilimciler, dünya çapında birçok komplikasyon olmasına rağmen, dünya kamuoyunun zayıflamasının ve gösterilerin azalmasının nedenleriyle meşgul (AFP)
TT

Bunca krize rağmen ‘Kamuoyu’ neden ortadan kayboldu?

Siyaset ve sosyal bilimciler, dünya çapında birçok komplikasyon olmasına rağmen, dünya kamuoyunun zayıflamasının ve gösterilerin azalmasının nedenleriyle meşgul (AFP)
Siyaset ve sosyal bilimciler, dünya çapında birçok komplikasyon olmasına rağmen, dünya kamuoyunun zayıflamasının ve gösterilerin azalmasının nedenleriyle meşgul (AFP)

Fidel Sbeity*
Hem sosyal bilimciler hem de siyaset bilimciler arasında, dünya kamuoyunun durumuyla ilgili hayati bir soru tartışılıyor. Dünyada barışçıl veya şiddet içeren gösteriler yapılsa da politik, çevresel, ekonomik sorunlar, kadın, çocuk ve hayvan hakları, futbol, ​​eşcinsel hakları ve  diğer konularla ilgili olsa bile dünyadaki herhangi bir krize karşı kitlelerin televizyon ekranlarında görünen sahnelerinin ortadan kaybolması neden kaynaklanıyor?

Dünya kamuoyunu ilgilendiren sorunlar
Kamuoyunu, temsil ettikleri sosyal gruplar adına küresel veya yerel düzeyde kazanımlar elde etmek için muhalefet yapan bağımsız bireyler, sivil toplum kuruluşları ve partiler halinde örgütlenmiş kesimler olarak nitelendirebiliriz. Belirli bir ülkedeki kamuoyu, küresel ısınmadaki rolüyle ilgili olarak hükümetine karşı gösteri yapabilir. Ayrıca tüm ülkelerin bir araya gelmesinden kaynaklanan küresel ısınmaya itiraz eden bir gösteri gerçekleştirebilir. Dünya liderlerini meşgul eden çok sayıda sorun olmasına rağmen ve küresel gıda kıtlığı, petrol ve enerji fiyatlarının yükselişi gibi ilk net sonuçlarını göstermeye başlayan Ukrayna savaşı başta olmak üzere bunların çoğunun çözümü karmaşık olmasına rağmen kamuoyunun zayıflaması dikkati çekiyor.
Dünya sistemi, Koronavirüs (Kovid-19) salgınının ekonomiler, sosyal ilişkiler, emeğin doğası ve eğitim üzerindeki sonuçları ile karmaşık hale geldi. İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden günlerden bu yana görülmemiş bir fiyat artışına yol açan küresel enflasyona neden oldu. Latin Amerika'da yaşam koşullarının bozulmasına karşı çıkan kitlesel halk hareketleriyle başlayan, ancak ortak çıkarlarla  uyuşmayan her bir ülkede ayrı itirazlar şeklinde ortaya çıkan dünya çapındaki gerilimlerin ardından İran'ın nükleer silah geliştirme çabalarıyla ilgili Ortadoğu'da bitmeyen gerilimlerden, İran ve halkına yönelik abluka ve yaptırımlar, siyasi bir çözümü olmayan Suriye savaşı ve Irak'taki demokratik sürecin tıkanmasından bahsetmiyorum bile.
Karmaşık sorunlar arasında, yerel seçimler sırasında bir dizi Avrupa ülkesinde aşırı sağın güçlenmesi, ABD’deki içe kapanmacılar ile küresel egemenlikte ısrar edenler arasındaki siyasi parçalanma yer alıyor.
Sonra sürpriz bir şekilde nükleer savaş korkusu geliyor. Bu konu hakkında konuşmak başlangıçta bir varsayım iken, bu konudaki tartışma şimdi tüm siyasi analistlerin masasında.
Dünya kamuoyunun ele alabileceği sorunlar arasında olumlu yönleri olduğu kadar olumsuz yönleri de olan iletişim dünyasındaki süper devrim ve ardından zaman zaman insanları toplu ölümlerle tehdit eden virüsler sorunu da yer alıyor. Her türlü radikalizm, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı çeteleri de krizler arasında bulunuyor.

