BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye’de kayıp kişilerin araştırılmasıyla ilgili bir mekanizma kurulması tavsiyesinde bulunduk

Pinheiro’ya göre Suriye’deki beş ordu da savaş kurallarına riayet etmiyor.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro. (BM)
Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro. (BM)
TT

BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye’de kayıp kişilerin araştırılmasıyla ilgili bir mekanizma kurulması tavsiyesinde bulunduk

Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro. (BM)
Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro. (BM)

Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro, Suriye’deki kayıp kişilerin akıbetinin ortaya çıkarılması için bağımsız bir BM mekanizmasının kurulmasına tam desteğini teyit etti. Pinheiro, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Yapılmasını önerdiğimiz şey insani bağlamda geliyor. Cezai kovuşturma ya da suçluların yargılanma süreci ile kayıpların araştırılması birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü bu iki yol birbirine karıştırılırsa asıl amacımız olan kayıp kişilerin ailelerine bilgi sağlamayı başaramayabiliriz.”
Paulo Pinherio, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’e, Suriye’deki kayıp kişilerin araştırılması için bir uluslararası bir mekanizma kurulması yönünde tavsiyede bulundu. Guterres’in bu tavsiyeyi önümüzdeki günler BM Genel Kurulu’na sunması bekleniyor.  
Paulo Pinherio Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede Suriye’deki kayıp kişilerin sayısına ilişkin şunları söyledi:
“Bildiğiniz gibi Suriye’de kayıp kişilerin tam sayısı bilinemiyor. Bu konuda bir istatistik tutulması mümkün değil. Biz yaşananlarla ilgili raporlar hazırlıyoruz. Ancak BM Komisyonu, durumun açıklanan sayıya yakın, yani 100 bin civarında olduğuna inanıyor.”
Paulo Pinheiro, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in 30 Nisan 2022’den önce ‘terör suçlarına’ karışmış Suriyeliler için genel af ilan etmesini de değerlendirdi:
“Suriye rejimi ilk defa ‘teröristler tarafından işlendiğini’ iddia ettiği suçlarla ilgili af ilan ediyor, söz konusu affın uygulanıp uygulanmayacağı ya da kaç kişiyi kapsayacağıyla ilgili bilgi toplamak için çalışıyoruz. Kaç suçtan ya da kaç kişiden söz edildiğiyle ilgili çok sayıda sorumuz var. Bu konuda Suriye devletinin Birleşmiş Milletler’le paylaştığı verileri inceliyoruz. Çünkü rejimle doğrudan bir iletişimimiz yok. Muhaliflerden ve rejimden BM’ye ulaşan tüm verileri inceliyor ve analiz ediyoruz.”  
Paulo Pinheiro, Cenevre’den Şarku’l Avsat ile gerçekleştirdiği röportajın devamında Suriye’deki kayıp insanlardan uluslararası tutuma, bölgede yaşanan çatışmalara kadar birçok başlıkta merak edilen soruları cevapladı:

 - Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres'e, Suriye’deki kayıp kişilerle ilgili yeni bir uluslararası mekanizma kurulması için tavsiyede bulundunuz. Bu konudaki beklentiniz nedir?  
Öncelikle niçin bu tavsiyeyi yapma ihtiyacı hissettiğimizden bahsetmeme izin verin. Çünkü kişisel izlenimim, bu konuyu ele almakta çok geç kaldığımız yönünde. Dünyadaki farklı savaş ve çatışmalarda, kayıp kişilerin bulunmasıyla ilgili konuya Suriye’ye kıyasla daha hızlı odaklanılmıştır. Bu konuda Güney Amerika örnek olarak gösterilebilir. Yapılmasını önerdiğimiz şey insani bağlamda geliyor. Cezai kovuşturma ya da suçluların yargılanma süreci ile kayıpların araştırılması birbirine karıştırılmamalıdır, çünkü bu iki yol birbirine karıştırılırsa asıl amacımız olan; kayıp kişilerin ailelerine bilgi sağlama hedefine ulaşamayabiliriz. Bu mekanizmanın kurulmasının ana motivasyonu, ailelerin yakınlarının akıbetini bilme arzusudur. Suriye’de kayıp kişilerin araştırılmasıyla ilgili bir mekanizma kurulması tavsiyesinde bulunduk. Bunun esas nedeni, çok sayıda kişinin tutuklu olduğu ve kendilerinden haber alınamamasıdır. Gözaltına alınmalarıyla ilgili detaylar var. Bu veriler bize geliyor. Kayıp kişilerin ailelerinin aktardığı bu verilerin BM himayesindeki bir uluslararası araştırma komisyonu tarafından incelenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda kayıp kişilerin aileleri ve bu alanda faaliyet gösterip verilere sahip olan sivil toplum kuruluşlarıyla temas halinde olunması önemlidir. Oluşturulmasını önerdiğimiz mekanizmanın içinde Uluslararası Kızılhaç Komitesi de yer almalıdır. Çünkü zorla alıkoyma gibi konularda yüksek deneyimleri var. Bu tavsiyeleri bireysel olarak vermiyorum. İnsan Hakları Yüksek Komiserliği de bu mekanizmanın oluşturulmasını destekliyor, BM Genel Kurulu’na bu yönde bir rapor hazırladıkları için teşekkür ediyorum.  

-BM Genel Kurulu’nun ilgili raporu ne zaman yayınlanacak? 
Raporun önümüzdeki birkaç gün içinde yayınlanmasını bekliyoruz ancak kesin bir tarih yok. Beyrut'taki büromuzdaki meslektaşlarım bu konuda yoğun bir çalışma yaptı. BM üyesi bazı devletler de bu konudaki çalışmaları destekledi. Güneydeki devletlerden birinin, kaçırılan kişilerle ilgili araştırmalarda derin bir tecrübesi var. Bizimle paylaşımlarda bulunarak önemli bir destek sundular.  

