İran’ın, İsrail tarafından yetkililerine düzenlenen suikastlerin önemini küçümsemesinin arkasındaki sebep

Analistler: Tahran suikastlerden ve istihbaratının başarısız olmasından dolayı derin bir utanç duydu

24 Mayıs'ta düzenlenen Devrim Muhafızları Ordusu’ndan Albay Seyyad Hüdayi’nin cenaze töreni (AFP)
24 Mayıs'ta düzenlenen Devrim Muhafızları Ordusu’ndan Albay Seyyad Hüdayi’nin cenaze töreni (AFP)
TT

İran’ın, İsrail tarafından yetkililerine düzenlenen suikastlerin önemini küçümsemesinin arkasındaki sebep

24 Mayıs'ta düzenlenen Devrim Muhafızları Ordusu’ndan Albay Seyyad Hüdayi’nin cenaze töreni (AFP)
24 Mayıs'ta düzenlenen Devrim Muhafızları Ordusu’ndan Albay Seyyad Hüdayi’nin cenaze töreni (AFP)

İran Devrim Muhafızları Ordusu’ndan (DMO) üst düzey yetkili Albay Hasan Seyyad Hüdayi, 22 Mayıs'ta motosikletli silahlı kişiler tarafından vurularak öldürüldüğünde Tahran'da arabasında oturuyordu. İran'da cenazesine katılan binlerce kişi Hüdayi’nin arkasından feryat etti ve DEAŞ örgütünü bastırdığı için onu bir kahraman olarak saygıyla andı. Ancak Hüdayi, Hindistan ve Tayland'da İsrailli diplomatlara yönelik bir dizi terör saldırısını planlayan ve yurtdışında İsraillileri ve yabancıları kaçırmaktan sorumlu kişi olduğu için İsrail basınında ciddi derecede alay konusu oldu. İran, Hüdayi’nin suikastinden İsrail'i sorumlu tutmayı ve ölümünün intikamını alacağına and içmeyi ihmal etmedi.
Hüdayi, Mayıs ayının sonundan beri öldürüldüğü düşünülen yedi İranlı yetkili ve bilim insanından biriydi. ABD’li, İranlı ve İsrailli analistler ve eski güvenlik yetkilileri arasında suikastin iki ülke arasında dönen gölge savaşının bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe olmamasına rağmen, İran'ın resmi olarak İsrail'i sorumlu tuttuğu tek ölüm Hüdayi’nin ölümü oldu. Ölen İranlıların neredeyse tamamı -bir jeolog, iki mühendis ve DMO’ya bağlı Hava-Uzay Kuvvetleri’nin iki üyesi- ya İran'ın nükleer tesisleriyle ya da Tahran'ın vekillerini kullandığı askeri altyapıyla bağlantılı görünüyor.

Tel Aviv operasyonlarını kabul etmez
Birkaç ABD başkanıyla çalışan Orta Doğu müzakerecisi Dennis Ross, Foreign Policy
dergisine yaptığı açıklamada “İsrail, İranlılara suikast düzenlediğini asla kabul etmez. Ancak genellikle İsraillilerin bir dizi suikast ve saldırıdan sorumlu olduğu varsayılır. Bu kesinlikle DMO ile bağlantılı yetkililerin veya İran nükleer programına liderlik eden bilim insanlarının öldürülmesiyle ilgili bir vaka” ifadelerini kullandı.
Ancak analistlere göre İsrail, kendisine isnad edilen suikastleri artırarak İran'la olan gölge savaşını kızıştırmış olsa da, İranlı yetkililerin bu suikastlere hiç önem vermediği görülüyor. Örneğin New York Times'a göre Hüdayi’nin ölümünden bir hafta sonra, İran'ın Yezd kentinde DMO tarafından işletilen bir araştırma ve geliştirme merkezinde füze ile ilgili projeler üzerinde çalışan havacılık mühendisi Eyüp İntizari bir akşam yemeğinden döndükten sonra kendisini hasta hissetti ve öldü. Akşam yemeğini veren kişi o zamandan beri kayıp.
2019 yılında Hüdayi’nin dönemin İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile bir fotoğraf karesinde yer almasından ötürü İran savunma mekanizmasında önemli bir isim olabileceği ihtimali güçleniyor. İlk başta muhafazakarlardan biri Eyüp İntizari’den şehit olarak bahsetti. Bir belediye meclisi üyesi ise ölümünü bir ‘biyoterörizm’ vakası olarak nitelendirdi. Ancak yetkililer daha sonra İntizari’yi şehit olarak tanımlamanın bir hata olduğunu söylediler. Ayrıca uzay mühendisi değil, sıradan bir çalışan olduğunu iddia ettiler. Foreign Policy dergisi tarafından, hükümete yakın olduğu düşünülen İranlı bir analiste son suikast olayları sorulduğunda, isminin açıklanmasını istemeyen analist bilmezlikten gelip öldürülen albayın yüksek rütbeli olmadığına işaret ederek “Onlar kim?” gibi kelimelerle cevap verdi.

