Türkiye-Umman ilişkilerinin gelişiminin mimarı: Kasım bin Muhammed el-Salihi

Türkiye ve Umman arasındaki ilişkiler gelişmeye açık ve bu konuda büyükelçi Kasım bin Muhammed el-Salihi’nin çabaları da kolaylaştırıcı olarak öne çıkıyor

Fotoğraf: Twitter - @oman_ankara
Fotoğraf: Twitter - @oman_ankara
TT

Türkiye-Umman ilişkilerinin gelişiminin mimarı: Kasım bin Muhammed el-Salihi

Fotoğraf: Twitter - @oman_ankara
Fotoğraf: Twitter - @oman_ankara

Umman Müslümanlarının yüzde 70'ini İbâdîler oluşturmaktadır. Hâricî fırkalarının en mutedili ve günümüze ulaşan tek kolu olarak tanımlanan İbâdîlik, 1820'den önce ülkede sultan olmanın da şartlarından biri olarak kabul edilmiştir.
Silahlı mücadeleyi yöntem olarak kabul etmeyen İbâdîler, Hicrî 68 yılında vefat eden kurucuları Abdullah Bin İbad dolayısıyla bu adı almışlardır.
Günümüzde ülkeni yerli Müslümanları arasında yaygın olan İbâdîlik, temizliğe verdiği önemle öne çıkmaktadır.
İbadiler kendilerini Harici olarak değil hak ve tevhit olarak tanımlayarak, Sünni mezheplerin içerisinde yer aldıklarını ifade ediyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti ile Umman Sultanlığı arasındaki ilişkiye tarih penceresinden bakıldığında, bu ilişkinin Umman Sultanlığı'nın modernleşme atılımının başlatıldığı 1970'li yıllarda güçlü bir şekilde başladığı görülecektir.
Türkiye, Umman'ın bağımsızlığını 1970 yılında tanıdı, ardından 1973 yılında iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler güçlü bir şekilde tesis edildi.
Son yıllarda iki ülke arasındaki ilişkiler benzeri görülmemiş bir atılıma tanık oldu. Bu ilişkiler, iki ülke arasındaki onlarca yıllık dostluğa ve tarafların sahip oldukları özgün ve önemli jeostratejik konumlarının da biçimlendirdiği karşılıklı yarar ile ortak çıkarlar temelinde gelişen bir seyir izledi.

Independent Türkçe Genel Koordinatörü Muhammed Zahid Gül ile Umman Sultanlığ Ankara Büyükelçisi Dr. Kasım bin Muhammed el-Salih / Fotoğraf: Twitter - @oman_ankara
İkili ilişkilere en büyük katkıyı veren isimlerin başında Umman Sultanlığı'nın Ankara Büyükelçisi Dr. Kasım bin Muhammed el-Salihi bulunuyor.
Öyle ki, iki ülke Dışişleri Bakanlıkları arasında siyasi istişarelerin son turu yaklaşık 11 yıl aranın ardından 29 Ocak 2017 tarihinde Muskat'ta yapılmıştı.
Umman Sultanı Kabus bin Said'in vefatı üzerine Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, 12 Ocak 2020 tarihinde Muskat'a bir ziyaret gerçekleştirerek yeni Umman Sultanı Heysem bin Tarık bin Teymur Al Said'e taziyelerini sunmuştu.
Salihi'nin de çabalarıyla iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2021 yılında yaklaşık 1,5 milyar dolara yükseldi. Bu süreçte 35 Türk şirketi, Umman Sultanlığı'nda yaklaşık 8 milyar dolar hacimli projelerde yer aldı.
Türkiye'den Umman'a, demir-çelik ürünleri, kimyasal maddeler, halı, mobilya, makine ve ekipman ile inşaat malzemeleri ihracatında artış kaydedildi. Türkiye halen Umman'dan, alüminyum, madeni yağlar ve petrol ürünleri ithal ediyor.
Ayrıca Gebze Organize Sanayi Bölgesi ile Umman'daki Duqm Özel Ekonomi Bölgesi arasında, Umman'da bir Organize Sanayi Bölgesi kurulması için protokol imzalandı.
Turizm ve sağlık turizmi de iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesinde önemli bir rol oynadı. 2019 yılında Türkiye'yi ziyaret eden Ummanlıların sayısı 96 bine ulaştı.
Yine 2021 yılında, Koronavirüs salgını koşullarına rağmen yaklaşık 50 bin Ummanlı turist Türkiye'yi ziyaret etti.   
Türkiye-Umman ilişkilerinin tarihi nitelikte olması hasebiyle, Umman Sultanlığı Arşivler ve Belgeler Kurumu ile Türk Devlet Arşivleri arasında iki ülke ve iki kardeş halk arasındaki ilişkilerin derinliğini gösteren belgelerin tespiti için iş birliği söz konusudur.
Bu bağlamda, Türkiye-Umman Arşivler Alanında Mutabakat Zaptı imzalandı. Umman Sultanlığı'nın Ankara Büyükelçisi Kasım Salihi, iki ülke arasındaki kültürel ve bilimsel etkileşimde önemli bir rol üstlendi.
Independent Türkçe Genel Koordinatörü Muhammed Zahid Gül'ün makalesine göre, Salihi, bir Türk üniversitesinde Sultan Kabus adına bir kürsü oluşturulmasına da önayak oldu.
Taraflar arasındaki kültürel ve bilimsel etkileşimin önümüzdeki yıllarda önemli gelişmeler yaşayacağı değerlendirilmektedir.
Salihi, bilim adamı kimliği ile bu alanlardaki ilişkilerin geliştirilmesine öncülük ediyor.  
2.jpg
Fotoğraf: Twitter - @oman_ankara
Büyükelçi Kasım Salihi bir akademisyen olarak, Umman Sultanlığı kütüphanesine, okumaya ve incelemeye değer yeni kitaplar kazandırdı.
Salihi aynı zamanda diplomatik serüvenini, 'Şahidun Min Ehliha - İçeriden Bir Tanık' başlığı ile kitaplaştırdı.
Bu kitapta, Umman Sultanlığı'nın 'barış vizyonunu' ele aldı ve bu dengeli yaklaşımın doğruluğunu ve istikrara olan katkısını kanıtlayan örnekler ve tezler sundu.
Şiddeti ve aşırılığı reddeden hoşgörülü ve paylaşımcı bir anlayışın güvenli bir dünya için önemini gözler önüne serdi.
Kitabını, barışın sağlanmasının gerekliliği ve bu uğurda azami gayretin gösterilmesi gerektiğini vurgulayarak sonlandırdı.  
Büyükelçi Kasım Salihi, Libya deneyimini ve Umman'ın Libya Anayasa Komisyonu'nun oluşturulması aşamasındaki katkıları ile bu komisyonun Umman Salale'deki toplantılarını anlattığı bir kitabı da bulunmaktadır.
Salihi, 'Kuntu Hunak-Oradaydım' başlıklı bu hatıratında, Libya'daki 'barış elçiliği' serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor.
'Oradaydım' kitabı, Süleyman Baruni Paşa'nın şu dizeleriyle başlıyor:
"Niçin uzun bir firakın ertesinde bağlılık ipinin koptuğunu görüyorum/ neyiniz var kardeşlerim, neyiniz var, geçmişte kaldığı için yoksa unuttunuz mu ahdimizi?"
Salihi bu kitabında, Libya'nın tarihi aşamalarını belgeliyor ve 2008'den 2016'ya kadar görevde bulunduğu süreçte başından geçenleri anlatıyor.
Salihi, Muammer Kaddafi'nin dışlanmış ailesini ülkeye kabul etmeleri yönünde Umman Sultanlığı yönetimini ikna etmek için de çaba göstererek, eylemlerinin temelinde yatan 'insani yönünü' ön plana çıkarmıştır.
Büyükelçi Salihi'nin Libya'da kişisel düzeyde oynadığı rol, Umman Sultanlığı'nın uluslararası arenada üstlendiği role benzerdir.
Umman Sultanlığı kendisini 'barışın sağlanmasına' katkı sunması için Libya'da görevlendirmiştir.

