Irak’ta başbakan adayı konusunda aralarında ihtilaf olan Şii partiler, Kürt partilerden ortak bir cumhurbaşkanı adayı belirlemelerini istiyor

AP
AP
TT

Irak’ta başbakan adayı konusunda aralarında ihtilaf olan Şii partiler, Kürt partilerden ortak bir cumhurbaşkanı adayı belirlemelerini istiyor

AP
AP

Kürt partiler cumhurbaşkanlığı krizini çözemeyeceklerini itiraf ederken, Şii partiler, Kürtlerden bir cumhurbaşkanı adayı üzerinde uzlaşmalarını talep ediyor. Partiler arasında konuyla ilgili yapılan müzakerelere yakın kaynaklar, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, Sadr Hareketi’nin Meclis’teki 73 sandalyesini alan Şii Koordinasyon Çerçevesi çatısı altındaki siyasi parti ve grupların, Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr’ın Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Sünni Egemenlik İttifakı ile bir araya gelerek Vatanı Kurtarma İttifakı kurmasından önceki sürece geri dönmeye çalıştıklarını aktardı.
Kaynaklara göre, Sadr, Vatanı Kurtarma İttifakı’nı oluşturarak, başta Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki ve Asaib Ehlil Hak Hareketi lideri Kays el-Hazeli olmak üzere Koordinasyon Çerçevesi’nden uzaklaşmayı ve ardından kendisinin de ilan ettiği gibi ulusal çoğunluk hükümetini kurmayı arzuluyordu. Koordinasyon Çerçevesi grupları, buradaki asıl amacın ‘çoğunluk’ adı altında kurulacak böyle bir hükümetle Şii taraflardan diğerini dışlamak olduğundan emindi. Zira Sadr’ın önceleri Kays el-Hazeli ve Maliki hariç diğer Koordinasyon Çerçevesi ve ardından da sadece Maliki dışındakilerle hükümet kurmayı talep etmesi bunun kanıtıdır. Bir kaynak, “Koordinasyon Çerçevesi Meclis’teki çoğunluğunu kullanmalarının Sadr’ın hükümet kurma planlarını boşa çıkardığını fark etti. Bunun ilk aşaması da Sadr’ın müttefiki Mesut Barzani’nin cumhurbaşkanı adayının Meclis’ten geçememesiydi” dedi.
Sadr, Meclis’te düzenlenen üç toplantıda da ittifakın cumhurbaşkanı adayının seçilmesini sağlayamadı. Bunun üzerine başka senaryolar devreye girdi. Bunlardan biri de siyasi itikafa çekilmekti. Birinci itikafın süresi 40 gün, ikinci itikafın süresi ise 30 gün olarak ilan edildi. Bunun yanı sıra bağımsız milletvekilleri de bir girişim başlattı. Ancak bu girişim Sadr ile Koordinasyon Çerçevesi arasındaki bir yakınlaşma sağlayamadı.
Kaynak, “Sadr’ın Meclis’teki büyük grubunu geri çekerek siyaset sahnesinden çekilmesi karşısında Koordinasyon Çerçevesi hemen reaksiyon gösterdi. Ancak bu hızlı reaksiyon, özellikle başbakan adaylığıyla ilgili nabız yoklama süreçleri başlayınca Koordinasyon Çerçevesi içinde ihtilaflara yol açtı. Bu da bazı grupların Sadr’a karşı bedelsiz olarak kazandıkları zaferi yeniden gözden geçirmesine neden oldu” ifadelerini kullandı.
Sadr Hareketi tabanında artan öfkeyi kontrol altına almak amacıyla Mukteda es-Sadr’ın hükümete katılmasına dair farklı senaryolar tedavüle koyuldu. Bu senaryolardan bazıları, Şii kotasına ait bakanlıklardan bazılarına Sadr’ın temsilcilerinin getirilmesini ve Sadr’ı kışkırtacak bir başbakan adayı seçilmemesini öngörüyor.
Konuya yakın kaynak, “Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki, açıkça Sadr’a iltifat eden tweet üzerinden Şii Ev’deki rakiplerinden önce harekete geçti. Bu rakipleri Maliki’nin başbakanlığa aday gösterilmesinin Sadr’ı kışkırtacağı görüşünde. Bu nedenle Maliki, Sadr’a hükümete katılma çağrısında bulundu” dedi.
Kaynak, Sadr’ın bu teklifi nasıl değerlendireceği sorusuna, “Sadr’ın çekilme amacı bu olması (yani Sadr’ın Maliki ile aynı hükümette yer almak istememesi) sebebiyle bunun olacağına hiç ihtimal vermiyorum. Bu durum Koordinasyon Çerçevesi grupları arasındaki anlaşmazlıkların artmasına sebep oldu. Sadr, başkalarının sunduğu teklifi kabul edecek bir kişi değil. O, en büyük meclis grubuna sahip. Aksine, ister siyaset sahnesinin bir parçası veya sahnenin dışında olsun, kendi şartlarını dayatmak istiyor” diye yanıt verdi.
Koordinasyon Çerçevesi’nin çözmeye çalıştığı bir diğer mesele ise Sadr ile ittifak kurmadan önceki dönemde KDP ile sahip olduğu ilişkilere geri dönmek. Kaynak, “Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile ittifak kuran Koordinasyon Çerçevesi KDP ve lideri Mesut Barzani’yi kaybetmek istemiyor. Bu nedenle Koordinasyon Çerçevesi, iki Kürt partinin iki adayla cumhurbaşkanı seçimine girmek yerine ortak bir aday üzerinde uzlaşmalarını arzuluyor” ifadesini kullandı.
Kaynak, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
“2018 senaryosunda olduğu gibi Kürtlerin iki adayla seçime girmesi Koordinasyon Çerçevesi içinde Kürtlere yaklaşım konusunda sert görüş ayrılıklarına yol açar. Zira Koordinasyon Çerçevesi milletvekilleri KYB’nin cumhurbaşkanı adayı ve mevcut Cumhurbaşkanı Berhem Salih’e oy vermek zorunda kalacak. Ancak Salih’in bazı Çerçeve gruplarıyla ilişkisi iyi değil. Bu nedenle ortak bir aday üzerinde uzlaşı sağlanması, Koordinasyon Çerçevesi liderlerini, Sadr ile ittifak kurarak Şii cephenin dağılmasına neden olan Barzani’yi cezalandırmak zorunda kalmayacak. Nitekim Barzani ile Çerçeve liderlerinden bazılarıyla kadim ilişkileri bulunuyor ve bu liderler onu kaybetme riskini almak istemiyor.”



