Bölünmeler Sudan Ulusal Kongre Partisi’ni tehdit ediyorhttps://turkish.aawsat.com/home/article/3726931/b%C3%B6l%C3%BCnmeler-sudan-ulusal-kongre-partisi%E2%80%99ni-tehdit-ediyor
Bölünmeler Sudan Ulusal Kongre Partisi’ni tehdit ediyor
Hartum’daki gösteriler sırasında bir protestocu Sudan bayrağını sallıyor (Reuters)
Hasan et-Turabi’nin kurucusu olduğu Halk Kongresi Partisi’nin (HKP) Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) saflarında bölünmeler yaşanıyor. Parti üyelerinin bir kısmı, bazı üyeleri, feshedilmiş Ulusal Kongre Partisi’nin (UKP) önde gelen liderlerinin emriyle sivil yönetime karşı darbe yapmakla suçlanan bazı askeri komutanları desteklemekle suçladılar. Yaşanan çetin anlaşmazlıklar, HKP’de olası bir bölünmeye işaret ediyor. Seçimle iktidara gelen hükümete karşı 30 Haziran 1989 tarihinde düzenlenen ve ‘Ulusal Kurtuluş Devrimi’ olarak adlandırılan askeri darbeye katılmakla suçlanan ve Hartum’un kuzeyindeki Kober Merkez Hapishanesi'nde tutulan yöneticilerinden çıkacak kararlara göre partinin iki gruba ayrılması bekleniyor.
Parti üyelerinden bir grubun, Şura Konferansı’nın toplanması çağrısında bulunmasının ardından partide derin çatlaklar ortaya çıktı. Genel Sekreterlik partinin en yüksek örgütsel organı olan Şura Konferansı’nın toplanması çağrısına karşı çıktı. Buna karşın Şura Konferansı, Genel Sekreter'in üç yardımcısının görev sürelerinin uzatılmasını reddetti ve Siyasi Sekreter Kemal Ömer ile parti organlarındaki diğer yetkililerin atanma işlemleri iptal edildi.
HKP Şura Konseyi, Genel Sekreter Ali el-Hac Muhammed'in görev süresini, parti Olağan Kurultayı yapılana kadar uzatılması kararı aldı, ancak kurultayın yapılacağı tarihi belirmedi.
HKP Siyasi Sekreteri Kemal Ömer, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, yaşananları ‘darbe şurası’ olarak adlandırılabileceğini söyledi. Ömer, toplantı çağrısında bulunan gruptan hesap sorulabileceğini, görevden alınabileceklerini ve cezai yaptırımlara tabi tutulabileceklerini ifade etti.
Bahsi geçen grubun darbeci duygularla ve feshedilen UKP’ye göre hareket ettiğini ve Şura Konseyi’ni temsil etmediklerini söyleyen Ömer, partideki 360 üyeden yüzde 10'unun Şura Konferansı’na katıldığını, bunların bir kısmının Şura Konseyi üyesi olmadığını, bazılarının davranışlarının da iktidardan tecrit edilen tarafa daha yakın olduğunu kaydetti.
Gelişmeleri, parti içinde yaşanan bir bölünme olarak nitelemekten kaçınan Ömer, bu grubun HKP ilkelerinden saptığını ve yüzde 1’lik bir kesimi temsil ettiğini vurgulayarak “Parti içi örgütlenmede bir takım düzenlemelere gideceğiz ve bazı kararlar alacağız” ifadelerini kullandı.
Bu girişimin ‘tarihin çöplüğüne’ gideceğini söyleyen Ömer, “Bu, daha önce büyük partileri içlerinde bölünmelere yol açarak vuran ve partileri gruplara ayırmaya çalışan totaliter hükümetin çarpık davranış ve uygulamalarının bir ürünüdür” dedi.
‘Gerçek’ HKP’nin devrimi, sokak hareketini ve değişimi desteklediğini belirten Siyasi Sekreter, “Bu sahte şura ise darbe ve iktidardan uzaklaştırılmış UKP ile birlikte hareket ediyor” şeklinde konuştu. Söz konusu grubun geri adım atmayacağını düşünen Ömer, bunun nedenini olarak ise arkasında başka hedeflere ulaşmak isteyen taraflar olması olduğunu iddia etti.
Ömer, Parti Genel Sekreteri Ali el-Hac’ın Şura Konferansı'nın sonuçlarına uyulmaması yönünde kararlar aldığını ve konuyla ilgili komitelerin oluşturulmasının planlandığını da sözlerine ekledi.