Fotoğraf: Twitter - @oman_ankara
Salihi diplomatik görevi boyunca akademik çalışmalarını ihmal etmeyerek farklı alanlarda birçok eser kaleme almıştır.
Bu eserler arasında, 'Kalkınmanın Ekseni' ile 'Umman Diplomasisi ve Küreselleşmenin önündeki Zorluklar' kitapları öne çıkmaktadır.
Salihi bu kitaplarında, Umman Sultanlığı'nın 'tarafsız rolünün' bölgesel ve uluslararası düzeyde bir denge unsuru oluşunu ayrıntılarıyla işlemiştir.
Kitaplarının içeriği Salihi'nin bilgi sevgisini, entelektüel derinliğini ve çok yönlü okumalar yaparak, farklı kaynaklardan beslendiğini göstermektedir.
Özetle ifade etmek gerekirse, Ummanlı Büyükelçi Salihi, geçmişte Libya'da görev yaparken de halen Türkiye'de görevini yerine getirirken de sıradan diplomatik misyon icra eden bir büyükelçi profili çizmemektedir.
Aksine Salihi, kalkınma ve barışın, bilimin ve kültürler arası etkileşimin elçisidir denilebilir.
Büyükelçi Salihi, ülkesi Umman Sultanlığı'nın yaptığı gibi, 'barış mesajını tüm dünya geneline yaymak için' sürekli bir çaba göstermektedir.  
Umman Körfez coğrafyasının bir parçası olmasına rağmen birçok özelliğiyle diğer Körfez ülkelerinden ayrılmakta, gerek kültürel gerekse siyasi bakımdan diğer Körfez ülkeleriyle farklı bir pozisyonda durmaktadır.
Özellikle bölge ülkeleriyle kurduğu iyi ilişkilerin yanı sıra, İran'la da güçlü ilişkilere sahip olması, onu bölgede arabulucu bir denge ülkesi olarak öne çıkarmaktadır.
Benimsediği pragmatik dış politika anlayışının bir yansıması olarak komşularıyla çok yönlü ilişkiler geliştirme çabası, Umman siyasetinde öne çıkan hususların başında gelmektedir.
Bu denge politikası bölgede güçlü liderlik pozisyonunda bulunan Türkiye'nin de işini kolaylaştırabilecek en önemli pozisyonu barındırıyor.

"Umman'ın diğer Körfez ülkelerine nazaran genç ve küçük olan İslami bankacılık sektörü; Körfez ölçeğinde görece büyük Müslüman nüfusu ve hızlı bir büyüme potansiyeli sayesinde İslami bankacılıkta 40 yıla yakın tecrübe ve birikime sahip olan ülkemizin katılım finans kurumlarına önemli ortaklık ve yatırım fırsatları sunuyor."
Bu bağlamda yapılacak olan işbirlikleri Türkiye'de gelişen bu sektör için oldukça önem arz ediyor.
Umman, özellikle sahil şeridi boyunca ticarî hayatı canlı olan ve tarihsel olarak Çin ve Hindistan ile yakın ticarî bağlar bulunan bir ülkedir.
Umman ekonomisi esas itibariyle petrole dayanmaktadır. Diğer bölge ülkeleri gibi petrol, ihracatın yüzde 95'ini teşkil etmektedir.
Petrolün üçte biri Japonya'ya, geri kalan kısmın büyük çoğunluğu ise Avrupa'ya ihraç edilmektedir.
Ancak ülkede petrol ve doğalgaz kaynakları kısıtlı olduğundan, ekonominin çeşitlendirilmesi yönünde politikalar geliştirilmektedir.
Özellikle petro-kimya sanayii, plastik sanayi, transit ticaret, lojistik ve turizm sektöründe çeşitli yatırımlar yapılmaktadır.
Türkiye ve Umman arasındaki  ilişkiler gelişmeye açık ve bu konuda büyükelçi Kasım bin Muhammed el-Salihi’nin çabaları da kolaylaştırıcı olarak öne çıkıyor.



İnsan Hakları İzleme Örgütü: Rus güvenlik şirketi Wagner, Mali ordusuyla sivilleri öldürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İnsan Hakları İzleme Örgütü: Rus güvenlik şirketi Wagner, Mali ordusuyla sivilleri öldürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Rus güvenlik şirketi Wagner'in Aralık 2023'ten bu yana Mali ordusuyla sivilleri hedef aldığını öne sürdü.