Dünya kamuoyunun resmi tanımı
Britannica Ansiklopedisi, kamuoyunu belirli bir konu üzerinde hemfikir olan birkaç kişinin bir araya gelmesi olarak tanımlar. Kamuoyunun gelişmesinde ve şekillenmesinde kanaatler, tutumlar ve değerler çok önemli bir rol oynamaktadır. Londra merkezli MORI anket şirketi Market & Opinion'un kurucusu olan ABD’de dünyaya gelen siyasi analist Robert Worcester, kamuoyunu, ‘kamuoyunun derin ruh hali dalgaları, değişmesi yavaş ama güçlü toparlanmalar’ olan ‘değerlerin’ varlığıyla bağlantılı görüyor.
Görüşler yani ‘Opinions’ ise tam tersidir. Çünkü ‘halkın bilincinin yüzeyindeki dalgalanmalar, sığ ve kolayca değiştirilebilirler.’ ‘Tutumlar’ ise yüzeyin altında var olan ve değerler ile görüşler arasında bir ara aralığı temsil eden akımlardır.
Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, tutumlar, onları benimseyen bireyler önceki düşüncelerine meydan okuyan yeni gerçekler veya bakış açılarını öğrenirlerse değişebilir. Bu, özellikle insanların, fikirlerine geniş bir grup insan tarafından güvenilen bir kamu görevlisi tarafından alınan muhalif bir tutumdan haberdar olmaları durumunda geçerlidir. ‘Kanaat önderliği’ olarak bilinen bu etki yolu, genellikle propaganda yetkilileri tarafından, insanların kendi bakış açılarını yeniden gözden geçirmelerini veya değiştirmelerini sağlamak için kullanılır.
Tutumların oluşumuna gelince bir konuyu öğrendikten sonra, bazı insanlar bunun etrafında pozisyonlar oluşturmaya başlar. Bu tutum yeterli sayıda kişi tarafından ifade edilir ve başkalarına iletilirse, konuyla ilgili kamuoyu oluşmaya başlayacak ve en yaygın tutum türü, aile, arkadaşlar, mahalle, iş yeri, dini cemaat veya okul gibi bir sosyal çevrenin etkisinin sonucu olacaktır. İnsanlar genellikle tutumlarını ait oldukları sosyal gruplarda hüküm sürenlere uyacak şekilde belirlerler. Kitle iletişim araçları ve sosyal medya, gizil tutumları onaylayabilir ve etkinleştirebilir. Bu da insanları bir konunun belirli bir tarafı için pratik eylemlerde bulunmaya veya net konumlar almaya yönlendirebilir.
Medyanın yeterince yaygın olmadığı veya sosyal medyaya erişimin sınırlı olduğu ülkelerde veya siyasi rejimlerde, gelişmekte olan ülkelerde veya basılı ve dijital medyanın sıkı bir şekilde sansürlendiği ülkelerde olduğu gibi, ağızdan ağza iletişim bazen gazetecilik ve radyo ile aynı işlevleri yerine getirebilir ve çok sayıda bilgi fısıltı gazeteciliği ile iletilir.
Ancak psikolojik yapı, kişisel koşullar ve dış etkiler de dahil olmak üzere kamuoyunu şekillendirmenin karmaşık etkileri nedeniyle, kamuoyunun herhangi bir konuda nasıl şekilleneceğini tahmin etmek zordur.

