Sudan Egemenlik Konseyi Muhammed el-Faki Süleyman, Şarku’l Avsat’a konuştu: Sudan’da asker ile yeni bir ortaklık istemiyoruz

Eski Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Muhammed el- Faki. Süleyman
Eski Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Muhammed el- Faki. Süleyman
TT

Sudan Egemenlik Konseyi Muhammed el-Faki Süleyman, Şarku’l Avsat’a konuştu: Sudan’da asker ile yeni bir ortaklık istemiyoruz

Eski Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Muhammed el- Faki. Süleyman
Eski Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Muhammed el- Faki. Süleyman

Sudan Egemenlik Konseyi’nin eski üyesi Muhammed el-Faki Süleyman, ordunun kışlaya geri dönerek iktidarı sivillere devretmesinin önemine dikkat çekti. Partizan olmayan, seçimine devrimin birleşik güçlerinin de katılacağı bağımsız bir ulusal yeterlilik hükümetinin kurulması için bir anlaşmaya varılacağına dair iyimserliğini dile getirdi.
Ordunun 25 Ekim'de iktidarı ele geçirmesinin ardından tutuklanıp görevinden alınan, ardından da serbest bırakılan Faki, Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’nin (ÖDBG) darbeyi sona erdirme ve hukuku yeniden tesis etme yönünde halkın taleplerini benimsediğini vurguladı. Aynı zamanda Suudi Arabistan-ABD arabuluculuğuna, iki ülkenin bölgesel ve uluslararası düzeydeki etkili ağırlığı, Sudan üzerindeki etkileri ve daimi ortak çıkarlarla olan bağları dikkate alınarak yanıt verildiğini söyledi.
Şarku’l Avsat’a konuşan Süleyman, Suudi Arabistan Krallığı’nın sakin ve akılcı siyaseti sayesinde bölgede gittikçe artan rolünün önemini vurguladı. Suudi Arabistan ile Sudan arasındaki bağın, Kızıldeniz güvenliği de dahil olmak üzere Krallığı Sudan'ın istikrarı konusunda istekli kılan birçok çıkarı temsil ettiğini belirten Süleyman, Sudan’da istikrar kaydedildiği takdirde terör dosyası ve mülteci sorunlarının artık gündemde olmayacağını, bu durumun ülkeye Suudi yatırımlarını çekeceğini söyledi.

Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’nin önde gelen üyelerinden olan Faki, koalisyonun kendisine orduyla birlikte masaya oturmayı kabul etmesi yönünde baskı yaptığı iddialarını ise reddetti. Faki Süleyman sözlerini şöyle sürdürdü:
“ABD-Suudi arabuluculuğu ile siyasi sürecin desteklenmesi ve bu sürecin karşı karşıya kaldığı karşıt duruştan kurtarılması isteniyor. Söz konusu ülke, sorunun iki kutbunu temsil eden iki taraf bulunduğunu, anlaşmazlığın esas olarak Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri ve askerler arasında olduğunu idrak etti. Görüşme sorun Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri ile aynı tanımladı. Bu durum, yakın gelecekte yeni bir gerçekliğe yol açabilecek siyasi sürece yönelik adımların hızlanmasına yol açtı.”
Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’den ayrılmasının tüm seçeneklere kapı açtığını belirten Faki Süleyman, yeni bir siyasi ortam oluşturmanın da bu kapsamda olabileceğini vurguladı.

Suudi Arabistan'ın bölgesel rolü

Faki Süleyman, Arap dünyasındaki etki merkezinin Riyad’a taşındığını söylediği açıklamasını şöyle sürdürdü:
 “Riyad, yalnızca Sudan'da değil, bölgedeki çoğu ülkede en önemli Arap başkentlerinden biri haline geldi. Bu, Krallığın sahip olduğu istikrar ve kapsamlı nüfuz ile Suudi Arabistan’ın sakin ve akılcı politikası neticesinde gerçekleşti.”

