Kutlu yolculuk: Darfur'dan Mekke'ye Mahmil-i Şerif Alayı

Sudan'ın batısından başlayıp Mekke'ye uzanan yolculuk kervanbaşının sesiyle başlıyordu (Sultan Ali Dinar Sarayı ve Müzesi)
Sudan'ın batısından başlayıp Mekke'ye uzanan yolculuk kervanbaşının sesiyle başlıyordu (Sultan Ali Dinar Sarayı ve Müzesi)
TT

Kutlu yolculuk: Darfur'dan Mekke'ye Mahmil-i Şerif Alayı

Sudan'ın batısından başlayıp Mekke'ye uzanan yolculuk kervanbaşının sesiyle başlıyordu (Sultan Ali Dinar Sarayı ve Müzesi)
Sudan'ın batısından başlayıp Mekke'ye uzanan yolculuk kervanbaşının sesiyle başlıyordu (Sultan Ali Dinar Sarayı ve Müzesi)

Mina Abdulfettah
Şam, Mısır ve Sudan arasında Kisve'yi (Kabe örtüsü) Mekke'ye taşıyan Mahmil-i Şerif Alayı hikayeleri bir birlerine benzer. Hacı adaylarını bir araya getiren ve Mahmil-i Şerif Alayı tarafından yönetilen yolculuğun özünde dini ve kültürel boyutlar yer alırken aylarca yaya ve deve üzerinde süren yolculuğun birçok zorlukları da vardır. Öte yandan Mahmil-i Şerif Alayı’nın geçtiği ülkelerdeki hükümdarlar ve padişahlar kervanı kraliyet törenleri ve dini ritüellerle karşılarlar, kervan görkemli alaylarla hedefine doğru hareket etmeye başlardı. Hz.İsmail, babası Hz. İbrahim ile birlikte Beytullah’ın duvarlarını yükselttikten sonra Kabe’nin üzerini örttüğü için Kabe'nin örtülmesi Allah'a yaklaşmakla ilişkilendirilmiştir. Önceleri Arap kabileleri Kisve için iş birliği yaparlardı. Daha sonra İslam ülkelerinin padişahları ve hükümdarları Kabe'nin örtülmesi talimatı vermişlerdir. Bugün de bu talimat Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz tarafından verilmektedir.
Sudan ve Batı Afrika'dan Müslümanları arasında yıllık hac yolculukları sırasında getiren özel bir manevi ilişkileri vardır. Bu, sıradan bir hac yolculuğunun çok ötesine geçen bir deneyimdir. Yüzyıllar önceki o dönemin hatıraları, onu en özel ve eşsiz dini yolculuklardan biri yapan çeşitli tezahürler ve detaylarla doludur.
Tarihçilere göre Sahra Çölü'nün güneyinde, Atlantik Okyanusu'ndan Nil Nehri üzerindeki Nübye’ye kadar uzanan bir bölge olan Sudan’dan yola çıkan hacılar çölde kum tepelerini aşar, vadilere iner, vahalardan ve yeşil alanlardan geçerlerdi. Hac yolculuğu, diğer ticari, askeri yahut fetih amacıyla çıkılan yolculuklar arasında en çeşitli olanıydı. Müslüman tarihçiler de bu yolculukları ilgili bilgiler aktardılar.
IMG-20220704-WA0008.jpg
Sudan ve Batı Afrika'dan Müslümanları hac yolculuklarında bir araya getiren özel bir manevi ilişki vardı (Sultan Ali Dinar Sarayı ve Müzesi)

Mahmil-i Şerif Alayı
Hac kervanları Sudan'ın batısından Mekke'ye başlayan yolculuğa kervanbaşının seslenişiyle başlarlardı. Yol boyunca tüm istasyonları geçerken Hz. Muhammed için yazılan naatlar, dua ve telbiye seslerine karışır, gece yahut dinlenme saatleri dışında kesintisiz olarak işitilirdi.
Hacı kervanının önünde Kisve'yi Mekke'ye taşıyan Mahmil-i Şerif Alayı olurdu. Kisve genellikle gümüş kaplamalı ve sarı ipekle kaplı bir deve havudunda (semer) taşınırdı. Havutu kaplayan kumaşa altın simlerle Kuran-ı Kerim ayetleri ve süslemeler işlenmiş olurdu.
Bazı kaynaklarda ilk kişi, 1272 yılında Mısır'dan Mekke'ye hacı kervanına eşlik eden bir muhmil gönderen ve Kabe örtüsünün kraliyet törenleri ve dini ritüellerle karşılayan Memluk Sultanı Zahir Baybars’tır ve bu gelenek Osmanlı dönemi boyunca devam etmiştir.

Sultan Ali Dinar'ın yeri
Fur sultanlarının sonuncusu olan Sultan Ali Dinar, 1898 yılında 1916 yılına kadar Fur Sultanlığı'nı yönettiği dönemde Sudanlılar arasında büyük bir yere edindi. İktidarını İslami öğretilere göre yönetti, sosyal adaletin yayılmasını bir öncelik olarak gördü. Ayrıca Halaviler (hafızlık okulları) ve Şeriat mahkemeleri kurarak ve askerleri tarafından korunan hac kervanları düzenleyerek dini olarak da bir yer kazandı. Hatta Batı Afrika Müslümanları onu ‘Deftey el-Mushaf’ (Kuran-ı Kerim’in iki kapağı) olarak anmaya başladılar.
Sultan Ali Dinar'ın soyu, bugüne kadar Sudan'ın batısında yaşayan ve Darfur adının türetildiği Fur kabilesine uzanır. Osmanlı Hilafeti'ne yakınlığı ve İngilizlere karşı verdiği mücadele ile tanınan Sultan Ali Dinar,  Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı’nın yanında İngilizlere karşı olduğunu ilan ederek savaşa girdi. Ancak 1916 yılında ordusu ile İngiliz sömürge güçleri arasında saltanatının başkenti el-Faşir şehri eteklerinde gerçekleşen Berneciye Savaşı'nda hezimete uğratıldı ve öldürüldü. Bu savaşın ardından Fur Sultanlığı, Sudan devletinin ona tabi olacak son kısmı olarak İngiltere’nin boyunduruğu altına girdi.
569916-210370170.jpg
Askeri tarafından korunan hac kervanları düzenleyen Sultan Ali Dinar, Sudanlılar ve Batı Afrika Müslümanları arasında kendine büyük bir yer edindi (Independent Arabia - Hasan Hamid)

