BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye’de kayıp kişilerin araştırılmasıyla ilgili bir mekanizma kurulması tavsiyesinde bulunduk

Pinheiro’ya göre Suriye’deki beş ordu da savaş kurallarına riayet etmiyor.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro. (BM)
Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro. (BM)
TT

BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye’de kayıp kişilerin araştırılmasıyla ilgili bir mekanizma kurulması tavsiyesinde bulunduk

Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro. (BM)
Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro. (BM)

Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro, Suriye’deki kayıp kişilerin akıbetinin ortaya çıkarılması için bağımsız bir BM mekanizmasının kurulmasına tam desteğini teyit etti. Pinheiro, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Yapılmasını önerdiğimiz şey insani bağlamda geliyor. Cezai kovuşturma ya da suçluların yargılanma süreci ile kayıpların araştırılması birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü bu iki yol birbirine karıştırılırsa asıl amacımız olan kayıp kişilerin ailelerine bilgi sağlamayı başaramayabiliriz.”
Paulo Pinherio, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’e, Suriye’deki kayıp kişilerin araştırılması için bir uluslararası bir mekanizma kurulması yönünde tavsiyede bulundu. Guterres’in bu tavsiyeyi önümüzdeki günler BM Genel Kurulu’na sunması bekleniyor.  
Paulo Pinherio Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede Suriye’deki kayıp kişilerin sayısına ilişkin şunları söyledi:
“Bildiğiniz gibi Suriye’de kayıp kişilerin tam sayısı bilinemiyor. Bu konuda bir istatistik tutulması mümkün değil. Biz yaşananlarla ilgili raporlar hazırlıyoruz. Ancak BM Komisyonu, durumun açıklanan sayıya yakın, yani 100 bin civarında olduğuna inanıyor.”
Paulo Pinheiro, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in 30 Nisan 2022’den önce ‘terör suçlarına’ karışmış Suriyeliler için genel af ilan etmesini de değerlendirdi:
“Suriye rejimi ilk defa ‘teröristler tarafından işlendiğini’ iddia ettiği suçlarla ilgili af ilan ediyor, söz konusu affın uygulanıp uygulanmayacağı ya da kaç kişiyi kapsayacağıyla ilgili bilgi toplamak için çalışıyoruz. Kaç suçtan ya da kaç kişiden söz edildiğiyle ilgili çok sayıda sorumuz var. Bu konuda Suriye devletinin Birleşmiş Milletler’le paylaştığı verileri inceliyoruz. Çünkü rejimle doğrudan bir iletişimimiz yok. Muhaliflerden ve rejimden BM’ye ulaşan tüm verileri inceliyor ve analiz ediyoruz.”  
Paulo Pinheiro, Cenevre’den Şarku’l Avsat ile gerçekleştirdiği röportajın devamında Suriye’deki kayıp insanlardan uluslararası tutuma, bölgede yaşanan çatışmalara kadar birçok başlıkta merak edilen soruları cevapladı:

 - Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres'e, Suriye’deki kayıp kişilerle ilgili yeni bir uluslararası mekanizma kurulması için tavsiyede bulundunuz. Bu konudaki beklentiniz nedir?  
Öncelikle niçin bu tavsiyeyi yapma ihtiyacı hissettiğimizden bahsetmeme izin verin. Çünkü kişisel izlenimim, bu konuyu ele almakta çok geç kaldığımız yönünde. Dünyadaki farklı savaş ve çatışmalarda, kayıp kişilerin bulunmasıyla ilgili konuya Suriye’ye kıyasla daha hızlı odaklanılmıştır. Bu konuda Güney Amerika örnek olarak gösterilebilir. Yapılmasını önerdiğimiz şey insani bağlamda geliyor. Cezai kovuşturma ya da suçluların yargılanma süreci ile kayıpların araştırılması birbirine karıştırılmamalıdır, çünkü bu iki yol birbirine karıştırılırsa asıl amacımız olan; kayıp kişilerin ailelerine bilgi sağlama hedefine ulaşamayabiliriz. Bu mekanizmanın kurulmasının ana motivasyonu, ailelerin yakınlarının akıbetini bilme arzusudur. Suriye’de kayıp kişilerin araştırılmasıyla ilgili bir mekanizma kurulması tavsiyesinde bulunduk. Bunun esas nedeni, çok sayıda kişinin tutuklu olduğu ve kendilerinden haber alınamamasıdır. Gözaltına alınmalarıyla ilgili detaylar var. Bu veriler bize geliyor. Kayıp kişilerin ailelerinin aktardığı bu verilerin BM himayesindeki bir uluslararası araştırma komisyonu tarafından incelenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda kayıp kişilerin aileleri ve bu alanda faaliyet gösterip verilere sahip olan sivil toplum kuruluşlarıyla temas halinde olunması önemlidir. Oluşturulmasını önerdiğimiz mekanizmanın içinde Uluslararası Kızılhaç Komitesi de yer almalıdır. Çünkü zorla alıkoyma gibi konularda yüksek deneyimleri var. Bu tavsiyeleri bireysel olarak vermiyorum. İnsan Hakları Yüksek Komiserliği de bu mekanizmanın oluşturulmasını destekliyor, BM Genel Kurulu’na bu yönde bir rapor hazırladıkları için teşekkür ediyorum.  

-BM Genel Kurulu’nun ilgili raporu ne zaman yayınlanacak? 
Raporun önümüzdeki birkaç gün içinde yayınlanmasını bekliyoruz ancak kesin bir tarih yok. Beyrut'taki büromuzdaki meslektaşlarım bu konuda yoğun bir çalışma yaptı. BM üyesi bazı devletler de bu konudaki çalışmaları destekledi. Güneydeki devletlerden birinin, kaçırılan kişilerle ilgili araştırmalarda derin bir tecrübesi var. Bizimle paylaşımlarda bulunarak önemli bir destek sundular.  

- Açıklığa kavuşturmak için soruyorum; Uluslararası Kızılhaç Komitesi de tavsiyelerinizi destekliyor mu? Oluşturulacak yeni mekanizmada yer alacaklar mı?  
Resmi bir duyuruları olmadı ancak oluşturulacak mekanizmada iş birliği yapmaya açıklar. Uluslararası Kızılhaç Komitesi bağımsızlık ve gizlilik konusunda özel prosedürler takip ediyor. Ancak önemli olan uzman desteği sunmaları ve iş birliğine hazır olmalarıdır.  

