Hizbullah’ın Kariş’e gönderdiği İHA’lar ve Lübnan’ın çıkarları

Hizbullah tarafından Kariş petrol sahasına gönderilen İHA’ların çektiği görüntüler. (AFP)
Hizbullah tarafından Kariş petrol sahasına gönderilen İHA’ların çektiği görüntüler. (AFP)
TT

Hizbullah’ın Kariş’e gönderdiği İHA’lar ve Lübnan’ın çıkarları

Hizbullah tarafından Kariş petrol sahasına gönderilen İHA’ların çektiği görüntüler. (AFP)
Hizbullah tarafından Kariş petrol sahasına gönderilen İHA’ların çektiği görüntüler. (AFP)

Hizbullah'ın İsrail'in gaz arama çalışması yaptığı tartışmalı deniz sınırındaki Kariş bölgesine insanız hava aracı (İHA) göndermesine yönelik tartışmalar, Lübnan yönetimindeki ‘bölünmenin derinliğini’ bir kez daha göz önüne serdi. Hizbullah’a yakın medya kuruluşları, Cumhurbaşkanı Mişel Avn ve Özgür Yurtsever Partisi lideri Cibran Basil’in, geçici hükümetin Başbakanı Necib Mikati ve Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib’in, Hizbullah’a yönelik eleştirilerinden rahatsız olduğunu iddia etti. Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib ve Başbakan Necib Mikati, Hizbullah'ın Akdeniz’deki Kariş bölgesine insanız hava aracı (İHA) göndermesinin devletin onayı dışında ve diplomatik teamüllere aykırı olduğunu söylemişti. Mikati İHA’ların gönderilmesini, ABD’li arabulucu Amos Hochstein'la yapılan görüşmelerde taahhüt edilen müzakere bağlamının dışında geliştiğini değerlendirdi. Hizbullah’a yakın medya kuruluşları ise Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın, kamuya açık bir şekilde dillendirmese de söz konusu eylemin, Lübnan’ın müzakerelerdeki pozisyonunu güçlendirdiğine inandığını iddia etti.  
Yönetimde yer alan siyasetçilerin çelişkili tutumu, iktidardaki keskin bölünmelerin bir başka emaresi olarak değerlendirildi. Hizbullah’ın Lübnan’ı sürüklediği tercihlere karşı çıkanlarla, Hizbullah’ın eylemlerini destekleyenler bir kez daha karşı karşıya gelmiş oldu. Öncelikle silahlı bir örgütün, devletler arası müzakerelere konu olan tartışmalı bir alana, silahlı olmasa da gözlem amacıyla insansız hava aracı göndermesi, dışarıdan bakıldığında anlaşılması güç bir eyleme işaret ediyor. Hizbullah’ın ‘devletin arkasında olduğunu’ defalarca ilan etmesine rağmen bağımsız bir karar alarak İHA’ları Kariş’e göndermesi, bir anlamda devletin egemenliğinin ihlal edilmesi anlamına geliyor.
Hizbullah’ın Kariş’e üç adet İHA göndermesi, deniz sınırı anlaşmasının tarafı İsrail’in tehditler savurmasını ve müzakerelerdeki aracı ABD’nin tepkisini çekmesine neden oldu. Lübnan siyaset sahnesini yakından gözlemleyenler, Hizbullah’ın her zaman kendi özgün politikasını uyguladığını, bu politikaların bazen devletin politikalarıyla örtüştüğünü bazen ise farklılaştığını düşünüyor. Mişel Avn ve damadı Cibran Basil’in Mikati ve Buhabib’in Hizbullah’ı eleştiren açıklamalarından rahatsız olması ise Hizbullah’ın kasım ayındaki seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olarak Cibran Basil’i destekleyecek olmasıyla ilişkilendiriliyor. Hizbullah kendi adayının seçilmemesi durumunda, 2014’de Mişel Süleyman’ın görev süresi dolmasının ardından yaşanan ‘fetret devrini’ tekrarlamayı seçebilir. Hizbullah’ın Mişel Avn’ın cumhurbaşkanı olarak seçilmesindeki ısrarı, 2016’ya kadar ülkede bir cumhurbaşkanı seçilememesine neden olmuş ve bir dizi yönetimsel aksaklıklar meydana gelmişti.
