Nahda ve Tunus’un Kalbi partileri üyelerinden bazılarına seçim yasağı getirildi

Nahda Hareketi, ‘yeni anayasa referandumun’ boykot edilmesi çağrısında bulundu.

Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi. (Reuters)
Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi. (Reuters)
TT

Nahda ve Tunus’un Kalbi partileri üyelerinden bazılarına seçim yasağı getirildi

Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi. (Reuters)
Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi. (Reuters)

Tunus'un Gafsa kentindeki bir mahkeme, Raşid Gannuşi liderliğindeki Nahda Hareketi ile Nebil el-Karvi başkanlığındaki Tunus’un Kalbi Partisi’nin, listelerindeki bazı ‘adaylarının düşürülmesi’ yönünde karar verdi. Bahsi geçen iki partinin, Gafsa, Kasreyn, Kubli, Sidi Buzeyd ve Tuzur’daki ‘milletvekili aday listeleri’ iptal edildi ve bu bölgelerdeki parti üyelerine 5 yıl boyunca seçimlere katılmama yasağı getirlildi.Kararı veren mahkemenin yargıcı Necib el-Kitari, Tunus haber ajansına yaptığı açıklamada söz konusu kararın Nahda ve Tunus’un Kalbi partilerinin ‘2019 seçimlerinde dışarıdan finansman desteği alması’ davasıyla ilgili olduğunu söyledi. Her iki parti de ‘dış finansman’ aldıkları yönündeki suçlamalarını reddediyor.  
Tunus’ta Meclis 25 Temmuz 2021 tarihinde feshedilmiş ve tüm milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştı. Dolayısıyla ‘seçim listelerinin’ iptal edilmesinin pratikte ne anlama geldiği belirsiz. Bazı hukuk uzmanlarına göre söz konusu karar, geçmişteki değil önümüzdeki seçimlere yönelik sonuçlar doğurabilir. Tunus’ta 17 Aralık’ta parlamento seçimlerinin yapılması bekleniyor ve bu iki partinin beş şehirdeki üyeleri seçimlerde aday olmaktan men edilmiş oluyor. Uzmanlar, bu şehirlerdeki parti üyelerinin 2024’te düzenlenecek cumhurbaşkanlığı seçiminde de aday olamayacağını savunuyor.   
Nahda Hareketi yöneticilerinden İmad Hamiri, Nahda Partisi’nin ‘anayasa referandumunu boykot edeceğini’ duyurdu. Hamiri açıklamasında şunları söyledi:
“Bu anayasa referandumu bireysel bir kararın yansımasıdır ve anayasal bir meşruiyeti yoktur. Cumhurbaşkanı Said’in anayasa taslağı, güçler arasında bir dağılım yapmıyor ve tüm yetkileri kendi elinde topluyor. Tunusluları referandumu boykot etmeye davet ediyoruz. Çünkü oylanacak şey halkın çıkarına olmayan bir totaliter rejimin kurulmasıdır. Anayasa taslağı halktan ya da ulusal bir diyalogdan neşet etmemiştir ve tek tip bir anlayışı yansıtmaktadır. Dolayısıyla bunu reddediyoruz.”  
Bu arada Tunus Asliye Mahkemesi, Bağımsız Yüksek Seçim Kurumu'nun eski başkanı Nebil Bafun ve eski icra direktörü Ömer Busta’nın, ‘seçmen kütüklerinde tahrifat’ davasında tutuksuz yargılanmalarını kararlaştırdı. Seçim Kurumu’nun eski üyelerinden biri geçtiğimiz mart ayında, Bafun ve Busta aleyhine dava açmış ve bu kişilerin ‘seçim listeleriyle oynadığını ve seçmen kütüklerini değiştirdiğini’ iddia etmişti. Konuyla ilgili soruşturmanın devam ettiği öğrenildi. 
Diğer yandan Tunus Hakimler Derneği Başkanı Enes el-Hamadi, Cumhurbaşkanı Kays Said’in 57 yargıcı herhangi somut bir delil olmaksızın yolsuzluk suçlamasıyla azlettiğini hatırlatarak, bu kararı kabul etmediklerini, konuyu Uluslararası Yargıçlar Birliği ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği de dahil olmak üzere ‘yargıyla ilgili uluslararası mercilere’ taşıdıklarını duyurdu. Uluslararası Yargıçlar Birliği temsilcisi Christophe Renard geçtiğimiz salı günü Tunus’u ziyaret etti. Enes el-Hamadi, Renard’ın ‘azledilen ya da grevdeki yargıçların durumuyla’ ilgili görüşmek istediği devlet kurumlarının kendisine randevu vermediğini söyledi. Renard, grevdeki hakimlerle görüştü ve ülkedeki durumu yakından inceledi. Aynı zamanda Uluslararası Yargıçlar Birliği’nin onursal başkanı da olan Renard’ın, Tunus’la ilgili hazırlayacağı raporu BM İnsan Hakları Konseyi'ne sunması bekleniyor.  



Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA
TT

Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA

Aliya Mansur

Yeni Suriye ulusal logosunun (görsel kimlik) lansman töreni, Suriye'deki her etkinlik gibi Suriyeliler arasında geniş çaplı bir tartışmanın eşlik ettiği, etkileyici ve güzel bir etkinlikti. Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın katıldığı Halk Sarayı'ndaki görkemli törene, “Suriye Demokratik Güçleri”nin kontrolü altındaki Rakka ve Haseke hariç olmak üzere Suriye'nin çeşitli bölgelerinde aynı anda düzenlenen kutlamalar eşlik etti. Gösteriler ve sloganlar Suriye devriminden sahneleri çağrıştırdı.