HRW tarafından yayınlanan "Mali: Ordu ve Wagner Grubu'nun Sivillere Karşı Zulümleri" başlıklı raporda, Wagner'in Mali'de sivilleri hedef aldığına dikkat çekildi.

Raporda, Aralık 2023'ten bu yana Rus güvenlik şirketi Wagner ile Mali ordusunun, ülkenin orta ve kuzey bölgelerinde aralarında çocukların da bulunduğu, çok sayıda sivilin ölümüne neden olduğu belirtildi.

Mali'deki sivil ölümlerinin baskınlar ve insansız hava aracı (İHA) saldırılarında yaşandığına dikkat çekilen raporda, askeri darbe sonrası Rusya ile ilişkilerin geliştirildiği ve sivillerin ölümüne neden olan Rus paralı askerlerinin eşlik ettiği baskınların arttığı kaydedildi.

Raporda, İHA'larla düzenlenen saldırılarda düğün ve cenaze merasimlerinin de hedef alındığına işaret edilerek Wagner tarafından bu araçlarla 16 Ocak'ta düğün, 17 Ocak'ta ise cenaze töreninin hedef alınarak 4'ü çocuk, en az 14 sivilin ölümüne neden olunduğu kaydedildi.

HRW Sahel araştırmacılarından Ilaria Allegrozzi, yaptığı açıklamada, "Mali'nin Rusya destekli geçici askeri hükümeti yalnızca korkunç ihlaller yapmakla kalmıyor, aynı zamanda insan hakları durumuna yönelik incelemeleri de engellemek için çalışıyor." ifadesini kullandı.

Allegrozzi, Malili yetkililere, insan hakları ihlallerini izlemek ve sorumluların hesap vermesini sağlamak için acilen bağımsız uzmanlarla birlikte çalışması çağrısı yaptı.

Rus güvenlik şirketi Wagner'in paralı askerlerinin, Afrika'da birçok ülkede olduğu tahmin ediliyor. Wagner, yerel güçlere askeri eğitim veriyor, liderlere yakın koruma sağlıyor ve enerji noktalarını koruyor.

ABD Hazine Bakanlığı, Mayıs 2023'te Rus güvenlik şirketi Wagner grubunun Mali'deki liderine yaptırım uygulayacağını açıklamıştı.


İsrail medyası: Mossad Başkanı'nın Gazze'de anlaşma olasılığı önerisini Netanyahu reddetti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail medyası: Mossad Başkanı'nın Gazze'de anlaşma olasılığı önerisini Netanyahu reddetti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İsrail merkezli Kanal 12 televizyonu, Mossad Başkanı David Barnea'nın Hamas'la esir takası anlaşması yapılması olasılığını önerdiğini ancak Başbakan Binyamin Netanyahu'nun bunu reddettiğini belirtti.

Kanal, adı açıklanmayan özel kaynaklarına dayandırdığı haberinde, Barnea'nın anlaşmaya varılma olasılığına inandığını söylediğini aktarırken, Netanyahu'nun sunulan ayrıntılara itiraz ettiğini kaydetti.

Barnea'nın imzalanabileceğine inandığı anlaşmanın ayrıntıları arasında, kanala göre 40 İsrailli esirin serbest bırakılması ve Gazze'nin kuzeydeki sakinlerin başka şartlar olmaksızın evlerine dönmesi yer alıyor.

Kanal, Başbakan'ın anlaşmayı İsrail açısından "zayıf" bulduğunu belirterek, Gazze Şeridi'nin güneyinde Refah'ın işgali için hazırlık yapılması talimatını verdiği bilgisine yer verdi.

Aynı kaynağa göre, İsrail savaş kabinesi üyesi Benny Gantz ve Gadi Eisenkot, Barnea'nın pozisyonunu destekledi ancak bu Netanyahu'nun anlaşmaya karşı çıkmasını ve reddetmesini engellemedi.

- Hamas ile İsrail arasında ateşkes ve esir takası için dolaylı müzakere

Mossad Başkanı David Barnea liderliğindeki İsrail heyeti, Gazze'deki esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin müzakerelerin yeni turu için 18 Mart'ta Katar'ın başkenti Doha'ya gitmişti.

İsrail basını, Mossad Başkanı liderliğindeki İsrail heyetinin Doha'ya ulaşmasıyla birlikte Hamas ile Tel Aviv arasında esir takası müzakerelerinin resmen başladığını duyurmuştu.

Heyette, İsrail ordusunda kaçırılanlar ve kayıp kişiler dosyasının sorumlusu Nitzan Alon'un de yer aldığı belirtilmişti.

İsrail'in Kanal 12 televizyonunun haberinde, müzakerelerin yaklaşık iki hafta sürebileceği kaydedilmişti.


ABD: Nijer'den çekilmeye ilişkin henüz bir kararımız yok

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD: Nijer'den çekilmeye ilişkin henüz bir kararımız yok

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), ABD ordusunun Nijer'den ayrılmasına yönelik bir kararlarının olmadığını bildirdi.

Pentagon Sözcüsü Pat Ryder, gazetecilere Nijer'e ilişkin açıklamada bulundu.

ABD ordusunun Nijer'deki geleceği konusunda Ryder, "Bu aşamada ABD güçlerinin ayrılmasına ilişkin herhangi bir karar alınmamıştır." ifadesini kullandı.

Ryder, Nijer'in, "ABD'nin askerlerini ülkeden çıkarmak için bir plan sunacağı" değerlendirmesine ilişkin yorum yapmayacağını söyleyerek, "Bildiğim kadarıyla şu anda devam etmekte olan müzakereler var." dedi.

Nijer yetkilileri tarafından 17 Mart'ta yapılan açıklamada, ABD Savunma Bakanlığına bağlı askeri ve sivil personelin ülkede görev yapmasına izin veren askeri anlaşmanın derhal yürürlükten kaldırıldığı belirtilmişti.


Yunanistan'da Mora Yarımadası'nın batısında 5,8 büyüklüğünde deprem meydana geldi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Yunanistan'da Mora Yarımadası'nın batısında 5,8 büyüklüğünde deprem meydana geldi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Yunanistan'da Mora Yarımadası'nın batısında 5,8 büyüklüğünde deprem meydana geldi.

Atina Jeodinamik Enstitüsü, sarsıntının yerin 18 kilometre derinliğinde olduğunu belirtti.