Diplomatik bir faaliyet
Hac yolculuğu sırasında zamanın ve mekanın uyarıcısı kendini gösterir. Mahmil-i Şerif Alayı’na eşlik eden hemen hemen her şey daha da önem kazanır ve hacı adaylarına yeni bir hayat verilmiş gibi görünür. Müslümanlar için hac ibadeti, kişinin geçmişteki günahlarından arınması anlamına gelir. Hac yolculuğu tüm zorluklarına rağmen en keyifli yolculuklardan biridir. Mahmil-i Şerif Alayı’nın Darfur'dan çıkıp Kurdufan'dan geçmesi ve ardından Sevakin Adası’ndan inilen Kızıldeniz'den geçerek Mekke'ye gitmeden önce törenler yapılır. Bu yolculuk esnasında, Mahmil-i Şerif Alayı’nın yola çıkışı ve Mekke'deki varış noktasına ulaşıncaya kadar geçen süreç ve ardından hacıların ibadetlerini gerçekleştirdikten sonra dönüşleriyle yapılan kutlamalara kadar Darfur’un yeri tarihçiler tarafından kaleme alınmıştır.
Bu yolculuğun dini ve ekonomik dönüşümleri ve bunların insanların yaşamları ve sosyal hayatları üzerindeki etkilerini yansıtan birçok metin olmasına rağmen Darfur tarihinde o dönemi ele alan Allen Theobald, Na’um Shuqayr ve Avn Şerif Kasım gibi diğer yazarların yazıları da, Sudanlıların hac yolculuklarıyla ilişkilerini kısmen gözlemleme fırsatı sunuyor.  Ayrıca Sudan’da yerel liderlerin ahlakını da yansıtıyor. Darfur'un Batı Afrika'nın Mekke ve Medine’nin bulunduğu Suudi Arabistan ile bağı Ali Dinar’ın dış siyasi ilişkiler kurmasını ve saltanatına önem verilmesini sağladı. O dönemin standartlarına göre modern bir ordu oluşturmak için Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa ondan yardım aldı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre,akademisyen ve araştırmacı Abdullah Adem Hatir, Sultan Ali Dinar hakkında şunları söyledi:
“O bir devlet adamı ve otorite sahibiydi. Mahmil-i Şerif Alayı, özellikle yönetimi iç savaşlarla ve dış gerilimler ve çatışmalarla bezendiğinden saltanatı ile İslam dünyası arasında bir iletişim aracı olarak ülkenin diplomatik ve ekonomik faaliyetlerinin bir parçasıydı. Ancak bu iç savaşlara ve dış gerilimlere rağmen dış dünya ile iletişim kurarak, hizmetlerini ve ilişkilerini yetki sınırları dışına taşıyarak bölgesinin bağımsızlığını uzun süre koruyabilmiştir. Yurtdışına uzanan diplomatik ve ekonomik faaliyetlerinin Ali Dinar’ın, özgürlüğünü ve İslam ülkeleriyle olan ilişkilerini sürdürmesi için İngiliz hükümetiyle 500 sterlinlik haraç ödenmesini öngören bir anlaşma imzalamasına yardımcı oldu.”

Mahmil-i Şerif Alayı’nın güzergahı
Hatir, Mahmil-i Şerif Alayı’nın güzergahı ile ilgili olarak ise şöyle konuştu:
“Sultan Ali Dinar yönetiminin Mahmil-i Şerif Alayı ile ilgili çalışmaları, tüm Sudanlılar tarafından ulusal düzeyde takdir ediliyordu. Hacı kervanlarının geçtikleri ve başka hac yolcularının da katıldıkları bölgelerde Mahmil-i Şerif Alayı için törenler ve kutlamalar yapılıyordu. O dönemde sömürgeciler olmasaydı, etkisi çok daha büyük olurdu. Mahmil-i Şerif Alayı fikri, Müslüman bir yönetim olan Darfur Sultanlığı'nda ortaya çıkmıştır. Darfur Sultanlığı, Sennar Sultanlığı ve diğerleri gibi bölgedeki diğer sultanlıklardan daha güçlüydü.
Hac kervanının Zalinjay şehrinin kuzeybatısındaki, kısa bir süre öncesine kadar hacılarla ilişkilendirilen ve yerel dilde ‘hacılar geldi’ anlamına gelen Acakari adlı bir noktada Batı Afrika'dan gelen hacıların toplanmasından sonra (şuan Kuzey Darfur eyaletinin merkezi olan) Darfur Sultanlığı’nın başkenti el-Faşir şehrinde toplandığını söyleyen Hatir, “Mahmil-i Şerif Alayı buradan Sudan'ın Omdurman şehrine, oradan Berber'e, oradan da ülkenin doğusunda yer alan ve Sultan Dinar'ın ordularının kervanlar kutsal topraklara ulaşana kadar deniz seferlerinin güvenliğini sağladıkları Sevakin Adası'na ardından da kutsal topraklara ulaşır” şeklinde konuştu. Hatir’in aktardığına göre Mahmil-i Şerif Alayı’nı yönetenlerin en ünlüleri arasında Rifa'a şehrinden Şeyh eş-Şimavi'dir. Farklı yıllarda Rifa’alılardan Mahmil-i Şerif Alayı’nın başına başka isimler de geçmiştir.
Mahmil-i Şerif Alayı’nda yer alanlara da değinen Hatir, Mahmil-i Şerif Alayı’nın sembolü olan Kabe örtüsünün yanı sıra hediyeler, bağışlar ve hacdaki fakirlere gönderilen tarım ürünleri olduğunu belirtti. Hatir, Sultan Ali Dinar’ın, o dönem ekonomik ağırlığı ve Avrupa'ya açılan kapı olması nedeniyle İslam dünyasında bir ticaret merkezi olan Mısır'da satılacak olan deve, akasya sakızı, kekrede, yer fıstığı ve savan bölgesinin zengin yelpazesinden çok sayıda ürün gibi Darfur'un temel tarımsal ve hayvansal ürünlerinden gönderdiğini ve bunlardan elde edilen paranın, Mekke’de ve Körfez’deki fakirlere ve hacılara dağıtılmak üzere özel bir kutuda Mahmil-i Şerif Alayı bağlanan Haram-ı Şerif Bohçası’na konulduğunu anlattı.
Hatir’e göre Ali Dinar ölümüne kadar Mahmil-i Şerif Alayı’nı yönetmeye devam etti. Ardından Dinar'ın yeğeni Abdurrahman el-Mehdi ve Omdurman’ın önde gelen tüccarları 1930’lu yıllarda Mahmil-i Şerif Alayı faaliyetlerini yeniden başlattılar. Sultan ile olan ilişkisinden dolayı ismini değiştirmediler. Aradan yıllar geçmesine rağmen Mahmil-i Şerif Alayı, Sudanlıların ve Darfur halkının dini, psikolojik, ekonomik ve sosyal mirasının bir parçası olarak kaldı.

