Türkiye, nüfus büyüklüğüne göre 195 ülke arasında 18. sırada

Türkiye, 84 milyon 680 bin 273 kişilik nüfusuyla nüfus büyüklüğüne göre 195 ülke arasında 18. sırada yer alırken, dünya toplam nüfusunun yüzde 1,1'ini oluşturdu.

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Türkiye, nüfus büyüklüğüne göre 195 ülke arasında 18. sırada

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) tarafından 2022 yılı için Dünya Nüfus Günü'nün teması olarak belirlenen "fırsatlardan yararlanmak, herkes için haklar ve seçenekler sağlamak" mesajı çerçevesinde Türkiye'deki nüfus gruplarının mevcut durumlarına ilişkin verileri açıkladı.
TÜİK'in Dünya Nüfus Günü bültenine göre, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından 1989 yılında dünya nüfusunun 5 milyar insana ulaştığı "11 Temmuz 1987" tarihi "Dünya Nüfus Günü" olarak kabul edildi. Bu özel günde UNFPA tarafından her yıl nüfusa ilişkin önemli konuları ele alan bir tema belirlenerek buna ilişkin farkındalık oluşturmaya yönelik çalışmalar yapılıyor.
Dünya nüfusu 1999'da 6 milyara ve 2011 yılında 7 milyara ulaştı. Kasım 2022 itibarıyla dünya nüfusunun 8 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. UNFPA, ideal bir dünyada haklar ve seçeneklerle güçlendirilmiş daha sağlıklı toplumlar için 8 milyar insanın, 8 milyar fırsat anlamına geleceğine işaret ediyor.
Nüfusa değil insanlara odaklı çalışmalar yapılmasının önemi vurgulanırken, çözümün az ya da çok insan değil tüm insanlar için (kadınlar, çocuklar, gençler, yaşlılar, engelliler, mülteciler, göçmenler dahil) fırsatlara daha fazla ve eşit erişimden geçtiği belirtiliyor.
Demografik dayanıklılığı sağlamanın en iyi yolunun, bireylerin üreme hakları ve seçimleri de dahil olmak üzere insan haklarını desteklemekten geçtiği ve giderek birbirine bağlanan bir dünyada demografik olarak çeşitlilik gösteren ülkeler arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesinin kritik önem taşıdığı ifade ediliyor.

Türkiye, nüfus büyüklüğüne göre 18'inci sırada
Birleşmiş Milletlerin değerlendirmelerine göre, 2021 yılı için dünya nüfusunun 7 milyar 874 milyon 965 bin 732 kişi olduğu tahmin edildi. Bu tahminler çerçevesinde en fazla nüfusa sahip ülke, 1 milyar 444 milyon 216 bin 102 kişiyle Çin olurken, bu ülkeyi 1 milyar 393 milyon 409 bin 33 kişiyle Hindistan, 332 milyon 915 bin 74 kişiyle ABD izledi. Bu 3 ülke dünya toplam nüfusunun yüzde 40,3'ünü oluşturuyor.
Türkiye, 84 milyon 680 bin 273 kişiyle nüfus büyüklüğüne göre 195 ülke arasında 18. sırada yer alırken, Türkiye nüfusu toplam dünya nüfusunun yüzde 1,1'ini oluşturuyor.

Çocuk nüfus oranının en yüksek olduğu ülke Nijer
Ülkelerin toplam nüfusları içindeki 0-17 yaş grubu çocuk nüfus oranları incelendiğinde, 2021 yılında en yüksek çocuk nüfus oranına sahip ülke yüzde 56,4 ile Nijer oldu. Bu ülkeyi yüzde 53,8 ile Mali ve yüzde 53,2 ile Çad izledi. Çocuk nüfus oranının en düşük olduğu ülke yüzde 14,9 ile Singapur olarak kayıtlara geçti. Bu ülkeyi yüzde 15 ile Japonya ve Kore Cumhuriyeti, yüzde 15,7 ile İtalya takip etti.
Çocuk nüfus oranı dünya ortalaması, 2021 yılında yüzde 30 oldu. Türkiye'deki çocuk nüfus oranının yüzde 26,9 ile dünya çocuk nüfus ortalamasının altında kaldığı görüldü.