-Önerdiğiniz yeni mekanizmanın tamamen ‘insani’ çerçevede olacağını söylediniz. Yani hesap verebilirlik ve yargılamanın sağlanmasıyla ilgilenmeyecek mi?  
Arjantin'de ve hatta benim ülkem Brezilya'da da benzer koşullar yaşandı. Bu ülkelerdeki deneyimimizden yola çıkarak bunun doğru yaklaşım olduğu sonucuna vardık. Başarılı olabilmek için meseleleri birbirinden ayırmamız zorunludur. Biz elbette faillerin yargılanmaması gerektiğini söyleyecek değiliz. Ancak bu başka birimlerin ele alabileceği bir konudur ve meselenin diğer boyutunu temsil eder. Son dört yıldır görevimi yaparken BM üyesi ülkelerden meseleleri birbirine karıştırmamalarını açık bir şekilde talep ettim. Çünkü Suriye rejiminin oluşturulacak mekanizmayla iş birliğine gitmesi son derece önemlidir. Başka ülkelerde bu oldu. Suriye’de de olmaması için bir sebep görmüyorum. En azından bu iş birliğinin olmasını umuyorum.  

- Mekanizmanın oluşturulması Suriye hükümetinin rızasına mı bağlı? 
Hayır, asla. Biz bir çalışma mekanizması hazırlamaya başladık. Bunun için Suriye hükümetinin onayına gerek yok. Ancak kayıp kişileri soruşturmaya başladığımızda yetkililerle verimli bir iletişim kurmayı umuyoruz. Çünkü onların bu konuda doğrudan bilgileri bulunuyor. Bildiğimiz kadarıyla Suriye rejimi savaşın başlamasının ardından kayıp kişilerin verilerini topladığı bir mekanizma kurdu ancak ne gibi veriler topladıklarını bilmiyoruz. Bizim girişimimiz Suriye rejiminden tamamen bağımsızdır. Kayıp kişilerin ailelerinin bunu bilmesi önemli. Bizim rejimden bağımsız hareket edeceğimizi ve kayıp kişileri bulmaya ya da akıbetlerini öğrenmeye odaklanacağımızı bilmeliler.  

- Anladığım kadarıyla Suriye makamlarının iş birliğine ihtiyacınız var. Aksi takdirde bazı temel verilere erişemeyebilirsiniz. Hapishanelere girmek için resmi izinlere ihtiyacınız olacak mı?  
Bu doğru, Suriye rejimi ile çalışmak durumundayız, Suriye’de halihazırda UNICEF de dahil olmak üzere faaliyet gösteren çok sayıda uluslararası kuruluş var. Bu kuruluşlar farklı seviyelerde rejimle temas halinde olmak durumunda. Bizimki de bir istisna olmayacaktır. Suriye rejiminin iş birliği biraz da Suriye’nin geleceğiyle ilgili müzakerelerin seyriyle paralel olacaktır. Suriye halkına yönelik insani destekler tam olarak yeterli olmasa da sürdürülüyor. Suriye halkının çıkarına olan faaliyetler yapan sivil toplum kuruluşları bulunuyor. Bizim de oluşturulacak mekanizmada tüm tarafların iş birliğine gereksinimimiz olacak.  

- BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin yayınladığı son rapora göre Suriye iç savaşında 300 binden fazla sivil yaşamını yitirdi. Size göre kayıp kişilerin sayısı nedir?  
Bildiğiniz gibi Suriye’de kayıp kişilerin tam sayısı bilinemiyor. Bu konuda bir istatistik tutulması mümkün değil. Biz yaşananlarla ilgili raporlar hazırlıyoruz. İstatistiklerle ilgili en son BM raporlarını henüz okumadım. Ancak BM Komisyonu, durumun açıklanan sayıya yakın olduğuna inanıyor.  

- Daha önce bu sayının 100 bin civarında olduğu söylenmişti...  
Evet, tahmin edilen sayı bu. Tabii tam olarak kaç kişinin kaybolduğu ya da kaybedildiği ailelerin bilgisine başvurularak netleştirilebilir. Oluşturulacak uluslararası mekanizma, ailelerin ve bu konuda faaliyet gösteren derneklerin verilerine başvurarak, daha sağlıklı rakamları ortaya çıkaracaktır.  

-Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in, ‘terör suçlarına karışmış’ Suriyeliler için genel af ilan etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?  
Bunun ilginç olduğunu söylemek gerekir, Suriye rejimi ilk defa ‘teröristler tarafından işlendiğini’ iddia ettiği suçlarla ilgili af ilan ediyor. Söz konusu affın uygulanıp uygulanmayacağı ya da kaç kişiyi kapsayacağıyla ilgili bilgi toplamak için çalışıyoruz. Kaç suçtan ya da kaç kişiden söz edildiğiyle ilgili birçok sorumuz var. Bu konuda Suriye devletinin Birleşmiş Milletlerle paylaştığı verileri inceliyoruz. Çünkü rejimle doğrudan bir iletişimimiz yok. Muhaliflerden ve rejimden BM’ye ulaşan tüm verileri inceliyor ve analiz ediyoruz. Bu genel affın uygulanmasını ve birçok tutuklunun serbest bırakılmasıyla sonuçlanmasını umuyorum. Aileler için tüm aflar uygulandıkları sürece iyidir. Bu konuda bir çıkarımda bulunabilmek için incelede bulunmamız gerekir.  

- Bu aftan kaç kişi yararlandı?  
Bilemiyorum. 

-Suriye hükümeti, Kızılhaç Komitesi ya da Birlemiş Milletler ile bilgi paylaşmadı mı?  
Herhangi bir bilgim yok. Ukrayna savaşından önce Uluslararası Kızılhaç Komitesi'nin dünyadaki en büyük operasyonlarının Suriye'de olduğunu biliyorum. Ancak hükümetin veri paylaşıp paylaşmadığıyla ilgili bir fikrim bulunmuyor.  

- Yeni mekanizmanın finansmanı nasıl sağlanacak ve bu konuda tavsiyeniz nedir? Bahsi geçen mekanizmanın çalışma süresi ne olacak?  
Elbette kehanette bulunabileceğim sihirli bir küreye sahip değilim. Benim ülkem Brezilya’da bu oldukça uzun bir zaman almıştı. Finansmana gelince; bu konu Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ne kalmış. Mekanizmanın bağımsız olması için fonun Birleşmiş Milletler’in olağan bütçesinden finanse edilmesini öneriyoruz. Diğer yandan harici destekler olursa da takdir ve memnuniyetle karşılarız. Oluşturulacak mekanizmanın başarılı olmasının, siyasi sürecin ilerlemesiyle ilişkili olacağı açıktır. Şu anda bir ilerleme görmediğimizi ifade etmeliyim. Ancak mekanizmanın bir an önce başlatılmasının zorunlu olduğu da ortada. Kayıp kişiler ve aileleri için somut bir şeyler yapılması gerekiyor. Durumun iyiye gittiğine yönelik bir umut doğması önemli. Faillerin hesap vermesinin ve yargılanmasının gerekli olduğunu düşünüyorum ancak bu iki konunun ayrı ayrı ele alınması gerektiği görüşündeyim.