İsrail'in İran içinde serbestçe hareket etmesi
ABD’li ve İsrailli analistler, Tahran'ın bu şekilde tepki verdiğini; çünkü derin bir utanç duyduğunu ve İsrail'in gölge savaşını tırmandırmasının ortasında suikast eylemlerini büyük bir istihbarat başarısızlığı olarak gördüğünü düşünüyor. Washington Enstitüsü'nün ortak bir üyesi olan Farzin Nedimi, Foreign Policy'e verdiği röportajda, İran askeri altyapısına yönelik saldırılar ve devlet birimlerine yönelik siber saldırıların yanı sıra son suikastlerin ‘İran'ın zihinlerdeki caydırıcı imajına önemli ölçüde zarar verdiğini’ ve ‘İsrail'in kararlılığını ve İran içinde serbestçe hareket edebildiğini gösterdiğini’ söyledi. Nedimi, saldırıların İran hükümetini güvenlik önlemlerinin güvenilirliği konusunda ‘son derece şüpheci’ hale getirdiğini söyleyerek “Bunun sonucunda büyük miktarda zaman ve parayı projelerinden çekip tesislerini güçlendirmeye ve işgücünün sadakatini yeniden değerlendirmeye yönlendirmek zorundalar” dedi. Ayrıca saldırıların çoğunun ‘içeriden yapıldığı’ düşüncesi üzerinde durulduğunu söyledi.
Analistler ve güvenlik yetkilileri, son zamanlardaki saldırı dalgasının, İsrail'in İran'ın nükleer silah üretmeye her zamankinden daha yakın olmasından ve aynı zamanda Tel Aviv’e doğrudan bir tehdit oluşturan bölgedeki milislerini silahlandırmaya devam etmesinden duyduğu endişeden kaynaklandığını söyledi.

Uranyum zenginleştirme
İran, eski Trump yönetiminin dört yıl önce 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesinden bu yana uranyumu silah düzeyinde yüzde 60 saflık derecesinde zenginleştirmeye devam ediyor. Bu derece nükleer bomba inşa etmek için gereken yüzde 90'ın biraz altında, ancak nükleer anlaşmanın koyduğu yüzde 3,67'lik sınırının çok üstünde kalıyor. Buna ilaveten Tahran, bölgesel vekilleri için insansız hava araçları (İHA) ve füze cephaneliği üretmeye de devam ediyor. İsrail medyasına göre, sadece Lübnan'daki silahlı Hizbullah grubunun İsrail'i hedef alan 150 bin füzelik bir stoğu olduğu tahmin ediliyor.
Analistler, İranlı yetkililere yönelik suikastlarda son zamanlarda yaşanan artışın ve Türkiye'deki İsraillileri kaçırmayı planladığı iddia edilen İranlı ajanların geçen hafta tutuklanmasının, İran ile İsrail arasındaki gölge savaşının şiddetlendiğinin bir göstergesi olduğunu söylediler. Aynı zamanda bunun bölgesel güvenlik için de hayra alamet olmadığını ve kapsamlı bir çatışmayla sonuçlanma ihtimali olduğunu söylediler.
İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi'nin dış politika ve uluslararası ilişkilerden sorumlu eski müdür yardımcısı Eran Lerman, İsrail'in İran'dan gelen güvenlik tehditlerine karşı koymak için gerekli gördüğü her şeyi yapma politikası doğrultusunda gerginliğin daha da tırmanacağını ima etti.

Düşük rütbelilerin hedef alınması
Bazı analistler İsrail'in neden daha düşük rütbeli yetkilileri hedef aldığını sorgulasa da Lerman, Foreign Policy’e şifreli iletişim yöntemiyle yaptığı açıklamada İsrail'in son suikastlerdeki rolünü ne teyit ne de inkar edebileceğini söyleyerek “İran'ın nükleer ve askeri birimindeki her kilit üye, ille de general olmuyor. İsrail, kimin ne yaptığının farkında. İran'a istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerini durdurması yoksa işlerin daha kötüye gideceğine dair bir mesaj göndermeye çalışıyor” dedi.
Dennis Ross, Tahran’ın milislere silah aktarmaya devam ettiği ve bölgedeki devletler üzerinde nüfuzunu güçlendirmeye çalıştığı sürece, ‘hiçbir şeyin değişmeyeceğini ve daha geniş bir çatışma çıkma ihtimalinin gerçek olacağını’ söyledi. Ross “İsrail güvenlik yetkilileriyle yaptığım görüşmelerden çıkardığım kadarıyla, İran geri adım atmazsa çok daha fazlasını yapmaya hazırlar” dedi.
Nitekim, görev süresi sona ermiş olan İsrail Başbakanı Naftali Bennett 7 Haziran'da yaptığı açıklamada, İran'a karşı stratejik bir değişim olduğunu kabul etti ve İsrail'in İran tehdidini kontrol altına almak için ‘daha yüksek bir vitese’ geçtiğini söyledi. Parlamento Dışişleri ve Savunma Komitesi toplantısında konuşan Bennett “Her zaman ve her yerde aktifiz ve aktif olmaya da devam edeceğiz” dedi.

Yeni istihbarat başkanı
İşler daha da kızışırsa, resmi bir sebep göstermeksizin DMO İstihbarat Teşkilatı’nın başına General Muhammed Kazımi’yi  getiren İran, doğrudan bir savaş düzeyinde olmasa da İsrail’in, bölgenin ve dünyanın güvenliğine zarar verecek eylemlerde bulunabilir. Örneğin, dünya petrol ticaretinin yaklaşık beşte birinin geçtiği Hürmüz Boğazı'nda seyrüsefer özgürlüğünü tehdit edebilir. Bu da zaten yüksek olan petrol fiyatlarının daha da fırlamasına ve tedarik zincirlerinin bozulmasına neden olabilir.
Öte yandan İsrail, doğrudan savaş dışında herhangi bir yöntemin İran'ın planlarını geciktirdiğini, politikalarını uygulama maliyetlerini artırdığını, hükümetinin zayıflıklarını İran halkına ifşa ettiğini ve askerlerin azmini kırıp bunca çabaya ve riske değip değmeyeceğini sorgulamaya itebileceğini düşünüyor. İsrail ve İran arasındaki gölge savaşı taktiklerinin ve casus oyunlarının büyümesi devam edecek gibi görünüyor.



Yemen'de Geçiş Konseyi kritik eşikte: Hadramut hamlesi geri mi çekilecek, kriz mi derinleşecek?

Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)
Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)
TT

Yemen'de Geçiş Konseyi kritik eşikte: Hadramut hamlesi geri mi çekilecek, kriz mi derinleşecek?

Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)
Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)

Yemen’in doğu vilayetleri, özellikle Hadramut, meşruiyet bloğu içindeki güç ilişkilerinin yeniden tanımlandığı kırılgan bir sürece girmiş durumda. Güney Geçiş Konseyi’nin sahada tek taraflı askeri tırmanışa yönelmesi, bölgesel ve uluslararası çevrelerde ciddi itirazlara yol açarken, gerilimi daha da bir boyuta taşıyor. Gözlemcilere göre bu tablo, silah zoruyla fiili durum dayatma girişimlerine kapı aralanmayacağını açık biçimde ortaya koyuyor.

Uzmanlara göre yaşananlar, ne Yemen’deki meşru yönetim ne de onu destekleyen aktörler açısından göz ardı edilebilecek yerel bir ayrıntı. Aksine bu süreç; Güney’in iç dengeleri, Husilerle yürütülen savaşın seyri ve bölgesel barış seçeneklerinin kesiştiği çok boyutlu bir siyasi ve güvenlik sınavı niteliği taşıyor.

Şu ana kadar Geçiş Konseyi’nin tutumu, doğrudan meydan okumadan ziyade baskı altında manevra arayışı olarak değerlendiriliyor. Son açıklamalarda kullanılan ve siyasi gerekçelerle askeri hamleleri bir arada sunan, “koordinasyon” ve “endişeleri anlama” vurgusu yapan dil, manevra alanının hızla daraldığının farkında olunduğuna işaret ediyor. Ancak bu aşamada doğru kararın verilmesi gerektiği belirtiliyor.

Öte yandan, Yemen’de “Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu”na liderlik eden Suudi Arabistan’ın uyarılarının geçici ya da yoruma açık olmadığına dikkat çekiliyor. Söz konusu uyarılar, siyasi ikaz seviyesinden sahadaki caydırıcı mesaja evrilerek Hadramut’ta düzenlenen hava saldırısıyla somutlaştı.

Bu ton değişikliği, Hadramut ve Mehri’nin iç çatışma sahasına dönüşmesine ya da kısmi projelerin silah zoruyla dayatılmasına izin verilmeyeceğine dair açık bir karar anlamına geliyor.

sdf
Güney Geçiş Konseyi mensupları, liderleri Aidarus ez-Zübeydi’nin fotoğrafını taşıyor. (EPA)

Gözlemciler, Geçiş Konseyi ve ona yakın çevrelerin bu mesajların görmezden gelinmesinin, Yemen dosyasındaki en ağır bölgesel aktör olan Suudi Arabistan’la doğrudan bir çatışmaya yol açacağını bildiğini ifade ediyor. Böyle bir çatışmanın ise konseyin ne siyasi ne de askeri olarak taşıyabileceği bir maliyeti olmadığı belirtiliyor.

Bu nedenle Yemenli uzmanlar, Geçiş Konseyi’ne uyarıları ciddiyetle ele alması ve zaman kazanma taktiğine bel bağlamaması çağrısında bulunuyor. Aksi halde konsey, son yıllarda elde ettiği sınırlı kazanımları koruma şansını yitirebilir. Zorla geri adım atılması durumunda ise bu, destekçileri açısından telafisi güç, ağır bir yenilgi anlamına gelecek.

Hesapsız bir çıkmaz

Yemenli gözlemcilere göre Geçiş Konseyi, kendisini hesapsız bir çıkmaza sürükledi. Son hamleler; “güney davasını koruma”, “halk taleplerine cevap verme”, kaçakçılık yollarını kesme, Husilere giden ikmal hatlarını engelleme ve terörle mücadele gibi gerekçelerle pazarlanmıştı. Ancak Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman’ın verdiği mesajlar, bu söylemlerin yeterli olmadığını açık biçimde ortaya koydu.

Uzmanlar, konseyin Hadramut ve Mehri’ye sevk edilen güçlerini acilen geri çekmesi hâlinde, yaşanan krizin en az kayıpla aşılabileceğini belirtiyor.

sdfvgh
Aden’de Güney Geçiş Konseyi güçlerine mensup unsurlar. (EPA)

Diğer yandan mevcut veriler, Geçiş Konseyi’nin Hadramut ve Mehri’de kalıcı bir varlık tesis etme kapasitesine sahip olmadığını gösteriyor. Bunun başlıca nedeni, özellikle Hadramut’ta silahlı dış güçlere karşı son derece hassas olan toplumsal ve kabilesel yapının geniş çaplı muhalefetinden kaynaklanıyor.

Ayrıca karar mekanizması belirli bölgelerden gelen sınırlı bir kadronun elinde olan konsey, güvenlik dengelerini değiştirecek bir adım için gerekli olan bölgesel siyasi desteği de yitirmiş durumda. Uluslararası toplumun fiili durumun zorla değiştirilmesine karşı net tutumu ve resmi kurumların birliğine verdiği destek de bu tabloyu pekiştiriyor.

Bu nedenle analistlere göre en olası ve en az maliyetli senaryo, “yeniden konuşlanma” ya da “güvenlik düzenlemeleri” gibi teknik adlar altında düzenli bir geri çekilme.

Aksi yönde bir tercih, yani tırmanışın sürdürülmesi hâlinde, Geçiş Konseyi çok katmanlı ve ağır bedellerle karşı karşıya kalacak. Siyasi düzeyde, meşru yönetimdeki ortaklık görüntüsü tamamen ortadan kalkacak ve konsey, bölgesel ve uluslararası söylemde istikrarı bozan bir aktör olarak tanımlanmaya başlanacak. Bu sürecin uluslararası yaptırımlara kadar uzanabileceği ifade ediliyor.

Askeri alanda ise “Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu”nun açıklamaları, Yemen’in doğusunda silah zoruyla fiili durum oluşturulmasına izin verilmeyeceğini açıkça ortaya koyuyor. Yeni bir tırmanış, doğrudan caydırıcı müdahalelerle karşılanabilir ve bu da telafisi zor saha kayıpları anlamına gelir.

Toplumsal açıdan bakıldığında da Hadramut ve Mahra, Geçiş Konseyi için doğal bir taban oluşturmuyor. Gerilimin sürmesi, konsey ile geniş güneyli kesimler arasındaki mesafeyi derinleştirecek ve güney meselesini birleştirici bir çatı olmaktan çıkarıp bölücü bir projeye dönüştürecek.

Analistlere göre en tehlikeli kayıp ise güney davasının özünün tahrip edilmesi. Davanın, müzakereyle çözülebilecek adil bir siyasi mesele olmaktan çıkarılarak militarizm, ihlaller ve zor yoluyla dayatma ile anılır hâle gelmesi, uzun vadede onarılması zor bir hasar doğurabilir. Oysa meşru yönetim çatısı altındaki Yemenli güçlerin ve Suudi Arabistan’ın desteklediği yaklaşım, sorunun siyasi müzakere yoluyla çözülmesini öngörüyor.

İhlallerin yükü

Hadramut’ta belgelenen ihlaller, tırmanış sürecinde kritik bir kırılma noktası oluşturuyor. Baskınlar, keyfi gözaltılar, zorla kaybetmeler ve yerleşim alanlarının kuşatılması, yalnızca güvenlik tedbirleri olarak değil, sistematik bir baskı modeli olarak değerlendiriliyor.

Güvenilir insan hakları raporlarına göre son günlerde sivillerin evlerine baskınlar düzenlendi, keyfi tutuklamalar ve zorla kaybetmeler yaşandı, Humum kabilesine bağlı bölgeler askeri kuşatma altına alındı, hastaların hareketi engellendi ve kamu ile özel mülklere el konuldu. Bu uygulamalar, Geçiş Konseyi’nin yalnızca ahlaki konumunu zayıflatmakla kalmıyor, aynı zamanda uluslararası alanda ileride kullanılabilecek ciddi bir hukuki ve siyasi dosya oluşturuyor.

c
Güney Geçiş Konseyi, Hadramut ve Mahra’da tek taraflı askeri tırmanışa gitti. (EPA)

Tüm bu gelişmeler ışığında, yaşananların Güney Geçiş Konseyi için bir “siyasi olgunluk sınavı” olduğu değerlendiriliyor. Konsey, yerel, Suudi ve uluslararası mesajları doğru okuyup siyasi sürece dönerek zararını sınırlayabilir ya da tırmanışta ısrar ederek telafisi güç siyasi, askeri ve hukuki bedeller ödeyebilir.

Uzmanlara göre mevcut an, maceraya yer bırakmıyor. Bu anı yanlış okuyan, bedelini tek başına ödeyecek.


Şam'ın Mezze bölgesi civarında bir patlama sesi duyuldu

Şam kırsalında gerçekleştirilen güvenlik operasyonları sırasında Suriye güvenlik güçleri (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Şam kırsalında gerçekleştirilen güvenlik operasyonları sırasında Suriye güvenlik güçleri (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Şam'ın Mezze bölgesi civarında bir patlama sesi duyuldu

Şam kırsalında gerçekleştirilen güvenlik operasyonları sırasında Suriye güvenlik güçleri (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Şam kırsalında gerçekleştirilen güvenlik operasyonları sırasında Suriye güvenlik güçleri (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Resmi Suriye Arap Haber Ajansı (SANA), bugün Şam'ın Mezze bölgesi yakınlarında bir patlama sesi duyulduğunu ve patlamanın niteliğinin araştırıldığını bildirdi.


Libya'nın başkentinde devam eden protestolar ve yol kapatma eylemleri

Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe (Dibeybe'nin ofisi)
Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe (Dibeybe'nin ofisi)
TT

Libya'nın başkentinde devam eden protestolar ve yol kapatma eylemleri

Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe (Dibeybe'nin ofisi)
Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe (Dibeybe'nin ofisi)

Libya’nın başkenti Trablus, Ulusal Birlik Hükümeti’ne (UBH) karşı öfkeli protestoların yeniden alevlenmesiyle bir kez daha gergin bir gece yaşadı. Protestolara, ‘Misrata kentindeki devrimci tugaylar ve birlikler’ olarak bilinen grupların da destek vermesiyle talepler, hükümetin görevden alınması çağrısının ötesine geçerek, yıllardır siyasi bölünmüşlük altında bulunan ülkedeki tüm ‘siyasi oluşumların’ düşürülmesi isteğine dönüştü.

Görgü tanıkları ve yerel medya kaynaklarına göre, cumartesi akşamı Trablus’ta Abdulhamid Dibeybe hükümetini protesto eden göstericiler otoyolu ve sahil yolunu kapattı. Başkentin merkezinde lastikler ateşe verilirken, birçok mahallede gece saatlerinde düzenlenen gösterilerde yolsuzluğun yaygınlaşması, hizmetlerdeki aksaklıklar ve yaşam koşullarındaki kötüleşme protesto edildi.

Libyalı diplomat Muhammed Halife el-Akrut, yolların kesildiği, lastiklerin yakıldığı, trafik akışında ciddi aksamalar yaşandığı ve yoğun sıkışıklık nedeniyle çok sayıda aracın birbirine çarptığı bir tabloya dikkat çekti.

Trablus’ta cuma günü düzenlenen benzer gösterilerin ardından protestolar ikinci gününe girerken, Misrata ve Zaviye kentlerinde de eş zamanlı eylemler yapıldı. Göstericiler, ekonomi, hizmet ve güvenlik koşullarındaki kötüleşmeyi protesto ederek geçiş sürecinin sona erdirilmesini talep etti.

Misrata kentindeki devrimci tugaylar ve birliklerin liderleri, ‘halk ayaklanması’ olarak niteledikleri eylemlere tam destek verdiklerini açıkladı. Açıklamada, ‘ülkenin çektiği acılardan sorumlu tüm siyasi oluşumların devrilmesi’ çağrısı yapılırken, Libyalılar sokağa çıkmaya davet edildi. Ayrıca Misrata’daki askeri kurumlara, protestocuların yanında yer alma çağrısında bulunuldu.

Açıklamada geçen ‘siyasi oluşumlar’ ifadesinin, Temsilciler Meclisi (TM) ile Devlet Yüksek Konseyi’nin (DYK) yanı sıra Trablus’taki UBH ve ülkenin doğusunda parlamento tarafından görevlendirilen hükümeti de kapsadığı değerlendiriliyor.

Devrimci tugaylar ve birliklerin liderleri, yayımladıkları bir başka açıklamada, Libya Savunma Bakan Vekili Tuğgeneral Abdusselam Zubi ile aralarına mesafe koyarak, kendilerini temsil etmediğini ve ‘devrimcilerin haklarını savunma’ konusunda kayda değer bir rol üstlenmediğini belirtti. Ayrıca, geçtiğimiz salı günü Türkiye’nin başkenti Ankara’dan havalandıktan kısa süre sonra düşen ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed el-Haddad ile bazı askeri yetkililerin hayatını kaybettiği uçak kazasına ilişkin tutumunu eleştirerek sessiz kalmasını kınadı.

Açıklamada, UBH’nin olaya ilişkin resmi bir taziye mesajı ya da kazanın koşullarını açıklayan bir basın toplantısı düzenlememesi ‘zayıf’ bir tutum olarak nitelendirildi; bunun askeri kuruma ve devrimcilerin fedakârlıklarına bir hakaret olduğu savunuldu.

Misrata Devrimci Tugayları, Libya’nın batısındaki en büyük ve en güçlü örgütlü askeri güçler arasında yer alıyor. Bu yapı, 17 Şubat 2011 devrimi sırasında ortaya çıkmasının ardından, özellikle Misrata, Sirte ve Trablus cephelerinde yürüttüğü operasyonlarla eski lider Muammer Kaddafi rejiminin devrilmesinde kilit rol oynamıştı.

zxscdfrgt
Bingazi'deki Libya Temsilciler Meclisi (TM) oturumundan (TM Medya Ofisi)

Bu oluşumlar, izleyen yıllar boyunca savaşçı örgütlenmeleri, silahlanmaları ve geniş toplumsal tabanlarına dayanarak Misrata’da ve kent dışında kayda değer bir askerî nüfuzu elinde tutmayı sürdürdü. Ayrıca devletin çeşitli askeri kilit noktalarında da varlık gösterdiler.

Öte yandan ülkenin batısındaki el-Esabia kentinde esrarengiz yangınlar yeniden çıktı. Kentte yaklaşık üç eş zamanlı yangın meydana gelirken, 19 Şubat’ta yaşanan ve onlarca, hatta yüzlerce evin yanmasına yol açtığı belirtilen yangınlar zinciri yeniden gündeme geldi.

El-Esabia Belediyesi, sınırlı imkânlar nedeniyle ekiplerin kapasitesini artırmak amacıyla ek bir itfaiye aracı ve bir ambulans tahsis edilmesi çağrısında bulundu. Şarku’l Avsat’ın Libya resmi haber ajansı LANA’dan aktardığına göre el-Esabia Belediyesi Basın Ofisi Müdürü Sıddık el-Mukattef, yetkili kurumlara acil destek çağrısı yaptı.

El-Mukattef, yangınların nedenlerinin ‘halen bilinmediğini’ belirterek, özellikle şubat ayından bu yana mayısta verilen kısa bir aranın ardından olayların tekrar etmesi nedeniyle takibin artırılması ve halkın korunmasına yönelik önlemler alınması çağrısında bulundu.

Ülkenin doğusunda ise Bingazi’de pazartesi ve salı günleri yapılması planlanan TM oturumunun gündemine ilişkin sessizlik hâkim. Oturumda üç ana dosyanın ele alınmasının beklendiği belirtiliyor. Bunlar arasında Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı İmad es-Sayih’in idari atamalara ilişkin adaylıklarının onaylanması, Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’nun (LUO) maaş çizelgesinde değişikliğe gidilmesi ve TM için yeni bir yönetim yapısının yeniden seçilmesi yer alıyor.