Türkiye'nin çocuk nüfus oranı AB ülkelerinden yüksek
Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkenin çocuk nüfus oranları incelendiğinde, 2021 yılında en yüksek çocuk nüfus oranına sahip ülkelerin yüzde 24,5 ile İrlanda, yüzde 21,1 ile Fransa ve yüzde 21 ile İsveç olduğu görüldü. Çocuk nüfus oranının en düşük olduğu ülkeler ise yüzde 15,7 ile İtalya, yüzde 15,9 ile Portekiz ve yüzde 16,5 ile Yunanistan oldu.
Türkiye'nin çocuk nüfus oranının yüzde 26,9 ile AB üyesi ülkelerin çocuk nüfus oranlarından daha yüksek olduğu görüldü.

Genç nüfus oranının en yüksek olduğu ülke Orta Afrika Cumhuriyeti
Ülkelerin toplam nüfusları içindeki 15-24 yaş grubu genç nüfus oranları incelendiğinde, 2021 yılında en yüksek genç nüfus oranına sahip ülke yüzde 22,6 ile Orta Afrika Cumhuriyeti oldu. Bu ülkeyi yüzde 22,1 ile Afganistan ve yüzde 21,5 ile Nepal izledi.
Genç nüfus oranının en düşük olduğu ülke yüzde 8,3 ile Letonya olarak kayıtlara geçerken, bu ülkeyi yüzde 9 ile Bulgaristan, Litvanya ve Çekya, yüzde 9,1 ile Slovenya ve Estonya takip etti.
Genç nüfus oranı dünya ortalaması ise 2021 yılında yüzde 15,4 oldu. Türkiye, yüzde 15,3 olan genç nüfus oranıyla dünya genç nüfus ortalamasının hemen altında bulunuyor.
AB üyesi 27 ülkenin genç nüfus oranları incelendiğinde, 2021 yılında en yüksek genç nüfus oranına sahip olan ülkelerin yüzde 13,5 ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, yüzde 12,4 ile İrlanda ve yüzde 12,2 ile Danimarka olduğu görüldü.

Yaşlı nüfus oranının en yüksek olduğu ülke Japonya
Ülkelerin toplam nüfusları içindeki 65 ve daha yukarı yaştaki yaşlı nüfus oranları incelendiğinde, 2021 yılında en yüksek yaşlı nüfus oranına sahip olan ülke yüzde 28,7 ile Japonya oldu. Bu ülkeyi yüzde 23,6 ile İtalya ve yüzde 23,1 ile Portekiz izledi. Yaşlı nüfus oranının en düşük olduğu ülke yüzde 1,4 ile Birleşik Arap Emirlikleri iken bu ülkeyi yüzde 1,9 ile Katar ve yüzde 2 ile Uganda takip etti.
Yaşlı nüfus oranı dünya ortalaması 2021 yılında yüzde 9,6 oldu. Türkiye'nin yaşlı nüfus oranının yüzde 9,7 ile dünya yaşlı nüfus ortalamasının hemen üzerinde olduğu görüldü.
AB üyesi 27 ülkenin yaşlı nüfus oranları incelendiğinde, 2021 yılında en yüksek yaşlı nüfus oranına sahip ülkeler yüzde 23,6 ile İtalya, yüzde 23,1 ile Portekiz ve yüzde 23 ile Finlandiya olarak kayıtlara geçti. En düşük yaşlı nüfus oranına sahip ülkeler ise yüzde 14,6 ile Lüksemburg, yüzde 14,7 ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, yüzde 14,9 ile İrlanda olarak sıralandı.
Türkiye'nin yaşlı nüfus oranının yüzde 9,7 ile AB üyesi 27 ülkenin yaşlı nüfus oranlarından daha düşük olduğu kayıtlara geçti.
Buna göre, ülkelerin toplam doğurganlık hızları incelendiğinde, 2021 yılında en yüksek toplam doğurganlık hızına sahip ülke, 6,51 çocuk ile Nijer oldu. Bu ülkeyi 5,66 çocuk ile Somali ve 5,46 çocuk ile Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Mali izledi. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu ülke, 1,08 çocuk ile Kore Cumhuriyeti olarak belirlendi. Bu ülkeyi 1,22 çocuk ile Bosna Hersek ve 1,24 çocuk ile Singapur takip etti.
Toplam doğurganlık hızı dünya ortalaması, 2021 yılında 2,42 çocuk oldu. Türkiye'nin toplam doğurganlık hızının 1,70 çocuk ile dünya ortalamasının altında kaldığı görüldü.
AB üyesi 27 ülkenin toplam doğurganlık hızları incelendiğinde, 2021 yılında en yüksek toplam doğurganlık hızına sahip ülke, 1,85 çocuk ile Fransa oldu. Bu ülkeyi 1,84 çocuk ile İsveç ve 1,79 çocuk ile İrlanda izledi. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu ülke, 1,26 çocuk ile Yunanistan olarak kayıtlara geçti. Bu ülkeyi 1,30 çocuk ile İtalya ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, 1,35 çocuk ile Portekiz izledi. Toplam doğurganlık hızı 2021 yılında 1,70 olan Türkiye, AB üyesi ülkeler arasında 7. sırada yer aldı.

Erkekler için doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu ülke İsviçre oldu
Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre 2020-2025 dönemi için doğuşta beklenen yaşam süresinin dünya genelinde 73,2, erkekler için 70,8 ve kadınlar için 75,6 yıl olduğu görüldü.
Ülkelerin aynı dönemde doğuşta beklenen yaşam süreleri incelendiğinde, erkekler için doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu ülke, 82,4 yıl ile İsviçre oldu. Bu ülkeyi 82,2 yıl ile İzlanda ve 82,1 yıl ile Avustralya ve Singapur izledi. Erkekler için doğuşta beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu ülke, 52,2 yıl ile Orta Afrika Cumhuriyeti olarak kayıtlara geçti. Bu ülkeyi 52,5 yıl ile Lesotho ve 53,7 yıl ile Çad takip etti.
Türkiye'nin erkekler için 75,6 yıl olan doğuşta beklenen yaşam süresinin dünya ortalamasından yüksek olduğu görüldü.
AB üyesi 27 ülkenin erkekler için doğuşta beklenen yaşam süreleri incelendiğinde, 2020-2025 dönemi erkekler için doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu ülke, 81,9 yıl ile İtalya oldu. Bu ülkeyi 81,7 yıl ile İsveç ve 81,4 yıl ile Malta izledi.
Erkekler için doğuşta beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu ülke, 70,8 yıl ile Letonya oldu. Bu ülkeyi 71 yıl ile Litvanya ve 72,1 yıl ile Bulgaristan takip etti. Türkiye'nin erkekler için doğuşta beklenen yaşam süresinin AB üye ülkeleri ortalamasından düşük olduğu görüldü.

Türkiye'de kadınlar için beklenen yaşam süresi dünya ortalamasından yüksek
Kadınlar için doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu ülke, 88,1 yıl ile Japonya oldu. Bu ülkeyi 86,7 yıl ile İspanya ve 86,4 yıl ile Kore Cumhuriyeti izledi.
Doğuşta beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu ülke, 56,6 yıl ile Orta Afrika Cumhuriyeti olarak kayıtlara geçti. Bu ülkeyi 56,7 yıl ile Çad ve 56,8 yıl ile Nijerya ve Sierra Leone takip etti. Türkiye'nin kadınlar için 81,2 yıl olan doğuşta beklenen yaşam süresinin dünya ortalamasından yüksek olduğu gözlendi.
AB üyesi 27 ülkenin kadınlar için doğuşta beklenen yaşam süreleri incelendiğinde, 2020-2025 dönemi kadınlar için doğuşta beklenen yaşam süresinin en yüksek olduğu ülke, 86,7 yıl ile İspanya oldu. Bu ülkeyi 86 yıl ile İtalya ve 85,8 yıl ile Fransa izledi. Doğuşta beklenen yaşam süresinin en düşük olduğu ülke, 79,1 yıl ile Bulgaristan olarak belirlendi. Bu ülkenin ardından 79,9 yıl ile Romanya ve 80,4 yıl ile Letonya geldi.
Türkiye'nin kadınlar için 81,2 yıl olan doğuşta beklenen yaşam süresinin AB üye ülkeleri ortalamasından düşük olduğu görüldü.



Yeni video ortaya çıktı: Sydney saldırısında silahsız direnen çift hayatını kaybetti

Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
TT

Yeni video ortaya çıktı: Sydney saldırısında silahsız direnen çift hayatını kaybetti

Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)

Sydney’de Hanuka Bayramı kutlamalarını hedef alan kanlı saldırıya ilişkin yeni görüntüler yayımlandı. Kısa süre önce paylaşılan video, bir çiftin saldırganlardan biriyle silahsız şekilde boğuştuğunu ve silahını kısa süreliğine ele geçirmeyi başardığını ortaya koydu. Ancak saldırganın silahın kontrolünü yeniden sağlaması üzerine çift vurularak öldürüldü.

