Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi çatısı altındaki güçler arasında yaşanan anlaşmazlıklar, yeni bir hükümet kurulmasını karmaşık hale getirdi

Zafer Koalisyonu lideri Haydar el-İbadi ve Ulusal Hikmet Akımı lideri Ammar el-Hekim
Zafer Koalisyonu lideri Haydar el-İbadi ve Ulusal Hikmet Akımı lideri Ammar el-Hekim
TT

Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi çatısı altındaki güçler arasında yaşanan anlaşmazlıklar, yeni bir hükümet kurulmasını karmaşık hale getirdi

Zafer Koalisyonu lideri Haydar el-İbadi ve Ulusal Hikmet Akımı lideri Ammar el-Hekim
Zafer Koalisyonu lideri Haydar el-İbadi ve Ulusal Hikmet Akımı lideri Ammar el-Hekim

Irak’ta siyasi güçler arasında yeni bir hükümetin kurulmasına hazırlıklarının başladığı bir dönemde Ulusal Hikmet Akımı lideri Ammar el-Hekim ve Zafer (Nasr) Koalisyonu lideri Haydar el-İbadi’nin başlattıkları bir girişim, onların da yer aldığı Koordinasyon Çerçevesi çatısı altında bir araya gelen güçler arasında görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasına neden oldu.
Anlaşmazlıklar, Sadr Bloku milletvekillerinin istifasının ardından onlardan boşalan sandalyelerin doldurulması için geçtiğimiz Perşembe günü Meclis’te yapılan oturumda Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin Meclis’te 50’den fazla yeni sandalye kazanmalarından iki gün sonra patlak verdi.
Ulusal Hikmet Akımı ve Zafer Koalisyonu, Meclis’te 18’den fazla sandalye daha elde etmelerine rağmen Koordinasyon Çerçevesi’ndeki diğer güçlere hitap etmediği bilerek Sadr hareketini de kapsayacak bir girişim başlattılar.
Kulislerde eski Başbakan ve Zafer Koalisyonu lideri Haydar el-İbadi'nin adı, kurulacak hükümette başbakan olması beklenen adaylardan biri olarak dolaşırken Zafer Koalisyonu ile Ulusal Devlet Güçleri İttifakı’nı oluşturan Ammar el-Hekim liderliğindeki Ulusal Hikmet Akımı bir sonraki hükümette yer almayacağını duyurdu.
Ulusal Devlet Güçleri İttifakı, Koordinasyon Çerçevesi çatısı altında bir araya gelen diğer güçlerin (Hadi el-Amiri liderliğindeki Fetih Koalisyonu, Nuri el-Maliki liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu, Kays el-Hazeli liderliğindeki Asayib Ehlil Hak ve Falih el-Feyyad liderliğindeki Ata Hareketi) istekli davrandıkları yeni hükümeti kurma hazırlıklarından çekilmekle yetinmeyerek Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr'ın tepkilerine aldırmadan bir oldubittiye getirmek için başta Kürtler ve Sünniler olmak üzere diğer siyasi güçlerle anlaşarak yeni hükümetin kurulmasını istedi.
Girişim çerçevesinde resmi müzakereler henüz başlamamış olsa da siyasi bloklara yakın bir kaynak, bunun, Koordinasyon Çerçevesi güçleri ile Mesud Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) arasında uzlaşıya yönelik çabalarla birlikte tüm taraflar arasında nabız yoklama girişimi olduğu değerlendirmesinde bulundu.
Şarku’l Avsat’a konuşan kaynak, Koordinasyon Çerçevesi’nin KDP’yi çatısı altında İsrail istihbarat servisi Mossad üyelerinin olduğu gibi çeşitli suçlamalarda bulunmasının ardından başta Kürtler ve özellikle KDP ile Şii güçler arasında olmak üzere tüm taraflar arasında bir güven bunalımı olduğunu söyledi. Meselenin yalnızca Koordinasyon Çerçevesi güçleri tarafından bir takım suçlamalarda bulunulmasıyla sınırlı olmadığını belirten kaynak, İran’ın da devreye girdiğini ve bu bahaneyle Erbil’i füzelerle hedef aldığını kaydetti.
Kaynak, özellikle Koordinasyon Çerçevesi güçleri, Sadr’ın siyaset sahnesinden çekildiğini duyurmasından sonra kendilerini ana Şii gücü olarak hissetmeye başlamaları ve Sadr’ın çekilmesi KDP’nin konumunu büyük ölçüde zayıflatarak yeni bir denklem karşısında Sünni Egemenlik (Siyade) İttifakı ile baş başa bırakması nedeniyle taraflar arasında bir müzakere sürecinin başlamasının oldukça güç olacağını düşünüyor.