Mahmil-i Şerif Alayı’ndan geriye kalanlar
Mahmil-i Şerif Alayı artık yoksa da sosyal mirası, beraberindeki dini ritüelleri, özellikle de Hac mevsimlerinde tekrarlanan ve Mekke ve Medine adlarının anıldığı naatlar halen var olmaya devam ediyor. Halen hacca giden kişilerin evlerinin kapılarının yanlarındaki duvarlara bazı âyetler yazılıyor. Şeyh el-Buraey, Hac el-Mahi, Hac el-Akib, Vud Temim, Muhammed Ebu Kasavi, Ahmed ed-Dakuni el-Kebir, Ali Vud Halib ve diğerleri gibi Mahmil-i Şerif Alayı’nın ilahileri söyleyen tanınmış şeyhler var.
Yazar Muhammed el-Mehdi Beşeri, Şair Kureyşi Muhammed Hasan’ın, Sudan'da sopa, el ya da parmak uçlarını vurarak çalınan def gibi çalgılar ve alkışlarla eşlik edilen naatlardan oluşan Kureyş Koleksiyonu isimli bir kitap çalışması yaptığını aktardı. Def, şairin Hz. Peygamber'in faziletlerini ele aldığı, halkın Peygamber’e övgülerde bulunduğu naatlara eşlik eden en eski taarab çalgısıdır. Şair Kureyşi, kitabında ilahi söyleme, bedeni kullanma ve def ile dans etme gibi halk ezgilerini icra etmenin bazı özelliklerini sıralamıştır.
Mahmil-i Şerif Alayı’ndan, Sudanlılar için hac yolculuğunun önemini ve ritüellerine bağlılığı yansıtan bir iz günümüze kadar ulaşmıştır. Hac ibadeti için yola çıkanlar aileleri tarafından kutlamalarla uğurlanır. Kadınların zılgıtları arasında övgüler yağdırılır. Kutsal topraklardan dönüşlerinde de aynı coşku ile karşılanırlar.



Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimlik kutlamaları fahri rütbelerle ilgili tartışmanın gölgesinde kaldı

Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
TT

Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimlik kutlamaları fahri rütbelerle ilgili tartışmanın gölgesinde kaldı

Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Mustafa Rüstem

Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni görsel kimliğinin lansmanı sırasında Şam sokaklarında dolaşan lüks araç konvoyu bir kutlama vesilesi gibi görünüyordu. Ancak bu aynı zamanda, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra tüm personel ve memurlarının terhis edilmesinin ardından iç güvenlik teşkilatının yeniden yapılandırılmasına, yerlerine yeni birliklerin getirilmesine yönelik çabaların da olduğunu gösterdi.

Bu sahnelere rağmen, gözlemciler, Suriye İçişleri Bakanlığı'nın kimlik lansmanı ile Türkiye'de yeni güvenlik ve polis araçlarından oluşan bir filonun sergilenmesiyle aynı zamana denk gelen Suriye’deki modern araç geçit töreni arasındaki bağlantıyı sorguluyorlar. Bu olayların zamanlaması arasında bir bağlantı olup olmadığı, Türkiye’ye bağlılık konusunda gizli mesaj taşıyıp taşımadığını, yahut zamanlamanın sadece bir tesadüf olup olmadığını sorguluyorlar.

Çelişkili duygular

Şam’daki bu sahne, çelişkili görüşlere yol açtı. Bazı Suriyeliler, bunu kuşatma ve yoksulluktan bitkin ve yorgun düşmüş bir halk için hiçbir işe yaramayan, sadece görsel bir “dekor” için yapılmış bir harcama olarak gördü. Ancak bazıları da, bu araçları bir ilerleme tezahürü, özellikle güvenlik ve istihbarat servislerinin tekelinde olan Station Wagon Peugeot araçlar gibi Esad döneminin eski, harap arabalarının yerini alan hoş bir değişiklik olarak gördü. Zira bu araçlar, onlarca yıl boyunca Suriyelilerin hafızasına baskının ve demir yumruk yönetiminin araçları olarak kazındılar.

dfrgt
Trafik Dairesi'nin modernize edilmiş araçları ve motosikletleri, daha gelişmiş bir profesyonel varlığı yansıtıyor (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Şam Valisi Mahir Mervan İdlibi ise etkinlik sırasında düzenlediği basın toplantısında, İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimliğinin yalnızca bir formalite değil, geleceğe yönelik yeni bir vizyon olduğunu belirtti. Bu arada, İçişleri Bakanlığı Sözcüsü, bir aracın hangi makama ait olduğunun belirlenmesi de dahil olmak üzere bu kimliğin faydalarını sıraladı.