Bu yeni video, saldırganlardan biriyle yüzleşen kahraman Ahmed Elhamad'ın eyleminin ardından geldi.

İsrail güvenlik yetkilileri, dünya çapındaki çeşitli istihbarat teşkilatlarına uyarıda bulunduklarını, Yahudi mekanlarını hedef alan potansiyel terör saldırıları konusunda uyardıklarını ve uluslararası yetkilileri daha yüksek güvenlik önlemleri almaya çağırdıklarını söyledi.

Avustralya Yayın Kurumu (ABC) tarafından yayınlanan yeni görüntülerde, çiftin silahsız bir teröristle karşı karşıya geldiği görülüyor. Videoda, teröristle boğuşup onu silahsızlandırmaya çalıştıkları ve kısa süreliğine de olsa başarılı oldukları görülüyor.

Şarku'l Avsat'ın Daily Mail'den aktardığı habere göre terörist daha sonra silahının kontrolünü yeniden ele geçirdi ve ölümcül saldırısına devam etti. Çift, terör saldırısında hayatını kaybeden kurbanlar arasındaydı.

Sajid Akram ve oğlu Naveed, Yahudi Hanuka kutlamasını hedef alan toplu bir silahlı saldırıda 15 kişiyi öldürdü. Yetkililer saldırıyı Yahudi karşıtı bir terör eylemi olarak nitelendirdi, ancak saldırganın daha derin motifleri hakkında şimdiye kadar çok az ayrıntı verdi.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese dün yaptığı açıklamada, saldırının "DEAŞ ideolojisinden kaynaklanmış gibi göründüğünü" söyledi.

Avustralya polisi ise dün yaptığı açıklamada, Bondi Plajı'ndaki saldırıyı gerçekleştirdiği şüphesiyle suçlanan baba ve oğulun kullandığı araçta iki DEAŞ bayrağı ve bomba bulunduğunu belirtti.

Yeni Güney Galler Polis Komiseri Mal Lanyon, gazetecilere yaptığı açıklamada, Sidney sahili yakınlarında bulunan aracın oğlunun adına kayıtlı olduğunu ve içinde "iki adet el yapımı DEAŞ bayrağı" ile birlikte patlayıcı düzenekler bulunduğunu söyledi.


48 Filistinlileri, İsrail’in suç örgütlerini “terör örgütü” olarak sınıflandırma tuzağıyla karşı karşıya

İsrailli yetkililer, bu örgütlerin güvenliklerini tehdit etmeye başlaması üzerine harekete geçti (Reuters)
İsrailli yetkililer, bu örgütlerin güvenliklerini tehdit etmeye başlaması üzerine harekete geçti (Reuters)
TT

48 Filistinlileri, İsrail’in suç örgütlerini “terör örgütü” olarak sınıflandırma tuzağıyla karşı karşıya

İsrailli yetkililer, bu örgütlerin güvenliklerini tehdit etmeye başlaması üzerine harekete geçti (Reuters)
İsrailli yetkililer, bu örgütlerin güvenliklerini tehdit etmeye başlaması üzerine harekete geçti (Reuters)

Emel Şehade

İsrail'deki 48 Filistinlileri, İsrail parlamentosu Knesset'teki çoğunluğun aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve kontrolündeki polis gücünün yetkilerini genişleten yeni bir yasa tasarısını onaylamasının ardından, belki de Nekbe'den (Büyük Felaket) bu yana en zor ve tehlikeli olan, varlıkları için belirleyici bir savaş veriyorlar.

Aynı durum terörle mücadele araçlarını, Arap toplumunu ve ilerici güçleri bastırmak ve siyasi görüşleri suç saymak için bir araç haline getiren İç İstihbarat Teşkilatı Şin-Bet (Şabak) ve diğer güvenlik kurumları için de geçerli.

Çete savaşları

Bu yasa, Arap toplumunda suç örgütlerinin yaygınlaşmasının ardından önerildi. Bu örgütlerin faaliyetleri, suçları, tehlikeliliği ve operasyonları, İsrail makamları tarafından uzun süredir görmezden geliniyordu. Bu faaliyetler sadece cinayetlerle sınırlı değildi, Arap yerel makamları, altyapı projeleri ve diğer konularda da kontrol sağlamaya yönelikti. Ancak bu örgütler İsrail'in güvenliği için tehdit oluşturmaya başladığında, hükümet ve sorumlu makamlar harekete geçti.