- Açıklığa kavuşturmak için soruyorum; Uluslararası Kızılhaç Komitesi de tavsiyelerinizi destekliyor mu? Oluşturulacak yeni mekanizmada yer alacaklar mı?  
Resmi bir duyuruları olmadı ancak oluşturulacak mekanizmada iş birliği yapmaya açıklar. Uluslararası Kızılhaç Komitesi bağımsızlık ve gizlilik konusunda özel prosedürler takip ediyor. Ancak önemli olan uzman desteği sunmaları ve iş birliğine hazır olmalarıdır.  

-Önerdiğiniz yeni mekanizmanın tamamen ‘insani’ çerçevede olacağını söylediniz. Yani hesap verebilirlik ve yargılamanın sağlanmasıyla ilgilenmeyecek mi?  
Arjantin'de ve hatta benim ülkem Brezilya'da da benzer koşullar yaşandı. Bu ülkelerdeki deneyimimizden yola çıkarak bunun doğru yaklaşım olduğu sonucuna vardık. Başarılı olabilmek için meseleleri birbirinden ayırmamız zorunludur. Biz elbette faillerin yargılanmaması gerektiğini söyleyecek değiliz. Ancak bu başka birimlerin ele alabileceği bir konudur ve meselenin diğer boyutunu temsil eder. Son dört yıldır görevimi yaparken BM üyesi ülkelerden meseleleri birbirine karıştırmamalarını açık bir şekilde talep ettim. Çünkü Suriye rejiminin oluşturulacak mekanizmayla iş birliğine gitmesi son derece önemlidir. Başka ülkelerde bu oldu. Suriye’de de olmaması için bir sebep görmüyorum. En azından bu iş birliğinin olmasını umuyorum.  

- Mekanizmanın oluşturulması Suriye hükümetinin rızasına mı bağlı? 
Hayır, asla. Biz bir çalışma mekanizması hazırlamaya başladık. Bunun için Suriye hükümetinin onayına gerek yok. Ancak kayıp kişileri soruşturmaya başladığımızda yetkililerle verimli bir iletişim kurmayı umuyoruz. Çünkü onların bu konuda doğrudan bilgileri bulunuyor. Bildiğimiz kadarıyla Suriye rejimi savaşın başlamasının ardından kayıp kişilerin verilerini topladığı bir mekanizma kurdu ancak ne gibi veriler topladıklarını bilmiyoruz. Bizim girişimimiz Suriye rejiminden tamamen bağımsızdır. Kayıp kişilerin ailelerinin bunu bilmesi önemli. Bizim rejimden bağımsız hareket edeceğimizi ve kayıp kişileri bulmaya ya da akıbetlerini öğrenmeye odaklanacağımızı bilmeliler.  

- Anladığım kadarıyla Suriye makamlarının iş birliğine ihtiyacınız var. Aksi takdirde bazı temel verilere erişemeyebilirsiniz. Hapishanelere girmek için resmi izinlere ihtiyacınız olacak mı?  
Bu doğru, Suriye rejimi ile çalışmak durumundayız, Suriye’de halihazırda UNICEF de dahil olmak üzere faaliyet gösteren çok sayıda uluslararası kuruluş var. Bu kuruluşlar farklı seviyelerde rejimle temas halinde olmak durumunda. Bizimki de bir istisna olmayacaktır. Suriye rejiminin iş birliği biraz da Suriye’nin geleceğiyle ilgili müzakerelerin seyriyle paralel olacaktır. Suriye halkına yönelik insani destekler tam olarak yeterli olmasa da sürdürülüyor. Suriye halkının çıkarına olan faaliyetler yapan sivil toplum kuruluşları bulunuyor. Bizim de oluşturulacak mekanizmada tüm tarafların iş birliğine gereksinimimiz olacak.  

- BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin yayınladığı son rapora göre Suriye iç savaşında 300 binden fazla sivil yaşamını yitirdi. Size göre kayıp kişilerin sayısı nedir?  
Bildiğiniz gibi Suriye’de kayıp kişilerin tam sayısı bilinemiyor. Bu konuda bir istatistik tutulması mümkün değil. Biz yaşananlarla ilgili raporlar hazırlıyoruz. İstatistiklerle ilgili en son BM raporlarını henüz okumadım. Ancak BM Komisyonu, durumun açıklanan sayıya yakın olduğuna inanıyor.  

- Daha önce bu sayının 100 bin civarında olduğu söylenmişti...  
Evet, tahmin edilen sayı bu. Tabii tam olarak kaç kişinin kaybolduğu ya da kaybedildiği ailelerin bilgisine başvurularak netleştirilebilir. Oluşturulacak uluslararası mekanizma, ailelerin ve bu konuda faaliyet gösteren derneklerin verilerine başvurarak, daha sağlıklı rakamları ortaya çıkaracaktır.  

-Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in, ‘terör suçlarına karışmış’ Suriyeliler için genel af ilan etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?  
Bunun ilginç olduğunu söylemek gerekir, Suriye rejimi ilk defa ‘teröristler tarafından işlendiğini’ iddia ettiği suçlarla ilgili af ilan ediyor. Söz konusu affın uygulanıp uygulanmayacağı ya da kaç kişiyi kapsayacağıyla ilgili bilgi toplamak için çalışıyoruz. Kaç suçtan ya da kaç kişiden söz edildiğiyle ilgili birçok sorumuz var. Bu konuda Suriye devletinin Birleşmiş Milletlerle paylaştığı verileri inceliyoruz. Çünkü rejimle doğrudan bir iletişimimiz yok. Muhaliflerden ve rejimden BM’ye ulaşan tüm verileri inceliyor ve analiz ediyoruz. Bu genel affın uygulanmasını ve birçok tutuklunun serbest bırakılmasıyla sonuçlanmasını umuyorum. Aileler için tüm aflar uygulandıkları sürece iyidir. Bu konuda bir çıkarımda bulunabilmek için incelede bulunmamız gerekir.  