- Mekanizmanın oluşturulmasıyla ilgili tavsiyelerde bulundunuz mu?
Evet, bulundum. Birleşmiş Milletler halihazırda Suriye ile ilgili farklı yollar izliyor. Meslektaşımız Geir Pedersen siyasi çözüm süreci ve anayasayla ilgili çalışmaları yürütüyor. Ayrıca sınırlardan insani yardım sağlanması mekanizmasının uzatılması için BM Güvenlik Konseyi’nde bir tartışma düzenlenecek. Bizim yolumuz ise farklı bir düzlemde. Biz insan hakları ihlalleriyle ilgili cezai soruşturma yürütmüyoruz. Bu tamamen farklı mekanizmaların işi. Biz kayıp ve tutuklu kişilere odaklanıyoruz.  

- BM Güvenlik Konseyi’nin insani yardımların sınırlardan yapılmasıyla ilgili  kararının akıbeti ne olur? Rusya kararın uzatılmasını kabul etmezse ne olacak?  
Rusya kararı uzatmayı kabul etmezse bir felaket yaşanır. Kendileriyle (Ruslarla) temas halindeyiz. Sınır ötesi yardım kararının uzatılmasına engel olmalarının, Suriye halkının ihtiyaçlarını inkar etmek anlamına geleceğini anlatmaya çalışıyoruz. Biz tabii BM Güvenlik Konseyi’nin sınırdan yardım kararını uzatmasını umuyoruz. Suriye halkının yüzde 90’ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Kararın uzatılmaması Suriye halkının zorunlu ihtiyaçlarının görmezden gelinmesi demek olacaktır. BMGK’da veto hakkına sahip olan daimi üyelerden herhangi birinin karşı çıkmamasını temenni ediyoruz. İnsan Hakları Konseyi huzurunda da dediğim gibi; herkes kararın uzatılmamasının nasıl bir felakete yol açacağının bilincinde olmalı ve bu bilinçle karar vermelidir.  

-Rusya, BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğinden çıkarıldı değil mi? 
Evet, bu karar çoktan verildi. Bu konuda söyleyecek bir şeyim yok. 

-Suriye'nin kuzeydoğusundaki el-Hol Kampı’nda 40 bini çocuk ve kadın olmak üzere 60 bin kişi yaşıyor. Bu kamptaki vatandaşlarını kabul etmeyen ülkelere bir mesajınız var mı?  
İzin verin çocuklar konusuna odaklanayım. Onlar çocuktu ve şimdi yetişkinliğe adım atıyorlar. Kampta üç yılı aşkın süredir herhangi bir eğitim imkanı olmadan yaşıyorlar. Bu kabul edilemez bir skandaldır. Birleşmiş Milletler'e üye tüm devletler, çocukların haklarını koruyan anlaşmaları onaylamıştır. Bazı ülkelerin kampta vatandaşları var. Bilindiği üzere cezaevlerinde ve kamplarda çocukların sağlıklı bir şekilde büyümesi mümkün değil. Başta Avrupa’dan olmak üzere ülkelerin bir kısmı bazı vatandaşlarını kabul etti. Bu olumlu bir gelişme ancak yeterli değil. El-Hol Kampı’nda çocuklar terör örgütü DEAŞ’ın ideolojisine maruz kalıyor. Ülkelerin bu çocukları geri almaması birinin kendi ayağına kurşun sıkmasına benzer. Bu mesajı tekrar etmekten yoruldum. Vatandaşlarınızı kabul edin, bu acil bir zorunluluktur. Sanayi Hapishanesi’ne yapılan saldırıda aralarında çocukların da olduğu yüzlerce kişi öldü. Bu yine tekrar edebilir.   

- Bazıları el-Hol Kampı’nı patlamaya hazır bir saatli bomba olarak görüyor...  
Bu bomba aslında sürekli olarak patlıyor. Çocukların geleceği üzerinde patlıyor. Bu bir skandaldır. Bazı ülkeler haklı olarak Suriye ihtilafında suçlulardan hesap sorulmasını talep ediyor. Peki el-Hol Kampı ile ilgili niçin bir girişimde bulunmuyorlar? Defalarca bu konuya dikkat çektik ancak kayda değer bir gelişme olmadı. Bazı Iraklıların serbest bırakılarak ülkelerine dönmeleri olumludur. El-Hol Kampı’nda çoğu çocuk yetişkinlerle birlikte tutuluyor. Normalde vatandaşı oldukları ülkelerde bu konuya dikkat edilir ve bu yasaktır.  

-Suriye hükümeti ile muhalifler arasında, Rusya-Türkiye himayesinde bir mahkum takası anlaşması yapıldı. BM’nin dahil olmadığı bu tür anlaşmalarla ilgili ne düşünüyorsunuz?  
Farklı ülkelerin bu gibi girişimlerinin BM tarafından memnuniyetle karşılandığını düşünüyorum. Söz konusu mahkum takasında sayılar çok büyük değil ancak bu aileler için son derece önemli bir gelişmedir.  

-Suriye çatışması insan hakları ihlallerine ilişkin uluslararası standartları nasıl etkiledi? 
Yaptığımız şey standartları uygulamaya çalışmak. Bazı ülkeler Suriye dosyasının Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne gönderilmemesi için veto hakkını kullandı. Dikkat çekici olan, Suriye ihtilafına dahil olan hiçbir tarafın savaş yasalarına saygı göstermemesidir. Suriye'de bulunan beş ordu olması gerektiği gibi davranmıyor. Suriye'de uluslararası hukukun uygulanması ile ilgili yeni bir bildiri hazırlıyoruz. Suriye hükümeti ve çatışmaya dahil olan diğer güçlere herhangi bir yaptırım uygulanmıyor. BM’ye üye devletlere bir kez daha hatırlatıyoruz. Destekledikleri Suriyeli tarafların insan hakları ihlallerinden onlar da sorumludur. Suriye'de olup bitenleri belgeliyoruz. Biz bağımsız ve tarafsız hareket ediyoruz. Tarafı olduğumuz tek kesim kurbanların aileleridir. BM’nin eski Suriye Özel Temsilcisi Lahdar İbrahimi’nin bir sözü var; ‘Suriye’deki tarafların hiçbirinin Suriye halkının çıkarlarına saygı duymada çıkarı yoktur.’ Savaşın üzerinden 11 yıl geçti ve İbrahimi’nin bu sözlerinin doğruluğu kanıtlandı.    