Yüksek Savunma Konseyi'nin Filistinlilerin silahlarını teslim etmelerine istemesi Hamas'ı Lübnan'da zor durumda bırakıyor

Cumhurbaşkanı Joseph Avn başkanlığında toplanan Yüksek Savunma Konseyi, hükümete Hamas'ı Lübnan topraklarını ulusal güvenliğe zarar verecek eylemler için kullanmaması konusunda uyarması yönünde tavsiye kararı aldı (Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Joseph Avn başkanlığında toplanan Yüksek Savunma Konseyi, hükümete Hamas'ı Lübnan topraklarını ulusal güvenliğe zarar verecek eylemler için kullanmaması konusunda uyarması yönünde tavsiye kararı aldı (Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Yüksek Savunma Konseyi'nin Filistinlilerin silahlarını teslim etmelerine istemesi Hamas'ı Lübnan'da zor durumda bırakıyor

Cumhurbaşkanı Joseph Avn başkanlığında toplanan Yüksek Savunma Konseyi, hükümete Hamas'ı Lübnan topraklarını ulusal güvenliğe zarar verecek eylemler için kullanmaması konusunda uyarması yönünde tavsiye kararı aldı (Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Joseph Avn başkanlığında toplanan Yüksek Savunma Konseyi, hükümete Hamas'ı Lübnan topraklarını ulusal güvenliğe zarar verecek eylemler için kullanmaması konusunda uyarması yönünde tavsiye kararı aldı (Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Hamas ile Lübnan otoritesi arasındaki ilişki iç savaştan bu yana görülmemiş bir noktada. Mart ayında İsrail'e roket fırlatmasının ardından Lübnan Yüksek Savunma Konseyi'nin Cuma günü hareketin adını anarak Lübnan topraklarını ülkenin “ulusal güvenliğine zarar verecek eylemler” için kullanmaması konusunda uyarıda bulunması, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın bu ayın 21'inde Beyrut'a yapması beklenen ziyareti sırasında akıbetine karar verilmesi beklenen Lübnan'daki Filistin silahları meselesine yaklaşımda önemli bir gelişme teşkil ediyor.