Yeniden yapılandırma ve rütbeler

Bu arada, İçişleri Bakanı Enes el-Hattab'ın mart ayında göreve başlamasından bu yana Suriye hükümeti tarafından bir dizi atama ve kararı içeren yeni bir yeniden yapılandırmanın hayata geçirildiği konuşuluyor. Bunlar arasında, polis, göç, pasaport ve nüfus müdürlüğü gibi birçok alanı denetlemek üzere farklı rütbelerden altı bakan yardımcısının atanması da yer alıyor. Bu atamaların ardından, halen hükümetin kontrolü dışında olan Haseke ve Rakka hariç olmak üzere, tüm illerdeki iç güvenlik müdürlüklerine 12 müdür atanması kararı alındı.

Aynı zamanda, bakanlıkta görev yapan bazı din adımlarına yaş ve görev yerlerine göre askeri rütbeler verileceğine dair bilgiler de dolaşıyor. Yerel medya kuruluşları, bu din adamlarının sayısının 70'e ulaştığını bildirdi. Yerel haber sitesi “Hashtag”, bazılarının ortaokul diplomasına bile sahip olmadığını, ayrıca şube ve üst düzey daire başkanlarına albay rütbesi verildiğini aktardı.

fbg
Yeni araçlar, karayollarının düzenlenmesine katkıda bulunan ileri teknolojilerle donatılmış (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Güvenlikle ilgili gözlemcilere göre, özellikle din adamlarının artan nüfuzu ve üst düzey görevlere atanmaları göz önüne alındığında, rütbe almaya hak kazanan din adamları arasında, İçişleri Bakanlığı'nın iç güvenlik, polis, kapsamlı bir eğitim, yıllar içinde edinilmiş bir deneyim ve bilgi gerektiren suç soruşturmaları gibi uzmanlık alanıyla çelişen, Şeriat hukuku diplomasına sahip olanlar da bulunuyor.

Bu haberler, Suriye İçişleri Bakanlığı'nın devrik rejim döneminde görev yapmış binlerce suç ve güvenlik uzmanını görevinden almasının ortasında geldi. Yeni yönetim, tüm güvenlik kurumlarını, orduyu ve siyasi partileri lağvederken, Savunma ve İçişleri Bakanlıkları hâlâ rejimin 8 Aralık 2024'teki çöküşünün ardından yaşanan büyük kayıpların yaralarını sarmaya çalışıyor. Ortaya çıkan kaos ve güvenlik zafiyeti, Suriye devriminin “savaşçılara ve cihatçılara” güvenerek ülke genelinde güvenliği ve emniyeti yeniden tesis etmek için acil çözümler aramasını gerektiriyor.

Fahri rütbeler

Bu haberler ışığında, askeri ve güvenlik meseleleri araştırmacısı Albay Muhsin Hamdan, “Cumhurbaşkanı, Ordu ve Silahlı Kuvvetler Komutanı adına bir kararname yayınlanmadıkça askeri rütbelerin verilmesiyle ilgili tüm söylemlerin asılsız olduğunu ve hiçbir dayanağı olmadığını” kesin bir dille belirtti. Kişinin takdiri hak eden seçkin bir kahramanlık eylemi gerçekleştirmesi halinde fahri askeri rütbenin kararnameyle verilebileceğini, ancak bunun “fahri rütbe” olarak kalacağını ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı röportaja göre  Hamdan, “Din adamlarına verildiği iddia edilen rütbeler hakkındaki araştırmalar ve soruşturmalar sonucunda, bu bilginin yanlış ve hiçbir dayanağı olmadığı ortaya çıktı. Mevcut bilgilere göre, bir çalışma devam ediyor ve konu yıl sonuna kadar incelenecek ve bu noktada, Esed rejiminden ayrılık sırasında sahip olunan rütbe ve hizmet yılı esas alınarak uygun işlem yapılacak.”

Askeri ve güvenlik meseleleri araştırmacısı, askeri rütbelerin askeri okullara katılım sistemi kapsamında nasıl verildiğini de açıkladı. Bir subay, üç yıllık bir eğitimden geçtikten sonra tüm sınavları başarıyla geçmesinin ardından, (deneme süresinde olan) teğmen rütbesiyle mezun olur. Deneme süresi iki yıl sürmektedir ve sonunda terfi eder ve rütbesi onaylanır. Akademik eğitim ve öğretim görenler beş yıllık bir eğitimden geçerler ve eğitim süresince yapılan bütün sınav ve çalışmaları başarıyla tamamlamaları halinde üsteğmen rütbesini alırlar.

sdfrgt
Şam'da İçişleri Bakanlığı araçlarının görsel kimliğinin sergilenmesi geniş çaplı etkileşimlere yol açtı (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

“Her rütbe ile bir sonraki rütbe arasında, subayın onaylı bir derecelendirme ölçeğine göre (iyi ve üzeri) dört yıllık bir değerlendirme süreci vardır. Askeri kurumdaki terfi sistemi ve tüm terfiler, aynı zamanda cumhurbaşkanı olan başkomutan tarafından imzalanan özel bir kararname ile düzenlenir” dedi.

Albay Hamdan, yapılan açıklamalarda tüm Esed ordusundan ayrılan subayların göreve iade edilmesi yönünde bir niyet görülse de, bu sayının Savunma ve İçişleri Bakanlıkları için hâlâ düşük olduğunu düşünüyor. Ona göre bakanlıklar bu sayının birkaç katına ihtiyaç duyuyorlar. Bu açığı kapatmak için de kısa süreli kurslar düzenlenmesinin ve mezunlar verilmesinin veya bazı din adamlarına rütbe verilmesinin mümkün olabileceğini, ancak bu sonuncusunun nihayetinde “yanlış bir prosedür” olduğunu ifade etti.

Yetkinlikler ve cihatçılar

Bu arada, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Direktörü Rami Abdurrahman, “Suriye'deki güvenlik yönetiminin, çoğu yeterli deneyime sahip olmayan, yalnızca ilkokul veya ortaokul mezunu olan din adamları tarafından yönetildiğine” inanıyor.