HKP Basın Sorumlusu İvad Filistini ise yapılanların yasalara aykırı olduğunu ve bunların Şura Konseyi’ni temsil etmediğini belirterek parti tüzük ve yönetmeliklerine göre yasal nisabın tamamlanmadığı geçersiz işlemler olarak niteledi.
Şura Konferansı’nı düzenleyen grubun, Genel Sekreter ile görüşmek ve konferansın sonuçlarını kendisine iletmek üzere bir komite, Genel Sekreterliğin ise parti liderinin yanıtını beklemek ve buna göre atılacak adımları belirlemek üzere bir komite oluşturduğunu söyleyen Filistini, konferansın milyarlarca liralık devasa maliyetinin nasıl karşılandığını sorguladı. Bu masrafların ödendiği paranın kaynağı bilinmeyen ve şüpheli olduğunu söyleyen Filistini, parti faaliyetlerinin finansmanında Genel Sekreterlik tarafından yürütülen özel düzenlemelere göre bir takım prosedürlerin uygulandığının altını çizdi.
Filistini, genel Sekreterliğin görevlerini yerine getirdiğini ve parti tüzüğü dışında herhangi bir prosedürü tanımadığını vurguladı.
Öte yandan Parti Genel Sekreterliği’nden Cumartesi günü yapılan açıklamada, “Şura Konseyi Konferansı’nın toplanması parti tüzüğüne aykırıdır. Şura Konseyi Başkanı ve yardımcısının görev süresi sona erdiği için bu toplantı için çağrı yapma hakları yoktur” denildi.
Şura Konferansı’nı düzenleyen grup, ordunun 25 Ekim'de iktidarı ele geçirmek için attığı adımları desteklemek için HKP’yi feshedilen UKP ile birleştirmeye çalışmakla suçlanıyor.
HKP daha önce feshedilen UKP liderlerini Genel Sekreter Ali el-Hac'ı devirmek için komplo kurmakla ve onun hapsedilme atılmasının arkasında olmakla suçlamıştı.
Ulusal İslami Cephe’nin (UİC) kurucusu Hasan et-Turabi, iktidardan uzaklaştırılan eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’in kendisini 1989 yılında Ulusal Kurtuluş Hükümeti'nin karar vericileri arasından çıkardığı, İslamcılar arasındaki ünlü takas anlaşmasının ardından 1999 yılında HKP’yi kurmuştu.
İsrail askerleri Filistinli işçileri rüşvet karşılığında askeri kontrol noktalarından geçirdihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5224379-i%CC%87srail-askerleri-filistinli-i%C5%9F%C3%A7ileri-r%C3%BC%C5%9Fvet-kar%C5%9F%C4%B1l%C4%B1%C4%9F%C4%B1nda-askeri-kontrol
İsrail askerleri Filistinli işçileri rüşvet karşılığında askeri kontrol noktalarından geçirdi
İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)
İsrail askerî ve adli polisinin yürüttüğü soruşturmalar, Batı Şeria’daki Filistinlilerin İsrail’e çalışmak amacıyla girebilmek için askerî kontrol noktalarında görev yapan İsrail askerlerine rüşvet verdiğini ortaya koydu.
Soruşturmaya yakın kaynaklar, “bu tür rüşvetlerin ürkütücü bir boyuta ulaştığını” ileri sürerek, bunun “silahlı unsurların İsrail kentlerine sızmasına ve saldırılar düzenlemesine imkân tanıdığını” savundu.
Üç kontrol noktası belirlendi
Şarku’l Avsat’ın Yediot Aharonot gazetesinden aktardığı habere göre aralarında subay rütbesi taşıyan askerlerin de bulunduğu kişiler, yaptıklarının İsrail içinde saldırılara yol açabileceğini bilmelerine rağmen, para karşılığında geçiş ve kaçak giriş organize etti.
İsrailli duvarın yanında, El Halil yakınlarında zeytin toplayan bir Filistinli. (Reuters)
Haberde, kaçak geçişlerde kullanılan üç askerî kontrol noktasının tespit edildiği belirtildi. Bunlardan birinin Ofer Kontrol Noktası, diğer ikisinin ise Biddu ve Aksa kasabaları yakınında, üçüncüsünün ise Şuafat çevresinde bulunduğu, söz konusu noktaların tamamının Kudüs’ün kuzeyinde yer aldığı kaydedildi. Soruşturmalara göre, geçen cuma günü Bisan saldırısını düzenleyen ve iki İsraillinin ölümü, dört kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan saldırının faili Ahmed Ebu’r-Rab’ın da İsrail’e bu kontrol noktalarından birinden girdiği iddia edildi.