- Bu aftan kaç kişi yararlandı?  
Bilemiyorum. 

-Suriye hükümeti, Kızılhaç Komitesi ya da Birlemiş Milletler ile bilgi paylaşmadı mı?  
Herhangi bir bilgim yok. Ukrayna savaşından önce Uluslararası Kızılhaç Komitesi'nin dünyadaki en büyük operasyonlarının Suriye'de olduğunu biliyorum. Ancak hükümetin veri paylaşıp paylaşmadığıyla ilgili bir fikrim bulunmuyor.  

- Yeni mekanizmanın finansmanı nasıl sağlanacak ve bu konuda tavsiyeniz nedir? Bahsi geçen mekanizmanın çalışma süresi ne olacak?  
Elbette kehanette bulunabileceğim sihirli bir küreye sahip değilim. Benim ülkem Brezilya’da bu oldukça uzun bir zaman almıştı. Finansmana gelince; bu konu Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ne kalmış. Mekanizmanın bağımsız olması için fonun Birleşmiş Milletler’in olağan bütçesinden finanse edilmesini öneriyoruz. Diğer yandan harici destekler olursa da takdir ve memnuniyetle karşılarız. Oluşturulacak mekanizmanın başarılı olmasının, siyasi sürecin ilerlemesiyle ilişkili olacağı açıktır. Şu anda bir ilerleme görmediğimizi ifade etmeliyim. Ancak mekanizmanın bir an önce başlatılmasının zorunlu olduğu da ortada. Kayıp kişiler ve aileleri için somut bir şeyler yapılması gerekiyor. Durumun iyiye gittiğine yönelik bir umut doğması önemli. Faillerin hesap vermesinin ve yargılanmasının gerekli olduğunu düşünüyorum ancak bu iki konunun ayrı ayrı ele alınması gerektiği görüşündeyim.

- Mekanizmanın oluşturulmasıyla ilgili tavsiyelerde bulundunuz mu?
Evet, bulundum. Birleşmiş Milletler halihazırda Suriye ile ilgili farklı yollar izliyor. Meslektaşımız Geir Pedersen siyasi çözüm süreci ve anayasayla ilgili çalışmaları yürütüyor. Ayrıca sınırlardan insani yardım sağlanması mekanizmasının uzatılması için BM Güvenlik Konseyi’nde bir tartışma düzenlenecek. Bizim yolumuz ise farklı bir düzlemde. Biz insan hakları ihlalleriyle ilgili cezai soruşturma yürütmüyoruz. Bu tamamen farklı mekanizmaların işi. Biz kayıp ve tutuklu kişilere odaklanıyoruz.  

- BM Güvenlik Konseyi’nin insani yardımların sınırlardan yapılmasıyla ilgili  kararının akıbeti ne olur? Rusya kararın uzatılmasını kabul etmezse ne olacak?  
Rusya kararı uzatmayı kabul etmezse bir felaket yaşanır. Kendileriyle (Ruslarla) temas halindeyiz. Sınır ötesi yardım kararının uzatılmasına engel olmalarının, Suriye halkının ihtiyaçlarını inkar etmek anlamına geleceğini anlatmaya çalışıyoruz. Biz tabii BM Güvenlik Konseyi’nin sınırdan yardım kararını uzatmasını umuyoruz. Suriye halkının yüzde 90’ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Kararın uzatılmaması Suriye halkının zorunlu ihtiyaçlarının görmezden gelinmesi demek olacaktır. BMGK’da veto hakkına sahip olan daimi üyelerden herhangi birinin karşı çıkmamasını temenni ediyoruz. İnsan Hakları Konseyi huzurunda da dediğim gibi; herkes kararın uzatılmamasının nasıl bir felakete yol açacağının bilincinde olmalı ve bu bilinçle karar vermelidir.  

-Rusya, BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğinden çıkarıldı değil mi? 
Evet, bu karar çoktan verildi. Bu konuda söyleyecek bir şeyim yok. 

-Suriye'nin kuzeydoğusundaki el-Hol Kampı’nda 40 bini çocuk ve kadın olmak üzere 60 bin kişi yaşıyor. Bu kamptaki vatandaşlarını kabul etmeyen ülkelere bir mesajınız var mı?  
İzin verin çocuklar konusuna odaklanayım. Onlar çocuktu ve şimdi yetişkinliğe adım atıyorlar. Kampta üç yılı aşkın süredir herhangi bir eğitim imkanı olmadan yaşıyorlar. Bu kabul edilemez bir skandaldır. Birleşmiş Milletler'e üye tüm devletler, çocukların haklarını koruyan anlaşmaları onaylamıştır. Bazı ülkelerin kampta vatandaşları var. Bilindiği üzere cezaevlerinde ve kamplarda çocukların sağlıklı bir şekilde büyümesi mümkün değil. Başta Avrupa’dan olmak üzere ülkelerin bir kısmı bazı vatandaşlarını kabul etti. Bu olumlu bir gelişme ancak yeterli değil. El-Hol Kampı’nda çocuklar terör örgütü DEAŞ’ın ideolojisine maruz kalıyor. Ülkelerin bu çocukları geri almaması birinin kendi ayağına kurşun sıkmasına benzer. Bu mesajı tekrar etmekten yoruldum. Vatandaşlarınızı kabul edin, bu acil bir zorunluluktur. Sanayi Hapishanesi’ne yapılan saldırıda aralarında çocukların da olduğu yüzlerce kişi öldü. Bu yine tekrar edebilir.   