 “Gözlemciler, güvenlik teşkilatlarının Genel Güvenlik adı altında tek bir kurumda birleştirilmesinin ardından yeni yapının olumlu yönleri olduğunu düşünüyor. Daha önce, teşkilatlar çok sayıdaydı ve güvenlik, askeri güvenlik, devlet güvenliği ve siyasi güvenlik gibi farklı uzmanlıklara sahipti. Her birinin tüm şehirlerde şubeleri vardı ve bunlar birbiriyle uyumlu bir şekilde çalışmıyordu, bürokrasi ile doğrudan cumhurbaşkanlığına bağlı üst düzey yönetimler bunlarda etkili olabiliyordu” diyor.

Yeni makamlar, Aralık 2024'te Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın Esed ordusunu feshetmesinin ardından, yeni Suriye ordusunun kurulması kapsamında Savunma Bakanlığı'na yeni katılan örgüt liderlerine yüksek askeri rütbeler verdi. Bunlar arasında tümgeneral, tuğgeneral ve albay rütbeleri verilen yabancı cihatçılar da vardı.

Esed döneminde Suriye devriminin patlak vermesiyle düzenli kuvvetlerden ayrılan subaylar, terfi ve atama listelerinin gözden geçirilmesini talep etmişlerdi, çünkü listede yer alan isimlerin çoğu sivildi. Askeri kurum içindeki bu atamalar ve kararlar, özellikle uzmanlar başta olmak üzere ulusal yetkinlikleri dikkate almıyor ve sadakati ön planda tutuyor.


‘Sessiz göç’ yolculukları Gazzelileri kurtuluş ve ‘Avrupa’nın ihtişamı’ umuduyla cezbediyor

Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
TT

‘Sessiz göç’ yolculukları Gazzelileri kurtuluş ve ‘Avrupa’nın ihtişamı’ umuduyla cezbediyor

Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)

Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Deyr el-Balah’ta yaşayan Cenin, aylardır sosyal medyada yayımlanan bir sponsorlu ilan aracılığıyla yurtdışına göç etme fırsatını sunan kişilerle temas halindeydi. İlan, Gazze’deki kanlı savaş ortamını fırsata çevirerek hedefi ‘Avrupa’ olarak belirledi ve böylece ilgiyi artırmayı amaçladı.

Facebook üzerinden yayımlanan ve Gazze’de ilk kez duyulan ‘Avrupa’nın İhtişamı’ adlı kuruluşun sponsor olduğu bu ilan, güvenilirliği konusunda birçok soru işaretine yol açtı. Buna rağmen bazı kişiler, iki yıldır devam eden bombardıman ve yıkım ortamından uzak, farklı bir yaşam umuduyla, ilanda yer alan WhatsApp numarası üzerinden iletişime geçmekten çekinmedi.

Gizlilik içinde gerçekleştirilen yolculuk

Gazze’den bu yolculuklara katılan kişilerle iletişim kurmak kolay olmadı. Hem çıkış sürecini çevreleyen sıkı gizlilik hem de son derece zor güvenlik ve insani koşullar nedeniyle ulaşmak güçtü. Ayrıca, yolcuların ulaştıkları ülkelerdeki mevcut durumları ve yasal statüleri henüz doğrulanmış değil. Yakın aile üyeleri aracılığıyla güven ağı kurarak WhatsApp üzerinden ulaştığımız Cenin, önce tereddüt etti, ardından konuşmayı kabul etti. Bulunduğu ülkede devlet takibinden korktuğu için kimliğinin tamamının açıklanmasını istemedi.

dfg
Gazze Şeridi’ndeki Filistinlileri taşıyan uçaklardan birinin Johannesburg'a iniş yaptığı sırada çekilmiş fotoğrafı (Sosyal medya)

Cenin, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, kuruluşun ilanında yer alan numarayla ilk temasta çok tereddüt ettiğini, ancak daha sonra riski göze alarak iletişime geçtiğini anlattı. İsrail numaraları kullanan kişilerle konuştuğundan emin olduktan sonra, kendisi, eşi ve üç çocuğunu Gazze Şeridi’nden göç etmeye karar verenler arasına kaydettirdi; amaçları güvenli bir hayat bulmaktı.

Cenin, savaş öncesinde ve savaş sırasında pek çok Gazzelinin dolandırıcılığa maruz kaldığını bildiği için başta çekindiğini, ancak kendisiyle iletişim kuran kişilerin, ödemelerin ‘son adım’ niteliğinde olduğunu ve çok önemsemediklerini belirtmeleri üzerine cesaret bulduğunu söyledi. Bu güvence, kendisinin ve ailesinin savaş sırasında yaşadığı zorluklardan sonra yeni bir umut arayışını sürdürmesini sağladı.

Söz konusu sürecin, yolculuk etmek isteyen her aile bireyi için detaylı bilgiler (tam ad, kimlik numarası, pasaport numarası ve diğer kişisel bilgileri) gönderilerek başlatıldığını anlatan Cenin, ardından her kişi (çocuklar dahil) için bin 500 dolar talep edildiğini belirtti.

Güvenlik taraması

Cenin, yolculuk tarihleri ve prosedürler hakkında bilgi almak için zaman zaman kuruluşla iletişim kurmaya devam ettiğini, kendisine sürecin ‘gereken adımlar doğrultusunda devam ettiği’ yönünde güvence verildiğini söyledi. Kuruluşun ayrıca, Gazze Şeridi’nden çıkacak her kişi hakkında ‘sıkı bir güvenlik taraması’ yapılacağını ve aralarında ‘Hamas veya diğer Filistinli gruplardan herhangi bir kişinin’ bulunmamasının sağlanacağını kendisine bildirdiğini aktardı.

Cenin, üç buçuk ay sonra kendisi ve eşinin cep telefonlarına beklenmedik bir mesaj geldiğini, mesajda altı saat içinde hazır olmaları ve yalnızca gerekli belgeleri yanlarına almaları gerektiği bildirildiğini anlattı. Yolculuk için gerekli paranın birkaç gün öncesinde, ağırlıklı olarak kripto para hesapları ve yabancı para cüzdan uygulamaları üzerinden transfer edildiğini belirtti.