Rüşvetin yöntemi ve tutarları
Habere göre Filistinliler, rüşveti kimlik kartının içine koyarak ya da araç durdurulup yolcular indirildiğinde arka koltuğa bırakılan bir zarfla veriyordu. Zarfı alan subayın, işçileri tekrar araca bindirerek geçişe izin verdiği belirtildi.
İkinci İntifada’nın ardından, 2002 yılından itibaren İsrail, 1967 öncesi sınırlar ile Batı Şeria arasında (Yeşil Hat) Filistinlilerin geçişini engellemek amacıyla bir güvenlik duvarı inşa etti. Toplam uzunluğu 770 kilometreyi bulan duvarın yaklaşık 142 kilometrelik bölümü Doğu Kudüs çevresinde yer alıyor ve yüksekliği sekiz metreyi buluyor. Ancak çevresel gerekçeler ve anlaşmazlıklar nedeniyle bazı bölümleri hâlâ tamamlanmış değil.
Ramallah yakınlarındaki İsrail’e ait Atara Kontrol Noktası’nda bekleyen araçlar (AFP)
Gazze savaşının başlamasıyla birlikte İsrail’in yaklaşık 150 bin Filistinli işçinin çalışma izinlerini iptal etmesi, ciddi bir ekonomik krize yol açtı. Bunun üzerine on binlerce işçi kontrol noktalarını aşmaya veya yüksek duvarı tırmanarak geçmeye çalıştı.
Hbaere göre bazı durumlarda minibüslerdeki her yolcu için 50 şekel (yaklaşık 16 dolar) rüşvet ödendi. Bazı vakalarda bir binek aracın geçirilmesi karşılığında bin 500 şekel (yaklaşık 470 dolar) verildi. Bir olayda ise Filistinli bir iş insanının, polis aracıyla İsrail’e sokulması karşılığında 5 bin şekel (yaklaşık bin 560 dolar) ödediği belirtildi.
Kaçak geçişlerin bir bölümünün Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim birimleri içinden yapıldığı, bazı askerlerin sahte resmî çalışma izinleri düzenlediği ve bu tür izinlerin sayısının yaklaşık 300 olduğu tahmin ediliyor.
Telegram kayıtları ve genişleyen soruşturma
İbranice basında yer alan bilgilere göre, rüşvet teklifleri başlangıçta Filistinlilerden gelse de zamanla İsrailli askerlerin de para karşılığı geçiş teklif etmeye başladığı ifade edildi. Sürecin ilerlemesiyle birlikte kaçak geçişlerin askerler ile Filistinli kaçakçılar arasında Telegram üzerinden kurulan ağlar aracılığıyla organize edildiği aktarıldı.
Kayıtlara geçen görüşmelerde, İsrailli bir subayın ödemeyi mutlaka nakit istediği ortaya çıktı. Üst rütbeli bir subayın şüphelenerek gizli soruşturma başlatmasıyla, sadece rüşvet ağının değil, iki askerî birlik arasındaki rekabet nedeniyle bir birliğin diğerini yetersiz göstermek amacıyla kasıtlı olarak Filistinlileri geçirdiği de tespit edildi.
İsrail güvenlik güçleri, Filistin’in Kefr Kaddum köyü yakınlarında Filistinli göstericilerle karşı karşıya. (AFP)
Soruşturma, sadece kaçak geçişlerle sınırlı kalmadı. Sivil idareye bağlı sağlık biriminde görev yapmış eski bir çalışanın, Filistinlilerin sağlık durumlarına dair bilgilerini kullanarak nadir bulunan ilaçları temin edip sattığı, evinde yapılan aramada büyük miktarda ilaç ele geçirildiği bildirildi.
Ordu kaynakları, bu dosyalar kapsamında onlarca asker ve subayın gözaltına alındığını, haklarında yargı süreci başlatılarak cezalandırılacaklarını açıkladı.