Demokratik kaygı dönemi
Pew Araştırma Merkezi, 2021 yılının aralık ayında Richard Wike ve Janell Fetterolf tarafından yayınlanan ‘Demokratik Kaygı Çağında Küresel Kamuoyu’ başlıklı bir makale yayınladı. Makalenin girişinde “Popülistler, sandıkta baş döndürücü bir başarı elde ederken ve demokratik sosyal sistemlerin dokusunda uzun süredir devam eden zayıflıklar ortaya çıkarken, dünya genelinde demokratik normlar ve sivil özgürlükler bozuldu” ifadeleri yer aldı.
Vatandaşların demokrasi ve alternatifleri hakkında ne düşündüklerini ölçen anket sorularında, dört ana vizyonu ortaya koyuldu. Birçokları için demokrasinin siyasi istikrar gibi istenen sonuçları elde etmediğini gösterdi. İtalya, İspanya, ABD, Güney Kore, Yunanistan, Fransa, Belçika ve Japonya'da yaklaşık üçte ikisi veya daha fazlası bu görüşü ifade etmektedir. Mevcut siyasi durumla ilgili bu hoşnutsuzluk ve hayal kırıklığı, ekonomik performans, hükümet verimliliği ayrıca siyasi ve ekonomik sistemin genel adaleti ile bağlantılıdır.
Pew’in araştırması, zaman içinde, halklar, hükümetlerinin bu boyutlarda kötü performans gösterdiğine inandıklarında, demokrasiye olan güvenin genellikle azaldığını gösterdi. 
Bu küresel anketin sonuçlarından, son 15 yılda dünyanın her yerindeki insanların küresel bir mali kriz ve son zamanlardaki salgın nedeniyle küresel bir gerileme yaşadığı ortaya çıktı. Birçoğu uzun vadeli ekonomik gelecek konusunda karamsar hale geldi.
Veriler, ekonomik karamsarlığın demokrasinin işleyişiyle ilgili memnuniyetsizliği nasıl körüklediğini ve örneğin, demokrasi hakkındaki görüşü doğrulamak için değerlerine bağlılığı nasıl zayıflattığını gösterdi. Pew Araştırma Merkezi, demokrasiye geçen eski sosyalist rejimlerin halklarının bu dönüşümden memnuniyetlerini ölçmek için bir referandum düzenledi.Bulgar ve Ukraynalı çoğu insan, ekonomik durumun Komünizm döneminde daha iyi olduğunu söyledi. Demokrasi ve kapitalizme geçiş konusunda çok daha olumlu değerlendirmelere sahip ülkelerde, bu geçişin bazı sonuçları hakkında endişeler var. Bu ülkelerdeki 10 veya daha fazla ülkeden yaklaşık dördü, komünizmin çöküşünden bu yana meydana gelen değişikliklerin sağlık hizmetleri, hukuk ve düzen ile aile değerleri üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunu söylüyor. Birçoğu, ülkeleri çok partili sisteme ve piyasa ekonomisine geçtiğinde politikacıların ve iş adamlarının sıradan insanlardan daha fazla fayda sağladığına inanıyor.

Çin'deki sessiz liberal çoğunluk
Çin'deki kamuoyu hakkında, Ilaria Mazzocco ve Scott Kennedy, 2022 yılının Şubat ayında ‘Big Data China (Büyük Veri Çin)’ başlıklı bir makale yazdılar. Bu makale, CSIS Çin İşletme ve Ekonomisi Mütevelli Heyeti ile Stanford Ekonomi ve Çin Girişimleri Merkezi (SCCEI) arasında bir iş birliğiydi. Son teknoloji nicel akademik araştırmalar ile Washington politika topluluğu arasındaki boşluğu kapatmayı amaçlamakta.
ABD'li politika yapıcılar Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Çin Komünist Partisi'nin bazı aşırı milliyetçi gruplar dışında iç kamuoyundan hiçbir zorlukla karşılaşmadığına inansa da anket, Çinli kent sakinlerinin beklenenden ve hükümetlerinin resmi tutumlarından daha liberal olduğunu ortaya koydu. Ancak Çin kamuoyu, parti çizgisinden farklı olabilir ve beklendiğinden daha çeşitli ve liberaldir. Pek çok milliyetçi var, bununla birlikte ekonomik reform ve siyasi liberalizmden yana sessiz bir çoğunluk da söz konusu.
Çin'deki kamuoyu araştırmalarına, odak gruplarına ve görüşmelere dayanan çeşitli araştırmalar, özellikle orta sınıf ve iş insanları arasında rejime verilen desteğin ve memnuniyetin nispeten yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Şarku'l Avsat Independent Arabia’dan aktardığı habere göre analistler, halk ile parti-devlet arasındaki bu görüş birliği, rejimin istikrarına katkıda bulunduğu görüşünde. Hükümet politikalarından ekonomik olarak yararlananların ve iktidarın merkezine daha yakın olanların rejimi destekleme ve siyasi liberalizme karşı çıkmalarına yardımcı oldu.
*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



ABD Başkanı Trump Libya bataklığına da bir bomba atabilir mi?