- Bazıları el-Hol Kampı’nı patlamaya hazır bir saatli bomba olarak görüyor...  
Bu bomba aslında sürekli olarak patlıyor. Çocukların geleceği üzerinde patlıyor. Bu bir skandaldır. Bazı ülkeler haklı olarak Suriye ihtilafında suçlulardan hesap sorulmasını talep ediyor. Peki el-Hol Kampı ile ilgili niçin bir girişimde bulunmuyorlar? Defalarca bu konuya dikkat çektik ancak kayda değer bir gelişme olmadı. Bazı Iraklıların serbest bırakılarak ülkelerine dönmeleri olumludur. El-Hol Kampı’nda çoğu çocuk yetişkinlerle birlikte tutuluyor. Normalde vatandaşı oldukları ülkelerde bu konuya dikkat edilir ve bu yasaktır.  

-Suriye hükümeti ile muhalifler arasında, Rusya-Türkiye himayesinde bir mahkum takası anlaşması yapıldı. BM’nin dahil olmadığı bu tür anlaşmalarla ilgili ne düşünüyorsunuz?  
Farklı ülkelerin bu gibi girişimlerinin BM tarafından memnuniyetle karşılandığını düşünüyorum. Söz konusu mahkum takasında sayılar çok büyük değil ancak bu aileler için son derece önemli bir gelişmedir.  

-Suriye çatışması insan hakları ihlallerine ilişkin uluslararası standartları nasıl etkiledi? 
Yaptığımız şey standartları uygulamaya çalışmak. Bazı ülkeler Suriye dosyasının Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne gönderilmemesi için veto hakkını kullandı. Dikkat çekici olan, Suriye ihtilafına dahil olan hiçbir tarafın savaş yasalarına saygı göstermemesidir. Suriye'de bulunan beş ordu olması gerektiği gibi davranmıyor. Suriye'de uluslararası hukukun uygulanması ile ilgili yeni bir bildiri hazırlıyoruz. Suriye hükümeti ve çatışmaya dahil olan diğer güçlere herhangi bir yaptırım uygulanmıyor. BM’ye üye devletlere bir kez daha hatırlatıyoruz. Destekledikleri Suriyeli tarafların insan hakları ihlallerinden onlar da sorumludur. Suriye'de olup bitenleri belgeliyoruz. Biz bağımsız ve tarafsız hareket ediyoruz. Tarafı olduğumuz tek kesim kurbanların aileleridir. BM’nin eski Suriye Özel Temsilcisi Lahdar İbrahimi’nin bir sözü var; ‘Suriye’deki tarafların hiçbirinin Suriye halkının çıkarlarına saygı duymada çıkarı yoktur.’ Savaşın üzerinden 11 yıl geçti ve İbrahimi’nin bu sözlerinin doğruluğu kanıtlandı.    

- Suriye ve Ukrayna'daki ihlaller arasında benzerlikler görüyor musunuz? 
Ukrayna ihtilafındaki durumun tabii ki Suriye'de olanlara benzer olduğunu düşünüyorum. Sivillerin korunması sağlanamıyor. Savaş hukukunda öncelikli mesele sivillerin korunmasıdır. Dostum Sergio, Irak savaşında sivillerin kayıplarıyla ilgili korkunç şeyler anlatırdı. Bunlar asla kabul edilemez. Bazı Avrupa ülkelerinin Ukraynalı mültecilere karşı oldukça cömert davrandığını gözlemliyoruz. Onları suçlamıyorum. Elbette mültecilere destek sağlanması esastır. Ancak sinir bozucu olan bu ülkelerin aynı desteği Suriyeli mültecilere vermemesi ve ülke girişinde onları aşağılamasıdır. Bu asla kabul edilemez. Suriyeli mülteciler, Ukraynalı mültecilerle aynı haklara sahip olmalıdır. BM Genel Kurulu’nda da söyledim; Ukraynalı mültecilerin desteğinize ihtiyacı var ancak Suriyeli mültecilere de aynı muameleyi yapmalısınız. Bazı mültecilerin beyaz ya da mavi gözlü olmadıkları için ayrımcılığa maruz kalmaları kabul edilemez. Bir diğer nokta da Lübnan'daki ekonomik kriz ve şimdi de Ukrayna'daki savaş Suriyelileri de vuruyor. Umarım Ukrayna’da çatışma durur çünkü enflasyon, artan gıda ve konut fiyatları herkesi olumsuz etkiliyor.  



Gazze ateşkesi: Sarı Ölüm Hattı ve belirsiz bir kader

Gazze Şeridi'nin doğu kesimindeki Şucaiyye Mahallesi’nde, Sarı Hat içinde bulunan bir İsrail askeri üssündeki nöbetçi kulübesinden görülen yıkılmış binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze Şeridi'nin doğu kesimindeki Şucaiyye Mahallesi’nde, Sarı Hat içinde bulunan bir İsrail askeri üssündeki nöbetçi kulübesinden görülen yıkılmış binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Gazze ateşkesi: Sarı Ölüm Hattı ve belirsiz bir kader

Gazze Şeridi'nin doğu kesimindeki Şucaiyye Mahallesi’nde, Sarı Hat içinde bulunan bir İsrail askeri üssündeki nöbetçi kulübesinden görülen yıkılmış binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze Şeridi'nin doğu kesimindeki Şucaiyye Mahallesi’nde, Sarı Hat içinde bulunan bir İsrail askeri üssündeki nöbetçi kulübesinden görülen yıkılmış binalar, 5 Kasım 2025 (Reuters)

Salem el-Rayyes

9 Ekim'de, ABD Başkanı Donald Trump hem Hamas hem de İsrail'in önerilen 20 maddelik planı kabul etmesinin ardından, bir ateşkes ve rehine takası anlaşmasına varıldığını duyurdu. Bu duyurunun akabinde, şartların uygulanmasına başlandı ve öncelikle İsrail ordusu Gazze Şeridi şehirlerinin derinliklerinden Sarı Hat'ın gerisindeki ilk çekilme bölgesine çekildi. Böylece bazı Filistinliler evlerine dönmeye başlarken, binlercesi bundan mahrum kaldı.