Kaynağa göre Egemenlik İttifakı’nın, Ahmed el-Cuburi (Ebu Mazen) liderliğindeki Ulusal Eksen Bloğu’nun ittifaktan ayrılarak Koordinasyon Çerçevesi güçleri ile ittifak yapan Sünni el-Azm İttifakı’na katılmasına tanık olduğu bir dönemde kendisini siyasi denklemde zorlu bir figür olarak gören KDP, yaklaşan müzakerelere devam etmek için bir takım yazılı garantiler arayışında.
Yine aynı kaynağa göre Koordinasyon Çerçevesi güçleri, hükümetin kurulmasında yaşadığı sorunu çözmek için cumhurbaşkanlığına tek bir aday isim çıkarma görevini hiç bir müdahalede bulunmadan tamamen Kürt tarafına bıraktı.
Cumhurbaşkanı adayını seçme görevini Kürtlere bırakma tercihini, Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin Sadr ile bir araya geldiği Vatanı Kurtarma İttifakı aracılığıyla Şii evini yıkmaya çalıştığı yönündeki suçlamalarda bulunduğu Kürt lider Mesud Barzani ile bir tür flörtleşme olarak gören kaynak, buna karşın böyle bir adımın iki aday üzerinden iki Kürt partisini (KDP ve Kürdistan Yurtseverler Birliği/ KYP) Meclis’te karşı karşıya gelmelerine neden olabileceğini düşünüyor.  2018 seçimlerinde KYP’nin son dakikaya kadar Koordinasyon Çerçevesi ile ittifak halinde kalmasına rağmen Koordinasyon Çerçevesi güçleri, KDP ve KYP’ye adaylarına oy vereceklerine dair herhangi bir garanti vermediler.
Öte yandan eski Başbakan Haydar el-İbadi liderliğindeki Zafer Koalisyonu, mevcut şartlarda önümüzdeki dört yıl için bir hükümet kurulmasının ülkede siyasi istikrarı sağlamayacağı ve kırılgan bir iktidar denklemi üretebileceğini vurguladı.
Ulusal Devlet Güçleri İttifakı tarafından başlatılan girişimle ilgili ilk yorumu yapan ve girişimi Koordinasyon Çerçevesi güçleri arasındaki görüş ayrılığının bir yansıması olarak değerlendiren Zafer Koalisyonu’ndan yapılan açıklamada, “Ulusal Devlet Güçleri İttifakı’nın başlattığı girişimi, seçim savaşları, Meclis’teki istifalar ve siyasi ablukalar nedeniyle zedelenen siyasi sürecin meşruiyetini yeniden tesis etmeyi amaçlasa da mevcut şartlarda dört yıl boyunca görev yapacak bir hükümetin kurulması, siyasi sistemin istikrar ve ilerlemesinde bir katkı sağlamayacağı gibi kırılgan bir iktidar denklemi üretebilir” denildi.
Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Ayakta kalabilen, başarıya ulaşabilen ve halka hizmet edebilen bir yönetim formüle edilmeli. Bu, tartışmasız bir seçim sürecinin yanı sıra yasama ve yürütme organlarının düzenli bir oluşumuna da ihtiyaç duymaktadır. Ancak 2021 yılındaki seçimler çerçevesinde bunlar gerçekleşmedi. Ulusal Devlet Güçleri İttifakı, şüphecilik, dışlama, rekabet ve siyasi kotalar temelinde bir iktidar denklemin kurulmasını, siyasi sistemin krizini derinleştireceğine inanıyor. Bu da bir sonraki aşama için meşru ve sağlam bir yönetim formüle edilmesi adına siyasi iradenin yeniden gözden geçirilmesini ve ardından hayata geçirilmesini zorunlu kılıyor.”
Ammar el-Hekim liderliğindeki Ulusal Hikmet Akımı ise gerçek zorluğun, ne olursa olsun, bir yönetim denklem, oluşturmak değil, onu sürdürebilecek bir formül üretmek olduğunu vurguladı.
Ulusal Hikmet Akımı, dün yazılı olarak yaptığı açıklamada, krizi sona erdirmenin ve zafer zihniyetiyle çalışmanın bir hata olduğu belirterek krizin halen devam ettiği ve dışlayıcı bir yönetim denklemi oluşmasının kayıp ve adaletsizlik hissini derinleştireceğinden, geleceği mevcut farklılıkların üzerine tesis etmenin hata olacağı konusunda uyardı.
Ulusal Devlet Güçleri İttifakı da ‘herhangi bir çözüm sunmadığını’ söylediği uluslararası topluma güvenmekle yetinmenin bir hata olduğunun altını çizdi. İttifak tarafından yapılan açıklamada, “Dünya kendisiyle meşgul. Onun kanaatlerini görmezden gelmek de doğru değil, ama başarılı olmak ve bu başarıyı sürdürmek için yerel planlara, projelere ve vizyonlara ihtiyacımız var, bocalamaya değil. Bir ‘kazanan ya da kaybeden yoktur’ denklemi kurulmalı” denildi.



Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
TT

Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)

Eski Mossad Başkanı Yossi Cohen, yakın zamanda yayınlanan ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ adlı kitabında, mevcut savaş sırasında Filistinlileri Gazze Şeridi'nden çıkarma planının mimarı olduğunu ortaya koyuyor, ancak bunun kalıcı değil, ‘geçici bir yerinden etme’ önerisi olduğunu iddia ediyor. Şarku’l Avsat’ın yaptığı kapsamlı kitap incelemesine göre Cohen, Mossad’ın çalışma yöntemleri ve ajan devşirme tekniklerinden söz ediyor. Cohen, yürüttüğü istihbarat faaliyetleri kapsamında Lübnan’da ‘arkeolog’, Sudan’da ise ‘çay tüccarı’ kılığına girdiğini anlatıyor.

Cohen'in kitabının İbranice baskısının adı ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ iken, İngilizce baskısının adı farklı: The Sword of Freedom: Israel, the Mossad and the Secret War (Özgürlüğün Kılıcı: İsrail, Mossad ve Gizli Savaş).

Gazzelilerin ‘geçici yerinden edilmesi’

Yossi Cohen, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın saldırısına yanıt olarak Gazze Şeridi'nden yaklaşık 1,5 milyon Filistinliyi Mısır'ın Sina Yarımadası'na sınır dışı etme planının arkasında kendisinin olduğunu açıkladı. Cohen, planının ‘geçici bir yerinden edilme’ öngördüğünü savunuyor. Anlattığına göre, İsrail kabinesi bu plana onay verdi ve siviller arasındaki kayıpları azaltmayı amaçladığı gerekçesiyle Arap ülkelerini ikna etme görevi kendisine verildi.

frgt
Gazze'nin kuzeyinden ayrılmak zorunda kalan yerinden edilmiş insanlar, 23 Eylül 2025 (AP)

Cohen, bu çerçevede çeşitli Arap başkentlerine gittiğini söylüyor, ancak Arap liderlerin, ‘geçici’ diye sunulan göçün kalıcı bir sürgüne dönüşmesinden endişe ettiklerini aktarıyor. Bunun üzerine, göçün gerçekten geçici olacağına dair uluslararası güvence sağlamaya hazır olduğunu ilettiğini belirtiyor. Bu amaçla ABD, Birleşik Krallık, Japonya, Çin ve Hindistan ile temas kurduğunu ifade ediyor. Ancak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin planı kesin bir dille reddetmesiyle konu kapanmış.