Suriye’de yeni gerilim sinyali: İran, rejim kalıntılarını yeniden mi örgütlüyor?https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5224371-suriye%E2%80%99de-yeni-gerilim-sinyali-i%CC%87ran-rejim-kal%C4%B1nt%C4%B1lar%C4%B1n%C4%B1-yeniden-mi-%C3%B6rg%C3%BCtl%C3%BCyor
Suriye’de yeni gerilim sinyali: İran, rejim kalıntılarını yeniden mi örgütlüyor?
Dördüncü Tümen iddiaları Suriye gündeminde
Suriye Televizyonu sitesinin haberine göre İran, Aralık ayının başından bu yana, Beşşar Esad’ın firari kardeşi Mahir Esad’ın denetiminde bulunan ve İran’la bağlantılı Dördüncü Tümen’in kalıntılarını yeniden örgütleyerek Suriye’deki durumu tırmandırmaya çalışıyor.
Site, bölgesel güvenlik kaynaklarına dayandırdığı haberinde, İran’ın bu süreçte Dördüncü Tümen’in eski komutanlarından Gıyath Dalla’nın yanı sıra eski Askerî İstihbarat Başkanı Tümgeneral Kemal Hasan ve Dördüncü Tümen’de görev yapmış Tümgeneral Gassan Bilal’i kullandığını aktardı.
Kaynaklara göre, son aylarda Irak sınırındaki kamplarda, Lübnan’ın Hermel bölgesinde ve Suriye’nin doğusunda PKK bağlantılı grupların kontrolündeki alanlarda onlarca eski Dördüncü Tümen ve askerî istihbarat subayını barındıran İran Devrim Muhafızları, bu isimlerin Suriye’ye geri dönmesini ve Esad rejiminin eski unsurlarını yeniden toparlayarak yeni bir güvenlik operasyonları dalgası başlatmayı hedefliyor.
Arakçi ile Esad’ı bir araya getiren son görüşmeden bir kare (Arşiv_ İran Dışişleri Bakanlığı)
Öte yandan New York Times gazetesi de yakın zamanda yayımladığı bir haberde, bu hareketliliğe katılan kişilerle yapılan röportajlara ve aralarındaki yazışmalara dayanarak, eski rejim kadrolarının Suriye’de yeniden nüfuz tesis etmeye kararlı olduklarını yazdı. Haberde, 13 yılı aşkın süredir devam eden iç savaşın ardından ülkede hâlâ ciddi gerilimlerin sürdüğüne dikkat çekildi.
Gazete ayrıca, Esad rejiminin bazı eski üst düzey isimlerinin sürgünde silahlı bir isyan hareketi inşa etmeye çalıştığına, bunlardan birinin ise Washington’da milyonlarca dolarlık bir lobi faaliyeti yürüttüğüne dair güvenilir bilgilere ulaşıldığını aktardı. Bu girişimlerin, Esad’ın mensubu olduğu ve birçok üst düzey askerî ve güvenlik yetkilisinin geldiği Alevi topluluğunun kalesi sayılan Suriye kıyı bölgesinde kontrol sağlamayı hedeflediği belirtildi.
Dördüncü Tümen Generali Gıyath Süleyman Dalla (Sosyal Medya)
Şarku’l Avsat’ın Suriye Televizyonu’ndan aktardığı bilgilere göre İran’ın Suriye’de gerilimi tırmandırmaktaki temel hedeflerinden biri, İran sınırına bitişik Irak sahasında üzerindeki Amerikan baskısını hafifletmek. ABD’nin Bağdat’a gönderdiği özel temsilcinin, Iraklı silahlı gruplara kendilerini feshetmeleri yönünde baskı yaptığına dikkat çekilirken, Suriye’deki bir tırmanmanın bu çabaları oyalayıcı bir unsur olarak kullanılması amaçlanıyor.
İran Devrim Muhafızları’na bağlı Fatimiyun unsurları, Suriye’nin doğusundaki Deyrizor’da (Arşiv)
Habere göre, önümüzdeki dönemde Lübnan Hizbullahı üzerindeki silahsızlanma baskısının artması ve buna paralel olarak İran’a yönelik muhtemel yeni bir İsrail saldırısının gündeme gelmesi bekleniyor.
Esad rejiminin kalıntılarının yeniden sahaya sürülmesi, Tahran ve Hizbullah’a daha geniş bir manevra alanı kazandıracak ve yalnızca savunmada kalmak yerine daha esnek hamleler yapabilmelerine imkân tanıyacak. Ayrıca bu unsurların, İsrail’in olası askerî hareketlerini önceden tespit etmek amacıyla istihbarat ve gözetleme faaliyetlerinde kullanılabileceği değerlendiriliyor.
