BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye’de kayıp kişilerin araştırılmasıyla ilgili bir mekanizma kurulması tavsiyesinde bulunduk

Pinheiro’ya göre Suriye’deki beş ordu da savaş kurallarına riayet etmiyor.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro. (BM)
Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro. (BM)
TT

BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro, Şarku’l Avsat’a konuştu: Suriye’de kayıp kişilerin araştırılmasıyla ilgili bir mekanizma kurulması tavsiyesinde bulunduk

Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro. (BM)
Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro. (BM)

Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı Paulo Pinheiro, Suriye’deki kayıp kişilerin akıbetinin ortaya çıkarılması için bağımsız bir BM mekanizmasının kurulmasına tam desteğini teyit etti. Pinheiro, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Yapılmasını önerdiğimiz şey insani bağlamda geliyor. Cezai kovuşturma ya da suçluların yargılanma süreci ile kayıpların araştırılması birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü bu iki yol birbirine karıştırılırsa asıl amacımız olan kayıp kişilerin ailelerine bilgi sağlamayı başaramayabiliriz.”
Paulo Pinherio, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’e, Suriye’deki kayıp kişilerin araştırılması için bir uluslararası bir mekanizma kurulması yönünde tavsiyede bulundu. Guterres’in bu tavsiyeyi önümüzdeki günler BM Genel Kurulu’na sunması bekleniyor.  
Paulo Pinherio Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede Suriye’deki kayıp kişilerin sayısına ilişkin şunları söyledi:
“Bildiğiniz gibi Suriye’de kayıp kişilerin tam sayısı bilinemiyor. Bu konuda bir istatistik tutulması mümkün değil. Biz yaşananlarla ilgili raporlar hazırlıyoruz. Ancak BM Komisyonu, durumun açıklanan sayıya yakın, yani 100 bin civarında olduğuna inanıyor.”
Paulo Pinheiro, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in 30 Nisan 2022’den önce ‘terör suçlarına’ karışmış Suriyeliler için genel af ilan etmesini de değerlendirdi:
“Suriye rejimi ilk defa ‘teröristler tarafından işlendiğini’ iddia ettiği suçlarla ilgili af ilan ediyor, söz konusu affın uygulanıp uygulanmayacağı ya da kaç kişiyi kapsayacağıyla ilgili bilgi toplamak için çalışıyoruz. Kaç suçtan ya da kaç kişiden söz edildiğiyle ilgili çok sayıda sorumuz var. Bu konuda Suriye devletinin Birleşmiş Milletler’le paylaştığı verileri inceliyoruz. Çünkü rejimle doğrudan bir iletişimimiz yok. Muhaliflerden ve rejimden BM’ye ulaşan tüm verileri inceliyor ve analiz ediyoruz.”  
Paulo Pinheiro, Cenevre’den Şarku’l Avsat ile gerçekleştirdiği röportajın devamında Suriye’deki kayıp insanlardan uluslararası tutuma, bölgede yaşanan çatışmalara kadar birçok başlıkta merak edilen soruları cevapladı:

 - Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres'e, Suriye’deki kayıp kişilerle ilgili yeni bir uluslararası mekanizma kurulması için tavsiyede bulundunuz. Bu konudaki beklentiniz nedir?  
Öncelikle niçin bu tavsiyeyi yapma ihtiyacı hissettiğimizden bahsetmeme izin verin. Çünkü kişisel izlenimim, bu konuyu ele almakta çok geç kaldığımız yönünde. Dünyadaki farklı savaş ve çatışmalarda, kayıp kişilerin bulunmasıyla ilgili konuya Suriye’ye kıyasla daha hızlı odaklanılmıştır. Bu konuda Güney Amerika örnek olarak gösterilebilir. Yapılmasını önerdiğimiz şey insani bağlamda geliyor. Cezai kovuşturma ya da suçluların yargılanma süreci ile kayıpların araştırılması birbirine karıştırılmamalıdır, çünkü bu iki yol birbirine karıştırılırsa asıl amacımız olan; kayıp kişilerin ailelerine bilgi sağlama hedefine ulaşamayabiliriz. Bu mekanizmanın kurulmasının ana motivasyonu, ailelerin yakınlarının akıbetini bilme arzusudur. Suriye’de kayıp kişilerin araştırılmasıyla ilgili bir mekanizma kurulması tavsiyesinde bulunduk. Bunun esas nedeni, çok sayıda kişinin tutuklu olduğu ve kendilerinden haber alınamamasıdır. Gözaltına alınmalarıyla ilgili detaylar var. Bu veriler bize geliyor. Kayıp kişilerin ailelerinin aktardığı bu verilerin BM himayesindeki bir uluslararası araştırma komisyonu tarafından incelenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda kayıp kişilerin aileleri ve bu alanda faaliyet gösterip verilere sahip olan sivil toplum kuruluşlarıyla temas halinde olunması önemlidir. Oluşturulmasını önerdiğimiz mekanizmanın içinde Uluslararası Kızılhaç Komitesi de yer almalıdır. Çünkü zorla alıkoyma gibi konularda yüksek deneyimleri var. Bu tavsiyeleri bireysel olarak vermiyorum. İnsan Hakları Yüksek Komiserliği de bu mekanizmanın oluşturulmasını destekliyor, BM Genel Kurulu’na bu yönde bir rapor hazırladıkları için teşekkür ediyorum.  