Yerel saatle 09.12'de gerçekleşen sarsıntıya ilişkin olarak henüz bir hasar bildirimi yapılmadı.


Almanya'da kundaklama sonucu çıkan yangında ölenler anıldı

Fotoğraf: Mesut Zeyrek / AA
Fotoğraf: Mesut Zeyrek / AA
TT

Almanya'da kundaklama sonucu çıkan yangında ölenler anıldı

Fotoğraf: Mesut Zeyrek / AA
Fotoğraf: Mesut Zeyrek / AA

 Almanya'nın Solingen kentinde 4 katlı binada kundaklama sonucu çıkan yangında hayatını kaybeden Türk kökenli Bulgaristan vatandaşı olan aynı aileden 4 kişi için anma töreni düzenlendi.

Solingen'in Höhscheid semtinde 4 kişinin hayatını kaybettiği, 9 kişinin yaralandığı binanın önünde düzenlenen anma törenine katılanlar, olayın tüm gerçekliğiyle aydınlatılmasını istedi.

Törene, 29 Mayıs 1993'te Solingen'de evlerinin kundaklanması sonucu 5 aile ferdini kaybeden Kamil Genç de katıldı.

Genç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, pazartesi günü yanan bu binayı gördüğünde 1993'de evlerinin yandığı zaman yaşadığı acıyı tekrar hissettiğini belirtti.

Beş gündür üzüntüden uyuyamadığını söyleyen Genç, yangını duyar duymaz olay yerine geldiğini dile getirdi.

Genç, "Bu bina da bizim yanan ev gibi kundaklama sonucu ahşap olduğundan dolayı yanmış. O gece yaşananlar, çığlıklar, itfaiyelerin çalışması gözümün önüne tekrar geldi. O yangında 2 kızım Saime ve Hülya, 2 kız kardeşim Hatice ve Gürsün, Türkiye'den gelen misafirimiz Gülüstan Öztürk yaşamını yitirdi." dedi.

Genç, yetkililerden bu olayın aydınlatılmasını istedi.

- Olay

Almanya'nın Solingen kentinin Höhscheid semtindeki 4 katlı binada çıkan yangında aynı aileden 2'si çocuk olmak üzere Türk asıllı Bulgaristan vatandaşı 4 kişi hayatını kaybetmiş, 2'si ağır 9 kişi de yaralanmıştı.

Wuppertal Savcılığınca yapılan açıklamada, incelemenin ardından hazırlanan ön raporda, yangının kundaklama sonucu çıktığı belirtilmişti.

Bilirkişi raporuna göre, 24 Mart'ı 25 Mart'a bağlayan gece medyana gelen yangının, eski binanın merdiven boşluğunda başladığı ve "baca etkisi"yle 5 dakika içinde çatıya sıçradığı ifade edilmişti.

Ahşap merdiven boşluğunda bazı kalıntıların bulunduğu, bu kanıtlara göre yangının kasten kundaklama sonucu çıkarıldığı sonucuna varıldığı kaydedilmişti.

Wuppertal Savcısı Heribert Kaune-Gebhardt, yaptığı açıklamada, ellerinde olayla ilgili "yabancı düşmanlığı saiki olduğunu gösteren" bir kanıt bulunmadığını belirtmişti.

- Solingen faciası

Almanya'nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki Solingen kentinde 29 Mayıs 1993'de Genç ailesinin Untere Werner Caddesi'ndeki evleri kundaklanmış, saldırıda Gürsün İnce (28), Hatice Genç (19), Gülüstan Öztürk (12), Hülya (9) ve Saime Genç (5) hayatını kaybetmişti.

Yakalanan failler Markus Gartmann, Felix Köhnen, Christian Reher ve Christian Buchholz, hapis cezalarını çektikten sonra tahliye edildi. Kimlikleri gizli tutulan saldırganlar, yaşamlarını Almanya'da sürdürüyor.


Hollandalı Profesör Thea Hilhorst, Gazze'deki açlık ve kıtlığa dikkati çekmek için açlık grevi düzenledi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Hollandalı Profesör Thea Hilhorst, Gazze'deki açlık ve kıtlığa dikkati çekmek için açlık grevi düzenledi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Hollandalı Profesör Thea Hilhorst, İsrail’in Gazze'ye yönelik saldırılarına, oradaki açlık ve kıtlığa dikkati çekmek için Temsilciler Meclisi önünde açlık grevi yaptı.

Erasmus Üniversitesi Uluslararası Sosyal Araştırmalar Enstitüsü İnsani Yardım ve Yeniden Yapılanma Profesörü Hilhorst, Lahey kentinde 5 gün boyunca "Gazze için oruç nöbeti" adlı eylem gerçekleştirdi.

Hilhorst, bir hafta boyunca yaptığı açlık greviyle İsrail’in Gazze'ye yönelik saldırılarına, oradaki açlık ve kıtlığa dikkati çekerek, Temsilciler Meclisi önünde yerel saatle 08.00-22.00'de nöbet tuttu.

Hollanda hükümetini, ateşkes ve insani yardım malzemelerinin Gazze’ye girişi için etkili adımlar atmaya çağıran Hilhorst, her saat başı mağdurlar için bir dakikalık saygı duruşunda bulundu.

- "Hayatımı askıya almam gerektiğini düşündüm"

AA muhabirine açıklamalarda bulunan Hilhorst, "Hayatım normal şekilde devam ederken (Gazze’deki yaşananları) izlemek benim için giderek zorlaşmaya başlamıştı." dedi.

Hilhorst, Gazze'deki açlık, kıtlık ve açlığa bağlı ölümlerin tek sorumlusunun İsrail olduğunu ve böyle bir dönemde İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un devlet nezdinde ülkeye kabul edilmesinden dolayı Hollanda hükümetinin kendisini hayal kırıklığına uğrattığını söyledi.

Artık rutin hayatına devam etmekte zorlandığını vurgulayan Hilhorst, "Bu nedenle hayatımı askıya almam gerektiğini düşündüm, sonra da bu eylem aklıma geldi." ifadesini kullandı.