Libya'nın Trablus kentindeki Libya Merkez Bankası önünde nöbet tutan Libya İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçleri, 27 Ağustos 2024 (Reuters)
Libya'nın Trablus kentindeki Libya Merkez Bankası önünde nöbet tutan Libya İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçleri, 27 Ağustos 2024 (Reuters)
TT

ABD Başkanı Trump Libya bataklığına da bir bomba atabilir mi?

Libya'nın Trablus kentindeki Libya Merkez Bankası önünde nöbet tutan Libya İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçleri, 27 Ağustos 2024 (Reuters)
Libya'nın Trablus kentindeki Libya Merkez Bankası önünde nöbet tutan Libya İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçleri, 27 Ağustos 2024 (Reuters)

Ben Fishman

Libya, ülkenin batısını kontrol eden ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan hükümete bağlı güçler ile ülkenin doğusunda General Halife Hafter liderliğindeki güçler arasındaki iç savaşın ateşkesle sona erdiği 2020 yılından bu yana en kötü döneminden geçiyor.

O tarihten bu yana BM ve uluslararası toplum destekli birçok girişim, ulusal seçimlerin yapılması ya da ortak bir hükümetin kurulması konusunda başarısız oldu. Hafter ile Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakan Abdulhamid Dibeybe'nin iktidardan ayrılmayı düşünmeden iktidarda kalmalarını sağladı. Her ikisi de iktidarı yeni bir geçiş hükümetine devretme sözü vermiş olsa da ikisi de ailelerinin servetini katlamak ve müttefiklerine dağıtmak için devlet varlıklarını kullanmayı içeren statüko ayrıcalıklarından vazgeçmeye istekli görünmüyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Libya, yolsuzluğa bulaşmış yöneticilerin ülkenin zenginliklerini, özellikle de doğru yönetildiği takdirde sadece nüfusun ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp tüm bölgeyi kalkındırabilecek ve Libya'ya zengin ülkeler arasında önemli bir yer kazandırabilecek petrol zenginliğini yağmaladığı kleptokratik bir devlet haline geldi. Fakat ülke derin ekonomik dengesizliklere saplanmış durumda. Bunun başlıca nedeni, biri işgücünün çoğunluğunu istihdam eden şişirilmiş bir kamu sektörünün varlığı, ikincisi ise gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 20'sinden fazlasını oluşturan yakıt sübvansiyonları olmak üzere birbirine bağlı iki hatalı ekonomi politikasının sürdürülmesi. Bugün devletin sistematik olarak yağmalanmasının boyutuyla karşılaştırıldığında bu küçük bir ayrıntı gibi görünse de bu sübvansiyonlar uzun süredir sınır ötesi kaçakçılığı teşvik ediyor.

Son dönemde yayınlanan bazı raporlar, milyarlarca dolarlık kamu fonunun ortadan kaybolduğunu ayrıntılarıyla ortaya koyuyor.

BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1973 sayılı kararıyla kurulan BM Uzman Heyeti'nin yıllık rapor, Libya'nın ihraç ettiği petrolün bir kısmının elektrik üretimi için gerekli olan mazotla ‘takas edildiği’ bir düzenden bahsediyor. Raporda, Financial Times tarafından daha sonra yayınlanan bir araştırma haberle birlikte, şeffaf olmayan bu düzenin Libya Merkez Bankası gelirlerinden milyarlarca doların nasıl kaybolmasına yol açtığını anlatılıyor. Bu düzeni desteklediği için Libya’nın Ulusal Petrol Şirketi (NOC) hakkında bir soruşturma yapıldı.

Libya Denetim Bürosu, NOC tarafından elde edilen petrol gelirlerinin Merkez Bankası'na yatırılan mevduattan önemli ölçüde düşük olduğunu bildirdi

Libya Genel Denetim Bürosu ayrıca NOC tarafından elde edilen petrol gelirlerinin Merkez Bankası'na yatırılan mevduattan önemli ölçüde daha düşük olduğunu bildirdi. Raporun saldırıya uğramasının ardından Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere ve ABD büyükelçilikleri Denetim Bürosu’na desteklerini ve bağımsızlığının korunmasını istediklerini bir kez daha ifade ettiler. Yolsuzluğun bir başka işareti olarak Libya Devlet Varlıklarının Geri Kazanımı ve Yönetimi Ofisi (LAROM) Başkanı ocak ayında tutuklandı.