Kibir... İsrail propagandasının başarısızlığı

Yossi Cohen kitabında İsrail liderlerinin alçakgönüllü olması gerektiğini defalarca vurguluyor. Ancak aynı zamanda, kendi anlatımında kibirli davranışları tekrar ettiğine dair izlenim veriyor. Örneğin, dünyanın birçok yerinde İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü savaş nedeniyle ülkeye karşı tepkiler oluşmasını ve Gazze’den gelen görüntülerin yoğun şekilde paylaşılmasını şaşkınlıkla karşılıyor.

dcfrgt
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz ekim ayında Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasını duyurmak üzere Şarm eş-Şeyh zirvesine katılanlarla birlikte (Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün Facebook hesabı)

Cohen, Gazze’deki sivillere yönelik kitlesel şiddeti ve on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olan operasyonları eleştirmek yerine, sorunu İsrail’in kamu diplomasisinde ve propaganda çalışmalarındaki eksikliklerde görüyor. Ona göre hükümet, gerçekleri yeterince ortaya koymak ve İsrail’in duruşunu doğru şekilde tanıtmak için yeterince çaba harcamıyor. Öte yandan, Cohen dünya genelindeki İsrail lobisinin yabancı medya üzerindeki etkisini ve çok sayıda Yahudi’nin İsrail’in uygulamalarını protesto eden kampanyalara katıldığını göz ardı ediyor.

Cohen daha da ileri giderek, İsrailli liderlerin halktan uzaklaştıklarını ve İsrail vatandaşlarına karşı insani duygulardan ve şefkatten yoksun olduklarını söylüyor. Bu nedenle, halkın acısını yeterince hissetmiyorlar ve dolayısıyla halkın yaşadığı acının gerçekliğini küresel ve hatta yerel kamuoyuna nasıl aktaracaklarını bilmiyorlar. Ona göre bu durum, dünyayı Hamas'ın ve propagandasının etkisine karşı savunmasız hale getiriyor.

Cohen, barış yanlısı olarak bilinen Gazze çevresindeki İsrail kasabalarının sakinlerine yönelik toplu tecavüz, kafa kesme, cesetlere zarar verme ve çocukları yakma gibi acımasız saldırılara rağmen, dünyanın İsrail'den savaşı durdurmasını istediğini söylüyor. İsrail, Hamas mensuplarının Aksa Tufanı Operasyonu sırasında bu eylemleri gerçekleştirdiğini iddia ediyor, ancak hareket bunu reddediyor.

dfr
Gazze şehrinin er-Rimal mahallesinde bir çadırın içinde yemek yiyen Filistinli çocuklar, 5 Kasım 2025 (AFP)

Bu bağlamda Cohen, İsrail'in benimsemesi gereken propaganda türünü özetliyor. Örnek olarak, iki devletli çözümü reddettiğini ve Filistin'de nehirden denize kadar İsrail işgaline direnmek istediğini söyleyen Hamas lideri Halid Meşal'in açıklamalarını gösteriyor. Cohen, var olma hakkını tanımayanlarla barışın sağlanamayacağını savunuyor. Ancak Cohen, Filistin halkının meşru temsilcisi olan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) de Oslo Anlaşmaları ile İsrail’i tanımasına rağmen İsrail tarafından baskı ve yıldırma politikalarına maruz kaldığını göz ardı ediyor.

Muhammed Ali

Cohen, geçirdiği istihbarat deneyimlerini anlatırken, hayatını kaybeden efsanevi boksör Muhammed Ali’den etkilendiğini belirtiyor. Ali’nin, zaferin veya mağlubiyetin seyirciler görmeden, yani ringe çıkmadan önce kazanıldığını söylediğini aktarıyor: “Antrenman yaparken veya arabayla yolculuk ederken, ringde dansa başlamadan çok önce.” Cohen, kendi gençlik hayalini de paylaşıyor: “Kendimi bir ajan olarak, şahin gözüyle, tilki kurnazlığıyla ve kaplanın sıçrama gücüyle hayal ediyordum. Görev başındayken keskin nişancı sabrına, sihirbaz çevikliğine sahip oluyordum ve Beyrut, Gazze, Hartum gibi yerlerde görev yapmanın getirdiği risklerle yüzleşiyordum.”