- Suriye ve Ukrayna'daki ihlaller arasında benzerlikler görüyor musunuz? 
Ukrayna ihtilafındaki durumun tabii ki Suriye'de olanlara benzer olduğunu düşünüyorum. Sivillerin korunması sağlanamıyor. Savaş hukukunda öncelikli mesele sivillerin korunmasıdır. Dostum Sergio, Irak savaşında sivillerin kayıplarıyla ilgili korkunç şeyler anlatırdı. Bunlar asla kabul edilemez. Bazı Avrupa ülkelerinin Ukraynalı mültecilere karşı oldukça cömert davrandığını gözlemliyoruz. Onları suçlamıyorum. Elbette mültecilere destek sağlanması esastır. Ancak sinir bozucu olan bu ülkelerin aynı desteği Suriyeli mültecilere vermemesi ve ülke girişinde onları aşağılamasıdır. Bu asla kabul edilemez. Suriyeli mülteciler, Ukraynalı mültecilerle aynı haklara sahip olmalıdır. BM Genel Kurulu’nda da söyledim; Ukraynalı mültecilerin desteğinize ihtiyacı var ancak Suriyeli mültecilere de aynı muameleyi yapmalısınız. Bazı mültecilerin beyaz ya da mavi gözlü olmadıkları için ayrımcılığa maruz kalmaları kabul edilemez. Bir diğer nokta da Lübnan'daki ekonomik kriz ve şimdi de Ukrayna'daki savaş Suriyelileri de vuruyor. Umarım Ukrayna’da çatışma durur çünkü enflasyon, artan gıda ve konut fiyatları herkesi olumsuz etkiliyor.  



İki Devletli Çözümün Uygulanmasına İlişkin New York Bildirgesi: Bir takvim bekleyen bir yol haritası

Ekranlar, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi'nde Filistin sorunu ve iki devletli çözümün uygulanması konusunda yapılan BM Genel Kurulu oylamasında kullanılan oy sayılarını gösteriyor, 12 Eylül 2025
Ekranlar, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi'nde Filistin sorunu ve iki devletli çözümün uygulanması konusunda yapılan BM Genel Kurulu oylamasında kullanılan oy sayılarını gösteriyor, 12 Eylül 2025
TT

İki Devletli Çözümün Uygulanmasına İlişkin New York Bildirgesi: Bir takvim bekleyen bir yol haritası

Ekranlar, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi'nde Filistin sorunu ve iki devletli çözümün uygulanması konusunda yapılan BM Genel Kurulu oylamasında kullanılan oy sayılarını gösteriyor, 12 Eylül 2025
Ekranlar, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi'nde Filistin sorunu ve iki devletli çözümün uygulanması konusunda yapılan BM Genel Kurulu oylamasında kullanılan oy sayılarını gösteriyor, 12 Eylül 2025

Remzi İzzeddin Remzi

Filistin devletinin kuruluşu yolunda önemli bir dönüm noktası yaşandı. 12 Eylül'de BM Genel Kurulu, geçen temmuz ayında kabul edilen “Filistin Sorununun Barışçıl Çözümü ve İki Devletli Çözümün Uygulanmasına İlişkin New York Bildirgesi”ni onaylayan kararı 142 oy gibi ezici bir çoğunlukla kabul etti.

ABD ve İsrail dahil olmak üzere yalnızca 10 ülke karara karşı çıkarken, 12 ülke çekimser kaldı. İlginç bir şekilde, Avrupa Birliği'nin (AB) 25 üyesi kararı desteklerken, Macaristan tek başına aleyhte oy kullandı, Çek Cumhuriyeti ise çekimser kaldı.

Manda yönetimindeki Filistin'in Filistin ve İsrail olmak üzere iki devlete bölünmesini öngören ve İsrail Devleti'nin kuruluşunun hukuki temelini oluşturan 1947 Genel Kurul kararının tam olarak uygulanması için hâlâ yapılması gereken çok iş var.

Bildirge, üye devletlerin bir Filistin devletinin kurulması yolunda benimseyecekleri net kilometre taşlarını ve hem olumlu hem de olumsuz belirli icraatları ortaya koyan bir “yol haritası” içeriyor. Ancak, bildirge ne yazık ki bu icraatların uygulanması için net bir takvim belirtmiyor.

Bildirge’nin kabulüyle birlikte, belirli icraatların kesin takvimlere bağlanmasını gerektiren uygulama aşamasına geçilmesi gerekiyor. Burada sorun, bu icraatların ne olması ve ne zaman uygulanması gerektiğinin belirlenmesinde yatıyor. Bu icraatlardan bazıları hemen uygulanabilirken, diğerleri önceden hazırlık gerektiriyor ve hemen uygulanamaz.

Filistin devletinin kurulması da dahil olmak üzere, bir çözüm için kabul edilmiş uluslararası parametreleri içeren bir kararın benimsenmesi için çaba gösterilmeli

Bir sonraki önemli dönüm noktası, 22 Eylül'de, aralarında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın da bulunduğu çok sayıda devlet ve hükümet başkanının katılacağı tahmin edilen, büyük bir heyecanla beklenen liderlik zirvesidir. Fransa ve İngiltere gibi önemli ülkelerin, toplantı sırasında Filistin devletini resmen tanıdıklarını duyurmaları bekleniyor. Tahminler bu tarihe kadar, 193 BM üye ülkesinden yaklaşık 160'ının Filistin Devleti'ni tanıyacağına işaret ediyor; bu sayı, İsrail'i tanıyan ülke sayısına (164 ülke) oldukça yakın. Bu duyuru, uygulama aşamasındaki ilk somut adımı teşkil edecek.

cdf
Yumruğunu havaya kaldırmış bir aktivist, Fransa'nın Akdeniz adası Korsika'nın Ajaccio şehrinde, insani yardım taşıyan filoyu ve “Gazze kuşatmasını kırmaya” söz veren aktivistleri desteklemek için bir araya gelenler ile birlikte Filistin bayrağı sallıyor, 12 Eylül 2025 (AFP)

Ünlü Fransız siyasetçi ve Avrupa Birliği'nin mimarlarından Jean Monnet, “Bir sorun çözümsüz görünüyorsa, bağlamı değiştirin!” derdi. Filistin-İsrail çatışmasının çözüm süreci tam da bunu gerektiriyor. İsrail'e karşı, özellikle Ekim 2023'ten bu yana sergilediği meşum tutum göz önüne alındığında, her şey normalmiş gibi davranmak artık mümkün değil. İsrail, birçok devletin egemenliğini ihlal ederek ve insan hayatını hiçe sayarak uluslararası ve insani hukukun tüm ilkelerini ihlal etti.

Uygun icraatların belirlenmesine yardımcı olmak için aşağıdaki noktalar dikkate alınmalı.

Öncelikle, artık bekleme lüksümüz yok. Filistinliler, neredeyse her gün, devlet hayallerinin solmakta olduğuna tanık oluyorlar. Bu nedenle bu süreç durdurulmalı. İsrail halkının da Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümetinin politikalarının yıkıcı sonuçlarını acilen fark etmesi gerekiyor.