Lübnan'daki Hamas liderleri Yüksek Savunma Konseyi'nin duyurusu hakkında yorum yapmaktan kaçınırken, Şark'l Avsat'a konuşan kaynaklar hareketin liderliği tarafından daha sonra bir açıklama yapılacağını söyledi.

Lübnan ordusu geçen ay yaptığı açıklamada 22 ve 28 Mart 2025 tarihlerinde işgal altındaki Filistin topraklarına yönelik iki roket fırlatma operasyonu gerçekleştiren, aralarında Lübnanlı ve Filistinlilerin de bulunduğu grubun tespit edildiğini duyurmuş, bunun sonucunda bazı grup üyelerinin tutuklandığını ve iki operasyonda kullanılan mekanizma ve ekipmanların ele geçirildiğini kaydetmişti. Daha sonra AFP'ye konuşan bir güvenlik kaynağı da Lübnan ordu istihbaratının ikisi Filistinli, biri Lübnanlı olmak üzere Hamas mensubu üç kişiyi tutukladığını söyledi.

Şarku'l Avsat'ın kısa süre önce üst düzey bir Lübnanlı kaynaktan aktardığına göre Lübnanlı yetkililer Hamas'tan roket saldırısına karıştıkları gerekçesiyle aranan diğer kişileri de teslim etmesini isteyecek.

Hamas'ın Katar kararı

Siyasi yazar Kasım Kassir Şarku'l Avsat'a verdiği demeçte Yüksek Savunma Konseyi'nin tutumunun Lübnan'ı bir çatışma arenasına dönüştürmeyi reddeden resmi tutumla uyumlu olduğunu ve son gelişmelerden sonra bunun Lübnan'ın çıkarına olduğunu belirterek edindiğimiz bilgilere göre Hamas Lübnan'ın güvenliğine önem veriyor ve Lübnan'ın güvenliğine zarar vermeyi reddetiğini belirtti. Bir soruya cevaben Kassir, “Hamas'ın kararının şu anda liderliğinin bulunduğu Katar'da olduğunu” açıkladı.

Sınırlı seçenekler

Hamas'ın Lübnan'daki mevcut durumunu yakından izleyenler, örgütün kuşatıldığı ve çok sınırlı seçeneklere sahip olduğu, Lübnan devletinin kendisinden silahlarını teslim etmesini istemeye kadar varan taleplerine yanıt vermekten başka çaresi olmadığı konusunda hemfikir.

Filistinli bir araştırmacı olan Tatweer Studies Center direktörü Hişam Dabsi Şarku'l Avsat'a şu değerlendirmelerde bulundu: “Yüksek Savunma Konseyi'nin kararları, Lübnan topraklarındaki Filistin silahlarının dosyasını açmayı amaçladığı için doğru yönde atılmış bir adımdır. Karar bir uyarı ve yargı denetimi içermekle birlikte, Filistinli olsun ya da olmasın, Hamas olsun ya da olmasın, herhangi bir tarafın yasalar dışında yürüttüğü herhangi bir askeri faaliyete karşı kesin bir siyasi duruş da taşımaktadır. Dolayısıyla bu adımın herkesi sorumluluklarının önüne koyduğuna ve Hamas'ın Ayn el-Hilve kampında arananların teslim edilmesi konusunda işbirliği yapması gerektiğini vurguladığına inanıyorum.

Bu gerçekleşmediği takdirde sürecin katı bir güvenlik ve yargı yoluna gireceğine şüphe yoktur.”

“Hamas önümüzdeki günlerde Lübnan meşruiyetinin egemenliğine bağlılığı ve Lübnan devleti ve kurumlarıyla işbirliği yapma konusundaki iyi niyetinin bir göstergesi olarak aranan kişileri teslim edip etmeyeceği ya da bundan kaçınmaya devam edip etmeyeceği konusunda bir sınavla karşı karşıya” diyen Dabsi, ”Hareketin önünde çok fazla seçenek yok, ya kendisini Lübnan meşruiyetine karşı çıkma ve isyan etme kategorisine sokacak ki bu da Ya kendisini Lübnan'ın meşruiyetine itiraz ve isyan kategorisine sokar ki bu çok maliyetli bir seçenektir ya da pozisyonunu yeniden gözden geçirir ve Lübnan devletinin taleplerine yanıt verir ki bu benim açımdan en olası seçenektir, özellikle de sağlam olmayan iç durumu ve bu aşamadaki zayıf durumu göz önüne alındığında şu anda tırmandırıcı bir itirazda bulunmak için gerçek bir fırsatı olmadığı için. Ayrıca İran ile çalışmaya devam eden aşırılık yanlısı eğilimler ile bu askeri çıkmazdan kurtulmaya çalışan ve Müslüman Kardeşler'in daha geniş çerçevesi içinde siyasi bir hareket olarak yeniden dönmeyi arzulayan diğer eğilimler arasında ciddi iç bölünmelerden muzdarip.”

Abbas'ın Beyrut'a yapacağı ziyaretin hedefleriyle ilgili olarak Dabsi şunları söyledi: “Yeni dönem, devletin egemenliğini Filistin kampları da dahil olmak üzere tüm topraklara yayma ve Suriye rejiminin Bekaa ve Nameh'teki Filistin askeri varlığının tasfiyesini tamamladıktan sonra kamplardaki silah olgusunu sona erdirmek için Filistin Yönetimi tarafından desteklenen bir Lübnan yol haritası geliştirmeye çalışma gibi tarihi bir görevle karşı karşıya olduğundan, iki meşruiyet arasındaki resmi ilişkilerin uluslararası, bölgesel ve Lübnan'daki gelişmeler ışığında yeniden düzenlenmesinden daha önemli bir hedef yoktur.”

Hamas'ın Lübnan'daki rolünün evrimi

Hamas'ın Lübnan'daki varlığı geçtiğimiz yıllarda medya, siyasi, kültürel, sosyal ve kitlesel faaliyetlerle sınırlı kalırken, hareketin güvenlik ve askeri faaliyetlerdeki yükselişi Aralık 2022'de Kuzey Kulesi kampında meydana gelen patlamadan sonra ortaya çıkmaya başladı; o dönemde patlamanın dizel yakıt deposunda çıkan ve Hamas'a ait bir mühimmat deposuna sıçrayan bir yangından kaynaklandığı bildirilmiş, Hamas ise konuyu yalanlayarak Koronavirüse (COVID-19) karşı koruma sağlayan malzemelerin bulunduğu bir depodaki elektrik kontağından kaynaklandığını söylemişti.

Güney Lübnan'daki Ayn el-Hilve Filistin mülteci kampındaki ortak güvenlik gücü dışında Hamas'ın hiçbir askeri ya da güvenlik operasyonu kaydedilmedi. Ancak El-Aksa Tufanı Operasyonu ve Hizbullah'ın Lübnan'ın güneyindeki Ayn el-Hilve Filistin mülteci kampını dönüştürmesiyle durum tamamen tersine döndü. Güney Lübnan, Gazze'ye destek cephesine dönüştü. Bu durum, hareketin askeri kanadı olan Kassam Tugayları ve diğer silahlı grupların, Hizbullah'ın gözetimi ve kontrolü altında kalmasına rağmen, Lübnan topraklarından işgal altındaki Filistin topraklarına askeri operasyonlar düzenlemesine ve roket fırlatmasına yol açtı.

Ekim 2023'ten bu yana hareket, Lübnan'daki üyelerine ve liderlerine yönelik birçok suikasta maruz kalmıştır ve bu suikastlar devam etmektedir. İsrail, Ocak 2024'ün başlarında Beyrut'un güney banliyölerinde hareketin başkan yardımcısı Salih el-Aruri'yi hedef almıştı.