Sadr’ın parlamentodan çekilmesi, Koordinasyon Çerçevesi’ni güçlendirdi

Koordinasyon Çerçevesi’nin eli KDP ve Sünni müttefiklerine karşı kuvvetlendi.

Mukteda es-Sadr. (AP)
Mukteda es-Sadr. (AP)
TT

Sadr’ın parlamentodan çekilmesi, Koordinasyon Çerçevesi’ni güçlendirdi

Mukteda es-Sadr. (AP)
Mukteda es-Sadr. (AP)

Irak’ta Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr'ın parlamentodan çekilmesinin ardından rakibi Koordinasyon Çerçevesi mecliste çoğunluğu ele geçirdi. 2021 yılında gerçekleştirilen erken seçimlerden birinci parti olarak çıkan Sadr Hareketi, Kürdistan Demokrat Partisi ve Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi ile Hamis el-Hancer liderliğindeki Sünni Egemenlik Koalisyonu ile ittifak kurarak Vatanı Kurtarma İttifakı’nı oluşturmuştu. Ancak Sadr seçimlerin üzerinden sadece sekiz ay geçmesine rağmen, üçte ikilik çoğunluğu elde edemeyerek hükümeti kurmakta başarısız oldu. Sadr Bloku’nun 73 milletvekilinin istifasından artık geri dönüş yok. Mecliste dün gerçekleştirilen olağanüstü oturumda istifa eden milletvekillerinin yerine son seçimlerde en fazla oyu alan adaylar milletvekili olarak seçildi. Böylelikle Şii Koordinasyon Çerçevesi hükümeti kurmanın eşiğine geldi.  
Koordinasyon Çerçevesi son seçimlerin sonuçlarını kabul etmediğini defalarca dile getirmiş ve cumhurbaşkanı ile hükümetin kurulmasını ‘üçte bir engeli’ olarak bilinen mekanizmaya başvurarak engellemişti. Şii Koordinasyon Çerçevesi çatısı altında bulunan gruplar şöyle:
Hadi el-Amiri liderliğindeki Fetih Koalisyonu, Nuri el-Maliki liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu, Kays el-Hazeli liderliğindeki Asayib Ehlil Hak, Ammar el-Hakim liderliğindeki Devlet Güçleri Koalisyonu, Haydar el-İbadi liderliğindeki Nasr Koalisyonu ve Falih el-Feyyad liderliğindeki Ata Hareketi.
Ayrıca eski başbakanlardan Adil Abdülmehdi ve İslami Fazilet Partisi de bu çatının altında bulunuyor. 
Sadr tüm bu süreç boyunca, sloganı; ‘ne doğu ne batı’ olan ‘ulusal çoğunluk hükümeti’ kurmak için çaba sarf etmişti. Çoğu gözlemci bu sloganın İran’ı kışkırttığını ve rahatsız ettiğini düşünüyor. Sadr’ın Koordinasyon Çerçevesi’ndeki hasımları ‘üçte bir engeline’ başvurarak hükümetin kurulmasını önledi. Ayrıca Irak Yüksek Federal Mahkemesi, Sadr’ın müttefiki Barzani’nin partisi KDP’ye karşı bir dizi karar alarak hasımlarının yanında saf tuttu. Bu kararların en önemlileri, KDP’nin cumhurbaşkanı adayı eski Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin adaylığının reddedilmesi ve Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (KYB) merkezi hükümetin onayı olmadan petrol satışı gerçekleştirmesinin gayrı meşru addedilmesi olarak gösterilebilir. 
Sadr Bloku’nun meclisten toplu olarak istifa etmesi ne muhaliflerinin ne de müttefiklerinin beklediği bir hamleydi. Farklı çevrelerin tüm vazgeçirme girişimlerine ve ısrarlarına rağmen Mukteda es-Sadr söz konusu kararından dönmedi. İşin ilginç yanı Mukteda es-Sadr, yeni milletvekillerinin yemin edeceği oturumdan önce İran’ın kendisine çekilmesi yönünde baskı yaptığı iddialarını yalanladı ve yozlaşmış siyasilerle iktidara ortak olmak istemediği için özgür iradesiyle çekildiğini vurguladı. Sadr’ın açıklamasında, müttefiki olan KDP ve Sünni Egemenlik Koalisyonu’nun yemin töreninin düzenleneceği meclis oturumuna iştirak etmemeleri yönünde de bir mesaj bulunuyordu. Ancak KDP ve Egemenlik Koalisyonu söz konusu oturuma katıldı ve Koordinasyon Çerçevesi güçleriyle bir ‘uzlaşı hükümeti’ kurmak üzere müzakerelere başladı. Barzani liderliğindeki KDP ve Egemenlik Koalisyonu’nun Sadr’ın varlığında Koordinasyon Çerçevesi’ne direnme güçleri vardı ancak şu an kendi kitlelerinin çıkarlarını korumak dışında bir seçenekleri yok gibi görünüyor. 
Koordinasyon Çerçevesi’ndeki rakiplerinin hamlelerini yakından takip eden Mukteda es-Sadr dün Twitter’dan paylaştığı mesajlarda, Sadr Hareketi’ne mahsup sayılan isimlere kabinede yer vermemeleri konusunda uyarıda bulundu. Sadr sosyal medya hesabından şu paylaşımda bulundu:
“Bazıları Sadr Hareketi’ne bağlı ya da eskiden hareket içinde yer alan veya kovulmuş bir kişiye bakanlık vererek Sadr Hareketi destekçilerini susturmak ve Sadr Hareketi’nin yozlaşmış hükümet içinde yer almakla itham edilmesine olanak vermek istiyor. Buna inanacak saf insanların olduğu malum. Böylesi bir bakanın Sadr Hareketi ile anlaşma çerçevesinde hükümette yer aldığını öne sürebilirler. Böylesi çirkin bir yaklaşımın sonuçları konusunda uyarıyoruz. Biz onlarla ne parlamentoda ne de hükümette asla yer almadık ve almayacağız. Biz ayrılık değil ıslah taraftarıyız. Eğer fesatçılar ve yozlaşmış olanlar, bilgimiz dışında bizim de kendilerinin yanında yer aldığımızı söyleyerek bizi karalamak isterlerse buna yanıtımız beklemedikleri bir şekilde olur.”  
Sadr paylaşımını şu şekilde sonlandırdı:
“Kimsede bizi müzakerelerde, diyalogda ya da benzeri bir platformda temsil etme yetkisi yoktur. Kalbimizi öfkeyle doldurmaya çalışıyorsunuz. Yolsuzluğunuzun kokusu burnumuzu tıkadı. Zalimler hangi akıbete döndürüleceklerini yakında anlayacaklar.” 
Iraklı araştırmacı Ferhad Alaaddin konuyla ilgili olarak Şarku'l Avsat'a yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:
“Kulislerde Sadr Hareketi’nin eski yöneticilerinden ya da halen hareket içinde yer alan etkili isimlerden birinin hükümette yer alacağı konuşuluyor. Bu sözler Mukteda es-Sadr'ın da kulağına ulaşmış olmalı. Sadr bu sözleriyle, kapıyı vurup çıktıktan sonra bacadan dönmeyeceklerini vurgulamış oluyor.”  



Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

TT

Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

Amerikan yönetimi Sudan’daki çatışmanın taraflarına ülkedeki savaşı durdurmaya yönelik bir yol haritasını kabul ettirmeye çalışırken, ABD ve Sudanlı kaynaklar, Port Sudan yönetiminin Rusya’dan silah desteği almak için Moskova ile temas kurduğunu bildirdi. Kaynaklara göre Port Sudan, gelişmiş silahlar karşılığında Rusya’ya Kızıldeniz kıyısında deniz üssü kurma imkânı ve maden ile altın yatırımları teklif etti. Bu durum, Sudan’daki savaşın, küresel ölçekte kritik öneme sahip deniz geçişlerinden birinde, ABD baskıları ile Rusya’nın cazip teklifleri arasında daha geniş bir güç mücadelesine dönüşmesi riskini artırıyor.

Bu gelişmelerle eş zamanlı olarak, ABD’nin Sudan’da ateşkes için hazırladığı yeni öneriye ilişkin daha fazla ayrıntı ortaya çıktı. Teklifin, İslamcı akım ve Müslüman Kardeşler’i dışarıda bırakan, askeri, insani ve siyasi alanları kapsayan üç paralel yol haritası içerdiği belirtildi.

Rusya için deniz üssü ve altın

ABD’nin yoğun diplomatik girişimleri sürerken, Wall Street Journal dün yayımladığı haberinde, geçici başkent olarak Port Sudan’ı kullanan hükümetin Rusya’ya Kızıldeniz kıyısında deniz üssü kurma ve maden ile altın alanlarında yatırım yapma teklifinde bulunduğunu aktardı. Habere göre bu teklif, Sudan ordusunun Rusya’dan gelişmiş silahlarla yeniden donatılması karşılığında yapıldı.

fvbg
Kızıldeniz'deki Port Sudan limanı (Getty Images)

Gazetenin adını vermediği Sudanlı yetkililere dayandırdığı habere göre, Sudan’ın Rusya’ya ilettiği teklif, 25 yıllık bir anlaşmayı kapsıyor. Buna göre Rusya, Port Sudan Limanı’nda veya Kızıldeniz kıyısındaki başka bir deniz tesisinde, aralarında nükleer güçle çalışan savaş gemilerinin de bulunduğu dört deniz unsurunu ve en fazla 300 askeri konuşlandırabilecek.

Amerikan gazetesi, böyle bir üssün Rusya’ya Süveyş Kanalı üzerinden geçen ve küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12’sini oluşturan deniz hattını izleme imkânı vereceğine dikkat çekti.

ABD uyarısı

Gazete ayrıca, üst düzey bir ABD yetkilisinin, Port Sudan ya da Libya’da kurulacak bir Rus askeri üssünün Moskova’nın güç kullanma kapasitesini artırabileceği ve daha az kısıtlamayla hareket etmesine yol açabileceği uyarısında bulunduğunu aktardı. Emekli Tümgeneral Mark Hicks’in değerlendirmesine göre ise böyle bir deniz üssü, Rusya’nın uluslararası konumunu güçlendirecek ve bölgedeki nüfuz alanını genişletecek.

fv
Sudan Ordusu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Bu gelişme, Port Sudan’daki askeri yönetimin yeni silah kaynakları arayışını sürdürdüğü bir dönemde ortaya çıktı. Gazetenin adını açıklamadığı bir Sudanlı yetkili, ülkenin gelişmiş silah sistemlerine ve hava savunma kapasitesine ihtiyaç duyduğunu, ancak bu tür bir anlaşmanın ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile sorun yaratabileceğini belirtti.

Gazetenin değerlendirmesine göre Washington, savaşı durduracak ve sivil yönetime geçiş sürecini başlatacak bir yol haritasına odaklanırken, Port Sudan yönetimi ise Rusya ile yakınlaşmanın getireceği askeri ve ekonomik kazanımları önceliklendiriyor.

Ateşkes ve uluslararası mekanizma

Bu çerçevede, ABD’nin Sudan’da ateşkese yönelik yeni önerisine ilişkin ayrıntılar da ortaya çıkmaya devam ediyor. Al Arabiya’ya konuşan kaynaklar, teklifin askeri, insani ve siyasi başlıklardan oluşan üç paralel süreci kapsadığını ve İslamcı akım ile Müslüman Kardeşler’in bu süreç dışında tutulduğunu aktardı.

Mısır kaynaklarına dayandırılan habere göre, askeri başlık, ülke genelinde kapsamlı bir ateşkesi öngörüyor. Buna göre ateşkesten sonra geniş ölçekli bir insani operasyon başlatılacak, yardım kuruluşlarının erişimi sağlanacak ve temel hizmetler yeniden tesis edilecek. Ayrıca ateşkesi denetlemek üzere, sahada gözetim mekanizmalarına sahip bir uluslararası komite kurulması planlanıyor. Bu komite, insani koridorların güvenliğini sağlamak, sivilleri korumak ve olası ihlalleri takip etmekle görevlendirilecek.

cdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump’ın Arap ve Afrika İşlerinden Sorumlu Başdanışmanı Massad Boulos (AFP)

İnsani sürecin başarısı, ateşkesin kalıcılığına ve yardımın ülke geneline etkin biçimde ulaşmasına bağlanıyor. Buna göre sağlam bir ateşkes, insani operasyonların başlaması için temel koşul olacak; bu da yardım ekiplerinin erişimini kolaylaştırarak yerinden edilmiş kişiler ile mültecilerin güvenli dönüşü için gerekli ortamın hazırlanmasına katkı sağlayacak.

Siyasi sürece ilişkin öneri ise eski rejim mensupları ve İslamcılar hariç, sivil güçlerin öncülüğünde bir geçiş süreci öngörüyor. Bu süreç, ordunun ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) ateşkese onay vermesiyle eş zamanlı olarak başlayacak ve savaşın sonlandırılmasına giden yolun ilk adımını oluşturacak.

Askeri alanda kapsamlı reform

Yol haritası ayrıca kapsamlı bir askeri reform sürecini de içeriyor. Buna göre Sudan İslami Hareketi ve Müslüman Kardeşler çizgisine yakın isimlerin ordu ve güvenlik kurumlarından çıkarılması, silahlı grupların entegrasyonu ve iki tarafla birlikte savaşan milis yapılanmalarının tasfiyesi planlanıyor. Amaç, sivil otoriteye tabi, birleşik ve profesyonel bir ordu ile yeniden yapılandırılmış güvenlik kurumları oluşturmak. Bu süreçte karar merciinin ordu veya HDK olmayacağı özellikle vurgulanıyor.

Öte yandan, eylül ayında ABD’li arabulucu Massad Boulos tarafından sunulan planın, Sudan hükümeti ile HDK temsilcilerine ateşkes ve kapsamlı bir insani süreç önerdiği biliniyor. Ancak Boulos 25 Kasım’da her iki tarafın da plana henüz onay vermediğini açıklamıştı.

Boulos o dönemde yaptığı açıklamada, tarafların ateşkesi ‘ön koşul olmadan’ kabul etmesinin önemine dikkat çekmiş; bunun can kayıplarını azaltmak, siyasi sürecin yeniden başlamasını sağlamak ve ülkenin sivil yönetime geçişi için gerekli koşulları oluşturmak açısından kritik olduğunu ifade etmişti.


Netanyahu, ABD elçisiyle Lübnan'daki durumu görüştü

Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)
Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)
TT

Netanyahu, ABD elçisiyle Lübnan'daki durumu görüştü

Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)
Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)

Papa 14. Leo'nun uçağı Beyrut'tan ayrılır ayrılmaz İsrail'e ait insansız hava araçlarının (İHA) yeniden şehrin semalarında uçmaya başlaması, ziyarete eşlik eden sakinliğin hesaplanmış, geçici ve ziyaretle ilgili kaygılarla dayatılan bir durum olduğunu gösteriyor.

İsrail Yayın Kurumu, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın, Lübnan'a yönelik İsrail tehditleri arasında, ABD elçisi Morgan Ortagus'la, Lübnan'ın başkenti Lübnan'a yapacağı ziyaret öncesinde bir araya geldiğini bildirdi.

Ayrıca İsrail ordusu sözcüsü Avichay Adraee, "X" hesabından paylaştığı videoda, "Hizbullah"ın 121. Birimi'nin, 2020'deki Beyrut limanı patlamasıyla ilgili ipuçlarını ortaya çıkarmak üzere oldukları için Joseph Skaff, Munir Ebu Racili, Joe Bejjani ve Lokman Slim olmak üzere dört önemli Lübnanlı ismin öldürülmesinin arkasında olduğunu söyledi.

Papa Leo, liman patlamasının yaşandığı yeri ziyaret ederek, patlamada hayatını kaybedenlerin ruhları için sessizce dua etti ve kendisini gözyaşlarıyla karşılayan, ellerinde sevdiklerinin fotoğrafları olan çok sayıda vatandaşla tokalaştı.


İsrail: Hizbullah, Beyrut limanındaki patlamayla bağlantılı olarak 4 Lübnanlıyı öldürdü

Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)
Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)
TT

İsrail: Hizbullah, Beyrut limanındaki patlamayla bağlantılı olarak 4 Lübnanlıyı öldürdü

Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)
Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)

İsrail, Lübnanlı Hizbullah örgütünü, 2020 yılında Beyrut limanında meydana gelen ölümcül patlamada örgütün rolünü ifşa edebilecekleri gerekçesiyle çok sayıda Lübnan vatandaşını öldürmekle suçladı.

İsrail ordusunun dün yaptığı açıklamaya göre dört kurban, patlamanın Hizbullah'ın yüksek patlayıcı amonyum nitrat depolamasından kaynaklandığını ortaya koymuş olabilir.

İsrail ordusu, ölen kişilerin Hizbullah ile patlama arasında bir bağlantı olduğunu ileri süren gümrük memurları ve gazeteciler olduğunu iddia etti.

Bilgiler bağımsız kaynaklarca doğrulanamadı. Hizbullah daha önce patlamanın sorumluluğunu reddetmişti.

Ağustos 2020'de Beyrut limanında meydana gelen patlamada 200'den fazla kişi hayatını kaybetmiş, 6 bin kişi yaralanmış ve mahalleler yerle bir olmuştu.

Patlamaya, güvenlik önlemleri alınmadan yıllarca depolanmış yüzlerce ton yüksek patlayıcı amonyum nitrat neden oldu. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bu, dünyanın en büyük nükleer olmayan patlamalarından biriydi.

Patlamadan bugüne kadar kimse sorumlu tutulmadı.

Soruşturma, öncelikle siyasi nüfuz, yargısal engeller ve yaygın yolsuzluk nedeniyle tıkandı.

Yetkililer soruşturmadan kaçıyor ve hâkimler engelleniyor.

Hükümet, yılın başında soruşturmayı yeniden başlatacağını duyurdu. Bu girişim, siyasi açıdan güçlü Hizbullah'ın İsrail'le savaş nedeniyle zayıflaması ve soruşturmaların yıllardır ilerlemesinin engellenmesiyle de desteklendi.