Hilhorst, Temsilciler Meclisi önünde tüm mağdurlar için nöbet tuttuğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

Gazze'deki açlığa dikkati çekmek için geçen pazartesiden cumaya kadar yemek yemeyi bıraktım. Aslında bu eyleme yalnız başladım ama meslektaşlarımdan da en başından beri çok destek aldım. Bazı insanlar da destek için bir saatliğine eyleme gelip gidiyor. Burada olmamızın çok özel olduğunu düşünüyorum. Barışçıl bir eylemdir, bu fikirden ilham alan insanları da cezbeden bir eylem çünkü hepimiz kendimizi çok güçsüz hissediyoruz.

- "Hollanda sessiz kalıyor"

Gazze’de açlık ve kıtlığa rağmen İsrail'in yapılan insani yardımlara karşı sınırları kapatmaya inatla devam etmesinin kendisini rahatsız ettiğine işaret eden Hilhorst, şöyle devam etti:

"İsrail'in sonuna kadar gitme arzusu var. ‘Hamas'ı vurabildiğimiz sürece 2 milyon insanın aç olmasının bir önemi yok.’ diyorlar ama bu, tüm savaş kurallarına aykırıdır. Özellikle hayal kırıklığına uğradığım şey; kendi hükümetimin bu konuda daha güçlü adımlar atmaması. Hatta Lahey'i 'uluslararası barış ve adalet' şehri olarak adlandırdılar.

Açlığın bir savaş silahı olarak kullanılmasını yasaklayan karar almak için en çok mücadele veren ülke, Hollanda oldu. Şimdi açlığın bir savaş silahı olarak kullanıldığını görüyoruz ve Hollanda sessiz kalıyor. Hükümetimiz, aslında bu duruma bir nevi destek oluyor. Ve bu benim ülkem, bunu hazmedemiyorum. Çok sayıda Hollandalı, bu konuda kendini çok güçsüz hissediyor ve utanıyor."

Hollanda hükümetinin çok daha yüksek sesle ateşkes ve sınırların insani yardıma açılması çağrısında bulunması gerektiğini vurgulayan Hilhorst, "Eğer insanlara daha hızlı şekilde daha fazla yardım ulaştırılmazsa, bu kıtlığın bir sonucu olarak açlığa bağlı ölümlerin sayısı artmaya devam edecek." değerlendirmesinde bulundu.

Hilhorst, Gazze’de yaşananlara dikkati çekmek için farklı eylemlerde bulunmaya devam edeceğini dile getirdi.


Uluslararası Adalet Divanındaki soykırım davası İsrail'in aleyhine ilerliyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Uluslararası Adalet Divanındaki soykırım davası İsrail'in aleyhine ilerliyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, Uluslararası Adalet Divanında (UAD) İsrail aleyhine açtığı soykırım davasında verilen yeni tedbir kararlarıyla süreç, gün geçtikçe İsrail'in aleyhine ilerliyor.

Uluslararası Adalet Divanı (UAD), İsrail'in Gazze'ye insani yardımların engelsiz ulaştırılmasını sağlamasına ve Filistinlilerin haklarını ihlal etmemesine hükmettiği ek tedbir kararıyla birlikte Gazze'deki soykırıma ilişkin endişelerin arttığını açıklarken, hakimlerin önemli bir kısmı, "ateşkes yapılmasını" kararda geçen tedbirlerin uygulanmasının tek yolu olarak görüyor.

AA muhabiri, UAD'nin, Güney Afrika'nın, İsrail aleyhine açtığı soykırım davasında 28 Mart'ta açıkladığı yeni tedbirlerin ne olduğunu, bunların önemi ve özellikleri ile davanın bundan sonraki seyrine etkilerini derledi.

- Yeni tedbir kararları neler?

Divan, "Gazze'deki Filistinlilerin karşılaştığı kötüleşen yaşam koşullarını, özellikle de kıtlık ve açlığın yayılmasını göz önünde bulundurarak" 3 yeni tedbire hükmetti.

Buna göre Divan, İsrail'in "Birleşmiş Milletler ile tam bir işbirliği içinde, Gazze'deki Filistinlilere gıda, su, elektrik, yakıt, barınma, giyim ve hijyen ihtiyaçlarının yanı sıra tıbbi malzeme ve tıbbi bakım da dahil olmak üzere acilen ihtiyaç duyulan temel hizmetlerin ve insani yardımın, kara geçiş noktalarının kapasitesi ile sayısının artırılması ve gerekli olduğu sürece açık tutulması da dahil olmak üzere, ilgili tüm taraflarca engelsiz şekilde sağlanması için gerekli ve etkili tüm tedbirleri gecikmeksizin almasına" hükmetti.

Divan, ikinci tedbir maddesinde ise İsrail ordusunun, Gazze'de ihtiyaç duyulan insani yardımın ulaştırılmasını engellememek dahil olmak üzere, Soykırım Sözleşmesi kapsamında korunan grup olan Gazze'deki Filistinlilerin haklarını hiçbir şekilde ihlal etmemesini istedi.

UAD, üçüncü tedbir maddesinde, İsrail'in, verilen ek tedbirlere ilişkin aldığı önlemleri bir ay içerisinde Divan'a raporlamasına karar verdi.

Divan, 26 Ocak'taki kararında İsrail aleyhine hükmettiği raporlama yükümlülüğünden farklı olarak bu kez "sunulacak bu yeni raporun Güney Afrika'ya iletileceğini ve Güney Afrika'nın İsrail'in raporda öne sürdüğü tedbirlere ilişkin görüşlerini belirtmesine imkan tanıyacağını' açıkladı.

- Divan yeni tedbirlerin gerekçesi olarak neyi gösterdi?

Divan, iç tüzüğünün 76. maddesi uyarınca taraflardan birinin talebi üzerine veya kendiliğinden, ciddi değişikliklerin gözlendiği durumlarda verdiği geçici tedbir kararlarını değiştirebilme yetkisi olduğunu belirtti.

Kararında, 26 Ocak 2024'ten bu yana "Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin feci yaşam koşullarının, özellikle Gazze'dekilerin, gıda ve diğer temel ihtiyaçlardan uzun süreli ve yaygın şekilde mahrum bırakılması nedeniyle daha da kötüleştiğinin" gözlemlendiğini aktaran Divan, Gazze'de kıtlığın, risk olmanın ötesine geçerek açık şekilde baş gösterdiğini ifade etti.