Verilere göre yılın başlarından bu yana, 1948 Filistin topraklarından 240'tan fazla genç Filistinli erkek ve kadın, küçük bir kısmı kazara olmak üzere suç örgütleri arasındaki hesaplaşmalarda öldürüldü. En sonuncusu, mahallesinde oynarken içinde gençlerin oturduğu bir aracı hedef alan maskeli adamlar tarafından vurularak öldürülen 15 yaşlarında bir çocuktu.

Bu ve diğer suçlar, suç örgütlerinin faaliyetlerinin çirkinliğini ortaya çıkarırken İsrailli aşırı sağcı milletvekillerinin geçirmeyi amaçladıkları yasaya karşı protestolar da dahil olmak üzere çeşitli düzeylerde yaygın olarak protesto edildi.

Üstü kapalı hükümler ve hedefler

Suç örgütlerini terör örgütleri olarak sınıflandıran tasarı, ilk okumadan geçti ve ikinci ve üçüncü okumalarda oylama bekliyor. Tasarının nihai olarak onaylanması bekleniyor. Bu durum, 48 Filistinlileri (İsrail vatandaşı Filistinliler) liderliğini, tasarıdaki ‘üstü kapalı’ hükümler ve hedefler nedeniyle harekete geçmeye sevk etti.

Bu yasaya karşı çıkmak için bir çerçeve oluşturma girişiminde bulunan Knesset Üyesi Aida Touma-Suleiman’ın belirttiği gibi, bu yasa suçla mücadeleyi amaçlamıyor, aksine Arap toplumunda yaygın olan suçları, Arap toplumunu baskı altına almayı amaçlayan yasalar çıkarmak için kullanıyor.

Bu yasa, polis ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in İsrail'deki Filistinlilere karşı baskıcı operasyonlar yürütme ve uygulama yetkilerini genişletmeye hizmet ediyor. Bu da ona bireyleri ve hatta ulusal partileri ‘terör örgütleri’ olarak etiketleme, ardından terör örgütlerine yönelik önlemler alarak, bu kişilerin en temel haklarını ve hatta kendi topraklarında var olma haklarını ellerinden alma özgürlüğü verebilir.

Tehlikeli yasaların dalgasıyla yüzleşmek

Touma-Suleiman, 48 Filistinlileri arasında suç oranlarının iki katına çıktığını ve güvenlik ve emniyetin eksik olduğunu gösteren veriler çerçevesinde acil bir oturum çağrısında bulundu. 240'tan fazla genç erkek ve kadının öldürüldüğü yerde tutuklananların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.

Öte yandan 48 Filistinlileri liderliği, gelecekte risk oluşturavak yasalar dalgasıyla mücadele etmek için toplantıda ortaya konulan çeşitli pratik önerileri inceliyor. Bu öneriler arasında parlamento ve kamuoyu eylemleri, bu tür yasaların yerel, İsrail solu ve uluslararası düzeyde yaratacağı sonuçlara ilişkin farkındalık kampanyaları düzenlenmesi yer alıyor.

Silah ticareti

İsrail Arapları arasındaki suç örgütleri, dört yılı aşkın bir süredir, İsrail polisi ve güvenlik güçlerinin sessizliğiyle neredeyse her gün bir veya daha fazla kişinin öldürüldüğü bir iç savaş yürütüyorlar. Ardından, Gazze'de savaş patlak vermeden önce, faaliyetleri çıkarların kontrolü ve ‘kardeşlik’ (yasadışı ücretler) talepleriyle zirveye ulaştı. Aylık ödeme taleplerine uymayanları öldürmekle tehdit ederek faaliyetlerini ayyuka çıkardılar.

Polise yapılan şikayetlere ve İsrail Araplarının protestolarına rağmen, iki aydan fazla bir süre önce bu örgütlerin, bazıları İsrail ordusunun askeri kışlalarından çalınan silahları sınırdan kaçırarak Batı Şeria'da fahiş fiyatlara sattığı ortaya çıkana kadar hiçbir yetkili harekete geçilmedi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre silahların bir başka kaynağı da Suriye sınırından yapılan kaçakçılık faaliyetleriydi. Güvenlik güçleri geçtiğimiz ay, İsrail ordusundan beş kişi de dahil olmak üzere, Suriye'nin güneyinden silah kaçakçılığına iş birliği yapan ve bunu kolaylaştıran patlayıcılar, roketler, tüfekler ve büyük miktarda mühimmat da dahil olmak üzere bu silahların suç örgütlerine aktarılmasını sağlayan bir dizi şüpheliyi tutukladı.