İkinci husus; Lübnan'a dayatılan ‘bir araçta iki vites politikası’, bu ülkenin kendisinden uzak coğrafyalarda cereyan eden ve doğrudan kendisini ilgilendirmeyen konulara müdahil olmasını gerektiriyor. Bu konulardan biri de ABD-İran arasında devam eden ‘nükleer müzakereler’ olarak öne çıkıyor. Bazı gözlemciler, Hizbullah’ın gönderdiği İHA’ların, Doha’da ABD ile İran arasındaki dolaylı görüşmelerin başarısız olmasına yönelik İran tepkisinin bir parçası olma ihtimalini dışlamadı. Bu teori doğru ya da yanlış olsa da Lübnan'ın Yemen ve Suriye savaşlarına müdahil olduğu ve bu ülkede, İran’ın bölgesel çıkarlarını korumak için güçlü bir siyasi ve askeri yapı inşa edildiği bir gerçek olarak ön plana çıkıyor. Bu, Lübnan siyasetinde olağan bir durum olarak kabul görüyor ve kimse bu dayatmaya itiraz edemiyor. Lübnan’ın belirli bir dış politikası ya da üzerinde uzlaşılmış bir vizyonunun olmayışı, iktidar ya da muhalefetteki her partinin, kendi liderlerinin bakış açısıyla hareket etmesine, dolayısıyla çelişkili durumların ortaya çıkmasına neden oluyor.  
Üçüncü husus; Hizbullah, ‘hikmetli ve öngörülü liderliği sayesinde’ Lübnan halkından ‘kapsamlı ve genel’ bir onay ve görevlendirme aldığını varsayıyor. Bu bağlamda, ülke çıkarının ne olduğunu belirliyor ve ona göre eylemlerde bulunuyor. Oysa bu onay ve yetkilendirme sadece kendisine bağlı olan kişiler tarafından verilmiş olabilir. Hizbullah yıllardır siyaset dünyasını, silahlarının gölgesinde hareket etmeye zorluyor. Lübnan halkı birden çok münasebette, kimseye, ülkeyi savaşa sürüklemesi ve daha fazla yıkıma neden olması için yetkilendirmediğini ilan etmişti. 
Son parlamento seçimlerine Şiilerin katılım oranı yüzde 40 seviyesinde gerçekleşti. Bu oranlar Şiilerin yüzde 60’ının Hizbullah’ın politikalarıyla ilgisiz olduğunu ya da diğer Lübnanlılar gibi, sözde ‘direniş ve zafer’ hikayelerinin, kendilerine açlık ve yokluk getirmesinden mustarip olduklarını gösteriyor.  
Sorulması gereken soru ise şunlar: Lübnan’ın ‘deniz sınırı müzakerelerinde’ ne yapması gerektiğini kim belirliyor? Devlet dışında bir örgüt, askeri tehditlerde bulunarak Lübnan kamu çıkarına hizmet edebilir mi? Bu örgüt nasıl olur da bazen devletin arkasında bazen de devletin önünde yer alabilir?
Bu sorulara yanıtı, devlet, politika ve toplumsal temeller konusundaki tüm ön kabulleri aşabilen süper stratejik zihinlere sahip kişilerce verilmesi lazım.  



Zincire bağlı 1500 yıllık iskelet, kadınlardaki aşırı çileciliği gösterdi

Bizans dönemi Kudüsü'ndeki bir mezarda, zincirlenmiş bir kadın bulundu (Matan Chocron/İsrail Eski Eserler Kurumu)
Bizans dönemi Kudüsü'ndeki bir mezarda, zincirlenmiş bir kadın bulundu (Matan Chocron/İsrail Eski Eserler Kurumu)
TT