fgthy
Kitabın İbranice versiyonunun kapağı

Eski Mossad Başkanı, bir istihbarat görevlisinin karşısındakiler karşısında üstünlük sağlamasının önemine değiniyor. Baalbek’te bir ‘arkeolog’ ve Sudan’da bir Lübnanlı çay tüccarına karşı ‘çay poşeti koleksiyoncusu’ kimliğine bürünme deneyimlerini anlatıyor. İsrail istihbaratının ajan toplama yöntemlerini açıklarken, bu yöntemlerin binlerce yıldır casuslukta kullanılan klasik yöntemlerin aynısı olduğunu ortaya koyuyor: İnsan zaaflarını tespit etme, alışılmadık davranışları kullanma, çıkarları ve çıkar çatışmalarını araştırma, motivasyonları (mali, ideolojik, cinsel, duygusal, kin, kıskançlık vb.) değerlendirme.

Kendi yöntemlerini şöyle gerekçelendiriyor: “Hedef, iş birliği yapmazsa çok şey kaybedeceğini bilmeli; böylece onu İsrail istihbaratının tuzaklarına düşürürsünüz. Çoğu zaman hedef, Suriye ordusunun üst düzey bir subayı veya İranlı bir atom bilimcisi olduğunda, onu öyle bir tuzağa düşürürsünüz ki bir noktada ihanette bulunacak bir eylem yapar. Tuzak kurulduğunda, onu son ana kadar kullanırsınız; çünkü ihaneti ortaya çıkarmakla tehdit ediyorsunuz.”

Dünyada İsrail

Cohen, Mossad'ın İsrail'i doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen her türlü gelişmeyi izlediğini söylüyor. İran, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve bağlı silahlı örgütlerdeki gelişmelerle yakından ilgileniyor. Ancak, istihbarat teşkilatlarının gerekli özeni göstermesi gereken, tüm insanlığı tehdit eden bir sorun olduğunu düşünüyor: iklim krizi. Bu konuyla, görevinden ayrıldıktan sonra da kişisel olarak ilgilendiğini ve ilgilenmeye devam ettiğini belirtiyor.

fgtyh
Eylül ayında Gazze'de kıtlık ve yerinden edilme dalgaları devam ederken, Han Yunus'ta gıda yardımı almak için bekleyen Filistinliler (AFP)

Ancak, istihbarat konularında uluslararası iş birliği Mossad için en önemli proje olarak görülüyor. Cohen, dünya çapındaki istihbarat kurumlarıyla nasıl ilişkiler kurduğunu anlatıyor. Bunun, 2016 yılında DEAŞ'ın Belçika'da terör saldırıları düzenlemesiyle başladığını söylüyor. Terör saldırısının gerçekleştiği gün, Cohen operasyonlarla ilgili önemli bir ihbar aldı. Ancak ihbar çok geç geldi. Yine de Belçikalı meslektaşıyla iletişime geçerek onu bilgilendirdi. Soruşturmaya yardımcı olacak daha fazla bilgi verdi. O yılın ilerleyen aylarında, Abu Dabi'den Sidney'e uçan bir sivil uçağı havaya uçurma planı hakkında Avustralya'yı bilgilendirdi. Mossad sayesinde operasyon engellendi ve silahları ve patlayıcıları hazır olan hücre ortaya çıkarıldı.

Cohen, Mossad’ın operasyonları ve terör hücrelerini ortaya çıkarmasıyla birçok ülkenin İsrail’e borçlu olduğunu belirtiyor. Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa istihbarat teşkilatlarının üst düzey yöneticilerinden bazılarını alıntılayarak, bu ülkelerin halklarının, Mossad’ın ortaya çıkardığı terör hücreleri sayesinde İsrail’e minnettar olduklarını aktarıyor. Cohen, İsrail’in de bu istihbarat teşkilatlarından faydalandığını vurguluyor.

Türkiye de bu kuralın dışında değil. İlişkilerin kötü olmasına rağmen Cohen, Türkiye’ye topraklarındaki terör hücreleri hakkında bildiklerini aktarmaktan çekinmemiş. Cohen, “2018 yazında, iki ülke arasındaki kötü ilişkilere rağmen İsrail, Türkiye’nin 16 saldırı gerçekleştiren terör hücreleri hakkında bilgi toplamasına yardımcı oldu” diyor. Ayrıca, o dönemde Türk istihbaratının başında bulunan kişinin, günümüzde Dışişleri Bakanı olan Hakan Fidan olduğunu özellikle vurguluyor.

‘Güçlü bir lider, uzlaşmaya hazır olan kişidir’

Cohen’in kitabında Mossad’ı olumlu bir ışık altında göstermeye çalıştığı açık, ancak kitapta kendi kariyerini ve başarılarını ön plana çıkardığı da gözleniyor; bu, kitabın kişisel bir anlatı olmasından kaynaklanıyor. Eleştirmenler, Cohen’in amacının açık olduğunu, yani başbakanlık görevine ulaşmak istediğini söylüyor. Cohen, hem İsraillilerin hem de diğer ülkelerden okuyucuların aklına gelebilecek her soruya yanıt vererek, bu makam için en uygun kişi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Kitap boyunca farklı bakış açılarını memnun edecek şekilde ilerliyor, ancak en dikkat çekici yönü, kendisine hayran olanlar arasında Yahudi, Arap, sağcı, solcu, dindar, laik, İsrailli ve yabancı pek çok kişinin sözlerine yer vermesi.

fgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (solda) ve 7 Aralık 2015 tarihinde Netanyahu tarafından Mossad başkanlığına atanan Yossi Cohen. (Getty Images)

İsrail’in sonsuz bir savaş içinde yaşamasını isteyenlere, “1973 Ekim Savaşı’ndan sonra, sadece beş yıl içinde Mısır’la tarihi bir barış anlaşması imzalanacağını kimse düşünemezdi” diyerek cevap veriyor. Cohen, güçlü liderin gerektiğinde taviz verebilen lider olduğunu vurguluyor. İsrail ile Arap ülkeleri arasında imzalanan İbrahim Anlaşması sırasında duygulandığını ve ağladığını belirtiyor. Kitapta, gerçek bir barış arzusunu gösteren Arap liderleri övdüğünü de ifade ediyor. Ancak Cohen’e göre barışın sağlanabilmesi için önce güç gösterilmesi gerekiyor.


İsrail ordusu, Gazze'de bir Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
TT

İsrail ordusu, Gazze'de bir Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)

İsrail ordusu, Gazze şehrinde bir Hamas liderini öldürdüğünü duyurdu. Şarku’l Avsat’ın İ24 NEWS’ten aktardığına göre dün Gazze şehrinde bir araca düzenlenen İsrail saldırısında dört kişi hayatını kaybetti. Saldırının Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın Operasyon Komutanı Ala el-Hadidi'yi hedef aldığı belirtildi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi dün, Hamas’ın Yahudi devletiyle olan kırılgan ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini gerekçe göstererek, İsrail'in Gazze Şeridi'nde beş üst düzey Hamas yetkilisini öldürdüğünü açıkladı.

Netanyahu'nun ofisi tarafından X platformu üzerinden yapılan paylaşımda şu ifadeler yer aldı: “Bugün Hamas, İsrail askerlerine saldırmak için teröristleri İsrail kontrolündeki bölgelere göndererek ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti. Buna karşılık İsrail, beş üst düzey Hamas teröristini ortadan kaldırdı.”


Tunus’ta adaletsizliğe karşı ve özgürlükler talebiyle protesto yürüyüşleri düzenlendi

Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)
Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)
TT

Tunus’ta adaletsizliğe karşı ve özgürlükler talebiyle protesto yürüyüşleri düzenlendi

Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)
Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)

Tunus’ta çoğunluğu gençlerden oluşan protestocular, sivil toplum örgütleri, aktivistler ve bağımsız siyasetçiler dün, ‘adaletsizliğe karşı’ ve özgürlük talepleriyle bir yürüyüşe katıldı. Yürüyüş, İnsan Hakları Meydanı’ndan başlayarak başkentin merkezindeki 5. Muhammed Caddesi’ni geçerek devam etti.