İsrail'in Suriye üzerine oynadığı bahis: Diyalog değil, zorlamahttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5224263-i%CC%87srailin-suriye-%C3%BCzerine-oynad%C4%B1%C4%9F%C4%B1-bahis-diyalog-de%C4%9Fil-zorlama
İsrail'in Suriye üzerine oynadığı bahis: Diyalog değil, zorlama
Fotoğraf: Majalla
Michael Horowitz
ABD ve İsrail arasında sadece birkaç alanda temel farklılıklar söz konusu. Bunlardan biri Suriye'de biraz beklenmedik bir şekilde ortaya çıktı. İsrail, ABD Başkanı Donald Trump'ın Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı hızlı bir şekilde kucaklamasından endişe duymuş, İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, Şara'yı ‘takım elbiseli bir cihatçı’ olarak tanımlamıştı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümeti, Trump'ın geçtiğimiz mayıs ayında Suudi Arabistan'da (El Kaide ile bağlantılı) El Nusra Cephesi'nin (daha sonra adı Heyet Tahrir Şam/HTŞ olarak değişti) eski lideriyle görüşmesi karşısında şaşkınlığa uğradı. Şara'nın Oval Ofis'i ziyareti ve Washington'ın Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldırma kararı, İsrail'e Şam ile ilişkilerini normalleştirmesi için baskı yaptığı iddiaları ile siyasi olarak iki lider arasında açık bir yakınlaşma ortaya çıkınca, İsrail daha da öfkelendi. Bunun ötesinde, İsrailli yetkililer, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Trump’ın Suriye dosyasındaki kilit isimlerinden biri olan Tom Barrack'ın Ankara'nın tercih ettiği yaklaşımı benimseme eğiliminden giderek daha fazla endişe duymaya başladı.
Elbette, Suriye meselelerine dahil olan birçok gözlemci, Washington'ın yeni Suriye liderine yönelik hızlı ve beklenmedik yaklaşımını övdü. Trump'ın Suriye’ye uygulanan bazı yaptırımları kaldırma yönündeki erken kararı, Suriye'nin yıllarca süren uluslararası tecridinin ardından yeniden entegrasyonunun hızlanacağına dair umutları artırdı. Bu izolasyon süresince Suriye, Washington'ın bakış açısına göre ‘kötülük ekseninin’ Tahran'ın anlatısına göre ‘direniş ekseninin’ bir parçası olarak nitelendirilmişti. Amerika Birleşik Devletleri, rejimi "suçlu olduğu kanıtlanana kadar masum" olarak değerlendirerek, ispat yükünden cesurca uzaklaştı. Bu ayrım sadece terminoloji meselesi değil; yaptırımların kısmen hafifletilmesi bile, Washington'ın yeni Suriye ile yatırım ve diplomatik ilişkileri engellemeyeceği konusunda ortaklara ve bölgesel güçlere net bir mesaj gönderiyor. Aynı zamanda, tecrit edilen Şam'ın ABD’nin düşmanlarının kollarına itilmesi veya uzun süredir tek müttefiki olan Türkiye'ye güvenmek zorunda kalması gibi bir senaryoyu da önlüyor.
Şara’nın Beyaz Saray'ı ziyareti ve Başkan Trump ile görüşmesinden birkaç hafta sonra Netanyahu, Suriye'nin güneyinde İsrail'in kontrolündeki bölgeyi ziyaret etti.
Ancak Netanyahu, Trump ile Şara arasındaki politika değişikliğini veya şahsi ilişkiyi sadece pragmatik bir politika olarak değil, stratejik bir risk olarak görüyor. Bu bağlamda, İsrail hükümeti, Beşşar Esed rejiminin düşmesinden birkaç saat sonra, Suriye'de kalan askeri mevzilere kapsamlı saldırılar düzenleme ve Suriye'nin güneyindeki mevcut askerden arındırılmış bölgenin dışında yeni bir tampon bölge oluşturma kararının doğru olduğunu düşünüyor. 7 Ekim sonrası İsrail güvenlik kurumlarının bir dizi bileşeninde hakim olan zihniyet açıktır: ülke başkalarının iyi niyetine güvenemez, yalnızca kendi askeri gücüne güvenebilir. Bu görüşün destekçileri, Suriye'yi bu tezlerinin açık bir örneği olarak görüyor. İsrail, güvenliğini dostane ama değişken bir ABD Başkanı’na veya Şara’nın pragmatizmini sürdüreceğine dair Batı'nın iddiasına dayandıramaz. Sadece sınırdaki askerlere güvenmekten başka çaresi kalmıyor. Sonuç olarak Başbakan Netanyahu, Şara'nın Beyaz Saray'ı ziyareti ve Başkan Trump ile görüşmesinden birkaç hafta sonra, İsrail'in kontrolündeki Suriye’nin güney bölgesini bir kez daha ziyaret ederek açık bir mesaj verdi. Bu mesajda ‘İsrail, iyi niyet ve vaatler karşılığında vazgeçmeyeceği kozlara sahiptir’ deniliyordu.