Libya Merkez Bankası, mart ayının ilk yarısında yerel piyasadaki likiditeyi arttırmak için piyasaya 2,3 milyar dolar döviz enjekte etmek zorunda kaldı. Ardından banka 7 Nisan'da, Trump'ın gümrük tarifeleri yürürlüğe girmeden önce döviz karaborsasını kontrol altına almak için önleyici bir adım atarak Libya dinarını yüzde 13 oranında devalüe etti.

u768ı
Libya'nın Bingazi kentinde arka planda Libya Ulusal Ordusu (LUO) lideri General Halife Hafter'in resmi ile Ramazan Bayramı namazı kılan Libyalılar, 31 Mart 2025 (AFP)

Ekonomik tablo ne denli iç karartıcıysa siyasi manzara da bir o kadar iç karartıcı. Dibeybe, 2021 yılındaki Libya Siyasi Diyalog Forumu'nda (LPDF) 73 oydan 39'unu aldı. Geçici görevinden 2022 yılında ayrılması gerekiyordu, ancak dört yıldır sürdürüyor. Ülkenin doğusunda Temsilciler Meclisi (TM) ve batısında Devlet Yüksek Konseyi (DYK) gibi sözde yasama organlarının ise tamamen yetersiz olduğu ortaya çıktı. Bu iki organ, Başkanlık Konseyi ile hiçbir sonuç vermeyen sayısız resmi ve gayri resmi görüşmelerde bulundu. Gerçek şu ki iktidarda kalmak siyasi liderlerin çıkarına. Kimse Dibeybe ya da Hafter’in mensubu oldukları aşiretlerle bu çıkarları tehlikeye atacak bir anlaşmazlığa girmek istemiyor.

Rusya’nın Hafter üzerindeki nüfuzunu en aza indirme çabaları bir hayalin ötesine geçemiyor. Rusya'nın orada üstün olduğu açıkça görülüyor.

Libya'daki iç çabaların yanı sıra dış güçlerin de sahadaki gelişmeler üzerinde somut bir etkisi oldu. Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel tarafından başlatılan Berlin Süreci gibi diplomatik girişimlere ve düzenlenen Libya konulu konferanslara rağmen, Batılı aktörler bir yandan bölgesel zorluklar, diğer yandan da Libya'daki duruma öncelik verme konusunda gerçek bir iradenin olmaması nedeniyle ciddi engellerle karşılaştı.

zxscdfgt
Ülkenin doğusundaki Bingazi şehrinin yaklaşık 270 kilometre batısındaki Brega Limanı, 24 Eylül 2020 (AFP)

Libya’da 2019-2020 yıllarında yaşanan iç savaş sırasında Rus (ya da Wagner) güçleri, Hafter'in Trablus'a yönelik saldırısına katılırken, Türk güçleri Trablus hükümetinin savunma için yaptığı yardım çağrısına yanıt verdi. Ortaya çıkan çıkmaz hem Rus hem de Türk güçlerini saf dışı bıraktı. Türkiye, Libya’nın batısındaki güçleri eğitirken ve ülke genelinde ticari ilişkiler kurarken, Rus (eski Wagner Grubu, şimdiki Afrika Kolordusu) güçleri Libya’daki varlıklarını güçlendiriyor.

Trump, içinden çıkılmaz görünen diğer çatışmaları istikrarsızlaştırmak için yaptığı gibi Libya bataklığına da bir bomba atabilir.

Rusya’nın Hafter üzerindeki nüfuzunu en aza indirme çabaları bir hayalin ötesine geçemiyor. Rusya'nın orada üstün olduğu açıkça görülüyor, ama Hafter potansiyel dış tehditler ya da iç zorluklar karşısında bu varlıktan faydalanıyor. Aynı zamanda Kremlin'in ülkeyi yönetme biçimini görmezden geleceğini bilerek Rusya'nın Libya topraklarını sömürmesine izin veriyor. Hafter'in kısa süre önce LUO Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanan oğlu Saddam'ın nüfuzu giderek artıyor ve o da aynı nedenlerle Rusya ile ortaklığa güvenecektir.