Protesto yürüyüşü, Tunus’un güneyindeki Gabes'te çevre kirliliğine karşı geniş kapsamlı protestoların, sektörel grevlerin ve ‘devlet güvenliğine karşı komplo kurmak’ suçlamasıyla hapiste tutulan politikacılar için uzaktan yapılan duruşmalara tepki olarak düzenlendi.

Bu durum, gazetecilerin yargılanması, sivil toplum kuruluşlarının ve basın kuruluşlarının faaliyetlerinin dondurulmasına ilişkin mahkeme kararları, vergi denetim kampanyası ve siyasi partilerin faaliyetlerinde önemli bir düşüşün yaşandığı bir dönemde ortaya çıktı.

Protesto yürüyüşü organizatörlerinden oluşan komisyonun sözcüsü gazetecilere yaptığı açıklamada, “Amacımız safları birleştirmek. Bildiğiniz gibi, bugün iklim zorlu. Adaletsizliği durdurmayı ve ülkenin uçuruma sürüklenmesini önlemeyi amaçlıyoruz” ifadelerini kullandı.

Protestolar sırasında göstericiler “Özgürlük, özgürlük, polis devleti bitti” ve “İş, özgürlük, ulusal onur” sloganları attılar. Göstericiler ayrıca üzerinde ‘Sadece adaletsizlik ve tehditleri bilen bir başkan! Halkın ve halkın isteklerinden uzaklaşan yolun nereye gidiyor?’ yazan büyük bir pankart açtılar.

Muhalefet kanadından Ulusal Kurtuluş Cephesi lideri Riyad Şuaybi, Alman Basın Ajansı DPA’ya yaptığı açıklamada, “Ulusal sahnede yaşanan çok yönlü siyasi, sosyal ve çevresel gelişmeler çerçevesinde, bu yürüyüş, beş yıldan fazla bir süredir durmuş olan demokrasi ve kalkınma sürecinin yeniden başlatılması hedefine ilişkin gerçek bir ulusal konsensüsü ifade ediyor” dedi.

Bu hareket, sokakta yetkililer ile Tunus'un en büyük sendikası olan Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT) da dahil olmak üzere çeşitli parti ve örgütlerden muhalefet kanadındaki gruplar arasındaki gerginliğin bir göstergesi olarak görülüyor.

Paris'te yaşayan Tunuslu muhalif siyasetçi ve Fransa'daki Tunuslular Demokratik Derneği Başkanı Tarık Tukabri, “Siyasi partilerin genel sekreterlerinin çoğu bugün hapiste. Siyasi görüşleri ne olursa olsun, kamu özgürlüklerini savunmak ve onların serbest bırakılmasını talep etmek önemli” ifadelerini kullandı. Tukabri, “Siyasi ve demokratik hayata dönmemiz, partilerin ve sivil toplumun rolünü yeniden tesis etmemiz ve uzaktan yargılamalara son vermemiz gerekiyor” diye ekledi.

2019 yılında iktidara gelen Cumhurbaşkanı Kays Said, muhaliflerini devleti içeriden parçalamaya çalışmakla, yabancı güçlerle bağlantıları olmakla ve devlet kurumlarında yaygın şekilde yolsuzluğa neden olmakla suçluyor.

Öte yandan Adalet Bakanı Leyla Ceffal, ifade özgürlüğüne karşı davalar veya kovuşturmalar ya da hapishanelerde muhaliflere işkence uygulandığı iddialarını reddediyor. Ancak Tunus İnsan Hakları Birliği ve Tunus Gazeteciler Sendikası gibi insan hakları örgütleri, kamusal özgürlüklerde ciddi bir gerileme olduğuna işaret ederken hapishanelerde tutuklu bulunan politikacıların sağlık durumunun kötüleştiğini vurguluyor.

Yetkililer, özgürlük kısıtlamalarını kaldırmak, kamu hizmetlerini ve yaşam koşullarını iyileştirmek ve artan fiyatlarla mücadele etmek konusunda çifte baskı altında bulunuyor.

Tukabri, yaptığı açıklamada ayrıca “Bu boşluk bir an önce kapatılmalı ve vatandaşların sağlık, çevre kirliliği, barınma ve diğer alanlardaki gerçek sorunlarına çözüm bulmaya özen gösterilmeli” diye vurguladı.