İsrail'in ‘satın alamayacağı’ lider
İsrail'in Ahmed eş-Şara konusunda endişelenmesi için bazı nedenleri var. Şara, kökenleri Golan Tepeleri'ne dayanan ve 1967 yılında İsrail'in bu bölgeyi ele geçirmesiyle yerinden edilen binlerce Suriyeli arasında yer alan bir aileden geliyor. Ailesi önce Şam'a, ardından Bağdat'a ve sonra da Riyad'a taşınmıştı. Şara, çocukluğunun çoğunu Suriye'nin başkentinde geçirmesine rağmen, El Nusra Cephesi'ni kurduğunda (Golan Tepeleri’ne nispetle) ‘el-Culani’ adını aldı. Şara'nın utangaç, içe dönük bir gençken Irak'taki El Kaide üyesine dönüşen yolculuğu, kısmen ikinci intifada ile kesişiyor.
Suriye'nin demokrasiye geçişi elbette İsrail'in başlıca endişesi değil, ancak Şara'nın iktidarı paylaşma isteği, İsrail'in ilgiyle izlediği önemli bir gösterge olmaya devam ediyor.
İsrailli yetkililerin bazıları, hükümetin meşruiyeti konusunda derin şüphelerini dile getirdi. İsrail hükümetinin bu konudaki kamuoyuna yaptığı açıklamalar, sürekli alaycı bir üslupla yapıldı. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, Şam’daki yeni hükümeti ‘meşru bir hükümet değil, bir çete’ yeni Suriyeli yetkilileri de ‘önce İdlib'de olan, sonra da başkenti ele geçiren teröristler’ olarak nitelendirdi. İsrail Dışişleri Bakanlığı, Şara'nın bir fotoğrafını ‘Cihatçılar takım elbiseli de olsalar yine cihatçıdır’ başlığıyla yayınladı. İsrail Diaspora İşleri ve Antisemitizmle Mücadele Bakanı Amihay Şikli, Suriye askerlerinin Gazze yanlısı sloganlar attığını gösteren bir videoyu örnek göstererek ‘savaşın kaçınılmaz olduğu’ sonucuna vardı.
Golan Tepeleri'nden Suriye'nin güneyine doğru bakan İsrail askeri, 25 Mart 2025 (AFP)
Netanyahu, sadık destekçilerinin kirli işleri yapmasına ve acımasız saldırılar düzenlemesine izin verirken, kendisi daha az agresif ama daha net bir tutum sergiledi. Başkan Trump ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada Netanyahu, “Şara’ya baktığımda, sahada neler yapıldığını, gerçekte neler başarılmaya çalışıldığını göreceğim. Suriye barışçıl bir ülke olacak mı? Ordusundaki cihatçılar ortadan kaldırılacak mı? Suriye'nin güneybatısında silahsız bir bölge oluşturmak için benimle iş birliği yapacak mı?” ifadelerini kullandı. Şara’nın Washington ziyaretinin ardından yapılan özel bir toplantıda Netanyahu’nun, Batı'nın Suriye liderini kucaklamasının ‘Şara’yı kibirli hale getirdiğini’ söylediği bildirildi. İsrail Başbakanı, Batı'nın iyi niyetinin İsrail'e baskı yapmak için bir araç olarak kullanılmasını izin vermeyeceğini ima etti.