Deyr el-Balah’dan Ramon Havalimanı’na

Cenin’e göre aile, ekim ayı sonunda, Deyr el-Balah yakınlarındaki bir noktadan küçük bir otobüsle yaklaşık 40 kişiyle birlikte Gazze’den ayrıldı. Grup, İsrail kontrolündeki bölgelere yönlendirildi, muhtemelen Doğu Han Yunus veya Refah civarında bir askeri noktaya ulaştı, buradan Kerem Şalom Sınır Kapısı’na götürüldü ve ardından Negev’deki Ramon Havalimanı’na ulaştı. Oradan Güney Afrika’ya uçtular. Cenin, daha önce Han Yunus’tan başka Gazze sakinlerinin de aynı rotayı kullandığını ifade etti.

Cenin, otobüsün yola çıktığı andan itibaren, Han Yunus ile Refah arasındaki İsrail kontrol noktalarına ulaşana kadar iki insansız hava aracının (İHA) otobüsü takip ettiğini ve geçiş noktasına kadar eşlik ettiğini aktardı.

zc
Gazze şehrinde tahrip edilmiş bir İsrail askeri aracının önünden geçen Filistinliler, 27 Kasım 2025 (AP)

Cenin ve ailesi, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun düzenlediği ilk yolculuğun bir parçasıydı. Ailenin Güney Afrika’ya ulaşımı ve giriş süreci, başka bir ülkeden geçerek gerçekleştirildi ve bu süreç, bazı Filistinlilerin Nairobi’den bindikleri uçakta saatlerce bekletildikleri durumlarla kıyaslandığında çok daha kolay geçti. O yolculukta yolcular, eksik belgeleri nedeniyle uzun süre uçağa alınmamıştı; bu durum, Cenin’in bindiği uçakta da yaşanmıştı.

Avrupa’nın İhtişamı yolculukları

Bazı Filistinlilerin ifadelerine göre Avrupa’nın İhtişamı kuruluşu, Mayıs-Kasım 2025 arasında Gazze’den Filistinlileri taşıyan üç uçuş gerçekleştirdi. İlk uçuşun hedefi Endonezya’ydı ve 57 Gazze sakini yolculuk yaptı; yolcular, Ramon Havalimanı’ndan kalkarak Budapeşte’ye inmişti. İkinci uçuş, geçtiğimiz Ekim ayında Ramon Havalimanı’ndan Nairobi’ye, oradan Güney Afrika’ya gerçekleşti; üçüncü ve son uçuş da geçen ay aynı güzergâhla yapıldı.

Bu yolculuklar, kendisini internet sitesinde ‘2010 yılında Almanya’da kurulan, çatışma ve savaş bölgelerindeki Müslüman topluluklara yardım ve kurtarma çalışmaları sunan insani bir kuruluş’ olarak tanımlayan Avrupa’nın İhtişamı hakkında birçok soru işareti yarattı.

frgt
Gazzelilerin yerinden edilmesine karşı düzenlenen bir gösteriye katılan İsrail vatandaşı Araplar, 8 Şubat 2025 (AFP)

Kuruluş, ana merkezinin Kudüs’te, Şeyh Cerrah Mahallesi’nde bulunduğunu iddia ediyor. Ancak Kudüs’teki Filistinli gazetecilerin belirtilen adrese yaptığı ziyaret, kuruluşun herhangi bir fiziksel varlığının olmadığını ortaya koydu. Adres olarak verilen yerin, uzun süredir kullanılmayan boş bir yapı olduğu belirlendi.

Kuruluş, geçen yıldan bu yana çalışmalarını ağırlıklı olarak Gazze’ye yardım üzerine yoğunlaştırdığını, özellikle yaralı ve hastalara destek sağladığını öne sürüyor. Açıklamalarında, ağır durumdaki hastaların kritik tıbbi bakıma erişimini kolaylaştırdığını, tedavi için yurtdışına seyahatlerini organize ettiğini ve tedavi süresince refakatçilerinin yanında kalmasını garanti ettiğini belirtiyor.

Dünya Sağlık Örgütü de işin içinde mi?

Bu durum, Avrupa’nın İhtişamı adlı kuruluşun Gazze’deki bazı yaralıların ve refakatçilerinin dış ülkelere çıkışını, ‘Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile koordinasyon’ adı altında gizlice yürütüp yürütmediği yönünde soru işaretlerini artırıyor.

Gazze Şeridi’ndeki güvenlik kaynakları, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamalarda, savaş sırasında Gazze’den çok sayıda uçuşun gerçekleştiğini, güvenlik kaosunun, güvenlik görevlilerinin ve savaşçıların takibinin zorlaşmasının bu tür şüpheli seyahat biçimlerine zemin hazırladığını ifade etti.

scd
Gazze'den gelen Filistinli aileler, Ürdün, İsviçre ve Norveç'in koordinasyonunda İsviçre hastanelerinde tedavi görmek üzere Cenevre Havaalanı’na vardı. (EPA)

Kaynaklara göre, bazı aileler hastalık ve tedavi gerekçesiyle Gazze’den ayrıldı. Bununla birlikte, bazı hastalar da Arap ve Avrupa ülkelerine resmi mekanizmalar ve WHO aracılığıyla tedavi için seyahat etti; öncelikli hastaların listeleri ve savaş yaralıları da bu kapsamda yer aldı.

Avrupa’nın İhtişamı kuruluşuna gelince, internet sitesini açtığınızda bazı uyarılar dikkat çekiyor. Site, iki kişinin (Adnan ve Müeyyed) isimlerini ve birinin Filistin, diğerinin İsrail numarasını, ayrıca İsrail’den iki WhatsApp numarasını iletişim için vermiş. Kullanıcılara, işlemlerin düzgün yürütülmesini sağlamak, ödemeleri belirlenen numaralar üzerinden yapmak ve başka numaralarla iletişime geçmemek gerektiği hatırlatılıyor. Başka bir uyarıda, kayıt sürecinde veya güvenlik izni alma hızlandırma gibi işlemlerde hiçbir aracı kullanılmaması gerektiği vurgulanıyor; bu, başvuranların dolandırıcılık veya sahtekârlıkla karşılaşmaması amacıyla yapılan bir uyarı niteliğinde.