Divan, İsrail'in saldırıları altındaki Gazze Şeridi'nin kuzeyinde, akut yetersiz beslenme sorunu yaşayan çocuk sayısının bir ayda 2 katına çıktığını bildiren Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve diğer BM kuruluşlarının Gazze Şeridi'nde 2,2 milyon kişinin kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısı yapan raporlarını dikkate aldı.

Divan'ın Somalili Yargıcı Abdulqawi Ahmed Yusuf, karara ek olarak sunduğu beyanında, Gazze'de soykırım tehlikesi karşısında UAD'nin güçsüz bir seyirci pozisyonunda kalamayacağını ve bunun insanlığın vicdanını rahatsız edeceğini belirterek, yeni tedbirlere hükmedilmesinin zorunlu olduğunu bildirdi.

- Yeni tedbirler ne anlama geliyor

Divan, ek tedbir kararını, Gazze'deki insani durumun kötüleşmesiyle gerekçelendirerek, Gazze'deki kıtlığın İsrail'in eylemleri ve uygulamalarından kaynaklandığına dikkati çekti.

Divan, İsrail'in "Gazze'deki insani felaketi azaltmaya ve insani yardımları ulaştırmaya yönelik çaba gösterdiği ve yardımların ulaşmasına ilişkin çok sayıda engel bulunduğu" şeklindeki savunmasını da yeterli görmeyerek, ek tedbirler getirdi.

Gazze'de havadan atılan insani yardımları yeterli bulmadığını kaydeden Divan, Gazze'ye kara geçiş noktalarının kapasitesi ve sayısının artırılmasına, yardım akışını artırmak için bunların açık tutulmasına acil şekilde ihtiyaç olduğunu ifade etti.

Divan, 26 Ocak 2024'teki tedbir kararına rağmen İsrail'in, Gazze Şeridi'nde, o tarihten bu yana daha öncekilere ek olarak 6 bin 600'den fazla Filistinlinin ölümüne ve yaklaşık 11 bin Filistinlinin de yaralanmaya yol açtığını bildirerek, İsrail'in ihlallerinin sürdüğüne işaret etti.

UAD, yenilerinin yanı sıra 26 Ocak'ta verilen tedbir kararının geçerliliğini koruduğunu kaydederek, "Refah dahil olmak üzere Gazze Şeridi'nin tamamında geçerli tedbirlerin derhal ve etkili şekilde uygulanmasını" istedi.

- Açlık ve kıtlık ile soykırım arasındaki bağ

Divan yargıçları, Gazze'deki kıtlığın, Soykırım Sözleşmesi'nin ihlaline yol açacağından bahsederek, Filistinlilerin karşı karşıya olduğu açlığın Gazze'deki Filistinlilere karşı soykırım işlendiği endişelerine işaret ettiği uyarısında bulundu.

Divan Başkanı Lübnanlı Yargıç Nawaf Salam, karara ek olarak sunduğu beyanında, açlık ve insani yardımların ulaştırılmasının engellenmesinin Soykırım Sözleşmesi'nin "ihlali" olabileceğini belirterek, insani yardımlar olmayınca Gazze'deki Filistinlilerin "var olma hakkı"nın tehdit altında bulunduğuna işaret etti.

Yargıç Yusuf, Gazze'deki Filistinlilerin yaşam şartlarının, Soykırım Sözleşmesi'nin 2. maddesinin C bendinde yer alan "grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracak şekilde değiştirilmesi" anlamına gelebileceğini hatırlattı.

Divan'ın Avustralyalı Yargıcı Hilary Charlesworth, beyanında, Gazze'deki açlığın Filistinlilerin varlığını tehdit ettiğini ve dolayısıyla Soykırım Sözleşmesi tarafından korunan "bir hak" olduğunu açıkça belirtti.

Alman yargıç Geog Nolte, Gazze'de baş gösteren açlık ve kıtlık tehlikesinin, aynı zamanda "Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki ilgili hakların ihlaline yönelik makul bir riski de yansıttığını" kaydetti.

İsrail'in 26 Ocak'taki ilk tedbir kararlarını uygulamış olması durumunda, Gazze'deki mevcut açlık durumunun ortaya çıkmayacağını belirten Nolte, İsrail'in Divan kararlarına uygun hareket etmediğini vurguladı.

- Ateşkes çağrısı

Divan, Güney Afrika'nın talebi olan ateşkese, Hamas'ı kastederek "kararın üçüncü tarafları bağlamayacağı" gerekçesiyle hükmedemeyeceğini aktardı.

Kararda her ne kadar doğrudan ateşkese hükmedilmese de Divan, özellikle BM kurumlarının yetkilileri ve uluslararası diğer kuruluşların yöneticileri tarafından yapılan "Gazze'de felaket boyutundaki insani durum ancak İsrail'in askeri operasyonlarını durdurmasıyla çözüme kavuşturulabilir." şeklindeki açıklamalara, kararında yer verdi.

Divan ayrıca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) Gazze'de kalıcı ve sürdürülebilir ateşkese dönüşecek şekilde ramazanda acilen ateşkes sağlanması talep edilen kararın varlığını not ettiğini belirtti.

Başkan Salam, ek beyanında BMGK'nin de ateşkes kararını hatırlatarak, yeni tedbirlerin ancak askeri operasyonların durdurulması durumunda tam olarak yürürlüğe girebileceğini vurguladı.

Yargıç Şue Hanqin, Leonardo Nemer Caldeira Brant, Juan Manuel Gómez Robledo ve Dire Tladi, ortak beyanlarında "Felaket boyutundaki insani durum ancak Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonlar askıya alınırsa giderilebilir." ifadesini kullandı.

Somalili Yargıç Yusuf, getirilen ek tedbirlerin ikinci maddesinin amacının, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarını sonlandırması olduğunu ifade etti.

Ek beyanında Filistinlilere yönelik soykırımın engellenmesinin "derhal harekete geçilmesi gereken bir sonuç yükümlülüğü" olduğunu vurgulayan Yusuf, şunları kaydetti:

"İsrail ordusunun hava bombardımanları, şehir merkezlerine ve mülteci kamplarına yönelik kara saldırıları askıya alınmadan ya da sona erdirilmeden ve insani yardımların ulaştırılmasının önündeki engeller kaldırılmadan böyle bir sonuç elde edilemez. Gazze'deki yıkım ve ölümlerin sona erdirilmesi gerekmektedir. Bu da ancak İsrail'in askeri operasyonlarını derhal askıya almasıyla sağlanabilir. Bu nedenle İsrail, UAD'nin de belirttiği üzere, ordusunun Gazze'deki Filistinli nüfusun soykırımdan korunma haklarını ihlal eden herhangi bir eylemde bulunmamasını sağlamak için askeri operasyonlarını sona erdirmelidir."

- Tedbir kararları oy birliğine yakın çoğunlukla alındı

Kararda dikkati çeken bir diğer husus ise yeni tedbir kararlarının, 26 Ocak'takilerden de büyük çoğunlukla ve neredeyse oy birliğiyle alınması oldu.

Divan'ın ilk tedbir maddesi, İsrail'in atadığı geçici hakim de dahil olmak üzere oy birliğiyle alındı.

İkinci ve üçüncü ek tedbirler ise İsrail'in geçici yargıcı Aharon Barak'ın muhalefeti nedeniyle 1'e karşı 15 oyla alındı.

Divan'ın 26 Ocak'taki tedbirlerinin aynı şekilde geçerli olduğuna ilişkin maddesine ise Yargıç Barak'a ek olarak, Ugandalı Yargıç Julia Sebutinde de karşı oy kullandı.

6 Şubat'ta göreve başlayan ve UAD'de 9 yıl görev yapacak 4 yeni yargıcın ilk kez oy kullandığı bu kararın oy birliğine yakın şekilde sonuçlanması ve yeni tedbirlere hükmedilmesi, İsrail'in Soykırım Sözleşmesi'ni ihlalleri karşısında davanın aleyhine sürdüğünü, savunmalarının divan hakimlerince ikna edici bulunmadığını göstermesi ve davanın sonraki aşamaları bakımından önemli ipuçları içeriyor.


İsrail, Batı Şeria'daki Filistinlilerin Mescid-i Aksa'da namaz kılmak için Kudüs'e geçişini engelledi

Fotoğraf: Issam Rimawi/AA
Fotoğraf: Issam Rimawi/AA
TT

İsrail, Batı Şeria'daki Filistinlilerin Mescid-i Aksa'da namaz kılmak için Kudüs'e geçişini engelledi

Fotoğraf: Issam Rimawi/AA
Fotoğraf: Issam Rimawi/AA

İsrail, ramazan ayının üçüncü cumasında da Batı Şeria'daki Filistinlilerin Mescid-i Aksa'da namaz kılmak için Kudüs'e geçişinde kısıtlamalarını uygularken, çok sayıda kişinin geçişine izin vermedi.

Görgü tanıklarından alınan bilgiye göre Mescid-i Aksa'da cuma namazını kılmak isteyen Batı Şeria'daki Filistinliler, Kudüs'e geçmek için sabah saatlerinden itibaren kontrol noktalarında uzun kuyruklar oluşturdu.

İsrail güçleri, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki kontrol noktalarında asker sayısını artırırken, geçmek isteyen Filistinlilere kimlik kontrolü yaptı.

- İsrail'den geçiş için özel izni olanlara da engel

Çok sayıda Filistinlinin ise özel izinleri bulunmasına rağmen Kudüs'e girişi engellendi.

Engellenen Filistinlilerden Selame Abdulkadir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kudüs'e sadece 55 yaş üstü erkeklerin girişine izin verildiğini söyleyerek "60 yaşındayım. İsrail izni için gerekli tüm şartları taşımama ve özel izin belgesi taşımama rağmen geçmeme engel oldular." dedi.

Abdulkadir, "Özel iznim olmasına rağmen sabah saatlerinde bir mesaj geldi; İsrail'e göre yasaklı bir örgüte mensup olduğum iddiasıyla Kudüs'e giremeyeceğim yazıyordu. İsrail, Filistinlilerin Kudüs'e girişine, Mescid-i Aksa'ya ulaşmasına engel olmak için elinden geleni yapıyor." diye konuştu.

Filistinli Asım Riyhan, 59 yaşında olduğunu, Kalendiya kontrol noktasında uzun saatler bekledikten sonra Kudüs'e girişinin engellendiğini belirterek, özel izni olduğunu ancak buna rağmen girişine izin verilmediğini söyledi.

İsrail ordusu, ramazan ayı başında ay boyunca cuma namazı kılmak üzere Batı Şeria'dan gelen Filistinlilerin Doğu Kudüs'e girişine kısıtlamalar getirildiğini duyurmuştu.

İsrail hükümetinin Filistin topraklarındaki "operasyonlarının" koordinatörü Gassan Alyan da X sosyal medya platformundan yaptığı açıklamada, ramazan ayı boyunca cuma günleri Batı Şeria'dan ibadet için gelenlerin, geçerli bir izne sahip olmaları ve güvenlik değerlendirmesine tabi olmaları şartıyla Kudüs'e girmelerine izin verileceğini aktardı.

Alyan, Kudüs'e sadece 55 yaş üstü erkeklerin, 50 yaş üstü kadınların ve 10 yaş altı çocukların girişine izin verileceğini ifade etti.

İşgal altındaki Batı Şeria'daki Filistinlilerin, yatsı ve teravih namazlarını kılmak için kontrol noktalarını geçip Kudüs'e girmelerine ise izin verilmedi.

Doğu Kudüs ve Batı Şeria, 1967'den beri İsrail işgali altında tutuluyor. İsrail olağan günlerde özel izinliler dışında Batı Şeria'daki Filistinlilerin Kudüs'e geçişine izin vermiyor.


İsrailli yüzbaşı, 7 Ekim'de esirleri de öldürmeyi öngören "Hannibal Protokolü"nü uyguladığını kabul etti

Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA
Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA
TT

İsrailli yüzbaşı, 7 Ekim'de esirleri de öldürmeyi öngören "Hannibal Protokolü"nü uyguladığını kabul etti

Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA
Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA

İsrail ordusunda görevli bir yüzbaşı, 7 Ekim saldırıları sırasında İsrailli esirleri de öldürmeyi öngören "Hannibal Protokolü"nü uyguladığını kabul ederek, esir askerleri vurmuş olma ihtimaline ilişkin "Kaçırılmayı durdurmanın daha iyi olduğuna karar verdim." dedi.