İsrail'in hesapları
Başbakan Netanyahu’nun açıklamaları, İsrail'in gerçek tutumunu anlamak için büyük önem taşıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre zira bu sadece bir müzakere taktiği. İsrail hükümeti, Ahmed eş-Şara’yı Şam'da açılan ‘yeni bir sayfa’ olarak değil, kontrol altına alınması gereken potansiyel bir tehdit olarak görüyor. Netanyahu, Şara'nın kariyerini ve cihatçı geçmişini bir baskı aracı olarak kullanırken, onun pragmatizmini test ediyor ve Suriye'deki savaş sonrası düzeni, İsrail'in stratejik üstünlüğünü koruyacağına inandığı şekilde biçimlendirmeye çalışıyor. İsrail'in Şara ile ilgili endişeleri temelsiz ya da hayal ürününden ibaret değil. Şara, sadık destekçileri üzerindeki gücünü pekiştirmek ve kendini başkan olarak atamak için hiç vakit kaybetmeden hareket etti. Azınlıklara yönelik bazı jestlerde bulunsa da geçiş rejimi gerçek demokrasiye doğru ilerlemedi. Zira yeni Halk Meclisi'nin bazı üyeleri başkan tarafından seçilirken, diğerleri yerel seçim organları tarafından seçildi.
HTŞ'nin İdlib'de benimsediği yönetim modeli, bazı yerel temsilcilerin Halk Meclisi’ne girmesine izin verse de gerçek iktidarın anahtarları Şara ve iktidarının elinde kalmaya devam etti.
Suriye’nin demokrasiye geçişi kesinlikle İsrail'in öncelikli kaygısı değildir. Ancak, Şara'nın iktidarı paylaşma istekliliği, özellikle de Şara'nın eski bağlantılarından gerçekten uzaklaşıp uzaklaşmadığını ya da halen onlara güvenip güvenmediğini değerlendirmek açısından İsrail’in yakından izlediği önemli bir gösterge olmaya devam ediyor.
Şara, özünde pragmatik ve İsrail ile bir arada yaşamaya açık olsa da yine de grubunu ikna etmek ve bir sonraki adımları için grubun desteğini almak zorunda. HTŞ (geçtiğimiz yıl Esed rejiminin çöküşünü hızlandıran Halep saldırısında liderlik ettiği hareket), liderlerinden daha az esnek olan ideolojik olarak radikal savaşçılardan oluşan bir çekirdek gruba sahip. Şara, daha önce de bu sorunla karşı karşıya kalmıştı: İdlib’de DAEŞ'in şubeleriyle savaştı, ardından sınır ötesi cihatçılıktan uzaklaşmasından hayal kırıklığına uğrayan HTŞ eski üyelerini çeken El Kaide bağlantılı Hurras ed-Din ile çatıştı.
Hatta gizlice ABD ile iş birliği yaparak, İdlib'deki El Kaide üyelerinin suikastına katkıda bulunan istihbarat sağladı. Cumhurbaşkanı olduktan sonra, Suriye'nin DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na resmen katılmasını da kabul etti.
Daha sonra DEAŞ olacak olan örgütten ayrılma ve ardından El Kaide'yi tamamen terk etme kararının iyi niyetle alındığına şüphe yok. Zira bu karar Şara’nın otoritesini pekiştirmeye katkıda bulundu. Eski cihatçı destekçileriyle bağlarını koparan Suriye’nin yeni lideri, siyasi kaderini kontrol altına almayı başardı. Bu tür sert bir pragmatizm, İsrail'in bakış açısından güven verici görünebilir, ancak paradoksal olarak, İsrail'i müzakereler üzerinde kalıcı bir baskı kurmaya zorluyor.
Şara'nın geçmişi göz önüne alındığında, İsrail ile bir anlaşma imzalaması durumunda kendisine sadık güçleri kontrol altında tutma kabiliyeti konusunda önemli bir soru ortaya çıkıyor. Hükümet yanlısı güçlerin (Suriye’nin kıyı bölgesinde Esed rejiminin kalıntılarının kısa süreli isyanı sırasında ve güneyde Dürzilerle patlak veren çatışmalarda) sivilleri öldürmesi, geçiş dönemi yetkililerinin ya güçleri üzerinde tam kontrol sahibi olmadıklarını ya da ihlallere göz yumduklarını veya daha kötüsünü yaptıklarını gösteriyor. Burada İsrail'in ortaya çıkan merkezi devleti zayıflatmaya yaptığı katkılar da göz ardı edilmemeli. Netanyahu hükümeti, Suriye'nin silah depolarına defalarca kez saldırı düzenlemiş ve güçlü bir ülke yerine daha zayıf, daha parçalanmış bir ülkeye bahis oynuyor gibi görünüyor.