İsrail planının uygulaması

Gazze içinden ve dışından bazı gözlemciler, kuruluşun doğrudan İsrail resmi makamlarıyla bağlantılı olduğunu ve Gazze’den göçü teşvik ederek bölgeyi boşaltmayı amaçladığını ileri sürdü. Kuruluşun kendini tanımlarken yaptığı çok sayıda yazım hatası ve isminin farklı biçimlerde geçmesi, kullanılan numaraların İsrail’e ait olması ve seyahatler için güvenlik onaylarının alınması, örgütün İsrail yetkilileriyle yakın ilişki içinde olduğunu ve yolculukların İsrail’den başlatıldığını gösteriyor. Kuruluşun faaliyetleri, İsrail’in Gazze’deki güvenlik kontrolünü artırmasının ardından daha belirgin hale gelmiş durumda.

Daha da önemlisi, teknoloji uzmanları, aralarında Filistinliler ve Arapların da bulunduğu kişiler, kuruluşun internet sitesinin bu yıl 2 Şubat’ta oluşturulduğunu ve İzlanda’da kayıtlı olduğunu ortaya koydu.

İsrail kaynakları, Haaretz gazetesine verdikleri bir raporda, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun, internet sitesi üzerinden veya kuruluş yetkilileriyle iletişim kuran göçmen adaylarının bilgilerini içeren önceden hazırlanmış listeleri İsrail ordusu ve Filistin Topraklarındaki Hükümet Aktivitelerini Koordinasyon Birimi’ne (COGAT) teslim ettiğini kabul etti.

Haaretz’in araştırmasına göre Avrupa’nın İhtişamı, Estonya’da kayıtlı Talent Globus adlı bir şirketle bağlantılı ve şirketin kurucusu İsrail asıllı Estonyalı Tomer Janar Lind. Gazete, kuruluşun İsrail Savunma Bakanlığı bünyesinde bu yıl şubat ayında kurulan bir birimle koordinasyon halinde olduğunu ve amacının Gazze sakinleri için ‘gönüllü göçü kolaylaştırmak’ olduğunu belirtti. Bu birimin özellikle, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze halkına gönüllü göç olanağı açılması önerisinin ardından oluşturulduğu ifade edildi.

fr
Gazze'den gelen bir baba ve çocuğu, Ürdün, İsviçre ve Norveç'in koordinasyonunda İsviçre hastanelerinde tedavi görmek üzere Cenevre Havaalanı’na vardı. (AFP)

18 Kasım’da Avrupa’nın İhtişamı kuruluşu bir açıklama yayınlayarak, Gazze halkının kendi yaşam alanlarını seçme özgürlüğünden mahrum bırakılması ve günlük tehlike ile sıkıntı altında tutulmalarını sağlamak amacıyla aleyhlerinde büyük bir karalama kampanyası yürütüldüğünü belirtti. Kuruluş, İsrail ile sadece çıkış işlemlerinin koordinasyonu konusunda bağlantısı olduğunu, Mossad veya herhangi bir istihbarat örgütü ile ilgisi bulunmadığını vurguladı.

Karşılıklı suçlamalar ve belirsiz durumlar

33 yaşındaki Ahmed, Avrupa’nın İhtişamı’nın ikinci uçuşunu kullanarak Gazze’den ayrılanlardan biri olarak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Gazze’den ayrıldıktan sonra herhangi bir Filistinli kurumdan tehdit almadığını söyledi. Bununla birlikte, bazı Filistinli büyükelçilik çalışanlarının kuruluşa karşı uyarılarda bulunduğunu ve kendisinden kayıt ve çıkış süreci ile Ramon Havalimanı’nda görüştüğü kişiler hakkında bilgi istediklerini aktardı.

Ahmed, yolculuğunun Ramon Havalimanı’ndan Nairobi üzerinden Güney Afrika’ya olduğunu belirtti ve eşiyle birlikte göç etmekten büyük mutluluk duyduğunu ifade etti. Ancak hayatın zorluklarıyla yüzleşmek zorunda kaldığını da sözlerine ekledi.

sdfrg
Gazze Şeridi'nde yaşayan Filistinlileri taşıyan bir yolcu uçağının Johannesburg Havalimanı'na iniş yaptığı ve yetkililerin yolculara ülkeye giriş izni vermediği anlara ait videodan alınan ekran görüntüsü (Sosyal medya)

Genç adam, Nairobi Havalimanı’ndan ayrıldıktan sonra kuruluşun kendilerinin koşullarını takip etmediğini, kaderlerinin belirsiz kaldığını ve Güney Afrika’da kendilerini karşılayan kimsenin olmadığını belirtti. Sadece Ramon Havalimanı’nda ve Nairobi’de bir ekip tarafından karşılandıklarını, Johannesburg’daki OR Tambo Havalimanı’nda ya da uçakta yanlarında kimsenin bulunmadığını aktardı. Ahmed, “Bizi kaderimizle baş başa bıraktılar; havalimanı önünde bekleyen araçlar bizi ucuz misafirhanelere götürdü ve tüm masraflarımızı kendimiz karşıladık” dedi. Öte yandan, Güney Afrika yetkilileri, bu tür uçuşlarla daha fazla Filistinlinin kabul edilmesini reddettiklerini, bunun İsrail’in Gazze’yi boşaltma planının bir parçası olabileceğinden endişe ettiklerini açıkladı.

Tüm bunlara rağmen Ahmed ve eşi, Gazze’de yaşanan trajik durumu geride bırakmış olmanın mutluluğunu yaşıyor.

Hamas ile Filistin Yönetimi arasında

Güvenlik kaynakları, Hamas yönetiminde olan Gazze Şeridi’nde, bu yolculukların gerçek niteliğinden ve arkasındaki kuruluştan haberdar olmadıklarını belirtti. Genel kanının, yolcuların hastalar veya Avrupa’da akrabaları olan kişiler olduğu ve seyahatlerinin söz konusu ülkelerin büyükelçilikleri aracılığıyla aile birleşimi amacıyla kolaylaştırıldığı yönünde olduğunu ifade ettiler.