İkincisi, Netanyahu hükümetinin herhangi bir barış sürecine dahil olmaya uygun bir taraf olmadığı açık ve net olmalı. Netanyahu, bir Filistin devletinin kurulmasına izin vermeyeceğini ve bölgesel güvenliğe ilişkin kendi vizyonunu dayatmak da dahil olmak üzere askeri güç yoluyla Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmeyi hedeflediğini açıkça beyan etti.

Üçüncüsü, Trump yönetiminin tutumları öngörülemez olmaya devam edecektir. Bu nedenle, uluslararası toplum, ABD yönetiminin alması beklenen tutumlardan aşırı derecede etkilenmemeli; aksine, en iyisi için çabalamalı ve en kötüsüne hazırlıklı olmalı. Yine de bu belirsizlik, uluslararası toplumun çoğunluğunu bir Filistin devletinin kurulması için uygun gördüğü icraatları benimsemekten alıkoymamalı.

Somut adımlar BM düzeyinde ve ABD ile de dahil olmak üzere ikili düzeyde atılabilir.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre BM Genel Kurulu'nda, İsrail'in Filistinlilere karşı savaşını sürdürme kabiliyetini sınırlamak, bölgesel hegemonya hırslarını frenlemek için en azından İspanya tarafından açıklananlar dahil olmak üzere bir dizi özel yaptırım içeren bir karar kabul edilebilir. Bu önlemler arasında silah ambargosu, savaş uçaklarına yakıt ikmali yasağı, silah veya yakıt taşıyan gemilerin limanlara yanaşmasının engellenmesi, İsrail'e savunma ekipmanı taşıyan uçaklara hava sahasının kapatılması ve daha fazlası yer alabilir. İsrail mevcut politikalarını sürdürmekte ısrar ederse, Genel Kurul'da faaliyetlerini askıya almak için kesin bir tarih belirlenmeli. Bunun bir emsali de var; Apartheid rejimi tarafından yönetilen Güney Afrika.

Genel Kurul'a ek olarak, Güvenlik Konseyi aracılığıyla da alınacak tedbirler düşünülmeli. Filistin devletinin kurulması dahil olmak üzere, uluslararası alanda kabul görmüş parametreleri içeren ve bölgesel bir güvenlik mimarisi çağrısında bulunan bir çözüm kararının kabul edilmesi için çaba gösterilmeli. Konsey ayrıca, İsrailli kişi ve kuruluşları yaptırım listelerine dahil etme çağrısında da bulunabilir. Buna ek olarak, İsrail, Gazze Şeridi'nde yarattığı büyük yıkımın sorumluluğunu taşıdığı için, Gazze'nin yeniden inşasını finanse etme sorumluluğundan muaf tutulmamalı. Bu bağlamda, Konsey, Filistinli mağdurların tazmin edilmesi ve yeniden inşa çalışmalarına katkıda bulunulması amacıyla, İsrail doğal gaz gelirlerinin sıkı denetim altında ihraç edilmesine izin verme çağrısı yapabilir. Irak'ta uygulanan “petrol karşılığında gıda” programında bunun bir emsali bulunuyor.

Birçok ülke, BM Genel Kurulu'nun veya münferit olarak ülkelerin Filistin devletini tanıma yönündeki herhangi bir hamlesine İsrail'in vereceği tepkiden endişe duyuyor

 ABD'nin bu icraatlara muhtemelen karşı çıkacağı gerçeği, geri adım atmak için bir sebep olmamalı. Şimdi taslak kararlar sunulabilir ve sonra kabul edilmeleri için uygun koşullar sağlanana kadar ertelenebilir. Konsey'in bu icraatları görüşüyor olması bile, daha sonrası için temel olabilecek bir başarıdır. ABD'nin beklenen muhalefeti göz önüne alındığında, yukarıdaki tüm girişimlerin BM bütçesine etkileri olacağı aşikar. Bu nedenle üye devletler böyle bir olasılığı dikkate almaya hazırlıklı olmalı.

cdfgt
BM Genel Kurulu üyeleri, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi’nde Filistin sorunu ve iki devletli çözümün uygulanması hakkında oylama yapıyor, 12 Eylül 2025 (Reuters)

İkili olarak, ülkeler bildirgede yer alan yaptırımlardan kendi özel durumlarına uygun olanı seçebilirler, ancak en azından İsrail'in savaşlarını sürdürmesini engelleyecek olanları benimsemeliler. Aynı zamanda, ABD'nin muhalefetine rağmen, kendisini bildirgenin özüne dahil etmenin yollarını araştırmak da önemli. İsrail'in bölgesel güvenlik vizyonuna alternatif bir vizyon sunmak bu yollardan biri olabilir.  

Bazıları, önerilen her iki yolu aynı anda izlemeyi gerçekçi bulmayabilir, hatta belki de ters etki yaratabileceğini düşünebilir. Ama ben tam aksine inanıyorum. Bu adımlar, İsrail halkını hükümetlerini değiştirmeye teşvik edebilir ve hatta Trump yönetimini, özellikle de son anketlerin gösterdiği gibi, kamuoyu desteğindeki düşüş göz önüne alındığında, tutumunu yeniden değerlendirmeye sevk edebilir.

Birçok ülkenin, İsrail'in BM Genel Kurulu’nun veya ülkelerin münferit olarak bir Filistin devletini tanıma yönündeki herhangi bir hamlesine vereceği tepkiden endişe duyduğunun farkındayım. İsrail'in, şu veya bu şekilde, Batı Şeria'yı ilhak etme yolunda ilerlemeye devam etmesi ve buna karşı çıkan herhangi bir ülkeye karşı cezalandırıcı önlemler alması bekleniyor. Bu ülkelere şunu söylemek isterim; bu, hiçbir fark yaratmayacak, çünkü Netanyahu hükümeti her halükarda Batı Şeria'nın bazı kısımlarını ilhak edeceğini açıklayacak ve Gazze'de sürgün politikasını uygulamaya devam edecek.

Ancak sessiz kalmak artık ahlaki açıdan kabul edilebilir değil.


Doha Zirvesi'nde İsrail'in saldırganlığını kınayarak Katar'a koşulsuz destek veren Arap-İslam dünyası, İsrail'in bölgedeki planlarının durdurulması çağrısı yaptı

TT

Doha Zirvesi'nde İsrail'in saldırganlığını kınayarak Katar'a koşulsuz destek veren Arap-İslam dünyası, İsrail'in bölgedeki planlarının durdurulması çağrısı yaptı

Doha Zirvesi'nde İsrail'in saldırganlığını kınayarak Katar'a koşulsuz destek veren Arap-İslam dünyası, İsrail'in bölgedeki planlarının durdurulması çağrısı yaptı

Doha Zirvesi  kapsamında bir araya gelen liderler, Katar Devleti'nin, güvenliğine, istikrarına, egemenliğine ve vatandaşlarının güvenliğine koşulsuz desteklerini ifade ederek, egemenliğini açıkça ihlal eden, uluslararası hukuku bariz bir şekilde çiğneyen ve bölgesel barış ve güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturan İsrail'in saldırgan tutumunu kınadıklarını ve buna karşı durduklarını vurguladılar.