Eski ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, tüm zorluklara rağmen Hafter'e ulaşmak için adımlar atmaya çalıştı. ABD Libya Özel Temsicisi Büyükelçi Richard Norland’ı en az yedi kez Bingazi'de Hafter'le görüşmeye gönderdi. Ayrıca dönemin Dışişleri Bakan Yardımcısı ve ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Başkomutanı da Hafter'le görüştü. Biden yönetimi, Hafter ve Saddam’ı Libya’da birleşik bir hükümet kurmak için somut adımlar atılana kadar dışlamak yerine onlarla ön koşulsuz olarak görüşmelerde bulundu. Biden yönetimi ayrıca doğudaki ve batıdaki askeri yapıları birleştirmek amacıyla askeri hamlelerde bulundu. Ancak batıdaki askeri güçlerin çoğunluğu resmi ordudan ziyade silahlı gruplardan oldukları için bu hamlelerin çoğu dengesini bulamadı.

frthyu
Libya'nın Misrata kenti döviz piyasasında dolaşımda olan ABD Doları ve Libya dinarı balyaları, 31 Ağustos 2024 (Reuters)

Yeni ABD yönetimi şimdiye kadar Biden döneminde başlayan Hafter’i Rusya’nın nüfuzundan uzak tutma stratejisini sürdürdü. Saddam Hafter ve merkezi Libya'nın doğusunda bulunan Libya Kalkınma ve Yeniden Yapılandırma Fonu’nun başındaki kardeşi Bilkasım Hafter, 27 Nisan'da sona eren hafta içinde Washington'u ziyaret ettiler.

Ziyaret sırasında Kalkınma ve Yeniden Yapılandırma Fonu ile ABD'li şirketler arasında çeşitli mutabakat zabıtları imzaladı. Ancak Fonun şimdiye kadar olmayan şeffaflığı göstermediği takdirde 1977 tarihli Yabancı Yolsuzluk Uygulamaları Yasası (FCPA) bu anlaşmaların uygulanmasının önünde büyük bir engel teşkil edebilir. Bu durumda, Türkiye ve bölgedeki diğer ülkelerden şirketler başlıca faydalanıcılar haline gelebilir.

ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance'in Yemen konusundaki bir açıklamasında söylediği “Avrupalıları tekrar kurtarmayı reddediyorum” şeklindeki sözlerinde olduğu gibi Trump yönetimi ABD’li şirketler için net bir kazanç olmadığı sonucuna varırsa, Libya dosyasını Avrupalı ortaklarına emanet edebilir.

Libya'daki kaos ve işlevsizliğin acilen ele alınması gerekiyor. Boşa geçen her ay daha büyük yolsuzluklara, daha zor müzakerelere ve Rusya’nın sömürüsünün devam etmesine yol açacak.

Alternatif olarak Trump, içinden çıkılmaz görünen diğer çatışmaları istikrarsızlaştırmak için yaptığı gibi Libya bataklığına bir bomba atabilir. Trump yönetimi, Libya'da barışı ve istikrarı baltalayan tüm aktif Libyalı liderleri yaptırımlar uygulamakla tehdit edebilir. Her iki tarafın da teknokrat bir hükümet kurulması yönünde somut adımlar atması gerekiyor. Aksi takdirde yaptırımlar uygulanacaktır. Anlaşma aynı zamanda hükümetin bütçesi, kilit finans kurumları, NOC, Merkez Bankası ve tüm iştiraklerinin sıkı denetimini de içermeli. Her ne kadar hiçbir ABD yönetimi Hafter'e yaptırım uygulama konusunda gerçek bir isteklilik göstermemiş olsa da, tehditlerin Hafter'i ciddi müzakerelere girişmek ya da Rusya’nın müzakere edilemez bir aracı olarak ifşa olmak arasında bir seçim yapmaya iteceğine şüphe yok. Açıkçası Libya'daki kaos ve işlevsizliğin acilen ele alınması gerekiyor. Boşa geçen her ay daha büyük yolsuzluklara, daha zor müzakerelere ve Rusya’nın sömürüsünün devam etmesine neden oluyor. NATO'yu kurtarmakla meşgul olan Avrupa, buna tek başına karşı çıkamaz. Dolayısıyla çok geç olmadan Libya konusunda Trump'la el ele vermesi akıllıca bir adım olacaktır.