İsrail televizyonu Kanal 13'e konuşan Yüzbaşı Bar Zonshein’ın esirleri hedef aldığına dair itirafı, 7 Ekim’de soruşturmalara konu olan İsrail güçlerinin esir siviller ve askerleri hedef aldığı yönündeki iddiaları doğrular nitelikte.

Zonshein, 7 Ekim günü iki araç tespit ettiklerini belirterek, “Araçların kabininde çok sayıda insan vardı. Bunların ceset mi yoksa yaşayan insanlar mı olduğunu bilmiyorum. Bu araçlara saldırmaya karar verdim.” ifadelerini kullandı.

İsrailli yüzbaşı, “Belki onları öldürdün, onlar sizin askerleriniz” sorusu üzerine, “Doğru. Ama bunun doğru karar olduğuna, kaçırılmayı durdurmanın daha iyi olduğuna karar verdim.” ifadelerini kullanarak kendi askerlerini öldürmüş olabileceğini kabul etti.

Esirleri öldürme ihtimaline dair, “Doğru davrandığımı hissediyorum” diyen Zonshein, bu kararının ordunun Hannibal Protokolü uygulanması emri mi olduğu sorusunu ise şöyle yanıtladı:

Emirde birkaç operasyonel adımın atılması gerekiyordu. Merkezi toplanma ve kontrol noktalarına ateş edilmesi gerekiyordu ve (kendi askerinin) kimliğin tespit edilmesi durumunda, bu şeyin (Hannibal Protokolü) yapılması gerekiyordu.

Zonshein, 7 Ekim günü içleri insan dolu iki aracı vurduğunu kabul etmesine rağmen röportajın bir başka bölümünde ise “(Esir askerleri) Onları vurmadığımızı biliyorum.” diyerek çelişkili ifadeler de kullandı.

- İsrail'in kendi vatandaşlarını öldürdüğü Hannibal Protokolü

Kurulduğu günden bu yana rehine krizleriyle boğuşmak zorunda kalan İsrail, bu durumun kendisine son derece büyük bedeller ödettiğini düşünerek 1986 yılında bir protokol hazırlamıştı.

Rehinelerin kurtarılma imkanı yoksa alanlarla birlikte ortadan kaldırılmasını öngören Hannibal Protokolü, yaklaşık 20 sene gizlenmişti. 2003'te İsrailli doktor Avner Shiftan tarafından öğrenilen protokol, Haaretz gazetesi aracılığıyla kamuoyuna duyurulmuştu.

İsrail'in 7 Ekim 2023’teki saldırılarda sivil ölümlerin araştırılması sırasında, görgü tanıklarının şahitliği ve bölgede ağır ateşli silahların kullanılması üzerine Hannibal Protokolü'nün uygulandığı iddiaları gündeme gelmişti.

Yakınlarını Nova Müzik Festivali'nde kaybedenler 2 Ocak'ta İsrail güçlerinin "sorumluluğunun araştırılması" hakkında ihmal davası açarken, Be'eri yerleşim biriminde ölenlerin aileleri 6 Ocak'ta Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi'ye, olayın kapsamlı ve şeffaf bir şekilde soruşturulmasını isteyen bir mektup göndermişti.

İsrail medyasında, 7 Ekim saldırısı sırasında, İsrail ordusunun esirleri de öldürmeyi öngören Hannibal Protokolü'nü uyguladığı haberleri yer almış, olayla ilgili soruşturma açılması çağrıları yapılmıştı.

İsrail ordusunun 6 Şubat’ta, orduya ait tankın 7 Ekim günü Yahudi yerleşim birimindeki bir evi bombalaması sonucu İsrailli 12 esirin ölmesiyle alakalı soruşturma başlattığı belirtilmişti.


Fransa bu yıl UNRWA'ya 30 milyon avro katkı sağlayacak

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Fransa bu yıl UNRWA'ya 30 milyon avro katkı sağlayacak

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Fransa Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Christophe Lemoine, ülkesinin bu yıl Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansının (UNRWA) faaliyetlerine 30 milyon avro katkı sağlayacağını bildirdi.

Lemoine, Bakanlığın haftalık basın toplantısında, Fransa'nın, İsrail makamlarının UNRWA'nın Gazze Şeridi'nin kuzeyine insani yardım ulaştırmasını yasaklamasını esefle karşıladığını ifade etti.

Bölgede açlıktan ölen siviller olduğuna dikkati çeken Lemoine, İsrail makamlarının bu kararlarını tekrar gözden geçirmesini istedi.

Lemoine, UNRWA'nın Gazze'deki siviller için önemli rol üstlendiğinin altını çizerek, bölgede insani yardımın önündeki engellerin kaldırılmasını talep eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 2728 sayılı kararının uygulanması çağrısında bulundu.

Fransa'nın bu yıl UNRWA'nın faaliyetlerine 30 milyon avroluk katkı sağlayacağını söyleyen Lemoine, "UNRWA'nın görevlerini, nefret ve şiddet çağrılarından yoksun bir anlayışla yerine getirdiğine dair koşulların oluştuğundan emin olarak bu katkıları ileteceğiz." ifadesini kullandı.

- Milyonlarca Filistinliye yardım sağlayan UNRWA İsrail'in hedefinde

İsrail yönetimi, 7 Ekim 2023'te Gazze'ye saldırılarının başlamasıyla eş zamanlı olarak işgal ettiği topraklardaki UNRWA'ya karşı karalama kampanyasına başlamış, sadece Gazze'de 12 bin çalışanı bulunan UNRWA'nın 14 çalışanının 7 Ekim saldırılarına katıldığını bu nedenle Ajansın kapatılması gerektiğini savunmuştu.

Tel Aviv yönetimi, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ün yanı sıra Lübnan ve Ürdün'de Filistinli mültecilere destek olan ve sağlık, eğitim, sosyal hizmetler alanlarında çoğu Filistinli 30 bin çalışanı istihdam eden Ajansın kapatılması için kampanya yürütmüştü.

Aralarında ABD'nin de yer aldığı 10 kadar ülke ve kurum UNRWA'ya bağışlarını dondurduğunu açıklamıştı.

İsrail'in UNRWA'ya ilişkin suçlamalarını kanıtlayamaması üzerine Avustralya, Kanada, İsveç ve Avrupa Birliği (AB), kararlarından dönerek Ajans'ı finanse etmeyi sürdüreceklerini duyurmuştu.