Belki de Netanyahu, azınlıklarla ilişki kurarak ve Şam'ın güney üzerinde tam kontrol kurmasını engelleyerek, Suriye'nin başkenti ile İsrail sınırları arasında bir tampon bölge oluşturabilecek yerel güçlerle ortaklıklarını sürdürmeyi umuyor.
Katı tutum
Netanyahu'nun Suriye'ye yönelik katı tutumu nispeten basit bir yapıya sahip. İsrail, durumu sıkı bir şekilde kontrol altında tuttuğuna inandığı için tavrından vazgeçmeyecek. Diyalog kapısı açık, ancak Suriye güneydeki güvenliği önemli ölçüde sıkılaştırmayı kabul etmeden ve İsrail karada ve havada önemli bölgeleri kontrol etmeye devam etmeden bu mümkün değil.
Fotoğraf: AFP
Suriye hükümeti İsrail'in bazı taleplerini kabul etmiş gibi görünüyor, ancak Suriye'nin egemenliğini ihlal ettiğini düşündüğü diğer talepleri reddetmiştir. İsrail, kuvvetleri zaten bölgede bulunduğundan ve mevcut durum (Suriye merkezi devletinin zayıflığı ve İsrail'in bölgedeki askeri varlığının devamı) Netanyahu'nun kabul edebileceği bir durum olduğundan, kendini herhangi bir taviz vermek zorunda hissetmiyor. Aslında, İsrail'in Şara’yı itibarsızlaştırmaya yönelik devam eden kampanyası, olası bir anlaşmayı haklı çıkarmayı daha da zorlaştırabilir.
İsrail'in Suriye'ye yönelik politikası iki farklı yönde ilerliyor. Bir yandan yeni hükümete karşı açık bir düşmanlık varken, diğer yandan sorunlu geçmişi olan lidere karşı kırılgan bir güven duyuluyor.
Bu, İsrail güvenlik teşkilatının çeşitli kesimlerinin ciddiye aldığı risklerden biridir. İsrail şu anda zamanın kendi lehine işlediğini düşünüyor, ancak niyetlerini sınayacak bir anlaşmaya hızla varmak için fırsatı kaçırabilir. İsrail'in Suriye'nin güneyinde kalarak azınlıkları kutuplaştırmaya çalışması, gelecekteki herhangi bir anlaşmaya ciddi bir muhalefet oluşturması, Şam'ı tek gerçek müttefiki olan Türkiye ile daha yakın iş birliğine itmesi ve İsrail sınırına yakın köylerdeki yerel halk arasında düşmanlığı körükleme korkusu hakim.
Netanyahu hükümeti dışında, bazı analistler ve gözlemciler bu endişeleri kamuoyuna dile getiriyor. İsrail askeri istihbaratının eski şefi Amos Yadlin, bir makalede Suriye ile bir anlaşmanın Hizbullah'a karşı en önemli silah olduğunu savundu. Yadlin, Suriye'de doğru stratejinin, İsrail'in daha acil tehditlere odaklanabilmesi için cepheyi kapatmak olduğunu belirtti. İsrail'in önde gelen araştırma merkezi olan İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü, İsrail'in agresif askeri tutumunun önlemeye çalıştığı tehditleri yaratabileceğine karşı uyararak (Yadlin de konuyla ilgili önceki makalelerinde aynı görüşü paylaşmıştı) ‘ihtiyatlı bir angajman’ çağrısında bulundu.
Suriye ile İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri arasındaki ateşkes hattı yakınlarında bulunan İsrail askeri araçları, 9 Aralık 2024 (Reuters)
İsrail'in Suriye'ye yönelik politikası iki farklı yönde ilerliyor. Bir yandan yeni hükümete karşı açık düşmanlık varken, diğer yandan sorunlu geçmişi olan lidere karşı kırılgan bir güven duyuluyor. Netanyahu'nun yaklaşımını eleştirenler, İsrail'in bu iki tutum arasında tereddüt etmesi gerektiğini savunmuyorlar, aksine politikalarının ve stratejilerinin Şara’yı sadece potansiyel bir tehdit olarak değil, aynı zamanda bir fırsat olarak da değerlendiren daha incelikli bir şekilde ayarlanmasını ve dikkatli, kesintisiz bir şekilde uyarlanmasını talep ediyorlar.
*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة