Cumhurbaşkanı Erdoğan: Verilen sözler önemli ama asıl olan uygulama

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (AFP)
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Verilen sözler önemli ama asıl olan uygulama

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (AFP)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İspanya'nın başkenti Madrid'de gerçekleştirilen NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nin ardından gazetecilerle bir araya geldi, sorularını yanıtladı.
NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi dolayısıyla geldiği Madrid ziyaretini tamamladığını belirten Erdoğan, Ukrayna'daki savaşla birlikte düşünüldüğünde NATO tarihindeki en önemli zirvelerden birisini başarıyla gerçekleştirdiklerini söyledi.
NATO'nun Avrupa-Atlantik coğrafyasının güvenliği bakımından oynadığı asli rolü bu vesileyle bir kez daha teyit ettiklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Madrid Zirvesi, bu kritik dönemde birlik ve dayanışma mesajı verilmesi bakımından önemli bir fırsat teşkil etti. Zirvede NATO’nun hedeflerini ortaya koyan ve önümüzdeki dönemde yapılması gereken çalışmalara yön verecek olan yeni Stratejik Konsepti kabul ettik." diye konuştu.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurularının, tabiatıyla zirve bağlamında öne çıkan konulardan birisi olduğunu aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"Biz, bu noktada en başından beri ortaya koyduğumuz ilkeli ve dirayetli tutumu, Madrid’de de sürdürdük. Bu ülkelerin bilhassa terörle mücadele alanında meşru taleplerimize yönelik bağlayıcı taahhütlerde bulunmaları, somut ve net adımlar atmaları gerektiğini kendilerine ifade ettik. Genel Sekreterin kolaylaştırıcılığında gerçekleştirdiğimiz dörtlü zirve akabinde imzalanan muhtırayla tüm bu hususları kayıt altına aldık. Ülkemizin bu muhtırayla elde ettiği kazanımlar yanında Türkiye özellikle terörle mücadele alanında pek çok ilke imza atmıştır. Kuzey Atlantik Konseyinde ilk kez talebimizle 'Terörizm ve Güney' konulu özel oturum düzenlendi. Terörizmin bütün tür ve tezahürleriyle temel iki tehditten biri olduğu, İttifak'ın en üst rehber belgesine girdi. Sınırlarımız ve ulusal güvenliğimiz temelinde 360 derece yaklaşıma her belgede atıf yaptırdık. Stratejik Konsept'te ilk kez, terör örgütlerinin 'halklarımızın ve topraklarımızın' yanı sıra 'güvenlik kuvvetlerimizi' tehdit ettiğini kayıt altına aldırdık. Ayrıca Finlandiya ve İsveç ile imzaladığımız üçlü muhtıradaki terörizm ve dayanışma hususları tüm müttefikler için yol gösterici olacaktır. Bundan sonra PKK ve FETÖ mensupları için terör propagandası yapmak, ülkemize ve vatandaşlarımıza saldırmak, insanları tehdit etmek, ortalığı yakıp yıkmak çok daha zorlaşacaktır."

"Bizim için aslolan uygulamalardır"
"Her ne kadar muhalefet gölgelemeye çalışsa da NATO Zirvesi, Türkiye için büyük bir diplomatik zafer olmuştur" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu gerçeği sadece muhataplarımız değil akıl, vicdan ve asgari düzeyde diplomasi bilgisi olan herkes tasdik ediyor. Terör örgütüne sırtını dayayanların Türkiye’nin kazanımları karşısında yaşadıkları hayal kırıklığını hepimiz görüyoruz. Elbette verilen sözler önemlidir ama bizim için aslolan uygulamalardır. Terörle mücadelesinde defalarca arkasından hançerlenmiş bir ülke olarak ihtiyatlı davranıyoruz. Bundan sonraki süreçte ülkemize verilen sözlerin yerine getirilip getirilmediğini yakından takip edeceğiz. NATO bağlamında ele aldığımız konuların yanı sıra zirve sırasında pek çok ikili görüşme de gerçekleştirdik. Fransa, Romanya ve Güney Kore Cumhurbaşkanları, Birleşik Krallık ve Hollanda Başbakanları, İspanya Hükümet Başkanı, Almanya ve Avusturya Şansölyelerinin yanı sıra Avrupa Birliği Konseyi Başkanı ile ikili görüşmelerimiz oldu. Amerikan Başkanı Sayın Biden ile de ikili meselelerimizi ve bölgesel konuları ele aldık."
İsveç ve Finlandiya ile yapılan mutabakat ve Türkiye'nin elde ettiği başarı hatırlatılarak, "İkili görüşmelerinizde muhataplarınızın terörle mücadele konusunda samimiyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Madrid Zirvesi'nde alınan ve kayda geçen bütün bu kararlar uygulamada ne getirecek ne götürecek bunu tabii zaman içerisinde görme fırsatımız olacak" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kaldı ki şunu bilmemiz gerekiyor, bu atılan imzalar bu işin bitmesi anlamına gelmiyor. Bazıları zannediyorum biraz da bunun telaşı içindeler. İş bitmiyor. Bu daha bir davettir. Bu davetle bir süreç başlıyor. Bunun ne kadar süreceği belli değil. Şu anda bu tabii kayıtlara giriyor. Bu kayıtlarla birlikte nereye varacak onu da göreceğiz. Ama görünen bir gerçek var ki bunlar şu anda bizim ne kadar doğru yolda olduğumuzun en güzel ispatıdır. Yaptığımız görüşmelerle PKK/PYD/YPG, FETÖ, tüm bu terör örgütleri NATO’nun artık yazılı kayıtlarına giriyor. Bu işin yazılı kayda girmesi ilk defa oluyor. Yani PKK Avrupa Birliğinin metinlerinde vardı ama YPG/PYD ve FETÖ yoktu. Peki sorun bakalım, bunları bu metinlere koydurana kadar nasıl bir mücadele verildi? Biz sinyali verdik, onlar da hemen yaptı gibi bir şey olmadı. Onlar, bu metinlere girmemesi için mücadele verirken, biz de 'Bu metinlere girecek. Girmediği takdirde, kusura bakmayın. Bu bizim kırmızı çizgimizdir.' dedik. Ekiplerimiz görüştüler, konuştular, en sonunda metinlere bunlar da girdi. İş o şekilde davet mektubu haline geldi. Ama daha süreç bitmedi. Bundan sonra daha bu işin uzun bir yolculuğu var, süreci var. Biz sabırla bu mücadeleyi sürdürdük. 'İnşallah sonu da hayır olur.' diyoruz. Buradaki toplantımızda da gerek İsveç gerek Finlandiya’daki terör örgütü faaliyetlerine dair bütün bilgi, belge, görüntüleri tekrar ortaya koyduk. Hem bunları hem de kitapçıkları flash bellekler içinde kendilerine verdik. 'Terör örgütünün ve iltisaklı grupların resimlerini görmeniz, ne yaptıklarını ne ettiklerini bilmeniz lazım.' dedik."
Türkiye'nin 40 yıldır bu mücadeleyi sürdürdüğünü ve 40 bin şehit verildiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şimdi bütün bu süreçten sonra biz kalkıp da bu terör örgütlerinin faaliyetlerine müsaade edenlere 'el bebek gül bebek buyurun yürüyün mü' diyeceğiz. Burada ayrıca terörizm oturumunda İletişim Başkanlığımızın hazırladığı, terörün gerçek yüzünü ve ülkemizin terörle mücadelesini anlatan bir video yayınladık. O video da tabii bunları çok etkiledi" açıklamasında bulundu.

"Şu anda İsveç ve Finlandiya NATO üyesi olmuş değildir"
İsveç ve Finlandiya'nın kendi kamuoylarından da bazı baskılar olduğu hatırlatılarak, bu iki ülkenin geri adım atması durumunda, üyeliklerinin bloke edilmesi, askıya alınması, üyelik süreçlerinin dondurulmasının mümkün olup olmayacağına yönelik soru üzerine Erdoğan, "Zaten buraya giriş, davet veya kabul böyle bir anda olan işler değil. Makedonya ile ilgili süreç uzun yıllar sürdü. Bunlar böyle hemen olan işler değil. Bu süreç içerisinde ne yapacaklar, nasıl bir yol izleyecekler? Bunlar gerçekleştikten sonra, bu süreçte takip edeceğiz" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'deki onay mercinin parlamento olduğunun altını çizerek, şunları söyledi:
"Parlamentomuzun onayı olmadan zaten bu iş yürürlük kazanmıyor. Onun için bu konuda bir telaşa gerek yok. Bundan sonraki şey onların kucağındadır. Şu anda İsveç ve Finlandiya, NATO üyesi olmuş değildir. Bunun bir defa bu şekilde bilinmesi lazım. Ama bu işten cehli olanlar zannediyorlar ki bu iki ülke artık NATO üyesi oldu. Hayır, böyle bir şey yok. Onun için telaşa da gerek yok. Bu işin idraki içinde olanlar bu sürecin nasıl takip edildiğini veya edileceğini gayet iyi bilirler. Bu bakımdan bizler bu müzakereleri arkadaşlarımızla nasıl kararlı bir şekilde yürüttüysek, bundan sonra da aynı kararlılıkla takibini yaparız. Bundan sonraki süreç özellikle İsveç ve Finlandiya’ya aittir. Herhangi bir yanlışları vesaire olduğu zaman zaten kapı gibi belgeler elde, oradan gereğini yaparız."
Erdoğan, "Bu iki ülkeden yakın zamanda bazı terör suçlularının iadesi söz konusu olabilir mi?" sorusunu, "Şimdi bu konuda verilmiş sözler var. Örneğin İsveç 73 teröristi bize gönderecek. Şu anda 3-4 tane gönderdiler. Ama bunlar bizim için yeterli değil. Tabii bunları Adalet Bakanlığımız, Dışişleri Bakanlığımız, Milli İstihbarat Teşkilatımız yakın markaja alıp takibini yapacak ve 'Bu teröristleri gönderin bakalım.' diyecek. Bunların hepsi bizim taleplerimiz olarak şu anda ortada. Bunlar geldi geldi; gelmediği takdirde gereği ne ise o gereğini de biz her an kurumlarımız ve birimlerimiz vasıtasıyla yapmaya devam edeceğiz" diye yanıtladı.
"NATO’daki terörizm konulu oturumda liderlere gösterdiğiniz videoya reaksiyonları nasıldı?" sorusu üzerine Erdoğan, "Birkaç lider oraya atıfta bulunarak konuşmalarını yaptı. Bu önemliydi. Biz de zaten konuşmamızda özellikle atıfta bulunduk. Ben tesirli olduğu inancındayım. Kendilerine dağıttığımız kitapçıklar ve flash bellek içindeki bilgi ve görsel dokümanlar da herhalde bunları çok daha etkileyecek diye düşünüyorum" dedi.

Türkiye - Rusya ilişkileri
NATO Genel Sekreterinin basın toplantısında, NATO’nun yeni konseptinde doğrudan hedefin ilk olarak Rusya olarak anıldığı hatırlatılarak, "Biz de NATO üyesiyiz. Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerinde bu yeni konsept zarar verebilir mi?" sorusu üzerine Erdoğan, bu süreçle ilgili olarak Türkiye'nin baştan itibaren bir yaklaşım tarzı olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu da nedir? Burada bir denge politikası güderek süreci işletmekten yanayız. Bu denge politikası anlayışımızı, bundan sonraki süreçte de yine devam ettireceğiz. Zira bizim şu anda Rusya ile belli bağlantılarımız var. Bugün bizim kullandığımız doğal gazın yaklaşık yüzde 40’ını oradan alıyoruz. Öbür tarafta şu anda nükleer enerjiyle ilgili Akkuyu Santrali çalışmamız var. Dördüncü bölümünün temeli de birkaç ay içerisinde, belki de temmuz ayı içerisinde atılacak. Dördüncü bölümün temelinin atılmasıyla birlikte bu santralin inşallah süratlenip 2023-2024 gibi devreye alınması söz konusu olacak. Bunu da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanım yakın şekilde takip ediyor. Bunun dışında bizim savunma sanayine yönelik de ilişkilerimiz, irtibatlarımız var. Bütün bunlar şu anda bizi birbirimize ilişkili hale getiren konular. Dolayısıyla da biz hem Rusya ile hem Ukrayna ile bu ilişkileri devam ettireceğiz ve denge politikasıyla da bu işi sürdüreceğiz. İstiyoruz ki diplomasi trafiğimiz buradan kesinlikle zarar görmesin."

"Bir gece ansızın gelebiliriz"
Erdoğan, Suriye'ye yönelik yeni harekatın, hazırlıklar tamamlanır tamamlanmaz başlanacağının söylendiği hatırlatılarak, "Rusya’nın yeni çekinceleri mi söz konusu? Olası harekata yönelik bir ay önce başlayan açıklamaların ardından bir farklılık, bir denklem değişikliği söz konusu mu? Hazırlıkların tamamlanmasından kastınız askeri mi, diplomatik mi?" sorusuna da "Bu konuyla ilgili olarak benim her zaman bir ifadem var, bir gece ansızın gelebiliriz" karşılığını verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları dile getirdi:
"Hiç telaşa gerek yok. Aceleye gerek yok. Biz zaten şu anda o bölgede çalışıyoruz. Malum, bir taraftan Irak’ın kuzeyindeki çalışmalarımız, bir taraftan yine aynı şekilde Suriye’nin kuzeyinde, Afrin’de vesaire çalışmalarımız var. Bu arada tabii üzüntümüz büyük, şehitlerimiz de oluyor ama onlara 1’e 10 bedelini ödetiyoruz. Şu anda bu harekat yürüyor. Ama tabii şu ana kadar anlaşılanın veya anladığınızın ötesinde beklentiler var. Onun da farkındayım. Biraz sabırlı olursak, biz şu anda peyderpey yürüttüğümüz operasyonların fevkinde olanı da inşallah en güçlü şekilde vakti saati geldiğinde gerçekleştiririz."
ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı görüşmede Suriye'de tırlarla teröristlere giden silahların gündeme gelip gelmediğine yönelik soru üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Elbette söyledim. Trump döneminden aldım, dedim ki 'Binlerce tır silah, araç, gereç, mühimmat buraya getirildi.' Biz şimdi burada terörü müzakere edeceğiz. Ama Türkiye’yi hedef alan teröristlere silah, mühimmat, araç, gereç bu şekilde verilirken biz NATO’da ortaklar olarak nasıl dayanışma içinde olacağız?" açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Daha önceki zamanlarda Washington yönetimini YPG’ye verilen silahlarla ilgili olarak 'YPG, DEAŞ’a karşı bizim taktik manada desteklediğimiz bir örgüt.' diyordu. Şimdi Türkiye olarak tüm bunları karşı tarafa iletiyoruz. Bu yeni durumu nasıl izah ediyorlar? Yani stratejik ortağına parasıyla vermediği silahları taktik ortağına hibe etmesini Washington yönetimi nasıl açıklıyor?" sorusunu ise "Onların izahından çok biz ne anlıyoruz o önemli. Şahsen Türkiye Cumhuriyeti’nin Reis-i Cumhur’u olarak bana onların getirdiği açıklamalar hiçbir zaman tesir etmez. Niye? Çünkü bizim gördüklerimiz var. Onlar, hiçbir zaman kalkıp da 'evet, bunlar terör örgütüdür.' derler mi? Demeyecekler. Bunların gerçek manada PYD/YPG, DEAŞ, DHKP-C’ye karşı herhangi bir mücadele vermesi veya onlarla savaşması söz konusu olabilir mi?" diye yanıtladı.