Krallığın son zamanlarda oldukça önemli hale gelen Kızıldeniz güvenlik dosyasına hassasiyetle yaklaştığına dikkat çeken Faki, Suudi Arabistan’ın petrol ve turizm sektöründe sarf ettiği büyük çabaların bu ülkeyi oldukça önemli kıldığını vurguladı. Açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:
“Suudilerin kıyıdaş ülkelerle iş birliği vizyonu mevcut. Bu, istikrar sağlandığı takdirde iki ülke için elde edilebilecek diğer yatırım faydalarına ek olarak Riyad'ın üzerinde çalıştığı siyasi ittifaklardan biri de oluşacak. Tarım, ulaşım ve hafif sanayide yatırımları karşılayabilecek olan Sudan, Suudi yatırımları için en uygun ülkelerden biri. Suudi Arabistan'ın Sudan'da büyük yatırımlar yapma vizyonu mevcut. Ancak bunlar istikrarın sağlanması, Sudan’da savaş, törer ve mülteci meselelerinin sona erdirilmesi ile bağlantılı. Sudan’ın istikrarı başta Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere tüm bölge ülkelerini ilgilendiriyor. Zira buradaki güvenlik eksikliği bölge ülkelerini de tehdit edebilir.”

Ordu ile diyalog
Şu an Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri ile Egemenlik Konseyi'ndeki askeri grup arasında gerçekleşen diyaloga da değinen Süleyman, ülkeyi tehlikeli bir yola sokan 25 Ekim darbesinin sona erdirilmesine odaklanıldığını doğruladı. “Karşı çıkış, darbenin devamını imkansız kılıyor. Bu nedenle aktörlerin bu sahneyi sona erdirmek için çalışması gerekiyor. Bu yönde görüş alışverişinde bulunmanın önemi hakkında açıkça konuştuk. Ordunun bu sahneden çıkmasını bekliyoruz” dedi.

Ordunun sahnenin yeniden kurulması konusunda hesapları olduğunu düşünen Süleyman sözlerini şöyle sürdürdü:
“Özgürlük ve Değişim belgesini kabul etsinler ya da etmesinler, yeni bir siyasi gerçeklik doğacak. Kabul ederlerse siyasi sahneden kışlaya dönmeleri yönünde siyasi bir düzenleme yapılacak. Reddettikleri takdirde ise kendilerini reddeden halk ve sivil yönetimin geri dönüşünü destekleyen uluslararası toplum karşısında darbenin son adımlarını atmak için siyasi düzenlemelere ihtiyaçları olacak.”

Ordu ile Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri arasında doğrudan müzakereye gidilmesi için öncelikle darbenin sona erdirilmesi gerektiğinin altını çizen Süleyman konuya dair şunları söyledi:
“Doğrudan müzakereler hem halk hem de Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri tarafından reddediliyor. Bu nedenle mevcut toplantılar yazılı belgeler ve uluslararası tanıklıklar yoluyla yürütülüyor. Ancak bu konudaki toplumsal çekinceler devam ediyor.”
Çeşitli devrimci güçleri Özgürlük ve Değişim Koalisyonu’nun attığı tüm adımlara dahil etmeye ve her türlü gelişmeden sokağı bilgilendirmeye söz veren Süleyman ürete uluslararası arenanın tanıklığının önemine dikkat çekti:
“Darbenin ve düzenlemelerin kaldırılması süreci ve ordunun siyaset sahnesinden çıkışı konusunda uluslararası arenanın tanıklığında bir mutabakat sağlanırsa, doğrudan görüşmeyi reddeden olmayacaktır. Uluslararası tanıklık olmalı. Zira halk politikacılardan şüpheleniyor. Bu şüpheler geçmişteki deneyimlerden kaynaklanıyor. Doğrudan toplantı hakkında konuşmak için henüz erken. Bu yönde ilerlenmedikçe böyle bir toplantı gerçekleşmeyecektir.”
Askeri Geçiş Konseyi sözcüsü Korgeneral Şemseddin Kebbaşi, ordu ile Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri temsilcisi Taha Osman arasındaki görüşmelere de değinen Süleyman, tamamlanması gereken metinler hakkında fikir alışverişinde bulunduklarını, zira bazı metinlerin amacının netleştirilmesi gerektiğini belirtti. “Onlara vizyonumuzu yazılı bir şekilde sunduğumuzda kendilerinden de yazılı bir yanıt istedik. Vakit kısa, bu nedenle düzenlemelere gidilmesi için verecekleri cevabı hızlandırmaları gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Süleyman açıklamasının devamında ordu ile ortaklık niyetinde olmadıklarını söyledi:
“Ortaklık, iktidar kurumlarında sivillerin ve askeri personelin bulunmasıdır. Ancak Egemenlik Konseyi ve sivil bakanlık oluşturduysak, ortaklık yok demektir. Ordunun devlet yönetimine müdahale etmesine izin veren bir formüle izin vermeyeceğiz. Ancak zamanda Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri de bundan sonraki sahneyi tek başına kurmayacak.”
Süleyman, tarafların endişelerinin anayasal bildiri ve Sudan halkı tarafından seçilen ulusal yetkilere sahip bir hükümet ile sona ereceğini vurgulayan Süleyman “Sokakta partizanların iktidara katılımını reddeden genel bir eğilim var. Darbeyi tüm gücüyle boşa çıkaran sokak, iktidar hayallerine rağmen partizanları da engelleyebilir” ifadelerini kullandı.
Tüm soruları yanıtlayarak endişeleri ortadan kaldıran bir anayasa bildirgesi hazırlama sözü veren Süleyman sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu vizyonu devrimdeki ortaklarımıza sunacağız. İlk aşamada, darbeyi siyasi eylem yoluyla sona erdirme olasılığına dair şüphelere rağmen siyasi süreçte kendi başımıza gittik. Bu nedenle bazıları sürekli yüzleşme çizgisinde kalmayı tercih etti. Yüzleşme, korunması gereken önemli bir süreçtir.”
İttifakına direniş komitelerinin, profesyonel toplulukların, sendika kuruluşlarının ve sivil toplumun eşlik edeceği sözü veren Süleyman, “İlk amacımız darbeyi sona erdirerek orduyu kışlasına geri döndürmek. Ardından devrim kampında bir bölünmeye neden olabilecek tartışmayı durdurmak için tüm bakış açılarını yanımıza alacağız” dedi.