Zincire bağlı 1500 yıllık iskelet, kadınlardaki aşırı çileciliği gösterdi

Bizans dönemi Kudüsü'ndeki bir mezarda, zincirlenmiş bir kadın bulundu (Matan Chocron/İsrail Eski Eserler Kurumu)
Bizans dönemi Kudüsü'ndeki bir mezarda, zincirlenmiş bir kadın bulundu (Matan Chocron/İsrail Eski Eserler Kurumu)

Kudüs yakınlarında keşfedilen 1500 yıllık zincirlenmiş insan kalıntılarının, bir erkeğe değil kadına ait olduğu ortaya çıktı. Araştırmacılar bulguların, dini çileciliğin daha aşırı biçimlerinin kadınlar tarafından da sergilendiğine kanıt sunduğunu söylüyor.

Kudüs'teki Eski Şehir'e yaklaşık 3 kilometre mesafedeki bir Bizans manastırında yapılan kazılarda çok sayıda erkek, kadın ve çocuğa ait iskeletler bulunmuştu. Mezarlardan birinde zincirlere bağlanmış birine ait kemikler ortaya çıkarken, İsrail Eski Eserler Kurumu iki yıl önce bu kişinin erkek olduğunu açıklamıştı.

Ancak hakemli dergi Journal of Archaeological Science: Reports'ta yayımlanan yeni bir makale aksini söylüyor. 

Hıristiyanlığın, MS 380'de Roma İmparatorluğu'nun resmi dini haline gelmesiyle birlikte, her türlü fiziksel zevkten kaçınmayı amaçlayan çilecilik de Avrupa ve Ortadoğu'da yayıldı. Daha aşırı biçimlerinde kişiler kendilerini zincirliyor ve cezalandırıyordu. 

Çalışmanın yazarlarından Zubair 'Adawi ve Kfir Arbiv, "Keşişler vücutlarına zarar veriyordu" diyerek ekliyor: 

Tanımlanan eziyet biçimleri arasında uzun süreli oruçlar, vücudun etrafına demir zincirler ve çeşitli aksesuarlar sarmak, vücudu kayalara bağlamak, ağır yükler yüklemek, kendini ayakta durmaya ve uyanık kalmaya zorlayan bir düzeneğe yerleştirmek, kendini dar bir alana hapsetmek vardı.

Kadınların da çilecilik eylemleri gerçekleştirdiği bilinse de oruç tutmak ve meditasyon gibi daha hafif yöntemler benimsedikleri düşünülüyordu.

Eski Şehir'deki mezarda bulunan kişinin kalıntılarını inceleyen bilim insanları, durumun böyle olmayabileceğini gösterdi.

Araştırmacılar, MS 5. yüzyıla ait kemikler pek iyi korunmadığı için diş kalıntılarını kullanarak cinsiyetini saptamaya çalıştı. 

Ekip bu örneklerde, mine gelişimiyle ilgili bir X kromozomu genini tespit ederken, aynı görevi üstlenen Y kromozomu genini bulamadı. Bu durum mezardaki kişinin sadece X kromozomuna sahip bir kadın olduğuna işaret ediyor.

Bilim insanları makalede "Bu, Bizans'ın kendine eziyet etme ritüelini yalnızca erkeklerin değil, kadınların da gerçekleştirdiğini gösteren ilk kanıt" diye yazıyor.

Weizmann Bilim Enstitüsü'nden çalışmanın bir diğer yazarı Elisabetta Boaretto, "Zincirler muhtemelen kadının çileci kimliğinin ayrılmaz bir parçası olarak görülüyordu" diyerek gömülmesinin, "onun çileci yaşamını onurlandırmaya ve ruhani bağlılığının ölümünden sonra bile tanınmaya devam etmesi amacı taşımış olabileceğini" ekliyor.

Araştırmacılar, kadının kilise sunağının altında kendisine ayrılmış bir mezara gömüldüğünü belirtiyor.

İsrail Eski Eserler Kurumu'ndan Dr. Amit Re'em, erkeklerin baskın olduğu bu tür eylemleri gerçekleştirmek isteyen kadınların, zaman zaman erkek kılığına girebildiğini söylüyor.

Independent Türkçe, Live Science, IFLScience, Journal of Archaeological Science: Reports