-BM Genel Kurulu’nun ilgili raporu ne zaman yayınlanacak? 
Raporun önümüzdeki birkaç gün içinde yayınlanmasını bekliyoruz ancak kesin bir tarih yok. Beyrut'taki büromuzdaki meslektaşlarım bu konuda yoğun bir çalışma yaptı. BM üyesi bazı devletler de bu konudaki çalışmaları destekledi. Güneydeki devletlerden birinin, kaçırılan kişilerle ilgili araştırmalarda derin bir tecrübesi var. Bizimle paylaşımlarda bulunarak önemli bir destek sundular.  

- Açıklığa kavuşturmak için soruyorum; Uluslararası Kızılhaç Komitesi de tavsiyelerinizi destekliyor mu? Oluşturulacak yeni mekanizmada yer alacaklar mı?  
Resmi bir duyuruları olmadı ancak oluşturulacak mekanizmada iş birliği yapmaya açıklar. Uluslararası Kızılhaç Komitesi bağımsızlık ve gizlilik konusunda özel prosedürler takip ediyor. Ancak önemli olan uzman desteği sunmaları ve iş birliğine hazır olmalarıdır.  

-Önerdiğiniz yeni mekanizmanın tamamen ‘insani’ çerçevede olacağını söylediniz. Yani hesap verebilirlik ve yargılamanın sağlanmasıyla ilgilenmeyecek mi?  
Arjantin'de ve hatta benim ülkem Brezilya'da da benzer koşullar yaşandı. Bu ülkelerdeki deneyimimizden yola çıkarak bunun doğru yaklaşım olduğu sonucuna vardık. Başarılı olabilmek için meseleleri birbirinden ayırmamız zorunludur. Biz elbette faillerin yargılanmaması gerektiğini söyleyecek değiliz. Ancak bu başka birimlerin ele alabileceği bir konudur ve meselenin diğer boyutunu temsil eder. Son dört yıldır görevimi yaparken BM üyesi ülkelerden meseleleri birbirine karıştırmamalarını açık bir şekilde talep ettim. Çünkü Suriye rejiminin oluşturulacak mekanizmayla iş birliğine gitmesi son derece önemlidir. Başka ülkelerde bu oldu. Suriye’de de olmaması için bir sebep görmüyorum. En azından bu iş birliğinin olmasını umuyorum.  

- Mekanizmanın oluşturulması Suriye hükümetinin rızasına mı bağlı? 
Hayır, asla. Biz bir çalışma mekanizması hazırlamaya başladık. Bunun için Suriye hükümetinin onayına gerek yok. Ancak kayıp kişileri soruşturmaya başladığımızda yetkililerle verimli bir iletişim kurmayı umuyoruz. Çünkü onların bu konuda doğrudan bilgileri bulunuyor. Bildiğimiz kadarıyla Suriye rejimi savaşın başlamasının ardından kayıp kişilerin verilerini topladığı bir mekanizma kurdu ancak ne gibi veriler topladıklarını bilmiyoruz. Bizim girişimimiz Suriye rejiminden tamamen bağımsızdır. Kayıp kişilerin ailelerinin bunu bilmesi önemli. Bizim rejimden bağımsız hareket edeceğimizi ve kayıp kişileri bulmaya ya da akıbetlerini öğrenmeye odaklanacağımızı bilmeliler.  

- Anladığım kadarıyla Suriye makamlarının iş birliğine ihtiyacınız var. Aksi takdirde bazı temel verilere erişemeyebilirsiniz. Hapishanelere girmek için resmi izinlere ihtiyacınız olacak mı?  
Bu doğru, Suriye rejimi ile çalışmak durumundayız, Suriye’de halihazırda UNICEF de dahil olmak üzere faaliyet gösteren çok sayıda uluslararası kuruluş var. Bu kuruluşlar farklı seviyelerde rejimle temas halinde olmak durumunda. Bizimki de bir istisna olmayacaktır. Suriye rejiminin iş birliği biraz da Suriye’nin geleceğiyle ilgili müzakerelerin seyriyle paralel olacaktır. Suriye halkına yönelik insani destekler tam olarak yeterli olmasa da sürdürülüyor. Suriye halkının çıkarına olan faaliyetler yapan sivil toplum kuruluşları bulunuyor. Bizim de oluşturulacak mekanizmada tüm tarafların iş birliğine gereksinimimiz olacak.  

- BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin yayınladığı son rapora göre Suriye iç savaşında 300 binden fazla sivil yaşamını yitirdi. Size göre kayıp kişilerin sayısı nedir?  
Bildiğiniz gibi Suriye’de kayıp kişilerin tam sayısı bilinemiyor. Bu konuda bir istatistik tutulması mümkün değil. Biz yaşananlarla ilgili raporlar hazırlıyoruz. İstatistiklerle ilgili en son BM raporlarını henüz okumadım. Ancak BM Komisyonu, durumun açıklanan sayıya yakın olduğuna inanıyor.  

- Daha önce bu sayının 100 bin civarında olduğu söylenmişti...  
Evet, tahmin edilen sayı bu. Tabii tam olarak kaç kişinin kaybolduğu ya da kaybedildiği ailelerin bilgisine başvurularak netleştirilebilir. Oluşturulacak uluslararası mekanizma, ailelerin ve bu konuda faaliyet gösteren derneklerin verilerine başvurarak, daha sağlıklı rakamları ortaya çıkaracaktır.  

-Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in, ‘terör suçlarına karışmış’ Suriyeliler için genel af ilan etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?  
Bunun ilginç olduğunu söylemek gerekir, Suriye rejimi ilk defa ‘teröristler tarafından işlendiğini’ iddia ettiği suçlarla ilgili af ilan ediyor. Söz konusu affın uygulanıp uygulanmayacağı ya da kaç kişiyi kapsayacağıyla ilgili bilgi toplamak için çalışıyoruz. Kaç suçtan ya da kaç kişiden söz edildiğiyle ilgili birçok sorumuz var. Bu konuda Suriye devletinin Birleşmiş Milletlerle paylaştığı verileri inceliyoruz. Çünkü rejimle doğrudan bir iletişimimiz yok. Muhaliflerden ve rejimden BM’ye ulaşan tüm verileri inceliyor ve analiz ediyoruz. Bu genel affın uygulanmasını ve birçok tutuklunun serbest bırakılmasıyla sonuçlanmasını umuyorum. Aileler için tüm aflar uygulandıkları sürece iyidir. Bu konuda bir çıkarımda bulunabilmek için incelede bulunmamız gerekir.  

- Bu aftan kaç kişi yararlandı?  
Bilemiyorum. 

-Suriye hükümeti, Kızılhaç Komitesi ya da Birlemiş Milletler ile bilgi paylaşmadı mı?  
Herhangi bir bilgim yok. Ukrayna savaşından önce Uluslararası Kızılhaç Komitesi'nin dünyadaki en büyük operasyonlarının Suriye'de olduğunu biliyorum. Ancak hükümetin veri paylaşıp paylaşmadığıyla ilgili bir fikrim bulunmuyor.  

- Yeni mekanizmanın finansmanı nasıl sağlanacak ve bu konuda tavsiyeniz nedir? Bahsi geçen mekanizmanın çalışma süresi ne olacak?  
Elbette kehanette bulunabileceğim sihirli bir küreye sahip değilim. Benim ülkem Brezilya’da bu oldukça uzun bir zaman almıştı. Finansmana gelince; bu konu Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ne kalmış. Mekanizmanın bağımsız olması için fonun Birleşmiş Milletler’in olağan bütçesinden finanse edilmesini öneriyoruz. Diğer yandan harici destekler olursa da takdir ve memnuniyetle karşılarız. Oluşturulacak mekanizmanın başarılı olmasının, siyasi sürecin ilerlemesiyle ilişkili olacağı açıktır. Şu anda bir ilerleme görmediğimizi ifade etmeliyim. Ancak mekanizmanın bir an önce başlatılmasının zorunlu olduğu da ortada. Kayıp kişiler ve aileleri için somut bir şeyler yapılması gerekiyor. Durumun iyiye gittiğine yönelik bir umut doğması önemli. Faillerin hesap vermesinin ve yargılanmasının gerekli olduğunu düşünüyorum ancak bu iki konunun ayrı ayrı ele alınması gerektiği görüşündeyim.

- Mekanizmanın oluşturulmasıyla ilgili tavsiyelerde bulundunuz mu?
Evet, bulundum. Birleşmiş Milletler halihazırda Suriye ile ilgili farklı yollar izliyor. Meslektaşımız Geir Pedersen siyasi çözüm süreci ve anayasayla ilgili çalışmaları yürütüyor. Ayrıca sınırlardan insani yardım sağlanması mekanizmasının uzatılması için BM Güvenlik Konseyi’nde bir tartışma düzenlenecek. Bizim yolumuz ise farklı bir düzlemde. Biz insan hakları ihlalleriyle ilgili cezai soruşturma yürütmüyoruz. Bu tamamen farklı mekanizmaların işi. Biz kayıp ve tutuklu kişilere odaklanıyoruz.  

- BM Güvenlik Konseyi’nin insani yardımların sınırlardan yapılmasıyla ilgili  kararının akıbeti ne olur? Rusya kararın uzatılmasını kabul etmezse ne olacak?  
Rusya kararı uzatmayı kabul etmezse bir felaket yaşanır. Kendileriyle (Ruslarla) temas halindeyiz. Sınır ötesi yardım kararının uzatılmasına engel olmalarının, Suriye halkının ihtiyaçlarını inkar etmek anlamına geleceğini anlatmaya çalışıyoruz. Biz tabii BM Güvenlik Konseyi’nin sınırdan yardım kararını uzatmasını umuyoruz. Suriye halkının yüzde 90’ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Kararın uzatılmaması Suriye halkının zorunlu ihtiyaçlarının görmezden gelinmesi demek olacaktır. BMGK’da veto hakkına sahip olan daimi üyelerden herhangi birinin karşı çıkmamasını temenni ediyoruz. İnsan Hakları Konseyi huzurunda da dediğim gibi; herkes kararın uzatılmamasının nasıl bir felakete yol açacağının bilincinde olmalı ve bu bilinçle karar vermelidir.  

-Rusya, BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğinden çıkarıldı değil mi? 
Evet, bu karar çoktan verildi. Bu konuda söyleyecek bir şeyim yok. 

-Suriye'nin kuzeydoğusundaki el-Hol Kampı’nda 40 bini çocuk ve kadın olmak üzere 60 bin kişi yaşıyor. Bu kamptaki vatandaşlarını kabul etmeyen ülkelere bir mesajınız var mı?  
İzin verin çocuklar konusuna odaklanayım. Onlar çocuktu ve şimdi yetişkinliğe adım atıyorlar. Kampta üç yılı aşkın süredir herhangi bir eğitim imkanı olmadan yaşıyorlar. Bu kabul edilemez bir skandaldır. Birleşmiş Milletler'e üye tüm devletler, çocukların haklarını koruyan anlaşmaları onaylamıştır. Bazı ülkelerin kampta vatandaşları var. Bilindiği üzere cezaevlerinde ve kamplarda çocukların sağlıklı bir şekilde büyümesi mümkün değil. Başta Avrupa’dan olmak üzere ülkelerin bir kısmı bazı vatandaşlarını kabul etti. Bu olumlu bir gelişme ancak yeterli değil. El-Hol Kampı’nda çocuklar terör örgütü DEAŞ’ın ideolojisine maruz kalıyor. Ülkelerin bu çocukları geri almaması birinin kendi ayağına kurşun sıkmasına benzer. Bu mesajı tekrar etmekten yoruldum. Vatandaşlarınızı kabul edin, bu acil bir zorunluluktur. Sanayi Hapishanesi’ne yapılan saldırıda aralarında çocukların da olduğu yüzlerce kişi öldü. Bu yine tekrar edebilir.   

- Bazıları el-Hol Kampı’nı patlamaya hazır bir saatli bomba olarak görüyor...  
Bu bomba aslında sürekli olarak patlıyor. Çocukların geleceği üzerinde patlıyor. Bu bir skandaldır. Bazı ülkeler haklı olarak Suriye ihtilafında suçlulardan hesap sorulmasını talep ediyor. Peki el-Hol Kampı ile ilgili niçin bir girişimde bulunmuyorlar? Defalarca bu konuya dikkat çektik ancak kayda değer bir gelişme olmadı. Bazı Iraklıların serbest bırakılarak ülkelerine dönmeleri olumludur. El-Hol Kampı’nda çoğu çocuk yetişkinlerle birlikte tutuluyor. Normalde vatandaşı oldukları ülkelerde bu konuya dikkat edilir ve bu yasaktır.  

-Suriye hükümeti ile muhalifler arasında, Rusya-Türkiye himayesinde bir mahkum takası anlaşması yapıldı. BM’nin dahil olmadığı bu tür anlaşmalarla ilgili ne düşünüyorsunuz?  
Farklı ülkelerin bu gibi girişimlerinin BM tarafından memnuniyetle karşılandığını düşünüyorum. Söz konusu mahkum takasında sayılar çok büyük değil ancak bu aileler için son derece önemli bir gelişmedir.  

-Suriye çatışması insan hakları ihlallerine ilişkin uluslararası standartları nasıl etkiledi? 
Yaptığımız şey standartları uygulamaya çalışmak. Bazı ülkeler Suriye dosyasının Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne gönderilmemesi için veto hakkını kullandı. Dikkat çekici olan, Suriye ihtilafına dahil olan hiçbir tarafın savaş yasalarına saygı göstermemesidir. Suriye'de bulunan beş ordu olması gerektiği gibi davranmıyor. Suriye'de uluslararası hukukun uygulanması ile ilgili yeni bir bildiri hazırlıyoruz. Suriye hükümeti ve çatışmaya dahil olan diğer güçlere herhangi bir yaptırım uygulanmıyor. BM’ye üye devletlere bir kez daha hatırlatıyoruz. Destekledikleri Suriyeli tarafların insan hakları ihlallerinden onlar da sorumludur. Suriye'de olup bitenleri belgeliyoruz. Biz bağımsız ve tarafsız hareket ediyoruz. Tarafı olduğumuz tek kesim kurbanların aileleridir. BM’nin eski Suriye Özel Temsilcisi Lahdar İbrahimi’nin bir sözü var; ‘Suriye’deki tarafların hiçbirinin Suriye halkının çıkarlarına saygı duymada çıkarı yoktur.’ Savaşın üzerinden 11 yıl geçti ve İbrahimi’nin bu sözlerinin doğruluğu kanıtlandı.    

- Suriye ve Ukrayna'daki ihlaller arasında benzerlikler görüyor musunuz? 
Ukrayna ihtilafındaki durumun tabii ki Suriye'de olanlara benzer olduğunu düşünüyorum. Sivillerin korunması sağlanamıyor. Savaş hukukunda öncelikli mesele sivillerin korunmasıdır. Dostum Sergio, Irak savaşında sivillerin kayıplarıyla ilgili korkunç şeyler anlatırdı. Bunlar asla kabul edilemez. Bazı Avrupa ülkelerinin Ukraynalı mültecilere karşı oldukça cömert davrandığını gözlemliyoruz. Onları suçlamıyorum. Elbette mültecilere destek sağlanması esastır. Ancak sinir bozucu olan bu ülkelerin aynı desteği Suriyeli mültecilere vermemesi ve ülke girişinde onları aşağılamasıdır. Bu asla kabul edilemez. Suriyeli mülteciler, Ukraynalı mültecilerle aynı haklara sahip olmalıdır. BM Genel Kurulu’nda da söyledim; Ukraynalı mültecilerin desteğinize ihtiyacı var ancak Suriyeli mültecilere de aynı muameleyi yapmalısınız. Bazı mültecilerin beyaz ya da mavi gözlü olmadıkları için ayrımcılığa maruz kalmaları kabul edilemez. Bir diğer nokta da Lübnan'daki ekonomik kriz ve şimdi de Ukrayna'daki savaş Suriyelileri de vuruyor. Umarım Ukrayna’da çatışma durur çünkü enflasyon, artan gıda ve konut fiyatları herkesi olumsuz etkiliyor.  



Ateşkese rağmen İsrail saldırıları Gazze’de can almaya devam ediyor

Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)
Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)
TT

Ateşkese rağmen İsrail saldırıları Gazze’de can almaya devam ediyor

Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)
Filistinliler Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bir dağıtım noktasından ekmek almak için bekliyor (Reuters)

İsrail güçleri, Gazze Şeridi’nde yürürlükte olan ateşkes anlaşmasını ihlal etmeyi sürdürerek her gün yenilenen saldırılarla yeni can kayıplarına neden oluyor.

Son olarak, iki ayrı olayda 3 Filistinli öldürüldü. Gazze kentinin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde bir insansız hava aracının hedef aldığı iki genç yaşamını yitirirken, Beyt Lahiya’nın kuzeybatısındaki Atatara bölgesinde bir başka Filistinli, İsrail’e ait bir drone tarafından vurularak öldürüldü.

Saha kaynaklarına göre, Atatara’da öldürülen gencin, ateşkes hattını belirleyen “sarı çizgi”ye yaklaşık 250 metre mesafede, uzaktan kumandalı küçük bir drone ile hedef alındığı belirtildi.

df
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Öte yandan İsrail topçuları, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’un doğusunda bir grup vatandaşı hedef aldı; saldırıda bir baba ve kızı yaralandı.

Kış koşulları nedeniyle çadırları ve eşyaları zarar gören Gazzelilerden onlarcası, Han Yunus’un doğusundaki Zinne, Beni Suhîle ve Absan bölgelerine dönerek evlerine ve eşyalarına ulaşmaya çalıştı.

Aynı dönemde, Orta Gazze’deki El-Bureyc Kampı yakınlarındaki Selahaddin Caddesi’nde, kimliği belirsiz kişilerce açılan ateş sonucu bir Filistinli daha hayatını kaybetti. Bağımsız kaynaklarca doğrulanmayan iddialara göre saldırıyı düzenleyenlerin İsrail’in özel bir birimine mensup olduğu öne sürüldü. Yerel kaynaklar, öldürülen kişinin Direniş Komiteleri’nin askeri kanadı Nasır Selahaddin Tugayları’ndan aktif bir isim olan Vasim Abdülhadi olduğunu bildirdi.

Kimliği belirsiz cenazeler defnedildi

Gazze Sağlık Bakanlığı, kimlik tespiti yapılamayan ve İsrail tarafından uzun süre alıkonulan 14 Filistinlinin defnedildiğini duyurdu. İsrail, çeşitli esir değişimi anlaşmaları kapsamında en az 330 cenazeyi teslim etmiş, bunların bir kısmı kimlikleri tespit edilemediği için Deyr el-Belah’taki bir mezarlığa defnedilmişti.

dfvgy
Filistinliler, Deyr el-Balah'ta savaş sırasında İsrail tarafından uzu süre alıkonulan  kimliği belirsiz cesetleri gömüyor (Reuters)

Bakanlık yetkilileri, gerekli tıbbi teknik imkanların bulunmaması nedeniyle kimliği belirlenemeyen cenazelerin belirli bir sürenin ardından fotoğraflama ve işaretleme yöntemiyle kayıt altına alınarak defnedildiğini açıkladı.

Tedavileri tamamlanan 76 hasta Gazze’ye döndü

Gazze Sağlık Bakanlığı ayrıca, Kudüs’te tedavileri tamamlanan 76 hasta ve refakatçisinin, Kerem Ebu Salim (Kerem Şalom) Sınır Kapısı üzerinden Gazze’ye giriş yaptığını bildirdi. Grubun içinde 4 çocuk, yaşlı kadın ve erkekler ile savaş başlamadan önce Kudüs’te bulunan ve 26 ay boyunca orada kalan gençler de yer aldı.

Söz konusu hastalar, Makassed ve Augusta Victoria (El-Mutle) hastanelerinde tedavi gördükten sonra gerekli işlemleri tamamlanarak Gazze’ye döndü. Bakanlık, halen tedavi gereksinimi devam eden Gazze’li bazı hastaların Kudüs’teki hastanelerde bakım almaya devam ettiğini belirtti.


İsrail, Gazze'nin doğusunu yok ederken Trump’ın ‘Ortadoğu Rivierası’ planı mı hayata geçirildi?

İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)
İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)
TT

İsrail, Gazze'nin doğusunu yok ederken Trump’ın ‘Ortadoğu Rivierası’ planı mı hayata geçirildi?

İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)
İsrail'in Gazze’ye yönelik bombardımanında yıkılan binaların kalıntıları, Bureyc Mülteci Kampı’nda gün batımında (AFP)

İzzettin Ebu Ayşe

Yüksek patlama sesleri duyan Hanadi, yıkılmakta olan evinin penceresine atlayarak, sarı hatın arkasında evleri yıkmaya devam eden askeri zırhlı araçların ve buldozerlerin yaptıklarını izlerken İsrail'in ne planladığını merak ediyordu.

Zırhlı araçlar Hamas'ın kontrolü altında kalan Gazze'nin batısından çekildiğinde ve askerler ABD Başkanı Donald Trump'ın planında yer alan haritalara göre sarı hata geri çekildiğinde, Gazze Şeridi'nin güneyindeki insani yardım bölgesine kaçan Hanadi mahallesine dönmeye karar verdi.