Trump'ın planı, uygulaması anlaşmanın üç aşamasına yayılmış, belirli bir zaman çizelgesi içermeyen aşamalı bir geri çekilme haritası dayatıyordu. Sarı Hat, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin doğusunda, güneyinde ve kuzeyinde gerçekleştireceği ilk geri çekilişi ve ardından yeniden mevzileneceği alanları belirliyor. Bu alanlar halihazırda Gazze Şeridin 365 kilometrekarelik yüzölçümünün yüzde 50'sinden fazlasını işgal etmiş durumda. Ordunun uygulamakla yükümlü olduğu ikinci geri çekilmenin, ikinci aşamanın uygulanmasıyla başlaması gerekiyor. İsrail, bu aşama başlamadan önce hem canlı hem de ölü tüm rehinelerin kendisine teslim edilmesini şart koşuyor. Üçüncü aşama ise ordunun 1967'den beri olduğu gibi Gazze Şeridi'nin uluslararası alanda tanınan sınırlarının dışına çekilmesini gerektiriyor.

İsrail'in ilk çekilmeyi uygulayarak, ateşkese rağmen 2 milyondan fazla Filistinliyi çadırlarda ve barınaklarda yaşamaya zorladığı, sınır kapılarını, yardımları ve Gazze’ye girecek malları kontrol ederek günlük yaşamları üzerinde denetim kurduğu doğru ama tek kriz bu değil. Bu problem ve kontrol dayatması ile baskı, belirli bir zaman dilimine bağlı olmayan anlaşma maddelerinin uygulanması konusunda doğrudan veya dolaylı olarak dayatılan krizlere yol açtı.

Nitekim İsrail'in anlaşmanın ilk aşamasının ilk üç haftasında maddelerin uygulanmasını kontrol ederek kendisine göre manipüle ettiği ve uyarladığı görülüyor. İsrail'in ihlalleri ve oyalama taktikleri olmasaydı, Hamas'ın 20 canlı İsrailli rehineyi, ardından da 28 rehinenin daha cenazesini teslim etmesi gerekiyordu. Gerçekten de Hamas, canlı rehineleri aynı gün, ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesinden 72 saatten kısa bir süre sonra iki parti halinde teslim etti. İsrail ise cezaevlerindeki yaklaşık 200 Filistinli tutsağı serbest bıraktı.

Anlaşmanın yürürlüğe girdiği ilk günden itibaren ve hatta müzakereler sırasında, Hamas ve diğer Filistinli direniş örgütlerinin temsilcileri iki amaçla Gazze Şeridi'ne ağır ekipman girişini talep ettiler. İlki, savaşta yıkılan evlerin enkazı altından ve İsrail hava saldırılarının hedefi olan yeraltı tünellerinden İsrailli rehinelerin cenazelerini çıkarmaktı. Rehine takası aşamasını tamamlayıp ikinci aşamaya geçmek için bu en önemli hedefti. İkinci olarak, sonraki aşamalarda ekipmanların enkaz kaldırma faaliyetlerinde, Filistinli kurbanların enkaz altından çıkarılmasında ve yolların temizlenmesinde kullanılması amaçlanıyor.

Sahadaki gerçeklere dayatılan verilerin gölgesinde ve İsrail'in oyalama taktikleri ile ablukası, ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçiş için kesin bir takvimin olmaması göz önüne alındığında, Gazzeliler kaderlerinin ne olacağını ve evlerine ne zaman dönebileceklerini sorguluyorlar

Canlı rehinelerin serbest bırakılmasının ardından, Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugayları, ellerindeki İsrailli rehinelerin cenazelerini, teslim alıp teslim etme sürecinde aracı kurum olan Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne teslim etmeye başladı. Kassam, İsraillilerin cenazelerine ulaştıkça, Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne peş peşe gruplar halinde teslim ediyor. Ancak, İsrail'in ekipman girişini reddetmesi ve izin vermeyip geciktirmesi nedeniyle, Kassam Tugayları bazı cenazelerin enkaz altından veya tünellerden çıkarılmasını geciktiren sorunlar ve krizlerle karşılaştı.

1 Kasım itibarıyla İsrail, gruplar halinde 18 rehineyi teslim aldı. Bunlar arasında, İsrail'in kabul etmediği bir cenaze de vardı. Kassam Tugayları ise cenazenin İsrail iş birlikçilerinden birine ait olduğunu söylüyor. Öte yandan direniş örgütlerinin elinde halen 11 rehinenin cenazesi bulunuyor ve teslim etme, Filistinli cenazeler ile takas hazırlıkları kapsamında bu cenazelere ulaşmaya ve çıkarmaya çalışıyorlar. İsrail'in, bazı gecikmelerden sonra ABD, Mısır, Katar ve Türkiye'den arabulucuların baskılarının akabinde, sınırlı sayıda ekipman ve Mısırlı teknik ekibin girişine, kazı ve enkaz kaldırma çalışmalarına yardımcı olmasına izin verdiği doğru. Ancak, diğer krizler devam ediyor.

Hamas ve direniş liderleri, yaptıkları çeşitli açıklamalarda, bazı cenazelerin ordunun konuşlandığı Sarı Hat’ın ötesinde ve kırmızı askeri bölgeler olarak belirlenen bölgelerde bulunduğunu belirttiler. Bu bölgelerde arama çalışmalarının yapılması için anlaşmanın ilk aşamasında İsrail'in ikinci kez geri çekilmesi gerekiyor ve İsrail bunu reddediyor. Ancak Kızılhaç ve ordu arasındaki koordinasyonun ardından, İzzeddin Kassam Tugayları'nın gölge biriminden ekiplerin, Kızılhaç’tan bir ekip eşliğinde cenazelerin tutulduğu bölgelere girmesine, sahada cenazelerin yerini tespit etmesine izin vermeyi yakın zamanda kabul etti.

Bu kolay olmadı çünkü öncesinde İsrail, evleri, yerinden edilmiş kişilerin çadırlarını ve sokaklardaki arabaları hedef alan iki ayrı hava saldırı dalgası gerçekleştirdi. Gazze Sağlık Bakanlığı'na göre bu saldırılar sonucunda yarısı kadın ve çocuklardan oluşan 200'den fazla Filistinli hayatını kaybetti. Bu saldırılar, ordunun, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta ve kontrolü altındaki bölgelerde Filistinli direniş savaşçıları tarafından iki ayrı silahlı saldırıya maruz kaldığı iddiasının ardından düzenlendi. Ordu, direnişçilerle yaşanan çatışmalarda bir subay ve bir askerin öldürüldüğünü ve yaralıların da olduğunu duyurdu.

dfvbg
Sarı işaret, İsrail güçlerinin Gazze şehrinden ateşkes anlaşması kapsamında geri çekildiği Sarı Hat’ı gösteriyor, 2 Kasım 2025 (Reuters)

Kassam Tugayları, her saldırıda, çatışmalardan kendisinin sorumlu olmadığını ve İsrail kontrolü nedeniyle Refah'taki gruplarıyla irtibatının aylardır kopuk olduğunu, keza hiçbir üyesinin akıbetini, varsa kimlerin hâlâ hayatta olduğunu bilmediğini açıklayan açıklamalar yayınladı. Dolayısıyla burada asıl sorun, İsrail'in Gazze Şeridi'nin yarısından fazlası üzerindeki kontrolünün devam etmesinde yatıyor. Bu kontrol, birkaç gün önce İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın Sarı Hat boyunca sarı beton bloklar konuşlandırmasıyla daha da güçlendi. Katz, ilmiği daha da sıkmak ve Filistinlilere ayrılan alanı daha da daraltmak için yeni sınırlar dayatır gibi, Gazzelileri bu bloklara yaklaşmamaları konusunda uyardı.

Sarı Hat’ın ötesindeki bölgenin kaderi

Sahadaki gerçeklere dayatılan verilerin gölgesinde ve İsrail'in oyalama taktikleri ile ablukası, ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçiş için kesin bir takvimin olmaması göz önüne alındığında, Gazzeliler kaderlerinin ne olacağını ve evlerine ne zaman dönebileceklerini sorguluyorlar. Bu dönüşün yakın olmasını umuyorlar. Sarı Hat'ın ötesindeki bölgenin kaderi ve orada neler olup bittiği de merak konusu; zira İsrail ile iş birliği yapmakla suçlanan bir dizi Filistinli silahlı grup hâlâ bu bölgede konuşlu ve aktif.

Soykırım savaşının son aylarında, Gazze'de yaklaşık beş yerel silahlı grup ortaya çıktı ve bunlar Hamas ve üyelerine karşı faaliyet gösterdiklerini defalarca ilan ettiler. Birçok İsrailli ve uluslararası medya kuruluşu, Refah'ın doğusunda faaliyet gösteren Yaser Ebu Şebab örgütü gibi bu örgütlerin, İsrail ile Batı Şeria'daki Filistin Otoritesi de dahil olmak üzere diğer taraflardan lojistik destek aldığını bildirdi. Ancak söz konusu örgütler, destekçilerini açıkça belirtmezken, İsrail ordusu üyelerinin faaliyet göstermesine, silah taşımasına, silahlı eylemlerde bulunmasına izin veriyor.

Kassam Tugayları başta olmak üzere Filistin direnişi, kendi unsurlarına karşı eylemlerde bulunan herkesi, orduyla iş birliği yapanları, kaosa katkıda bulunanları ve soykırım sırasında yardımları çalarak Gazze'yi yardımdan mahrum bırakanları cezalandıracağına söz verdi. Bunlar direnişin bahsi geçen örgütlere yönelttiği suçlamalar. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığına göre bu arada İsrail onlara koruma ve güvenlik sağlamaya devam ediyor, askerleri de evleri yakıp yıkmaya, Sarı Hat boyunca yoğun bir şekilde ateş açmaya, topçu ateşi ile hedef almaya devam ederek, ateşkes anlaşmasını hiçe sayıyor.

Hem konumu hem de İsrail'in ileri bir tarihte tamamen geri çekilmesi ile sonuçlanması beklenen ateşkes anlaşmasına rağmen, ardında devam eden yıkım ve tahribat sebebiyle, Gazzelilerin “ölüm hattı” olarak adlandırdığı Sarı Hat'ın kaderi belirsizliğini koruyor.

ABD merkezli haber sitesi Axios, yakın zamanda ABD'nin Gazze'de bir Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) kurmaya yönelik planını açıkladı. Bu güç, İsrail ordusunun Sarı Hat ötesine kademeli olarak çekilmesini ve çatışmaların yeniden başlamasını önlemeyi amaçlıyor ve Mısır, Türkiye, Katar, Endonezya ve Azerbaycan gibi ülkelerin kendisine katılması bekleniyor. ISF ayrıca, anlaşmanın bir sonraki uygulama aşamasına hazırlık olarak, Mısır ve Ürdün'ün katılımıyla Filistin polisinin eğitimini de denetleyecek. Öte yandan İsrail, sahada kendisi kontrol sahibi olamayacağından bu uluslararası güçten duyduğu endişelerini dile getiriyor ve Türkiye'nin bu güce katılmasına karşı çıkıyor.

xcsvf
Gazze şehrindeki limanın çevresinde yaşanan çatışmalardan zarar görmüş bölgede yerinden edilmiş Filistinlilerin sığındığı çadırlar, 20 Ekim 2025 (AFP)