İsrail’in güvenliğine yönelik tehdit

Bazı Arap yetkililer tarafından da doğrulandığı üzere İsrailli yetkililer, bu örgütlerin güvenliklerine tehdit oluşturmaya başlaması nedeniyle harekete geçti. Knesset kürsüsünden konuşan bazı sağcı milletvekilleri, Batı Şeria'ya silah satmanın Hamas'ı veya İsrail'e karşı ‘direnişi’ desteklemek anlamına geldiğini söyledi. Bu adım, İsrail’in siyasi ve güvenlik liderlerini alarma geçirdi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, tutuklama kampanyaları yürütmek ve suç örgütlerini ortadan kaldırmak için özel bir çaba göstereceğine söz verdi. Böylece bu örgütleri ‘terör örgütleri’ olarak sınıflandıracak ve onları terör örgütlerine uygulanan tüm yasal önlemlere tabi tutacak bir yasa tasarısının önü açıldı.

İsrail'deki Filistinli liderlerin engellemeye çalıştığı yasa, Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir’in, faaliyetleri sistematik silah kullanımı, yetkililere veya seçilmiş görevlilere yönelik tehditler veya terör örgütleriyle iş birliği yapmak olan bir suç örgütünün terör örgütü ilan edilebileceğini öngörüyor.

Bu mesele, suç örgütleri meselesinin ötesinde. Zira yasa, milliyetçi bir tutum sergileyen ve İsrail hükümetinin politikasına, hatta Ulusal Güvenlik Bakanı'nın politikasına karşı çıkan herkesi ‘terör örgütü üyesi’ olmakla suçlamak için kullanılıyor.

Güvenlik kurumları için 670 bin dolarlık bütçe

48 Filistinlilerinin liderleri, İsrailli yetkililerden daha önce ortadan kaldırdıkları Yahudi toplumundaki suç örgütleriyle mücadele ettikleri gibi, suçla mücadele etmek ve örgütleri ortadan kaldırmak için gerekenleri yapmalarını istediler. İsrail hükümeti pazar günü gerçekleştirdiği oturumda, Arap toplumundaki suçlarla mücadele için 670 bin dolarlık bir bütçe onayladı. Hükümet tarafından yapılan açıklamada bunu ‘İsrail polisi, Şin-Bet ve Cezaevi Servisi'nin (IPS) kanun uygulama ve istihbarat kapasitelerinin güçlendirilmesi’ olarak nitelendirdi. İsrail hükümeti, bu bütçeyi Arap toplumunda suç, şiddet ve yasadışı silahlarla mücadeleye yönelik ulusal planda kararlı ve kader belirleyici bir adım olarak değerlendirdi.

İsrail'deki Filistinli liderler, bu adımların İsrail Arapları arasındaki suç örgütlerini ortadan kaldırmak için yetersiz olduğunu düşünüyor ve uygulanması için yeterli finansman içeren kapsamlı bir plan çağrısında bulunuyorlar. Ayrıca, tutuklanan onlarca kişinin birkaç saat içinde serbest bırakıldığının ortaya çıkmasının ardından, İsrail mahkemelerinden sanıklara ağır cezalar verilmesi için baskı yapıyorlar.

Öte yandan polis teşkilatı mensuplarının suç örgütleriyle iş birliği yaptığı da ortaya çıktı. Polis teşkilatında yolsuzluk suçlarıyla mücadele için kurulan Lahav 433 birimi komutanı, Arap toplumunda yerel yönetimlerdeki onlarca vakadan birinde, suç örgütleriyle iş birliği yapmak, onları belediyeye sokmak ve yönetimini kontrol etmek suçlamasıyla tutuklanan Nasıra Belediye Başkanı Ali Selam ile iş birliği yaptığı gerekçesiyle tutuklandı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Sidney saldırısının failleri geçen ay Filipinler'de askeri eğitim almış