"İyi niyeti olsa bu adımları atmaz"
Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde bir süredir gergin bir döneme girildiği hatırlatılarak, "Sizin de çok net açıklamalarınız oldu ve en temel mesele zaten adaların silahlandırılması mevzusu. Bu noktada sizin açıklamalarınızın Yunanistan tarafından yeterince anlaşıldığını düşünüyor musunuz?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
"Yunanistan'ın başındaki zatın tavrı zaten belli oldu. Bu tavır karşısında da bazı aracıları devreye sokuyorlar. Yaptığım görüşmelerde hemen hemen bütün cumhurbaşkanları, başbakanlar 'Biz aracı olalım, bir araya getirelim, görüşmeniz olmayacak mı, en azından bu yıl sonuna kadar görüşme yapsanız.' gibi bir yaklaşım ortaya koydular. Biz de kendilerine şunu söyledik; 'Kusura bakmayın, bizim şimdilik bu görüşmeye ayıracak vaktimiz yok.' Çünkü adaları şu anda nasıl silahlandırdıkları ortada. Diğer taraftan hava sahamızı sürekli ihlal ediyorlar. Şimdi bizimle uyumlu bir hale gelecek olan kalkıp da hava sahalarımızı ihlal etmek suretiyle bizi tahrik eder mi? Bir de adalara gidiyor; oralarda beton barınaklar yapmak, çukurlar kazmak suretiyle oralardan da sinyal vermeye kalkıyor. İyi niyeti yok. İyi niyeti olsa bu adımları atmaz. Bunları yaptığına göre, kusura bakmasın, biz bu yıl bir defa Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısını yapamayız, yapmayacağız. O artık Türkiye'deki gelişmeleri beklesin. Kendisine de çekidüzen versin. Kendisine çekidüzen vermedikten sonra bizim bir araya gelmemiz mümkün değil."

"Çok daha isabetli adımları atmaya devam edeceğiz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında hem bölgede hem dünyada ülkeler arası ilişkilerde yeni bir dönemin başladığını ifade edilerek, "Bölgesinde ve dünyada Türkiye'nin bu aktif ve etkin rolüyle ilgili siz ne dersiniz? Yeni dönemi siz nasıl yorumlarsınız?" sorusuna "Bir defa siyaset yapıyoruz. Siyaset yapmanın ötesinde 780 bin kilometrekarelik Türkiye'yi yönetiyoruz. 85 milyon nüfusuyla güçlü bir Türkiye var. Bu güçlü Türkiye'mizi bizim geleceğe çok daha güçlü bir şekilde taşımamız, götürmemiz lazım" karşılığını verdi.
Filoya yeni katılan Abdülhamid Han sondaj gemisinin de bu yaklaşımın bir adımı olduğunu belirten Erdoğan, "Tabii bu süreç birilerini rahatsız ediyor. Düşünün 20 yıl önce ne sismik araştırma ne de sondaj gemimiz vardı. Ama şimdi 2 tane sismik araştırma, 4 tane sondaj gemimizle biz Karadeniz'i ve Akdeniz'i sürekli arayacağız, tarayacağız ve buralardan bir netice çıkarmaya çalışacağız. Şu anda bize verilen raporlara göre de inşallah bu yıl sonu itibarıyla önümüzdeki yılın başı itibarıyla neticeler artık gelmeye başlayacak. Çünkü bu konuyla ilgili raporlarda artık sinyaller veriliyor. İnşallah bu doğal gazı, petrolü gördüğümüz andan itibaren bizim tabii bu konuda vatandaşımızı da rahatlatma sürecimiz ayrıca başlayacak" değerlendirmesinde bulundu.
Bu gemilerin sadece Türkiye'de değil ülke dışında da iş göreceklerini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Abdülhamid Han devreye girdiği günlerde, malum siyasi partilerin bir tanesinin başında bulunan ve kendine güya tarihçi diyen hanımefendinin, Sultan Abdülhamid'e çok çirkin bir yaklaşımda bulunması, biraz da bu ismin belirlenmesine vesile oldu. Çünkü biz Sultan Abdülhamid Han hakkında böyle olumsuz ifadeler kullanılmasına fırsat vermeyiz. O, Osmanlı'nın son döneminde 33 yıl bu toprakları yönetmiş, idare etmiş. Kalkacaksın sen ecdadına laf söyleyeceksin. Biz buna asla müsaade etmeyiz. Onun için de orada sondaj çalışması yapan gemimize nasıl Abdülhamid Han ismini verdiysek, inşallah oradan gelecek neticeler de en güzel cevap olacaktır. Ecdadına saygısı olmayanın bu millete de geleceğine de saygısı olmaz. Bu şekilde de adımı atmış olduk. Bütün bu gelişmelerle birlikte inşallah biz 2023'e hazırlanmanın gayreti içerisindeyiz. Bu mücadeleyi milletimizle beraber yürütecek ve NATO'nun 70 yıllık bir üyesi olarak çok daha isabetli, çok daha hayırlı adımları atmaya devam edeceğiz."

"Biz şu anda adayımızı belirlemişiz"
"Altılı masanın adayı henüz belli değil. Bir taraftan da altılı masanın büyük ortağı CHP'nin HDP ile ilişkisinin son dönemde arttığını görüyoruz. Altılı masanın bilhassa da CHP'nin HDP ile olan ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Daha önce de söyledim, biz şu anda sadece kendimize bakıyoruz. Onların ne yaptığı ne ettiği bizi pek ırgalamıyor. Ama görünen gerçek o ki bu işin üstü şişhane altı kaval. Onun için biz ne yapacağız ne edeceğiz ona bakalım. Bunların altısı, artı birle de yedisi ne gibi adımlar atacaklar, nasıl bir aday belirleyecekler? Biz şu anda adayımızı belirlemişiz, Cumhur İttifakı olarak yolumuza devam ediyoruz. Rabb'im sonunu hayretsin. 2023 inşallah ülkemiz için hayırlara vesile olur."

Pınar Gültekin davası
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pınar Gültekin cinayeti davasından ceza indirim kararı çıktığı hatırlatılarak, "Bu indirim kararına ilişkin değerlendirmeniz nasıl olur? Bir de bu tür suçlarla ilgili idam konusu da gündeme geldi. Kadın cinayetlerine yönelik idam cezası olur mu?" sorusuna karşılık, "Bu konu ile ilgili Devlet Bey'in de zaten bir açıklaması olmuştu. İdam konusu ülkemizin yeniden gündemine gelebilir ve bu tartışmaya açılabilir" dedi.
Pınar Gültekin'in ölümünün rastgele bir ölüm olmadığını belirten Erdoğan, şu ifadelere yer verdi:
"Tamamen burada bir vahşet söz konusu. Bu vahşet, bu millete yakışmaz. Böyle bir şeye katlanmamız da mümkün değil. Bunun için de gerekli müzakereleri, tartışmaları Adalet Bakanım ile de yaptık, bunları konuştuk. Gerekirse bu tekrar gündeme getirilerek tartışma konusu haline gelmeli. Bu tartışmadan ne çıkar bunu görmeliyiz. Ardından da çıkan neticeye göre bir adım atılabilir. Çünkü Pınar Hanım'ın durumunun benzeri birçok vahşet var. Bunlar hakikaten böyle yenilir yutulur şeyler değil. Onun için burada da bu işin müzakeresi, tartışmaları hepsi yapılır. Tabii bu bir Anayasa değişikliği gerektiren de bir konu. Daha önce de söylemiştim, burada Adalet Bakanlığımızın yaptığı çalışmada parlamento böyle bir karar alması halinde ben böyle bir kararı onaylarım."

"Bu ülkede artık laiklik tartışması diye bir şey kalmamıştır"
"Mahmut Ustaosmanoğlu'nun cenazesinde laikliğe uyulmadığı gerekçesiyle Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından yargıya başvurulacağının açıklanması ve muhalefet genel başkanlarının taziyelerini bildirmemelerine" ilişkin bir soruyu Erdoğan, şöyle yanıtladı:
"Bunların taziyesi bu kadar önemli mi? Hiç gerek yok. Oraya gelenler, özellikle Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi'nin bütün hayatı boyunca vermiş olduğu mücadeleyi yaşayanlar, buna saygı duyanlar. Ben de bu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak orada bulundum. Arkadaşlarımla beraber bulundum. CHP'den de bir arkadaş geldi. O da orada bulundu. Demek ki nasibi olanlar da varmış. Bunlar maalesef nasibi olmayanlar. O söylediğiniz derneklerin zaten tarzlarını biliyorsunuz. Bunlar asla bizi üzmez. Bu ülkede artık laiklik tartışması diye bir şey kalmamıştır. Bunu onlar düşünsün. Laiklikle alakalı bütün tanımlar vesaire hepsi özellikle partimin tüzüğünde de en güzel şekliyle vardır. Biz o çerçeve içerisinde laikliği yaşadık, yaşıyoruz ve birilerinden de icazet almamıza gerek yok. Ana muhalefetin başı bu cenazeyle ilgili bir taziye niye göndermemiş veyahut yavru muhalefet niye göndermemiş; bundan dolayı hiç dertlenmeye gerek yok ki. Herkes nasibini alır. Unutmayın, nasibuke yusibuke; nasibin neyse onu bulursun. Zaten Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi kendisini gerçekten yaşamış, onun duygularıyla amel etmiş, amel etmeye devam edenlerle beraber Hakk'a yürüdü. Güzel olan da o değil mi?"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İBB Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanı beni davet etmiyor diyordu. Acaba cenazeye katılmak için sizden davet mi bekledi?" sorusuna "Böyle bir şeyin daveti olur mu? Bir şeyi unutmayalım. Camiye daveti kim yapar? Müezzin yapar. Ezan davettir. Bu davete icabet eden nasibini alır. Ama buralarla alakası yoksa, seçim zamanı Eyüp Sultan Camisi'ne gidip Kur'an-ı Kerim'i açıp Yasin-i Şerif'i okumaya çalışanlar, kalkıp buralarda da gerek salayı gerekse ezanı duymadıysa, gözleri var görmez, kulakları var duymaz, dilleri var hakkı söylemez, dolayısıyla onların kalpleri körelmiştir" yanıtını verdi.

"Bay Kemal ve CHP zihniyeti milletin hangi sorununu çözmüş"
Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun Türk Ocakları'nın sempozyumunda yaptığı konuşmaya yönelik soru üzerine, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bu konuda, gayet güzel, sertse sert, taşı gediğine koymaksa en güzel şekliyle bir konuşma yaptığını söyledi.
Bunun da CHP'nin yeni bir takiyesi olduğunu belirten Erdoğan, "Bay Kemal ve CHP zihniyeti milletin hangi sorununu çözmüş de sıra İslam dünyasının meselelerine gelmiş? Oysa Türkiye'de İslam'a sorun olan, dini değerlere karşı duran bizzat kendileri. Bunların milleti kandırmak için atmayacakları takla kalmadı. Ancak milletimiz feraset sahibi. Bunlara gereken dersi sandıkta yine verecektir." dedi.
"Biliyorum ki Asgari Ücret Tespit Komisyonu en ideal seviyeyi belirleyecek"
Asgari ücretle ilgili beklentisinin sorulması üzerine Erdoğan, Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun çalışmasını sürdürdüğünü belirterek, "İnşallah arkadaşlarımız çalışmayı, efradını cami ağyarını mani bir şekilde bitirirler. Biliyorum ki Asgari Ücret Tespit Komisyonu en ideal seviyeyi belirleyecek. Biz de inşallah müjdeli haberi işçilerimizle, emekçilerimizle paylaşırız. Hiçbir vatandaşımızı enflasyona ezdirmeme sözümüz, kararlığımız var. Şartlara göre ne yapılması gerekiyorsa onu yapmaya devam edeceğiz" açıklamasını yaptı.

"NATO'ya nasıl girilir veya girilmez bunlardan haberleri yok"
Muhalefetin, NATO Zirvesi'nde imzalanan üçlü muhtıraya yönelik eleştirilerini nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Adı üzerinde muhalefet. Biz bu ülkelerle ilgili 'Bunlar terörle mücadele konusunda terörizme meydan verdiği sürece, teröristlere kapıları açık tuttuğu sürece bizden destek alamazlar.' dedik. Şu anda da aynı noktadayız. Değişen bir şey yok. Eğer NATO toplantısında terör gösterileri ekrana yansıtıldıysa bunun bir anlayışı var. Eğer liderlere kitapları, görüntüleri, belgeleri dağıttıysak bunun bir anlayışı var. 'Buna bir bakın. Burada ne var ne yok bunları görün.' dedik. Tabii iş bitmedi. Ne Kılıçdaroğlu ne Meral Akşener, bunlar siyaseti hala öğrenmiş değiller. Yani NATO'ya nasıl girilir veya girilmez bunlardan haberleri yok. Önce bunu öğrenmeleri lazım. Televizyonlarda bir tanesi, Dışişleri Bakanlarının imza attığı muhtırayla ilgili, Genel Sekreterin de imza attığından bahsediyor. Genel Sekreterin imzası yok. Önce bu işi bir öğren. Burada sadece Türkiye, İsveç ve Finlandiya Dışişleri Bakanlarının imzaları var. Şurası da önemli, bu imzalarla davet süreci başladı. Bunlar NATO'ya girmiş değil. Böyle bir şey de yok. Kaldı ki Türkiye'nin bu işe 'Evet' demesi Tayyip Erdoğan'la da bitmiyor. Nerede bitiyor? Parlamentoda bitiyor. Parlamentonun onay yetkisi var. Bu öyle bir anlaşma. Yani NATO'ya girmesi için bizim bir defa parlamentomuzdan onay alması lazım. Bunları da bilmeleri lazım."

Dezenformasyon yasası
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dezenformasyon yasasıyla ilgili bir soru üzerine, şunları dile getirdi:
"Özellikle bu hafta başka önemli olan bazı yasaların çıkması süreci de vardı. Bunun içinde öğrenci affı, 3600 ek gösterge ve başka yasalar var. Burada mutabakat sağlandı, bir konsensüs oldu. Cumhur İttifakı ile muhalefet şöyle bir anlayışa geldiler, 'Biz önce bu 5-6 tane yasayı hemen çıkaralım, Meclis açıldığında da bunu hallederiz.' dediler. Grup başkanvekili arkadaşımız beni aradı. 'Böyle bir durum var. Mutabakatımız tamam, fakat dezenformasyonla mücadeleyi Meclis'in açılışına bırakmaya ne dersiniz?' dediler. Biz de 'Mademki aranızda böyle bir mutabakat var, hiç olmazsa diğerlerini çıkaralım. Onları hemen yürürlüğe sokmuş oluruz. Böylece bu süreci dayanışma içerisinde bitirmiş oluruz.' dedik ve onu Meclis'in açılışına bırakmış olduk."



Doğu Akdeniz'deki gerginlikler ve Mısır’ın Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs kararsızlığı

Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
TT

Doğu Akdeniz'deki gerginlikler ve Mısır’ın Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs kararsızlığı

Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP

Amr İmam

Mısır, yaklaşık on yıldır ilk kez, Doğu Akdeniz'in bölgesel gerginlikte yeni sahne haline gelmesiyle kritik bir kavşakta duruyor.

Bu durum, özellikle son iki yılda İsrail'in Gazze'de yürüttüğü savaş ve ardından İsrail ile İran arasındaki askeri çatışmaların ardından yatışan deniz sınırları konusundaki anlaşmazlıkların yeniden alevlenmesine bağlanabilir.

Bu yeni gerginlik haziran ayı sonlarında başladı. Libya Ulusal Petrol Kurumu (NOC) Akdeniz'de Libya kıyıları açıklarında yaklaşık 10 bin kilometrekarelik bir alanda sismik araştırma yapmak üzere Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile bir mutabakat imzaladı.

Ancak Yunanistan bu mutabakata karşı çıkarak, kesin bir dille ‘kabul edilemez’, ‘yasadışı’ ve ‘dayanaksız’ olduğunu öne sürdü.

Türkiye’nin Libya kıyıları açıklarında Yunan savaş gemilerinin konuşlandırılmasına vereceği tepki, önümüzdeki haftalar ve aylar içinde bölgede yaşanacak gelişmelerin seyrini belirleyecek önemli bir faktör olacak.

Yunanistan, Türk şirketiyle imzalanan mutabakat zaptı konusunda Libya ile zaten anlaşmazlığa girmiş ve konuyu BM Güvenlik Konseyi'ne taşımıştı.

Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis 24 Haziran’da Lahey'de düzenlenen NATO zirvesinde konuyu gündeme getirdi. Sadece iki gün sonra Brüksel'de düzenlenen Avrupa Konseyi zirvesinde, konuyu yeniden gündeme getirdi.

İlgili tarafların itidalini koruyup korumayacağı kısa sürede belli olacak. Doğu Akdeniz'deki deniz sınırlarının belirlenmesi konusundaki anlaşmazlıkların daha kötüye gidip gitmeyeceği de bundan sonra anlaşılacak.

Ortak düşman

Bu olası gerilimi büyük bir şaşkınlık ve endişeyle izleyen tek bir ülke var, o da Mısır.

Yaklaşık on yıl önce, o dönemde 2011 yılından sonra yaşanan siyasi ve güvenlik sorunlarının etkilerinden kurtulmak için zamanla yarışan Kahire için durum daha netti. Aynı zamanda, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin artan emellerine karşı kıyılarını güvence altına almaya çalışıyordu. O dönemde Mısır'ın herhangi bir bölgesel tarafın yanında yer alması oldukça kolaydı.

Türkiye o dönemde, Mısır'da yaşanan siyasi dönüşümlere, özellikle de 2013 yılında Müslüman Kardeşler'in iktidardan düşürülmesine karşı çıktı ve ardından Kahire’deki yeni iktidara karşı yoğun bir medya kampanyası başlattı.

Yine o dönemde Kahire’deki bazı yetkililer, Ankara'yı, Gazze Şeridi ve İsrail'e komşu olan bu hassas bölgede bir İslam devleti kurmak amacıyla Sina Yarımadası'nda faaliyet gösteren DEAŞ’ın bir kolunu desteklemekle suçladı.

"Kahire ve Atina, Ankara'nın kendi bölgesel sularını ihlal etmesini önlemek için bazı önlemler aldılar. Bu önlemlerin en önemlisi, deniz sınırlarının belirlenmesi için anlaşmalar imzalanmasıydı. Bu anlaşmalar, Kıbrıs adasını da kapsıyordu.

Buna paralel olarak Türkiye, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın bazı liderlerine kapılarını açarak, Müslüman Kardeşler yönetiminin devrilmesinden sonra Mısır hükümetine karşı medya kampanyalarının platformu haline geldi.

Bir yandan da sismik araştırma yapan Türk gemileri, umut vaat eden hidrokarbon kaynaklarına dair ipuçları bulmak için Akdeniz'de hummalı bir şekilde dolaşıyordu.

Tüm bunlar Kahire'yi Ankara'yı bir rakip olarak görmeye itti. Bu da onun bakış açısını Türkiye'nin geleneksel rakibi olan ve bölgedeki deniz sınırlarının belirlenmesi konusunda giderek artan anlaşmazlıklar nedeniyle Ankara ile ilişkilerinde büyük bir gerilim yaşayan Yunanistan'la yakınlaştırdı.

Kahire ve Atina, Ankara'nın kendi bölgesel sularını ihlal etmesini önlemek için bazı önlemler aldılar. Bu önlemlerin en önemlisi, deniz sınırlarının belirlenmesi için anlaşmalar imzalanmasıydı. Bu anlaşmalar, Kıbrıs adasını da kapsıyordu.

Deniz tatbikatlarından ticaret ve yatırım anlaşmalarına kadar Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) son yıllarda Türkiye'yi kuşatmak ve Doğu Akdeniz'de artan emellerini frenlemek amacıyla aralarındaki iş birliğini yoğunlaştırdı.

Ankara Kahire, Atina ve Lefkoşa tarafından oluşturulan bu bölgesel kuşatmayı kırmak amacıyla 2019 Kasım’ında Libya'nın batısındaki Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ile Deniz Yetki Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası imzaladı.

İttifaklarda dönüşümler

Ancak, 2021 yılının sonlarından itibaren bölgede hakim olmaya başlayan uzlaşı ortamı, bölgesel manzarada gözle görülür değişikliklere yol açtı.

Mısır ve Türkiye arasında 2022 yılından bu yana, özellikle Ankara'nın Mısır'ın iç işlerine müdahalesini durdurma ve Müslüman Kardeşlerle bağlantılı muhalefete verdiği desteği askıya alma taahhüdünün ardından, anlaşmazlıkları aşmaya yönelik kademeli bir süreç başladı.

İki ülke Müslüman Kardeşler dönemini geride bırakırken, Kahire ve Ankara, aralarındaki yakınlaşmanın getireceği kazanımların giderek daha fazla farkına varmaya başladı.

Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapılan anlaşma kapsamında İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkezi'nde eğitim gören Libyalı askerler (Getty)Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapılan anlaşma kapsamında İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkezi'nde eğitim gören Libyalı askerler (Getty)

Diplomatik ve siyasi normalleşme yolunda büyük mesafe kat eden iki ülke, bugün ortak yatırım ve ticaret alanlarında iş birliğini geliştirme olanaklarını araştırıyor. Daha da önemlisi, Mısır'ın Türkiye'nin gelişmiş askeri teknolojilerini ithal etmesiyle somutlaşabilecek, askeri iş birliği olanakları da gündemde.

Bazı bölgesel konularda iş birliği yapan iki ülke, aralarındaki siyasi ve diplomatik istişareleri güçlendirmeye devam ediyor. Bölgesel ve uluslararası gündemdeki sıcak konularda, özellikle de daha önce Kahire ile Ankara arasındaki siyasi rekabetin sembolü olan Libya konusundaki görüşlerini giderek daha fazla uyumlu hale getiriyorlar.

Bu gelişmelerin ortasında Türkiye, Doğu Akdeniz'de kararlı adımlarını sürdürdü. Doğalgaz zenginliklerindeki hızlı artışı değerlendirmek için büyük umutlar besleyen Türkiye, bölgeyi küresel bir enerji tedarik deposuna dönüştürme sözü verdi.

Deniz sınırları anlaşmazlığında üstünlük sağlamak amacıyla Kahire’yi kendi tarafına çekmeye çalışan Ankara, Mısır'ın deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşma imzalamayı kabul etmesi halinde, Yunanistan ve GKRY’nin önerdiğinden çok daha geniş bir kıta sahanlığı teklif etti.