Planların sunulması ve tartışılması devam ederken, Gazze Şeridi ve sakinlerinin geleceğine dair Amerikan ve İsrail planları dayatılırken hem konumu hem de İsrail'in tamamen geri çekilmesiyle sonuçlanması beklenen ateşkes anlaşmasına rağmen, ardında devam eden yıkım ve tahribat sebebiyle, Gazzelilerin “ölüm hattı” olarak adlandırdığı Sarı Hat'ın kaderi belirsizliğini koruyor. Keza İsrail'in Sarı Hat'ı önümüzdeki yıllarda kalıcı bir gerçeklik olarak sağlamlaştırmayı planlayıp planlamadığı da bilinmiyor. Zira İsrail, ilk aşamada gerçekleşmesi gerektiği gibi, Filistinlilerin Gazze Şeridi'ne giriş ve çıkışına izin vermek için geri çekilip, Mısır ile Refah Sınır Kapısı’nı açmaktan kaçındı. Aksine oyalanarak kapının kaderini de belirsiz bıraktı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Abdulati: Sudan krizine kapsamlı bir çözüm bulmak için tüm taraflarla iletişim halindeyiz

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesi sırasında (Mısır Dışişleri Bakanlığı – Facebook)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesi sırasında (Mısır Dışişleri Bakanlığı – Facebook)
TT

Abdulati: Sudan krizine kapsamlı bir çözüm bulmak için tüm taraflarla iletişim halindeyiz

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesi sırasında (Mısır Dışişleri Bakanlığı – Facebook)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesi sırasında (Mısır Dışişleri Bakanlığı – Facebook)

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati bugün yaptığı açıklamada, Mısır’ın Sudan krizine kapsamlı bir çözüm bulma çabalarını güçlendirmek amacıyla tüm bölgesel ve uluslararası taraflarla iletişim halinde olduğunu bildirdi.

Abdulati, Port Sudan’da Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesi sırasında, Mısır’ın Sudan hükümetine tam desteğini ifade etti. Mısır’ın El-Faşir’de yaşanan ihlaller ve katliamları kınadığını vurgulayan Abdulati, Sudan’daki istikrarın sağlanması için Mısır’ın çabalarını sürdürdüğünü ve hem ikili hem de bölgesel ve uluslararası platformlarda, özellikle de Uluslararası Dörtlü kapsamında, ateşkesin sağlanması ve Sudan halkının çektiği acıların sona erdirilmesi için aktif bir şekilde çalıştığını belirtti.

Abdulati, Mısır’ın Sudan krizine kapsamlı bir çözüm bulunması yönündeki çabaları güçlendirmek için tüm bölgesel ve uluslararası taraflarla temaslarını sürdürdüğünü, bu çabaların Sudan halkının haklarını korumayı ve ülkeye güvenlik ile istikrar getirmeyi hedeflediğini vurguladı.

Mısır Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan açıklamada, görüşmede su güvenliği konusunun da ele alındığı belirtildi. Toplantıda, Nil Nehri’nin iki alıcı ülkesi olarak Mısır ve Sudan’ın ortak tutumu vurgulanırken, Doğu Nil Havzası’nda uluslararası hukuka tam olarak uyulmasının önemi ve Nil Nehri üzerinde tek taraflı uygulamalara karşı kesin tutum sergilendiği kaydedildi.


Trump ile Şera arasında gerçekleşen görüşmeyle eş zamanlı olarak Suriye’ye yönelik yaptırımların askıya alınma süresi uzatıldı

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve ABD Başkanı Donald Trump, 10 Kasım 2025'te Beyaz Saray'da bir araya geldi. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve ABD Başkanı Donald Trump, 10 Kasım 2025'te Beyaz Saray'da bir araya geldi. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)
TT

Trump ile Şera arasında gerçekleşen görüşmeyle eş zamanlı olarak Suriye’ye yönelik yaptırımların askıya alınma süresi uzatıldı

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve ABD Başkanı Donald Trump, 10 Kasım 2025'te Beyaz Saray'da bir araya geldi. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve ABD Başkanı Donald Trump, 10 Kasım 2025'te Beyaz Saray'da bir araya geldi. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)

ABD Hazine Bakanlığı, Sezar Yasası kapsamında Suriye’ye uygulanan yaptırımların 180 gün süreyle askıya alındığını duyurdu. Açıklama, ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’nın Beyaz Saray’daki görüşmesiyle eş zamanlı olarak yapıldı. Bakanlık, yeni kararın 23 Mayıs’ta yürürlüğe giren önceki muafiyetin yerini aldığını bildirdi.

Şera dün Beyaz Saray’da Trump ile bir araya geldi. Görüşme, Suriye’nin uluslararası izolasyonunu sona erdirme yönünde yoğun çabalar harcadığı kritik bir yılın sonunda gerçekleşti. Geride kalan yıl, Şera için geçiş döneminde dönüm noktası niteliği taşıdı. Kısa bir süre öncesine kadar silahlı muhalif bir grubun lideri olan Şera, geçen yılın sonunda uzun yıllar ülkeyi yöneten Esed rejiminin devrilmesine öncülük etti.

t5y6
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, 10 Kasım 2025'te Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump ile el sıkışırken (Suriye Cumhurbaşkanlığı)

Suriye Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’nın Beyaz Saray’da bir görüşme gerçekleştirdiği bildirildi. Görüşmeye, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani ile ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da katıldı. Açıklamaya göre taraflar, Suriye ile ABD arasındaki ikili ilişkileri ve bu ilişkilerin geliştirilmesi için atılabilecek adımları ele aldı. Ayrıca ortak öneme sahip bölgesel ve uluslararası konular da gündemdeydi. Bu ziyaret, bir Suriye liderinin Beyaz Saray’a yaptığı ilk resmi ziyaret olma özelliği taşıyor. Şera ve Trump, bundan altı ay önce, mayıs ayında Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın arabuluculuğunda Riyad’da ilk kez bir araya gelmişti. O görüşmede Trump, Suriye’ye yönelik onlarca yıldır süren Amerikan yaptırımlarını kaldırma niyetini açıklamıştı.

Suriye liderinin Beyaz Saray’a gelişi ise alışılmış lider ziyaretlerinden farklı, sessiz bir şekilde gerçekleşti. Gazetecilerin göremediği yan kapıdan binaya giren Şera, Batı Kanadı’nın ana girişinde kameraların önüne çıkmadı.

sdfr
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmek üzere Beyaz Saray'a geldi, 10 Kasım 2025. (EPA)

Beyaz Saray’daki tarihi görüşme, Şera’nın Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararıyla terör listelerinden çıkarılmasından sadece günler sonra gerçekleşti.

Sezar Yasası’nın kısmi askıya alınması

Görüşme sırasında, ABD Hazine Bakanlığı 2019 tarihli Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımların 180 gün süreyle askıya alındığını duyurdu. Bakanlık, yaptırımların Rusya ve İran ile yapılan işlemler ile bu ülkelerden yapılan mal, teknoloji, yazılım, para ve hizmet transferlerini kapsadığını belirtti.

Şera’nın Washington’a gelişiyle birlikte, ABD’nin Sezar Yasası’yla bağlantılı yaptırımları kaldırma yönündeki olumlu görüşmelerine dair haberler sızdı. Trump, Suriye’ye başarı şansı tanıyacaklarını, yabancı yatırımları çekeceklerini, ülkeyi yeniden inşa edeceklerini ve Ortadoğu’da barış ve refahı destekleyeceklerini taahhüt etti. Yetkililer, Trump’ın Kongre’yi, Sezar Yasası yaptırımlarının tamamen kaldırılması için harekete geçmeye teşvik edeceğini ifade etti.

Görüşme iki saatten uzun sürdü. Toplantı sonrası Şera, Beyaz Saray’dan çıkarken Beyaz Saray önünde toplanan Suriyeli topluluğu selamlamak için aracından indi.

Fox News, bir Amerikalı yetkiliye dayandırdığı haberinde, yönetimin Kongre’yi Sezar Yasası’nı tamamen kaldırmaya zorlayacağını ve bunun Suriye’de ekonomik büyümeyi destekleyeceğini bildirdi. Yetkili, Trump yönetiminin yasanın tamamen kaldırılmasını desteklediğini ve bu adımın başkanın yaptırımların kaldırılmasına ilişkin açıklamasıyla uyumlu olduğunu açıkladı. Yetkili ayrıca, Sezar Yasası'nın yürürlükten kaldırılmasının, ABD şirketlerinin ve bölgedeki ülkelerin Suriye'de faaliyetlerini sürdürebilmeleri için gerekli olduğunu belirtti.

Yetkili, Hazine, Dışişleri ve Ticaret bakanlıklarının yaptırımların kaldırılmasıyla ilgili adımları ve yatırımcılar için uyum kurallarını ortak şekilde duyuracağını söyledi. Ayrıca ABD’nin, Suriye’nin Washington’daki büyükelçiliğini yeniden faaliyete geçirmesine izin vererek terörle mücadele, güvenlik ve ekonomik iş birliğini güçlendireceğini bildirdi.

Suriye, DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na katılıyor

Bir Amerikalı yetkiliye göre, Şera’nın Washington ziyareti sırasında, ülkesinin DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na (DMUK) katılacağı açıklanacak. Yetkili, Suriye’nin ABD ile örgütün kalıntılarını yok etme ve yabancı savaşçı akışını durdurma konularında iş birliği yapacağını belirtti.

Suriye’nin ittifaklarının evrimi

43 yaşındaki Şera, Suriye yönetimini geçen yılın sonunda devraldı. Şera’nın liderliğindeki silahlı muhalif gruplar, kuzeybatıdaki kontrol noktalarından hızlı bir saldırı başlatarak, sadece birkaç gün içinde Beşşar Esed’i devirdi (8 Aralık 2024).

O günden bu yana Suriye, İran ve Rusya gibi Esed’in başlıca müttefiklerinden uzaklaşarak hızlı bir şekilde yeni ittifaklar kuruyor. ABD, Suriye ile İsrail arasında olası bir güvenlik anlaşması için arabuluculuk yapıyor. Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre ABD, Şam’da bir hava üssünde askeri varlık oluşturmayı planlıyor.

Trump, Beyaz Saray’da gazetecilere yaptığı açıklamada, Suriye dosyasında ‘büyük ilerleme’ kaydedildiğini söyledi. Trump, “Bence Şera iyi bir iş çıkarıyor. Bölge karmaşık, kendisi güçlü bir lider ama çok iyi anlaştık” ifadelerini kullandı.

Geçtiğimiz mayıs ayında Riyad’daki görüşmenin ardından Trump, Suriye’ye uygulanan tüm yaptırımları kaldıracağını açıklamıştı. Ancak en sert yaptırımlar, yani Sezar Yasası, yalnızca Kongre kararıyla kaldırılabiliyor.

Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı, yasanın 2025 sonuna kadar kaldırılmasını açıkça destekliyor. Ancak uzmanlar, mevcut ABD hükümetinin kapanmasının süreci etkileyebileceğini belirtiyor. Şera’nın, yasanın kaldırılması için güçlü bir şekilde baskı yapması bekleniyor. Zira bu adım, savaşla harap olmuş Suriye’de uluslararası yatırımların canlanmasına katkı sağlayacak. Dünya Bankası, yeniden inşanın 200 milyar dolardan fazla maliyet gerektireceğini öngörüyor.

Suriye’nin sosyal dokusu da son dönemde zorlu sınavlardan geçti. Esed’in devrilmesinin ardından yaşanan şiddet olaylarında 2 bin 500’den fazla kişi hayatını kaybetti. Bu durum iç savaşın yaralarını derinleştirdi ve yeni yetkililerin tüm Suriyelileri yönetme kapasitesi konusunda soru işaretleri yarattı.