Saldırıyı gerçekleştiren iki silahlı kişiyi gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)
Saldırıyı gerçekleştiren iki silahlı kişiyi gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)
TT

Sidney saldırısının failleri geçen ay Filipinler'de askeri eğitim almış

Saldırıyı gerçekleştiren iki silahlı kişiyi gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)
Saldırıyı gerçekleştiren iki silahlı kişiyi gösteren videodan alınan ekran görüntüsü (AFP)

Güvenlik kaynakları, Avustralya Yayın Kurumu’na (ABC) yaptıkları açıklamada, Bondi Plajı’nda Hanuka Bayramı kutlamasına düzenlenen saldırıyı gerçekleştiren silahlı kişiler Sajid Akram ve oğlu Naveed Akram’in geçen ay yoğun bir askerî eğitim almak üzere Filipinler’e gittiğini doğruladı.

Bondi saldırısının failleri ile DEAŞ arasındaki bağlantı

Şarku’l Avsat’ın ABC’den aktardığına göre, Bondi Plajı saldırısını soruşturan ortak terörle mücadele ekibindeki üst düzey bir yetkili, Avustralya Güvenlik ve İstihbarat Teşkilatı’nın (ASIO) 2019 yılında Naveed Akram ile ilgili bazı şüpheleri araştırdığını belirtti.

Pazar günü gerçekleşen ve yaklaşık 30 yıldır Avustralya’daki en ölümcül toplu silahlı saldırı olarak kayda geçen olayda 15 kişi hayatını kaybetti. Saldırının Yahudileri hedef alan bir terör eylemi olduğu yönünde soruşturma yürütülüyor.

Yetkili bir güvenlik kaynağı, o dönemde 18 yaşında olan Naveed’in DEAŞ ile ‘endişe verici bağlantılar’ sergilediğini ve bunun ASIO tarafından soruşturulduğunu, ancak o sırada daha fazla incelemeye gerek görülmediğini bildirdi.

Soruşturmayı yürüten yetkililer, Sajid Akram ve oğlunun uluslararası bir terör ağıyla bağlantılarını araştırıyor. Bu kapsamda, ikilinin kasım ayı başında Manila’ya yaptıkları seyahatin tespit edildiği kaydedildi.

Filipinler Göç Bürosu bugün yaptığı açıklamada, Sidney’deki saldırıyı gerçekleştiren Sajid Akram ve oğlu Naveed’in 1 Kasım’da Filipinler’e seyahat ettiklerini duyurdu. İkili, Philippine Airlines’ın PR212 seferiyle Sidney’den Manila’ya, oradan da terörist grupların aktif olduğu Davao şehrine gitmiş; bu gruplar arasında DEAŞ bağlantılı unsurlar da bulunuyor.

Göç Bürosu Sözcüsü, Avustralya’da ikamet eden 50 yaşındaki Hint vatandaşı Sajid Akram’in Hint pasaportu, 24 yaşındaki oğlu Naveed Akram’in ise Avustralya pasaportu kullandığını belirtti. Baba-oğul birlikte uçuş yaptı ve 28 Kasım’da aynı güzergâhla Davao’dan Manila’ya oradan da Sidney’e geri döndü.

Avustralya’dan isminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir terörle mücadele yetkilisi, ikilinin Filipinler’in güneyinde askeri eğitim aldığını doğruladı.

Filipinler, 1990’ların başından itibaren, Pakistan-Afganistan sınırında faaliyet gösteren terör yapılanmalarının yeniden oluşturulmasıyla birlikte aşırıcılığın merkezi haline geldi.

2017’de DEAŞ etkisindeki silahlı gruplar, Filipinler’in güneyindeki Marawi kentinin bazı bölgelerini ele geçirerek beş ay boyunca ellerinde tutmuştu. Ordunun kara ve hava operasyonlarına rağmen süren bu çatışma, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ülkedeki en büyük savaş olarak kayda geçti ve yaklaşık 350 bin kişinin yerinden edilmesine, bin 100’den fazla kişinin ölümüne yol açtı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese bugün yaptığı açıklamada, saldırının DEAŞ ideolojisi tarafından yönlendirildiğini söyledi.

Avustralya polisi, saldırıda kullanılan araçta DEAŞ’a ait iki bayrak ve bombaların bulunduğunu açıkladı.

Sajid Akram ve oğlu Naveed, pazar akşamı gerçekleştirilen saldırıda 15 kişiyi öldürdü.