İnce çizgi

Gazze'de devam eden savaş ve İsrail ile İran arasındaki silahlı çatışma gibi bölgede art arda yaşanan bazı gelişmeler, bölgedeki üst düzey liderlerin siyasi tavrında belirgin bir değişime yol açtı.

Bu değişiklik, bölgesel ittifakların haritasında köklü ve ani bir değişime yol açmayabilir. Ancak yeni nesil karar vericilerin zihninde, geçmişteki ittifakların gelecekte ağır yük haline gelebileceği yönünde giderek artan bir inanç oluşturacağına da şüphe yok.

Mısır şu an Doğu Akdeniz'de deniz sınırlarının belirlenmesi ve hidrokarbon kaynaklarının arama hakları konusunda çatışmaların çıkma olasılığının artmasıyla birlikte, çifte baskı altında bulunuyor.

Kahire, Ankara ile gelişen ortaklığını feda etme lüksüne sahip değil, çünkü bu yakınlaşmada umut verici bir iş birliği potansiyeli görüyor. Aynı zamanda, son on yıldır Yunanistan ve GKRY ile ilişkilerini sağlamlaştırmak için izlediği yoldan da geri adım atamaz, çünkü bu iki ülke vazgeçilmez stratejik ortaklar haline geldi.

Dünün ittifakları yarının ağır yükleri haline gelebilir.

Nadir bir fırsat

Yunan liderler, son günlerde Mısır Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı ile yaptıkları yoğun temaslar sırasında, sismik araştırmalara ilişkin mutabakat zaptına ilişkin endişelerini Mısırlı meslektaşlarına ilettiler.

Bu konu, haziran ayı sonlarında Kahire'de Mısır Genelkurmay Başkanı Korgeneral Ahmed Fethi ile Libya Ulusal Ordusu (LUO) Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Saddam Hafter arasında yapılan görüşmelerin de ana gündem maddesi olmuş olabilir.

Mısır, sahip olduğu önemli askeri ve donanma gücü ile Türkiye ve Yunanistan arasında olası bir siyasi veya askeri çatışma senaryosunda belirleyici faktör olarak görülüyor.

Libya açıklarında, Akdeniz'in ortasında, Bahri Selam Gaz Sahası ve el-Buri Petrol Sahası bölgesinde bulunan petrol ve gaz platformu, 25 Şubat 2022 (Getty)Libya açıklarında, Akdeniz'in ortasında, Bahri Selam Gaz Sahası ve el-Buri Petrol Sahası bölgesinde bulunan petrol ve gaz platformu, 25 Şubat 2022 (Getty)

Ancak Kahire’nin taraflardan birine katılma konusundaki kararını verirken, her iki tarafı destekleyen uluslararası güçleri de şüphesiz dikkate alacağına ve öncelikle ulusal çıkarlarını güvence altına almaya özen göstereceğine şüphe yok.

Yunanistan, yıllardır Rusya’dan tedarik ettiği doğalgaza olan bağımlılığını azaltmak ve alternatif kaynaklarını güçlendirmek için çaba gösteren Avrupa Birliği'nden (AB) güçlü destek görüyor.

Buna karşın Türkiye, Avrupa kıtasına şimdiye kadar pek ilgi göstermeyen ABD Başkanı Donald Trump'ın desteğinden yararlanıyor. Avrupa ise Trump yönetimi ile zorlu ticaret müzakerelerine girmeye hazırlanıyor.

Bununla birlikte, bu ikilem Mısır'a Yunanistan ve Türkiye'yi ortak bir anlayış zemini üzerinde bir araya getirme ve her iki tarafla dengeli ilişkilerini kullanarak jeostratejik konumunu güçlendirme konusunda nadir bir fırsat sunuyor. Avrupa'nın enerji ihtiyacını karşılayan bölgesel bir enerji merkezi haline gelmeye çalışan Mısır’ın, bölgedeki çatışmaların gölgesinden uzaklaşmasında büyük çıkarları bulunuyor.

Öte yandan Mısır'ın iki ülke arasında etkili bir arabulucu rolü üstlenmek için yeterli nüfuza ve esnekliğe sahip olup olmadığı halen belirsizliğini koruyor. Hem Türkiye hem de Yunanistan hassas stratejik hesaplamalar doğrultusunda hareket ediyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan çevirdiği analize göre iki ülkenin de münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesi konusunda ne kadar esnek bir müzakereye hazır oldukları henüz bilinmiyor.

Her iki ülke de ihtilaflı bölgesel sularda haklarını kanıtlamak için dayandıkları çok sayıda belge ve haritaya sahip ve her iki taraf da daha sonra değiştirilmesi zor bir fiili durum yaratmaya çalışıyor.

Uluslararası hukuk kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalmak, bu anlaşmazlıkları çözmek için etkili bir yol olabilir. Burada Mısır'ın, herhangi bir tarafın mevcut durumu manipüle etme girişimlerini engellemede üstlenebileceği rolün önemi ortaya çıkıyor.

Doğu Akdeniz'de çatışmanın yerini iş birliğinin alması, sadece bölgede değil, küresel enerji haritasında da enerji arzının geleceği üzerinde geniş kapsamlı olumlu etkilerin önünü açabilir.

Bu iş birliğinin pekiştirilememesi ise ciddi sonuçlar doğurup, kaynaklar üzerinde şiddetli çatışmalara neden olabilir. En iyi senaryoda, devam eden gerginlik, petrol şirketlerini yatırım yapmaktan vazgeçirebilir. Bu da bu zenginliklerin kullanımının dondurulmasına yol açabilir. En kötü senaryo ise bu kaynakların tamamen yok olması veya kaybolmasına sebep olabilir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.