Zirvede katılan liderler tüm Arap ve İslam ülkelerine yönelik bir saldırı niteliğindeki hain İsrail saldırısına karşı Katar ile dayanışmayı vurgusu yaparak Birleşmiş Milletler Şartı'nın güvence altına aldığı şekilde, Katar'ın güvenliğini, egemenliğini, istikrarını ve vatandaşlarının ve topraklarındaki sakinlerinin güvenliğini korumak için aldığı tüm adım ve önlemlerde Katar'ın yanında olduklarını belirtti.

Kapsamlı 25 maddelik ortak bildiriye imza atıldı

Yayımlanan ortak bildiride şu ifadelere yer verildi:

“Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nın tüm üye devletlerinin egemenliğine, bağımsızlığına ve güvenliğine olan sarsılmaz bağlılığımızı yeniden teyit ederek ve ortak güvenliğimizi savunmak için bu saldırıya karşılık vermek için ortak vazifemizi hatırlatarak, devletlerimizin güvenliğine yönelik her türlü tehdidi kategorik olarak reddettiğimizi teyit eder ve güvenlik ve istikrarlarını tehdit edebilecek her türlü duruma karşı mutlak ve sarsılmaz dayanışmamızı teyit ederek onları hedef alan her türlü saldırıyı şiddetle kınarız.”

Zirvede 25 maddelik ortak bildiri şu şekildi:

1. İsrail'in kardeş Katar Devleti'ne yönelik vahşi saldırganlığını ve soykırım suçu, etnik temizlik, açlık çektirme, abluka, yerleşim faaliyetleri ve yayılmacı politikalar dahil olmak üzere İsrail'in saldırgan uygulamalarının devam ettiğini vurgulamak ve bunların bölgede barış ve barış içinde bir arada var olma ihtimallerini zedelediğini belirtiriz.

2. 9 Eylül 2025 tarihinde İsrail'in Katar'ın başkenti Doha'da bir yerleşim bölgesine düzenlediği korkakça ve yasadışı saldırıyı en şiddetli şekilde kınarız. Saldırı, Devlet tarafından Katar Devleti'nin çok yönlü arabuluculuk çabalarının bir parçası olarak müzakere heyetlerini ağırlamak üzere tahsis edilen konut binalarının yanı sıra birkaç okul, kreş ve diplomatik misyonu da hedef almıştır. Bu saldırı, bir Katar vatandaşı da dahil olmak üzere şehitlerin verilmesine ve çok sayıda sivilin yaralanmasına neden olmuştur. Bu saldırı, Birleşmiş Milletler üyesi olan bir Arap ve İslam devletine karşı açık bir saldırıdır. Bu saldırı, İsrail hükümetinin aşırıcı düşmanlığını ortaya koyan ve bölgesel ve uluslararası güvenlik ve barışı tehdit eden suç siciline bir yenisini ekleyen tehlikeli bir tırmanmayı işaret etmektedir.

3. Bu saldırıya karşı Katar Devleti ile mutlak dayanışma içinde olduğumuzu ve bu saldırının tüm Arap ve İslam devletlerine yönelik bir saldırı olduğunu teyit eder ve kardeş Katar Devleti'nin, Birleşmiş Milletler Şartı uyarınca, bu hain İsrail saldırısına yanıt vermek, güvenliğini, egemenliğini, istikrarını ve vatandaşları ile sakinlerinin güvenliğini korumak için attığı tüm adımlarda ve aldığı tüm önlemlerde yanında olduğumuzu ifade ederiz.

4. Ateşkesin sağlanması, Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi ve rehineler ile tutukluların serbest bırakılması için kilit arabulucu görevi gören bir devlet olan Katar'ın topraklarına yönelik bu saldırının, tehlikeli bir tırmanma olduğunu ve barışı yeniden tesis etmeye yönelik diplomatik çabaların baltalanması anlamına geldiğini teyit ederiz. Tarafsız bir arabuluculuk mekanına yönelik bu tür bir saldırganlığın, Katar Devleti'nin egemenliğini ihlal etmekle kalmayıp, uluslararası arabuluculuk ve barış sağlama süreçlerini de baltalamakta ve İsrail bu saldırganlığın tüm sonuçlarını üstlenmektedir.

5. Katar Devleti'nin bu hain saldırıya karşı sergilediği medeni, bilge ve sorumlu tutumu, uluslararası hukuk hükümlerine olan sarsılmaz bağlılığını ve egemenliği ile güvenliğini korumak ve haklarını tüm meşru yollarla savunmak konusundaki kararlılığını takdirle karşılıyoruz.

gt
Şeyh Temim bin Hamad, Doha'da düzenlenen acil Arap-İslam zirvesinin açılışında konuştu

6. Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları durdurmak için başta Katar Devleti, Mısır Arap Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere arabulucu rolü üstlenen devletlerin çabalarını destekleriz. Bu bağlamda, Katar Devleti'nin oynadığı yapıcı rolü, övgüye değer arabuluculuk çabalarını ve bunların güvenlik, istikrar ve barışın tesisine yönelik çabaları desteklemedeki olumlu etkisini vurgularız. Katar Devleti'nin bölgesel ve uluslararası düzeyde, özellikle gelişmekte olan ve yoksul ülkelerde insani yardım ve eğitim desteği alanlarında üstlendiği çeşitli girişimleri takdir eder ve böylece bölgesel ve uluslararası düzeyde barış ve kalkınma için aktif ve destekleyici bir taraf olarak konumunu güçlendirdiğini takdir ederiz.

7. Bu saldırının, herhangi bir bahaneyle meşrulaştırma girişiminin uluslararası hukuku ve Birleşmiş Milletler Şartı'nı açıkça ihlal ettiğini vurgularken, bu girişimleri kesinlikle reddettiğimizi kaydederiz. Bu saldırı, Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıyı durdurmak ve işgali sona erdiren, Filistin halkının acılarına son veren ve onların meşru ve vazgeçilmez haklarını koruyan adil ve kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmak için yapılan ciddi çabaları boşa çıkarmak amacıyla mevcut çabaları ve arabuluculuk girişimlerini doğrudan baltalamayı amaçlamaktadır.

8. İsrail'in Katar Devleti'ni veya herhangi bir Arap ya da İslam ülkesini tekrar hedef alabileceği yönündeki tekrarlanan tehditlerini tamamen ve kesin olarak reddederiz. Bu tehditleri, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden bir provokasyon ve tehlikeli bir tırmanma olarak değerlendiriyoruz. Uluslararası toplumu, bu tehditleri en güçlü şekilde kınamaya ve bunları durdurmak için caydırıcı önlemler almaya çağırıyoruz.