Kaynaklar, yolcuların sorgulanmadığını veya onlarla iletişime geçilmediğini, ancak şu anda yeni seyahat girişimlerinin engellenmesi için çalışmalar yürütüldüğünü belirtti.

s
İsrail'in operasyonları şu ana kadar Batı Şeria'nın kuzeyinde 40 bin Filistinliyi yerinden etti. (Reuters)

Filistin Yönetimi, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun yönelttiği suçlamalar veya olaylarla ilgili resmi bir açıklama yapmazken, Dışişleri Bakanlığı yalnızca bir uyarı yayımlayarak, Gazze halkını ‘insan kaçakçılığı ağları ve göç acenteleri tuzaklarına düşmemeleri’ konusunda uyardı ve söz konusu kuruluş hakkında yasal işlem başlatma kararlılığını vurguladı.

Filistin’in Güney Afrika Büyükelçiliği ise 14 Kasım’da, ‘yanıltıcı ve şüpheli’ olarak tanımladığı bir tarafın, Gazze Şeridi’ndeki insani durumu istismar ederek halkı kandırıp yasadışı ve sorumsuz bir şekilde seyahatlerini organize etmeye çalıştığını duyurdu. Büyükelçilik, Johannesburg’a ulaşan son uçuş krizi sonrası, söz konusu tarafın, yolcular varış ülkesine ulaştığında rutin işlemler ve komplikasyonlar ortaya çıkınca sorumluluktan kaçmaya çalıştığını belirtti.

Hamas yönetimindeki güvenlik kaynakları, ateşkesin yürürlüğe girmesinin ardından, güvenlik koşullarının hâlâ istikrarsız olmasına ve İsrail’in hareketleri izleme çabalarına rağmen, şüpheli yolculukları engellemeye çalışacaklarını ifade etti. Kaynaklar, tedavi veya insani amaçlı seyahatler hariç, şüpheli kuruluşların düzenlediği operasyonlara karşı önlem alacaklarını ve Gazze halkının göç ettirilmesini önlemeyi amaçladıklarını söyledi.

Takip ve süreklilik

Kuruluşun ciddi bir takiple karşı karşıya olduğu, siber saldırılar ve bazı merciler tarafından yasal işlemlerle baskı altına alındığı görülüyor. Bu durum, WhatsApp’ın kuruluşun ilan ettiği numaraları hem sosyal medya üzerinden hem de web sitesi aracılığıyla engellemesine yol açtı.

sd
Gazze Şeridi'ndeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda düzenlenen protesto sırasında ‘Yerinden edilmeye hayır’ ve ‘Gazze ölüyor’ yazılı pankart taşıyan Filistinliler (DPA)

Kuruluş, Facebook üzerinden yaptığı bir paylaşımda, numaralarının engellenmesini ismini vermediği bazı tarafların ‘faaliyetlerine yönelik saldırının’ bir parçası olarak gerçekleştirdiğini iddia etti. Kuruluş, çalışmalarına devam ettiğini, bu sorunu çözmek ve iletişim için yeni numaralar düzenlemek üzere adımlar attığını, hazır olduğunda takipçileriyle alternatif numaralardan iletişim kuracağını duyurdu.

Tüm bu tartışmalara ve kuruluş hakkındaki şüphelere rağmen, Avrupa’nın İhtişamı hâlâ Gazze’den yolcu başvurularını kabul etmeye devam ediyor. Bu durum, hem internet sitesinde hem de Facebook sayfasında görülebiliyor; ayrıca, Gazze halkına sosyal medya üzerinden gösterilen sponsorlu reklamlar da devam ediyor.

41 yaşındaki Gazze sakini Nadir, güvenlik gerekçesiyle tam adını açıklamadı. Evli ve dört çocuk babası olan Nadir, yaklaşık bir buçuk ay önce kuruluşa başvuranlardan biri ve hâlâ kuruluşun sağladığı numaralar üzerinden iletişim sürecini sürdürüyor.

fgr
Gazze'de gün batımı (Reuters)

Nadir, zor yaşam koşullarının onu göç etmeyi düşünmeye ve ailesi için daha iyi bir gelecek aramaya zorladığını söylüyor. Seyahat girişimlerinin başarılı olmasını umut ettiğini ve diğerleri gibi şansının yaver gitmesini diliyor.

Nadir, “Tek istediğim, Gazze’den herhangi bir ülkeye çıkmak ve oradan gidebileceğim herhangi bir yere gitmek… Önemli olan, çadır yaşamından kurtulmak ve kendim, eşim ve çocuklarım için güvenli bir hayat aramak” şeklinde konuştu.


Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı
TT

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa 14. Leo, dün Lübnan'ı barışa çağırarak, ülkeye yaptığı ziyaretin başında Lübnanlılara ülkelerinde kalma "cesaretini" göstermeleri çağrısında bulundu ve ortak bir gelecek için "uzlaşmanın" önemini vurguladı.

Papa Francis, yarına kadar sürecek Lübnan ziyaretine başladı ve Lübnan halkına seslenerek, "Barışa bağlılık ve barış sevgisi, bariz yenilgiler karşısında korku duymaz ve başarısızlığın onları caydırmasına izin vermez" dedi. Papa Francis, "Kaçmanın daha kolay, hatta başka bir yere gitmenin daha iyi olduğu anlar vardır. Evde kalmak veya geri dönmek cesaret ve öngörü gerektirir" ifadelerini kullandı. Papa Francis, "Dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi burada da istikrarsızlık, şiddet, yoksulluk ve diğer birçok tehlikenin, vatanlarını terk etmenin derin acısını yaşayarak başka bir gelecek arayan gençlerde ve ailelerde kan kaybına neden olduğunu biliyoruz" dedi.

Papa, Lübnanlılara "zorlu uzlaşma yolunu" izlemeleri çağrısında bulunarak, "iyileşmesi yıllar, hatta bazen nesiller süren kişisel ve kolektif yaralar var" ifadesini kullandı.

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Papa'yı karşılamada yaptığı konuşmada, "Lübnan'ı korumak yaşayan insanlığın görevidir, çünkü farklı dinlerin evlatları arasında özgür ve eşit yaşam modeli çökerse, yeryüzünde buna uygun başka hiçbir yer yoktur" dedi.