Yeni sınırlar ve yıkım

Evi, İsrail ordusunun halen konuşlandığı yeni sarı hatın bitişiğinde yer alan Hanadi, “Mühendislik, coğrafi ve demografik değişiklikler nedeniyle evim Gazze'deki son ev haline geldi. Şimdi İsrail’in Gazze Şeridi’nin alanının yarısını kaplayan yeni sınırının yakınlarında yaşıyorum” dedi.

İsrail ordusu, ABD Başkanı Trump’ın planı çerçevesinde Gazze'nin batısından çekilerek birliklerini, işgal altında tutulan ve askeri devriyelerin gezdiği Gazze Şeridi’nin doğu yarısına yeniden konuşlandırdı. Tel Aviv’in kontrolü altındaki bölge ‘Doğu Gazze’ olarak adlandırıldı. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, ‘sarı hat’ denilen bu sınırın belirlenmesi emrini verdi. Ancak bu hattın Gazze Şeridi için kalıcı bir yeni sınır haline gelebileceği endişeleri hakim.

f
Gazze Şeridi'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampı’ndaki çadırlarının dışında oturan iki küçük Gazzeli çocuk, 10 Kasım 2025 (AFP)

Gazze'nin ikiye bölünmesi, Hanadi'nin evini Gazze Şeridi'nin yeni sınırındaki ilk ev haline getirdi. Bu konum, Hanadi'nin İsrail ordusunun Gazze'nin doğusunda yaptığı garip şeyleri yerinde gözlemlemesini sağladı.

Hanadi, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Her gün patlama sesleri duyuyorum ve savaşın yeniden başladığından korkuyordum ama evin penceresine çıktığımda, sarı hatın öte yanında kalan evleri yıktıklarını gördüm.

Gazze'de ateşkes anlaşmasının ilk aşamasının yürürlüğe girmesine rağmen, sarı hattın gerisindeki bölgelerde evlerin yıkılması politikası devam ediyor. Bu durum endişe ve paniğe neden olurken, Gazzelilere sona ermiş olması gereken savaş atmosferini hatırlatıyor. Bu da “İsrail neden evleri yıkmaya devam ediyor?” sorusunu akıllara getiriyor.

Sarı hattın arkası

Trump’ın planına göre Hamas Gazze’de tuttuğu rehinelerin tamamını serbest bıraktığında, anlaşmanın ikinci aşaması başlayacak ve bu aşamada Gazze'nin İsrail'in varlığının olmadığı tek bir coğrafi yer olduğu ve İsrail ordusunun Gazze'nin fiili sınırlarına yakın yeni bölgelerden çekilmesi gerektiği belirtilecek.

Trump'ın barış planının ikinci aşaması bu şartlara göre uygulandığında, Gazzelilerin Gazze'nin doğusundaki evlerine geri dönebilecekleri düşünülüyordu. Ancak, ordunun sistematik olarak yıkmaya devam ettiği bu bölgedeki evlerini ve konutlarını bulamayacaklar ve böylece bölge yaşamın olmadığı, yaşanmaz bir ortama dönüşecek.

Gazze Şeridi'nin kuzey kısmı ile Gazze şehri, Han Yunus ve Refah gibi doğu şehirlerini kapsayan sarı hattın arkasındaki bölgeler her gün İsrail ordusu tarafından bombalanmaya ve evlerle altyapı tahrip edilmeye devam ediyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu askeri operasyonlar, Hamas üyeleri ile İsrail askerleri arasında doğrudan çatışmalar olmamasına rağmen gerçekleştiriliyor.

Evlerin yıkılmaya devam etmesi, ateşkesin kırılgan olduğu ve İsrail'in halen güç kullanarak yeni bir gerçeklik oluşturmaya çalıştığı yönünde genel bir his yaratıyor. Gazze Şeridi sakinlerinden Şehira, “Evim sarı hattın arkasında ve her bina yıkıldığında, her patlamada kalbim parçalanıyor. Her defasında bir daha evime geri dönemeyeceğime daha da ikna oluyorum” diyor.

Bir diğer Gazzeli Şaban ise askerlerin misilleme olarak evleri havaya uçurduğunu kendi gözleriyle gördüğünü söyledi.

Şaban, sözlerini şöyle sürdürdü:

“ABD Başkanı’nın planının aşamalı olarak uygulanmasını, hayatın yakında normale dönmesini ve insanların sarı hattın ötesindeki topraklarına erişebilmesini umuyoruz. Ama bunun olacağını sanmıyorum. Doğu Gazze'nin tamamını kaybedebiliriz, bu bölge kalıcı olarak İsrail toprağı haline gelebilir.”

ABD’nin vizyonu bu

Gazzeliler, savaşın daha az gürültülü ama daha az şiddetli olmayan başka bir forma dönüştüğüne ve İsrail'in güç kullanarak kendi denklemlerini dayattığına, Gazze'yi doğu ve batı olmak üzere ikiye bölmeye çalıştığına, doğu şehrinin güvenliğini kontrol ederek onu değiştirilemez yeni bir gerçekliğe dönüştürmeye çalıştığına inanıyor.

Birleşmiş Milletlerin (BM) uydu görüntülerine göre İsrail, Gazze Şeridi içinde bin 500'den fazla binayı yıktı. Bu binaların tamamı sarı hattın arkasında, yani İsrail ordusunun kontrolündeki mahallelerde bulunuyor. Bu durum ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ediyor.

Trump’ın barış planı, ‘hava ve topçu bombardımanı dahil tüm askeri operasyonların durdurulmasını’ öngörüyor, ancak buna rağmen İsrail ordusu anlaşmanın şartlarına tam olarak uymuyor. İsrail Ordu Sözcüsü Ella Waweya, sarı hatın gerisindeki evlerin yıkılmasını “Ordumuz güvenlik nedenleriyle bölgeyi temizlemeye ve sınır yakınlarındaki binaları kaldırmaya çalışıyor” diyerek savundu.

frety
Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Belah şehrindeki çadırların yakınlarındaki plajda, 15 Kasım 2025 (AFP)

Ancak siyasi analist Muhanned el-Helu, devam eden yıkımların İsrail'in Gazze'de yeni bir gerçeklik dayatmaya çalıştığı anlamına geldiğini söyledi. Koşulların eskisi gibi olmayacağını, bunun da Netanyahu'nun İsrail'in Gazze'de güvenlik kontrolünü sürdüreceği yönündeki açıklamalarının pratik bir yansıması olduğunu belirten Helu, “Bu operasyonlar, ABD’nin Gazze'nin yeniden inşasının sarı hatın ötesindeki alanda başlayacağını öngören vizyonuyla uyumlu. Bu durum, ABD vizyonunun, bu geniş alanların düzleştirilmesi için hazırlık olarak yıkımlar yapılarak sıkı bir şekilde uygulandığının açık bir göstergesi” değerlendirmesinde bulundu.

Bu politikanın devam etmesinin tehlikeli sonuçlar doğuracağına işaret eden Helu, “Çünkü bu politika yeni bir gerçeklik dayatıyor ve vatandaşların evleri ve yerleşim alanlarındaki mülkiyet haklarının kaybına işaret ediyor” ifadelerini kullandı.

İsrail, sarı hatın gerisinde yoğun olarak yıkımlar gerçekleştirerek Gazze'yi İsrail'in çıkarları ve ABD’nin planları doğrultusunda yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Gazze Şeridi’nin yaklaşık yüzde 53'ü halen İsrail'in kontrolü altında.

Trump'ın planının tam olarak uygulanamayacağı ihtimaliyle birlikte, Gazze Şeridi’ni iki bölgeye ayırma ilkesine dayanan alternatif planlar ortaya çıkmaya başladı. Bu bölgelerden biri İsrail tarafından kontrol edilecek ve uluslararası ve İsrail güçleri tarafından korunan ‘yeşil bölge’ olarak, diğeri ise Hamas tarafından yönetilecek ve harabeye dönmüş ‘kırmızı bölge’ olarak sınıflandırılacak.

Trump, barış ve refah planını açıklamadan önce, Gazzelileri sınır dışı etme ve yıkılmış bölgeyi yapay zeka özelliklerine sahip yeni şehrin kurulması ve inşası için bir alan haline getirme ilkesine dayanan ‘Ortadoğu Rivierası’ adlı planını açıklamıştı. Ancak bu plan, Arap ve İslam ülkelerinin yanı sıra uluslararası kamuoyu tarafından da tepkiyle karşılandı. Bunun üzerine ABD Başkanı ana fikrinden vazgeçmeden planlarını değiştirme kararı aldı.

Refah'tan başlayarak

Gözlemciler, Trump'ın şu anda Tel Aviv'in yıkmaya devam ettiği Gazze'nin doğu yarısında bir Ortadoğu rivierası inşa etmeye çalıştığını düşünüyor. Gözlemcilere göre bu artık sadece bir spekülasyon değil, siyasi açıklamalar ve sahadaki gelişmelerle ortaya çıkan gerçeklik.

ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Gazze'nin yeniden inşa edilebileceğini, ancak bunun yalnızca İsrail'in kontrolündeki bölgelerde mümkün olacağını söyledi. Yeniden inşa için Refah şehrinin seçildiğini belirten Vance, hazırlıklar tamamlandığında Filistinlilerin bu bölgeye taşınabilmesinin beklendiğini kaydetti. ABD Başkan Yardımcısı, Hamas'ın kontrolü altında olmayan bölgelerde inşa çalışmalarının çok hızlı bir şekilde başlayabileceğini de ifade etti.

Aslında bu ifade mevcut duruma da uygulanabilir, çünkü Vance ‘yeniden inşa’ ifadesi yerine Gazze'yi ‘inşa etmek’ ifadesini kullandı. Bu da Gazze'nin tüm topraklarında değilse de doğu bölgelerinde Ortadoğu Rivierası planının uygulanması anlamına geliyor.

İsrail gazetesi Haaretz’in haberine göre ABD, İsrail'den, ordunun kontrolündeki bölgelerde yeni Gazze'nin inşasına başlanmasına izin vermesini istedi. Buna göre ilk aşama Refah'ta başlayacak.

Siyasi araştırmacı Hiyam Haccac yıkım operasyonlarının sadece Doğu Gazze'yi Ortadoğu Rivierası'nın inşasına hazırlık için gerçekleştirildiğini söyledi. İsrail ordusunun sarı hattan çekilmesi umutlarının çok zayıf olduğunu ve Gazzelilerin hatın gerisindeki evlerine dönme düşüncelerinin yavaş yavaş kaybolmaya başladığını belirten Haccac, “Sarı hat, Gazze'yi süresiz olarak bölen fiili sınır haline gelecek gibi görünüyor. Doğuda yeni Gazze, batıda ise nüfusun Hamas yönetimi altında yaşadığı eski Gazze yer alacak” şeklinde konuştu.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İsrail hükümeti, 7 Ekim saldırısıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını engelledi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
TT

İsrail hükümeti, 7 Ekim saldırısıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını engelledi

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)

İsrail hükümeti dün, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te güneydeki kasabalara düzenlediği saldırının koşullarını ve böyle ani bir saldırının engellenememesine yol açan hataları incelemek üzere ‘bağımsız’ bir soruşturma komisyonu kurulmasını onayladı.

Resmi bir soruşturma komisyonu kurmasını gerektiren yasayı atlatmaya çalıştığı yönündeki suçlamalarla karşı karşıya kalan hükümet, yeni komisyona ‘tam soruşturma yetkisi’ verdi ve ‘komisyonun yapısının muhalefetle mümkün olan en geniş konsensüsü sağlayacak şekilde oluşturulmasını’ sağladı.

Hükümet, bu komisyonun çalışma alanının 45 gün içinde, muhalefette iş birliği yapmaya istekli herkesle istişare edilerek belirleneceğine karar verdi.

Karara göre Başbakan Binyamin Netanyahu, soruşturma komisyonuna verilecek görev ve yetkilerin belirlenmesinden sorumlu özel bir bakanlar komitesine başkanlık edecek. Söz konusu görevler arasında komisyonun ele alacağı konuların ve inceleyeceği zaman dilimlerinin belirlenmesi de yer alıyor. Bu komiteye, komisyonun fiilen kurulması için hazırlık amacıyla tavsiyelerini hükümete sunması için 45 gün süre verildi.

Netanyahu, 7 Ekim’deki başarısızlıklara ilişkin bir soruşturma komisyonu kurmaktan, temel sorumluluğunun ortaya çıkmasından korktuğu için kaçınmıştı. Savaşın henüz sona ermediğini ve savaş devam ederken soruşturma yapılamayacağını iddia etmişti. Ancak, erteleme talebini kabul etmeyen Yüksek Mahkeme'nin görüşmeleri sonrasında bu kararı almak zorunda kaldı.

Geçtiğimiz birkaç hafta içinde, Yüksek Mahkeme hakimleri, 7 Ekim saldırılarıyla ilgili başarısızlıkları incelemek için geniş soruşturma yetkilerine sahip ulusal bir komisyon kurulması gerektiği konusunda gerçek bir ihtilaf olmadığını belirttiler. Hükümete komisyonun kurulmasını onaylaması için bir son tarih verdiler ve daha fazla gecikmeye izin vermeyeceklerini vurguladılar.

Mahkemenin kendisine dayatılacak bir komisyon kurma kararı alacağından korkan Netanyahu, kendi özel komisyonunu kurmaya başvurdu. Böylece, Yüksek Mahkeme başkanının inisiyatifiyle kurulması ve yürütme ve siyasi organlardan tamamen bağımsız olması gereken, yasaya dayalı resmi bir soruşturma komisyonunun kurulmasını fiilen engelledi.

Geçtiğimiz hafta Knesset'te yapılan oturum sırasında Netanyahu, ‘geniş kamuoyu desteğine’ dayalı olması şartıyla geniş bir soruşturma komisyonunun kurulmasını desteklediğini açıkça belirtti ve muhalefetin resmi bir soruşturma komisyonu kurulması talebini reddettiğini vurguladı. Anlaşmazlığın özünün ‘sadece neyi veya kimi soruşturduğumuz değil, kimin soruşturma yetkisine sahip olduğu’ olduğunu vurguladı. Netanyahu, muhalefetin, İsrail halkının büyük bir kesiminin güvenini kazanamayacak bir yapı dayatmaya çalıştığını savundu.

Siyasi değerlendirmelere göre, komisyonun bu yeni formatının, eksikliklerden sorumlu kişilere profesyonel bir şekilde işaret edilen kapsamlı bir soruşturma talep eden kamuoyu baskısı ile koalisyonun soruşturma süreci üzerinde siyasi kontrolünü sürdürme ve dosyayı yürütme yetkisinden tamamen bağımsız resmi bir hükümet komitesine devretmeme isteği arasında bir orta yol oluşturabileceği öngörülüyor. Önümüzdeki haftalarda, komisyonu yönetecek isimlerin belirlenmesi için siyasi temasların yoğunlaşması bekleniyor. Bu süreç, komisyonun gerçekten vaat edilen bağımsızlığa ve geniş yetkilere sahip olup olmayacağını görmek isteyen Yüksek Mahkeme ve muhalefetin yakından takibi altında gerçekleşecek.

Hükümetin kararı, bağımsız bir soruşturma komisyonu kurulmasını talep eden ve Netanyahu'yu kovuşturma tehdidini önlemek için yasayı çiğnemekle suçlayan İsrail muhalefet partilerini şaşkına çevirdi. İnsan hakları grupları, hükümetin kararının bozulması ve başka bir komisyon kurulması için bir kez daha Yüksek Mahkeme'ye başvuracaklarını doğruladılar, çünkü tek etkili soruşturmanın geniş yetkilerle donatılmış resmi bir komisyon tarafından yürütülebileceğine inanıyorlar.

Hamas tarafından esir alınan İsraillilerin aileleri, soruşturmanın şu soruyu yanıtlamasını talep ediyor: “Gazze Şeridi'ndeki savaş neden iki yıl sürdü? Netanyahu'nun iktidarını sürdürmesini sağlamak için siyasi nedenlerden miydi?”