Askeri düzenlemeler
Ordunun askeri kışlaya dönüşü için verilmesi gereken güvencelerin geçiş dönemi adaleti düzenlemelerinde kaydedilen suiistimallerin ele alınması gereken bir konu olduğunu belirten Faki Süleyman, bunun tüm Sudanlıları ilgilendirdiğini, zira başta şehit aileleri olmak üzere yerel toplumun bu durumdan etkilendiğini vurguladı.
İttifakının sokağın talebine yanıt olarak partizan olmayan ulusal yetkilere sahip, hatta barış antlaşması imzalayıcılarını kapsayan bir hükümet kurmaya çalıştığını kaydeden Süleyman, durumun iyileşeceğine dair iyimserliğini dile getirdi:
 “Devam eden diyalog konusunda karamsar değilim. Ülke istikrarını koruyan bir anlaşmaya varılmasının mümkün olduğunu düşünüyorum. En nihayetinde önemli olan Sudanlıların arzularıdır. Bir parti hükümeti istiyorlarsa, içinde temsilcileri olacak. Aksini istiyorlarsa seçimlerini yapacaklar.”
Üçlü mekanizma rolünün bir sonraki aşamada geleceğine söz veren Süleyman, 25 Ekim darbesi ve devrimi konusunda tutumu olan başka taraflar da bulunduğunu, görüşülecek platformlara söz konusu tüm kesimlerin dahil edileceğini söylediği açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Bir sonraki hükümet partizan olmayacak. Zira destek tabanını genişletmek, Demokratik Birlik Partisi, Halk Kongresi Partisi ve doğuda ve Darfur’da anlaşmaları imzalayanları dahi içerecek geniş bir taban ile bir fikir birliği sağlamak amaçlanacak.”
Gençlerin müzakereyi ve ortaklığı kabul etmediğine işret eden Süleyman, ancak sonucu temkinli bir şekilde beklediklerini, ordunun kışlaya geri dönmesi ve sivil bir hükümet kurulması talepleri yerine getirilirse bunu kabul edip destekleyeceklerini belirtti. Ancak 21 Kasım'da Burhan ile Hamduk arasındaki anlaşmaya benzer zayıf bir anlaşma kaydedildiği takdirde sokağın bunu kabul etmeyeceğini vurguladı. “Özgürlük ve Değişim İttifakı ciddi bir baskı altında. Sokağı yakından izleyerek bu çerçevede hareket ediyor. Tüm bu komplikasyonların farkında” ifadelerini kullandı.
Süleyman, halkın temkinle yaklaştığı sivil askeri diyalog başarısızlığa uğratıldığı takdirde ne olacağı konusunda ise şu değerlendirmede bulundu:
“Hiçbir şey olmayacak. Sokağın özel talepleriyle diyalog içerisindeyiz. Bu, reddedilen talepleri yerine getirmeye kararlı olduğumuzu gösterir. Kendi menfaatimiz için halkın talepleri olmadan bir anlaşmaya varsak belki de kimse bizimle dalga geçmeyecek. Bu durumda alay konusu olacağız ancak devrim devam edecek.”



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.