Şara'nın tören sırasında yaptığı etkileyici konuşma Suriye'nin birliğinin ve çeşitliliğinin altını çizdi ama daha tören bitmeden önce Suriyeliler arasında şu tartışma başlamıştı; bu ulusal logo gerçekten Suriyeli mi yoksa başka ülkelerden “ilham mı” alındı? Bazıları bunun bir alkollü içecek şirketnin ticari logosu olduğunu söyleyecek kadar şüphelerinde ileri gittiler.

Suriye şahininin “çalıntı” olduğu suçlamaları - ki bu kesinlikle doğru değil - ve bunlara verilen karşılıklar arasında meselenin özü neredeyse kayboldu. Oysa meselenin özü şu: Nasıl bir Suriye istiyoruz? Hukuk devleti olan bir Suriye mi yoksa halkın ruh hallerinin dalgalanmalarına tabi bir Suriye mi?

Konuya ilişkin yorumunda Anayasa Bildirgesi Taslağı Komitesi üyesi Dr. Ahmed el-Karbi, resmi logoların kabulü tartışılırken yasal temellere dayanmanın gerekliliğini vurguladı. Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesinde açıkça “devletin logosu kanunla belirlenir” ifadesinin yer aldığına ve hukuka dayalı bir devletin anayasal çerçevelere uygun olarak onaylanmamış bir logoya indirgenemeyeceğine işaret etti.

Suriye'deki tartışma ve çekişmenin özü bu olmak yerine, bazı Suriyeliler binlerce yıllık Suriye anıtlarına kazınmış olan Suriye şahininin kökeni ve sembolizmiyle ilgili suçlamalarda bulunmakla meşgul oldular.

Esed rejiminin devrilmesinden ve Şara'nın yönetime gelmesinden bu yana, Suriye halkı hükümetin, özellikle de Başkan Şara'nın her eylemini mutlak biçimde destekleyenler ile hükümetin yaptığı her eylemi veya açıklamayı mutlak biçimde reddedenler arasında bölündü. İki grup arasında, bir şeyleri düzeltmek amacıyla eleştirenlerin ve teşvik etmek amacıyla destekleyenlerin sesleri kayboldu.

Esed rejiminin devrilmesinden bu yana 7 ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre Esed rejiminin devrilmesinden bu yana yedi ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak. Bu da yorumlara kapıyı açıyor ve Suriye halkının doğasını ve doğruluğunu bilinmediği söylentilerin yayılmasına katkıda bulunuyor.

17 Mayıs'ta Suriye Cumhurbaşkanlığı, eski rejim tarafından işlenen ihlallerle ilgili gerçekleri ortaya çıkarmak, sorumlularından hesap sormak, mağdurlara tazminat ödemek ile görevli bir geçiş adaleti komisyonu kurulacağına dair bir kararname yayınladı. Kararname, Abdulbasıt Abdullatif'in komisyon başkanı olarak atanmasını ve duyuru tarihinden itibaren 30 günü geçmeyecek bir süre içinde bir çalışma grubu oluşturma ve iç yönetmelikler hazırlama görevini üstlenmesini öngörüyordu.

Bu kararnamenin yayınlanmasının üzerinden yaklaşık bir buçuk ay geçti, yani komisyonun kurulması için öngörülen 30 günlük süre geçti. Peki bu komisyon hangi aşamada? Cevap yok. Bu sadece şeffaflığın eksik olduğunu değil, aynı zamanda hükümetin kendi yayınladığı kararnamelere ve mevzuata, örneğin Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesine bağlı olmadığının da bir örneği.

İşte meselenin özü de budur: Nasıl bir Suriye istiyoruz?

Hukuk ve kurumlar devleti Suriye'nin sesi, iki grubun kopardığı gürültü arasında neredeyse duyulmuyor. Bir tarafta destekçiler var ve bunların çoğu Suriyelilerin “Aralık 2024 devrimcileri” olarak adlandırdığı, devrimin 14 yılı boyunca önemli bir rol veya sese sahip olmayan, şimdiyse hükümetin sağ tarafında yer alan kişiler. Diğer taraftaki hükümetin muhalifleri arasındaysa, hükümetin her türlü eylemini çarpıtmakla meşgul olan, çoğunluğu eski rejim kalıntısı ve solcu olan sesler bulunuyor. İkisi arasında aklın sesi kayboluyor.

Suriye'nin istikrarı sadece Suriye için değil, bölge için de bir öncelik. İstikrarlı bir Suriye, komşu ülkelerin istikrarının başlangıcıdır ve bir vatandaşlık devleti ve hukukun üstünlüğünün inşası, Suriyelilerin onlarca yıllık geleceğinin temel taşıdır. Sağlam olmayan temeller üzerine inşa edilen her yapı, özellikle Suriye'nin düşmanları hâlâ pusuda beklediğinden, çökme riski altındadır. Hukukun üstünlüğü, adalet, özgürlük, vatandaşlık ve şeffaflık, istediğimiz devleti inşa etmek için önceliklerdir.