9. Arap Ligi Konseyi'nin Bakanlar düzeyinde "Bölgede Güvenlik ve İşbirliği için Ortak Vizyon" konulu kararını yayınlamasını memnuniyetle karşılıyor ve bu bağlamda kolektif güvenlik ve Arap ve İslam ülkelerinin ortak kaderi kavramını, uyum ve ortak zorluklar ve tehditlerle mücadele gerekliliğini ve bunun için gerekli yürütme mekanizmalarının geliştirilmeye başlanmasının önemini vurgular, gelecekteki herhangi bir bölgesel düzenleme parametresinin uluslararası hukuk ilkelerinin ve Birleşmiş Milletler Şartı'nın kutsallığı, iyi komşuluk ilişkileri, devletlerin egemenliğine saygı, bölge ülkelerinin iç işlerine karışmama, bir devletin diğerine göre kayırılmaması, hak ve yükümlülüklerin eşitliği, anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi ve güç kullanmama, İsrail'in tüm Arap topraklarındaki işgaline son verilmesi, 4 Haziran 1967 sınırlarında bir Filistin devleti kurulması ve Ortadoğu'nun nükleer silahlar ve diğer kitle imha silahlarından arındırılması hususlarını dikkate alması gerektiğini vurgularız.

f78ı
Suudi Veliaht Prensi, Pazartesi günü Doha'da düzenlenen acil Arap-İslam zirvesine ülkesinin heyetine başkanlık etti (SPA)

10. Bölgesel ve uluslararası istikrar ve güvenliğe doğrudan tehdit oluşturan İsrail'in bölgede yeni bir fiili durum dayatma planlarına karşı durulması ve bunlarla mücadele edilmesi gerektiğini tekrar ederiz.

11. Herhangi bir bahane veya isim altında Filistin halkını 1967'de işgal edilen topraklarından çıkarmaya yönelik İsrail'in her türlü girişimini kınadığımızı teyit eder ve bunu insanlığa karşı suç, uluslararası hukuk ve uluslararası insani hukukun açık bir ihlali ve tamamen reddedilen bir etnik temizlik politikası olarak değerlendiririz. Bu bağlamda hem siyasi hem de teknik açıdan Arap-İslam yeniden inşa planının uygulanması ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşasına mümkün olan en kısa sürede başlanması gerektiğini vurgular, uluslararası bağışçılara gerekli desteği sağlamaları çağrısında bulunur ve ateşkesin sağlanmasının hemen ardından Kahire'de düzenlenecek Gazze Yeniden İnşa Konferansı'na aktif olarak katılmalarını talep ederiz.

12. Uluslararası insani hukuk ve Cenevre Sözleşmelerini açıkça ihlal ederek, Filistin halkına karşı savaş silahı olarak abluka, açlık ve gıda ile ilaçtan mahrum bırakma gibi yöntemlerin kullanıldığı, eşi görülmemiş bir insani felakete yol açan İsrail politikalarını kınarız. Bu uygulamaların tam anlamıyla bir savaş suçu olduğunu vurgular, uluslararası toplumun bu uygulamalara son vermek ve işgal altındaki Filistin topraklarına insani yardımın acil, güvenli ve sınırsız girişini sağlamak için acil eylemde bulunması gerektiğini belirtiriz.

fgthy
Pazartesi günü Doha'da düzenlenen acil Arap-İslam zirvesinin çalışmalarından bir kare (SPA)

13. İşgalci güç olan İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarının herhangi bir bölümünü ilhak etme kararının feci sonuçlarını reddederek, bu durumun Filistin halkının tarihi ve yasal haklarına bariz bir saldırı olduğunu kaydeder, uluslararası hukuk ilkelerinin ve ilgili Birleşmiş Milletler kararları ile Birleşmiş Milletler Şartı'nın ihlali ve bölgede adil ve kapsamlı bir barışın sağlanmasına yönelik tüm çabaların geçersiz kılınması olarak gördüğümüzü belirtiriz.

14. Uluslararası toplumun, uluslararası hukuk kurallarına ve ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına saygı çerçevesinde, bölgedeki tekrarlanan İsrail saldırılarına son vermek ve devletlerin egemenliği, güvenliği ve istikrarına yönelik devam eden ihlallerini durdurmak için acil eylemde bulunması gerektiğini vurgular ve bir yandan uluslararası toplumun en son örneği kardeş devlet Katar Devleti'ne yönelik saldırı olan İsrail saldırganlığını durdurmada devam eden yetersizliğinin ciddi sonuçlarına karşı uyarıda bulunuruz. İsrail işgal altındaki Gazze Şeridi'ne yönelik acımasız saldırganlığını, buna ek olarak, Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'da yasadışı yerleşim faaliyetlerini ve İran İslam Cumhuriyeti'ne yönelik savaşı, Lübnan Cumhuriyeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti dahil bölgedeki ülkelere yönelik saldırılarını sürdürmekte ve tırmandırmakta olup bu saldırılar uluslararası hukukun açık bir ihlali ve devletlerin egemenliğinin bariz bir ihlalidir.

15. Tüm devletleri, İsrail'in cezasızlığını sona erdirme çabalarını desteklemeye, ihlallerinden ve suçlarından sorumlu tutmaya, yaptırımlar uygulamaya, çift kullanımlı ürünler dahil olmak üzere, silah, mühimmat ve askeri malzemelerin tedarikini, transferini veya geçişini askıya almayı da içerecek şekilde Filistin halkına karşı eylemlerini sürdürmesini önlemek için mümkün olan tüm yasal ve etkili önlemleri almaya çağırıyor, İsrail ile diplomatik ve ekonomik ilişkileri gözden geçirmeye ve aleyhinde yasal işlem başlatmaya davet ediyoruz.

d
Pazartesi günü Doha'da düzenlenen acil Arap-İslam zirvesinin faaliyetlerinden (QNA)

16. İsrail tarafından üyelik koşullarının açıkça ihlal edilmesi ve BM kararlarının sürekli çiğnenmesi göz önüne alındığında, İİT üye devletlerini, İsrail'in BM üyeliğini askıya alma çabalarını koordine ederek, İsrail'in Birleşmiş Milletler'e üyeliğinin BM Şartıyla uyumlu olup olmadığını göz önünde bulundurmaya çağırıyoruz.

17. Uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasında temel referans olarak uluslararası meşruiyete ve ilgili Birleşmiş Milletler kararlarına bağlı kalmanın önemini vurgular, İsrail'in Batı Şeria'da soykırım ve yerleşim projelerinin sürdürülmesi dahil olmak üzere, uluslararası hukuku ihlal eden politikalarının meşrulaştırılması ve Arap ve İslam ülkelerinin imajının çarpıtılması için İslamofobiyi istismar ve teşvik eden söylemini reddederiz.

18. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun, iki devletli çözümün uygulanması ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması konusunda "New York Deklarasyonu"nu kabul etmesini, Filistin halkının meşru haklarını, özellikle de 4 Haziran 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet kurma hakkını destekleme yönündeki uluslararası iradeyi açıkça ifade eden bir adım olarak memnuniyetle karşılar, aynı zamanda da bu bildirinin kabulüne katkıda bulunan Suudi Arabistan Krallığı ve Fransız Cumhuriyeti'nin çabalarını takdirle karşılarız.

19. Suudi Arabistan Krallığı ve Fransa Cumhuriyeti'nin eş başkanlığında 22 Eylül 2025 tarihinde New York'ta yapılacak İki Devletli Çözüm Konferansının toplanmasını memnuniyetle karşılar, Başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devletinin geniş çaplı tanınmasını sağlamak için, uluslararası alanda ortak çaba gösterilmesi çağrısında bulunuruz.

20. Başta Cezayir, Somali ve Pakistan olmak üzere Güvenlik Konseyi üyesi Arap ve İslam devletlerinin temsilcilerinin, başta Filistin davası olmak üzere, haklı davaları doğru savunmada, Filistin'in Birleşmiş Milletler'e tam üyelik elde etmesini sağlamada ve İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırganlığına son vermede ve ateşkese varmada oynadığı önemli rolü takdir ederiz. Ayrıca, İsrail'in Katar devletine yönelik saldırganlığına bağlamında düzenlenen Güvenlik Konseyi'nin acil oturumunun toplanması çağrısında ve toplanmasını sağlaması konusunda etkin katkılarını takdir ederiz.

21. 31 Mart 2013 tarihinde Majesteleri Kral II. Abdullah ile Filistin Devleti Cumhurbaşkanı Ekselansları Mahmud Abbas arasında imzalanan anlaşmayla teyit edildiği üzere, Majesteleri Kral II. Abdullah İbn El Hüseyin'in üstlendiği Kudüs'teki İslam ve Hristiyan kutsal mekanlarının tarihi Haşimi Koruyuculuğu konusundaki desteğimizi teyit ederiz. Ayrıca, tamamı 144.000 m2'lik alanı kaplayan Mescid-i Aksa Camii’nin (Al Haram El Şerif), sadece Müslümanlar için bir ibadet yeri olduğunu ve Ürdün Vakıflar Bakanlığı'na bağlı olan Kudüs Vakfının, Al Aksa Camiini yönetme, bakımını üstlenme ve buraya girişi kontrol etme konusunda tek yetkili makam olduğunu teyit ederiz.

22. Kudüs halkının kendi ülkesinde kendi topraklarında yaşamaya kararlı şekilde devam etmesi gerektiğini vurgular ve Fas Krallığı Kralı VI. Muhammed'in başkanlık ettiği Kudüs Komitesi ile onun yürütme organı olan Beytü'l-Kuds Şerif Ajansını destekleriz.

23. Ortadoğu'da adil, kapsamlı ve kalıcı bir barışın, Filistin meselesi göz ardı edilerek, Filistin halkının hakları görmezden gelinerek veya şiddet uygulanarak ve arabulucular hedef alınarak sağlanamayacağını teyit ederiz. Aksine, bu barış, Arap Barış Girişimi ve ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına bağlılık yoluyla sağlanmalıdır. Bu bağlamda, İsrail işgalini sona erdirmek ve bu amaçla bağlayıcı bir zaman çizelgesi oluşturmak için uluslararası topluma, özellikle Güvenlik Konseyi'ne, yasal ve ahlaki sorumluluklarını üstlenmeleri çağrısında bulunuyoruz.

24. Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü'ne taraf olan İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Devletlerine, uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülükleri uyarınca ve geçerli olduğu durumlarda, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından Filistin halkına karşı işlenen suçların faillerine karşı 21 Kasım 2024 tarihinde çıkarılan tutuklama emirlerinin uygulanmasını desteklemek için ulusal yasal çerçeveleri dahilinde mümkün olan tüm tedbirleri almaları talimatını veririz. Ayrıca, İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Devletlerini, işgalci güç olarak İsrail'in, Uluslararası Adalet Divanı tarafından 26 Ocak 2024 tarihinde çıkarılan "Gazze Şeridi'nde Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme'nin Uygulanması" adlı geçici tedbirler kapsamındaki bağlayıcı yükümlülüklerine uymasını sağlamak için diplomatik, siyasi ve hukuki çaba göstermeye çağırırız.

25. Bu zirvenin toplantılarını bilgelik ve stratejik vizyonla düzenleyen ve ev sahipliği yapmaktaki yorulmak bilmez çabaları ve bu zirvenin başarısı için Katar Devleti'nce sağlanan imkanlar ve kolaylıklar için Katar Devleti'ne, Emir'ine, hükümete ve Şeyh Tamim bin Hamad El Thani önderliğindeki halkına, derin şükranlarımızı sunarız. Katar Devleti'nin üye devletler arasındaki istişareyi ve uzlaşma ruhunu teşvik etme konusundaki etkili rolüne ve dayanışma ve birlik bağlarını güçlendirmeye yönelik sürekli taahhüdünü yansıtan ortak eylem sürecini desteklemedeki somut katkılarına büyük kıymet atfediyoruz.


Irak'taki Şii Koordinasyon Çerçevesi çöküşün eşiğinde

Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin daha önceki toplantısından bir kare (Irak Haber Ajansı)
Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin daha önceki toplantısından bir kare (Irak Haber Ajansı)
TT

Irak'taki Şii Koordinasyon Çerçevesi çöküşün eşiğinde

Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin daha önceki toplantısından bir kare (Irak Haber Ajansı)
Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin daha önceki toplantısından bir kare (Irak Haber Ajansı)

Şii Koordinasyon Çerçevesi çevresindeki siyaset kulislerinde, son aylarda meydana gelen değişikliklerle bu güçlerin dağılmanın eşiğinde olduğu konuşuluyor.

Koordinasyon Çerçevesi’ne yakın kaynaklar, ‘ittifakın birliğini zayıflatmaya’ katkıda bulunan birkaç faktöre işaret etti. Bunların başında şu anda çoğu ana gücün neredeyse bağımsız olarak yarışmayı tercih ettiği ve Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin ikinci dönem için aday olmayı istemesinden kaynaklanan fikir ayrılığıyla, önümüzdeki kasım ayında yapılması planlanan genel seçimler geliyor. Diğer faktörler arasında ise İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanları aracılığıyla Irak'taki Şii güçler arasındaki ilişkilerin yol gösterici pusulası olan İran'ın, İsrail'in saldırıları ve ABD ile uluslararası baskılar sonucunda yaşadığı bölgesel değişimler ve zorlu koşullar yer alıyor.